• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

60Mü’min Suresi 23-27





Hatalı Çevrilen Ayetler


Mü’min Suresi 23-27




Hatalı Çeviri:
23, 24. Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, Firavun, Hâmân ve Karun'a gönderdik. Onlar: Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! dediler.
25. İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
26. Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum.
27. Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım, dedi.




Doğru Çeviri:
23,24.Andolsun Mûsâ’yı Firavun’a, Hâmân’a ve Karun’a âyetlerimizle ve açık bir delil ile elçi olarak gönderdik de onlar: “Bu bir sihirbaz, büyük bir yalancıdır” dediler.
25.Böylece Mûsâ, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman onlar: “Mûsâ ile birlikte iman etmiş kişilerin oğullarını katledin; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirin,  kadınlarını ise sağ bırakın” dediler. Kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin düzeni, boşa çıkmakta olandan başkası da değildir.
26.Ve Firavun: “Bırakın beni, öldüreyim Mûsâ’yı, o da Rabbini çağırsın. Şüphesiz ben onun sizin dininizi değiştirmesinden veyahut bu yerde/ ülkemizdeki kargaşayı ortaya çıkarmasından; bozguncu düzenimizi deşifre etmesinden  korkuyorum” dedi.
27.Mûsâ da: “Şüphesiz ben hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim Rabbim ve sizin Rabbiniz’e sığınırım” dedi.




Geçmiş medeniyetlerin araştırılıp ibret alınması istendikten sonra, ortaya hemen bir ibret tablosu konmuştur. Bu tablo, 23- 46. ayetlerde anlatılan “Musa’nın tebliği, Firavun ve çevresindekilerin Musa’ya karşı koyuşları ve karşı koyanların helaki” tablosudur.


Ayetlerde söz konusu olaylara çok kısa değinilmiştir. Bu olaylarla ilgili detay geçmiş surelerde [A’raf, Ta Ha, Şuara ve Kasas’ta] bulunmaktadır.


Firavun, Musa (as) kendisine gelip de Allah’ın elçisi olduğunu duyurunca, Allah’ın elçisini sihirbazlıkla ve yalancılıkla itham etmiştir. Elçi Allah’ın ayetlerini ulaştırdıktan sonra da Allah’ın gücü karşısında dayanamayacağını hesap etmeden “Mûsâ ile birlikte iman etmiş kişilerin oğullarını katledin; eğitimsiz- öğretimsiz, mesleksiz bırakarak güçsüzleştirin; kadınlarını ise sağ bırakın” dediler. Bırakın beni, öldüreyim Musa’yı, o da Rabbini çağırsın!” diyerek güçsüzleştirme, direnci kırma planları yapmış, bu şeni planını da “Şüphesiz ben onun sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum” sözleriyle gerekçelendirmiştir.



Not:
Firavunun uyguladığı güçsüzleştirme programını ifade eden ayetlerde geçen “katl” ve “zebh” sözcükleri mecazidir. Bu konuda A’raf suresinin 141. Ayetinin tahlilinde ayrıntılı açıklama yapılmıştır.


Sözü edilen bu plan, Firavun yönetiminin İsrailoğulları’na yönelik tasarladığı ikinci güçsüzleştirme planıdır. Birincisi, Kasas/4’te anlatıldığı üzere, Musa’nın (as) doğduğu yıllarda olmuştu. Allah’ın Musa’nın (as) annesine vahyi sayesinde Musa (as) suya bırakılıp Firavun ailesine buldurularak sarayda şehzade olarak yetiştirilmişti.


Firavun’dan nakledilen “Bırakın beni, öldüreyim Musa’yı” ifadesi, Firavun’un Musa’yı (as) öldürmesine adamları tarafından mani olunduğu intibaını vermektedir. Anlaşılan o ki, Firavun’un çevresinde ya Musa’ya (as) inanmış kimseler vardı ya da en yakınındaki adamları Firavun’a “Musa’yı öldürme, çünkü o, güçsüz bir sihirbazdır. Onun sihri ile sana üstün gelmesi mümkün değildir. Bu nedenle, eğer onu öldürürsen, insanların kafasına ve kalplerine bir şüphe sokmuş olursun. Sonra da onlar, ‘Musa haklı idi. Firavun ve taraftarları ona karşılık veremedikleri için onu öldürdüler’ derler” demekteydiler. Belki de onlar, Firavun’un Musa (as) ile boğuşup durmasının işlerine yarayacağını, ikisi arasındaki mücadele devam ederken yönetimde istedikleri gibi rahat davranacaklarını düşünmüşlerdi.
Firavun’un “Bırakın beni, öldüreyim Musa’yı” demesinin şöyle bir nedeninin olması da ihtimal dâhilindedir: Belki de Firavun Musa’dan (as) korkuyor, ona herhangi bir saldırı anında Allah’ın onu koruyacağına inanıyordu. Bu nedenle de, durumu kurtarmak için etrafındakilerin kendisini engellediği görüntüsünü veriyordu.
Firavun’dan nakledilen “Şüphesiz ben onun sizin dininizi değiştirmesinden veyahut yeryüzünde kargaşa çıkarmasından korkuyorum” ifadesinden, Musa’nın (as) halktan kendine taraftarlar bulacağı, Mısır’da anarşi yaratacağı ve iktidara tehdit oluşturacağı yönünde Firavun’da büyük bir kaygı oluştuğu anlaşılmaktadır.



DİN NEDİR?
“Din” sözcüğü, yukarıdaki ayette, Mâûn suresinde gördüğümüz “ceza/karşılık” anlamından ayrı olarak “toplum nizamı, yaşam kurallarının bütünü, yani şeriat” anlamında kullanılmıştır. Ancak bu sözcük ile kastedilen düzen, sadece Allah’ın koyduğu ilkeleri kapsayan Hakk Düzen’den ibaret olmayıp insanlar tarafından kurulan beşeri düzenleri de kapsamaktadır. Bu anlamda din, ister hak ister batıl olsun, ister Allah ister insanlar tarafından kurulmuş olsun, her türlü toplum nizamı, yaşam kurallarının bütünü demektir.


Bu durumda gerek Mekkelilerin ve Mısırlıların oluşturdukları düzenler, gerekse bugünkü toplumlarda oluşmuş bulunan kapitalizm, sosyalizm, liberalizm, komünizm gibi ekonomik düzenler de birer din sayılmalıdır.


Kurallarını Allah’ın koyduğu Hakk Din ise Kur’an’da “Allah’a ait din”, “Ed-Dinü’l-Hanif”, “Ed-Dinü’l-Kayyim”, “Muhlisine lehü’d-Din”, “Ed-Dinü’l-Halis” ve “İslâm” adlarıyla yer almıştır.


Kelâm bilginleri “Hakk Din”i şöyle tarif etmişlerdir: “Hakk Din, Yüce Allah’ın kullarını hakka ulaştırmak üzere peygamberleri aracılığı ile akıl sahibi insanlara tebliğ ettiği, onları dünya ve ahiret mutluluğuna kavuşturan sistem, Allah’ın koyduğu hükümlerdir.”


Hakk Din ile diğer beşeri dinler, yasama ve yürütme açısından birbirlerinden farklıdırlar, ayrıktırlar; birleşemezler, kesişemezler. Zaten birleşmemeli ve kesişmemelidirler.


Hakk Din’in Allah tarafından belirlenmiş, siyasî, iktisadî, hukukî ana ilkeleri vardır. Doğal olarak beşerî dinlerin de bu konularda ilkeleri vardır. Bu noktada Müslüman kendi dinini, Müslüman olmayan da kendi dinini/düzenini yaşamalıdır. Kimse bir diğerininkine karışmamalıdır.  Fitne olmadığı sürece Müslüman, Müslüman olmayana zor kullanmamalıdır. Müslüman da İslam’ın ilkelerinin tamamını kabullenmeli, saf dinine yapay dinlerin ilkelerinden karıştırmamalıdır. Hak Din’deki herhangi bir ilkenin yerine yapay dinlerden bir ilke benimsenmesi, Rabbimizin Bakara/85’deki beyanı gereği kâfirliktir. Herkesin mertçe, sonucuna katlanmak kaydıyla mümin veya kâfir olma özgürlüğü vardır.


Bu konu hakkında Kafirûn suresinin tahlilinde açıklama yapıldığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.*




*İşte Kuran, Mümin Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim