• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

46Vakıa Suresi 35-38




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


Vakıa Suresi 35-38

Hatalı Çeviri:
35. Gerçekten biz hûrileri apayrı biçimde yeni yarattık.
36, 37. Onları, eşlerine düşkün ve yaşıt bâkireler kıldık.
38. Bütün bunlar sağdakiler içindir.


Doğru Çeviri:

35.Şüphesiz Biz, kirazı, muzu, gölgeleri, fışkıran suyu öyle bir yaratışla yarattık. 36.-38.Ki onları, sağın ashâbı için albenili ve hepsi bir ayarda hiç dokunulmamışlar yaptık.



Bu ayetlerdeki ifadeler, gelenekçiler tarafından ayetlerde geçen niteliklerin “Müslüman hanımlar” veya “huriler” gibi ayetlerde bulunmayan öznelere gönderilmesi suretiyle çarpıtılmıştır. Çarpıtılmaya konu olan “urub”, “etrab” ve “ebkar” nitelemeleri, 35. ayetteki dişil “hünne [onlar]” zamiriyle ilgili olup bu zamir ile kastedilenler de bir önceki ayet grubunda sayılmış olan cennet nimetleridir. “Hünne [onlar]” zamirinin gönderilebileceği bir “kadınlar” ifadesi ne bu ayet grubunda ne de bir önceki ayet grubunda mevcuttur. Burada “onlar [hünne]” zamirinin dişil yapıda olması, Arapçanın yukarıda açıkladığımız “çoğul sözcüklerin dişil yapı ile ifade edilmesi” kuralının bir gereğidir.


Bunun başka türlü olamayacağı, çarpıtılmaya konu olan nitelemeler tek tek irdelendiğinde daha net bir şekilde ortaya çıkmaktadır:


عرب URUB
“Urub” sözcüğü, klâsik metinlerde hep kadınlara izafe edilmiş ve aşağıdaki ifadelerle anlamlandırılmıştır:
- “Eşlerine düşkün, kocalarına âşık olan kadınlar”
- “Sevgisini güzel sözlerle ifade eden, çok seven kadın”
- “Nazlı, naz yapan kadın”
- “Sözleri güzel kadın”
- “Eşlerine sevgilerini izhar eden kadınlar”
- “Kocasına olan sevgisini güzel sözlerle, nazlı edalarla açığa vuran kadın”
- “Kocasının kendisinden daha fazla zevk ve lezzet alması için, kocasına sevgi ile itaat eden güzel kadın”
- “Eşlerine düşkünler”
- “Konuşmaları Arapça olan kadın”


Lügatlere göre “urub” sözcüğü “arube” ve “aribe” sözcüklerin çoğulu olup kök anlamı “ibane, izhar [dışa vurma, açığa çıkarma]” demektir. Bir lisanın güzel konuşulması da “arube” sözcüğüyle ifade edilir ve bununla meramın açık açık ortaya konuşu, açıklanışı kastedilir.


Buradan hareketle, “urub” sözcüğünün kısaca “açığa çıkaranlar, dışa vuranlar” demek olduğu söylenebilir. Bu nitelik kadına izafe edilirse, yukarıdaki klâsik kaynaklarda yer alan yakıştırmalar arasından, “sevgisini güzel sözlerle ifade eden, eşlerine sevgilerini izhar eden kadınlar” mealindeki ifadelerin sözcüğün anlamına uyan tanımlar olduğu söylenebilir. Fakat özellikle dikkat edilmelidir ki, bu “açığa vurma” niteliği ayetlerde kadınların değil, kiraz, muz, gölgeler, fışkıran su gibi nimetlerin sıfatı olarak verilmiştir. Böyle olunca da “urub” sözcüğünün anlamı, “tadını, kokusunu, nefasetini, lezzetini dışa vuran, gösteren, ortaya koyan” demek olur. Sözcüğün bu anlamı düşünüldüğünde, cennet nimetlerinin çekici, beğeni uyandıran, albenili olduğu anlaşılır.


اتراب ETRÂB
“Etrâb” sözcüğü klâsik metinlerde tıpkı “urub” sözcüğü gibi yine kadınlara izafe edilmiş ve aşağıdaki ifadelerle anlamlandırılmıştır:
- “Hep bir yaşta kadınlar”
- “Aynı tarihlerde doğmuş kadınlar”
- “Aynı yaşta olmak üzere otuz üç yaşında kadınlar”
- “Birbirine benzer ve birbirine yakın şekillerde olan kadınlar”
- “Huyları itibarıyla birbirine yakın kadınlar”
- “Aralarında kin ve kıskançlık olmayan kadınlar”


Oysa “etrâb” sözcüğünün lügat anlamı “aynı zamanda doğmuş, bir birinden farkı olmayan” demektir.


Bu sözcüğün kadınlara izafe edilmesi durumunda, klâsik eserlerdeki ifadelerin anlamları aşağı yukarı doğru olarak kabul edilebilirler. Ama yukarıda da ifade edildiği gibi, bu nitelikler cennette müminlere verilecek nimetlere izafe edilmiş niteliklerdir. Bu takdirde “etrâb” sözcüğünün anlamı da “hepsi bir ayarda, bir seviyede” demek olur ki, buradan da cennet nimetlerinin hepsinin kaliteli olduğu, içlerinde çürüğü, kokanı, hamı ve kusurlu olanının bulunmadığı anlaşılır.


ابكار EBKÂR
“Bikr” sözcüğünün çoğulu olan “ebkâr” sözcüğünün lügat anlamı, erkek için kullanıldığında “kadına yanaşmamış erkek”, kadın için kullanıldığında ise “erkeğe yanaşmamış kadın” demektir.


Sözcük Türkçeye de aynı anlamla geçmiştir. Türkçede evlenmemiş erkeğe “bekâr, bakir”; evlenmemiş kadına da “bakire” denmektedir. Dolayısıyla, “ebkâr” sözcüğünün kadınlara sıfat olması hâlinde, “hepsi bekâr olan kadınlar” şeklinde çevrilmesinde bir sakınca yoktur. Ancak; “ebkâr” sözcüğü konumuz olan ayette nesnelere, nimetlere izafe edildiğinden, anlam da “el değmemiş, dokunulmamış, orijinalliği bozulmamış” demek olur. Nitekim bu sözcük mecazen “el değmemiş, kullanılmamış, işlenmemiş [toprak], eskimemiş, yıpranmamış, yeni” anlamlarında Türkçede de “bakir topraklar”, “bakir orman” gibi ifadelerle kullanılmaktadır.


Burada “ebkâr” sözcüğüyle nitelenmiş olan cennet nimetleri, başka ayetlerde farklı sözcüklerle ifade edilmiştir:

56.Oralarda, daha önce bildik, bilmedik, geçmiş, gelecek hiç kimse tarafından dokunulmamış; el ve göz değmemiş, bakışlarını dikenler vardır. (Rahman/ 56)


74.Bunlardan önce onlara bildik-bilinmedik hiç kimse dokunmamıştır. (Rahman/ 74)


Rahman suresinin ayetlerindeki ifadeler gayet açık olarak anlatmaktadır ki, cennet nimetleri dokunulmamış, yani daha evvel elle, gözle hissedilmemiş olacaktır. Ayetlerde bildiğimiz dünya nimetlerinden örneklerle anlatılan bu nimetler, bilinen muzdan, kirazdan, koltuktan daha farklı şeyler olacaktır. Cennetteki nimetlerin bu nitelikleri ise akıllı, düşünebilen insanları sevindirmekte ve özendirmektedir.





İşte Kur'an, Vakıa Suresi







Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim