• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

52Hud Suresi 69-76



Hatalı Çevrilen Ayetler


Hud Suresi 69-76





Hatalı Çeviri:
69. Andolsun ki elçilerimiz (melekler) İbrahim'e müjde getirdiler ve: «Selam (sana) » dediler. O da: «(Size de)selam» dedi ve hemen kızartılmış bir buzağı getirdi.
70. Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içine bir korku düştü. Dediler ki: Korkma! (biz melekleriz). Lût kavmine gönderildik.
71. O esnada hanımı ayakta idi ve (bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak'ı, İshak'ın ardından da Ya'kub'u müjdeledik.
72. (İbrahim'in karısı:) Olacak şey değil! Ben bir kocakarı, bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Bu gerçekten şaşılacak bir şey! dedi.
73. (Melekler) dediler ki: Allah'ın emrine şaşıyor musun? Ey ev halkı! Allah'ın rahmeti ve bereketleri sizin üzerinizdedir. Şüphesiz ki O, övülmeye lâyıktır, iyiliği boldur.
74. İbrahim'den korku gidip kendisine müjde gelince, Lût kavmi hakkında (adeta) bizimle mücadeleye başladı.
75. İbrahim cidden yumuşak huylu, bağrı yanık, kendisini Allah'a vermiş biri idi.
76. (Melekler dediler ki): Ey İbrahim! Bundan vazgeç. Çünkü Rabbinin (azap) emri gelmiştir. Ve onlara, geri çevrilmez bir azap mutlaka gelecektir!




Doğru Çeviri:
69.Ve andolsun ki İbrâhîm'e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O, “Selâm!” dedi, sonra da altın vermeye gecikmedi.
70.Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar: “Korkma, şüphesiz biz Lût'un toplumuna gönderildik” dediler.
71.Ve İbrâhîm'in karısı ayaklanmıştı, gülüverdi.
Sonra o'na İshâk'ı, İshâk'ın arkasından da Ya‘kûb'u müjdeledik.
72.İbrâhîm'in karısı dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız, mutsuz bir kadınım. Şu kocam da yaşlı bir adam! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”
73.Elçiler: “Sen Allah'ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, övülmeye lâyık olan, cömertliği bol olandır” dediler.
74.Sonra İbrâhîm'den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lût toplumu hakkında mücâdeleye başladı.
75.Şüphesiz İbrâhîm, çok yumuşak huylu, çok ah-vah eden/yufka yürekli/yönelen biriydi.
76.–“Ey İbrâhîm! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.–


Bu pasajda Hud suresinde nakledilen kıssaların dördüncüsü yer almaktadır. İbrahim peygamberin hayatından önemli bir kesitin nakledildiği pasajın içeriği, daha çok İbrahim peygamberin insanlara güzel örnek oluşuyla ilgilidir.



Pasajda değinilen olayların Hicr ve Zariyat surelerindeki anlatımları, konunun daha iyi anlaşılmasına katkı sağlayacaktır:

51.Ve kullarıma, İbrâhîm'in misafirlerinden haber ver.
52.Hani İbrâhîm'in misafirleri, İbrâhîm'in yanına girdiler de, “Selâm!” demişlerdi. İbrâhîm, “Şüphesiz biz sizden korkanlarız” demişti.
53.İbrâhîm'in misafirleri, “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
54.İbrâhîm dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz? Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?”
55.İbrâhîm'in misafirleri, “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.
56.İbrâhîm dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
57.İbrâhîm, “Ey gönderilmiş elçiler! İşiniz nedir?” dedi.
58-60.Elçiler: “Şüphesiz biz suçlu bir topluma gönderildik. Ancak Lût ailesi müstesnadır.” –Şüphesiz Biz, Lût'un karısı hariç onların hepsini kesinlikle kurtaracağız. Biz ayarladık. Şüphesiz o, kesinlikle geride kalanlardan/ gözü arkada olanlardandır.–(Hicr/51-60)


24.İbrâhîm'in saygınlaştırılmış misafirlerinin haberi sana geldi mi?
25.Hani onlar, İbrâhîm'in üzerine girmişlerdi de “Selâm!” demişlerdi. İbrâhîm: “Selâm, alışılmadık, kimliği belli olmayan topluluk!” dedi.
26.İbrâhîm, sonra ehline gitti de altın ile geldi. 27Sonra altını onlara yaklaştırdı: “Nasiplenmez misiniz?” dedi.
28.Sonra onlardan çekindi. Onlar: “Korkma!” dediler ve o'nu çok bilgili bir oğul ile müjdelediler.
29.Bunun üzerine karısı bağırarak öne geldi de elini yüzüne vurarak: “Bir bahtsız, bir kısır!” dedi.
30.Misafirler: “Rabbin işte böyle buyurdu. Şüphesiz Rabbin, haksızlık ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeler koyandır. En iyi bilenin ta kendisidir” dediler.
31.Bunun üzerine İbrâhîm, “Sizin önemli işiniz nedir ey elçiler?” dedi.
32-34.Elçiler: “Şüphesiz biz, Rabbinin katından, aşırı gidenler için işaretlenmiş, çamurdan pişirilmiş sert taşları üzerlerine yağdırmamız için günahkâr bir topluma gönderildik” dediler.
35.Bunun üzerine Biz mü’minlerden orada bulunan kimseleri çıkardık. 36.Fakat Biz orada Müslümanlardan bir evden başkasını bulmadık. 37.Ve Biz orada acı bir azaptan korkan kimseler için bir alâmet/gösterge bıraktık.(Zariyat/24-37)


İbrahim peygamberin hayatının bu bölümünün Kitab-ı Mukaddes’teki anlatımı ise şöyledir:
15 Tanrı İbrahim'e, "Karın Saray’a gelince, ona artık Saray demeyeceksin" dedi, "Bundan böyle onun adı Sara olacak.
16 Onu kutsayacağım; ondan sana bir oğul vereceğim. Onu kutsayacağım ve ulusların anası olacak. Halkların kralları onun soyundan çıkacak."
17 İbrahim yüzüstü yere kapandı ve güldü. İçinden, "Yüz yaşında bir adam çocuk sahibi olabilir mi?" dedi, "Doksan yaşındaki Sara doğurabilir mi?"
18 Sonra Tanrı'ya, "Keşke İsmail'i mirasçım kabul etseydin!" dedi.
19 Tanrı, "Hayır. Ama karın Sara sana bir oğul doğuracak, adını İshak koyacaksın" dedi, "Onunla ve soyuyla antlaşmamı sonsuza dek sürdüreceğim.
20 İsmail'e gelince, seni işittim. Onu kutsayacağım; onu verimli kılacak, soyunu alabildiğine çoğaltacağım. On iki beyin babası olacak. Soyunu büyük bir ulus yapacağım.
21 Ancak antlaşmamı, gelecek yıl bu zaman Sara'nın doğuracağı oğlun İshak'la sürdüreceğim."
22 Tanrı İbrahim'le konuşmasını bitirince ondan ayrılıp yukarıya çekildi.
23 İbrahim evindeki bütün erkekleri - oğlu İsmail'i, evinde doğanların ve satın aldığı uşakların hepsini - Tanrı'nın kendisine buyurduğu gibi aynı gün sünnet ettirdi.
24 İbrahim sünnet olduğunda doksan dokuz yaşındaydı.
25 Oğlu İsmail on üç yaşında sünnet oldu.
26 İbrahim oğlu İsmail'le aynı gün sünnet edildi.
27 İbrahim'in evindeki bütün erkekler - evinde doğanlar ve yabancılardan satın alınanlar - onunla birlikte sünnet oldu.[6]
Kitab-ı Mukaddes’teki bu anlatım Müslümanları da etkilemiş ve buna uygun rivayetlerin oluşmasına sebep olmuştur.


KONUMUZ OLAN 69-76. AYETLERİN TAHLİLİ
69.Ve andolsun ki İbrâhîm'e de elçilerimiz müjde ile geldiler, “Selâm!” dediler. O, “Selâm!” dedi, sonra da altın vermeye gecikmedi.


Elde herhangi bir kanıt bulunmamasına rağmen klâsik kaynaklarda bu elçilerin “melek” olduğu dayatılmıştır. Bizim kanaatimize göre ise; bu elçiler İbrahim peygamberin o güne kadar tanımadığı, varlıklarından haberdar olmadığı, o yöredeki beşer elçilerdir [peygamberlerdir].



Sayılarının “bir”den fazla olması bu konuda tereddüde mahal vermemelidir; çünkü Ya Sin suresinde de bir kente art arda üç elçi gönderildiği bildirilmiştir.

Elçilerin getirdiği müjde hakkında:

* Lut kavminin helâkinin müjdesi,

* Kendilerinin Allah’ın elçileri olduklarının müjdesi,
* İbrahim peygamber için korkulacak bir şey olmadığının müjdesi gibi yorumlar yapılmışsa da, Rabbimiz bu müjdeyi 71. ayette açıklamıştır: “Sonra ona İshak'ı, İshak'ın arkasından da Yakub'u müjdeledik.”


İbrahim peygamberin misafirlerine sunduğu buzağı, bu ayette “haniyz” sözcüğüyle, Zariyat/26’da ise “semiyn” sözcüğüyle nitelenmiştir. Gelenekçiler bu iki nitelemeyi -sırasıyla- “kızartılmış” ve “semiz” olarak aktarmışlardır. Ne var ki, koskoca buzağının kızartılamayacağını ve aynı buzağıyı niteleyen “kızartılmış” ifadesi ile ancak canlı bir hayvan için kullanılan “semiz” ifadesi arasındaki çelişkiyi hiç dikkate almayarak bariz bir hata içine düşmüşlerdir. Çünkü misafire tavuk hatta kuzu kızartılıp ikram edilmesi makul olmakla beraber bir buzağının kızartılıp bütünüyle ikram edilmesi akıllardan uzak bir durumdur. Ayrıca gelenekçilerin nitelemelerine göre, konumuz olan ayetteki buzağı “kızartılmış” yani ölü bir buzağıdır. Zariyat/26’da ise aynı buzağı “semiz” yani canlı bir buzağıdır. Bu durumda iki ayet arasında bir çelişki söz konusu olmaktadır ki, bu asla mümkün değildir.


Bize göre, bu olaydaki “buzağı” ile kastedilen anlamın teviline o buzağının sıfatları olarak bildirilen “haniyz” ve “semiyn” sözcüklerinin gerçek anlamlarından yola çıkarak ulaşmak gerekmektedir.


الحنيذ HANİYZ
الحنيذ Haniyz” sözcüğü “arıtılmış, içindeki fazlalıklar atılmış” demektir. Sözcük ilk olarak “atı terletme” anlamında kullanılmış, daha sonra Araplar hem “Güneş’in insanı terletmesi”ni hem de “etin sıcak taşlara sıkıştırılarak suyunun giderilmesi, akışkanlığının kaybettirilmesi” işlemini bu sözcükle ifade etmişlerdir.[7]


Buna göre “الحنيذ haniyz”, “bir nesnenin içindeki fazlalıkların, özellikle de nesneyi bozacak şeylerin atılması” anlamına gelmekte, dolayısıyla ayetteki “haniyz” sözcüğü de meful anlamıyla “arıtılmış, içinde zararlı maddeler bulunmayan, saf hâle getirilmiş” demek olmaktadır.


Fakat klâsik eserlerde sözcüğün esas anlamı dikkate alınmadığı gibi, “kurutulmuş” anlamına bile itibar edilmemiş, sözcük “ateşte kızartılmış” anlamında kullanılmıştır.


السّمين SEMİYN
Bu sözcük “zayıf”lığın karşıtı olup güç kaynağı olması sebebiyle “yağ”a da “  سمن semen” denir.[8]
O hâlde Zariyat/26’da geçen “semiyn” ifadesi de ism-i fail anlamıyla “güç veren” demektir.


BURADAKİ BUZAĞI ALTINDIR
Buzağının sıfatları olarak verilen her iki sözcüğün yukarıda belirttiğimiz anlamları birleştirildiğinde, buradaki buzağının “saf hâlde bulunan” ve “güç veren” bir buzağı olduğu anlamına ulaşılmaktadır. Bundan dolayıdır ki, biz bu buzağının A’raf suresindeki “aldatıcı sesi olan ceset buzağı” gibi “altın” olduğu kanaatini taşımaktayız. Bu tevilimize göre, İbrahim peygamber müjdeci elçilere müjdelik olarak “altın” vermiştir.


70.Sonra da onların ona uzanmadığını görünce, onları yadırgadı ve içinde onlara karşı bir korku uyandı. Onlar: “Korkma, şüphesiz biz Lût'un toplumuna gönderildik” dediler.
Ayetten anlaşıldığına göre, İbrahim peygamberin ikram olarak takdim ettiğine [‘altın’a], misafirleri [elçiler] el sürmemişler, daha doğrusu sürememişlerdir. Çünkü onlar elçidir ve daha evvel birçok ayette bildirildiği gibi, görevleri gereği yaptıklarına karşılık herhangi bir ücret almaları söz konusu değildir.


Verilen hediyeyi almamaları üzerine İbrahim peygamberin korkuya kapılmasından, verilen hediyenin veya yapılan ikramın reddedilmesinin o günün geleneğinde husumet ve düşmanlık belirtisi sayıldığı anlaşılmaktadır. İbrahim peygamber gaybı bilmediği, kendileri açıklayıncaya kadar misafirlerin elçi olduğunu anlamadığı için geleneğe göre düşmanca sayılan bu davranıştan dolayı korkuya kapılmıştır.
Bu durumdan çıkan bir diğer sonuç da Allah bildirmediği sürece peygamberlerin gaybı bilmesinin mümkün olmadığıdır.


Kıssanın buraya kadarki bölümü, bazı ek bilgilerle Hicr suresinde şu şekilde yer almaktadır:

51.Ve kullarıma, İbrâhîm'in misafirlerinden haber ver.
52.Hani İbrâhîm'in misafirleri, İbrâhîm'in yanına girdiler de, “Selâm!” demişlerdi. İbrâhîm, “Şüphesiz biz sizden korkanlarız” demişti.
53.İbrâhîm'in misafirleri, “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
54.İbrâhîm dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz? Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?”
55.İbrâhîm'in misafirleri, “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.
56.İbrâhîm dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”
57.İbrâhîm, “Ey gönderilmiş elçiler! İşiniz nedir?” dedi.
58-60.Elçiler: “Şüphesiz biz suçlu bir topluma gönderildik. Ancak Lût ailesi müstesnadır.” –Şüphesiz Biz, Lût'un karısı hariç onların hepsini kesinlikle kurtaracağız. Biz ayarladık. Şüphesiz o, kesinlikle geride kalanlardan/ gözü arkada olanlardandır.–(Hicr/51-58)


Bu konu ile ilgili Kitab-ı Mukaddes’te  (Tekvin; 18. Bab) yazılanlar ise Kur’an’a uymamaktadır.
Konumuz olan 70. ayette “Lut kavmi” olarak geçen halk, aslında Lut peygamberin soyca mensup olduğu kavim değildir. Çünkü Lut peygamber, tıpkı İbrahim peygamber gibi Güney Babil'deki Ur şehrinin yerlilerindendir ve amcasıyla beraber oradan göç etmiştir. Dolayısıyla Kur’an’da geçen “Lut kavmi” tabirleri, Lut peygamberin göç ederek geldiği ve orada yaşarken elçilikle görevlendirildiği şehrin [ülkenin] sakinlerini ifade etmektedir ki, tarihî kayıtlara göre burası Sodom şehridir.


71.Ve İbrâhîm'in karısı ayaklanmıştı, gülüverdi.
Sonra o'na İshâk'ı, İshâk'ın arkasından da Ya‘kûb'u müjdeledik.
Bu ayette 69. ayetin birinci bölümüne yapılmış bir gönderme vardır. İbrahim peygamberin karısının bu ayette yaptığı bildirilen davranışı [gülüvermesi], 69. ayetin birinci bölümünde anlatılanlar sırasında İbrahim peygamber ile elçilerin selâmlaşması ve elçilerin müjdeyi vermesi üzerine olmuştur. Yani İbrahim peygamberin karısı, elçilerin verdiği müjdeyi duyunca buna gülmüştür. Burada 71. ayetten 69. ayete yapılan gönderme, Zariyat suresinde de 29. ayetten 25. ayete yapılmıştır. İbrahim peygamberin burada 69. ayetin ikinci bölümünde, Zariyat suresinde de 26. ayette belirtilen müjdelik teklifi ise karısının gülmesinden sonradır.


71. ayette üzerinde durulması lâzım gelen iki nokta İbrahim peygamberin karısının “gülmesi” ve “kaime”liğidir:


İBRAHİM PEYGAMBERİN KARISININ GÜLMESİ
Ayette geçen “ ضحكت dahıket” sözcüğü “gülmek” demektir. “Gülmek” sadece dudakları gererek ve ses çıkarmadan yapılan tebessüm değildir; dişlerin görüneceği şekilde sesli olarak yapılan bir davranıştır. İbrahim peygamberin karısı, gülüvermesinin ardından 72. ayette bildirilen konuşmasında, kendisinin “acuz”luğu ve kocasının yaşlılığı sebebiyle müjdeyi çok tuhaf bulduğunu söylemiştir. Yani, elçilerin İbrahim peygambere verdiği müjde, İbrahim peygamberin karısının çok tuhafına gitmiş ve yaşlı kocasından bir çocuk sahibi olacağı haberi onu kahkahalarla güldürmüştür.


Ne var ki klâsik eserlerin birçoğunda “dahıket” sözcüğü şu anlamlara çekilmiştir:
Mücahid ve İkrime, Yüce Allah'ın "Güldü" buyruğu ile ilgili olarak “müjdenin tahakkuku için ay halinden kesilmiş iken, ay hali oldu” diye açıklamışlardır. ... Cumhur ise der ki: Burada bildiğimiz "gülmek" kastedilmektedir. Ancak bunun mahiyeti hakkında farklı görüşler vardır. Bunun hayret ve şaşkınlık ifade eden gülmek olduğu söylenmiştir.[9]
Mukatil de der ki: Hz. İbrahim, misafirlerine hizmet ederken ve ihtişamıyla ortada iken üç kişiden korkması ve titremesine gülmüştü, çünkü Hz. İbrahim tek başına yüz kişiye bedel kabul ediliyordu.


Yine (Mukatil) der ki: Sözlükte bu kelimenin ay hali anlamına gelmesi uygun değildir. Ebu Ubeyd ve el-Ferrâ da bu anlamı kabul etmezler. el-Ferrâ der ki: Ben bu kelimenin bu anlamını güvenilir birisinden işitmiş değilim. Bu olsa olsa bir kinaye olabilir.[10]
Kıssanın buradaki bölümü ile ilgili olarak bir çok olay ortaya atılmıştır. Ne var ki, bu gerçek dışı anlatımların naklinde yarar görmüyoruz.


İBRAHİM PEYGAMBERİN KARISININ AYAKLANMIŞLIĞI
Ayette İbrahim peygamberin karısının “ قائمة kaime” olduğu ifade edilmiştir. Bu ifade mealciler tarafından genellikle “ayakta dikiliyordu” şeklinde çevrilmiştir. Hâlbuki kıssadaki anlatıma göre olayların gelişiminde İbrahim peygamberin karısının ayakta durmasının veya oturmasının yahut da yatmasının hiçbir önemi yoktur. Dolayısıyla buradaki “kaime” ifadesinin başka bir anlamı olmalıdır.


Bize göre, buradaki “kaimelik” ayaklanmışlığı, baş kaldırmışlığı ifade etmektedir. Buna göre, İbrahim peygamberin karısının “kaime” oluşu, onun kocası ile arasının açık olduğunu ifade etmektedir. Bu durum, İbrahim peygamber ile karısının ayrılma, boşanma safhasında olduklarını göstermektedir. Nitekim “kıyam” sözcüğü “siyasî baş kaldırma” anlamında olup sözcüğün Kur’an’da bu anlamda kullanıldığı birçok ayet vardır:


19.Ve şu bir gerçek ki Allah'ın kulu/ Peygamber O'na çağırarak ayaklandığı/ harekete geçtiği zaman o yabancılardan bir grup o'nun çevresinde neredeyse kenetlenecekler.(Cinn/19)


14,15.Ve Biz onlar ayaklanıp da: “Bizim Rabbimiz, göklerin ve yerin Rabbidir. Biz, O'nun astlarına ilâh olarak yalvarmayız, yoksa kesinlikle saçma-sapan konuşmuş oluruz. Şunlar, Allah'ın astlarından ilâhlar edinen bizim toplumumuzdur. Edindikleri ilâhlara dair açık bir delil getirselerdi ya! Allah'a karşı yalan uydurandan daha yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan kim olabilir?” dediklerinde onların kalplerini sağlamlaştırdık.(Kehf/14)


97.Allah, Ka‘be'yi; o Beyt-i Haram'ı, haram ayı, hac yapanlara yiyecek olarak hayvan hediye etmeyi ve gerdanlıkları/hac yapanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretleri insanlar için bir ayağa kalkış; silkiniş, kendilerini kurtarış yaptı. Bu, Allah'ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini ve Allah'ın her şeyi hakkıyla bilici olduğunu sizin de bilmeniz içindir.(Maide/97)


125.Ve Biz, bir zaman bu Beyt'i/ilk yapılan okulu, insanlar için bir sevap kazanma/ dönüş yeri ve bir güven yeri yapmıştık. –Siz de İbrâhîm'in görev yaptığı yerden bir salât yeri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan desteğin; toplumun aydınlatılmasının gerçekleştirileceği bir yer] edinin.– Ve Biz, İbrâhîm ile İsmâîl'e, “Beytimi, dolaşanlar, ibâdete kapananlar ve boyun eğip teslimiyet gösterenler, Allah'ı birleyenler için tertemiz tutun” diye ahit almıştık.(Bakara/125)


Ayrıca Hacc/26, Şuara/218, Zariyat/45 ve Âl-i Imran/97’ye de bakılabilir.


Bu konudaki nakillerden klâsik eserlerde yer alanlarının çoğu Kitab-ı Mukaddes kaynaklıdır:
12 İçin için gülerek, "Bu yaştan sonra bu zevki tadabilir miyim?" diye düşündü, "Üstelik efendim de yaşlı."
13 RABB İbrahim'e sordu: "Sara niçin, 'Bu yaştan sonra gerçekten çocuk sahibi mi olacağım!' diyerek güldü?
14 RABB için olanaksız bir şey var mı? Belirlenen vakitte, gelecek yıl bu zaman yanına döndüğümde Sara'nın bir oğlu olacak."
15 Sara korktu, "Gülmedim" diyerek yalan söyledi. RABB, "Hayır, güldün" dedi.[11]


72.İbrâhîm'in karısı dedi ki: “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız, mutsuz bir kadınım. Şu kocam da yaşlı bir adam! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!”
73.Elçiler: “Sen Allah'ın işinden dolayı mı şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bollukları üzerinizdedir. Ey ev halkı! Şüphesiz ki O, övülmeye lâyık olan, cömertliği bol olandır” dediler.

Bu ayetlerde, İbrahim peygamberin karısı kendisini “acuz”, İbrahim peygamberi de “şeyh [yaşlı biri]” olarak nitelemiş ve verilen müjdenin nasıl gerçekleşebileceği konusundaki hayretini dile getirmiştir. Bu nitelemeler dikkate alınarak Zariyat suresindeki sıfatlara bakıldığında, oradaki “acuz” sıfatını yine İbrahim peygamberin karısına, “akim” sıfatını ise İbrahim peygambere izafe etmek gerekmektedir. Bu durumda, İbrahim peygamber, karısı tarafından hem “yaşlı” hem de “kısır” olarak nitelenmiş olmaktadır.


İbrahim peygamberin çocuklarından İsmail’in burada müjdelenen İshak’tan evvel doğduğuna dair elde bir kanıt bulunmamaktadır. Muhtemeldir ki, İsmail, bu müjdeden sonra, İbrahim peygamberin kısırlığı Allah tarafından giderildikten sonra doğmuştur.


“ العجوز ACUZ” SÖZCÜĞÜ: Bu sözcük “yaşlı” demek olduğu gibi, “geniş kalçalı” veya “kocası yaşlı, kendine uygun kocası olmayan, dengini bulmamış, zavallı, bahtsız, kara bahtlı genç hanım” anlamlarına da gelmektedir.[12]


Yukarıdaki anlamlardan ele aldığımız konuya en uygun düşeni sonuncusudur. Çünkü İbrahim peygamberin karısının 72. ayette bildirilen “Vay be! Ben mi doğuracağım! Ben bir “acuz”um [kocası işe yaramaz bir zavallıyım, bahtsız bir karıyım]. Şu kocam da yaşlı bir adam iken! Şüphesiz bu, çok tuhaf bir şey!” şeklindeki sözleri, onun genç, doğurmaya elverişli bir kadın olduğunu göstermekte, buna karşılık İbrahim peygamberi ise yaşlı (Zariyat/26’ya göre akim, kısır) biri olarak tanıtmaktadır. Dolayısıyla İbrahim peygamberin karısı, verilen müjdeye kocasının yaşlılığı ve kısırlığı dolayısıyla gülmüştür. Onun bu anlayışı, içinde bulunduğu durum sebebiyle kendini nitelediği “acuz” sözcüğünü “zavallı, çileli, dengini bulmamış” anlamında kullanmış olmasını gerektirmektedir.


Nitekim müjdeye şaşıran İbrahim peygamber de -Hicr Suresi’nde- şaşkınlığına gerekçe olarak yaşlılığını göstermiş, karısı ile ilgili herhangi bir açıklama yapmamıştır:
51.Ve kullarıma, İbrâhîm'in misafirlerinden haber ver.
52.Hani İbrâhîm'in misafirleri, İbrâhîm'in yanına girdiler de, “Selâm!” demişlerdi. İbrâhîm, “Şüphesiz biz sizden korkanlarız” demişti.
53.İbrâhîm'in misafirleri, “Korkma! Şüphesiz biz sana bilgin bir oğul müjdeliyoruz” dediler.
54.İbrâhîm dedi ki: “Bana ihtiyarlık gelmişken mi beni müjdeliyorsunuz? Peki neye dayanarak beni müjdeliyorsunuz?”
55.İbrâhîm'in misafirleri, “Seni gerçekle müjdeliyoruz. Ümidini kesenlerden olma!” dediler.
56.İbrâhîm dedi ki: “Rabbimin rahmetinden, sapıklardan başka kim ümit keser?”(Hicr/51-56)


Klâsik eserlerde ise bu konuya dair mesnetsiz nakiller mevcuttur:
Mücahid der ki: O vakit Hz. Sara doksan dokuz yaşında idi. İbn İshak da doksan yaşında idi, demektedir. Bundan başka görüşler de vardır.


Denildiğine göre; Hz. İbrahim yüz yirmi yaşında idi. Onun yüz yaşında olduğu da söylenmiştir. Mücahid'in görüşüne göre Hz. Sara'dan sadece bir yaş büyük idi. Denildiğine göre Hz. Sara'nın "ve şu eşim de bir ihtiyar iken" sözleri ile İbrahim’in (as) kendisine yaklaşmadığını üstü kapalı ifade etmiştir. Hz. İbrahim'in hanımı olan Hz. Sara, Hârân'ın kızıdır. Hârân, Nâhûr'un oğlu, o Şârû'un, o Arğû'nun, o da Fâliğ'in oğludur. Sara, Hz. İbrahim'in amcasının kızıdır.[13]


74.Sonra İbrâhîm'den korku iyice geçip gidince ve kendisine müjde gelince, Bizimle Lût toplumu hakkında mücâdeleye başladı.
75.Şüphesiz İbrâhîm, çok yumuşak huylu, çok ah-vah eden/yufka yürekli/yönelen biriydi.
Bu ayetlere göre, İbrahim peygambere gelen elçilerin kimlikleri ve aslî görevleri, yani esas olarak nereye ve ne için gittikleri belli olunca İbrahim peygamberin artık kendi adına bir korkusu kalmamış, ancak bu kez de Lût kavminin helâk edileceğini öğrendiğinden, helâk edilmemeleri için onlarla mücadeleye girişmiştir.


31.Ve elçilerimiz İbrâhîm'e müjdeyi getirdiklerinde: “Biz bu kentin halkını yıkıma uğratacağız” dediler. –Şüphesiz oranın halkı şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler idiler.–
32.İbrâhîm: “Şüphesiz orada Lût var!” dedi. Onlar: “Biz orada kimlerin bulunduğunu çok iyi biliyoruz. Onu ve geride kalanlardan biri olan karısı dışındaki ailesini elbette kurtaracağız” dediler.(Ankebut/31, 32)


75. ayette açıkça belirtildiği gibi, İbrahim peygamber yumuşak huylu, yufka yürekli birisidir. Bu sebepledir ki, helâk edileceklere acıdığı için elçilerle mücadeleye girmiştir. Bu mücadele, Kitab-ı Mukaddes’te (Tekvin /18: 23-32), Allah ile yapılan bir pazarlık şekline sokulmuştur.


76.–“Ey İbrâhîm! Bundan vazgeç. Şüphesiz Rabbinin emri kesin olarak geldi ve hiç şüphesiz onlar; onlara geri çevrilmesi mümkün olmayan bir azap gelecektir.–
Bu ayet, elçilerin kendileriyle mücadeleye girişen İbrahim peygambere verdiği bir cevap olabileceği gibi, Rabbimizin kıssanın sonunda İbrahim peygamberi muhatap alarak tüm zamanların insanlarına verdiği genel bir mesaj da olabilir. Bu takdirde, ayette, Allah’tan istenecek şeylerin hangi şartlarda isteneceği ifade edilmiş olmaktadır; ki, böyle bir ifade farklı bir üslûpla Tövbe suresinde de yer almıştır:


Kendilerine, cehennem ashabı oldukları iyice belli olduktan sonra peygambere ve iman etmiş kişilere, akraba bile olsalar, müşrikler için istiğfar etmek yoktur.


İbrahim'in babası için istiğfar etmesi de yalnızca ona vermiş olduğu bir sözden dolayı idi. Sonra onun Allah için bir düşmanı olduğu kendisine açıkça belli olunca ondan [istiğfardan] vazgeçti. Şüphesiz  İbrahim, çok içli, çok halim birisi idi.


Netice olarak 76. ayette bildirilen karar, ilm-i ilâhiye göre verilmiş bir karar olup dönüşü mümkün değildir. Onun için yalvarıp yakarmanın anlamı yoktur.(Tövbe/113, 114)*




*İşte Kuran, Hud Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim