• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

100Beyyine Suresi 1-5







Hatalı Çevrilen Ayetler



Beyyine Suresi 1-5




Hatalı Çeviri:
1. Apaçık delil kendilerine gelinceye kadar ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkârcılar (küfürden) ayrılacak değillerdi.
2, 3. (İşte o apaçık delil,) Allah tarafından gönderilen ve en doğru hükümleri havi tertemiz sahifeleri okuyan bir elçidir.
4. Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5. Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur.



Doğru Çeviri:
1-3.Kitap Ehlinden ve ortak koşanlardan küfretmiş; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar serbest bırakılmadılar, gözden çıkarılmadılar.
4.Ve o, Kitap verilen kişiler, ancak kendilerine açık kanıt geldikten sonra ayrılığa düştüler.
5.Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah’a kulluk etmeleri, salâtı ikame etmeleri [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaları, ayakta tutmaları], zekâtı/vergiyi vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir.




Bu âyetlerde, müşriklerin ve Ehl-i Kitabın Allah ile olan ilişkilerine dikkat çekiliyor: Kitap Ehlinden ve müşriklerden küfretmiş olan şu kimseler, kendilerine açık delil; içinde tertemiz/sapasağlam yazgılar bulunan, tertemiz sayfaları okuyan, Allah tarafından gönderilmiş bir elçi gelinceye kadar ihmal edilmemişledir, gözden çıkarılmamışlardır.


Bu ifade de –Rahmân ve İnsan sûreleri gibi– Ra‘d sûresi’nde Allah Elçisi’ne, “Sen elçi değilsin, Allah elçi göndermez” diyenlere, Muhammed’in elçiliğine Allah’ın şâhitliğinin beyânıdır. Allah, kendilerine açık kanıtlar [elçi, kitap] göndermeden kâfirleri kendi başlarına bırakmaz, “Ne hâlleri varsa görsünler” demez. Ancak elçi gönderdikten, kitap indirdikten sonra inanıp inanmamakta serbest bırakır. Böylece, hem dünyada uyarılmadan cezalandırılarak haksızlık edilmemiş, hem de âhirette mazeretleri kalmamış olur.


Bu âyetlerde verilen mesaj, Zuhruf sûresi’nde de yer almıştı:
5.Peki, Biz, siz sınırı aşan bir toplum oldunuz diye o Öğüt’ü/ Kur’ân’ı size göndermekten vaz mı geçelim?(Zuhruf/5)

 
Bu âyetlerde Rabbimizin rahmetinin sınırsızlığı gözler önüne serilmektedir. Şöyle ki: Şirk koşan kullar nankörlük ve saygısızlık ediyorlar, akıllarını başlarına almıyorlar, haddi aşan davranışlarda bulunuyorlar diye Allah onlara öğüt vermekten vazgeçmemekte, sürekli olarak onlara uyarı mesajları göndermektedir. 5. âyet sanki müşriklerin Rasûlullah’a, “Bütün bunlardan sonra kendini neden yoruyorsun, niçin bizden umudunu kesmiyorsun, niçin bizi kendi hâlimize bırakmıyorsun?” şeklindeki sitemlerine verilmiş bir cevap mahiyetindedir.


Böyle bir ısrar insanlar arasındaki ilişkide olsa, “Bırakın ne hâlleri varsa görsünler!” denilir, uğraşmaktan vazgeçilir. Ne var ki, Rabbimiz böyle yapmamakta, haddi aşan kullarını uyarmayı bıkmadan sürdürmektedir.


Bu ifadeyi şöyle bir anlama çekmek de mümkündür: “Siz, başıboş; istediğinizle başbaşa bırakılacağınızı mı sanıyorsunuz? Hayır, hayır! Sizi başıboş bırakmıyoruz. İnanmanız ve yapmanız gerekenleri ısrarla önünüze koyacağız. Sonra da bunların hesabını sizden soracağız.”


Buradan anlaşılıyor ki, tevhid tebliğcileri yılmadan, usanmadan, çalışmalarını kesintiye uğratmadan görevlerini sürdürmeli, neticeyi de Allah’a bırakmalıdırlar.[1]


Rabbimiz, rahmeti gereği kullarını ihmal etmediğini birçok âyette  (Nahl/9, Nisâ/163-165, Mâide/19, Fâtır/42-43, En‘âm/155-157, Enfâl/42, İsrâ/15, Yûnus/47) bildirmiştir.


4. âyetteki, açık kanıt, “Kur’ân ve Muhammed’in elçiliği”dir:
14.Ve onlar, ancak kendilerine bilgi geldikten sonra, aralarındaki taşkınlık yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer Rabbin tarafından “adı konmuş bir süre sonuna kadar” sözü geçmemiş olsaydı aralarında kesinlikle gerçekleştirilirdi. Ve şüphesiz kendilerinden sonra Kitab’a vâris kılınan kişiler, Kur’ân’dan kesinlikle kararsızlığa götüren bir kuşku içindedirler.(Şûrâ/14)


19.Şüphesiz Allah nezdinde din, İslâm’dır. Kendisine Kitap verilen kimseler de, ancak, kendilerine o bilgi geldikten sonra aralarındaki kıskançlıktan dolayı ayrılığa düştüler. Kim de Allah’ın âyetlerini örtbas ederse; artık şüphesiz Allah, hesabı çabuklaştırandır.(Âl-i İmrân/19)

 
213.İnsanlar tek bir önderli toplum idi de Allah müjdeciler ve uyarıcılar olmak üzere peygamberler gönderdi ve anlaşmazlık ettikleri konularda insanlar arasında hükmetsinler diye onların beraberinde hak ile kitap indirdi. Ve sırf o Kitap verilenler, kendilerine bunca deliller geldikten sonra aralarındaki azgınlık yüzünden anlaşmazlığa düştüler. Bunun üzerine Allah, Kendi bilgisi gereği, iman edenlere, onların hakkında anlaşmazlığa düştükleri hakka kılavuz oldu. Ve Allah, dilediği kimseyi/dileyen kimseyi dosdoğru yola kılavuzlar.(Bakara/213)

 
31.Yine onlar: “Bu Kur’ân, şu iki şehirden bir büyük adama indirilmeli değil miydi?” dediler.(Zuhruf/31)

 
5. âyette, Oysa ki onlara sadece, dini yalnız Allah için arındıran kişiler hâlinde sadece Allah’a kulluk etmeleri, salâtı ikâme etmeleri, zekâtı vermeleri emredilmişti. Ve işte bu, doğru/eksiksiz/aşınmaz dindir buyurularak, dinin özü ve amacı açıkça beyân edilmiştir, ki bu da tevhid ve toplumdaki zulüm ve fesadın ortadan kaldırılmasıdır. Zulüm ve fesadı ortadan kaldırmak, salâtın ikâmesi ile; salâtın ikâmesi de zekâtın verilmesi ile olur. Bu konular hakkındaki âyetlerden bazılarını hatırlatmak istiyoruz:  Zümer/1-3, Enbiyâ/25, Nahl/36, Zümer/11-18, Mü’min/14, Mü’min/65, A‘râf/29.*



*İşte Kuran, Beyyine Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim