• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 142






Hatalı Çevrilen Ayetler



Bakara Suresi 142




Hatalı Çeviri:
142. İnsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler. De ki: Doğu da batı da Allah'ındır. O dilediğini doğru yola iletir.




Doğru Çeviri:
142.İnsanlardan aklı ermeyenler, “Bunları, mevcut hedeften/stratejiden çeviren nedir?” diyecekler. De ki: “Doğu ve batı [tüm yönler] yalnız Allah’ındır. O, dilediği/ dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.”




Bu âyette öncelikle, sefihlerin mü’minleri, Bunları, üzerinde bulundukları kıbleden [hedeften, stratejiden] çeviren nedir? diye itham edecekleri bildirilerek gaybtan haber verilmek sûretiyle bir mucize gösterilmektedir. Diğer taraftan da Rasûlullah ve mü’minler, Allah’ın ileride yapılacak ithamları ve onlara verilmesi gereken cevapları haber vermesi sayesinde; kendilerine yeni hedefler verileceğini, bu hedeflere yürürken bazı fikrî saldırılara uğrayacaklarını öğrenmekte ve bu saldırılara karşı koymaya hazırlanmaktadırlar.


Âyetteki sefihler kelimesi, “aklı kıt ve hafif olanlar” demektir, ki bununla “Medîne’deki Yahûdiler ve münâfıklar” kasdedilmiştir:
13.Ve onlara, “İnsanların inandığı gibi inanın” denilince, “Biz, o aklı ermezlerin inandığı gibi mi inanacağız!” derler. Dikkatli olun! Şüphesiz onlar, aklı ermezlerin ta kendileridir. Velâkin bilmiyorlar.(Bakara/13)

                                                                               
KIBLE
Kıble sözcüğünün aslı k-b-l köküdür. Bu sözcüğün kabl kalıbı, “önce” anlamında, kubl kalıbı ise, dübür [arka] sözcüğünün karşıtı olarak “ön” anlamındadır. Kıble sözcüğü de “ön” anlamı ekseninde, “cihet” [yüzün gösterdiği yön; ön yön] demektir.[6]


Kıble sözcüğün türevlerinden olan kabile [sık yüzyüze gelen halk], mukâbil, mukâbele[karşılık, karşılık verme] sözcükleri Arapça’daki anlamıyla Türkçe’ye de geçmiştir.
Kıble kelimesinin geçtiği âyetlere dikkat edilirse bu sözcüğün, fiziksel konuma göre “ön yön” anlamında değil; “görüş, inanç, ilke olarak üzerinde bulunulan, gidilen yön” [sosyal hedef/strateji] anlamında kullanıldığı anlaşılır.


Bu âyetin iniş sebebi ve ortamı hakkında klasik kaynaklarda şu nakiller ve görüşler yer almaktadır:
Hadis imamlarının İbn Ömer’den rivâyetlerine göre –lafız Mâlik’indir– o şöyle demiştir: Müslümanların Kuba’da sabah namazını kıldıkları bir sırada birisi yanlarına gelip şöyle dedi: “Bu gece Rasûlullah’a (s.a) Kur’ân-ı Kerîm nâzil oldu ve Ka‘be’ye yönelmesi emredildi.” Onlar da oraya yöneldiler. O sırada yüzleri Şam tarafına [Beytu'l-Makdis'e doğru] yönelmiş idi, Ka‘be’ye doğru döndüler.
Buhârî’nin el-Berâ’dan rivâyetine göre Rasûlullah (s.a) Beytu’l-Makdis’e doğru onaltı ya da onyedi ay süreyle namaz kıldı. Ancak kıblesinin Beytullâh’a doğru olmasını arzu ediyordu. Onun (Beytullâh’a doğru) kıldığı ilk namaz İkindi namazıydı. Onunla birlikte bir topluluk da namaz kılmıştı. Peygamber (s.a) ile birlikte namaz kılanlardan birisi çıkıp rükûa varmış oldukları bir hâlde bir mescid halkının yanından geçti ve şöyle dedi: “Allah adına şâhitlik ederim ki ben Peygamber (s.a) ile birlikte Mekke’ye doğru namaz kıldım.” Onlar da oldukları gibi Beytullâh’a doğru yöneldiler. Kıble Beytullâh’a doğru değiştirilmeden önce (eski) kıbleye doğru namaz kılıp öldürülmüş [şehid düşmüş] birtakım kimseler vardı ki onlar hakkında ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Bunun üzerine Yüce Allah, Allah imanınızı zâyi edecek değildir (Bakara/2/143) âyetini inzâl buyurdu.


Görüldüğü gibi bu rivâyette İkindi namazından, Mâlik’in rivâyetinde ise Sabah namazından söz edilmektedir: Bu buyruk, Peygamber’e (s.a) Selemeoğulları Mescidinde farzın iki rekatini kıldıktan sonra nâzil olmuş ve o da namazda iken yüzünü Ka‘be’ye doğru çevirmiştir. O bakımdan bu mescide Mescidu’l-Kıbleteyn, [iki kıbleli mescid] adı verilmiştir. Ebu’l-Ferec’in zikrettiğine göre Abbad b. Nehîk bu namazda Peygamber (s.a) ile birlikte bulunuyor idi. Ebû Ömer et-Temhid adlı eserinde Akabe’de beyatte bulunan kadınlardan biri olan Eşlem kızı Nuveyle’den şöyle dediğini zikretmektedir: Öğlen namazını kılıyordum. Bu sırada Abbad b. Bişr b. Kayzî gelip şöyle dedi: “Rasûlullah (s.a) kıbleye –veya Beytu’l-Harâm’a doğru– yöneldi.” Erkekler kadınların yerine, kadınlar da erkeklerin yerine geçti.


Bu âyet-i kerîmenin namaz vakti dışında nâzil olduğu da söylenmiştir. Çoğunluğun rivâyeti bu şekildedir. Ka‘be’ye doğru kılınan ilk namaz ise İkindi namazı olmuştur. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.


Başkası ise şöyle demektedir: “Peygamber (s.a) Medîne’ye geldiğinde Yahûdilerin kalplerini ısındırmak istedi. Onların imana gelmelerini daha bir teşvik etsin diye onların kıblelerine doğru yöneldi. Onların inatları açıkça ortaya çıkıp onlardan ümidini kesince Ka‘be’ye döndürülmek istediğinden semaya doğru bakıp dururdu. Hz. İbrâhîm’in kıblesi olduğundan dolayı Ka‘be’yi seviyordu.” Bu açıklama da İbn Abbâs’tan nakledilmiştir.[7]


Yukarıda da değinildiği gibi, Kur’ân’da zikri geçen kıble‘nin, bu nakillerde bahsedilen “namazda yönelinen yön” anlamıyla; kıble değiştirme‘nin de, Mescid-i Aksa’dan Mescid-i Harâm’a dönmekle bir alâkası yoktur. Bunlar, Müslümanlığı yozlaştırmak, dinin ilkelerini işe yaramaz hâle getirmek için zaman içerisinde yerleştirilmiş anlayışlardır.


Çünkü kulluk için bir yön belirlenmesi her şeyden önce Kur’ân’a aykırıdır:
115.Ve doğu-batı [her yön] yalnızca Allah’ındır. Öyleyse her nereye yönelirseniz, artık orası Allah’ın yüzüdür. Şüphesiz Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir.(Bakara/115)

                                                                                    
Tazarru‘an dua hâlindeki [namazdaki] yönelme’nin ise, yüzün fizikî olarak herhangi bir yöne çevrilmesi ile hiç alâkası yoktur, bu yönelme manevî yönelmedir ve böyle olduğu, aşağıdaki âyetlerden açıkça anlaşılmaktadır:
31,32.Kalben O’na yönelenler olarak, Allah’ın koruması altına girin, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun-ayakta tutun], ortak koşanlardan; dinlerini parça parça bölmüş, ayrılıkçı gruplara ayrılmış kimselerden de olmayın. –Her ayrılıkçı grup kendi yanlarındaki şeylerle böbürlenmektedir.–(Rûm/31-32)

                                                                                    
4,5.İbrâhîm’de ve o’nunla beraber bulunanlarda –İbrâhîm’in babası için, “Senin için kesinlikle bağışlanma dileyeceğim. Ve Allah’tan olan hiçbir şeye gücüm yetmez” demesi hariç– kesinlikle sizin için güzel bir örnek vardır. Hani İbrâhîm ve İbrâhîm ile beraber olanlar, toplumlarına, “Biz, sizden ve sizin Allah’ın astlarından taptıklarınızdan uzağız. Biz, sizi silip attık. Ve siz, bir tek olarak Allah’a inanıncaya kadar sizinle bizim aramızda sonsuza dek bir düşmanlık ve buğz belirmiştir. Rabbimiz! Yalnız Sana dayandık, Sana yöneldik. Ve dönüş ancak Sanadır. Rabbimiz! Bizi, kâfirler; Senin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenkimseler için bir ateşe atılma/imtihan aracı yapma! Bizi bağışla! Rabbimiz! Şüphesiz Sen, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olanın, en iyi yasa yapanın, en sağlam yapanın ta kendisisin!” demişlerdi.(Mümtehine/4-5)

                                                                          
Allah’a kulluk için mutlaka bir yön belirlenmesinin Kur’ân’a aykırılığı ortaya konulduktan sonra, bu âyetin tahlili çerçevesinde halledilmesi gereken bir diğer mesele de bu âyetteki, Bunları, üzerinde bulundukları kıbleden [hedeften, stratejiden] çeviren nedir? sözleri ile ne kasdedildiğinin [Müslümanların kıblesinin ne olduğunun ve onların neye yöneldiklerinin] iyi tesbit edilmesidir. Ancak burada gözden kaçırılmaması gereken bir husus vardır: “Kıbleden çevrilme”, eski hedef ve stratejilerin bir tarafa bırakıldığı anlamına değil, ilk hedef ve stratejilere ilâveten yeni hedef ve stratejilerin belirlendiği anlamına gelir!



İLK KIBLE [SOSYAL HEDEF, STRATEJİ]
Dikkat edildiğinde, bu âyetlerin indiği vakte kadarki âyetlerde hedef ve stratejinin; “tevhidin öğretilmesi, öğüt, uyarı, Kur’ân ile cihad, müjdeleme, sabır, af ve hoşgörü ile muamele” olduğu anlaşılır.


YENİ KIBLE
Müslümanların yeni hedef ve stratejilerini ise; salâtın ikâmesi [okulların açılması, sosyal destek kurumlarının oluşturulması ve ayakta tutulması], zekâtın alınması, ma‘rûfun emredilip münkerden nehyedilmesi, hikmetle [zulmü engelleyip adaleti sağlayan ilkelerle] hareket edilmesi, gerektiğinde de savaşılması, kısacası İbrâhîm’in Mescid-i Harâm’daki uygulamalarının tatbik edilmesi; eğitim-öğretim eksenli bir yapılanma ile devlet hâline gelinmesi oluşturmaktadır.*




*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim