48Neml Suresi 82-85
Hatalı Çevrilen Ayetler
48Neml Suresi 82-85
Hatalı Çeviri:
82. O söz başlarına geldiği (kıyamet yaklaştığı) zaman, onlara yerden bir dâbbe (mahlûk) çıkarırız da, bu onlara insanların âyetlerimize kesin bir iman getirmemiş olduklarını söyler.
83. O gün, her ümmet içinden âyetlerimizi yalan sayanlardan bir cemaat toplarız da onlar toplu olarak (hesap yerine) sevkedilirler.
84. Nihayet, (hesap yerine) geldikleri zaman Allah buyurur: Siz benim âyetlerimi, ne olduğunu kavramadan yalan saydınız öyle mi? Değilse yaptığınız neydi?
85. Yaptıkları haksızlıktan ötürü, (azaba uğrayacaklarını bildiren) o söz gerçekleşmiştir; artık onlar konuşamazlar.
Doğru Çeviri:
82Ve Söz üzerlerine vaki olduğu/gerçekleştiği zaman onlar için, insanların âyetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara söyleyen/anlatan, topraktan/maddeden yapılmış hareket eden, konuşan bir varlık172 çıkardık.
83Ve her önderli topluluktan âyetlerimizi/ alâmetlerimizi/göstergelerimizi yalan sayanlardan bir grup topladığımız gün, artık onlar tutuklanıp dağıtılırlar.
84Ve geldikleri zaman, Allah der ki: “Siz Benim âyetlerimi/ alâmetlerimi/ göstergelerimi, bilgi bakımından onları kavramadığınız hâlde yalanladınız mı? Ya da ne yapıyordunuz?
85Ve şirk koşarak, inanmayarak yanlış yapmalarına karşılık, Söz kendi aleyhlerine gerçekleşmiş bulunmaktadır, artık onlar konuşmazlar.
82Ve Söz üzerlerine vaki olduğu/gerçekleştiği zaman onlar için, insanların âyetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara söyleyen/anlatan, topraktan/maddeden yapılmış hareket eden, konuşan bir varlık çıkardık.
Bu ayette geçen " دابة من لأرضdâbbetün min el arz" ifadesi çarpıtılmış ve ortaya birçok hurafe inanç çıkarılmış olduğu için, konunun daha iyi anlaşılmasına yardım edeceği düşüncesiyle, bu konudaki özel çalışmamızı aynen naklediyoruz:
DÂBBETÜN MİNE’L-ARZ
Kur’an’da yer alan bu ifade, izlenme oranlarını arttırma peşinde olan görsel medya tarafından ele alınarak zaman zaman gündeme getirilmektedir. Bu konu hakkında bilir bilmez birçok kişi ahkâm yürütmüş, ancak görülmüştür ki, taşıdıkları unvan itibariyle bilgi sahibi olması gereken bu kişiler ilgili ayet üzerinde herhangi bir çalışma ve araştırma yapmadan konuya yaklaşmışlar, sadece gelenekçiliğin ve kulaktan dolma, mesnetsiz bilgilerin üzerlerinde bıraktığı sağlamasız bilgi ve anlayışlarını ortaya koymuşlardır. Başka bir ifade ile; bu işe karışan kişilerin, bu konu hakkında yüzeysel bilgi sahibi oldukları ve ayetlerdeki gerçekleri fark edemedikleri kendi sözleriyle açığa çıkmıştır. Bu durumda, konunun doğru bir şekilde ortaya konması ve hurafelerden temizlenmesi hususunda, bilgi sahibi her Müslüman gibi bu fakire de işe karışmak görevi düşmüştür.
Konunun açıklığa kavuşturulması için harcayacağımız çabada Yüce Allah’tan, yardım ve tevfikini esirgememek suretiyle bizi desteklemesini diliyor ve Rabbimizin bize nasip ettiği bilgileri herkesle paylaşıyoruz.
" دابّةDABBEH" NEDİR?
1- Sözcük Anlamı:
" دابّةDabbeh" sözcüğü, " دبّdebb" mastarından türemiş ism-i fail kalıbında bir sözcüktür. Kök sözcük olan "debb"; "hafif yürüme, debelenme" anlamındadır. [Lisanü’l-Arab, c.3, s. 281-284,"dbb" mad., el İsfehani; el Müfredat, "dbb" mad.]
Bu sözcük genellikle vücuttaki bir çürüğün büyümesi, alkol veya uyuşturucunun bedene yayılması, manyetik yayılma, ışınım [radyasyon; bir kaynaktan çevreye parçacık akışı ya da dalga biçiminde enerji salınımı] gibi gözle takibi zor veya imkânsız olan hareketler ile haşerelerin, böceklerin hareketleri için kullanılır.
"Debb" kökünden türemiş olan "dabbeh" sözcüğü de "hafif hafif yürüyen, kıpırdayan [debelenen], gözle takip edilemeyecek kadar yavaş hareket eden veya hareketi gözle izlenemeyen şey" anlamına gelmektedir.
2- Kur’an’da "Dabbeh":
Bu sözcük Kur’an’da (En’âm/38, Hud/6, 56, Nahl/49, 61, Nur/45, Ankebut/60, Lokman/10, Fatır/45, Şûra/29, Casiye/4 ve Enfal/22: ) tekil ve çoğul olarak birçok kez yer almıştır:
Görüldüğü gibi, bu ayetlerin hepsinde de "dabbeh" sözcüğü irili ufaklı tüm canlı yaratıklar için kullanılmıştır.
14Ne zaman ki Biz o'nun ölümünü gerçekleştirdik; o'nun ölümüne, onlara değneğini yiyen yeryüzü canlısından başka hiçbir şey delâlet etmedi. Onun öldüğünü anlamalarına, onlara sadece değneğini yiyen yer canlısı/kurt sebep oldu. Ne zaman ki yüz üstü yere düştü, ortaya çıktı ki: "O yabancılar Süleymân'ın bilmedikleri ölümünü bilmiş olsalardı, o alçaltıcı azap; hasret, gurbet esaret, ağır işler, zincire vurulmuşluk içinde kalmazlardı." [Sebe’/14]
Bu ayette ise "dabbeh" sözcüğü, diğerlerinden farklı olarak " دابّة لآرض dabbetü’l-arz" tamlaması hâlinde geçmektedir. Bu, farklı bir kullanım olup "yer canlısı" anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu ayetin de "dabbeh" sözcüğünün farklı bir tamlama içinde kullanıldığı Neml/82. ayeti gibi, bağımsız olarak ele alınması ve incelenip açıklanması gerekir.
3- Hadislerde "Dabbeh":
Başta Buharî olmak üzere, "sahih [sağlam]" kabul edilen hadis kitabı musanniflerinin birçoğu "dabbeh" rivayetlerine itibar etmemiştir. Bunlar içinden Tirmizi ise, kitabının "Tefsir" bölümünde "dabbeh" hakkında Ebu Hüreyre’den şu rivayeti nakletmiştir:
Ebu Hüreyre’den nakledildi ki: O şöyle dedi: "Dabbeh, beraberinde Musa’nın asası ve Süleyman’ın mührü olduğu halde çıkar. Asa ile mü’minlerin yüzünü cilalar, mührü ile de kâfirlerin burnuna basar. Öyle ki, sofra ehli toplanınca biri diğerine "Ey mü’min!" der, diğeri de "Ey kâfir!" der."
İmam Tirmizi bu rivayeti Neml suresinin 82. ayetinin tefsiri ile ilgili olarak açıklamaya çalışsa da, ayet incelendiğinde bu rivayetin ayetle uzaktan yakından bir münasebetinin olmadığı görülmektedir. Diğer taraftan bu rivayet, İmam Ahmed, Tayalisî, Nâım İbn Hammad, Abd İbn Hâmid, Hasen, İbn Mâce, İbn Cerir, İbn Münzir, İbn Ebi Hatım, İbn Mevdüye ve Beyhakî tarafından hep kıyamet alâmetleri bahsinde konu edilmiştir.
İbni Cerir’in Huzeyfe İbn Esid’den yaptığı rivayette ise söz konusu "dabbeh"in üç kere çıkacağı, çıkacağı yerler, ne zamanlar çıkacağı gibi kesin delilsiz, mesnetsiz açıklamalar da bulunmaktadır.
Bu konudaki bir diğer rivayet de şudur:
"İbn-ü Amr İbn-ül-As anlatıyor: Rasülüllah buyurdular ki: "Çıkış itibariyle, kıyamet alâmetlerinden ilki güneşin battığı yerden doğması, kuşluk vakti insanlara dabbehin çıkmasıdır. Bunlardan hangisi önce çıkarsa, diğeri de onun hemen peşindedir." [Müslim, Fitneler, 118; Ebu Davud, Melahim, 12]
Görüldüğü gibi, bu rivayet de kıyamet alâmetlerini konu almaktadır ve Neml/82. ayeti ile hiçbir alâkası yoktur.
Birçok hadisçinin itibar etmediği bu rivayetler, cahil zümrelerce allanıp pullanıp çeşitli şekillere sokulmuştur. Allama pullama işlemlerinin ilki, rivayetlerin asıllarında olmamasına rağmen "dabbeh" sözcüğünün hep "el-arz" eklenerek "dabbet-ül-arz" şeklinde tercüme edilmiş olmasıdır. Daha sonraki allayıp pullamaların tümü de bu uydurulmuş "dabbet-ül-arz" ifadesi üzerinden yapılmıştır. Dolayısıyla bu açıklamaların tamamı mesnetsizdir ve yapanların kişisel anlayışını yansıtmaktadır; dinî değeri yoktur, olamaz.
"DABBEH" KIYAMET ALÂMETLERİNDEN MİDİR?
Bu sözcük tamamen kıyamet alâmetlerinden biri olarak bahse konu edilmiş ve hakkında uydurulan asılsız açıklamalar hep bu yönde olmuştur. Bu sebeple sözcük bu anlam ekseninde kabul edilmiştir.
Aslında Neml/82 ayetinin yanlış anlaşılmasında "dabbeh" sözcüğünün yanlış anlamda kabulü kadar, yabancı kültürlerin de payı vardır. Meselâ Yuhanna İncili’nin Vahiy bölümünün 18. kısmı ve devamı böyle bir yaratıktan [yerden çıkan canavardan] bahsetmektedir. Diğer taraftan Yahudilikte de buna benzer bir inanç mevcuttur. Nitekim yukarıda örneklerini verdiğimiz türdeki rivayetleri Müslümanlar arasına sokanlar, Ebu Hüreyre ve Vehb b. Münebbih gibi İsrailiyat etkisinde kalan kimselerdir.
Sebebi ne olursa olsun, sonuç olarak "dabbeh" sözcüğü gerçek anlamı dışında zorlama ve uydurma anlamlar kazanmış, hatta kişileştirilmiştir.
Ancak asıl konumuz Neml/82 ayetidir.
82Ve Söz üzerlerine vaki olduğu/gerçekleştiği zaman onlar için, insanların âyetlerimize gerektiği gibi inanmadıklarını onlara söyleyen/anlatan, topraktan/maddeden yapılmış hareket eden, konuşan bir varlık çıkardık.
Dikkat edilirse, bu ayet bağımsız bir cümle olmayıp bir paragrafın cümlelerinden birisidir. Yani ayetteki konunun bu ayetten evvel ve sonra başka cümleleri de vardır. Bu ayet, konuyla ilgili diğer ayetler dikkate alınmadan tek başına değerlendirmeye alınırsa, ne zamirler mercilerine gönderilebilir, ne de ayetin ilk sözcüğü olan " وvav-ı atıfe [ve bağlacı]" ilgili yere bağlanabilir. Bize göre, şimdiye kadar yapılmış olan hatalar hep bu yüzden meydana gelmiştir. Dolayısıyla bu ayetin ve içinde geçen " دابّة من لأرضdabbetün-mine’l-arz" ifadesinin iyi anlaşılabilmesi için, ayetin içinde bulunduğu paragrafın tümünün [Neml/67–85. ayetler] ele alınması gerekir.
Bu paragrafta Yüce Allah bizleri uyarmak için mahşer ile ilgili ayrıntılar bildirmekte ve konumuz olan ayet de bu uyarı pasajının bir cümlesini teşkil etmektedir. Ancak ayetin ve konunun anlaşılabilmesi için önceden öğrenilmesi lâzım gelen bir ifade vardır ki, o da "Söz" ifadesidir. Bu ifade Kur’an’ın başka ayetlerinde de geçmektedir:
7Andolsun, onların çoğu üzerine Söz hak olmuştur. Artık onlar inanmazlar. [Ya Sin/7]
69,70Ve Biz o'na şiir öğretmedik. Bu o'nun için yaraşmaz da. O, sadece diri olanları uyarmak ve kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimselerin üzerine Söz'ün hak olması için bir öğüt ve apaçık bir Kur’ân'dır. [Ya Sin/70]
Neml suresinin 82. ve 85. ayetlerinde "gerçekleşmiş olan Söz" olarak vurgulanan "Söz"ün ne olduğunu ise yine Kur’an açıklamıştır:
13Ve eğer Biz, dileseydik her kişiye doğru yolu verirdik. Velâkin Benden: "Bütün bilinen, bilinmeyen, geçmişten, gelecekten herkesten cehennemi elbette tamamen dolduracağım" sözü hak olmuştur. [Secde/13]
118,119Eğer Rabbin dileseydi, insanları elbette tek bir önderli topluluk yapardı. Oysa Rabbinin rahmet ettiği kişiler hariç onlar anlaşmazlığı sürdürmektedirler. Onları işte bunun için oluşturdu. Ve Rabbinin, "Andolsun, cehennemi bildiğiniz-bilmediğiniz, tanıdığınız-tanımadığınız insanlardan; onların tümünden dolduracağım" Söz'ü tamamlanmıştır. [Hud/118–119]
Ayetlerden açıkça görülüyor ki, Yüce Allah bir karar vermiş, bir takdirde bulunmuştur. Buna göre Rabbimizkâfirleri cezalandıracak, cehennemi ins ve cinnden [herkesten] dolduracaktır. Bunun için de insanları mahşerde toplayıp onlardan hesap soracaktır.İşte ayette konu edilen "Söz" budur, yoksa birçok mealdeki gibi kıyamet değildir.
"NEML/82" AYETİNİN TAHLİLİ
Ayet " وve" bağlacıyla başlamaktadır. Bu, yukarıda vurguladığımız gibi, ayetin bir başlangıç kelâmı olmayıp işlenmekte olan bir konunun devamı olduğunu gösterir. Mevcut tefsir ve meallerde bu hususun maalesef dikkate alınmadığı görülmektedir.
Ayetteki "vaka’a" sözcüğü "geçmiş zaman [mazi]" kipinde bir fiildir. Demek ki, kıyamet kopmuş, yeryüzü yok olmuştur. Zaman "haşr" zamanı, gün hesap verme günüdür. Suçlular, cehennemi doldurmak üzere hesaba çekilmektedir. Ayetteki ifadelerin kıyametle veya kıyametin yaklaştığı bir zaman dilimiyle hiç mi hiç alâkası yoktur. Mevcut meal ve tefsirlerin "vaka’a" fiiliyle kurulan bu cümleyi "gelecek zaman [istikbal]" anlamıyla çevirmiş olanları kesinlikle yanlıştır. Zaten "dabbeh"i kıyamet alâmetlerinden sayan kabul de bu yanlıştan kaynaklanmaktadır.
Kur’an’da "dabbeh"in kıyamet alâmeti olduğuna dair hiçbir veri olmadığı gibi, "dabbeh"i kıyamet alâmeti olarak gösteren ilmî nitelikten yoksun eserler de bu asılsız iddialarına "sahih sünnet" denilen rivayetlerden tek bir destek bile bulamamışlardır. Bu nedenle bu tür iddiaların hepsi de mesnetsizdir. Kıyametin kopması sürecindeki olaylar, yani kıyamet alâmetleri, Kur’an’ın Kamer, Kıyamet, Tekvir, İnfitar, İnşikak, Ğaşiye ve Kaariah surelerinde bizzat Allah tarafından açıklanmıştır.
Neml suresinin 67–85. ayetlerinden oluşan paragrafta ise "mahşerdeki hesap sorma ve hesap verme"den bahsedilmektedir. Bu ayetlerde uygulanan anlatım tekniği şudur: Mahşer anındaki olaylardan bir safha, insanlarca iyi anlaşılsın diye sanki bir tiyatro sahnesi gibi gözler önüne serilmiştir. Bilindiği gibi, bir konuyu temsilî bir anlatımla iyice anlaşılır hale getirmek Kur’an’da sık başvurulan bir metottur. Yüce Allah, bizleri inzar etmek [uyarmak] için mahşer sahnelerini oyuncularıyla, dekorlarıyla, aksesuarlarıyla ve replikleriyle Kur’an’ın birçok yerinde tekrarlamıştır. İşte iki örnek:
19Ve Allah'ın düşmanlarının bir araya getirilip toplandıkları gün, artık onlar, ateşe dağıtılırlar.
20Sonunda oraya geldiklerinde, onların işitme, görme duyuları ve derileri yaptıkları şeyler ile ilgili kendi aleyhlerinde şâhitlik ederler.
21-23Ve onlar kendi derilerine, "Niye aleyhimize şâhitlik ettiniz?" dediler. Onlar dediler ki. "Her şeyi konuşturan Allah, bizi konuşturdu ve sizi ilk defa O oluşturdu ve O'na döndürülmektesiniz. Siz, işitme, görme duyularınız ve derileriniz aleyhinize şâhitlik eder diye gizlenmiyordunuz. Velâkin yapmakta olduklarınızdan birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğine inandınız. İşte sizin bu inancınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz inancınız, sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle zarara, kayba uğrayıp acı çekenlerden oldunuz."
24Şimdi eğer onlar direterek ortak koşma inancını, yalanlamayı sürdürürlerse, artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer özür bildirmeye çalışsalar, onlar, özrü kabul edilecek kimseler değildirler.
25Ve Biz onlara birtakım yaşdaşlarını/İblislerini kabuk gibi üzerlerine kaplattık, onlar da, önlerinde ve arkalarında [tüm çevrelerinde] olanları kendilerine süslü gösterdiler. Gelmiş geçmiş herkesten, kendilerinden önce gelip-geçmiş ümmetlerde yürürlükte olan "Söz" onların üzerine hak oldu. Şüphesiz onlar, zarara/kayba uğrayıp acı çeken kimseler idiler. [Fussılet/19–25]
60-62Ben; "Ey Âdemoğulları! Şeytana kulluk etmeyin, kesinlikle o size apaçık bir düşmandır ve Bana kulluk edin, işte bu dosdoğru yoldur ve andolsun ki şeytan sizden birçok kuşakları saptırdı" diye size ahit vermedim mi? Hâlâ aklını kullananlar değil miydiniz? 63İşte bu, sizin vaat olunmuş olduğunuz cehennemdir.
64Bilerek reddettiğiniz/inanmadığınız şeyler nedeniyle hadi bugün yaslanın ona! 65Bugün Biz, onların ağızlarının üzerine mühür vururuz; Bize elleri konuşur, ayakları da kazandıkları şeylere şâhitlik eder. [Ya Sin/60–65]
" من ا لارض MİNE’L-ARZ [YERYÜZÜNDEN]" İFADESİ
Ayetteki bu ifadede geçen " منmin" edatı [harf-i cerri] için gelenekçiler "çıkardık" fiilini müteallek olarak kabul etmişler ve ifadeyi "Yeryüzünden bir dabbeh çıkardık" şeklinde anlamışlardır. Bize göre, ayeti anlamaya engel olan yanlışlardan biri de budur. Çünkü mahşer gününde bildiğimiz bu yeryüzü olmayacaktır ki ondan "dabbeh" denilen şey çıkarılsın. Arapça dilbilgisi kuralları gereği, her "harf-i cerr"e mutlaka bir müteallek gerektiğine göre, bizim düşüncemiz, ifadedeki "min" "harf-i cerr"ine müteallek olarak " كائنةkâineten" veya " معمولة ma’muleten" mana fiillerinden birininin takdir edilmesi gerektiği yönündedir. Bu durumda ifadenin anlamı "yeryüzünden yapılmış bir dabbeh" şeklinde olur. Yani "dabbeh" denen varlık Arz [Yeryüzü] maddelerinden yapılmıştır; canlı değildir. Bazılarının ileri sürdüğü gibi "melek" cinsinden de değildir.
"İnsanların Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarını" konuşur
Dikkat edilecek olursa, "dabbeh" insanlar ile değil, insanlara konuşacaktır. Bunun anlamı, söz konusu konuşmanın insanlarla yapılacak karşılıklı bir konuşma olarak değil, "dabbeh" tarafından tek taraflı olarak yapılacak bir konuşma şeklinde gerçekleşeceğidir. Konuşmanın içeriği sadece insanlara Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıklarının duyurulmasından ibarettir.
"Dabbeh" olarak isimlendirilen bu konuşmacının ne olduğuna gelince: Gerek sözcüğün hareketliliği içeren kök anlamı, gerekse söz konusu varlığın yeryüzü kökenli oluşu gibi nedenler zihne bazı ihtimalleri çağrıştırmaktadır. Cansız maddelerden yapılmış, hareket eden, konuşan bir şey? Sanki bir teyp, televizyon, video, bilgisayar, robot ya da günümüzden kıyamete kadar olan zamanda geliştirilecek başka bir cihaz?
Tefsirciler arasında "dabbeh" üzerinde en fazla duran ve meseleyi önemseyen kişi İbn-i Kesir’dir. Ne var ki, o da "dabbeh" sözcüğünü kıyamet alâmetleri sadedinde açıklamış ve bu konudaki mesnetsiz söylentilere geniş yer vermiştir. Neticede o da söylenti niteliğindeki bu rivayetleri aşamamış, konunun sonunu da "Bütün bunlar tartışma götürür" diye bitirmiştir.
İbn-i-Abbas ise ayette geçen " تكلّمهمtükellimühüm [onlara konuşur; anlatır]" ifadesini iyi anlayamadığından olsa gerek, işin içinden çıkamamış ve ifadeyi " تَكَلّمهم tekellimühüm [onları yaralar]" şeklinde okumuştur. İbn-i-Abbas’ın söz konusu ifadeyi bu şekilde okuması, muhtemeldir ki, yaşadığı çağda cansız maddelerden yapılmış bir aletin, bir makinenin konuşmasının, hareket etmesinin hayal bile edilememesinden kaynaklanmaktadır.
Bugünkü bilgimizle yukarıda saydığımız duyuru cihazları da mutlaka ilerideki çağlarda "ilkel" olarak nitelenecek, "dabbeh" sözcüğü o çağda yine cansız maddelerden yapılmış ve insanlara duyuru yapan, o günün modern araçları olarak ifade edilecektir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz:
"Dabbeh", mahşerde ortaya çıkarılacak yeryüzü maddelerinden mamul bir çeşit yayın aracı olup kendisine yüklenmiş olan "insanların Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıkları" duyurusunu anons edecektir. Bu anons, Rasüllüllah’ın ümmetinden şikâyetinin bir başka ifadesidir:
30Elçi de: "Ey Rabbim! Hiç şüphesiz benim toplumum şu Kur’ân'ı mehcur/terk edilmiş bir şey edindiler" dedi. (Furkân/30)
83Ve her önderli topluluktan âyetlerimizi/alâmetlerimizi/göstergelerimizi yalan sayanlardan bir grup topladığımız gün, artık onlar tutuklanıp dağıtılırlar.
84Ve geldikleri zaman, Allah der ki: “Siz Benim âyetlerimi/ alâmetlerimi/ göstergelerimi, bilgi bakımından onları kavramadığınız hâlde yalanladınız mı? Ya da ne yapıyordunuz?
83, 84. Ayetler:
Bu ayetlerde mahşere ait sahneler yer almakta ve duyarsızları uyarmak için kendilerine sayısızca bilgi ve kanıt gösterilmiş olan inkârcıların akılsızlık ederek, temelsizce, herhangi bir bilgi ve kanıta dayanmadan, ayetleri yalanlamalarının yüzlerine vurulacağı bildirilmektedir. Aynı zamanda ahireti de inkâr etmiş olan inkârcılar bu akılsızlıklarını ahiret gerçekleştiğinde artık kendileri de anlamış olacaklardır. 82. ayette bildirildiği gibi, bu inkârcıların Allah’ın ayetlerine gerektiği gibi inanmadıkları "Dabbeh" aracılığıyla mahşer halkına ilân edilecek olması, onların bir de rezillik azabı tadacaklarını göstermektedir.
* Toplayın o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanları, eşlerini ve Allah'ın astlarından tapmış oldukları şeyleri. Sonra da onları cehennemin yoluna kılavuzlayın. [Saffat/22,23]
85Ve şirk koşarak, inanmayarak yanlış yapmalarına karşılık, Söz kendi aleyhlerine gerçekleşmiş bulunmaktadır, artık onlar konuşmazlar.
Artık olan olmuş, Söz onların aleyhine gerçekleşmiştir. "Dabbetün mine’l-arz" ifadesiyle ilgili açıklamamızda ve Kaf suresinin 29. ayetinin tahlilinde de belirttiğimiz gibi, ayette geçen "Söz", Rabbimizin insanlarla ilgili olan bir ilke kararıdır ve O’nun kesinlikle cehennemi dolduracağı anlamına gelmektedir.
* Bu, onların konuşmayacakları gündür. Kendilerine izin de verilmez ki, özür dilesinler. O gün, yalanlayanların vay hâline! [Mürselat/35–37]*
*İşte Kuran, Neml Suresi
Yorumlar -
Yorum Yaz