• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

89Al-i İmran Suresi 75-81








Hatalı Çevrilen Ayetler



Al-i İmran Suresi 75-81





Hatalı Çeviri:
75. Ehl-i kitaptan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet bıraksan, onu sana noksansız iade eder. Fakat onlardan öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, tepesine dikilip durmazsan onu sana iade etmez. Bu da onların, «Ümmîlere karşı yaptıklarımızdan dolayı bize vebal yoktur» demelerindendir. Allah adına bile bile yalan söylüyorlar.  
76. Hayır! (Gerçek onların dediği değil.) Her kim sözünü yerine getirir ve kötülükten sakınırsa, bilsin ki Allah sakınanları sever.
77. Allah'a karşı verdikleri sözü ve yeminlerini az bir bedelle değiştirenlere gelince, işte bunların ahirette bir payı yoktur. Kıyamet günü Allah onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Onlar için acı bir azap vardır.
78. Ehl-i kitaptan bir gurup, okuduklarını kitaptan sanasınız diye kitabı okurken dillerini eğip bükerler. Halbuki okudukları Kitap'tan değildir. Söyledikleri Allah katından olmadığı halde: Bu Allah katındandır, derler. Onlar bile bile Allah'a iftira ediyorlar.
79. Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.  
80. Ve size: Melekleri ve peygamberleri ilâhlar edinin, diye de emretmez. Siz müslüman olduktan sonra hiç size kâfirliği emreder mi?
81. Hani Allah, peygamberlerden: «Ben size Kitap ve hikmet verdikten sonra nezdinizdekileri tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona mutlaka inanıp yardım edeceksiniz» diye söz almış, «Kabul ettiniz ve bu ahdimi yüklendiniz mi?» dediğinde, «Kabul ettik» cevabını vermişler, bunun üzerine Allah: O halde şahit olun; ben de sizinle birlikte şahitlik edenlerdenim, buyurmuştu.




Doğru Çeviri:
75.Ve Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, eğer onlara yüklerle emanet teslim etsen onu sana geri öder. Onlardan öyleleri de vardır ki ona bir tek altın para emanet etsen, üzerine dikilmeden onu sana geri vermez. Bu, onların: “Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir” demelerinden dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler.
76.Hayır, kim O'nun ahdine/ O'na verdiği söze vefalı olursa ve Allah'ın koruması altına girerse, bilsin ki şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
77.Şüphesiz Allah'ın ahdini/Allah'a verdikleri sözleri ve yeminlerini az bir paraya satan şu kimseler; işte onlar, âhirette kendilerine hiçbir pay olmayanlardır. Ve Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Çok acıklı azap da onlar içindir.
78.Ve Kitap Ehlinden, bazı söz ve ilkeleri, kitaptan olmamasına rağmen, siz onu kitaptan sanasınız diye, dillerini kitaba doğru eğip büken akılsız, serseri bir gurup vardır. O, Allah katından olmadığı hâlde, “Bu, Allah katındandır” derler. Kendileri bilip dururken, Allah'a karşı yalan da söylerler.
79.Allah'ın ölümlü kimselerden, kendisine kitap, yasama-yürütme ve peygamberlik verdiği hiçbir kimse için, insanlara: “Allah'ın astlarından olan bana, kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat: “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız/okuduğunuz kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz” demesi yaraşır.
80.Ve Allah size, doğal güçleri; zorbaları, zorba yönetimleri ve peygamberleri Rabler edinmenizi emretmez. Siz Müslüman olduktan sonra, size küfrü; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmeyi emreder mi?!
81.Ve hani Allah, peygamberlerden: “Andolsun ki size kitaptan ve haksızlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde ona kesinlikle inanacak ve ona yardım edeceksiniz!” sağlam sözünü almıştı. Allah, “Bunu ikrar edip de kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı/verdğiniz sözü kesinlikle yerine getirecek misiniz?” dedi. Onlar: “İkrar ettik” dediler. Allah: “Öyleyse şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım” dedi.




Bu âyet grubunda da Ehl-i Kitap gerçeğe davet edilmekte; ancak onların hepsinin aynı olmadığı, iyilerinin de bulunduğu bildirilmektedir. Bu pasajda Ehl-i Kitap sınıflara ayrılıp tahlil edilmekte, yanlış yolda olanlarına doğru yol gösterilmektedir. Bu sûrenin 114. âyetinde de geleceği üzere ve daha evvel birçok yerde geçtiği üzere Ehl-i Kitabın hepsi aynı olmayıp içlerinde az da olsa gerçeği gören, hakk yolu kabul edenler vardır.


75. âyette Ehl-i Kitaptan bir grup nitelenirken, Onlardan öyleleri de vardır ki, ona bir tek dinar [para] emânet etsen, üzerine dikilmeden onu sana geri vermez. Bu, onların, “Ümmilerin/Anakentlilerin bizim aleyhimize yol bulmaları mümkün değildir” demelerinden dolayıdır. Onlar, bilip durdukları hâlde, Allah hakkında yalan da söylerler buyurulmuştur, ki bununla, Yahûdilerin mü’minleri sömürmek için güttükleri politikaya işaret edilmiştir. Onlar, diğer insanların mallarını kendilerine helâl görür ve bu hususta her türlü gayr-i meşru yöntemi kullanırlar:

 
ÜMMÎLER
الامّى [el-ümmî] ifadesinin, “Anakent” demek olduğunu, bununla da “Mekke”nin kastedildiğini ifade etmiştik.[17]
77. âyetteki, Şüphesiz şu, Allah'ın ahdini ve yeminlerini az bir paraya satanlar; işte onlar, âhirette kendilerine hiç bir pay olmayanlardır. Ve Allah kıyâmet günü onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır. Çok acıklı azap da onlar içindir ifadesinden, Ehl-i Kitabın (onlardan bir grubun) karakteri anlaşılabilir.



78. âyette, Ehl-i Kitaptan tahrifçiler ve din istimrarcıları konu edilmektedir. Onlar, Allah'ı ve O'nun kitabını malzeme yaparak câhil halkı aldatıyor ve sömürüyorlardı. Bu kesim daha evvel birçok âyette (örneğin; Nahl/116, En‘âm/21, En‘âm/144, Nisâ/46, Mâide/13, Mâide/41, Bakara/75) teşhir edilmiş ve lânetlenmiştir.


Ehl-i Kitap bilginlerinin yalancılıkları beyân edildikten sonra, onların halkı sömürmek için uydurdukları, Îsâ'ya kudsiyet verilmesi, insanların peygamberlere ve din bilginlerine kul-köle olması yanlışı düzeltilmektedir: Allah'ın kendisine kitap, hüküm [yasama-yürütme] ve peygamberlik verdiği hiç bir beşer için [insanlardan hiç bir kimse için], insanlara, “Allah'ın astlarından bana kul/köle olun” demek yakışmaz. Fakat, “Öğrettiğiniz ve ders aldığınız [okuduğunuz] kitap gereğince Rabbe içtenlikli kullar olunuz” (demesi yaraşır). Ve O [Allah] size, “Melekleri ve peygamberleri rabbler edinmenizi emretmez. Siz müslim olduktan sonra, size küfrü emreder mi?! Ve hani Allah peygamberlerin, “Andolsun ki size kitaptan ve hikmetten [zulüm ve fesadı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkelerden] verdim, sonra yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir elçi geldiğinde ona muhakkak inanacak ve ona yardım edeceksiniz!” mîsâkını almıştı. O [Allah], “Bunu ikrar edip de kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” dedi. Onlar, “İkrar ettik” dediler. O [Allah], “Öyleyse şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım” dedi.


İlâhî dinlerde köleliğin olmadığını Beled sûresi'nde detaylıca açıklamıştık

80.ayette konu edilen melekler, doğadaki güçler olabileceği gibi toplumdaki güçlü kimseler, zorba iktidarlar da olabilir. Toplumların folklorik olarak algıladığı melekleri rab edinmeleri mümkün değildir. Zira onlardan herhangi bir ilke almaları sözkonusu olamaz.


81. âyette zikredilen mîsâk ile, ilk peygamberden itibaren tevhid ilkesinin varlığı ve elçilik müessesesinin devam ettiği kastedilmiştir. Her elçi tevhidi öğretmekle görevlendirilmiş ve kendisinden evvelki kitap ve elçileri tasdik etmiştir.
84.De ki: “Biz, Allah'a, bize indirilen Kur’ân'a, İbrâhîm'e, İsmâîl'e, İshâk'a, Ya‘kûb'a ve torunlara indirilene, Mûsâ'ya, Îsâ'ya ve peygamberlere Rablerinden verilenlere inandık. Onlardan hiç biri arasında ayırım yapmayız. Ve biz, yalnız O'nun için İslâmlaşanlarız.”(Âl-i İmrân/84)


                                                                                
187.Ve hani Allah, kendilerine Kitap verilen kimselerden sağlam sözünü almıştı: “Kitabı kesinlikle insanların önüne apaçık koyacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz.” Onlar ise bunu sırtlarının ötesine attılar ve onu az bir bedel karşılığı sattılar. İşte, satın aldıkları şeyler ne kötüdür!(Âl-i İmrân/187)


                                                                           
6.Ve hani Meryem oğlu Îsâ: “Ey İsrâîloğulları! Şüphesiz ben, Tevrât'tan iki elimin arasındakileri doğrulayan ve benden sonra gelecek, adı, Ahmed/övgüye başkalarından daha layık bir elçiyi müjdeleyen, Allah'ın bir elçisiyim” demişti. Sonra Îsâ, onlara apaçık delillerle gelince “Bu, apaçık bir büyüdür” dediler.(Saff/6)

                                                                                    
285,286.Elçi, kendi Rabbinden kendisine indirilene iman etti, mü’minler de. Hepsi Allah'a, doğal güçlerine/haberci âyetlerine, kitaplarına ve elçilerine iman ettiler: “Biz Allah'ın elçileri arasında ayırım yapmayız.” Ve “Biz duyduk ve itaat ettik. Rabbimiz! Bağışlamanı dileriz, dönüş ancak Sanadır. Ey Rabbimiz! Eğer terk ettiysek ya da yanıldıysak bizi tutup sorguya çekme! Ey Rabbimiz! Bize bizden öncekilere yüklediğin gibi ağır sorumluluk/sıkıntıya sokacak şeyler yükleme! Ey Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği yükü de yükleme! Ve affet bizi, bağışla bizi, merhamet et bize! Sen bizim yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınımızsın. Ve de kâfirler toplumuna; Senin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden toplumlara karşı yardım et bize” dediler.
Allah, hiç kimseye gücünün yeteceğinden başka; kapasitesi dışında yük yüklemez. Herkesin kazandığı kendi yararına ve kendi yaptığı zararınadır.(Bakara/285,286)*




                                                                                
*İşte Kuran, Al-i İmran Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim