• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

46Vakıa Suresi 1-7




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


Vakıa Suresi 1-7


Hatalı Çeviri:
1. Kıyamet koptuğu zaman,
2. Ki onun oluşunu yalanlayacak hiçbir kimse yoktur;
3. O, alçaltıcı, yükselticidir.
4. Yer şiddetle sarsıldığı,
5. Dağlar parçalandığı,
6. Dağılıp toz duman haline geldiği,
7. Ve sizler de üç sınıf olduğunuz zaman,




Doğru Çeviri:
1-7.olacak o vaka olduğu zaman –ki o vakanın oluşu için yalan söyleyen yoktur. O vaka, alçaltıcıdır, yükselticidir– yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği zaman ve sizler üç eş sınıf olduğunuz zaman



Görüldüğü gibi, 1–7. ayetler bir cümlenin zarf tümlecini teşkil etmektedir. Cümlenin diğer öğeleriyle yüklemi burada değildir. Dolayısıyla surenin 1–7. ayetlerinden oluşan tümlecin ilk sözcüğü olan “  اذا iza” edatının mutlaka bağlandığı bir yer olmalıdır. “Olacak olan o vak’a olduğu zaman….” deyip de devamında herhangi bir açıklama yapılmazsa, bu kelâm boşta kalır, kimse bir şey anlamaz. Bu durum aynen “Ben askerdeyken” deyip kelâmı kesmeye benzer. Aslında sözün devam ettirilip askerde neler olduğunun da açıklanması gerekir.


Geçmişte Kur’an üzerinde tertil dirayetini gösteremeyen bazı müfessirler, bu ayetleri bir takım takdirlerle anlamaya ve anlatmaya çalışmışlardır.


Bunlardan Kurtubi ile Razi’nin ileri sürdükleri düşünceler aşağıdadır:

Buyrukta hazfedilmiş ifadeler vardır. Yani o vakıanın gerçekleşeceği zamanı hatırlayınız. el-Cürcani dedi ki: “İza [zaman]” sıla [zaid]dir. ‘Vakıa gerçekleşecektir’ demektir. Yüce Allah´ın: “O saat yaklaştı” [el-Kamer, 54/1] buyruğu ile; “Allah´ın emri geldi” [en-Nahl, 16/1] buyrukları gibidir. Yine bu buyruk: ‘Oruç geldi yani zamanı yaklaştı’ demeye benzer. Birinci görüşe göre ise “iza [zaman]” vakit bildirmek içindir, cevabı da Yüce Allah´ın “Ashabu´l-meymene, ne ashabu´l-meymenedir? [8. âyet] buyruğudur.[1]

Üçüncü Mesele
“İza” edatının ayetteki âmili nedir? Deriz ki: Bu hususta şu üç izah yapılabilir:

1- Bunun âmili, kendinden önce geçen bir fiildir. Bu durumda, “iza” kelimesi, mef´ûl-ü fîh değil de, mef´ül-ü bih olmuş olur. Önceden olduğu düşünülen fiil [âmil] de, mahzûf “üzkür”[hatırla ki]” fiilidir. Buna göre Hak Teâlâ sanki “Kıyameti hatırla” demiş olur.

2- Bunun âmili,  “Leyse li vak’atiha kazibetün” ifadesidir. Bu, senin “Cuma günü, benim için meşguliyet yok” demen gibi olur.

3- Bunun âmili, “kıyamet koptuğunda kimi alçaltılır, kimi yükseltilir” gibi ifadelerdir. Bunun delili ise, ayetteki “hafizâ, rafia ” ifadelerinin yer alışıdır. Bunun âmilinin, yine ayette geçecek olan “ashab-ı meymene…” [Vakıa/8] kelimesinin olduğu da söylenmiştir ki, bu, “Kıyametin koptuğu günde, ashab-ı meymene…” demektir.[2]


Buradaki ve tespitini yaptığımız birçok yerdeki gibi, içinden çıkılmaz ve Kur’an’ı anlaşılmaz kılan sorunların kaynağı, Kur’an’daki tertilin -olması zorunlu olan dizilişin- ihmal edilmesidir. Ayetlerin indikleri sıra ve düzende tertip edilmesi hâlinde bu sorunlar ortadan kalkmaktadır.


Nitekim buradaki sorunu ortadan kaldırmak için de Vakıa suresinin Ta Ha suresinin devamı olduğunu hatırlamak ve Ta Ha suresinin son ayeti ile Vakıa suresinin yukarıdaki 1–7. ayetlerini arka arkaya sıralamak yeterli olmaktadır. Buna göre, Vakıa suresinin başındaki “iza” edatının amili, Ta Ha suresindeki “feseta’lemune [yakında öğreneceksiniz]” fiilidir. Ama görüldüğü gibi, tertip sırasında cümle bölünmüş, ana cümle ile ana cümlenin zarf tümleci arasına 35 surenin ayetlerinden oluşan 222 sayfa tutarında bir duvar örülmüştür. Biz, sitemde bulunduğumuz ve Kur’an’ı anlaşılmaz bir şekle sokan bu durumun mutlaka düzeltilmesi gerektiğini düşünüyoruz.


Sözünü ettiğimiz tertiple ilgili düzeltme yapıldığında, yani Ta Ha suresinin 135. ayeti ile Vakıa suresinin 1–7. ayetleri birleştirildiğinde paragraf aşağıdaki şekilde oluşmakta ve ortada hiçbir sorun kalmamaktadır:


De ki: “Herkes beklemektedir. Siz de bekleyiniz. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolu bulduğunu yakında; olacak o vak’a olduğu -ki onun [o vak’anın] oluşu için yalan söyleyen yoktur. O [o vak’a], alçaltıcıdır, yükselticidir-, yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği ve sizler üç eş [sınıf] olduğunuz zaman bileceksiniz.”


Müteaddit defalar belirttiğimiz gibi, Kur’an’daki beliğ ifadelerin aynı belâgatle Türkçeye aktarılması mümkün değildir. Bu nedenle, konumuz olan ayetlerdeki ifadelerin anlamlarını tam olarak meale yansıtma konusundaki aczimizi bir kez daha samimiyetle itiraf ediyor ve seçilmiş sözcüklerin derin anlamlarını sunuyoruz.



الواقعةEL VAKIA

“Olan, meydana gelen, olması kesin olan şey” anlamına gelen “Vakıa” sözcüğü, burada “el-Vakıa” şeklindeki belirtili hâliyle özelleşmiş ve kıyametin adlarından birisi olmuştur. “el-Vakıa” sözcüğünden başka Kur’an’da kıyamet için “el-Kariah”, “el-Hakkah”, “es-Sahhah”, “et-Tammeh” gibi isimleşmiş sözcükler de kullanılmıştır. Bunların hepsi de kıyamet olayının büyüklüğünü ve ciddiyetini yansıtan sözcüklerdir. Yerleri geldikçe her biri ayrıca tahlil edilecektir.


Burada “el-Vakıa” sözcüğüyle isimlendirilmiş olan “Vakıa” olayı, Hakkah suresinde şöyle açıklanmıştır:
(Hakkah/ 13–15)  13-17Sûr’a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar.


Onun [o vak’anın] oluşu için yalan söyleyen yoktur
Ayette geçen “ كاذبة kazibetün” sözcüğünün sonundaki “tün” ekinin “vakıatü” sözcüğüyle uyum sağlamak için kullanılmış olduğu söylenebileceği gibi, sözcüğe “mübalâğa” anlamı katması sebebiyle kullanıldığı da ileri sürülebilir. Söz konusu ek, bu ikinci durumda cümlenin şöyle bir anlama gelmesini sağlamaktadır: “Bu olacak vak’a o kadar gerçektir ki, onun oluşu hakkında hiç kimse yalan söylemedi. Tüm akıllı, bilgili, bilinçli insanlar o vak’a’nın gerçekleşeceğini söyledi, onu yalanlamadı. Onun gerçekleşeceğini söyleyen herkes, bu sözü ile doğruyu söylemiş olmaktadır.”


Söz konusu “vak’a”nın gerçekleşeceği ve onu son ana kadar yalanlayanların olayın gerçekliği karşısında bu yalanlamalarından vazgeçecekleri, değişik üslûplarla başka ayetlerde de dile getirilmiştir:
84.Sonra da ne zaman hışmımızı gördüler: “Allah’ın birliğine inandık ve O’na ortak koştuğumuz şeyleri kabul etmedik” dediler. (Mümin/ 84)


47.Allah’tan, kendileri için dönüş yeri olmayan geri çevrilemeyecek gün gelmeden önce, Rabbinizin çağrılarına karşılık veriniz. O gün, sizin için sığınacak bir yer yoktur, sizin için tanımayacak hâle getirmek/ tanınmamak da yoktur.( Şûra/ 47)


1-3.Bir isteyen, “yükselme zamanları” sahibi Allah’tan, kendisini savacak kimsenin olmadığı;engellenemeyen, kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselere özgü,‘olacak azab’ı istedi. (Mearic/ 1- 3)   



o [o vak’a], alçaltıcıdır, yükselticidir.

Paragrafın bu bölümü yine Kur’an tarafından daha önce Ta Ha suresinin 105–112. ayetlerinde açıklanmıştı:
105-107.Sana dağlardan soruyorlar, de ki: “Rabbim onları savurdukça savuracaktır. Böylece onları dümdüz boş bir hâlde bırakacak. Orada bir çukur ve bir tümsek görmeyeceksin.”
108.O gün, hiçbir eğriliği olmayan o davetçiye uyarlar ve Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah] için sesler kısılmıştır. Artık sadece hafif bir ses duyacaksın.
109.O gün, Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] kendisine izin verdiği ve sözce hoşnut olduğu kimseler hariç, yardım-destek, yarar sağlamaz.
110.Allah, yardım görmeyenlerin önlerindeki ve arkalarındaki şeyleri bilir. Onlar ise O’nu bilgice kuşatamazlar.
111.Ve kişiler, diri ve bütün yarattıklarını gözetip duran Allah için baş eğmiştir. Bir şirke bulaşarak yanlış; kendi zararlarına iş taşıyan kimseler gerçekten zarara uğramıştır.
112.Ve her kim iman eden biri olarak düzeltmeye yönelik işlerden yaparsa, artık o, bir haksızlıktan ve hakkının yenileceğinden korkmaz.(Ta Ha/ 105–112)


Burada, alçaltma ve yükseltmenin “olay”a izafe edilmesi mecazendir. Bunun bir başka örneği de Sebe’ suresinin 33. ayetindedir. İnsanların hile yapmaları orada mecazen gece ve gündüze izafe edilmiştir.


Ayette “olay” ile neyin alçalıp neyin yükseleceği açıkça söylenmemiş, hazfedilmiştir. Ancak “alçalma” ve “yükselme” kavramları Araplarca hem mekân, hem de konum [statü] için kullanılmaktadır. Mesela mekân için “alçak yer”, konum için de “izzet” anlamında kullanılması gibi. Buna göre, ifadenin hem “evrene ait alçalma ve yükselme” hem de “insanlara ait alçalma ve yükselme” şeklinde anlaşılması mümkündür.


Evrene ait alçalma ve yükselme Kur’an’da birçok ayette konu edilmiştir:
5.Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur. (Kariah/ 5)


1,2.Ey insanlar! Rabbinizin koruması altına girin, şüphesiz kıyametin kopuş anının sarsıntısı çok büyük bir şeydir. Onu göreceğiniz gün, her emzikli kadın emzirdiğinden vaz geçer. Ve her hamile kadın taşıdığını bırakır. Ve sen, insanları sarhoş olmadıkları hâlde sarhoş görürsün. Velâkin Allah’ın azabı çok şiddetlidir.(Hacc/ 1) 


14.O günde ki; yer ve dağlar sarsılır ve dağlar eriyip akan bir kum yığınına dönüşür.(Müzzemmil/ 14)


Zilzal 1-3.yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve insanın, “Buyeryüzüne ne oluyor!” dediği zaman  (Zilzal/1 -3)


Yedinci âyetin başındaki “ و ve” bağlacı cümleyi “ وقع vakaa” fiili üzerine atfettiğinden ayetin anlamı “ve sizler üç eş [sınıf] olduğunuz zaman öğreneceksiniz” demektir. Böylece Ta Ha suresinin 135. ayetindeki “bileceksiniz” fiili, yine bir zarf tümleci olan bu ayeti de kapsamış olmaktadır. Bu durumda Ta Ha/135 ile başlayan cümle tam olarak şu anlamı ifade etmektedir:
De ki: “Herkes beklemektedir. Siz de bekleyiniz. Şüphesiz düz yolun sahiplerinin kimler olduğunu ve kimlerin doğru yolu bulduğunu yakında; ….. ve sizler üç eş [sınıf] olduğunuz zaman bileceksiniz.”


Yani Rabbimiz bu ifade ile insanların mahşerde üç grupta toplanacağını bildirerek akıllı insanları ölmeden, mahşere çıkmadan, iş işten geçmeden, olacakları “aynelyakin” ve “hakkalyakin” öğrenmeden akıllarını başlarına almaya davet etmektedir. Bu olaylar gerçekleştikten sonra pişmanlığın fayda vermeyeceği de yine bu ayetlerin mesajı kapsamındadır.


Buradaki “sizler” şeklindeki hitap her ne kadar Kur’an’ın indiği zamanki kişilere ve şimdiki okuyuculara imiş gibi görünüyorsa da, aslında ilk insandan kıyamet gününe kadarki tüm nesillere yöneliktir.*




*İşte Kuran, Vakıa Suresi

Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim