• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

77Mülk Suresi 5




Hatalı Çevrilen Ayetler


Mülk Suresi 5



Hatalı Çeviri:
5. Andolsun ki biz, (dünyaya) en yakın olan göğü kandillerle donattık. Bunları şeytanlara atış taneleri yaptık ve onlara alevli ateş azabını hazırladık.



Doğru Çeviri:
5.Ve andolsun ki Biz dünya semasını/en yakın göğü yıldızların ziynetleri ile süsleriyle süsledik ve onları, kâhinlere palavra malzemesi [meteorların yeryüzüne düşmesiyle, insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların; kâhinlerin, falcıların sahtekârlıklarının ortaya çıkmasına malzeme] yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık.




Bir önceki ayette geçen “yedi gök” ifadesi bu ayette daraltılarak yıldızların, gezegenlerin, meteorların bulunduğu yerler “yakın gök” olarak nitelenmiştir. İnsanoğlu daima yüzünü gökyüzüne çevirir ve oranın sırrına ermeyi arzular. Bunun nasıl olacağı, daha evvel Cinn, Hıcr ve Saffat surelerinde “Kulak Hırsızlığı Yapan Şeytanlar” başlığı altında açıklanmıştı.


Ayette, gökteki kandiller olan yıldızların, gezegenlerin ve meteorların şeytanlar için “rücum” yapıldığı ifade edilmektedir. Daha evvel birçok yerde açıkladığımız gibi, “recm, rücum” sözcükleri “öldürmek, taşlamak, kovmak, lanetlemek, zanna dayalı söz söylemek” anlamlarında kullanılır.


Sözcüğün bu anlamları dikkate alındığında, bu ayette belli bir şeylere dokundurma yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu telmihten:

a- Şeytanların [kâhinlerin, falcıların] yıldızlara bakarak bir takım zanna dayalı sözler söylediklerinin, palavra attıklarının bildirildiğini anlayabileceğimiz gibi,

b- Meteorların yeryüzüne düşmesiyle veya insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların [kahinlerin, falcıların] sahtekarlıklarının ortaya çıktığını da anlayabiliriz. Zira kâhinler güya sahip oldukları, hükmettikleri şeytanları/cinleri aracılığı ile bu yıldızlardan geleceğe ve gaybe ait bir takım bilgilerin kendilerine ulaştığını iddia etmekteydiler. Hâlbuki gökteki bu kandiller keşfedilince artık böyle bir şeyin söz konusu olmadığı ve olamayacağı ortaya çıkmaktadır.


Hatırlanacağı üzere Cinn suresinde kâhinlerin gökten bilgi almak istemeleri konusunda şöyle bir paragraf geçmişti:

8.Ve gerçekten biz göğe dokunduk da onu kuvvetli bekçiler ve parlak alevlerle doldurulmuş bulduk. 9.Ve hiç şüphesiz ki biz gökten duyum almak için oturulan yerlere oturur idik. Peki, şimdi her kim duyum almak için uğraşsa, kendine, gözetleyen parlak bir alev buluyor. 10.Biz de, yeryüzündekilere kötülük mü istendi, yoksa Rableri onlara bir doğruluk mu diledi bilmiyoruz.(Cinn/8-10)*



Gökyüzü Parlaklığı - Gök Aydınlığı
5.Ve andolsun ki Biz, en yakın göğü kandillerle süsledik ve onları, kâhinlere palavra malzemesi [meteorların yeryüzüne düşmesiyle, insanların uzaydaki varlıkları tanımalarıyla şeytanların; kâhinlerin, falcıların sahtekârlıklarının ortaya çıkmasına malzeme] yaptık. Ve onlar için alevli ateş azabını hazırladık. (Mülk 5)


12.Böylece Allah, onları iki evrede yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğün kendi işini içine yükledi. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik. İşte bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin ayarlamasıdır. (Fussilet 12)


Mülk suresi 5. ayetindeki mesabih sözcüğü, çevirilerde yıldızlar olarak çevrilir. Çeviri böyle yapıldığı için evrendeki yıldızların hepsinin birinci kat semada yani dünyanın semasında (en yakın gökte) olduğu gibi hatalı bir anlam ortaya çıkar.



“Sema” sözcüğü, ‘yükseklik, yücelik’ anlamındaki ‘السّموّ es-sümüvv’ sözcüğünün türevlerindendir. Her yüksek ve yüce şeye ‘es-sema’ denilir. Gökyüzüne sema denilmesinin sebebi, yeryüzünden yukarıda olmasındandır. Her bir şeyin üstüne ve üstününe de sema denilir. Meselâ hesaba [matematiğe] da sema denilir. Çünkü matematik üstün bir ilimdir. Herhangi bir şeyin üst kısmına da sema denir. Ayakkabının üstü de, evin tavanı da birer semadır. Hatta bulutlara ve yağmura da sema denmiştir. ‘Es-sema’nın fiili olan ‘semâ’ fiili, ‘حسيب hasîp [ince hesap bilen, muhasebeci]’ ve ‘شريف şerif [onurlu, erdemli]’ kimselerin işleri için kullanılır. Bu demektir ki, iyi hesap [matematik] bilen kimseler de ‘sema’dır.”



Dünyanın semasını tespit etmek gerekirse; Dünyanın seması ya da en yakın sema dediğimiz zaman, bulunduğumuz yerin ilk çatısı, ilk tavanı anlamına gelir. Dünyanın çatısını yıldızlarla süslenmiştir demek, milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki yıldızların da bu dünyanın semasında olduğu söylemek olur. Her düşünen insan bu konuda çıkmaza düşer.


Burada mesabih sözcüğü incelenmelidir. Mesabih sözcüğünün öz anlamı; kandil, mum, meşale, çıra gibi küçük çapta aydınlatma aracı demektir. Mesabih, kesinlikle yıldız demek değildir.



Hatalı Çevirinin Gerekçesi
Çevirilerde mesabih kelimesinin anlamı neden yıldız olarak verildi, niçin yanlış anlaşılmalara sebep oldular bunun gerekçesinin de bilinmesi gerekir.


Aynı sözcükler Saffat suresinin 12. ayetinde de kullanılmıştır. Bu ayette; “Biz dünya semasını (en yakın semayı - üzerinizdeki en yakın tavanı) ziynetlerle süsledik” ifadesi geçer. Ziynet sözcüğünden sonra el-kevakip sözcüğü vardır. el-kevakip sözcüğünün çoğulu yıldız demektir. Ziynet sözcüğü, ziynettin okunursa bu nekre olarak bir takım ziynetlerle süsledik demek olur. Buradan da ziynet sözcüğü nedir bakılmalıdır. Ziynet; bedel ya da Arap dil bilgisi kurallarından başka bir adf-ı beyan vardır. Adf-ı beyan yapılmak suretiyle o ziynetlere, el-kevakip-yıldızlar anlamı verildi. Böylece kıraatta, mesabih sözcüğü de yıldız anlamına çekilmiştir.


Halbuki teknik olarak bu ziynetin ifadesi ziynetin el-kevakip değil biziynetil kevakip isim tamlaması izafet yapıldığı zaman ki bu kıraatlar İrabu’l Kur’an da vardır. İlk defa bunları da Hakkı YILMAZ ortaya atmıyor. İrabu’l Kur’an kitaplarına baktığınız zaman; bunun bedel olduğu, adf-ı beyan olduğu veyahut ta izafet olduğu yani üçünün de İrabu’l Kur’an da mevcut olduğu görülür. Ama bunun adf-ı beyan olması veya bedel olması Kur’an’a aykırıdır. Teknik olarak olabilir ama Kur’an’a aykırıdır. Onun için burada izafet anlamı; “Biz dünya seması veya en yakın göğü yıldızların ziynetleri ile süsleriyle süsledik” olur. Yıldızlarla değil. Yıldızların etkin olduğu, faktör olduğu, onun etmeni ile oluşmuş bir takım ziynetlerle süsledik. Böylece Kur’an kendi kendini tefsir etmiş oldu. Nasıl tefsir etti?


Daha önce Mülk suresinde mesabih geçmişti. Cenabı Hakk, mesabih sözcüğünü bu defa Fussilet suresinde yıldızların oluşturduğu ziynet olarak açıklamıştır.


Birinci kat sema (en yakın sema) neresi olacak? bunun tespiti gerekiyor. Bunu öğrenmemiz için Kur’an’ın iniş sırasına göre bir takım Kurani bilgilere sahip olmamız gerekir.


Fussilet suresi 12. ayeti iniş sırasına göre hem Saffat hem de Mülk suresinden önce inmiştir. Ayette “Böylece Allah, onları iki evrede yedi gök olmak üzere gerçekleştirdi ve her göğün kendi işini içine yükledi. Biz en yakın göğü kandillerle ve korumayla süsledik....” Ayette yedi kat gök tabiri yedi ile sınırlı değil. Arapçada yedi, yetmiş, bin, dokuz sözcükleri çokluktan kinaye olarak kullanılır. Türkçede “sittine sene bu işin olmaz denir.” Bu işin altmış sene olmayacağını değil uzun seneler olmayacağını ifade eder.


Cenabı Hakk ayette; iki evrede semaları oluşturduğunu, her semaya da kendi işini, görevini vahyettiğini, içine kodladığını bildirir. Burada en önemli nokta; en yakın göğü de kandil, meşale, çıra, mum gibi basit küçük ışık kaynaklarıyla süsledik ifadesidir. Birinci kat semanın bir özelliği daha ayette açıklanıyor: Koruyucu olması özelliği.


Rabbimiz her semaya işini, görevini kodlamıştı. En yakın semaya bir de muhafızlık görevi verdi. O halde biz bu muhafızlık görevinden hareketle birinci kat semayı bulabiliriz. Bugünkü bilgilerle en yakın göğün muhafızlık görevi nereye ait ona bakmalıyız. Muhafızlık görevi bizim atmosferimize aittir. Dünyanın en yakın göğü, tavanı atmosferdir.


Bilindiği üzere atmosferin koruyucu özelliği vardır. Atmosfer bizi yıldızlardan ve güneşten gelen tehlikeli ışınlardan korur. İnsan için zararlı ışınları filtre eder. Uzaydan dünyaya gelen meteorları yakarak parçalar, zararsız hale getirir. Uzayın -270 C deki soğukluğundan dünyamızı korur. Buharlaşan suyun, oksijenin uzaya çıkmasına atmosfer engel olur. Yani atmosferin geri döndürücü özelliği de vardır. (Hicr 14,15) Bütün bunlar dikkate alındığında dünyaya en yakın sema/tavan dünyanın atmosferidir.


Cenabı Hakkın mesabih-kandiller dediği olayı atmosferde arayacağız. Mesabihi de atmosferde arayacağız, yıldızların oluşturduğu ziyneti de atmosferde arayacağız. Ayetlerin ifadesi ile dikkat çekilen iki özellik olan “Koruyuculuk ve Yıldızların Ziyneti” özellikleri yalnızca atmosferde var.


O halde atmosferde arayacağımız kandiller nedir? Sıra bu sorunun cevabına geldi. Bilimin “Gök Aydınlığı” dediği bir olay var. Gök Aydınlığı veya Gece Aydınlığı; gezegensel atmosferin yaydığı çok zayıf bir ışıktır. Çok zayıf ışık mesabih ile ifade edilmişti. Kandilin ışığı çok zayıftır. Meşalenin, mumun ışığı zayıftır.


Dünyayı ele alacak olursak; bu olgu geceleri gökyüzünün hiçbir zaman tamamen karanlık olmamasına, kandillerle, meşalelerle, çıralarla az da olsa aydınlanmasına neden olur. Bu olay dünya seması içerisinde ziynetlere; mavi, sarı, kızıl renklerin oluşmasına sebep olur. İşte bu sayede semanın içinde renk oluşuyor. Bu ışıklar sayesinde biz gökyüzüne baktığımız zaman bazen kızıl, bazen sarı, bazen beyaz görürüz. Eğer bu yıldızların etkisi ile atom, molekül değişimi oluşarak gök aydınlığı oluşmaktadır. Biz bu sayede göğe baktığımızda gökyüzünü mavi olarak görürüz. Eğer gök aydınlığı oluşmasaydı, bu sistem olmasaydı gökyüzüne baktığımızda kapkaranlık görürdük. İşte bu kandiller, meşaleler gök aydınlığı denen olaydır.


20.nci yüzyılda bilim insanları tarafından keşfedilen “Gökyüzü Parlaklığı” Kur’an’ın mucizevi yönüne dikkat çekmektedir.


Rahman; 33. ayette; Sultana, güce, bilime, tekniğe sahip olursanız semavatı geçersiniz diye buyurur Rabbimiz. Bu gün için insanlar birinci kat semayı bilimiyle tekniğiyle aştı, atmosferin dışına çıktı. Cenabı Hakk semavat diyor, bir tanesini aşar demiyor, başkalarını da aşarsınız diyor. İnsan oğlu diğer semaları da ama ışınlama yaparak ama başka yöntemlerle, teknolojilerle aşarlar.


Rum 26, Neml 65-87, Enbiya 19, Müminun 71, Nur 41, Rad 15, İsra 44, 55, Meryem 93, Zümer 68, Şura 29 ayetinde men fissemavatı der. -men canlı ve aklılı insanlar için kullanılan bir edattır.


Bu ifadeden;

1. Uzayda, evrende başka canlıların da, akıllı varlıklarında varlığını da kabul edebiliriz.

2. Cenabı Hakk Rahman 33. ayette ey ins ve cin topluluğu (bildik-bilmedik topluluk) ifadesine göre; ins ifadesi ile dünyadaki insanlar, cin(bilmedik) ifadesi ile evrende başka akıllı varlıklara işaret ediyor olabilir.**


*İşte Kuran, Mülk Suresi
**Kuran ve islam 157. bölüm




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim