• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

95Muhammed Suresi 7-10, 13, 12, 11







Mealde Bozuntu Yapılan Ayetler

Muhammed Suresi 7-10, 13, 12, 11



Hatalı Çeviri:
7. Ey iman edenler! Eğer siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.
8. İnkâr edenlere gelince, onların hakkı yıkımdır. Allah onların yaptıklarını boşa çıkarmıştır.
9. Bunun sebebi, Allah'ın indirdiğini beğenmemeleridir. Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.
10. Yeryüzünde dolaşıp kendilerinden öncekilerin sonlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Allah onları yere batırmıştır. Kâfirlere de onların benzeri vardır.  
11. Bu, Allah'ın, inananların yardımcısı olmasından dolayıdır. Kâfirlere gelince, onların yardımcıları yoktur.
12. Muhakkak ki Allah, inanıp iyi işler yapanları, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar; inkâr edenler ise (dünyadan) faydalanırlar, hayvanların yediği gibi yerler. Onların yeri ateştir.
13. Senin şehrinden -ki ora (halkı) seni çıkardı- daha kuvvetli nice şehirleri yok ettik; onlara bir yardım eden de çıkmadı.  






Doğru Çeviri:
7.Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. 8.İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve Allah, onların işlerini saptırtmıştır. 9.Bu, şüphesiz onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.
10.Peki onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Böylece kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere de onların benzerleri vardır.
13.Ve kuvvetçe, seni çıkaran kentten daha şiddetli nice kentler; onları değişime/yıkıma uğrattık. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadı.
12.Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve etinden, sütünden yararlanılan hayvanların yemesi gibi yerler, Ateş de onlar için bir konaklama yeridir.
11.İşte mü’minlerin bahtiyarlığı, kâfirlerin perişanlığı, şüphesiz Allah’ın iman eden kimselerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını olması, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayanlar için yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın diye bir şeyin olmamasındandır.



7.Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. 8.İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve Allah, onların işlerini saptırtmıştır. 9.Bu, şüphesiz onların, Allah’ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.


Bu âyetler, sûrenin girişindeki âyetlerin bir açılımı mahiyetinde olup, Allah, mü’minlerden beklentilerini açıklamış, ardından da görevlerini ve onları bekleyen neticeleri bildirmiştir. Daha sonra da kâfirlerin âkıbeti ve bu kötü âkıbetin nedenini beyân etmiştir.


7. âyetteki, Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar ifadesi, Allah’ın yardımının, Allah’a yardım etmeye bağlı olduğunu göstermektedir. Buradaki Allah’a yardım, “Allah’ın dininin yücelmesi için malıyla canıyla Allah yolunda çaba harcamak, gerektiğinde de canını feda etmektir.


Bu âyetin bir benzeri de Saff sûresi’nde yer almaktadır:

14.Ey iman etmiş kişiler! Allah’ın yardımcıları olun; nitekim Meryem oğlu Îsâ, havarilere: “Allah’a benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler: “Allah’ın yardımcıları biziz” dediler. Sonra İsrâîloğulları’ndan bir zümre inandı, bir zümre inanmadı. Sonra da Biz, inanmış kimseleri, düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.(Saff/14)


Saff/14′te konu edilen Îsâ peygamberin, çevresindekileri Allah’a yardıma daveti ve bunun sonucu Âl-i İmrân sûresi’nde şöyle geçmişti:

52,53.Sonra Îsâ, onlardan küfrü: Allah’ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmeyisezince: “Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Allah’ın yardımcıları biziz, biz Allah’a iman ettik, bizim şüphesiz müslimler olduğumuza tanık ol. –Rabbimiz! Biz, senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şâhitlerle beraber yaz”– dediler.
54.Ve inanmayanlar kötü plân yaptılar, Allah da onların kötü plânlarını boşa çıkardı. Ve Allah, kötü plânları boşa çıkaranların en hayırlısıdır.(Âl-i İmrân/52-54)


Daha evvel detaylı olarak açıkladığımız gibi, Îsâ’nın havarileri Allah için mallarını ve canlarını feda edeceklerini ifade etmişler ve Îsâ peygamberi öldürmeye gelenlere karşı da içlerinden biri, “Ben Îsâ’yım” diye ileri çıkarak, Îsâ yerine canını vermiştir. Bu hususu, Âl-i İmrân/52 ve Nisâ/157′nin tahlillerinde açıklamıştık.


Burada verilen mesaj da, Allah için can verecek kişilerin olması gerektiğidir. Zira Allah için can verecek kişiler olmazsa yeryüzünde düzen söz konusu olmaz:

39-41.Kendilerine savaş açılan kimselere, kendileri haksızlığa uğramaları; onlar, başka değil sırf “Rabbimiz Allah’tır” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmaları nedeniyle savaşmalarına izin verildi.


Ve şüphesiz ki Allah, onları zafere ulaştırmaya en iyi gücü yetendir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah’ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi.


Allah, Kendisine yardım edenlere –kendilerini yurtlandırıp güçlendirirsek salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan, ayakta tutan], zekâtı/vergilerini veren, örfe uygun/herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden ve vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeylerden alıkoyan kimselere– kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, çok güçlüdür, mutlak galiptir. İşlerin sonucu da sadece Allah’a âittir.(Hacc/39-40)


9. âyette, Artık O [Allah] da onların amellerini boşa çıkarmıştır ifadesiyle konu edilen netice, ilk âyetlerde de konu edilmiş ve yukarıda detayı sunulmuştu.




10.Peki onlar, yeryüzünde yolculuk etmediler mi? Böylece kendilerinden öncekilerin âkıbeti nasıl olmuş bir görsünler. Allah, onları yerle bir etti. Bu kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere de onların benzerleri vardır.
13.Ve kuvvetçe, seni çıkaran kentten daha şiddetli nice kentler; onları değişime/yıkıma uğrattık. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadı.
12.Şüphesiz Allah, iman edip sâlih amellerde bulunan kimseleri, altından ırmaklar akan cennetlere girdirir. İnkâr eden kimseler ise, kazançlanırlar ve etinden, sütünden yararlanılan hayvanların yemesi gibi yerler, Ateş de onlar için bir konaklama yeridir.
11.İşte mü’minlerin bahtiyarlığı, kâfirlerin perişanlığı, şüphesiz Allah’ın iman eden kimselerin yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakını olması, kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden /inanmayanlar için yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın diye bir şeyin olmamasındandır.


Bu paragrafta, teknik ve semantik açıdan zorluklar olduğu için âyetleri farklı tertip ettik. Zira 11. âyetteki zâlike edatıyla işaret edilen, gelecek âyetlerdeki ifadeler değil, geçmiş âyetlerdeki ifadelerdir. Hâlbuki elimizdeki Mushafın tertibinde, kendisinden sonraki âyetlerin ifadelerine de işaret olacak bir tertip yapılmıştır, ki bu teknik olarak mümkün değildir, dil bilime aykırıdır. Ayrıca, 11. âyet mevcut Mushaftaki yerinde olduğunda, ذلك’nin [zâlike'nin] manası anlaşılamamaktadır.


Bu âyetlerde, kâfirlerin târihten ibret almaları istenmektedir. Zira târih, sayıca ve donanımca çok güçlü kâfirlerin, az sayıdaki mü’minler karşısında Allah’ın yardımıyla hezimete uğradıklarına tanıktır. Bunun nedeni, Allah tarafından, “Allah’ın iman eden kimselerin mevlâsı olması, inkâr edenler için mevlâ olmaması” olarak bildirilmektedir.


Mevlâ sözcüğü, –A‘râf[3] ve En‘âm sûresi’nde[4] de belirttiğimiz gibi– velî sözcüğünün eş anlamlısı olup, “yakın olan, yardım eden, koruyan ve yol gösteren” demektir. Birileri kulları mevlâ edinse de, Allah’tan başkalarına “mevlâ, mevlânâ” dese de, gerçek mevlâ Allah’tır. Kullara, Allah’tan başka kimseden hayır gelmez.


Allah’ı bırakıp birilerini mevlâ edinen ve onların koltuğuna sığınanlar kendilerini asla kurtaramazlar:

61.Ve Allah, kulları üzerinde hükümranlığı sürdürür ve O, sizin üzerinize koruyucular gönderir. Sonra da sizden birinize ölüm geldiği vakit elçilerimiz, hiç eksik-fazla yapmadan, onu vefat ettirirler; onlara geçmişte yaptıklarını, yapması gerekirken yapmadıklarını bir bir hatırlatırlar. 62.Sonra kendi gerçek Mevlâları Allah’a döndürülürler. Dikkatli olun, hüküm ancak O’nundur ve O, hesap görenlerin en süratlisidir.”(En‘âm/62)


40.Ve eğer onlar geri dururlarsa, artık siz, şüphesiz Allah’ın yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakınınız olduğunu bilin. O, ne güzel yardımcı, yol gösterici, koruyucu yakın, ne güzel yardımcıdır!(Enfâl/40)


77,78.Ey iman etmiş kimseler! Zafer kazanmanız, durumunuzu korumanız için, Allah’ı birleyin, boyun eğip teslimiyet gösterin, Rabbinize kulluk edin, iyilik yapın ve Allah uğrunda gerektiği gibi gayret gösterin. O, sizi seçti ve dinde; babanız İbrâhîm’in dininde/yaşam tarzında sizin için bir zorluk oluşturmadı. O, daha önce ve işte Kur’ân’da, Elçi’nin size şâhit olması, sizin de insanlara şâhit olmanız için, sizi “Müslümanlar” olarak isimledi. Öyleyse, salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun], zekâtı/verginizi verin ve Allah’a sarılın. O, sizin mevlânız; yol gösteren, yardım eden, koruyan yakınınızdır. O, ne güzel mevlâ ve ne güzel yardımcıdır!(Hacc/77,78)


11-13.İnsanlardan kimi de Allah’a belirsiz bir taraf üzerinde/ kararsız, net çizgisiz bir şekilde kulluk eder. O nedenle eğer kendisine bir iyilik gelirse, onunla zihnindeki tüm soru işaretlerini gidererek rahata kavuşmuş olur. Ve eğer kendisine bir sosyal yangın/ sıkıntı gelirse yüzü üstü dönüverir. O, dünyayı da âhireti de kaybetti. İşte bu, apaçık kaybın ta kendisidir. O, Allah’ın astlarından kendine zarar ve menfaat veremeyecek şeylere yalvarır. İşte bu, çok uzak sapıklığın ta kendisidir. O, zararı yararından daha yakın olana yalvarıyor. Yalvardığı o şey ne kötü yardımcı, koruyucu ve ne kötü yoldaştır.(Hacc/11-13)


14,15.Onlara: “Biz, sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Mü’minler: “Evet ama, siz kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah’ın emri gelip çattı. O, çok aldatan da sizi, Allah ile aldattı. Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, kâfirlerden; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!”(Hadîd/14-15)


12. âyette kâfirler için, İnkâr eden kimseler ise kazançlanırlar ve hayvanların yemesi gibi yerler; ateş de onlar için bir konaklama yeridir buyurularak, kâfirlerin düşüncesizliği ortaya konulmuştur. Yani kâfirler, akılsız, şuursuz hayvanlar gibi, evren hakkında araştırma yapmazlar, yedikleri rızkın kimden ve ne için geldiğini düşünmezler, sadece kazanır ve yerler.


Bu âyet grubunun sebeb-i nüzûlüne dair şu nakledilmiştir:

Katâde ve İbn Abbâs dedi ki: Peygamber (s.a) Mekke’den çıkıp mağaraya doğru giderken, Mekke tarafına döndü ve Mekke’ye hitaben, “Sen Allah’ın en çok sevdiği şehirsin. Benim de en sevdiğim şehir sensin, eğer senin ahalin olan müşrikler beni çıkartmamış olsalardı, ben de senden çıkmazdım” dedi. Bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.[5]


Âyetler, bu olay ile bağlantılı olarak kabul edilirse, Ve kuvvetçe, seni çıkaran kentten daha şiddetli nice kentler; onları helâk ettik. Öyle ki kendileri için yardımcı diye bir şey olmadıifadesiyle Rasûlullah’a, kâfirlerin daima helâk olup mü’minlerin zafer kazanacakları müjdesi verilmektedir.*




*İşte Kuran, Muhammed Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim