• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

63Zuhruf Suresi 86




Hatalı Çevrilen Ayetler



Hatalı Çeviri:
Allah’tan başka yalvardıkları zatlar, şefaat etmeye malik değiller. Hakka şahit olup da (Allah’ın mutlak hâkimiyetini) bilenler müstesna… (Hz. İsa ve melekler gibi.)




Doğru Çeviri:
86.Ve onların, O’nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler  yardıma, desteğe, iltimasa mâlik olamazlar. Ancak hakka şâhit olan Zat bunun dışındadır. Onlar da biliyorlar.




Her şeyin kontrolünün Allah’a ait olduğu birçok yönüyle açıklandıktan sonra bu ayette de müşriklerin şefaatçilere bel bağlama inançlarına değinilmiştir.



Bu ayetin bir benzeri de Meryem suresinde geçmişti:
86.Suçluları da susamış olarak cehenneme süreceğiz.
87.Onlar, Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] katından bir garanti söz almış olan kimse hariç –ki bu hiç kimseye verilmemiştir–, yardıma-desteğe sahip olamayacaklardır. (Meryem/86, 87)


                                                                            
“Şefaate malik olmak”, iki yönlü olarak ya onların başkaları için yapacakları şefaati, ya da başkalarının onlar için yapacakları şefaati ifade ediyor gibi görünse de, ayetteki istisna cümlesinden buradaki şefaatin başkalarının onlar için yapacakları şefaat olduğu anlamı çıkmaktadır. Dolayısıyla “şefaate sahip olmayacaklar” ifadesi, “kimse onlara yardım etmeyecek” demektir. Zaten cehennemdekilerin -kendileri yardıma muhtaçken- bir başkasına yardımda bulunmaları anlamsızdır. Ancak Rabbimiz ayette “hakka şahit olan zat müstesnadır” diye bir istisna yaparak ahirette kimlerin yardım göreceğini açıklamıştır.


109.O gün, Rahmân’ın [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'ın] kendisine izin verdiği ve sözce hoşnut olduğu kimseler hariç, yardım-destek, yarar sağlamaz.(Ta Ha/109)
                                                                                              
“ شفع Şef’ı” kökünden türemiş olan “ شفاعة şefaat” sözcüğünün sözlük anlamı “Bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek”tir. Sözcük zaman içerisinde “Yüksek mevkide bulunan birinin düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.


Sözcüğün terim anlamı ise “Bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir kimseden başka biri için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek, başkası hesabına yalvarmak, rica etmek, birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak” demektir.


Kısaca şefaat “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir.


Arapça’da başkası lehine talepte bulunana [şefaat edene] “الشّافع eş-şafi” veya “ الشّفيع eş-şefi” denir.


“Şefaat” kavramının doğru anlaşılabilmesi için konunun aşağıdaki başlıklar altında incelenmesinde yarar görmekteyiz:
* Allah’tan başka şefaatçi yoktur: Şefaat sadece Allah’a aittir. Bu konuda ilk öğrenilmesi gereken husus, şefaat yetkisinin sadece Allah’a ait olduğudur.
44.De ki: “Bütün yardım, destek, kayırma Allah’ındır. Göklerin ve yerin mülkü yalnızca O’nundur. Sonra yalnızca O’na döndürülürsünüz.”(Zümer/44) 


                                                                                
4.Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı evrede oluşturan ve de en büyük taht üzerinde egemenlik kurandır. O’nun astlarından size bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın ve bir destekçi, iltimasçı yoktur. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız? (Secde/4)
                                                                                                        
* Yüce Allah, kendilerinden razı olduğu kulları için dilediğine şefaat/yardım izni verebilir: Allah’ın izni ve emri olmadan kimsenin kimseye şefaat/yardım etmesi söz konusu değildir. Allah’ın izni ile şefaat/yardım edecekler de ancak Allah’ın kendilerinden razı olduğu kulları için şefaat edebilirler.

3.Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, işi yönetip duran Allah’tır. Dünyada yardım edecek, destek olacak kişi ancak O’nun izninden/ bilgisinden sonra yardım edebilir. İşte Bu, Rabbiniz Allah’tır. O hâlde O’na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?(Yunus/3)


                                                                              
Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Allah’ın kendilerinden razı olduğu kimseler şefaat [yardım] edemezler, ancak şefaat [yardım] edilirler.


* Yüce Allah, güzel bir şefaatle şefaat edene izin verdiği gibi, kötü bir şefaatle şefaat edene de izin verebilir:
85.Kim hayır ve iyiliklere aracı olmakla yardımcı olursa, bundan kendisine bir pay vardır. Kim de kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla yardımda bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye güç yetirendir.(Nisa/85)
                                                                                                
İyi ve güzele aracılık ve yardım etme anlamındaki “şefaat-ı hasene”, iman edip Allah’ın ve kullarının haklarına riayet ederek müminlerin iyiliği ve yararı için uğraşmak, onları kötülüklerden ve uğrayabilecekleri zararlardan korumaya çalışmak demektir. Kötü ve zararlıya aracılık ve öncülük etmek anlamına gelen “şefaat-ı seyyie” ise müminlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmak demektir. Kur’an, gerek “şeffat-ı hasane”de ve gerekse “şeffat-ı seyyie”de bulunanların dünyada ve ahirette bu davranışlarının sonuçlarından pay alacaklarını bildirmektedir.


* O gün şefaat yoktur, kimseden şefaat kabul edilmeyecektir:
48.Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden yardımın, adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden fidyenin/kurtulmalığın alınmadığı ve hiçbir kimsenin yardım olunmadığı güne karşı Allah’ın koruması altına girin.(Bakara/48)

                                                                                       
123.Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden kurtulmalık kabul edilmeyeceği, yardımın, iltimasın hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve suçluların yardım olunmadığı güne karşı Allah’ın koruması altına girin.(Bakara/123)
                                                                                          
Görüldüğü gibi, ahirette kimseye şefaat ettirilmeyecektir. O gün sadece Allah’ın izin verdikleri, bildikleri gerçeğe tanıklık edebilirler:
86.Ve onların, O’nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler yardıma, desteğe, iltimasa mâlik olamazlar. Ancak hakka şâhit olan Zat bunun dışındadır. Onlar da biliyorlar.(Zühruf/86)
                                                                                                 
Halk arasında yaygın olarak “ümmetinden günahkâr olanların günahlarının affedilmesi için peygamberimizin Allah katında aracılık etmesi” şeklinde tanımlanan şefaat anlayışının Kur’an’a ters olduğu özellikle belirtilmelidir. Peygamberimizin günahkârlara destek olup hatırını kullanarak günahkârların kurtuluşunu sağlayacağı anlayışı, “… Sen ateştekini kurtarabilir misin?” diyen Zümer/19’a terstir.



Bu anlayış sahipleri bilmelidirler ki, bu anlayışlarını değiştirmedikleri takdirde peygamberimizin şefaat değil, şikâyet ettiği ümmetine dâhil olacaklardır:

30.Elçi de: “Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’ân’ı mehcur/ terk edilmiş bir şey edindiler” dedi. (Furkan/30)
                                                                                               
Şefaat kavramı hakkındaki ayrıntılı açıklama Necm suresinin tahlilinde verilmiştir.*



*İşte Kuran, Zuhruf Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim