• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

54Hicr Suresi 4-5



Hatalı Çevrilen Ayetler



Hicr Suresi 4-5





Hatalı Çeviri:
4. Helâk ettiğimiz hiçbir ülke yoktur ki hakkında (bizce) bilinen bir yazgı olmasın.
5. Hiçbir millet, ecelinin önüne geçemez, ve onu geciktiremez.




Doğru Çeviri:
4.Ve Biz hiçbir memleketi bilinen bir kitabı olmaksızın değişime/ yıkıma uğratmadık.
5.Hiçbir ümmet, süre sonunun önüne geçemez ve geciktiremezler.



Kâfirlerin, kendilerine herhangi bir azabın gelmemesini ileri sürerek peygamberimizin gerçek bir elçi olmadığı yolundaki iddiaları bu ayetlerle reddedilmiş olmaktadır. 3. ayette geçen “yakında bilecekler” tehdidindeki “yakında” ifadesinin de açılımı mahiyetinde olan bu ayetler şu şekilde takdir edilebilir: “Biz hiçbir topluluğu küfür işler işlemez hemen cezalandırmayız. Her topluluğa daveti duyup anlamaları ve hâllerini düzeltmeleri için bir süre veririz. O süre bitinceye kadar onların günahlarına ve kötü hareketlerine müsamaha gösterir, onlara dilediklerini yapma özgürlüğü verir, bekleriz. Onları hemen cezalandırmamamızın, alaylarına ve küfürlerine müsamaha göstermemizin sebebi işte budur.”

Görüldüğü gibi, bu ayetlerde, her memleketin bilinen bir yazgısı olduğu açıklanmış ve o memlekette yaşayan toplumun bu yazgıyı değiştiremeyeceği bildirilmiştir. Hiçbir toplum kendisi için belirlenmiş ecelin önüne geçemez. İnsanlar ve diğer canlılar için var olan ecel, toplumlar için de söz konusudur.


Allah’ın toplumlara koyduğu bu sosyolojik yasa, başka ayetlerde de dile getirilmiştir:
53.Ve senden azabı çarçabuk istiyorlar. Eğer belirlenmiş/ adı konmuş bir süre sonu olmasaydı, azap onlara elbette gelmişti. Ve o azap, hiç farkında olmadıkları bir sırada kendilerine ansızın elbette gelecektir.(Ankebut/53)


34.Ve her önderli toplum için bir süre sonu vardır. Onun için süre sonları geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.(A’râf/34)


45.Ve eğer Allah, kazanmakta oldukları şeyler dolayısıyla insanları sorgulayıp cezalandıracak olsaydı, yeryüzünde küçük-büyük hiçbir canlıyı bırakmazdı. Velâkin onları, adı konmuş bir süreye kadar ertelemektedir. Sonunda süre sonları geldiği zaman da artık şüphesiz Allah, Kendi kullarını en iyi görendir.(Fatır/45)


Bu konu ile ilgili olarak ayrıca şu ayetlere de bakılabilir: Âl-i Imran/145,   A’râf/135, 185, Yunus/11, 49, Hud/104, Hicr/5, İbrahim/10, Nahl/61, Müminun/43.


Yukarıdaki ayetlerden anlaşılacağı üzere, toplumlar da tıpkı insanlar gibi belirlenmiş bir ömrü yaşamaktadırlar. Hiçbiri ne bu ömrün önüne geçebilmekte, ne de bu ömürden geri kalabilmektedirler. Başka bir ifade ile, her toplum, her uygarlık, aynı kanuna tâbi olarak canlı bir organizma gibi doğup büyümekte, yaşlanmakta ve neticede ölmektedir. O hâlde bir toplum, ne kadar egemen ve yükselmiş olursa olsun, süresini doldurduğunda mutlaka yok olup gidecektir. Toplumların yok olup gitmeleri değişik sebeplerle olabilir. Kimisi ahlaki çöküntü sebebiyle, kimisi egemenliklerini yitirerek, kimisi de jeolojik, iklimsel veya biyolojik felaketlerle yok olabilir. Sonuçta mutlaka yok olup gitmek tüm toplumların önlenemez yazgısıdır.


Ecel denen bu mutlak son, gerek insanlar ve toplumlar, gerekse diğer varlıklar için Allah tarafından belirlenmiş bir olgudur. Ecelin Allah tarafından belirlendiği ve her ecelin bir gerekçesi olduğu Kur’an’da açıkça bildirilmiştir:
2.O, sizi bir balçıktan oluşturmuş olandır. Sonra “süre sonunu”u gerçekleştirmiştir. Ve adı belirlenmiş süre sonu, O'nun katındadır. Sonra siz hâlâ kuşkulanıp duruyorsunuz.(En’âm/2)


…  لكلّ اجل كتاب Her ecel için bir yazı/kitap vardır.(Ra’d/38)



مسمّى اجل ECEL-İ MÜSEMMA
“Ecel [süre]” sözcüğü Kur’an’da pek çok ayette [Bakara/282, En’âm/2, 60, Hud/3, Ra’d/2, İbrahim/10, Nahl/61, Ta Ha/129, Hacc/3, 33, Ankebut/53, Rum/8, Lokman/29, Fatır/13, 45, Zümer/5, 42, Mümin/67, Şûra/14, Ahkaf/3, Nuh/4] “ecel-i müsemma [adı konulmuş, belirlenmiş süre]” tamlaması içinde geçmektedir. Bu tamlama ile “senesi, ayı, günü ve saatiyle sürenin son anı” kastedilmiş ve ecelin hiçbir şekilde değiştirilemeyeceği vurgulanmıştır.


4 ve 5. ayetlerde verilen mesaj, İbrahim suresinde daha detaylı verilmiştir:
42,43.Sakın şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların yaptıklarından Allah'ın duyarsız/bilgisiz olduğunu sanma! Ancak O, onları, başlarını dikerek koşacakları, gözlerin dışa fırlayacağı bir gün için erteliyor. Onların bakışları kendilerine dönmez ve onların gönülleri bomboştur.(İbrahim/42, 43)


4. ayette geçen “ كتاب معلوم Kitab-ı ma’lum” ifadesini iki türlü anlamak mümkündür:
* Bu ifade “ecel-i müsemma [adı konulmuş, belirlenmiş süre]” olarak anlaşılabilir. Çünkü her toplumun bir eceli olduğu konusu, yukarıda da açıkladığımız gibi, pek çok ayette dile getirilmiştir:
34.Ve her önderli toplum için bir süre sonu vardır. Onun için süre sonları geldiğinde, ne bir an erteleyebilirler, ne de öne alabilirler.(A’raf/34)


* Söz konusu ifade “gönderilmiş, bilinen kitap” olarak da anlaşılabilir. Bu takdirde, ayetten, helak edilen her kavmin mutlaka kendilerine gönderilmiş bir kitabının olduğu, Rabbimizin elçi göndermeden kimseye azap etmediği sonucu çıkar.


Bu husus da yine pek çok ayette dile getirilmiştir:
131.İşte bu; Rabbinin, halkı ilgisiz, bilgisiz iken, ülkeleri haksız yere değiştiren/yıkıma uğratan biri olmayışıdır.(Enam/131)


15.Kim, kılavuzlanan doğru yolu bulursa, sırf kendi iyiliği için kılavuzlanan doğru yolu bulmuştur. Kim de saparsa, ancak kendi aleyhine sapmış olur. Ve hiçbir yük taşıyıcı başkasının yükünü çekmez. Ve Biz, bir peygamber göndermedikçe, azap ediciler olmadık.(İsra/15)


208.Ve Biz, sadece kendileri için uyarıcılar olan kenti değişime/yıkıma uğrattık.(Şuara/208)


163-165.Şüphesiz Biz, Nûh'a ve O'ndan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya‘kûb'a, torunlarına, Îsâ'ya, Eyyûb'a, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleymân'a, daha önce kendilerini sana anlattığımız elçilere, kendilerini sana anlatmadığımız elçilere, elçilerden sonra insanların Allah'a karşı bir delilleri olmasın diye, müjdeciler ve uyarıcılar olarak vahyetmiştik. Dâvûd'a da Zebur'u verdik. Ve Allah, Mûsâ'ya söz söyledikçe söyledi/ onu yaraladık ça yaraladı, öok sıkıntı çektirdi. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.(Nisa/163-165)


133,134.Ve inkâr edenler: “Elçiliğini iddia eden bu kişi, Rabbinden bize bir alâmet/gösterge getirse ya!” dediler. Onlara ilk sahifelerde olan apaçık deliller gelmedi mi? Ve eğer Biz, onları bundan önce bir azap ile değişime/yıkıma uğratsaydık, kesinlikle “Ey Rabbimiz! Bize bir peygamber gönderseydin de, alçak ve rezil olmadan önce Senin âyetlerine uysaydık!” diyeceklerdi.(Ta Ha/133, 134)*


*İşte Kuran, Yusuf Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim