• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

23Necm Suresi 26




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler





Hatalı Çeviri:
23Necm Suresi 26.Ve göklerde nice melekler var ki, şefaatleri hiçbir fayda vermez. Ancak Allah’ın dilediği ve razı olduğu kişi için, izin verdikten sonra (şefaat edebilirler.)





Doğru Çeviri:
23Necm Suresi 26.Ve göklerde nice melekler var ki, Allah'ın, dilediği ve hoşnut olduğu kimse için izin vermesinden sonraki durum dışında, yardımları, kayırmaları hiçbir işe yaramaz.


Ayette geçen “melek” ve “şefaat” kavramları hakkında ne yazık ki bugün de yanlış anlayışlar ve inanışlar söz konusudur. Bunun sebebi, bu kavramların anlamlarının Kur'an'dan değil de rivayetlerden öğrenilmeye kalkışılmasıdır. Öncelikle Müslümanların Fatiha suresinde bildirilen “iyyake na'büdü ve iyyake nestain [yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım isteriz]” ilkesini hiç unutmamaları, bir takım kişi ve güçlere kul olarak onlardan yardım ummamaları gerekmektedir. Fakat üzüntü ile görülmektedir ki, günümüzde bazı insanlar, tıpkı bu ayetlerin indiği günlerde yaşamış olan müşriklerin Lât’tan, Uzza’dan, Menat’tan, meleklerden şefaat [yardım] umdukları gibi, peygamberler de dâhil olmak üzere ölü veya diri binlerce insandan, türbe ve heykel gibi sayısız nesneden şefaat istemektedirler. Sadece o günlerdeki Lât, Uzza, Menat isim değiştirmiş, günümüzde “filanca hazretleri”ne dönüştürülmüştür.

Çok önemli ve kötü sonuçları ortada olan bu inanışların terk edilmesi ya da tekrar oluşmaması için önce bu kavramları Kur'an ile açıklamaya çalışacak, sonra da ayetin açıklaması hakkındaki düşüncelerimizi ortaya koyacağız.



“Melek” Kavramı
Arap dilbilim uzmanları, “ ملك melek” sözcüğünün kökeni ile ilgili olarak altı farklı tespitte bulunmuşlardır. Bu tespitlerin hepsinin burada aktarılması sayfalar dolusu açıklama gerektireceğinden, biz bunların en isabetlileri olarak gördüğümüz iki tanesini dikkate almış bulunuyoruz. Konuyu ayrıntılı olarak incelemek isteyenler için şu kaynakları önermekle yetiniyoruz: Kitabu’l-Ayn, Tehzib, Camî, Keşşaf, Mecma', Garaib, Lübâb, Rûh, El-Bahrü’l-Muhît, Müfredat.

Birinci görüşe göre; “melâike” ve bunun tekili olan “melek” sözcükleri, “elçi göndermek” anlamına gelen “ؤلوك ulûk” kökünden türemiştir. Aslı “ مألك me'lek” olan sözcük, ism-i zaman, ism-i mekân ve mastardır. Dolayısıyla başındaki “ م m [mim]” ektir. Sonraları “ ا hemze” ile “ ل lâm” harfleri yer değiştirmiş ve sözcük “ ملئك mel'ek” hâline getirilmiştir. Sözcük, “Allah'tan elçi” anlamında isim olarak kullanılmaya başlanınca da hemze terk veya tahfif yoluyla kaldırılmış ve “melek” şeklini almıştır.

İkinci görüşe göre; “kuvvet, yönetim gücü” anlamındaki “ ملك melk” kökünden türemiş olan sözcüğün başındaki “ م m [mim]” ek olmayıp sözcüğün aslındandır. “Mülk, milk, malik ve melik” sözcükleri de bu kökten türemişler ve anlamlarını da bu kökten almışlardır.

Eski tefsirciler genellikle birinci görüşü benimsemişlerdir. Bizim tespitlerimize göre ise sözcük her iki kökten de türemiş ve türediği kökün anlamına göre farklı manalarda kullanılmıştır. Yani “melâike” sözcüğü bazen birinci görüşteki anlamda, bazen de ikinci görüşteki anlamda kullanılmıştır. Sözcüğün Kur’an’da hangi anlamda kullanıldığı ise yer aldığı pasajın söz akışından ayırt edilmektedir.

Yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda sözlük anlamı olarak “Kuvvet, yönetim gücü, elçi, haber verici” demek olan “melek” sözcüğü, terim olarak da Allah'ın  bütün emirlerine uyan, O'na hiç isyan etmeyen varlıkları ifade etmektedir. Kur'an'dan öğrendiğimize göre, diri ve akıllı olan, her şekle girebilen, sürekli Allah'ı zikir ve tesbih eden meleklerde cinsiyet, şehvet, yeme-içme ihtiyacı, insanlardaki kötülük işleme yeteneği gibi özellikler yoktur. Tüm dinlerde var olan “melek” kavramı, bu tanımlamaya uygun olarak zihinlerde masum [günahsız], kanatlı güzel bir çocuk görünümüyle tasavvur edilmiştir. Bu tasavvur, genel anlamda “melek” kavramının ifade etmekten uzaktır. Buna rağmen bu tasavvur literatüre genel anlamda “melek” sözcüğünün karşılığı olarak girmiş ve sonuçta her “melek” sözcüğü bu tasavvura göre anlaşılmış ve dinimizde birçok yanlış inanış ve kabullere yol açmıştır. İşte bu sebeple, “melek” sözcüğünün Kur'an'daki kullanım şekillerini tahlil etmek mecburiyeti doğmuştur.

“Cinn” kavramında incelediğimiz anlama uygun olarak; “kapalı, yani beş duyu ile algılanması mümkün olmayan ama yararlı olan cisim, güç ve enerji” diye tanımlayabileceğimiz “melek”lerin hangi şeyden yaratıldığı Kur'an'da konu edilmemiştir. Fakat Kütüb-ü Sitte'den Sahih-i Müslim ve Müsned-i Ahmed b. Hanbel'de yer alan bir rivayet, meleklerin “nur”dan yani ışından/enerjiden yaratıldığını iddia etmektedir. Kur'an'da verilmeyen bir bilgi peygamberimize isnat edilmektedir.

Kur'an'da iki ayette tesniye [ikil] olarak; on iki ayette tekil olarak; geçtiği diğer ayetlerde de çoğul olarak “melâike” şeklinde kullanılan sözcük, tek bir varlığı ifade etmeyip kur’an ayetleri ve değişik varlıklar; zihinsel ve doğal güçler için de bu sözcük kullanılmıştır. Yani akıl, hafıza, refleks, vicdan, dikkat, algılama, merak, tercih, korku, ümit, zekâ gibi zihinsel fonksiyonlar ile doğadaki iradesiz canlılardan rüzgâr, yağmur, ısı gibi güçler de Kur'an'da bu sözcük kapsamında ifade edilmiştir.




“Melek” sözcüğünün zihinsel ve doğal güçler için kullanıldığı ayetlerden örnekler:

- Hafıza [bellek] için kullanıldığı ayetler: Zühruf 80, İnfitar 11, Tarık 4, Kaf 17, 18,  Kehf 49, Casiye 28, 29, İsra 13, 14.


- Dikkat [koruyucu melek] için kullanıldığı ayetler: İnfitar 10, Kaf 17, 18, Ra'd 11,   En'âm 61.


- Maneviyat, itidal, cesaret ve romatizmal ağrılar için kullanıldığı ayetler: Âl-i Imran 123-127, Enfal 9-12, 50, Tevbe; 25, 26, Ahzab; 9, 26, 56.


- Doğal afetlere yol açan rüzgâr, kasırga vb. için kullanıldığı ayetler: Kamer 34, A'râf 84, Hud 82, Hicr 8, 73, 74, Şuara 173, Bakara 210.


- Yük taşıyan hayvanlar [sığır, katır, eşek …] için kullanıldığı ayet: Bakara 248.


- Zorba, diktatörler için kullanıldığı ayet: Âl-i Imran: 80.





Şefaat” kavramı
“ شفع Şef'ı” kökünden türemiş olan “ شفاعة şefaat” sözcüğünün sözlük anlamı “Bir şeyi benzeri olan başka bir şeye eklemek, onu desteklemek, bir şeyi çiftlemek ve esirgemek”tir. Sözcük zaman içerisinde “Yüksek mevkide bulunan birinin düşkün birine yardım etmesi, onu koruması, onun korunmasına aracılık etmesi, onu yalnız bırakmayıp ona destek olması” anlamında kullanılır olmuştur.

Sözcüğün terim anlamı ise “Bir kimsenin bağışlanmasını istemek, bir kimseden başka biri için iyilik yapmasını, onun zararına olan davranışlardan vazgeçmesini rica etmek, başkası hesabına yalvarmak, rica etmek, birinin önüne düşüp işinin görülmesi için dua ve niyazda bulunmak” demektir.

Kısaca şefaat “aracı olmak, yardım etmek ve öncülük etmek” anlamlarına gelir.
Arapça'da başkası lehine talepte bulunana [şefaat edene] “الشّافع eş-şafi” veya “ الشّفيع eş-şefi” denir.



“Şefaat” kavramının doğru anlaşılabilmesi için konunun aşağıdaki başlıklar altında incelenmesinde yarar görmekteyiz.

- Allah'tan başka şefaatçi yoktur: Şefaat sadece Allah'a aittir. Bu konuda ilk öğrenilmesi gereken husus, şefaat yetkisinin sadece Allah'a ait olduğudur.


44.De ki: “Bütün yardım, destek, kayırma Allah'ındır. Göklerin ve yerin mülkü yalnızca O'nundur. Sonra yalnızca O'na döndürülürsünüz.”(Zümer/ 44)

4.Allah, gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri altı evrede oluşturan ve de en büyük taht üzerinde egemenlik kurandır. O'nun astlarından size bir yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın ve bir destekçi, iltimasçı yoktur. Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?(Secde/ 4)

- Yüce Allah, kendilerinden razı olduğu kulları için, dilediğine şefaat/yardım izni verebilir: Allah'ın izni ve emri olmadan kimsenin kimseye şefaat/yardım etmesi söz konusu değildir. Allah'ın izni ile şefaat/yardım edecekler de ancak Allah'ın kendilerinden razı olduğu kulları için şefaat edebilirler.

3.Şüphesiz sizin Rabbiniz, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan, sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran,  işi yönetip duran Allah'tır. Dünyada yardım edecek, destek olacak kişi ancak O'nun izninden/ bilgisinden sonra yardım edebilir. İşte Bu, Rabbiniz Allah'tır. O hâlde O'na kulluk ediniz! Hâlâ düşünüp ibret almaz mısınız?(Yunus/ 3)

26-28.Ve onlar: “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], çocuk edindi” dediler. Rahmân, bundan arınıktır. Aksine onlar armağanlar verilmiş kullardır. Onlar, O'nun sözünün önüne geçemezler; onlar, yalnız O'nun emriyle iş yaparlar. O, Rahmân'ın çocukları saydıkları şeylerin önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar, O'nun hoşnut olduğu kimselerden başkasına yardımda/destekte bulunmazlar. Bununla birlikte onlar O'na duydukları derin saygı ve sevgiden dolayı ondan uzaklaşma korkusundan tir tir titrerler.(Enbiya/ 26-28)

Bu konuda dikkat edilmesi gereken nokta şudur: Allah'ın kendilerinden razı olduğu kimseler şefaat [yardım] edemezler, ancak şefaat [yardım] edilirler.



- Yüce Allah, güzel bir şefaatle şefaat edene izin verdiği gibi, kötü bir şefaatle şefaat edene de izin verebilir:
85.Kim hayır ve iyiliklere aracı olmakla yardımcı olursa, bundan kendisine bir pay vardır. Kim de kötülüğe delil olmak ve yardım etmekle veya kötülük çığırını açmakla yardımda bulunursa, ondan kendisine bir günah payı vardır. Allah her şeye güç yetirendir.(Nisa/ 85)

İyi ve güzele aracılık ve yardım etme anlamındaki “şefaat-ı hasene”, iman edip Allah'ın ve kullarının haklarına riayet ederek müminlerin iyiliği ve yararı için uğraşmak, onları kötülüklerden ve uğrayabilecekleri zararlardan korumaya çalışmak demektir. Kötü ve zararlıya aracılık ve öncülük etmek anlamına gelen “şefaat-ı seyyie” ise müminlerin ve insanların zarara uğramaları ve kötülüklere düşmeleri için çalışmak ve kötülük çığırları açmak demektir. Kur'an, gerek “şeffat-ı hasane”de ve gerekse “şeffat-ı seyyie”de bulunanların dünyada ve ahirette bu davranışlarının sonuçlarından pay alacaklarını bildirmektedir.


- O gün şefaat yoktur, kimseden şefaat kabul edilmeyecektir:
48.Ve hiçbir kimsenin başka bir kimseye herhangi bir şey için karşılık ödemediği, hiçbir kimseden yardımın, adam kayırmanın kabul edilmediği, kimseden fidyenin/kurtulmalığın alınmadığı ve hiçbir kimsenin yardım olunmadığı güne karşı Allah'ın koruması altına girin.(Bakara/ 48)

123.Kimsenin kimse yerine bir şey ödemeyeceği, kimseden kurtulmalık kabul edilmeyeceği, yardımın, iltimasın hiç kimseye yarar sağlamayacağı ve suçluların yardım olunmadığı güne karşı Allah'ın koruması altına girin.(Bakara/ 123)


Görüldüğü gibi ahirette kimseye şefaat ettirilmeyecektir. O gün sadece Allah'ın izin verdikleri, bildikleri gerçeğe tanıklık edebilirler:
86.Ve onların, O'nun astlarından yalvarıp durdukları kimseler yardıma, desteğe, iltimasa mâlik olamazlar. Ancak hakka şâhit olan Zat bunun dışındadır. Onlar da biliyorlar.(Zühruf/ 86)

Yukarıdaki Kur'an ayetleri ışığında anlıyoruz ki, konumuz olan 26. ayette geçen “meleklerin şefaati”, bu dünyaya yönelik şefaattir ve bu şefaat, müşriklerin şans tanrısı, bereket tanrısı, yağmur ve rahmet tanrısı, onların melek şefaatçisi, insanların Allah'a yaklaştırıcısı gibi inançları ile asla bağdaşmaz. Ayette sözü edilen şefaat, Yüce Allah'ın kendilerinden razı olduğu ve haklarında yardım takdir ettiği kulları için doğadaki melekleri/güçleri harekete geçirerek bu kullara yardım ettirmesidir. Bunun örneklerini bir kısmını “Melek kavramı” başlığı altında da verdiğimiz şu ayetlerde görmek mümkündür: Âl-i Imran 123-126, Enfal 9-12, 50, Tövbe 25, 26, Ahzab 9, 26, Şûra 5, Zümer 43, 44, Müddessir 48, Bakara 255, En'âm 51, Yunus 3, 18, Secde 4, Sebe 23.

Halk arasında yaygın olarak “ümmetinden günahkâr olanların günahlarının affedilmesi için peygamberimizin Allah katında aracılık etmesi” şeklinde tanımlanan şefaat anlayışının Kur'an'a ters olduğu özellikle belirtilmelidir. Peygamberimizin günahkârlara destek olup hatırını kullanarak günahkârların kurtuluşunu sağlaması, tabir yerinde ise “Allah nezdinde torpil yapması” anlamına gelen bu anlayış, “… Sen ateştekini kurtarabilir misin?” diyen Zümer suresinin 19. ayetine terstir.

Bu anlayış sahipleri bilmelidirler ki, bu anlayışlarını değiştirmedikleri takdirde peygamberimizin şefaat değil, şikâyet ettiği ümmetine dâhil olacaklardır:
30.Elçi de: “Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’ân'ı mehcur/ terk edilmiş bir şey edindiler” dedi.Furkan/ 30)*




*İşte Kuran, Necm Suresi

Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim