• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

55Enam Suresi 109-111



Hatalı Çevrilen Ayetler



Enam Suresi 109-111




Hatalı Çeviri:
109. Kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair kuvvetli bir şekilde Allah'a and içtiler. De ki: Mucizeler ancak Allah katındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında mısınız?
110. Yine O'na iman etmedikleri ilk durumdaki gibi onlarıın gönüllerini ve gözlerini ters çeviririz. Ve onları şaşkın olarak azgınlıkları içerisinde bırakırız.
111. Eğer biz onlara melekleri indirseydik, ölüler de onlarla konuşsaydı ve her şeyi toplayıp karşılarına getirseydik, Allah dilemedikçe yine de inanacak değillerdi; fakat çokları bunu bilmezler.



Doğru Çeviri:
109.Ve ortak koşanlar, kendilerine bir alâmet/gösterge gelirse, ona kesinlikle iman edeceklerine dair en ağır yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. De ki: “Alâmetler/ göstergeler ancak Allah katındadır.” Onlara alâmetler/ göstergeler geldiğinde de iman etmeyeceklerini anlamıyor musunuz?
110.Ve Biz, onların kalplerini ve gözlerini ilkin iman etmedikleri durumdaki gibi ters çeviririz. Ve Biz de onları taşkınlıkları içerisinde kör ve şaşkın olarak bırakırız.
111.Ve eğer Biz, şüphesiz onlara birtakım güçler indirseydik, onlara ölüler söz söyleseydi ve her şeyi karşılarına toplasaydık,–Allah'ın dilemesi dışında–yine inanmayacaklardı. Velâkin onların çoğu cahillik ediyorlar.


Bu ayet grubunda Rabbimiz, müşriklerin kendilerine bir mucize gelmesi hâlinde inanacaklarına dair ettikleri yeminleri yerine getirmeyeceklerini, hatta istediklerinden de fazla mucize gelse bile inanmamaya kararlı olduklarını bildirmektedir.


109. ayetin iniş sebebi hakkında klasik eserlerde şunlar yer almaktadır:

“Müşrikler güçlerinin yettiği en kuvvetli yeminlerle Allah'a yemin de ettiler ki, herhâlde kendilerine bir ayet, istedikleri bir mucize gelse [bu cümleden olarak Safa tepesi altın olsa] muhakkak ve muhakkak iman edeceklermiş. Rivayet edildiğine göre bazı müminler de bunların bu yeminlerine bakarak istedikleri ayetin inmesiyle iman edecekleri ümidine düştüler.”[26]



Bir başka kaynakta ise şöyle nakledilir:

Âlimler bu ayetin sebeb-i nüzulü hakkında şu izahı yapmışlardır:

a- Onlar şöyle demişlerdir: “Cenâb-ı Hakk'ın "Eğer dilersek biz onların tepesine gökten bir âyet indiriveririz de ona boyunları eğili kalır (Şuarâ/4)” ayeti nazil olunca, müşrikler Allah'a yemin ederek, eğer kendilerine bir mucize gelirse, muhakkak O'na inanacaklarını söylemişlerdi. İşte bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil olmuştur."

b- Muhammed İbn Ka'b el-Kurazî şöyle demiştir: "Müşrikler Hz. Pey­gamber (s.a.s)'e, "Bize, Musa'nın âsasıyla taşa vurduğunu, böylece de taştan su fışkırdığını; Hz. İsa'nın ölüleri dirilttiğini ve Hz. Salih'in dağdan bir dişi deve çıkardığını söylüyorsun. O hâlde, seni tasdik edebilmemiz için, sen de bize bir mucize getir" demişlerdi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s), "Neyi arzu ediyor­sunuz?" deyince, onlar, "Safa tepesini bizim için altın haline getirmeni istiyoruz dediler ve eğer bunu yaparsa hep birlikte Ona uyacaklarına yemin ettiler. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) dua etmek için ayağa kalktı. Derken, Cebrail (a.s) kendisine gelerek, "Eğer istersen bu olur; ama bu olur da, onlar da o zaman se­ni tasdik etmezlerse, Allah onları toptan imha eder. Eğer onlar kendi hallerine bırakılırlarsa, hiç değilse bir kısmına Allah imana dönüş nasip eder" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.s) "Öyleyse ben de mucize istemek için duadan vazgeçiyorum. Bari bazıları imana gelseler!" dedi. İşte bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi.[27]


110. ayette geçen “Biz onların kalplerini ve gözlerini ilkin iman etmedikleri durumdaki gibi ters çeviririz” ifadesi, Tin suresinden başka Ya Sin/8-10’un tahlilinde de belirttiğimiz gibi, inatçı müşriklerin içinde bulundukları kötü duruma düşmelerine sebep olan fiillerin de Rabbimiz tarafından yaratıldığını ifade etmektedir. Yani müşrikler, Allah’ın yaratmış olduğu yollardan “hakk”a değil de “batıl”a sarılarak yanlış inançlara saplanmakta, yanlış inançlar ise insanın dinleme, anlama, kavrama yeteneklerini devre dışı bırakarak bu zavallıların kör ve şaşkın hâle gelmelerine, kısacası kalplerinin mühürlenmesine yol açmaktadır.


111. ayetin iniş sebebi hakkında “Esbab-ı nüzul” kayıtlarında şunlar yer almaktadır:

İbn Abbas (r.a) şöyle demiştir: Kur'ân-ı Kerim ile en çok istihza edenler beş kişi idiler: Velid b. Mugîre el-Mahzûmî, Âs b. Vâil es-Sehmî, Esved b. Abdiyeğûs ez-Zühri, Esved b. Muttalib ve Hars b. Hanzala... Sonra bunlar, Mekkeli bazı kimselerle birlikte Hz. Peygamber (s.a.s)'e gelip "Bize, senin Resûlullah olduğuna şahitlik edecek melekleri göster veya bizim için ölülerimizden bazılarını dirilt de onlara, söylediğin şeylerin hak mı, batıl mı olduğunu soralım. Yahut da kefil olarak, yani id­dia ettiğin şeye şahit olarak Allah'ı ve melekleri getir" dediler. Bunun üzerine bu ayet-i kerime nazil oldu. Biz defalarca şunu anlattık: Müfessirler bu surenin bir de­fada nazil olduğu hususunda ittifak edince, "Bu ayet, falanca hâdise hakkında nazil oldu" demek, çok müşkil bir mesele olur. Ama bizim açıkladığımız izah şekline gelince, ki bu da, bundan maksat, onların bir kısmının "şayet kendilerine bir ayet gelirse Hz. Muhammed'e iman edecekleri hususunda var güçleriyle yemin etmiş oldukları" şeklindeki sözlerine cevap olmasıdır. İşte Allah Teâlâ bu sözü, onların yalan söylediklerini, gelmiş olan ayetlerden sonra başka ayetler göndermede bir fayda bulunmadığını, aksine doğruyu yalandan ayırmak için mutlaka tek bir mucizenin da­hi kâfi geleceğini, bundan fazlasını istemenin ise sırf bir tahakküm ve işi yo­kuşa sürme ve ihtiyaç duyulmayan bir şey olduğunu; aksi hâlde onların, ikinci muci­zenin izharından sonra üçüncüsünü, üçüncüden sonra dördüncüsünü isteyebileceklerini, delilin ve durumun, bir noktada karar kılıp son bulmaması gerekeceğini, bunun ise nübüvvet kapılarının kapanmasını icab ettireceğini beyan etmek için zik­retmiştir.[28]


Müşriklerin mucize geldiği takdirde inanacaklarına dair ettikleri yeminler oldukça ciddi bir görünüm arz etmiş olmalı ki, Rabbimiz 111. ayette onların inanmayacaklarını kesin bir ifade ile tekrarlamıştır. Çünkü onların dilleriyle söyledikleri şey gönüllerine uymuyordu ve maksatları da mucize görüp inanmak değil, işi yokuşa sür­mekti.



Yani, onların bu davranışı münafıklıktan başka bir şey değildi:

166-168.İki topluluğun karşılaştığı günde size dokunan şeyler de Allah'ın izniyledir/ bilgisiyledir. Ve mü’minleri bilsin ve münâfıklık yapan kimseleri –kendileri oturup dururken kardeşleri için: “Eğer bize itaat etselerdi öldürülmezlerdi” diyen kimseleri– bilsin diyedir. Ve onlara: “Geliniz, Allah yolunda savaşınız veya savunma yapınız” denilmişti. Onlar: “Biz, savaşı bilseydik kesinlikle size uyardık” dediler. Onlar o gün, imandan çok Allah'ın ilâhlığını, rabliğini örmeye yakındılar. Onlar, kalplerinde olmayan şeyleri ağızlarıyla söylüyorlar. Allah, gizledikleri şeyleri daha iyi bilendir. De ki: “Eğer doğru kimseler iseniz, haydi kendinizden ölümü uzaklaştırınız.”(Âl-i Imran/166- 168)


11.Bedevi Araplardan geri bırakılmış; sizinle gelmemiş olanlar, sana yakında, “Mallarımız ve ailelerimiz bizi meşgul etti/alıkoydu. Hadi Allah'tan bizim bağışlanmamızı dile” diyeceklerdir. Onlar, kalplerinde olmayanı dilleriyle söylerler. De ki: “Allah, size bir zarar dilediyse veya bir yarar dilediyse O'na karşı kimin bir şeye gücü yetebilir? Tam tersi Allah, yaptıklarınızdan haberdardır.”(Feth/11)


96,97.Şüphesiz, şu, aleyhlerinde Rabbinin Kelime'si hak olmuş olan kimseler, kendilerine bütün alâmetler/göstergeler hep birden gelse, yine de o acıklı azabı görünceye kadar iman etmezler.(Yunus/96, 97)*


*İşte Kuran, Enam Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim