• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

46Vakıa Suresi 35. Ayet Çarpıtılmıştır



Vakıa Suresi 35. Ayet Çarpıtılmıştır

Huri, ezvacun mutahharatun, meyveler, vildanı muhallidun ve gılman sözcükleri


Vakıa Suresi 35. ayet en çok istismar edilen, yanlış çevrilen ayetlerden birisidir. Bu ayetin yanlış çevrilmesi neticesinde yanlış inançlar topluma yerleşmiştir. Bu durum en çok İslam düşmanlarının işine gelmiş, İslam’ı eleştirmek için fırsat bulmuşlardır. Burada istismar edilen konu, cenetteki kadınlardır.

Bu konuyu incelerken izlenecek yol; Allah’ın öncülere (sabigun) vermiş olduğu nimetleri, sağcılar yani değerli insanlar dediğimiz gruba değinilecektir.



Allah’ın Öncülere Ve Sağcılara Verdiği Nimetler

Allah’ın Öncülere Verdiği Nimetler:
24.Onlar, yaptıklarına karşılık olarak, 15.mücevherlerle işlenmiş tahtlar üzerindedirler.16.Karşılıklı onların üzerinde yaslanırlar. 17,23.Çevrelerinde, kaynağından doldurulmuş testiler, ibrikler, kadehler –ki ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir– beğendiklerinden meyveler, canlarının çektiğinden kuş eti ile; hiç büyütülmeyen çocuklar, saklı inciler gibi iri gözlüler dolaşırlar. 25.Orada boş söz, saçmalama ve günaha sokan şeyleri işitmezler. 26.Sadece söz olarak: “Selâm [sağlık, esenlik, mutluluk], selâm [sağlık, esenlik, mutluluk]!” (Vakıa 24-26)


Allah’ın Sağcılara Verdiği Nimetler:
27-34.Ve sağın yaranı, nedir o sağın yaranı! Onlar, dikensiz kirazlar, meyve dizili muzlar/akasyalar, uzamış gölgeler, fışkıran su, kesilmeyen; tükenmeyen ve yasaklanmayan birçok meyveler ve yükseltilmiş döşekler içindedirler. (Vakıa 27-34)

35.Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık. 36-38Ki onları, sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık. (Vakıa 35-38)

39,40.Bir cemaat, çoğu öncekilerdendir. Bir cemaat da sonrakilerdendir. (Vakıa 39-40)


Vakıa Suresi 24-40. ayettlerindeki bazı sözcüklerin çoğu çarpıtılmıştır. Bu çarpıtma sonucunda; Allah erkekleri kayırmış, Allah kadınları, erkekler için bir zevk malzemesi yapmış, kadınları değersiz kılmış, onları ikinci sınıf insan yapmış vb. tezler ileri sürülmüştür. Maalesef müslüman kadınların bir çoğu da; madem Allah bizi böyle yarattı, biz de kaderimize razıyız, Allah’ın bize verdiği bu görevi can-ı gönülden yaparız diyebiliyorlar. Bu durum aklı başında, düşünen insanlar tarafından eleştirilmektedir. Eleştirmekte de haklıdırlar.


Burada en fazla üzerinde durulması gereken; Allah ahirette inananlara tertemiz eşler (ezvacun mutahharatun), cennette verilen meyveler, huri, Vildanı Muhallidun (büyütülmeyen çocuklar), gılman sözcükleridir. Kur’an’ı çevirenler, art niyetli olanlar, bu sözcüklerin hepsini cinselliğe, cinsel ilişkiye yorumlamak suretiyle Kur’an’ı başka yönlere çekmişlerdir. Zamanında tefsirciler tarafından yapılan bu cinayetler daha sonra İslam’a karşı saldırı malzemesi olmuştur.


Bütün bu nedenlerden dolayı, Allah’ın gerçek mesajının ne oduğunun anlaşılması için çarpıtılan bu sözcüklerin teknik tahlillerinin yapılması şarttır.


Arapça dilinin yapısal özelliği olarak kelimeler eril-dişil yani erkek ve dişi (müzekker-müennes) olarak ifade edilir. Bu kelimelerin illa eril ya da dişil olduğu anlamına gelmez. Genel olarak; tüm çoğul sözcükler cümle kurarken dişil yapı ile ifade edilir. Buna küllü cem’in müennesün kuralı denir. (Küllü cem'in müennesün= tüm çoğul sözcükler müennes/dişil yapıyla) ifade edilir. Cansız nesneler, bilinçsiz varlıklar dişil-müennes kalıpla ifade edilir.


Eril ve dişil sözcükler kullanılan lisanlarda yazılan, resmi, toplumsal yazılar; kanun, tüzük yönetmenlik vs. hepsi eril/müzekker ifadeler ile yazılırlar. Bu kural roman ve şiir yazılışında da geçerlidir. İşte, Kur'ân'ımızda bu hüküm kapsamındadırlar. Yani Kur'ân'da da genel hükümler hep, müzekker/eril ifadeler ile yazılmıştır. Ve yine Kur'ân'ımızda da tüm çoğul sözcükler, müennes/dişil yapılarla ifade edilmişlerdir. (Müennes/dişil olan sözcüklerdir, anlamları değil) Bu ifadeler mutlak suretle o ifade erildir, bu ifade dişildir diye iddia edilemez.


Şems (güneş) sözcüğü dişildir. Oysa güneş dişi değildir. Kamer (ay) sözcüğü ise erildir. Ay da erkek değildir. Kur’an’da Allah’ı ifade eden tüm sözcüklerin, fiillerin, sıfatların, zamirlerin hepsi erildir. Allah erkek değildir.


Tüm Müminleri (erkek ve kadın müminleri) niteleyen görevlerin hepsi Kur’an da eril ifadelerle gelmiştir. Buradaki ifade o mü’min topluluğa verilen görevler Kur’an da dilin yapısı gereği eril ifade ile verilmiştir. Yoksa mü’min toplumunda erkeklerle beraber kadınlar da vardır.



Hukuk, Kulluk, Açısından Kadın
Kur’an da Mü’minlere verilen görevlerin açıklandığı Ahzab Suresi 35. ayetinde mü’minlerin kimlerden oluştuğu net bir şekilde açıklanıyor. Ayetteki ifadeler eril olmalarına rağmen mü’minlerin erkeklerden ve kadınlardan oluştuğu bildiriliyor:


35.Şüphe yok ki İslâm dinine giren erkekler ve İslâm dinine giren kadınlar, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar, saygıda duran erkekler ve saygıda duran kadınlar, doğru erkekler ve doğru kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, huşulu erkekler ve huşulu kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını muhafaza eden erkekler ve ırzlarını muhafaza eden kadınlar, Allah'ı çok anan erkekler ve Allah'ı çok anan kadınlar; Allah, onlar için bir bağışlanma ve çok büyük bir ödül hazırlamıştır. (Ahzab Suresi 35)


124.Ve erkekten veya kadından, kim mü’min olarak düzeltmeye yönelik işler yaparsa, artık işte onlar, cennete girerler. Ve hurma çekirdeğinin sırtındaki çukur kadar haksızlığa uğratılmazlar. (Nisa Suresi 124)


195.Bunun üzerine Rableri onlara karşılık verdi: “Şüphesiz Ben, sizden erkek olsun, kadın olsun –ki hepiniz aynısınızdır– çalışanın amelini kaybetmem. O nedenle, göç edenler, yurtlarından çıkarılanlar, Benim yolumda eziyet edilenler, savaşanlar ve öldürülenler; elbette onlardan kötülüklerini örteceğim ve Allah katından bir sevap olarak, onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Ve Allah, sevabın güzeli Kendi katında olandır.” (Al-i İmran 195)


72.Allah, mü’min erkeklere ve mü’min kadınlara, içinde sürekli kalanlar olarak altlarından ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde hoş meskenler vaat etti. Allah’ın rızası ise daha büyüktür. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir. (Tevbe Suresi 72)


32.Ve Allah'ın bazınıza, diğerlerinizden fazla verdiği şeyleri temenni etmeyin. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Ve Allah'ın fazlından isteyin. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir. (Nisa Suresi 32)


Bu ayetlerden de anlaşılacağı gibi Allah; yükümlülük olarak erkek ve kadını ayırmamış her ikisine de yükümlülük vermiştir. Cennete girme noktasında da erkekleri kayırmamış, cennete girmeyi eylemlere bağlamıştır.


Allah, Kur’an’ı arap toplumunun o zaman kullandığı dil üzerine indirmiştir. Yani Kur’an Allah’ın dili ile değil, insanların dili ile Arap dili kurallarına göre eril-dişil sözcüklerle inmiştir.



Tağlip Sanatı
Mü’minun Suresi 1-11 ayetlerde Mü’minlerin özellikleri sayılmaktadır:
1.Kesinlikle, inananlar durumlarını korudular/ zafer kazandılar.
2.Onlar, salâtlarında [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarında; toplumu aydınlatmaya çalışmalarında] gösterişsiz/ samimi olan kimselerdir.
3.Ve onlar, boş şeylerden yüz çeviren kimselerdir,
4.Ve onlar, zekâtı işleyen/vergiyi veren kimselerdir,
5-7.Ve onlar, iffetlerini koruyan kimselerdir, –eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar, oysa bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanların ta kendileridir.–
8.Ve onlar, emanetlerine ve antlaşmalarına riâyet eden kimselerdir.
9.Ve onlar, salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını] koruyan kimselerdir.
10,11.İşte onlar, içinde temelli kalacakları Firdevs cennetine son sahip olan son sahiplerin ta kendileridir. (Mü’minun Suresi 1-11)


Mü’minun Suresi 1-11 ayetlerde geçen ifadeler hep erildir. Bu sayılan özellikler erkeklere özgü değil erkek kadın tüm Mü’minler için geçerlidir. Bu ayetlerde Tağlip sanatı uygulanmıştır.


Tağlip (Baskınlık) sanatı; İki şeyden birini diğerinin içinde zikretmek demektir. Allah bunu ifade ederken eril ifadelerin içerisinde dişil ifadeleri de zikreder, hepsini beraber bir arada anlatır. (Tağlip (Baskınlık Sanatı), bir alâkadan dolayı bir kelimeyi başka bir mânayı da içine alacak şekilde kullanmak demektir. Baba ile anaya “Ebeveyn” denilmesi gibi. “Baba” sözcüğü, tağlip sanatıyla “Ana”yı da içine alacak şekilde “Ebeveyn” olarak ifade edilir.)


Kadınları dışlayan ve dinlerinin eksik olduğunu iddia edenler bu ayetlerde uygulanan edebi sanatları görmezden gelerek ve çarpıtarak ayetin mesajının içini boşaltma yoluna giderler. Hata yapmamak için, ayetlerin gerçek anlamlarını anlamak için Arap dilinin özelliklerini ve ayetlerde uygulanan edebi sanatları bilmek gerekir.


Vakıa suresi 22.nci ayetini çarpıtarak, ahirette “iri gözlü huriler vardır” şeklinde çevrilmektedir. Allah pek çok ayetinde bizleri başka bir yaratılışla yaratacağını bildirir. Orada cinsiyetin söz konusu olmadığının altı çizilir bu ayetlerde. Bizlerin orada; nefsi, benliği olacak ama erkeklik, dişilik söz konusu olmayacak. Erkekliğimiz dişiliğimiz, bu dünyada varlığı sürdürebilmemiz için üremek için bir zarurettir. Ahirette üreme olmadığına göre orada cinsiyette yok, kadınlık da erkeklik de yok.



Allah’ın Ahirette Vereceği Nimetler
Peki Allah’ın vereceği nimetler nelerdir:
Allah ahirette inananlara tertemiz eşler (ezvacun mutahharatun) vereceğini vaad eder.

47.Ve Biz Allah'ın koruması altına girmiş kişilerin göğüslerindeki kinleri çıkarıp attık. Onlar kardeşler hâlinde yüz yüze sedirlere otururlar. (Hicr Suresi 47)


42,43.İman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapanlar; –ki Biz hiç kimseye kapasitesinin üstünde bir şey yüklemeyiz– işte onlar cennet yâranlarıdır ve onlar, orada sonsuz olarak kalıcılardır. Ve göğüslerinde kinden, hınçtan, kıskançlıktan, hileden, hainlikten, garazdan ne varsa çıkarıp atarız. Onların altlarından ırmaklar akar. Onlar, “Tüm övgüler, bize bunun için kılavuzluk eden Allah’adır. Eğer Allah bize kılavuzluk etmeseydi biz kılavuzlandığımız doğru yola erişemezdik. Şüphesiz Rabbimizin peygamberleri bize gerçek ile gelmiştir” derler. Ve onlara seslenilir: “İşte size cennet! Yapmış olduklarınızla buna vâris; son sahip oldunuz.” (Araf Suresi 42-43)


Hicr Suresi 47 ve Araf Suresi 42-43 ayetlerinden oluşan pasaja bakacak olursak; sadece cennete giren insanlardan göğüslerinde kinden, hınçtan, kıskançlıktan, hileden, hainlikten, garazdan ne varsa çıkarılacağı bildiriliyor. Dünyada yaşarken bu duyguların insanlarda olduğu, cennette, ahirette ise bu kötü huyların olmayacağı beyan edilmektedir.


57.Ve iman eden ve düzeltmeye yönelik işler yapanları, içinde sonsuz olarak kalmak üzere, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz [kin gütmeyen, kıskançlık duymayan - ezvacun mutahharatun] eşler vardır. Ve onları, koyu bir gölgeliğe girdireceğiz. (Nisa Suresi 57)


25.İnanmış ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimselere de, “Şüphesiz kendileri için altlarından ırmaklar akan cennetlerin olduğunu” müjdele. Onlar, oradaki herhangi bir meyveden her rızıklandırılışlarında, “Bu, bizim daha önce rızıklandığımız şeydir” derler. Ve onlara onun benzeşenleri verildi. Orada çok temiz eşler de yalnızca onlarındır. Ve onlar, orada sürekli kalanlardır. (Bakara Suresi 25)


15-17.De ki: “Size bundan daha hayırlı olanı bildireyim mi? Allah’ın koruması altına girmiş; “Rabbimiz! Şüphesiz biz inandık, artık bizim suçlarımızı bağışla ve bizi Ateş’in azabından koru!” diyen, sabreden; direnç gösteren, doğru olan, sürekli saygıda duran, Allah yolunda harcamada bulunan ve seherlerde bağışlanma dileyen kişiler için Rablerinin katında, içinde temelli kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler, tertemiz eşler ve Allah’tan hoşnutluk vardır. Ve Allah, kulları en iyi görendir. (Al-i İmran Sursi 15-17)



Huri Konusu

Bu ayetlerde geçen tertemiz eşler ifadesi genellikle; Allah cennette müminlere kadın verecek. O kadınların kıskançlığı, hile, garezi olmayacak, dünyadaki gibi aybaşı da görmeyecekler şeklinde çevrilmiştir. Halbuki ayetlerin bununla uzaktan-yakından alakası yoktur. Ahiret ortamında erkeklik-dişilik yok. Cennette Allah canının çektiği herşeyi verecek.

Cennetteki Eşlerin Özellikleri
Tertemiz eş (ezvacun mutahharatun) ifadesindeki eş nedir?
 
Eş-eşleşme sözcüğü ile ifade edilenin ne olduğu Tur Suresi 20 ve Duhan Suresi 54 ayetlerinde açıklanır.


20.Biz onları iri gözlülerle (hurun ıyn) eşleştirdik de. (Tur Suresi 20)
Tur 20.nci ayette cennetlikleri hurun ıyn ile eşleştirildiği bildirilir.


Aynı ifadeyi Duhan Suresi 54. ayetinde de görüyoruz.

54. Biz, onları iri siyah gözlülerle (hurun ıyn) / en ideal tiplerle eşleştirdik. (Duhan Suresi 54)


Vakıa 22.nci ayette de iri gözlüler dolaşırlar ifadesi geçmektedir. (Sabigun’a verilen nimetler arasında hurun ıyn – iri gözlüler ifadesi de sayılmıştı)


Hur kelimesi; Rahman 72. ayetinde: “Çadırlara kapanmış parlak gözlüler vardır.” ifadesi ile geçen Hur kelimesidir, Huri değildir.


Konu, Saffat suresi 48. ayette ise; aynun ifadesi ile açıklanır.
Yanlarında da gözlerini kendilerine dikmiş iri gözlüler vardır. Korunmuş yumurta gibidir onlar. (Saffat 48-49)


Tur 20, Duhan 54 ve Vakıa 22. ayetlerde geçen hurun ıyn ifadesi; Rahman 72. ayetinde hur ve Saffat 48. ayette aynun ifadesi ile açıklanır.


Hurun Iyn; Eş Yani Huri Demek Değil, Eşleştirme Demektir.
Allah bunlarla mü’minleri eşleştiriyor. İnsan dünyada sosyal bir varlık olduğundan beraberinde bir eş, dost, arkadaş ister. Bu nedenle Allah mü’minleri hurun ıyn ile eşleştirir. Huri ile değil. Eş karı-koca demek değildir. Eş bir şeyin bir araya getirilmesi, eşleştirme demektir. Allah ahirette mü’minleri arkadaş edecek. Bu arkadaş tertemiz olacak demektir.


Peki bu tertemizlik nedir?
Tertemizlik ifadesini Rahman Suresi 56-74. ayetlerinden oluşan pasajdan anlıyacağız. Bu nedenle pasajın okunmasnda yarar görüyoruz, biz burada 56. ayeti vermekle yetinyoruz:
56.Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır. (Rahman Suresi 56)


Rahman Suresi 56. ayette; aybaşı hali dememiş, kıskanç olmayan dememiş. Onlar o kadar temiz ki gözle bile kirlenmemiş. Bu ne demektir. Cenabı Hakk’ın vereceği tertemiz eşler, arkadaşlar; insanların gözü ile görmediği, dokunamadığı, hayalini bile edemediği bir varlıktır. Temizliği buradan geliyor.


Eşler Cennete Girecek mi?
Cenabı Allah bu tertemiz eşleri, arkadaşları, mü’minlere lütuf olarak verecektir. Burada herkesin dünyadaki eşinden bahsedilmiyor. (İnsanın eşi cennete girmyecek mi? İnsanın kendi eşinin cennete girmesinin şartları var. Birey olarak, nefis olarak herkesin cennete girme hakkı var zaten. Ama sırf eşi olduğu için cennete girme olayı yok. Cenneti eylemleriyle hakeden girer. Dünyada karı-koca olanlar ahirette de karı-koca olacaklar diye bir şey yok. Bu konuda Ra’d Suresi 19-24. ayetler açıktır.)


19-24.Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yetenekleri olan kişiler;
Allah’a verdiği sözleri yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan,
Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi; iman ve ameli birleştiren,
Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler,
Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş,
salâtı ikame etmiş [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmuş, ayakta tutmuş],
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık Allah yolunda harcamış
ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte onlar, bu yurdun âkıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından sâlih olanlar Adn cennetlerine gireceklerdir. Görevli güçler/ haberci âyetler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabretmiş olduğunuz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra’d Suresi 19-24)


Cennete girenlerin; atalarından, eşlerinden salih olanlar cennete girer.


Akraba Veya Eş, Kimse Kimseyi Cennete Götüremez.
33-36.Sonra, şiddetle çarpanın çıkardığı korkunç ses geldiği zaman; öyle bir gün ki o, kişi, kardeşinden, annesinden, babasından, eşinden, oğullarından kaçar.
37.O gün onlardan her kişi için, kendisini boş bırakmayacak bir uğraş vardır. (Abese Suresi 33-37)

Allah;Öncülere, Sağın Yâranına bir takım nimetler verir. Bunun içinde tertemiz eşler verir. Cenab-ı Allah, Kur’anda o eşleri hurun ıyn diye ifade eder.



Vildanı Muhallidun
Vildan, çocuklar demektir. Muhalled ise; ebedileştirilmiş, daimileştirilmiş demektir. Vildanı muhallidun; büyümeyen çocuklar anlamına gelir. Dünyadaki aileyi mutlu kılan çocukları düşünelim. Ailenin mutlu olduğu, çocuğun kendisini sevdirdiği çağ ne ise o dönemi ifade ediyor. Bu 3, yaş, 5 yaş, 6 yaş ... olabilir. Allah, cennette eşler veriyordu ya, bir de büyümeyen çocukları (Vildanı Muhallidun) veriyor. Çocuklar ne kadar zaman geçse de hiç büyüyor, dolayısıyla annesini mutlu ediyor.




Vakıa 35. Ayetin Çarpıtılması

Nimetler Cennette Dolaştırılır
Cennete sağcılara, solculara verilenler vardı. Birde cennette verilen kadehler, içkiler, meyveler vardı. Cennette bunlar, mü’minler arasında dolaştırılır İfadesi vardır. Peki bunlar kim tarafından dolaştırılır. O ayetlerde dolaştıranların öznesi verilmedi. Bu nimetleri, ibrikleri, tasları, sarhoş etmeyen içkileri, meyveleri kim dolaştırır.


71-73.Allah’ın koruması altına girmiş kişilerin çevrelerinde altın tepsiler, kadehler dolaştırılır. Orada nefislerin arzu duyacağı, gözlerin zevkleneceği her şey vardır.– Ve siz, orada sürekli kalacaksınız. Ve işte bu, yapagelmiş olduğunuz şeyler sebebiyle, kendisine son sahip edildiğiniz cennettir. Orada sizin için birçok meyveler vardır. Onlardan yiyeceksiniz.” (Zuhruf 71-73)


45.pınardan doldurulmuş, kendisinde zararlı bir yön olmayan, sarhoşluk da vermeyen bembeyaz bir kadehle onların etrafında dolaşılır. (Saffat Suresi 45)


Bunun cevabını da Tur Suresi 24. ayetinden öğreneceğiz.
24.Ve kendilerine ait birtakım delikanlılar onların etrafında dönerler; sanki onlar sedefleri içine gizlenmiş inci gibidirler. (Tur Suresi 24)


Cennette nimetleri dolaştıranların açıklandığı Tur Suresi 24. ayetin orjinalinde gılman (delikanlılar) sözcüğü geçer. Allah cennette git istediğinden ye demiyor. Nimetler bu hizmet için özel yaratılmış delikanlılar tarafından cennetliklere sunuluyor.

hurun ıyn
“Hur” sözcüğü “parlak siyah göz” demektir. Akı çok ak, karası da çok kara [parlak, ferli] olan ceylan gözü, sığır gözü gibi gözler için kullanılır. Yapı itibarıyla çoğul olan bu sözcük, hem eril yapıdaki “haver” sözcüğünün, hem de dişil yapıdaki “ حوراء havra” sözcüğünün çoğuludur. Yani, hem erkeklerin hem de kadınların gözlerini ifade eder.


عين Iyn” sözcüğü ise “karası çok, geniş gözlüler” anlamındadır. Bu sözcük de hem eril yapıdaki “a’yün” sözcüğünün, hem de dişil yapıdaki “ayna’” sözcüğünün çoğuludur. “Iyn” sözcüğü, Arapların iri gözlü kadınlar için kullandıkları “ إمرئة عيناء imreetün aynaün” ve iri gözlü erkekler için kullandıkları “ رجل اعين racülün a’yünün” ifadelerinin her ikisini de anlam olarak tazammun eder.


Hem “hur” hem de “ıyn” sözcükleriyle ifade edilen gözler, Arapların çok beğendiği göz tipleridir ve hem kadının hem de erkeğin güzelliğini anlatmak için kullanılır.


“Hur” ve “ıyn” sözcükleri birlikte “Hurun ıynün” gibi kullanıldığında, anlam da “iri, parlak, geniş gözlüler” demek olur. Bu özellik, ayetlerde cennette verilen eşleri nitelediğinden, “iri parlak gözlü eşler” anlamı kazanır. Bu sebeple, pek çok meal ve tefsirde geçen “iri parlak gözlü huriler” ifadesi yanlış bir çeviridir. Çünkü “parlak gözlüler” denince “hur” sözcüğünün lâfızdan yok edilmesi gerekmektedir. Bize göre “huri” sözcüğüyle ilgili bugünkü yanlış inanç da, sıfatların kişileştirildiği bu yanlış çeviriden kaynaklanmaktadır. Bu yanlış çevirinin dayandığı yanlış anlayış ise “hur” ve “ıyn” sözcüklerinin dişi olarak algılanmasıdır ki, eldeki bilgi ve belgelere göre bu algılama hatası ilk olarak Hasan Basrî ile başlamış, arkadan da yüzlerce yalan ve tutarsız rivayetle desteklenmiştir.


Sağın Yaranına Verilen Meyveler
35.Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık. 36-38Ki onları, sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık. (Vakıa 35-38)


Ayette geçen “öyle bir yaratışla yarattık” ifadesi bu nimetlerin çok özel nitelikte yaratıldıklarını ifade eder. Bizim bildiğimiz meyveler olmadığını, aklımızın ermediği niteliklerde yaratıldığını ifade eder. Ayette nimetleri, meyveleri saydıktan sonra Cenab-ı Hakk ayetin sonunda hünne zamiri kullanır. Hünne dişil zamirdir. Daha önce bahsedilmişti; dişil zamirler, kadınlarda kullanıldığı gibi cansız varlıklara da kullanılır. Bu ayette meyveler çoğul olduğundan dolayı dişil-çoğul zamir kullanılmıştır.


Dil bilgisi kurallarına göre (bütün dillerde böyledir); bir yerde zamirin kullanılabilmesi için zamir kullanılacağı nesneyi daha evvelden bildirmesi gerekir. Örneğin; onu bana ver derken “o”nun kalem vs olduğu önceden bildirilmelidir. Bu yapıldıktan sonra “onu bana ver” denilebilir. Cümle ancak bu şekilde anlam kazanır. Bu nedenle örnekte olduğu gibi onun kalem olduğu daha önceden söylenmeden onu ver denilemez. Çünkü ne dedildiği anlaşılmaz.



Vakıa 35. Ayetin Çarpıtılması
Sağın Yaranına Verilen Meyveler
35.Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık. 36-38Ki onları, sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık. (Vakıa 35-38)


Allah 35. ayette cennetliklere verilen nimetleri, meyveleri açıklarken onların çok özel bir şekilde yaratıldıklarının altını çizer. Dünyadaki meyvelerden çok farklı olarak bizim aklımızın ermediği farklı bir yaratılış ile yaratılacağını bildirir. Bu meyveler sayıldıktan sonra ayette hünne zamirinin kullanımı dikkat çeker. Hünne dişil zamirdir. Arapça dil bilgisi kuralı gereği kadınlarda hünne zamiri kullanıldığı gibi cansız varlıklara da daima dişil zamir kullanılır.
35. ayette meyveler çoğul olduğu için Allah dişil çoğul zamiri hünne sözcüğü kullanmıştır.


Biraz önce bahsedildiği gibi, cümlede zamir kullanılacaksa, bunun daha önceden açıklanması gerekir. Bütün dillerde bu kural vardır. Örneğin; “onu bana ver.” cümlesinde zamirin kitap mı, kalem mi olduğu mutlaka bildirilmelidir. Onu zamirinin kalem olduğu bildirildikten sonra, “onu bana ver” denilebilir. Burada anlam bozukluğu olmaz. Ancak, zamirin ne olduğu bildirilmeden; “onu bana ver” denilemez. Çünkü anlam bozulur. Anlatılmak istenen şey anlaşılamaz.


Vakıa Suresi 35. ayetten önce kadın kelimesi geçmemektedir. Ayette sayılan nötr varlıklara; meyveye, kadehe, kiraza, muza dil bilgisi kurallarına göre dişil zamir kullanılmıştır. Hünne bu sayılan cansız varlıkları ifade eder. Buna rağmen çevirilerde, meallerde; sayılan bütün bu cansız varlıkları (meyveleri, nimetleri) kadın olarak çevirmişlerdir. Yani hünne zamirini kadın olarak çevirmişlerdir. Meallerde erkeklere kadın-huri verileceği şeklinde bir anlam verdiler. Maalesef bu yanlış anlayış topluma yayılmıştır. Allah Vakıa Suresi 35. ayette cennetliklere; suyu, gölgeliği, meyveleri başka bir yaratılışla yaratacağını açıkladığı halde; çoğu müfessir ayeti çarpıtılarak, Allah’ın cennetlik erkeklere huri yaratacağını meallerinde yazmışlardır.



Urub, Etrab Ve Ebkar Sözcükleri
Bu ayetlerdeki ifadeler, gelenekçiler tarafından ayetlerde geçen niteliklerin “Müslüman hanımlar” veya “huriler” gibi ayetlerde bulunmayan öznelere gönderilmesi suretiyle çarpıtılmıştır. Çarpıtılmaya konu olan “urub”, “etrab” ve “ebkar” nitelemeleri, 35. ayetteki dişil “hünne [onlar]” zamiriyle ilgili olup bu zamir ile kastedilenler de bir önceki ayet grubunda sayılmış olan cennet nimetleridir. “Hünne [onlar]” zamirinin gönderilebileceği bir “kadınlar” ifadesi ne bu ayet grubunda ne de bir önceki ayet grubunda yoktur. Burada “onlar [hünne]” zamirinin dişil yapıda olması, Arapçanın yukarıda açıkladığımız “çoğul sözcüklerin dişil yapı ile ifade edilmesi” kuralının bir gereğidir. Bunun başka türlü olamayacağı, çarpıtılmaya konu olan nitelemeler tek tek irdelendiğinde daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır:


عرب URUB
“Urub” sözcüğü, klâsik metinlerde hep kadınlara izafe edilmiş ve aşağıdaki ifadelerle anlamlandırılmıştır:
- “Eşlerine düşkün, kocalarına âşık olan kadınlar”
- “Sevgisini güzel sözlerle ifade eden, çok seven kadın”
- “Nazlı, naz yapan kadın”
- “Sözleri güzel kadın”
- “Eşlerine sevgilerini izhar eden kadınlar”
- “Kocasına olan sevgisini güzel sözlerle, nazlı edalarla açığa vuran kadın”
- “Kocasının kendisinden daha fazla zevk ve lezzet alması için, kocasına sevgi ile itaat eden güzel kadın”
- “Eşlerine düşkünler”
- “Konuşmaları Arapça olan kadın”


Lügatlere göre “urub” sözcüğü “arube” ve “aribe” sözcüklerin çoğulu olup kök anlamı “ibane, izhar [dışa vurma, açığa çıkarma]” demektir. Bir lisanın güzel konuşulması da “arube” sözcüğüyle ifade edilir ve bununla meramın açık açık ortaya konuşu, açıklanışı kastedilir.


Buradan hareketle, “urub” sözcüğünün kısaca “açığa çıkaranlar, dışa vuranlar” demek olduğu söylenebilir. Bu nitelik kadına izafe edilirse, yukarıdaki klâsik kaynaklarda yer alan yakıştırmalar arasından, “sevgisini güzel sözlerle ifade eden, eşlerine sevgilerini izhar eden kadınlar” mealindeki ifadelerin sözcüğün anlamına uyan tanımlar olduğu söylenebilir. Fakat özellikle dikkat edilmelidir ki, bu “açığa vurma” niteliği ayetlerde kadınların değil, kiraz, muz, gölgeler, fışkıran su gibi nimetlerin sıfatı olarak verilmiştir. Böyle olunca da “urub” sözcüğünün anlamı, “tadını, kokusunu, nefasetini, lezzetini dışa vuran, gösteren, ortaya koyan” demek olur. Sözcüğün bu anlamı düşünüldüğünde, cennet nimetlerinin çekici, beğeni uyandıran, albenili olduğu anlaşılır.



اتراب ETRÂB
“Etrâb” sözcüğü klâsik metinlerde tıpkı “urub” sözcüğü gibi yine kadınlara izafe edilmiş ve aşağıdaki ifadelerle anlamlandırılmıştır:
- “Hep bir yaşta kadınlar”
- “Aynı tarihlerde doğmuş kadınlar”
- “Aynı yaşta olmak üzere otuz üç yaşında kadınlar”
- “Birbirine benzer ve birbirine yakın şekillerde olan kadınlar”
- “Huyları itibarıyla birbirine yakın kadınlar”
- “Aralarında kin ve kıskançlık olmayan kadınlar”


Oysa “etrâb” sözcüğünün lügat anlamı “aynı zamanda doğmuş, bir birinden farkı olmayan” demektir. 
Bu sözcüğün kadınlara izafe edilmesi durumunda, klâsik eserlerdeki ifadelerin anlamları aşağı yukarı doğru olarak kabul edilebilirler. Ama yukarıda da ifade edildiği gibi, bu nitelikler cennette müminlere verilecek nimetlere izafe edilmiş niteliklerdir. Bu takdirde “etrâb” sözcüğünün anlamı da “hepsi bir ayarda, bir seviyede” demek olur ki, buradan da cennet nimetlerinin hepsinin kaliteli olduğu, içlerinde çürüğü, kokanı, hamı ve kusurlu olanının bulunmadığı anlaşılır.



ابكار EBKÂR
“Bikr” sözcüğünün çoğulu olan “ebkâr” sözcüğünün lügat anlamı, erkek için kullanıldığında “kadına yanaşmamış erkek”, kadın için kullanıldığında ise “erkeğe yanaşmamış kadın” demektir.


Sözcük Türkçeye de aynı anlamla geçmiştir. Türkçede evlenmemiş erkeğe “bekâr, bakir”; evlenmemiş kadına da “bakire” denmektedir. Dolayısıyla, “ebkâr” sözcüğünün kadınlara sıfat olması hâlinde, “hepsi bekâr olan kadınlar” şeklinde çevrilmesinde bir sakınca yoktur. Ancak; “ebkâr” sözcüğü konumuz olan ayette nesnelere, nimetlere izafe edildiğinden, anlam da “el değmemiş, dokunulmamış, orijinalliği bozulmamış” demek olur. Nitekim bu sözcük mecazen “el değmemiş, kullanılmamış, işlenmemiş [toprak], eskimemiş, yıpranmamış, yeni” anlamlarında Türkçede de “bakir topraklar”, “bakir orman” gibi ifadelerle kullanılmaktadır.


Burada “ebkâr” sözcüğüyle nitelenmiş olan cennet nimetleri, başka ayetlerde farklı sözcüklerle ifade edilmiştir:


56.Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır. (Rahman/ 56)


74.Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır. (Rahman/ 74)


Rahman suresinin ayetlerindeki ifadeler gayet açık olarak anlatmaktadır ki, cennet nimetleri dokunulmamış, yani daha evvel elle, gözle hissedilmemiş olacaktır. Ayetlerde bildiğimiz dünya nimetlerinden örneklerle anlatılan bu nimetler, bilinen muzdan, kirazdan, koltuktan daha farklı şeyler olacaktır. Cennetteki nimetlerin bu nitelikleri ise akıllı, düşünebilen insanları sevindirmekte ve özendirmektedir.




Kuran ve İslam 290. Bölüm; Vakıa Suresi 3. Bölüm







Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim