• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

97Rahman Suresi 5-9







Hatalı Çevrilen Ayetler


Rahman Suresi 5-9




Hatalı Çeviri:
5. Güneş ve ay bir hesaba göre (hareket etmekte) dir.
6. Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.  
7. Göğü Allah yükseltti ve mîzanı (dengeyi) O koydu.  
8. Sakın dengeyi bozmayın.
9. Ölçüyü adaletle tutun ve eksik tartmayın.



Doğru Çeviri:
5.Güneş ve ay bir hesap ile akıp gitmektedir.
6.Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da boyun eğip teslimiyet göstermektedirler.
7-9.Ve semayı da oluşturdu, onu yükseltti ve terazide/ölçüde/dengede taşkınlık etmeyesiniz diye teraziyi/ölçüyü/dengeyi koydu. Ölçüyü hakkaniyetle dikin/ayakta tutun, teraziye/ölçüye/dengeye zarar vermeyin.






Bu âyetlerde de Allah’ın elçi göndermesine, Kendisinin tanıklığı ile ilgilidir. 1-4. âyetlerde Allah’ın Rahmân oluşu gereği insanı koruması beyân edilmişti. Bu âyetlerde ise yine Rahmânlığı gereği evreni koruması ve bunun için de birtakım ilkeler koyması konu edilmektedir.


Dünyadaki ilâhî düzen ve denge ile ilgili Rûm ve Ahzâb sûresi’nde detay sunulmuştu. Meselenin özü şudur:

72.Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklerin, yerin ve dağların üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir.(Ahzâb/72)

 
Bu âyette, insanlığa haber cümlesi ile önemli bir uyarı yapılmaktadır: Allah, yeri, gökleri ve dağları; bir düzen, nizam ve intizam içinde yaratmıştır. Bu yaratıklar, bu düzenlerini bozamamışlardır. Evrendeki düzeni, çok câhil ve zâlim olduğundan insan bozmuştur.


41.İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı.(Rûm/41)

 
Bu âyette, yaptıkları yanlışlar yüzünden insanlara hatalarının bir kısmının cezasını tattırmak için yeryüzünde kargaşa; bozulmalar oluştuğu bildirilerek onlardan akıllarını başlarına almaları, yaptıkları işlerle karada ve denizde fesat çıkarmamaları/doğadaki dengeyi bozmamaları emredilmektedir. İleride bu mesaj farklı bir üslup ile de gelecektir.


Burada konu edilen fesat, doğal dengenin bozulmasıdır. Yani, mevsimlerin bozulması, yağışların azalması veya çoğalması, bitkilerin verimsizleşmesi, suların kirlenmesi, buna bağlı olarak suda yaşayan canlıların yok olması, atmosferin bozulması, ozon tabakasının delinmesi, buna bağlı olarak yüksek radyasyonun neden olduğu kanser ve benzeri hastalıkların çoğalması; tüm bunların sonucunda da yeryüzünde sıkıntılı bir hayatın meydana gelmesidir.


Ölçülü yaratılış başka yerlerde de zikredilmişti:


49.Şüphesiz ki, Biz her şeyi; evet her şeyi bir ölçü, ayar ile oluşturduk.(Kamer/49)

 
40.Güneşin aya erişip çatması uygun olmaz. Gece de gündüzü öne geçici değildir. Hepsi de bir yörüngede yüzerler.(Yâ-Sîn/40)

  
96.Tan yerini yarıp çıkarandır. Geceyi dinlenme zamanı, güneş ve ay’ı hesap ile yapmıştır. Bu, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olanın, çok iyi bilenin belirlemesidir, ayarlamasıdır.

                                                                                            (En‘âm/96)
Burada sadece ay ve güneşteki ölçü ve hesaplar gündeme getirilmiştir.


Evrenin parçalarından olan ay ve güneşin doğuşu, batışı, dönüşü, uzayda yüzüşü bir hesap iledir. Hatta sonları da bir hesap iledir. Onların uzaydaki diğer varlıklara olan mesafeleri de ince hesaplara bağlıdır. Bunca varlığın yeryüzünde yaşaması, varlığını sürdürebilmesi güneşin ve ayın yeryüzüne belirli bir mesafe ile ayarlanmış olmasındandır. Bu hesap olmasa; güneş ve ay yeryüzüne yaklaşsa, ya da uzaklaşsa idi, bunca varlık, donarak, yanarak ve su altında kalarak yok olurdu, yeryüzünde hayat diye bir şey olmazdı.


Bu konuya dair Merhum Seyyid Kutub’un açıklamalarını aynen naklediyoruz:

Burada ayın ve güneşin yapıları ile hareketleri arasında uyum sağlayan ince plâna dikkat çekiliyor. Kalpleri ürperti, dehşet ve bilinçle dolduran bu vurgulama, sözcükleri arasında geniş çaplı ve derinlikli gerçekler barındırıyor. Şöyle ki:

Güneş, uzaydaki gök cisimlerinin en büyüğü değildir. İnsanoğlunun sınırlarını bilmediği, uçsuz-bucaksız bir boşluk olarak algıladığı uzayda milyarlarca yıldız vardır. Bunların arasında güneşten daha büyükleri, ondan daha çok ısı ve ışık yayanları vardır. Meselâ Araplar arasında “şıra el-Yemanî” adı ile bilinen büyük ayı takımındaki Cirius yıldızı, güneşten 24 kat daha ağır ve güneşin 50 katı kadar ışıklıdır. Arcturus yıldızı ise güneşin 80 katı hacminde ve ondan 8.000 kat daha parlaktır. Süheyl yıldızının ışık yayma gücü de güneşinkinden 2.500 kat fazladır. Bu tablo, bu şekilde genişletilebilir.

Fakat güneş, “yer” adını verdiğimiz şu küçük gezegen üzerinde yaşayan biz insanlar için en önemli yıldızdır. Çünkü bu gezegenin kendisi ve sakinleri güneş ışığının, güneş ısısının ve onun çekim gücünün etkisi altında yaşıyorlar, varlıklarını sürdürüyorlar.

Ay da öyle. O aslında yer yuvarlağının küçük hacimli bir uydusudur. Fakat yeryüzünün hayatı üzerinde büyük etkisi vardır. Denizlerde görülen gel-git olayının en önemli faktörü odur.

Güneşin hacmi, ısı derecesi, dünyamıza uzaklığı, yörüngesindeki dönüş hızı; bunun yanısıra ayın hacmi, dünyamıza uzaklığı ve yörüngesindeki dönüş hızı, bütün bunlar gerek yeryüzündeki hayata yönelik etkileri bakımından ve gerekse uzaydaki diğer yıldızlar ve gezegenler arasındaki konumları açısından son derece ince ve duyarlı hesapların sağladığı dengelere dayanırlar.

Şimdi onların gezegenimizi ve üzerindeki hayat olayını yakından ilgilendiren bu hesaplı dengelerinin bazı yönlerinde göz gezdirelim: Güneşin dünyamıza uzaklığı 92.500.000 mildir. Eğer o dünyamıza bundan daha yakın olsa yeryüzü ya yanar, ya erir, ya da uzaya yükselen bir buhar kitlesine dönüşürdü. Eğer bizden daha uzakta olsa o zaman da yerküremiz donar ve üzerindeki hayat ölüme dönüşürdü. Güneşin dünyamıza ulaşan ısısı, onun asıl ısısının 1/2.000.000′i kadardır. Yeryüzündeki hayatın sürmesi için gereken optimal ısı derecesi bu kadardır. Meselâ, eğer güneşin yerinde o iri ve güçlü radyasyonlu Cirius yıldızı olsaydı, yerküremiz buharlaşıp yok oluverirdi.

Şimdi de ayın hacmini ve dünyamıza olan uzaklığını ele alalım. Eğer ay, şimdikinden daha büyük olsaydı, denizlerde meydana getireceği gel-git olayının yol açacağı su yükselmeleri yeryüzünü ve üzerindeki bütün varlıkları tufana boğardı. Eğer ay, yüce Allah’ın kıl kadar bile şaşmaz hesabına göre olduğundan daha yakınımızda olsaydı, sonuç dünyamız için aynı türden bir felaket olurdu.

Güneş ile ayın dünyamıza uyguladıkları çekim gücü gerek yerküresinin konumu ve gerekse uzay boşluğundaki dönüşünün dengesi açısından hesaplı ve ölçülüdür. Dünyamızın bağlı olduğu güneş sistemi bütün uyduları ile Lîr burcundaki Vega yıldızına doğru saatte 20.000 millik bir hızla hareket etmektedir. Buna rağmen milyonlarca yıllık yolculuğu boyunca sistemimiz, uzaydaki yıldızlardan biri ile çarpışmamaktadır.

Bu korkunç ve uçsuz-bucaksız uzay boşluğunda hiçbir yıldızın yörüngesi kıl ucu kadar bile sapma göstermez. Yıldızların hacimleri ve hareketleri arasındaki uyum ve denge hesapları arasında en ufak bir değişiklik meydana gelmez.

Yüce Allah, Güneşin ve ayın konumları ve hareketleri belirli bir hesaba dayanır buyururken, gerçekten ne kadar doğru söylüyor! Devam ediyoruz: Bitkiler ve ağaçlar O’nun buyruğuna boyun eğerler.



Bir önceki âyet, şu koca evrenin yapısındaki plâna ve hesaba işaret etmişti. Bu âyette ise evrendeki doğrultu birliğine ve ilişkiye işaret ediliyor. Bu işaret de uyarıcı ve çarpıcı bir gerçeğe ileticidir. Şöyle ki:

Şu varlık bütünü ile kaynağına ve yoktan var edicisine kulluk ve boyun eğme bağı ile bağlıdır. Bitkiler ve ağaçlar, varlık âleminin bu doğrultusunu kanıtlayan iki örnektir. Kimi tefsir bilginleri âyetin orijinalindeki necm sözcüğünün “gökteki yıldızlar” anlamına geldiğini ileri sürerken, başka bazı tefsir bilginleri bu sözcüğün “ağaçlar gibi gövdesi üzerinde dik duramayan bitkiler” demek olduğunusöylemişlerdir. Sözcük ister o anlama alınsın, ister bu anlama geldiği kabul edilsin aynı kapıya çıkar. Her iki durumda da âyet, şu varlık âlemindeki doğrultu birliğine ve iç ilişkiye işaret ediyor.


Evrenin tümü, rûhu olan canlı bir varlık bütünüdür. Gerçi bu rûhun göstergesi, biçimi ve dinamiklik derecesi varlıktan varlığa değişir, ama özü bakımından birdir.


İnsan kalbi bu gerçeği, yani tüm varlıklara yayılmış “hayat” gerçeği ile bu rûhun yaratıcıya yönelmiş olduğu gerçeğini çok eski çağlardan beri fark etmiştir. İnsan kalbi sezgi yolu ile bu gerçeği kavramıştır. Ama ne zaman bu sezgisini duyu organlarının deneyleri ile sınırlı olan aklın kriterleri ile ölçmeye kalkıştı ise kuşkuya kapılmış ve bu bilgiden uzak kalmıştır.


İnsanlık son yıllarda evrendeki yapısal birliği yansıtan gerçeğin bazı ön bilgilerine ermiştir. Ama bu yöntemle onun rûh taşıyan bir canlı olduğu gerçeğine erebilmekten hâlâ çok uzaklardır.


Pozitif bilim, günümüzde evren yapısının ana biriminin atom olduğunu, atomun da aslında radyasyondan, yani ışık enerjisinden ibaret olduğunu, evrenin temel ilkesinin hareket olduğunu ve hareketin evrenin birimleri arasındaki ortak özellik olduğunu düşünme eğilimindedir.


Fakat evrenin temel ilkesini ve ana özelliğini oluşturan bu “hareket” hangi tarafa doğrudur.[2]


6. âyette, Gövdesiz bitkiler ve ağaçlar da secde etmektedirler buyurularak, evrendeki en cılız varlıkların bile Allah’a teslimiyet gösterdiklerine dikkat çekilmiştir. Bu husus, birçok âyette beyân edilmişti:

18.Göklerde ve yeryüzünde olan kimselerin, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, kıpırdayan canlılar ve insanların çoğunun Allah’a boyun eğip teslimiyet gösterdiklerini görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Birçoğu da üzerlerine azap hak olmuş olanlardır. Ve Allah, kimi hor kılarsa artık onun için bir yücelten yoktur. Şüphesiz Allah, dilediğini işler.(Hacc/18)

 
48.Onlar, gölgeleri Allah’a boyun eğerek, küçülenlerin ta kendisi olarak sağdan sola dönen, Allah’ın oluşturduğu birtakım şeyleri görmediler mi/bunları hiç mi düşünmediler?(Nahl/48)

 
5.Bir tek, kahredici Allah, gökleri ve yeri hak ile oluşturdu, geceyi gündüzün üstüne bürüyor, gündüzü de gecenin üstüne bürüyor. Güneşi ve ay’ı yararınıza olan yapı ve işleyişte yaratarak hizmetinize sunmuştur. Hepsi de adı konmuş bir süre sonuna akıp gitmektedir. İyi bilin ki O, çok güçlü ve çok bağışlayıcıdır.(Zümer/5)

 
Buradaki,  ولا تنقصواالمكيال والميزان [ve lâ tenqusu'l-mikyâle ve'l-mîzân], Hûd/84′te konu edilen Şu‘ayb peygamberin halkına, Ölçeği ve teraziyi eksik tutmayın ifadesiyle, yani alış-verişteki hilebazlık ile aynı şey değildir.


Burada, Allah’ın Kendi malına sahip çıkışı anlatılıyor: Allah evreni yaratmış ve evrende dengeyi, teraziyi tesis etmiştir:


25.Andolsun ki Biz, elçilerimizi açık delillerle gönderdik ve insanların hakkaniyeti ayakta tutmaları ve Allah’ın, dinine ve elçilerine, kimse kendilerini görmediği ve tanımadığı yerlerde yardım edenleri belirlemesi için beraberlerinde kitabı ve ölçüyü indirdik. Biz, kendisinde büyük bir kuvvet ve insanlar için yararlar bulunan demiri de indirdik. Şüphesiz Allah, çok kuvvetlidir, mutlak üstündür.(Hadîd/25)

 
Bu dengenin korunması için de Allah, Rahmân sıfatının gereği olarak insanların yararına bir başka denge unsurunu lutfetmiştir. Tüm bunlar, Allah’ın Rahmân oluşuna ve elçi gönderişine bir tanıklıktır, Muhammed’in elçiliğinin belgesidir.*



*İşte Kuran, Rahman Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim