• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Allah'ın Benzeri̇ Birisi̇ Var Mı?



Allah'ın Benzeri̇ Birisi̇ Var Mı?


Değerli izleyicilerim hepinizi saygıyla selamlıyorum. Evet Pınar'ın Kaynağından sohbet serimizin İnşallah 277.’sini gerçekleştireceğiz. Bu sohbette herhangi bir soru cevaplamayacağım. Allah'ın izniyle çok ciddi bir sorunun çözümünü sizinle paylaşacağım. Evet Ciddi bir sorunu tekrar edeyim onun çözümünü sizinle paylaşacağım. Bu sorun Şura suresinin 11 ayetinde geçen bir bölüm. Elimizdeki Mushaflarda o ayette geçen “LEYSE KEMİSLİHİ ŞEY’ÜN” diye bir ifade var. Tekrar edeyim ayetin içerisinde “leyse kemislihi şey’ün” diye bir ifade var. Bu ifade geçmişte Kur'an çalışmalarında kelam ilminde, fıkıh ilminde, hep çok büyük sorun oluşturdu. Şimdi bu sorunu ve çözümünü arz edeceğim. Şura suresinin 11 ayetini Arapça bilenler Arapça bilgileriyle incelesinler. Arapça bilmeyenler ise sözcüğün o meal ve tefsirlerde anlamının dışındaki gerçek anlamını vaizden, müftüden, imamdan, Diyanet İşleri başkanlarından, İlahiyat Fakültesi hocalarının hepsinden sorsunlar. Sorun bayağı büyük.


Değerli dostlar, Kur'an indiği zaman Arap alfabesi bayağı ilkel bir alfabe olarak kullanılırdı ve dışarıdan gelmeliydi. Herkes okur yazar değildi. Bir kentte ya 3 tane ya 5 tane okuma yazma bilen ya vardı ya yoktu. Harfler şekilden ibaretti. O şekillerde de bir şeyin O mu, Ö mü, S mi, Ş mi, U mu, Ü mü olduğu belli olmazdı. Türkçede de bunlar var. Biz de Latin harflerini aldık. Ama bizde ö yok, s yok, ş yok, ü yok, i yok. Biz onları kendi bünyemizde noktalama işaretiyle tek nokta, iki nokta koymak suretiyle dilimizde rahat kullanacağımız bir şeye getirdik. Arapçada da o şekillerin içerisinde çanak tarzında boşluklar vardı. Şekillerin altında ya da üstünde boşluklar olunca o harfin, T, N veya S olduğu belli olmazdı. Harfteki boşluk altta olursa Y mi B mi olduğu da belli değildi. Tı ile Zı arasında fark belli değildi. Yine bir işaretin Fe’mi Gaf mı olduğu belli değildi. Yine Sin ve Şın harfleri de belli değildi. Üste tek nokta koydukları zaman o şekil çanak N oldu. Çanağın üstüne iki nokta koydular T oldu. Üç nokta koydular S oldu. Çanak şeklinin altına bir tane nokta koydular B oldu. İki tane koydular Y oldu. Yine başka bir işaretin üzerine bir tane nokta koydular Fe oldu. İki nokta koydular Kaf oldu. Evet Arap harfleri böyle oluştu.


Devam edelim. Şimdi bakın olay nereye gelecek. Bu noktalama işaretleri harflere verilince yüzde 1-2'lik yazma oranı yüzde 60'lara falan çıktı. Ama doğru okuyorlardı eğri okuyorlardı. Derken bu defa harekeleme geldi. Arap harflerinde -e sesi veren, -a sesi veren -ı, -i sesi veren ayrıca harfler yok. Üstün, Esire, Ötüre dediğimiz işaretler de harflere konmaya başlandı.


Bu defa bir yazıyı okuma oranı yüzde 10 nispetinde daha arttı. Daha sonradan da yine met harflerini yani uzatma işaretlerin de harflerin aradaki boşluklara yazmaları suretiyle daha düzgün bir okuma geldi. İşte bu oldu şu oldu bu oldu falan filan derken eldeki Mushafları okumak her Allah'ın kuluna nasip olmaz bir duruma geldi.


Ezberinde olanlar da Hakkın rahmetine kavuştu gitti. Ondan sonra bu düzenleme üzerinde kıraat alimleri, okuma alimleri diye bilginler çıktı. Eldeki metni kendilerine göre okudular. Ama hepsi aynı okumadı birbirlerinden farklı da okudular. Bu farklı okuyanlara da kıraat alimleri yani okuma bilgileri dendi. Bu kişiler belirli sözcükleri ötekinden farklı okudu. Tarihte bunlar 10 tane kişiden ibaret. Bunlar; Nâfi, İbn Kesir, Ebu Amr, İbn Âmir, Asım, Hamza, Kisai, Ebû Ca'fer, Halefül Aşır ve Şeyh Yakub’dur. Bir de bu böyle okudu diye nakleden var. Onlara da Ravi denir.


Türkiye'deki Mushafların kıraatı, Kıraat-ı Asım dediğimiz Asım diye birinin okuyuşudur. Onun ravisi de Ebu Bekir Şu'be ve Hafs’tır. Bu iki kişi Asım hoca bu kelimeyi böyle okudu diye belirtmişler. Türkiye'deki Mushaflar da bu rivayete yani hafızın okumasına göre yazılmış.


Hatta şu anda Kur'an kurslarında veyahut da başka yerlerde Kur'an okuyanlar Kur'an'ı öğrenenler tecvit ilmini okurken Kıraat-ı Asım ve rivayeti Hafs üzerine okuduklarını o Mushaf’a göre metni değerlendirdiklerini zikrederler. Kitaplarında da bu vardır. Şimdi bu 10 kişinin üstüne başka kıraat okumayı kimse bilmez oldu. bu 10 kişi Halbuki Mucemül kıraata baktığımız zaman yani bunların dışında daha da bunlardan değerli birçok kişinin farklı kıraatları görürüz. Bunlar var. Kardeşiniz bunlara vakıf.


Bu ön bilgiden sonra konuya geliyoruz. Şura suresinin 11 ayetinde Cenabı Hak kendisini tanıtırken “Fâtiru-ssemâvâti vel-ard-yeri göğü yoktan var etti”, “ce’ale lekum min enfusikum ezvâcen vemine-l-en’âmi ezvâcen” burada Cenabı Hak size kendi nefislerinizden kendi cinsinizden eşler yarattı der ve hayvanlardan da kendi bünyelerinde eşler yarattı der.


Bu yaratış da sizi çoğaltıyor yayıyor böylece üreme yapıyorsunuz. İşte orada Bak şimdi orada “leyse kemislihi şey’ün” diye bir ifade var. Ayetin devamında ondan sonra vehuve-ssemî’u-lbasîr” der. O, Semi’dir, Basir’dir. Allah kendisini niteler.


Şimdi gelelim ana meseleye. Bunun orijinal anlamıyla “leyse kemislihi şey’ün” sözcüğüne teknik olarak anlam verecek olursak anlamı şu: “O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur. O’nun benzeri gibi yani onun kendisi gibi değil. Bu kıraata göre Allah'ın bir tane benzeri var. Ve o benzeri gibi hiçbir şey yok. Anlam bu. Şaşırdınız mı? Ama bu kelime size Kur'an mealini takdim eden kişilerin hepsi tarafından yalan ve yanlış olarak “O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” diye verilir.


Oradaki “gibi” yok oldu. -k harfi yok. Bak gördünüz mü sorunu. Veyahut da “O’na benzer hiçbir şey yoktur”. İhlas suresindeki “Velem yekun lehu kufuven ehad” gibi ona benzetilerek “O’na benzer hiçbir şey yoktur-O’nun benzeri hiçbir şey yoktur” denir. Halbuki ayette O’nun benzeri gibi hiçbir şey yoktur.” O’nun bir benzeri var ama O’nun benzeri gibi hiçbir şey yok.


Sorunu gördünüz mü şimdi. Evet. Sorunu gördünüz mü? Bu ayet bizlere böylece yalan olarak yanlış olarak çevrilerek sunulur. Bu ayette ke teşbih edatıdır. Gibi anlamındadır. Misli de eşi, benzeri demektir. İki tane benzer edat sözlük bir arada. Geçmişte bunun çözümü için ilk yüzyılla üçüncü yüzyıl arasında çok şey yapıldı.


Kimse bunun çözümünü direkt olarak kökten çözmeye çalışmadı. Ne zamana kadar kardeşiniz Hakkı Yılmaz'a kadar. Siz beni böyle hiç tevazusuz halde gördünüz mü? Görürsünüz ve göreceksiniz! Konu Kur'an olduğu zaman göreceksiniz! Siz de onu şahit olun, benim ravim olun. Ben bu metni farklı okuyorum. Siz de kıraatı Hakkı Yılmaz diyeceksiniz. Hepiniz de kaç kişiyseniz binler, milyonlar bunun ravisi aktarımı olacaksınız.


Ayetteki anlama şöyle dediler. Allah'ın benzerinin gibisi bir şey yoktur. Orijinal anlamına uygun. Benzer, tıpkısı demek yani iki kalemi gösterdiğin zaman o onun mislidir denir. Bu kalem var misli var bunun bir tane benzeri var dersin. Bazıları aslına uyan hiçbir şey olmadığına göre aslında kendisine de benzeyen hiçbir şey olmaz gibi değişik yöntemlerle olay geçiştirilmeye çalışıldı. Bazıları da işin içerisinden çıkamayınca oradaki kef, kemislihi ki -ke var ya zaittir; fazlalıktır, yok hükmündedir dediler. Bu ayette de gördüğünüz gibi. Çünkü iki edatın olması vurgu içindir denmiş. Arap dilinde de böyle bir şey iki edat yan yana anlamsızlığı ifade eder. Kesinlikle teyit, tekit, vurgu ifade etmez. Bazıları da misil sözcüğü var ya onu fazlalık saydı, o anlamsızdır dedi. O’nun zatının misli olurdu dedi. O da imkânsız. Kimisi de “Bunların dışında “Allah’ın mislinin misli olmayınca kendinin misli olmayacağı; evleviyetle sabit olur.” mantık yürütenlerde olmuştur.


Dostlar diyeceğim ayetteki hani deminki aşamalarda harflerin yazılışı, harflerin oluşumu, gelişimin noktalarında, kıraatlarda oradaki yapılmış bir hata, bir yanlış 1200 senedir kafaları karıştırdı gitti.


Başta okullardaki, ilahiyat fakültelerindeki, bazı Arapça ders veren medreselerdeki kardeşler iyi dinlesinler, iyi dikkat etsinler. 10 tane kıraat İmam var ya onlara bağlı kalmasınlar. Kıraat Kur'an metinlerini okumak sadece onlara münhasır bir şey değil, sadece onlara özgü değildir. Her müminin bu konuda çalışması incelemesi, araştırması mecburidir. Onun için Çağdaş ilahiyatçılara da sesleniyorum öğrencilere onlara söylüyorum, Hakkı Yılmaz'ın kıraatına dikkat etsinler! Çok basit ortada ne sorun kalacak ne sorun kalacak. Evet kesinlikle Hakkı Yılmaz'ın kıraati Kur'an'ın her tarafından da onaylıdır.


Bir sözcük düşünün, misil sözcüğünü. Türkçede de kullanıyoruz. Onun için misil dediğimiz zaman kemislihi onun benzeri gibisi yoktur diyoruz. Misil sözcüğünü ben harekeliyorum. Dikkat edin: MESEL. Evet mesel oradaki -i harfini kaldırdım. Sözcüğe konulan esireyi üstün yapıverdim.(Meselehi). “leyse meselehi şey’ün”. Anlam ne oldu biliyor musunuz? Onun verdiği örnek gibi hiçbir örnek yoktur. Allah'ın kendisi misli ortadan kalktı gitti. Sözcük mesel oldu. Allah'ın meseli gibi hiçbir yoktur, olamaz.


Mesel deyince de size biraz daha böyle şeyler anlatayım. Mesel, Türkçede de Arapçada da örnek alınacak söz, örnek alınacak anlatım demek. Lügatlara bakın, örnek alınacak söz, örnek alınacak anlam demek. Mesel bu demek zaten. Allah ayetin içerisinde bir örnekten bahsediyor yerin göğün yaratılışından yokluktan var edişinden bahsediyor. Varlıkların eşli çift yani erli dişili yarattığından bahsediyor. Üremenin erli dişilik olduğuna dair bir mesel veriyor. Böyle güzel anlatım hiçbir şeyde yoktur. Allah'ın anlatımı gibi bir anlatım yoktur. Tekrar edelim örnek ne demekmiş. Örnek alınacak söz ve örnek alınacak anlatım demekmiş. Gelelim Allah'ın Örnek alınacak sözlerine, Allah'ın Örnek alınacak anlatımlarına. Onlar niye yüksek değerde yüksek onu da açıklayalım. Önce Allah'ın kendisinden görelim değil mi? Cenabı Hak kendi anlatımlarını anlatırken el meselül ala yüce mesel olarak adlandırıyor. Sıradan değil.


Nahl 60Âhirete iman etmeyen kimseler için kötülüğün aynısı vardır. En yüce örnek ise, Allah’ındır. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.


Rum 27Ve O, oluşturmayı başlatan, sonra onu çevirip yeniden yapandır. Ve bu O’na çok kolaydır. Ve göklerde ve yerde en yüce örnek O’nundur. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/ mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/ sağlam yapandır.


Bu ayetlere baktığımız zaman Allah'ın Kur'an'da bize verdiği örneklerin Yüceler yücesi bir anlatım tarzı, Yüceler yücesi bir örnekler olduğunu ifade ediyor.


Rum 28Allah, size kendinizden bir örnek veriyor: Hiç size rızık olarak verdiğimiz şeylerde yasa ile size teslim edilen kişilerden ortaklarınız bulunur da onlarla siz eşit olur ve kendinize çekindiğiniz/ değer verdiğiniz gibi onlarla da karşılıklı çekinir misiniz/ birbirinize aynı değeri verir misiniz, eşit olur musunuz? İşte Biz, aklını kullanan bir toplum için âyetleri böyle açıklarız.


Yani Bir patronla işçiyi orada mukayese ediyor. Siz aynı eşit tutar mısınız Kendinizi tutmazsın. Şimdi başka örnekler vereceğim.


Hac 73Ey insanlar! Bir örnek verilmektedir, şimdi ona kulak verin: Sizin Allah’ın astlarından şu yakardıklarınız bir araya gelseler bile, bir sineği asla oluşturamazlar. Ve sinek onlardan bir şey kapsa onu kurtaramazlar. İsteyen ve istenen güçsüzdür.


Ne güzel örnek değil mi? şirkte olanlara, aklını kiraya vermiş insanlara ne güzel anlatım.


Ankebut 41Allah’ın astlarından yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın edinenlerin durumu, ev edinen dişi örümceğin durumu gibidir. Şüphesiz evlerin en çürüğü de kesinlikle dişi örümcek evidir. Keşke onlar, bilselerdi.


İbrahim 18.Kâfirlerin; Rablerini bilerek reddeden/ inanmayan kimselerin durumu, onların yaptıkları tıpkı fırtınalı bir günde rüzgârın şiddetle savurduğu bir kül gibidir. Kazandıklarından hiçbir şeyi elde tutamazlar. İşte bu, uzak sapıklığın ta kendisidir.


Evet küfrün yaptığı şeylerin işeye yaramayacağı ifade ediliyor. Kötüden mi gidelim bir de İbrahim 24-27'ye okuyalım.


İbrahim 24,25.Görmedin mi; hiç düşünmedin mi, Allah nasıl bir örnek verdi? Güzel bir söz, kökü, sabit, dalı-budağı gökte olan, Rabbinin izniyle/ bilgisiyle her an ürün veren güzel bir ağaç gibidir. Ve onlar öğüt alsınlar diye Allah, insanlara böyle örnekler verir.

İbrahim 26.Kötü bir söz’ün durumu da, yerden koparılmış, sabit kalma imkânı olmayan kötü bir ağaca benzer.

İbrahim 27.Allah, iman edenleri, basit dünya yaşamında ve âhirette sabit bir söze/imana sabitler. Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları da saptırır. Ve Allah, dilediği şeyi yapar.


Muhammed 3Allah’ın böyle yapması, şüphesiz kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden/inanmayan kimselerin bâtıla uymaları, şüphesiz iman eden kimselerin de Rablerinden gelen gerçeğe uymaları sebebiyledir. İşte Allah insanlara, onların örneklerini böyle verir.


Muhammed 14,15Peki, Rabbi tarafından apaçık bir delil üzerinde bulunan kimse, işinin kötülüğü kendisine süslü gösterilen ve boş-iğreti arzularına uyan kimseler gibi; Ateş’te sonsuz olarak kalacak olan ve kaynar su içirilip de bağırsakları paramparça olan kimseler gibi midir? Allah’ın koruması altına girmiş kişilere vaat edilen cennetin örneği: “Orada bozulmayan temiz sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten ırmaklar, içenlere lezzet veren şaraptan ırmaklar ve süzme baldan ırmaklar vardır. Onlar için cennette her çeşit meyve ve Rablerinden bir bağışlanma vardır.


Güzel bir mesel anlatım tarzı değil mi? Rad suresinden de örnek verelim.


Ra’d 35Allah’ın koruması altına girmiş kişilere söz verilen cennetin örneği şöyledir: Onun altından ırmaklar akar, nasiplikleri; meyveleri, renkleri, tatları ve gölgeleri süreklidir. İşte bu, Allah’ın koruması altına girmiş kişilerin âkıbetidir. Kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin âkıbeti de Ateş’tir.


Bakara 171Ve kâfirlerin bir kısmının; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişilerin hâli, sadece bir çağırma veya bağırmadan başkasını işitmeyen şeylere çoban haykırışı/ karga haykırışı yapan kimsenin hâli gibidir; sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bu yüzden onlar akıl da etmezler.


Bakara 264Ey iman etmiş kimseler! Allah’a ve son güne inanmadığı hâlde malını insanlara gösteriş için harcayan kimse gibi, sadakalarınızı başa kakarak ve eziyet ederek boşa çıkarmayın. İşte onun durumu, üzerinde biraz toprak bulunup da üzerine bir sağnak isâbet ettiği zaman, sağanağın cascavlak olarak bıraktığı kayanın durumu gibidir. Onlar, kazandıklarından hiçbir şey elde edemezler. Ve Allah, kâfirler toplumuna; Kendisinin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenler topluluğuna kılavuzluk etmez.


Ne güzel mesel değil mi?


Cuma 5Kendilerine Tevrât yükletilip de sonra onu taşımayan kimselerin durumu, kitaplar taşıyan eşeğin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini yalanlayan toplumun örneği ne kötüdür! Ve Allah, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar toplumuna doğru yolu göstermez.


İsrailoğullarına demiş ama ne diyeceğiz Tevrat’ı yüklenip öğrenip de öğretmeyenlerin de başkalarına götürmeyen onunla amel etmeyenler kitap yüklü eşeklerdedir biliyor musunuz? Burada da bunu Kur'an'a çevirip kendilerine Kur'an yüklenip Kur'an'ı öğrenip de öğretmeyenlerin de Kur'an'ın içerisindeki hükümlerle amel etmeyenler aynen çekilmeye gerek yok Allah'ın ifadesidir kitap yüklü eşeklerdedir.


Müddessir 49Peki, ne oluyor onlara da öğüt verip düşündüren şeyden mesafeli duran kimseler oluyorlar? 50,51Onlar, sanki aslandan sağa-sola kaçışan; ürkek yaban eşekleri gibidirler.


Bu da Allah'ın meseli. Demek ki ayetin orijinalinde geçen şey misli değil mesel. Kur'an'da Allah'ın bize en güzel meselleri örnekleri vermesinin amacı bize her şey en iyi şekilde anlatmak ve kavratmaktır. Öyleyse değerli dostlar elin hep beraber bu Şura suresinin 11 ayetindeki mislihi sözcüğünü kemeselihi diye okuyalım sorundan kurtulalım ve Kur'an'ımızla da aydınlanalım. Allah'a emanet olun*




*Hakkı Yılmaz, Pınarın Kaynağından: Allah'ın Benzeri̇ Birisi̇ Var Mı?





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Linkler
Takvim