• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Musa Peygamber






MUSA PEYGAMBER





ÖZET:
Musa peygamberin hayatı hakkında en doğru bilgiyi Kur’an-ı Kerim’den öğrenebiliriz. Bu nedenle Musa peygamber ve İsrailoğullarını anlatan ayetlerin peş peşe okunmasını tavsiye ediyoruz. Yazıda farklı surelerde bulunan Musa peygamberin kıssalarını içeren ayetler, kronolojik sırayla sunulmuştur. Daha sonra Musa peygamberin yaşadığı dönem ile ilgili bilgiler verilmiştir. Onun Mısır’da yaşadığı döneme ait çok sayıda tarihi ve arkeolojik veri ile konu bir bütün olarak aydınlatılmaya çalışılmıştır.

Çalışmada yer verilen her bilgi, Kur’anımızın binlerce yıl önce haber verdiği gerçeklerin, bilimsel ve akademik araştırmalarda elde edilen kanıtlarını içermektedir. Musa kıssasındaki ayetler ile bilimsel verilerin tıpatıp uyduğu görülecektir. Yazının sonunda verdiğimiz kaynakların dilimize tercüme edilmesinde büyük yarar vardır.

Musa peygamberin yaşadığı dönem ile ilgili çok sayıda çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalarda, başta bütüncül yaklaşımın gözetilmemesi ve Mısır kronolojisindeki sorunlar olmak üzere değişik nedenlerden ötürü Mısır’dan Çıkış hep farklı zaman dilimlerinde gösterilmiştir. Bu görüşler arasında Musa peygamberin 12. Hanedan döneminde yaşadığına dair çok detaylı kanıtlar bulunmaktadır. Bunlar, hem Kitabı Mukaddes hem de Kur’an ile doğrudan ilgilidir. Musa peygamberin yaşamını ve İsrailoğullarının mücadelesini arkeolojik, coğrafi ve tarihi verilerle bir bütün olarak ortaya koymaya çalışacağız.





Tüm gerçekler üç aşamadan geçer. Önce alay edilir veya çarpıtılır. İkincisi, buna şiddetle karşı çıkılır. Üçüncüsü, apaçık kabul edilir.
Arthur Schopenhauer










İçindekiler



A- KUR’AN’DA MUSA PEYGAMBER

B- MISIR TARİHİNDE MUSA PEYGAMBER
1- Mısır’da 12. Hanedan Nasıl Başladı
2- Musa’nın Yaşadığı Dönem
3- Mısır Prensi Musa
4- Mısır’dan Çıkış Döneminde Firavun Kimdir?

C- FAYYUM PROJESİ
1- Fayyum Vahası
2- Fayyum Rezervuarı
3- Fayyum Barajı
4- Bahr Yusuf (Yusuf Kanalı)

Ç- 12. HANEDAN DÖNEMİNDE İSRAİLOĞULLARI
1- Kahun (Lahun) Kasabası
2- Kahun Kasabasında Çok Sayıda Bebek İskeleti Bulundu
3- İnfaz Yasaları
4- Kahun Jinekoloji Papirüsü
5- Kahun Kasabası Aniden Terk Edilmiştir
6- İsrailoğullarını Hapseden Duvarlar
7- 12. Hanedan Köle Kayıtları

D- MUSA KISSASINI DOĞRULAYAN KANITLAR
1- Bilginler
2- Bilginlerin Asası
3- Festival
4- Firavunun Yaptırdığı Eserler
a- Piramitler
b- Labirent
c- Pişmiş Tuğla
5- Mısır’a Gelen Felaketler
a- Büyük Piramit Projeleri Çevre Felaketine Yol Açmıştır.
b- Plantasyon Tarım Politikası
c- Kuraklık
ç- Firavun ve Toplumuna Gönderilen Ayetler/Belalar
d- Kan
6- Ipuwer Papirüsü
a- Ipuwer Kimdir?
b- Ipuwer Papirüsündeki Felaketler
7- İsrailoğullarının Mısır’da Yaşadığını Gösteren Diğer Kanıtlar

E- FİRAVUN VE ORDUSUNUN SUDA BOĞULMASI
1- Musa Peygamberin Hidroloji Bilgisi
2- Fayyum Barajının Su Tutma Kapasitesi
3- El-Lahun (Fayyum) Barajı ve Yıllık Sel
4- Firavun Baraj Selinde Boğulmuştur
5- Kızıldeniz ve Kamış Denizi (Red Sea - Reed Sea) Konusu
6- Mısır’dan Çıkış Rotası

F- MEDYEN
1- Peygamberlik Öncesinde Medyen Bölgesi
a- Medyen
1- Medyen’in Konumu
2- Medyen’de Hac (İlahiyat Eğitimi)
3- Musa Peygamber Medyen’de Ne Kadar Süre Kaldı?
4- Musa Peygamber Medyen’e Neden Gitti?
5- Medyen’de, Milattan Sonra 6. Yüzyıla Kadar Hac Biliniyordu
6- İki Denizin Birleştiği/İki Bilgin Kişinin Toplandığı Yer
7- Bölgede İki Önemli Mescit Bulunur
aa- Medyen’in Başkenti Elath Mescidi
bb- Kadesh Barnea Mescidi

b- Kadesh Barnea
1- Kadesh Pınarı
2- Medyen Suyunun, Kadeş Pınarı İle Benzer Yönleri
3- Kadesh Barnea da Tarım
4- Kadesh Barnea ve Hidrojeoloji

2- Peygamberlik Sonrasında Medyen Çevresi
a- Medyen
b- Sina Dağı (Tur-u Sina)
c- Jebel el Lawz

G- MUSA PEYGAMBERİN VAHİY ALDIĞI YER
1- İki Nalınını Çıkarmak
2- Sandalet Petroglifleri
3- İki Kere Temizlenmiş Vadi
4- Sina Dağı Yakınlarında Volkanik Faaliyeti Gösteren İşaretler Bulunur


H- MUSA PEYGAMBERİN SUYU BULMASI
1- Artezyen Sistemi
2- Musa Peygamberin Taştan Su Çıkarması
3- Dayk
4- Kur’an’da Musa Peygamberin Jeoloji Bilgisi
5- İsrailoğullarının On İki Kabileye Ayrılması
6- Suyun On İki Beldeye Paylaştırılması
7- Suyu Filtre Eden Sarnıçlar/Kuyular


İ- KUDRET HELVASI/MANNA VE BILDIRCIN/BAL/ŞİFA SUYU

I- İSRAİLOĞULLARININ ALTIN TUTKUSU VE ALTIN BUZAĞI İSYANI

J- TEVRAT’IN YAZILMASI

K- JEBEL EL LAWZ/HOREB DAĞINDA BULUNAN DİĞER KANITLAR
1- Kaya Resimleri ve Yazıtlar
2- Menora (Yedi Kollu Şamdan) Petroglifi
3- Jetro Mağaraları

L- ÇIKIŞTAN SONRA ÇÖLDE 40 YIL

M- GELENEKSEL MISIR TARİHİNDE KRONOLOJİ SORUNU
1- Mısır Kronolojisi
2- Geleneksel Mısır Kronolojisinde Tespit Edilen Hatalar
3- Mısır Kayıtlarını Toplamak Neden Bu Kadar Zor?
Geleneksel Mısır Kronoloji
Revize Kronoloji
Modern Kronoloji
















A- KUR’AN’DA MUSA PEYGAMBER

Kur’an kıssaları içerisinde en çok Musa peygamberin kıssaları geçmektedir. Musa peygamberin hayatı ibretlerle doludur. Kur’an’da uzun uzun Musa peygambere yer verilmesinin en büyük nedeni, bizlerin bundan dersler çıkararak Allah’ın koruması altına girmemiz içindir.

Musa peygambere indirilen vahiy, yüzlerce yıl içerisinde tahrif edilerek Allah’ın ilkelerinin geniş kitlelere ulaştırılması engellenmeye çalışılmıştır. Tarih boyunca Musa peygamber hakkında birçok iddia ileri sürülmüş ve rivayetler türetilmiştir. Bunların hepsi Kur’an’a aykırıdır. Bu konuda o kadar ileri gidilmiştir ki, Musa peygambere mucizeler uydurulmuş ve ilahlaştırılmıştır.

Musa peygamber hakkında en doğru bilgiye yalnızca Kur’an’dan ulaşabiliriz. Bu nedenle Kur’an’daki Musa peygamber okuduktan sonra yazının diğer bölümlerinin okunmasını tavsiye ediyoruz.


Ayetler:

MÜZZEMMİL 15-16
15.Şüphesiz Biz, Firavun’a bir elçi gönderdiğimiz gibi, size, üstünüze tanık olan bir elçi gönderdik.
16.Ama Firavun, elçiye isyan etti de Biz de onu korkunç bir tutuşla tutuverdik.

KAMER 41-42
41.Şüphesiz Firavun ailesine de uyarıcılar gelmişti. 42.Onlar bütün âyetlerimizi yalanladılar. Biz de onları çok kuvvetli ve kudretli birinin yakalayışıyla yakalayıverdik.


KASAS 1-40
1.Tâ/9, Sîn/60, Mîm/40.
2.Bunlar, apaçık/açıklayıcı kitabın âyetleridir.
3.Biz, iman edecek bir toplum için Mûsâ ve Firavun'un önemli haberlerinden bir kısmını sana hak ile okuyoruz/takip ettiriyoruz.
4.Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.
5.Biz ise istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan verelim, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar yapalım. 6.Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.
7.Ve Biz Mûsâ'nın anasına vahyettik: “Onu emzir. Eğer o'nun için korkarsan o'nu nehre bırakıver, korkma ve üzülme. Şüphesiz Biz o'nu sana döndüreceğiz ve kendisini elçilerden biri yapacağız.”
8.Sonra da Firavun ailesi o'nu, kendileri için bir düşman ve üzüntü olmak üzere “buluntu” olarak aldı. Şüphesiz Firavun, Haman ve bu ikisinin askerleri hata edenler idi.
9.Ve Firavun'un karısı: “Benim ve senin için göz aydınlığı! Onu öldürmeyin, belki bize bir yararı dokunur, ya da o'nu evlat ediniriz” dedi. Ve onlar, işin farkında olmuyorlar.
10.Mûsâ'nın anasının yüreği bomboş sabahladı. –Eğer Biz, inananlardan olması için onun kalbini pekiştirmemiş olsaydık, neredeyse o'nu açığa vuracaktı.– 11.Ve Mûsâ'nın annesi Mûsâ'nın kız kardeşine, “Onun izini takip et” dedi. O da hemen, onlar farkına varmazken uzaktan o'nu gözetledi.
12.Ve Biz daha önce, o'na sütanalarını haram ettik. Bunun üzerine Mûsâ'nın kız kardeşi, “Size, o'nun bakımını sizin adınıza üstlenecek ve o'na öğüt verip eğitecek bir aile göstereyim mi?” dedi.
13.Böylelikle Biz o'nu, gözü aydın olsun, gam çekmesin ve Allah'ın verdiği sözün gerçek olduğunu bilsin diye annesine geri verdik. –Velâkin onların pek çoğu bilmezler.–
14.Ve Mûsâ yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz o'na yasa ve bilgi verdik. Ve Biz güzel davrananları işte böyle karşılıklandırırız.
15.Ve Mûsâ, şehir halkının habersiz olduğu bir anda şehre girdi. Sonra orada, biri kendi tarafından, diğeri düşman tarafından, birbirlerini öldürmeye çalışan iki adam buldu. Sonra kendi tarafı olan, düşmana karşı Mûsâ'dan yardım diledi. Mûsâ da ötekine hemen bir yumruk indirdi, o da hemen ölüverdi. Mûsâ, “Bu, şeytanın işindendir, şüphesiz o, saptırıcı, apaçık bir düşmandır” dedi.
16.Mûsâ, “Rabbim! Şüphesiz kendime haksızlık ettim. Artık beni bağışla!” dedi de Allah o'nu bağışladı. Şüphesiz O, çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir.
17.Mûsâ, “Rabbim! Bana nimet olarak verdiğin şeylere andolsun ki artık hiçbir zaman suçlulara arka olmayacağım” dedi.
18.Sonra da Mûsâ, şehirde korku içinde, etrafı kontrol ederek sabahladı. Bir de ne görsün, dün kendisinden yardım isteyen kimse, feryat ederek o'ndan yardım istiyor. Mûsâ ona: “Şüphesiz sen, apaçık bir azgınsın!” dedi.
19.Mûsâ, ikisinin de düşmanı olan adamı yakalamak isteyince, o adam; “Ey Mûsâ! Dün bir kişiyi öldürdüğün gibi beni de mi öldürmek istiyorsun? Sen sadece yeryüzünde bir zorba olmak istiyorsun ve sen düzelticilerden olmak istemiyorsun” dedi.
20.Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için senin hakkında görüşme yapıyorlar. Derhal çık! Şüphesiz ki ben öğüt verenlerdenim.”
21.Sonra da Mûsâ korka korka, kontrol ederek oradan çıktı. “Rabbim! Beni şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar toplumundan kurtar!” dedi.
22.Ve Mûsâ Medyen'e doğru yöneldiğinde, “Rabbimin bana yolun doğrusunu göstereceğini umarım” dedi.
23.Ve Mûsâ, Medyen suyuna varınca, orada hayvanlarını sulayan insanlardan bir önderli topluluk buldu. Ve Mûsâ, hayvan sulayanlar kadar güçlü olmayan, hayvanlarını geri çeken iki kadın buldu. Dedi ki: “Hâliniz nedir?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; babamız da çok yaşlı bir ihtiyardır.”
24.Bunun üzerine Mûsâ, ikisi için hayvanları suladı. Sonra gölgeye çekildi de “Rabbim! Şüphesiz ki ben, iyilikten bana indirdiğin şeye muhtacım” dedi.
25.Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek Mûsâ'ya geldi. Dedi ki: “Şüphesiz babam, bizim yerimize sulamanın ücretini karşılamak için seni çağırıyor.” Mûsâ, kızın babasına geldi ve kıssaları ona anlattı. Kızın babası; “Korkma, o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış toplumdan kurtuldun” dedi.
26.Onun iki kızından biri; “Babacığım! Onu ücretle tut. Şüphesiz ücretle tutulan kimselerin en iyisi, güçlü ve güvenilir olanıdır” dedi.
27.Kızların babası dedi ki: “Hac yapılan sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer ona tamamlarsan artık o kendinden; sana ağırlık vermek de istemem. İnşallah beni sâlihlerden bulacaksın.”
28.Mûsâ, “Bu, seninle benim aramdadır; bu iki süreden hangisinin sonunu gerçekleştirirsem demek ki, bana karşı düşmanlık/sorumluluk yok. Ve söylediklerimize Allah vekildir [koruyarak, destekleyerek uygulayandır]” dedi.
29.Artık Mûsâ süreyi doldurup ailesiyle/yakınlarıyla yola çıkınca, dağ tarafından bir ateş hissetti. Ailesine, “Benim size bir haber getirmem için siz bekleyin; ben bir ateş hissettim. Yahut ısınırsınız diye o ateşten bir parça getiririm” dedi.
30-32.Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vâdinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! –Birikimini sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.– Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusursuz, mükemmelce çıkacaksın. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir toplum olmuşlardır.”
33,34.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben onlardan bir kişi öldürdüm, şimdi onların beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Hârûn'u da benimle gönder; o, dil bakımından benden daha iyi, güzel ve etkilidir. O nedenle o'nu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
35.Allah dedi ki: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve ikiniz için bir güç, iktidar oluşturacağız. Sonra da onlar alâmetlerimiz/göstergelerimiz sebebiyle size erişemeyecekler. Siz ikiniz ve ikinizi izleyenler üstün olanlarsınız.”
***
36.Mûsâ onlara apaçık alâmetlerimiz/göstergelerimiz ile gelince, “Bu, sadece uydurulmuş bir etkili bilgilerdir. Ve biz önceki babalarımızdan bunu işitmemiştik” dediler.
37.Mûsâ da dedi ki: “Benim Rabbim, kendi katından kimin doğru yol kılavuzu ile geldiğini ve yurdun sonunun kim için daha iyi olacağını daha iyi bilendir. Şüphesiz ki şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar, kurtuluşa eremezler.”
38.Firavun da, “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak; tuğla imal et de Mûsâ'nın ilâhı hakkında bilgilenmem için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki o'nun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi.
39.Firavun, kendisi ve askerleri, yeryüzünde haksız yere büyüklük tasladılar ve gerçekten Bize döndürülmeyeceklerine inandılar.
40.Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda/nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların sonunun nasıl olduğuna bir bak!(KASAS 1-40, İşte Kur’an)


Kur’an’dan öğrendiğimize göre Musa peygamber; Mısır’da İsrailoğulları toplumunun zulüm altında olduğu, yeni doğan erkek çocuklarının öldürüldüğü dönemde dünyaya geldi. İsrailoğullarına zulmeden Firavun ve askerlerine karşı Allah’ın da bir planı vardı. Annesine, Musa’nın Nile bırakmasını vahyetti. Bebek Musa’yı bulan saraylılar onu Mısır prensi olarak büyüttü.

Genç prens Musa, İsrailoğullarından birine zulüm eden Mısırlıyı öldürdüğü için Mısır’dan Medyen’e kaçtı. Daha sonra Mısır’a peygamber olarak geri döndü.


A’RAF 103-141
103.Sonra, o elçilerin/ o toplumların arkasından Mûsâ’yı alâmetlerimizle/ göstergelerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik de onlar, alâmetlere/ göstergelere haksızlık ettiler. Hele bir bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu!
104,105.Ve Mûsâ, “Ey Firavun! Ben kesinlikle âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Allah hakkında haktan başkasını söylememek bana bir yükümlülüktür. Gerçekten ben size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Bu nedenle İsrâîloğulları’nı gönder benimle” dedi.
106.Firavun, “Eğer bir alâmet/gösterge ile geldiysen, getir hemen onu, tabii eğer doğru kimselerden isen” dedi.
107,108.Bunun üzerine Mûsâ, bilgi birikimini ortaya attı, o da birdenbire apaçık bir “silip süpüren” kesiliverdi. Gücünü de sıyırıp açığa koydu; artık gücü, izleyenler için mükemmel, tam kusursuzca idi.
109-112.Firavun’un toplumundan ileri gelenler, “Kesinlikle bu çok bilgili büyüleyici, etkin bir bilgindir. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor” dediler. Firavun, “O hâlde siz ne emredersiniz?” dedi. Onlar: “Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginleri sana getirsinler” dediler.
113,114.Ve o çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler Firavun’a geldiler: “Eğer galip gelen/ yenen biz olursak, gerçekten bizim için büyük bir ödül olacak/ olacak mı?” dediler. Firavun, “Evet” dedi, “siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardan olacaksınız da.”
115.Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler: “Ey Mûsâ! Sen mi tezini ortaya koyacaksın, yoksa tez ortaya atanlar biz mi olalım?” dediler.
116.Mûsâ: “Siz tezinizi ortaya atın” dedi. Onlar atınca da insanların gözlerini büyülediler ve onları korkuttular. Ve büyük bir etkin hüner gösterdiler.
117.Biz de Mûsâ’ya, “Sen de birikimini ortaya atıver” diye vahyettik. Bir de ne görsünler, onların uydurup düzdükleri şeyleri süratle yakalayıp yutuyor. 118.Böylece hak yerini buldu ve Firavun ve ileri gelenlerin bütün yaptıkları boşa gitti, işe yaramadı.
119.Firavun ve ileri gelenler, artık orada mağlup oldular ve küçük düşmüş bir toplum olarak geri döndüler.
120-122.Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler ise boyun eğip teslim olmuş kimseler hâlinde bırakıldılar. “Âlemlerin Rabbine; Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbine iman ettik” dediler.
123-126.Firavun dedi ki: “Ben size izin vermeden önce ona iman mı ettiniz? Şüphesiz bu, halkını şehirden çıkarmak için, şehirde kurduğunuz gizli bir tuzaktır. Yakında bileceksiniz. Kesinlikle sözleşmelerden; taahhütlerden ilişkinizi keseceğim, sonra da hepinizi kesinlikle rahat ortamdan; kentteki işinizden, memuriyetinizden çıkarıp hurma tarlalarında tarım işçiliği yaptıracağım; taş ocaklarında çalıştıracağım; zorlu işlerde çalıştırarak yağınızı çıkaracağım; iliğinizi sömüreceğim. Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler de dediler ki: “Hiç şüphesiz biz sadece Rabbimize dönenleriz. Senin bizi, yakalayıp cezalandırman da sırf Rabbimizin ayetleri gelince onlara iman etmemizden dolayıdır.” –“Ey Rabbimiz! Bize çok çok sabır ver de gevşemeyelim, zaafa düşmeyelim, boyun eğmeyelim. Canımızı da Müslümanlar olarak al!”–
127.Firavun toplumundan ileri gelenler de, “Seni ve senin ilâhlarını/ seni ilâh edinmeyi terk etsinler de yeryüzünde kargaşa çıkarsınlar diye mi Mûsâ’yı ve toplumunu serbest bırakacaksın?” dediler. Firavun dedi ki: “Onların oğullarını katledeceğiz; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştireceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve biz onlar üzerinde ezici bir güce sahip kimseleriz.”
128.Mûsâ, toplumuna dedi ki: “Allah’ın yardımını isteyin ve sabredin. Şüphesiz ki yeryüzü Allah’ındır. Kullarından dilediğini ona mirasçı yapar. Mutlu son da Allah’ın koruması altına giren kimseler içindir.”
129.Mûsâ’nın toplumu dediler ki: “Sen bize gelmeden önce de eziyet gördük, sen geldikten sonra da.” Mûsâ dedi ki: “Umulur ki, Rabbiniz düşmanlarınızı değişime, yıkıma uğratacak ve sizi yeryüzünde onların yerine geçirecektir. Böylece de sizin nasıl davranacağınıza bakacaktır.”
130.Ve andolsun ki Biz, Firavun sülâlesini, düşünüp öğüt alsınlar diye senelerle kuraklıklarla/ senelerce kıtlık ve ürün noksanlığı ile yakaladık. 131.Sonra kendilerine iyilik geldiği zaman, “İşte bu bize aittir” dediler. Eğer kendilerine bir kötülük gelirse, Mûsâ ile yanındakilerin uğursuzluğu olarak kabul ederler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındadır. Fakat onların çoğu bilmezler.
132.Ve Firavun’un toplumu, “Sen bizi kendisiyle büyülemek için her ne alâmet/ gösterge getirsen de, biz sana inananlar değiliz” dediler.
133.Biz de belirli aralıklarla âyetler olmak üzere üzerlerine tufanı, çekirgeleri, haşereleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve bir suçlular toplumu oldular.
134.Ve ne zaman ki, bu azap üzerlerine çöktü: “Ey Mûsâ! Sana olan ahdi/ verdiği söz nedeniyle bizim için Rabbine dua et, eğer sen bizden bu cezayı kaldırırsan sana kesinlikle iman edeceğiz. Ve kesinlikle İsrâîloğulları’nı seninle birlikte göndereceğiz” dediler.
135.Ne zaman ki, ulaşacakları belli bir süreye kadar onlardan cezayı kaldırdık, derhal sözlerinden cayıveriyorlar.
136.Biz de, şüphesiz âyetlerimizi yalanladıkları ve onlardan gâfil olmaları nedeniyle onları cezalandırıp adaleti sağladık. Ve onları bol suda/ nehirde boğduk. 137.O zaafa uğratıla gelmiş/ güçsüzleştirilmiş olan toplumu da bereketlendirdiğimiz yerin her tarafına mirasçı yaptık. Ve böylece Rabbinin, İsrâîloğulları’na olan o pek güzel sözü, sabretmeleri nedeniyle yerine geldi. Biz de Firavun ile toplumunun yapageldikleri sınâî eserlerini ve yükseltmekte oldukları şeyleri yerlebir ettik.
138,139.Ve İsrâîloğulları’nı bol sudan/ nehirden geçirdik. Derken kendilerine ait putlara tapmakta olan bir topluma rastladılar. Dediler ki: “Ey Mûsâ! Onların nasıl ki tanrıları varsa, sen de bizim için bir tanrı belirle!” Mûsâ dedi ki: “Siz gerçekten câhillik eden bir toplumsunuz. Şu gördüğünüz halkın içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve bütün yapmakta oldukları da bâtıldır.”
140.Mûsâ dedi ki: “O sizi âlemlere fazlalıklı kılmışken, ben size Allah’tan başka ilâh mı arayayım!”
141.Hani bir zaman Biz, size azabın kötüsünü yapan; oğullarınızı katleden; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kızlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinin elinden de sizi kurtarmıştık. Bunda da sizin için Rabbiniz tarafından büyük sınav vardır.(A’raf 103-141, İşte Kur’an)



Yukarıdaki ayetlerde Musa peygamberin açıkça, Firavuna ayetlerle-belgelerle geldiği belirtilir. Ancak buna rağmen, Kur’an’a aykırı olarak özellikle Araf Suresi 109-122. ayetlerde yapılan işlerin büyü ve sihir olduğuyla ilgili bir sürü rivayet ortaya atılmıştır. Hâlbuki Firavunun bilginleri büyü-sihir değil, onun düzenini, izlediği yolu-tezini yani dinini savunmuştur. Musa peygamber Firavuna Allah’ın ayetlerini getirmiş, Allah’ın rabliğini açıklamış, ahiret gününü ve hesap gününü hatırlatmış, İsrailoğullarını serbest bırakılmasını istemiştir. Burada konu edilen sihir veya büyü değil, ayetlerin tebliğ edilmesidir.


A’RAF 142-155
142.Ve Mûsâ ile otuz geceye sözleştik ve süreyi bir on gece ile tamamladık. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Toplumum içinde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma!” dedi.
143.Ne zaman ki, Mûsâ, belirlediğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na söz söyledi: Mûsâ, “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de nazar edeyim Sana; Seni inceleyeyim, Senin ile ilgili geniş ve derin bilgiye sahip olayım!” dedi.
Rabbi o'na dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa nazar et; dağı incele, teori geliştir. Eğer nazariyen (teorin/geniş ve derin bilgin), incelemen dağın mekânına tam oturursa; dağın bulunduğu yerin önünü arkasını, altını üstünü, sağını solunu, içini dışını tam ifade ederse işte o zaman sen beni görürsün.”
Böylece ne zaman ki Rabbi, Musa’nın Dağ gibi sorunları için Musa’yı aydınlattı; Musa’nın dağ gibi sorunlarını yıkıp attı. Mûsâ da heyecanla yere kapandı; Rabbine teslimiyet gösterdi. Ayılıp kendine gelince; heyecanı geçince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm; tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim” dedi.
144.Allah dedi ki: “Ey Mûsâ! Mesajlarımla ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçtim. Şimdi sana verdiğimi al ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol!”
145.Ve Biz o’nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık. “Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim. 146.Yeryüzünde, bütün âyetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen haksız yere büyüklük taslayan şu kimseleri, âyetlerimizden uzak tutacağım.” –Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil; duyarsız, ilgisiz olan kimseler oluşlarındandır.– 147.Âyetlerimizi ve âhiretteki karşılaşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar kendi yaptıklarından başka bir şey ile mi cezalandırılırlar?
148.Mûsâ’nın toplumu, Mûsâ’dan sonra, kendi toplumunun süs takılarını bir araya getirerek aldatıcı, tuzağa düşürücü sesi olan, aslında hiç işe yaramayan bir ilâh edindiler; büyük bir sermaye oluşturarak ona tapındılar. –Onun kendilerine bir söz söylemezliğini ve bir yol göstermezliğini görmediler mi?– Onu edindiler ve zâlimlerden oldular.
149.Ne zaman ki, gözlerinin önüne geldi ve sapıtmış olduklarını gördüler, “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, kesinlikle biz büyük zarara uğrayanlardan olacağız” dediler.
150.Ve Mûsâ, öfkeli ve üzüntülü olarak toplumuna döndüğünde, “Bana arkamdan ne kötü bir halef/ nesil oldunuz! Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız mı?” dedi. Ve levhaları bıraktı ve kardeşi Hârûn’u kendine çekerek başından tuttu. Hârûn: “Ey anamın oğlu! İnan ki, bu toplum beni güçsüz düşürdü, az daha beni öldüreceklerdi. Onun için bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma. Ve beni bu zâlimler toplumu ile bir tutma” dedi.
151.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Ve Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
152.Şüphesiz o altına tapanlara Rablerinden bir gazap, dünya hayatında bir “aşağılık” erişecektir. İşte Biz, uydurmacıları böyle cezalandırırız da.
153.Kötülükleri işleyip de sonra arkasından dönen o kimseler ve iman edenler için de hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.-
154.Öfkesi Mûsâ’yı rahat bırakınca da levhaları aldı. Onlardaki yazıda da, ancak Rablerinden korkan kimseler için bir kılavuzluk ve rahmet vardı.
155.Ve Mûsâ, belirlediğimiz vakit için toplumuna yetmiş adam seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Mûsâ, “Rabbim!” dedi, “Dileseydin bunları da, beni de daha önce değişime/ yıkıma uğratırdın. Şimdi bizi, içimizdeki o aklı ermezlerin yaptıkları yüzünden değişime/ yıkıma mı uğratacaksın? O, Senin, saflaşmamız için ateşlere atmandan başka bir şey değildir. Sen bu saflaştırma işlerinle dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de kılavuzluk edersin. Sen bizim yardımcımız, kılavuzluk eden yakınımızsın. Artık bizi bağışla, merhamet et, Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de âhirette. Biz gerçekten de Sana döndük.” (A’raf 142-155, İşte Kur’an)


A’RAF 160-62
160.Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
161.Ve bir zaman onlara, “Şu kente yerleşin ve oradan dilediğiniz şeyleri yiyin ve “Hitta” [günahlarımızı bağışla]! deyin ve teslim olmuş olarak kapıdan girin. Biz suçlarınızı bağışlayacağız, iyilere arttıracağız” denilmişti.
162.Sonra onların içinden bir kısım yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar, sözü, kendilerine söylenenden başka söze değiştirdiler. Biz de yanlış; kendi zararlarına iş yaptıklarından dolayı üzerlerine gökten bir ceza gönderiverdik.(A’raf 160-162, İşte Kur’an)


NİSA 153-155, 164
153.Kitap Ehli, senden, kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. Ve kesinlikle onlar Mûsâ'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi de: “Allah'ı bize açıkça göster” demişlerdi. Sonra da haksızlıkları sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra da kendilerine açık deliller geldiği hâlde altını ilâh edinmişlerdi. Sonra Biz onları bundan dolayı da affettik. Ve Biz, Mûsâ'ya apaçık bir kanıt verdik.
154-155.Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ'yı Tûr'a yükselttik. Ve onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik. Yine onlara: “Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik. Sonra da onların kendi sözlerini bozmaları, Allah'ın âyetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: “Kalplerimiz örtülüdür/ sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur.
164.Ve Allah, Mûsâ'ya söz söyledikçe söyledi/ onu yaraladıkça yaraladı, ona çok sıkıntı çektirdi. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.(Nisa 153-155, 164, İşte Kur’an)



İSRA 101-104
101.Ve andolsun Biz, Mûsâ'ya apaçık dokuz; birçok âyet [alâmet/gösterge] verdik –işte İsrâîloğulları'na soruver–. Hani Mûsâ, kendilerine geldi de Firavun o'na, “Ey Mûsâ! Ben senin büyülenmiş olduğunu kesinlikle biliyorum” demişti.
102.Mûsâ dedi ki: “Sen kesinlikle bildin ki, âyetleri, birer ibret olmak üzere, ancak göklerin ve yerin Rabbi indirdi. Ve ben de senin yıkıma uğramışlığına kesinlikle inanıyorum.”
103.Bunun üzerine Firavun, Mûsâ'yı ve İsrâîloğulları'nı Mısır'dan sürmek istedi de Biz, onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk.
104.Ve ondan sonra Biz İsrâîloğulları'na, “Bu topraklara siz yerleşin! Sonra âhirete dair verilen söz geldiği vakit, sizi toplayıp bir araya getireceğiz” dedik.(İsra 101-104, İşte Kur’an)



HUD 96-99, 110-111
96,97.Andolsun ki Biz Mûsâ'yı da âyetlerimizle ve apaçık bir belge ile Firavun ve ileri gelenlerine elçi yaptık. Ama onlar Firavun'un emrine uydular. Hâlbuki Firavun'un emri aklı çalıştıran/doğruya ulaştıran değildir.
98.Firavun kıyâmet günü, toplumunun önüne düşer. –Artık Firavun, toplumunu ateşe götürmüştür. O varılan yer de ne kötü bir yerdir!–
99.Ve bu dünyada ve kıyâmet gününde dışlanarak izlendiler. –Verilen bu vergi ne kötü vergidir!–
110.Ve andolsun ki Biz Mûsâ'ya Kitab'ı verdik de onda ihtilâfa düşüldü. Eğer Rabbinden daha önce verilmiş bir Söz olmasa idi, elbette bu dünyada hemen cezalandırılırlardı. Ve onlar şüphesiz, Kur’ân'dan kuşkulu bir şüphe içindedirler.
111.Ve şüphesiz hepsi öyle kimselerdir ki, onların yaptıklarının karşılığını Rabbin kendilerine tam ödeyecektir. Şüphesiz O, onların yaptıkları şeylere hakkıyla bilgi sahibidir.(Hud 96-99, 110-111, İşte Kur’an)



ZUHRUF 46-56
46.Ve hiç kuşkusuz Biz, Mûsâ’yı âyetlerimizle/ alâmetlerimizle/ göstergelerimizle Firavun’a ve onun ileri gelenlerine elçi gönderdik de o: “Gerçekten ben âlemlerin Rabbinin elçisiyim” demişti.
47.Sonra da Mûsâ âyetlerimizi/ alâmetlerimizi/ göstergelerimizi onlara getirince, onlar hemen âyetlere gülüverdiler.
48.Ve Bizim onlara gösterdiğimiz her bir alâmet/ gösterge bir önceki alâmetten/ göstergeden kesinlikle daha büyüktür. Ve onlar dönerler diye Biz onları azapla yakaladık.
49.Onlar da: “Ey büyücü! Sende olan ahdi/ sana verdiği söz hürmetine, bizim için Rabbine dua et. Şüphesiz biz kesinlikle kılavuzlandığımız doğru yola gireceğiz” dediler.
50.Fakat ne zaman ki azabı kendilerinden kaldırdık, o zaman onlar sözlerinden dönüverirler.
51-53.Ve Firavun, toplumunun içinde seslendi: “Ey toplumum! Mısır hükümdarlığı ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâlâ görmüyor musunuz? Yahut ben, şu zavallının ta kendisi olan; nerede ise meramını anlatamayan kişiden daha hayırlı değil miyim? Hem o’nun üzerine altın bilezikler atılmalı veya kendisiyle beraber sımsıkı saflar hâlinde melekler gelmeli değil miydi?” dedi.
54.Firavun kendi toplumunu etkisizleştirdi; niteliksizleştirdi de onlar da ona itaat ettiler. Şüphesiz onlar, hak yoldan çıkmış kimseler toplumu idiler.
55,56.Sonunda onlar Bizi gazaplandırdıkları zaman onları cezalandırarak adaleti sağladık. Sonra da onları topluca suda boğduk. Sonra da onları sonradan gelecekler için selef ve örnek yaptık.(Zuhruf 46-56, İşte Kur’an)



BAKARA 49-74, 83-93, 246-252
49.Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun’un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.–
***
50.Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu/nehiri sizin için yarıp da sizi kurtarmış, siz bakıp dururken Firavun’un yakınlarını da suda boğmuştuk.
***
51.Ve hani Biz Mûsâ’ya kırk geceyi vaat vermiş, sonra da siz, kendi benliğinize haksızlık ederek, o’nun arkasından altını ilâh edinmiştiniz.
52.Sonra Biz, sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye bundan sonra sizi affetmiştik.
53.Ve hani Biz, kılavuzlandığınız doğru yolu bulursunuz diye, Mûsâ’ya, o kitabı ve Furkân’ı vermiştik.
54.Hani bir zamanlar Mûsâ toplumuna, “Ey toplumum! Şüphesiz siz altına tapmakla kendi kendinize haksızlık ettiniz. Gelin hemen Yaratıcınıza tevbe edin de benliklerinizi değiştirin. Böylesi, Yaratıcınız nezdinde sizin için hayırlıdır” demişti. Sonra da Yaratıcınız tevbenizi kabul etti. Şüphesiz Yaratıcınız, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, engin merhamet sahibinin ta kendisidir.
***
55.Hani bir zamanlar da siz, “Ey Mûsâ! Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız” demiştiniz de bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpıvermişti.
56.Sonra Biz, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye sizi ölümünüzün ardından dirilttik/zilletten kurtarıp onurlu duruma getirdik.
57.Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. –Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin.– Onlar, Bize karşı haksızlık etmediler, lâkin onlar şirk koşmak sûretiyle kendi benliklerine haksızlık ediyorlardı.
***
58.Ve hani bir zamanlar Biz, “Şu kente girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin. O kapıdan da boyun eğip teslimiyet göstererek; onlara tebâ/uyruk olarak, taşkınlık, yanlış; kendi zararlarına iş yapmadan girin ve “Hıtta [bizi bağışla]!” deyin. Ki size, hatalarınızı bağışlayıverelim, iyilik-güzellik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız” demiş idik.
59.Bunun üzerine o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler, sözü, kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle değiştirdiler. Biz de yapmış oldukları hak yoldan çıkış karşılığında o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin üstüne gökten bir azap indirdik.
***
60.Ve hani bir zamanlar Mûsâ, toplumu için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli toplumuna uygula!” demiştik. Bunun üzerine o taş kalpli toplumdan on iki toplum-belde halkı ayrışmıştı. Oluşan her beldenin halkı, kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi/ işaretledi. –Allah’ın rızkından yiyin, için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.–
***
61.Ve hani bir zamanlar siz, “Ey Mûsâ! Biz, tek yemeğe asla dayanamayız, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın” demiştiniz. Mûsâ da size, “O, üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/ Mısır’a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır” demişti. Ve üzerlerine aşağılık ve meskenet damgalandı ve sonunda Allah’tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, küfretmiş; Allah’ın âyetlerini bilerek reddetmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir.
63.Hani bir zamanlar Biz, sizden, “Allah’ın koruması altına girmeniz için verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırınızdan çıkarmayın!” diye sağlam bir söz almıştık ve sizin üstünüzü; seçkininiz Mûsâ’yı Tûr’a/dağa yükseltmiştik/çıkarmıştık.
64.Bir de siz, bundan sonra yüz çevirdiniz. İşte eğer üzerinizde Allah’ın armağanı ve rahmeti olmasa idi kesinlikle siz zarara uğrayanlardan olmuştunuz.
65.Ve siz içinizden sebtte/düşünme gününde sınırları aşan kimseleri de elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara, “Sefil maymunlar olun!” dedik.
66.Sonra da aşağılık maymunluğu, çağdaşlarına ve sonrakilere müthiş bir ders ve Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için bir nasihat/öğüt yaptık.
***
67.Ve hani Mûsâ toplumuna, “Şüphesiz ki Allah, size bir sığır boğazlamanızı emrediyor” demişti. Onlar, “Sen, bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. Mûsâ, “Ben, câhillerden biri olmaktan Allah’a sığınırım” dedi.
68.Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o sığır her ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. Mûsâ, “Rabbim diyor ki: ‘Şüphesiz o sığır, pek yaşlı değil, pek körpe de değil, ikisi arası; en iyi yardım, hizmet, verim çağındadır.’ Haydi, emrolunduğunuz şeyi yapınız” dedi.
69.Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, onun rengi ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. Mûsâ, “Şüphesiz Rabbim diyor ki”: “Şüphesiz o sığır, rengi bakanlara neşe saçan, sapsarı bir inektir” dedi.
70.Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o, nedir; bizim için açığa koysun, şüphesiz ki o sığır, bize müteşâbih geldi ve biz şüphesiz Allah dilerse kesinlikle kılavuzlandığımız doğru yolu bulmuş kimseleriz” dediler.
71.Mûsâ, “Şüphesiz Rabbim diyor ki”: “O sığır, zelil olmayan/çifte koşulmayan, arazi sürmeyen, ekin sulamayan, salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte tam şimdi gerçeği getirdin” dediler. Sonunda onu boğazladılar. Ama neredeyse yapmayacaklardı.
***
72.Ve hani siz bir kişiyi öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allah, saklamış olduğunuzu çıkarandır.
73.Sonra Biz, “Öldürülen kişiden gelecek sıkıntı sebebiyle Mûsâ’yı yola çıkarın” dedik. Allah, ölüleri işte böyle diriltir, bitmiş tükenmişlere yol gösterir ve akıllı davranasınız diye size âlametlerini/göstergelerini gösterir.
74.Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah’ın saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürpertisinden düşerler. Allah yaptıklarınızdan habersiz, duyarsız değildir.
83.Ve hani Biz, İsrâîloğulları’nın ‘kesin söz’ünü almıştık: “Allah’tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, yetimlere, miskinlere de iyilik yapacaksınız, insanlara güzelliği söyleyiniz, salâtı ikame ediniz [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturunuz-ayakta tutunuz] ve zekâtı/vergiyi veriniz.” Sonra çok azınız müstesnâ olmak üzere yüz çevirdiniz. Ve siz yüz çeviren kimselersiniz.
84,85.Ve hani Biz, sizin kesin sözünüzü almıştık: “Kanlarınızı dökmeyeceksiniz, kendilerinizi yurtlarınızdan çıkarmayacaksınız.” Sonra siz, tanıklık ederek ikrar verdiniz. Sonra, siz, işte o kimselersiniz; kendi kendinizi öldürüyorsunuz ve sizden bir grubu yurtlarından çıkarıyorsunuz. Onların aleyhinde günah ve düşmanlıkta yardımlaşıyorsunuz. Eğer onlar size esir olarak gelirlerse de onlar için fidye/kurtarmalık almaya çalışırsınız. Hâlbuki o; onların çıkarılmaları, size harâmlaştırılmıştır. Peki, siz Kitab’ın bir bölümüne inanıp da bir bölümüne inanmıyor musunuz? Şu hâlde içinizden böyle yapanların alacağı karşılık dünya hayatında bir rüsvâlıktan başka nedir? Kıyâmet günü de azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan bilgisiz, duyarsız değildir.
86.İşte onlar, âhiret karşılığında basit dünya yaşamını satın almış kimselerdir. Artık bunlardan azap hafifletilmez, onlar yardım da olunmazlar.
87.Ve andolsun ki Mûsâ’ya Kitab’ı verdik. Ve o’ndan sonra birbiri ardı sıra elçiler gönderdik. Meryem oğlu Îsâ’ya da açık açık deliller verdik ve kendisini Allah’ın vahyi ile güçlendirdik. Peki siz, bir elçinin size, nefislerinizin hoşlanmadığı bir şey getirdiği her seferinde büyüklük tasladınız mı?! Sonra da bir kısmını yalanladınız, bir kısmını da öldürüyorsunuz.
88.Ve onlar, “Bizim kalplerimiz kılıflıdır/hiçbir şey işlemez” dediler. Aksine; Allah, gerçeği bilerek reddetmelerinden dolayı onları dışlamış/ rahmetinden mahrum bırakmıştır. Bundan dolayı pek azı iman eder!
89.Onlara Allah katından kendileri ile birlikte olanı doğrulayan bir kitap; Kur’an gelince de –ki bunlar daha önceleri kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddeden kimselere karşı zafer kazanmak istemişlerdi de o tanıdıkları kendilerine gelmişti– onu kendileri örttüler. Artık Allah’ın dışlaması/ rahmetinden mahrum bırakması, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini örtenler üzerinedir.
90.Onların, kendilerini karşılığında sattıkları şey; Allah’ın kullarından dilediğine Kendi armağanlarından indirmesini kıskanarak, Allah’ın indirdiği şeyleri; Kur’an’ı bilerek reddetmeleri ne çirkindir! İşte bu yüzden gazap üstüne gazaba uğradılar. Küçültücü azap da yalnızca gerçekleri bilerek reddedenler içindir.
91.Ve onlara, “Allah’ın indirdiğine iman edin” denildiği zaman; onlar, “Biz, kendimize indirilene iman ederiz” dediler. Ve onlar, Allah’ın indirdiği, kendilerinin beraberindeki olan şeyi doğrulayan bir hak olmasına rağmen, kendilerine indirilenlerden ötesini bilerek reddedip atıyorlar. De ki: “Peki eğer mü’minler idiyseniz, niçin daha önce Allah’ın peygamberlerini öldürüyorsunuz?”
92.Ve andolsun ki Mûsâ size açık-seçik kanıtlarla gelmişti. Sonra siz, kendi benliğinize haksızlık eden kimseler olarak arkasından, “altın”ı ilâhlaştırdınız.
93.Ve hani Biz sizden, “Size verdiğimiz Kitab’ı kuvvetlice alın ve dinleyin” diye sağlam söz almış ve sizin üstününüzü/ seçkininiz Mûsâ’yı Tûr’a yükseltmiştik/ çıkarmıştık. Demişlerdi ki: “Dinledik ve isyan ettik/iyice sarıldık.” Ve gerçeği bilerek reddetmeleri yüzünden altının ilâhlığı kalplerine içirilmişti. De ki: “Eğer inananlar iseniz, inancınızın size emrettiği şey ne çirkindir!”

246.İsrâîloğulları’nın Mûsâ’dan sonra ileri gelenlerini görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Hani onlar, kendi peygamberlerinden birine, “Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım” demişlerdi. Peygamber, “Size savaş farz kılınırsa, acaba yapmamazlık eder misiniz?” dedi. İsrâîloğulları’nın ileri gelenleri, “Bize ne oldu da yurtlarımızdan ve çocuklarımızdan çıkarılmışken Allah yolunda savaşmayalım?” dediler. Sonra da savaş kendilerine görev olarak verilince de onlardan pek azı hariç, yüz çevirdiler. Ve Allah, o kendi benliklerine haksızlık edenleri en iyi bilendir.
247.Peygamberleri de onlara, “Şüphesiz Allah, size hükümdar olarak Tâlût’u gönderdi” demişti. İsrâîloğulları, “O, bizim üzerimize nasıl hükümdar olur, oysa hükümdar olmaya biz ondan daha çok hak sahibiyiz, ona maldan bir genişlik, bir bolluk da verilmemiştir” dediler. Peygamberleri, “Onu sizin başınıza Allah seçmiş ve onu bilgi ve vücut bakımından fazlalıklı kılmıştır” dedi. Allah da, mülkünü dilediği kimseye verir. Ve Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, çok iyi bilendir.
248.Peygamberleri de, “Şüphesiz onun hükümdarlığının alâmeti/göstergesi, size, güçlü varlıkların taşıdığı, içinde Rabbinizden kalbi teskin eden güven ve yatışma duygusu/moral, Mûsâ ve Hârûn ailelerinin bıraktıklarından bir güçlü varlıkların taşıdığı, kalıntı bulunan o tabutun gelmesi olacaktır. Eğer iman etmiş kimseler iseniz, şüphesiz bunda sizin için kesinlikle bir alâmet/gösterge vardır” dedi.
249.Sonra Tâlût, ordu ile ayrılınca dedi ki: “Şüphesiz Allah sizi kesinlikle bir nehirle imtihan edecek. Artık kim ondan içerse, benden değildir. Kim de, –ancak eliyle bir avuç alan başka– onu tatmaz ise, işte o bendendir.” Sonra da içlerinden pek azı hariç, ondan içtiler. Tâlût ve beraberindeki iman eden kimseler nehri geçtiklerinde İsrâîloğulları, “Bizim bugün, Câlût ile ordusuna karşı duracak gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarına kesinlikle inananlar, “Nice az topluluklar, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara gâlip gelmişlerdir. Allah, sabredenlerle beraberdir” dediler.
250.Ve onlar, Câlût ve ordusu için ortaya çıktıkları zaman, “Rabbimiz! Bize çok çok sabır ver de gevşemeyelim, zaafa düşmeyelim, boyun eğmeyelim, ayaklarımızı sâbit tut ve kâfirler toplumuna; senin ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedenler topluluğuna karşı bize yardım et!” dediler.
251.Sonra da, Allah’ın izniyle/ bilgisiyle Câlût ve ordusunu bozguna uğrattılar. Dâvûd da Câlût’u öldürdü ve Allah, kendisine hükümdarlık, bozgunculuk ve kargaşayı engellemek için konulmuş kanun, düstur ve ilkeleri verdi. Ona dilediği şeylerden de öğretti. Eğer Allah’ın, insanların bir kısmını diğer bir kısmıyla savması olmasaydı, yeryüzü kesinlikle bozulur giderdi. Fakat Allah, âlemler üzerinde büyük bir armağan sahibidir.
252.İşte bunlar, Allah’ın âyetleridir. Biz, onları sana hak ile okuyoruz. Şüphesiz sen de kesinlikle gönderilenlerdensin.(Bakara 49-74, 83-93, 246-252, İşte Kur’an)




MAİDE 12-13, 20-26, 70-71
12.Ve andolsun ki Allah, İsrâîloğulları’nın sağlam sözünü almıştı. Ve Biz, kendilerinden on iki müfettiş/başkan göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, kesinlikle sizinle beraberim. Salâtı ikame eder [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutar], zekâtı/verginizi verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz, andolsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”
13.Sonra da sözlerini bozmaları sebebiyle onları dışladık ve kalplerine katılık koyduk. Onlar kelimeyi/ sözcüğü yerlerinden/ öz anlamlarından değiştirirler. Öğütlendiklerinin önemli bir bölümünü de terk ettiler. İçlerinden pek azı hariç, onlardan daima bir hainlik görürsün. Yine de sen, onları affet ve aldırış etme. Şüphesiz Allah, iyilik-güzellik üretenleri sever.
20,21.Ve hani Mûsâ, toplumuna: “Ey toplumum! Allah’ın üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani Allah, içinizden peygamberler gönderdi. Sizi de hükümdarlar kıldı. Ve âlemlerden hiçbir kimseye vermediğini size verdi. Ey toplumum! Allah’ın size yazdığı temizlenmiş toprağa girin, geriye dönmeyin, yoksa kayba uğrayanlar olarak dönersiniz” dedi.
22.Onlar, “Ey Mûsâ! Şüphesiz orada zorba bir toplum var. Onlar oradan çıkmadıkça da biz oraya asla girmeyiz. Şâyet onlar, oradan çıkarlarsa, şüphesiz biz de artık girenleriz” dediler.
23.Korkanlardan ve Allah’ın kendilerine nimet verdiği iki adam dedi ki: “Onların üzerlerine kapıdan girin. İşte, oradan girerseniz şüphesiz siz, galip olanlarsınız. Eğer inanıyorsanız da artık yalnızca Allah’a işin sonucunu havale edin.”
24.Mûsâ’nın toplumu: “Ey Mûsâ! Şüphesiz biz, onlar orada olduğu sürece biz oraya asla girmeyiz. Artık sen ve Rabbin gidin de savaşın. Şüphesiz biz, burada oturanlarız” dediler.
25.Mûsâ: “Rabbim! Ben, kendimle kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu hak yoldan çıkmışlar toplumunun arasını ayır” dedi.
26.Allah dedi ki: “Artık temizlenmiş topraklar onlara kırk sene haram kılınmıştır. Yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. O nedenle sen, hak yoldan çıkmış o toplum için tasalanma!”
70,71.Andolsun ki Biz, İsrâîloğulları’nın sözleşmesini aldık ve kendilerine elçiler gönderdik; ne zaman ki onlara elçi, nefislerinin hoşlanmadığı bir şeyi getirdi, bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürüyorlar.
Ve onlar, bir sosyal yangın olmayacağını sandılar da körleştiler ve sağırlaştılar. Sonra Allah, onların tevbesini kabul etti. Sonra yine onlardan çoğu körleşti, sağırlaştı. Ve Allah, onların yaptıkları şeyleri en iyi görendir. (Maide 12-13, 20-26, 70-71, İşte Kur’an)











B- MISIR TARİHİNDE MUSA PEYGAMBER


Tarih boyunca Musa peygamber hakkında Kur’an’a aykırı çarpıtmalar yapılmıştır. Musa peygambere mucizeler isnat edilmiştir. Bir kısım insanlar Musa adında birisinin yaşamadığını onun efsanelerde var olduğunu ileri sürmüşlerdir. Buna dayanarak Allah’ın gönderdiği din de elçisi de yalanlanmıştır. Halbuki Musa peygamberin yaşadığı yerlerde yıllardır yapılan çalışmalarda önemli bilgiler elde edilmiştir. Kur’an’ın haber verdiği tüm noktalar belge niteliği taşıyan verilerle gün ışığına çıkarılmıştır.

Çok sayıda Kitabı Mukaddes bilgini, tarihçi, Mısır bilimci ve arkeolog çeşitli çalışmalar yapmışlardır. Yapılan çalışmaların sonunda Musa peygamberin yaşadığı dönemle ilgili birden fazla farklı görüş ileri sürülmüştür. Farklı görüşlerin olmasının bize göre birkaç nedeni vardır.

Birincisi, Musa peygamberin Mısır kayıtlarındaki isminin yakın zamana kadar ne olduğunun bilinmemesidir. Musa peygamber bir prens olarak yetiştirildiği için Mısırlı bir isim alması doğaldır. Bu yüzden tarihte, Moses ya da Musa ismi ile aranması anlamsız olur.

İkincisi, Musa peygamberin ve İsrailoğullarının izlerinin Mısır tarihinden bilinçli olarak silinmiş olmalarıdır. Sonuçta Musa peygamber Mısır’da bir hanedanlığın çökmesine neden olmuştur. Bu yüzden Mısır tarihinde bu yaşanan olaylar görmezden gelinmiştir.

Üçüncüsü; Seküler bilim insanları, eski tarihçilerin kanıtlarını güvenilmez ilkeler olarak düşünürler. Farklı görüşler nedeniyle 19 ayrı Mısır’dan Çıkış dönemi firavunu önerilmiştir.

Mısır tarihi birçok hata ve boşluk içerir. Örneğin, Mısır tarihi için geleneksel kronoloji dikkate alındığından, Mısır’dan Çıkış 18. Hanedan zamanına yerleştirilir. Mısır’a gelen yıkıcı belalar, Çıkış, Mısır ordusunun yok edilmesi ile ilgili 18. Hanedan Mısır kayıtlarında hiçbir kanıt yoktur. Ancak Musa peygamber, 12. Hanedan kayıtlarında arandığında çok sayıda kanıt bulunmaktadır.

Bu durum tarihlendirme de yapılan çeşitli hatalardan kaynaklanmaktadır. Bu konu hakkında, “M- Geleneksel Mısır Tarihinde Kronoloji Sorunu” başlığı altında detaylı bilgi verilmiştir.

Musa peygamberin yaşadığı dönemi öneren çok sayıdaki görüş arasından Kur’an ile uyumlu olan 12. hanedan dönemine ait görüş hakkında bilgi verip, kanıtlar sunacağız. Biz bu konuda Kur’an ayetlerinin izinden ilerleyeceğiz. Kur’an ile birebir uyumlu ve şüpheye yer bırakmayacak ölçüde güçlü kanıtlar bulunmaktadır.



1- Mısır’da 12. Hanedan Dönemi Nasıl Başladı?

12. hanedanın tarih sahnesine çıkışı dikkat çekicidir:
“Joseph’in ölümünden yaklaşık 100 yıl sonra Joseph’i tanımayan bir firavun iktidara geldi. I. Amenemhet, Thebes (Yukarı Mısır) merkezli 11. hanedan kralı IV. Mentuhotep'in veziriydi. I. Amenemhet, IV. Mentuhotep'i öldürüp, Yukarı ve Aşağı Mısır'ı ele geçirerek 12. hanedan dönemini başlattı. Orta krallığın firavunları İsrailoğullarından hoşlanmadı ve onları tehdit olarak gördüler. Düşmanlarına katılacaklarından korkarak İsrailoğullarını köleliğe zorladılar.”(1)

Kur’an, Firavunun ve çevresinin İsrailoğullarını tehdit olarak gördüklerini doğrulamaktadır:
5.Biz ise istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan verelim, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar yapalım. 6.Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim. (Kasas 5-6)

Mısır’da darbe ile yönetimi ele geçiren bu hanedanın son iki erkek firavunun (Senusret III ve Amenemhet III) ortak özellikleri endişeli görünümlü heykellerinin olmasıdır.(2) Hanedanın yönetimi ele geçirdiği andan itibaren İsrailoğulları ile yıldızı barışmamıştır.



2- Musa’nın Yaşadığı Dönem

Musa peygamberin, 12.nci Hanedan döneminin sonlarında yaşadığını öneren görüş şu şekildedir:
“Musa; Senusret III ve Amenemhet III’ün eş-hükümdarlığı sırasında, Amenemhet III saltanatının yaklaşık dördüncü yılında doğdu. 46 yıl hüküm süren Amenemhet III, iki piramit ve labirent yaptırdı. Amenemhet III’ün erkek çocuğu yoktu. Kızı Sobeknefru’nun da çocuğu ve tahtın erkek varisi yoktu. Bebek Musa’yı Nil’de bulan prenses Sobeknefru onu sahiplendi. Firavun Amenemhet III, bu bebeği Amenemhet IV ismi ile Mısır’ın müstakbel firavunu olarak yetiştirdi.

Amenemhet IV yeterince büyüdüğünde, 30 yaşında, Amenemhet’III’ün naipliğinde Mısır’ı 9 yıl yönetti. Ardından Amenemhet IV aniden ortadan kayboldu. Tahtın erkek varisi kalmadı. 12. hanedan sona erdi. 13. hanedan döneminde firavunların iktidarı hep kısa süreli olmuştur. En uzun süre ile 11 yıl Neferhotep hüküm sürdü. Musa – Amenemhet IV Medyen’den döndüğünde, firavun Neferhotep idi. Neferhotep I, İsrailoğullarını kovalayan, ordusu ve savaş arabaları Kızıldeniz'de(!) boğulan Exodus Firavunuydu.”(1)

Donovan Courville'in kronolojisini destekleyen David Down ise zulüm firavunu olarak iki firavun önerir. Bunlar sırasıyla "Yusuf’u tanımayan" (Çıkış 1: 8-14) firavun [Senusret III], İsrailoğullarının tüm erkek bebeklerini öldüren (Çıkış 1: 15-22) firavun [Amenemhet III]’dür.(2) Amenemhet III, tanrı ismini kullanan firavunlardan birisidir. Amenemhet, “Amun önde" anlamına gelir.(3)




3- Mısır Prensi Musa

Amenemhet III, erkek varisi olmadığı için Amenemhet’IV’ü geleceğin Mısır firavunu olarak yetiştirmiştir.(1) Amenemhet IV, 30 yaşındayken 9 yıl süreyle Mısır’ı yönetmeye başlamıştır.(4)
Kur’an, Musa’nın sarayda büyüdüğünü tasdik ettiği gibi onun yönetimde bulunduğu çağı da bize bildirir. Kasas suresi 14. ayette geçen eşuddehu (اَشُدَّهُ) sözcüğü; kemale erme, kemal çağı anlamına (18-30 yaş arası) gelmektedir.

14.Ve Mûsâ yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz o'na yasa ve bilgi verdik. Ve Biz güzel davrananları işte böyle karşılıklandırırız. (Kasas 14)

18.Firavun: “Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? 19.Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen nankörlerden birisin de...” dedi. (Şuara 18)

Mısır’ı dokuz yıl yöneten prensin akıbeti hakkında herhangi bir bilgi yoktur. Gizemli bir şekilde ortadan kaybolan Amenemhet’ IV’ün ataları bilinmemektedir. Ayrıca, Amenemhet IV’ün mezarı da bulunamamıştır.(5)

Bu bilgiler ışığında, Amenemhet IV’ün Musa peygamber olduğu ileri sürülmüştür.
Amenemhet IV aniden ortadan kaybolduktan sonra, Amenemhet III’ün halefi kalmadı. Amenemhet III öldüğünde ise kızı Sobekneferu hükümdarlığı devralmak zorunda kaldı. O zamana kadar bir kadın daha önce hiç tahta çıkmamıştı. Amenemhet IV’ü büyüten Sobeknefru öldükten sonra 12. hanedan dönemi sona erdi.(1, 5)




4- Mısır’dan Çıkış Döneminde Firavun Kimdir?

13. hanedan firavunları kısa sürelerle iktidarda kaldı. 11 yıl ile I. Neferhotep en uzun süre iktidarda kalan firavun oldu. Amenemhet IV (Musa), Neferhotep I iktidarında Mısır’a geri döndü. Mısır’a verilen on beladan sonra Neferhotep I, önce Musa'nın İsraillileri götürmesine izin verdi. Daha sonra onları takip etti. Neferhotep I, İsrailoğullarını kovalayan, ordusu Kızıldeniz’de (aslında olay Nil Nehrinde gerçekleşti) boğulan Mısır'dan Çıkış Firavunudur. Musa peygamberin Medyen’e kaçmasından tam 40 yıl sonra ve Sobeknefru'nun ölümüyle 12. hanedanlığın sona ermesinden yaklaşık 30 yıl sonra Mısır’dan Çıkış’ın gerçekleştiği(1) bildirilir.

“Kanıtlar, 12. Hanedanın Mısır'dan Çıkış zamanında sona erdiğini gösteriyor. 13. Hanedan, Hiksos döneminden önce hüküm sürdü. Turin Kraliyet Kanonu, ikinci kraldan sonra 13. Hanedanda "6 yıl boyunca kral yok" açıklaması yer alır.”(6)

Mısırdan Çıkış gerçekleştikten sonra 13. Hanedan dönemi kısa bir sonra sona ermiştir. Ordusu yok olan Mısır, Hiksoslar tarafından işgal edilmiştir.








C- FAYYUM PROJESİ

1- Fayyum Vahası

Fayyum Gölünün diğer isimleri şunlardar: Qarun Gölü ve Moeris gölü
Nil vadisinde, Memphis'in 90 kilometre (56 mil) yukarısında, Libya Tepelerinde, tabanı Nil'den çok daha aşağıda olan bu muazzam Fayyum depresyonu geniş bir alanı kapsar. Yaklaşık 80 kilometre (50 mil) uzunluğunda ve 48 kilometre (30 mil) genişliğindeki havza, şimdi Birket Qarûn adı verilen bir göl içeriyor. Dar kayalık bir geçit, depresyonu Nil'in Bahr el Yusuf (Yusuf Kanalı) olarak bilinen batı koluna bağlar.(7)



2- Fayyum Rezervuarı

12. hanedan zamanında sulama ve tarım konusunda büyük projeler hayata geçirilmiştir. (Resim 1)

Orta Krallık bize Fayyum'un kapsamlı devlet idaresi hidrolojik gelişiminin ilk iyi kanıtını sağlıyor. Amenemhet I, Bahr Yusuf kanalına yoğun tarama projesi düzenledi. Senusret II, Bahr Yusuf'un al-Lahun'daki Fayyum girişinin ağzına bir tür baraj setinin inşasını gerçekleştirdi.

Fayyum'daki bu Orta Krallık mimari kalıntıları, krallığın gücünü ve Fayyum projesine verdiği önemi kanıtlıyor. Rosalie David, Orta krallık şehri Kahun’da, Fayyum'un hidrolik işlerini yapanların barındığını bildiriyor:

12. Hanedanlığın kralları bu alanda çeşitli sulama projeleri geliştirdiler. Kahun da bu konuda önemli bir rol oynayacaktı. Hiç şüphesiz müreffeh ve önemli bir merkez haline geldi ve onu basitçe bir piramit işçi kasabası olarak görmek yanlış olur.(8)



3- Fayyum Barajı

Lahun (Fayyum) Barajı iki bentten oluşuyor, güney kısmı Gisr El-Bahalawan ve Gisr El-Sheikh Gadallah veya sadece Gisr Gaddala olarak adlandırılan kuzey kanadı bulunur. (Resim 2)

Fayyum, Bahr Yusuf ile Nil'e bağlanan büyük verimli bir depresyondur. Senusret II de dâhil olmak üzere 12. hanedan kralları bölgenin tarım alanlarının sulanması için barajlar inşa ettiler.(9)

Barajlar görünüşe göre yağışlı mevsimdeki yüzey akışını yakalamak için havzaya giden vadilere inşa edildi. Bu barajlardan biri, bölgede yaklaşık 73 metre (240 fit) genişliğinde bir uçurum olan Wadi Gezzaweh boyunca ilerleyen bir bariyerdi. Baraj, tabanda 44 metre (143 fit) genişliğindeydi ve yaklaşık 11 metre (36 fit) yüksekliğe sahipti. Kile gömülü düzensiz taşlardan oluşan bir alt bölge, bir ara kaya dolgu bölgesi, kireçtaşı blokları ve basamaklar halinde yerleştirilmiş bir üst bölümde kesme taşlardan oluşan kompozit bir sete sahipti.

Bunun gibi eski barajların çoğunda ayrı su savağı yoktu. Taşma sırasında, yamaçtaki basamaklı taş sıralar, akan suyun enerjisini dağıtma ve yapıyı oyulmadan koruma eğilimindeydi. Gezzaweh Vadisi'nin karşısındaki bariyerin ortası bir sel nedeniyle yıkıldı. Barajın kalıntıları hala görülebilmektedir.

Herodot, yaklaşık MÖ 430'da göl hakkında ilk açıklamayı şu şekilde yaptı:
“Göldeki su yerel kaynaklardan elde edilmiyor, çünkü o kısımdaki toprak son derece kuru ve susuz, ancak Nil'den bir kanal ile getiriliyor. Fayyum’un dolması altı ay ve geri akışı da altı ay sürer." Strabo, M.Ö. 20'de şunları yazdı: “Moeris gölü denen, deniz denebilecek kadar büyük ve rengiyle açık denizi andıran dikkat çekici bir gölü vardır.

“Böylece Moeris gölü, büyüklüğü ve derinliği nedeniyle Nil'in taşkınını kontrol edebilmekte, evlerin ve bahçelerin su basmasını önleyebilmektedir. Nehir seviyesi düştüğünde göl, suyu yine her iki ağzındaki bir kanal ile deşarj eder. Her iki uçta da girişi ve çıkışı kontrol etmek için düzenleyiciler var."

Bölgeyi titizlikle inceleyen Sir William Willcocks'a göre:
"Moeris Gölü 1700 milyon metrekarelik bir yüzeye, 50.000 milyon metreküplük bir kapasiteye sahipti. Suyu Nil'e boşaltılıp düşük bir seviyede tutarak 13.000 milyon metreküp su alabilirdi. Çok yüksek bir taşkını orta boyutlara indirebiliyordu. Eğer herhangi bir selde ihtiyatsız veya kötü niyetle açılırsa, Aşağı Mısır'ın büyük bir bölümünü herhangi bir havza sulamasından mahrum bırakabilecek durumdaydı. Çünkü sadece Nil selinin yüzey suları sulama için kullanıyordu."

Bahr el Yusuf, Nil’den yönü değiştirilen sel sularını taşıdı. Doğal suyolları, kanallar ve barajlardan oluşan karmaşık bir sistemin parçasıydı. Bağlantı kanalının 13 kilometre (8 mil) uzunluğunda, 49 metre (160 fit) genişliğinde ve 9 metre (30 fit) derinliğinde olduğu bilinir. Projede yer alan barajlar hem toprak hem de duvar kullanılarak inşa edilmiş olup, suyun akışı kapılar ile kontrol edilmiştir.

Hawara, Labirent piramidi ile düzenleyici barajların Nil sularını yönlendirdiği yerdir. Ana düzenleyiciler, nehir ile göl arasındaki boşluğu kapatan 10 kilometre (6 mil) uzunluğunda iki toprak barajdır. O dönemde Nil, belli ki kanalın girişinin karşısındaki iki kanaldan akıyordu. 20. yüzyılın Lahun'daki Bahr el Yusuf'u, o zamanlar ya Kral Menes zamanında olduğu gibi Nil'in ana kanalıydı ya da Hawara Eglan ve Hawara el Makta'daki iki barajın, Nil akışının büyük bir kısmını yön değiştirecek kadar büyük bir kapasiteye sahipti.

O günlerde Mısır'ın çoğu havza sulaması şeklinde yapılıyordu ve yaşamı için nehrin dağıtım sistemlerine yönlendirilebilecek kadar yüksekte tutulmasına bağlıydı. Nil tehlikeli derecede yüksek olduğunda, taşkınlar kanaldan Moeris Gölü'ne yönlendirildi.(10, 11)

12. Hanedan firavunları Fayyum Vahasını ihya etmek amacıyla gölün daha fazla su alması için Yusuf Kanalını derinleştirerek suni gölü rezervuar olarak kullanmışlardır. Bunun yanında göl etrafındaki bataklık alanları kurutarak tarım arazisi kazanmışlardır. Tarım arazilerine tekrar su basmaması için setler yapmışlardır.
(12)

Fayyum'da büyük ölçekli tarımsal sömürü Orta Krallık'ta başladı. Orta Krallık döneminde Fayyum için en önemli iki hidro-tarım projesi, Hawara Kanalı'nın derinleştirilmesi ve al-lahun'da bir tür devasa barajın inşasıydı. Sel dönemlerinde Fayyum'a girebilecek su miktarını artırmak için Hawara projesi gerçekleştirildi. ... Hawara Kanalı'nı derinleştirmenin bir başka nedeni de, suyun azaldığı mevsimlerde kullanmak için daha fazla suyun depolanması olabilirdi. Bu büyüklükte bir derinleştirme projesi, büyük ölçüde merkezi bir koordinasyon çabasını gösterir. Kanal, bu iki nedenden dolayı veya bunlardan yalnızca biri için derinleştirilmiş olabilir.(13, 14)



4- Bahr Yusuf (Yusuf Kanalı)

Yusuf peygamber tarafından yapılan büyük rezervuar Bahr Yusuf ile oluşturulmuş, 12. Hanedan döneminde ise kanal derinleştirilmiştir.(15), (Resim 3)

Bahr el Yusuf, Nil’den yönü değiştirilen sel sularını taşıdı. Doğal suyolları, kanallar ve barajlardan oluşan karmaşık bir sistemin parçasıydı. Bağlantı kanalının 13 kilometre (8 mil) uzunluğunda, 49 metre (160 fit) genişliğinde ve 9 metre (30 fit) derinliğindedir.(9)








Ç- 12. HANEDAN DÖNEMİNDE İSRAİLOĞULLARI


12. Hanedan devrinde İbrani kölelerin kaldığı Kahun (Lahun) kasabasında yapılan arkeolojik çalışmalardan elde edilen bilgiler, Kur’an’daki Musa peygamber kıssasını doğrular niteliktedir:



1- Kahun (Lahun) Kasabası

Kahun, 12. hanedan Firavunlarının büyük ilgi gösterdiği Fayyum vahasına bakan bölgededir. İngiliz arkeolog ve Mısır bilimci Flinders Petrie, piramit tapınağının kuzey tarafına bitişik olan çölde Kahun kasabasını keşfetti. Kahun, bilinen diğer piramit kasabalarından daha büyüktür. Petrie, bölgede piramit, tapınak, evler, depolar, tuğla duvarlar, çanak-çömlek örnekleri buldu. Piramidi inşa eden işçilerin burada yaşadığını ileri sürmüştür.(8), (Resim 4)

Kahun’da bulunan ayrıntılı bok böcekleri koleksiyonundan, kasabanın Senusret II döneminden Neferhotep I zamanına kadar kullanıldığı tespit edildi.(5)



2- Kahun Kasabasında Çok Sayıda Bebek İskeleti Bulundu

Dr. Rosalie David, Kahun’da yapılan kazılar hakkında bir kitap yazdı. Petrie'nin yaptığı ilginç keşiflerden birini aktarır:
"Kahun'daki pek çok evin zeminin altında muhtemelen giysi ve diğer eşyaları saklamak için kullanılan tahta sandıklar çıkarıldı. Bu sandıkların içinde bebek iskeletleri bulundu. Bazen bir sandıkta iki veya üç tane gömülmüş bebeğe rastlandı. Bu bebekler sadece birkaç aylıktı." Bu olağanüstü yüksek rakam, Firavun'un İsrailli bebeklerin katledilmesini emrettiği olay ile tutarlıdır.(5, 16)

Sir Flinders Petrie, Kahun’da sandıklarda bulduğu bebek iskeletlerinin, Firavunun fermanı ile öldürülen bebekler olduğunu düşünür. Bunun için Kitabı Mukaddes’te bir açıklama vardır. Firavun, İbrani ebelere, “İbrani kadınlarını doğum sandalyesinde doğurturken iyi bakın; çocuk erkekse öldürün, kızsa dokunmayın.” (Mısır’dan Çıkış 1: 16) diye emir vermişti.

Ebeler bu emri görmezden geldiler, Bunun üzerine firavun bütün halkına buyruk verdi: “Doğan her İbrani erkek çocuk Nil'e atılacak, kızlar sağ bırakılacak.” (Mısır’dan Çıkış 1: 22). Kederli birçok annenin, kollarından bebekleri alınmış ve öldürülmüş olmalı. Görünüşe göre onları, evlerinin altındaki sandıklara gömdüler.(16), (Resim 5)


İsrailoğullarının yaşadığı Tell ed-Daba Kasabasında da çok sayıda bebek iskeletleri bulundu:
Tell ed-Daba ve Kahun'da Semitik köle nüfusunun yüksek olduğu bölgelerdeki mezarlıkların incelenmesinden elde edilen sonuçlar, Kitabı Mukaddes anlatısını desteklemektedir. Tell ed-Daba'daki mezarlarda ölenlerin yüzde 65'inin bebek olduğunu ortaya koyuyor.(17)
Tell ed-Daba ve Kahun kasabası gibi 12. hanedan köle yerleşim yerlerinde bebek iskeletlerinin bulunması krallığın bebek kurban etme uygulamalarının kanıtını teşkil etmektedir:
Senusret’in Tell ed-Daba’da, düşmanlarının (İsrailoğulları) çocuklarına gerçekleştirdiği infazların bir kurban ritüeli olduğuna şüphe yok.(18)


Kahun kasabasında bebeklerin gömüldüğü sandıklar İsrailoğuları tarafından yaygın olarak kullanılmaktaydı. Musa peygamberin içine konulup nehre bırakıldığı sandığın benzeri olduğu Kur’an’da bildirilmişti.

37.Ve andolsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık: “38.Hani bir vakit vahyolunan şeyleri annene vahyetmiştik, 39.Mûsâ’yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol su/nehir o’nu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve o’na düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için, 40.hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi o’nun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?’ diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni potada eritip saflaştırdıkça saflaştırdık/seni olgunlaştırdık. Bir de yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir ölçü; plan üzerine geldin, ey Mûsâ! (Taha 37-40)



3- İnfaz Yasaları

Mısır’da eskiden beri idam cezalarının olduğu bilinmektedir. Ancak özellikle 12. hanedan döneminde sistematik bir şekilde uygulanmıştır:(19)

Orta Krallıkta idam cezalarının uygulama esasları kayıt altına alınmıştır. İnsanların başlarının kesilmesi, derisinin yüzülmesi, yakılması ve insan kurban edilmesi kraliyet yasalarına girmiştir.(20)

Orta Krallık kalesi Mirgissa’da, kurban infaz kalıntıları arasında çok sayıda Yürütme Metinleri (Execration Texts) yazıtlarına ait parçalar bulunmuştur.(21, 22)

İnsan kurban etme ayininde yakma / pişirme, kafa kesme, kazığa oturtma ve yüzme gibi işkenceler Orta Krallıkta kesinlikle uygulanmıştır. Zina için ölüm cezası uygulanmıştır.(23)

III. Senusret zamanında Tell el-Daba kasabasında baskının başladığı biliniyor.(24)

Aynı şekilde Amenemhet III’ün Kahun kasabasında birkaç aylık çocukları kurban ettiği de unutulmamalıdır.

Kur’an bu zulümleri yaptıranın Firavun olduğunu ifade eder. Firavun kişi adı değil unvandır. İsrailoğullarının dinlerini değiştiren, onları kurban eden, kadınları aşağılık işlerde kullanan firavunun, tarihi bilgilere göre en az 2 ya da 3 farklı kişi olduğu bilinmelidir. (Senusret I, Senusret III, Amenemhet III ve seleflerinin akrabası olan 13. Hanedan firavunu Neferhotep I). Kısacası bu uygulamalar kraliyet yasaları olarak tarihe geçmiştir.

Konumuz olan Orta Krallığın 12. Hanedan döneminden önce de insanların katledilmeleri ile ilgili bilgiler bulunmaktadır. Önceki döneme örnek, Yusuf peygamberin zindan arkadaşı fırıncının asılmasıdır.

36.Ve zindana o’nunla birlikte iki delikanlı girdi. Onlardan birisi: “Şüphesiz ben, kendimi şarap sıkarken gördüm” dedi. Öteki de: “Şüphesiz ben başımın üstünde ekmek taşıdığımı, kuşların da ondan yediğini gördüm. Bize bunun te’vîlini haber ver. Şüphesiz biz seni iyilik/güzellik üretenlerden görüyoruz” dedi.
41. Ey benim zindan arkadaşlarım! Biriniz efendisine yine şarap sunacak. Diğeri de asılacak da kuşlar onu başından yiyecekler. İşte hakkında fetva istediğiniz iş gerçekleşti” dedi. (Yusuf 36, 41)


Musa peygamber Mısırlıyı öldürdükten sonra başına ne geleceğini biliyordu. Zaten saraydan birisi öldürüleceği haberini hemen getirmişti.

20.Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için senin hakkında görüşme yapıyorlar. Derhal çık! Şüphesiz ki ben öğüt verenlerdenim.” (Kasas 20)

İsrailoğullarının erkek bebeklerinin öldürülmeleri konusu Kur’an’da ayrıntılı olarak yer almaktadır:
4.Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.
5.Biz ise istiyoruz ki, yeryüzünde güçsüz düşürülenlere armağan verelim, onları önderler yapalım ve onları mirasçılar yapalım. 6.Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.
7.Ve Biz Mûsâ'nın anasına vahyettik: “Onu emzir. Eğer o'nun için korkarsan o'nu nehre bırakıver, korkma ve üzülme. Şüphesiz Biz o'nu sana döndüreceğiz ve kendisini elçilerden biri yapacağız.” (Kasas 4-7)

37.Ve andolsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık: “38.Hani bir vakit vahyolunan şeyleri annene vahyetmiştik, 39.Mûsâ’yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol su/nehir o’nu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve o’na düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için, (Ta Ha 37-39)



4- Kahun Jinekoloji Papirüsü

Flinders Petrie, 1889 yılının Nisan ayında Kahun kasabasında üç sayfalık Kahun Jinekolojik Papirüsü buldu. Papirüsün üçüncü sayfasının sağ üst köşesinde Amenemhet III’ün adı ve hükümdarlığının 29. yılı olduğu yazılıdır.(25, 26) (Resim 6)

Papirüs, 34 paragraftan oluşur. İlk 17 paragraf, çoğunlukla üreme organlarıyla ilişkili hastalıkların semptomlarını ele almaktadır.
İkinci bölüm 18-35. paragraf arasıdır. Gebe kalma ve doğum kontrolü ve üreme süreci ele alınır. 20-22. paragraf kontraseptif yöntemlerle ilgilidir.
Üçüncü bölüm; bir kadının doğurganlığını ve gebe kalma yeteneğini tahmin etmek, hamileliği teşhis etmek ve bir çocuğun cinsiyetini belirlemek için kullanılan bir dizi testi açıklar. Pek çok benzer test, diğer tıbbi papirüslerde de yer alıyor ve Mısırlıların bu tür tahminlere verdiği önemi gösteriyor.
Dördüncü ve son bölüm iki paragraf içermektedir. Birincisi hamilelik sırasında diş ağrısı tedavisini gösterirken, ikincisi mesane ile vajina arasında idrar kaçırma ile oluşan fistülü tanımlar.(27, 28, 29)

Papirüs çok yoğun kullanıldığından hasar görmüştür. Arkasına yeni papirüs yapıştırılarak onarılmıştır.(25, 30)

Kahun kasabası, hamilelik ve doğum için fiziksel tehlikelerle doludur. Pek çok bebek yaşamın ilk birkaç ayında öldü. Doğum öncesi bakım düzeyi ve doğumu çevreleyen koşullar, birçok kadının hayatını kaybetmesine ya da doğumla ilişkili sürekli yaralanmalarına yol açtı.(31)

Kahun’da kötü yaşam koşulları bulunmaktadır. Ayrıca kasabada yaşayan İsrailoğullarının dinlerinin zorla değiştirildiği de unutulmamalıdır.(32)

Papirüste kötü muamele gören vakaların varlığı dikkat çekicidir. (Reçete 9) "vajinasında ve aynı zamanda her uzuvda - dayak ağrıları" olarak tanımlanıyor. Stevens, "vajinasındaki ve aynı şekilde her uzvundaki ağrılar; "kötü muamele görmüş biri", olarak tanımlar. Diğer kötü muamele örnekleri 1, 6 ve 16 nolu reçetelerde bulunur. Semptomların kombinasyonunun - genelleşmiş ağrılar, gözlerdeki ağrılar ve bir rahim hastalığı - zührevi hastalığın kanıtı olabileceği öne sürülür.(33)

Aubert (1989:6), bebek ölümleri, kısa ömür, kıtlık tehdidi, doğumun kendisi gibi riskler göz önüne alındığında, yaşamın kendisinin güvencesiz olduğu bir çağda, "kadınların üreme işlevlerine çok değer verilirdi; tüm cinsel ve fizyolojik işlev bozuklukları topluma tehdit olarak kabul edildi." Bu bağlamda, rahim, hastalıktan ve/veya okült güçlerden kaynaklanan istenmeyen etkilerin potansiyel bir hedefi olarak görülüyordu. Bu amaçla, rahim ve onun korunması, eski Mısır’da kadın doğum ve jinekoloji merkezi bir konumdaydı.(34)

On ikinci hanedanın jinekolojiye olan ilgisi şu şekilde açıklanabilir: Amenemhet III’ün erkek çocuğu yoktu. Kızlarından birisinin erken yaşta ölmesi, diğer kızı Sobeknefru'nun hiç çocuğunun olmaması hanedanlığın sonunu getirecek bir durumdu. Firavunun kendi ailesinden erkek çocuk sahibi olma saplantısı, İsrailoğullarının kadınları üzerinde deneyler yapacak kadar azgınlaştığını gösteriyor. Eski Mısır’da yaygın olan ve kısırlığa da yol açan hastalık hakkında, Kan başlığı altında detaylı bilgi verilecektir.

Zaten bu çaresizlik yüzünden firavun, bebek Musa’yı evlat edinmiş ve Mısır prensi olarak yetiştirmiştir. Prens Musa, Mısır’dan kaçınca hanedanlığın sonu gelmiştir.

Firavunun bu krizi çözmek için zorla İsrailoğulları kadınlarının üzerinde jinekolojik deneyler yaptırdığı anlaşılıyor. Bu durumun çok acı sonuçlara yol açtığını Kur’an’dan öğreniyoruz. (Bakara 49; A’raf 127, 141; Kasas 4; Mü’min 25)

Bakara 49.Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirien, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun’un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.–

A’raf 127.Firavun toplumundan ileri gelenler de, “Seni ve senin ilâhlarını/ seni ilâh edinmeyi terk etsinler de yeryüzünde kargaşa çıkarsınlar diye mi Mûsâ’yı ve toplumunu serbest bırakacaksın?” dediler. Firavun dedi ki: “Onların oğullarını katledeceğiz; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştireceğiz, kızlarını sağ bırakacağız ve biz onlar üzerinde ezici bir güce sahip kimseleriz.”

A’raf 141.Hani bir zaman Biz, size azabın kötüsünü yapan; oğullarınızı katleden; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kızlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinin elinden de sizi kurtarmıştık. Bunda da sizin için Rabbiniz tarafından büyük sınav vardır.

Kasas 4.Şüphesiz ki Firavun, yeryüzünde yüceldi ve idaresi altındaki insanları grup grup yaptı; onlardan bir grubu güçsüzleştirmek istiyor; bunların oğullarını boğazlıyor; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiriyor, kızlarını da sağ bırakıyordu. Şüphesiz ki o, bozgunculardan idi.

Mü’min 25.Böylece Mûsâ, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman onlar: “Mûsâ ile birlikte iman etmiş kişilerin oğullarını katledin; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirin, kadınlarını ise sağ bırakın” dediler. Kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin düzeni, boşa çıkmakta olandan başkası da değildir.




5- Kahun Kasabası Aniden Terk Edilmiştir

Flinders Petrie'nin, bir başka çarpıcı keşfi ise bu kölelerin kasabadan aniden kaybolmasıdır. Rosalie David bu konuda kitabında şunları aktarır:
"Kahun'un sakinlerinin kasabayı terk etmelerinin, dükkânlarda, evlerde aletlerini ve diğer eşyalarını bırakmalarının nedeni, Firavun piramidinin tamamlanmasından kaynaklanmadığı ortadadır."
"Kahun'daki evlerde geride bırakılan günlük kullanım eşyalarının miktarı, çeşitliliği ve türü, gerçekten de ayrılmanın ani ve plansız olduğunu düşündürüyor." Ayrılış, ani ve plansızdı!: "Dört yüz otuz yılın sonuncu günü RAB'bin halkı ordular halinde Mısır'ı terk etti." (Mısır'dan Çıkış 12:41).(5, 16)

Kur’an, İsrailoğullarının kasabayı aniden terk ettiklerini bildirir:
52.Ve Biz, Mûsâ'ya: “Kullarımı geceleyin yola çıkar, şüphesiz siz takip edilenlersiniz” diye vahyettik.
53-56.Derken Firavun da şehirlere toplayıcıları gönderdi: “Şüphesiz bunlar, sayıları azar azar, bölük pörçük bir topluluktur. Ve onlar bizim için elbette öfkelidirler. Biz ise, elbette hazırlıklı, tedbirli bekleyen bir cemaatiz.” 60.Sonra Firavun ve adamları güneş doğarken onların ardına düştüler.
61.İki topluluk birbirini görünce, Mûsâ'nın ashâbı “Şüphesiz biz, kesinlikle kıstırıldık” dediler.
62.Mûsâ: “Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Şüphesiz Rabbim benimledir, bana yol gösterecektir” dedi.
64.Ötekilerini de oraya yaklaştırdık.
65,66.Ve Mûsâ ve beraberindekilerin hepsini kurtardık, sonra da ötekileri suda boğduk(Şuara 52-66)





6- İsrailoğullarını Hapseden Duvarlar

Kahun (İbranice rahip kelimesiyle aynı isim), çoğunlukla Semitlerin yaşadığı, etrafı çevrili bir kasabaydı. Köleliğin belgeleri bulundu. Muhtemelen korunan ve surlarla çevrili bir köle kasabası olduğunu gösteriyor.(8, 35)

Kahun’da 100 ev vardı ve kasabasının etrafı kalın tuğla duvarlarla çevriliydi. Sokaklar ve evler düzenli sıralar halindedir. Batıdaki ev blokları tek bir bekçi tarafından kolayca korunabilir. Kasaba birkaç ana alana ayrılmıştır.(36)

Mısır Deltasının doğu sınırını oluşturan bölgede bulunan göl, bataklıklar doğal sınır olarak kullanıldı. Bu göller ve bataklıklar arasında kalelerin koruduğu kanalları birleştirerek sınırları güvence altına aldılar.

Ayrıca, 12. hanedan Firavunları; sınır güvenliği sağlamak ve İsrailoğullarının kaçmamalarını engellemek için ülkenin doğusuna (Sina Yarımadası sınırına)büyük kerpiç duvarlar ördürttü.(35, 37)



7- 12. Hanedan Köle Kayıtları

12. hanedanın sonlarında İsrailoğullarının köleliğine dair kanıtlar ortaya çıkıyor. 12. hanedanın beşinci kralı Senusret III, deltada Bubastis, Qantir ve Ramses gibi şehirler inşa etti. 12. hanedanlığın ikinci yarısında Kahun ve Gurob köylerinde büyük bir Sami köle nüfusu yaşıyordu. Bir papirüs köle listesinde 77 okunaklı isimden 48'i tipik, çoğu sahibi tarafından atanan Mısırlı isminin yanında "kuzeybatıdan bir Sami grubu" sıralanır. Bu dönemde Mısır'da Semitik kölelerin varlığı, İsrailoğullarına yapılan zulme dair Kitabı Mukaddesteki anlatımla tutarlıdır.(38)

Senusret III, 12. Hanedanlığın son hükümdarları olan Amenemhet III ve Sobekneferu'nun hükümdarlık dönemine ait köle kayıtları vardır. Bunların bazıları Sobekneferu'dan önce Amenemhet IV (Musa) olarak anılan belirsiz bir figürden bahseder. ... İncil Araştırmaları Derneği'nden Profesör Bryant Wood, Kahun'da yaşayan Semitik kölelerin gerçekten İsrailliler olduğu sonucuna varır.(16)

Karnak tapınağında bulunan Sobekhetep IV Yazıtının 2. maddesinde insan kaynakları yasası yer alır:
"İnsan sağlama bürosunun mührünü yazınız": Unvan, Lahun'da bulunan Amenemhet III’ün 29. yılına tarihlenen yasal bir belgede yer almaktadır. Unvan sahibi, insanların transferi hakkında bir belge hazırlayan biri olarak görünür.“(39)

Jürgen von Beckerath, Amenemhet III Mısırını 'totaliter' bir devlet olarak tanımlıyor.(40) Mısır krallığında zorla çalıştırma, kölelik sistematik bir şekilde uygulanmıştır:(40, 41)


Brooklyn Papirüsü

Brooklyn Müzesinde yer alan Brooklyn Papirüsü “Papyrus Brooklyn 35,1446“ olarak isimlendirilmiştir. Papirüsü önemli kılan şey; Mısır’dan Çıkış’a denk gelen dönemde yazılmış olmasıdır. Papirüste hem 12. Hanedan sonuna hem de 13. Hanedan dönemine ait Mısır’da yabancıların varlığını kanıtlayan bilgiler bulunur. Papirüsün ön yüzünde “Büyük Hapishane/Çalışma Kampı” olduğu ve bu kamptan kaçan 80 kişinin bilgilerine yer verilir.

Belge, Amenemhet III'ün saltanatından 13. Hanedanlığa kadar uzanıyor. Vezir Ankhu'ya gönderilen bir mektubun ve kraliyet kararnamesinin kopyaları da belgeye dâhil edilmiştir.(42, 43), (Resim 7)


Kur’an, İsrailoğullarının Firavun tarafından köleleştirildiği açıkça bildirilir:
25.Böylece Mûsâ, katımızdan kendilerine bir hak ile geldiği zaman onlar: “Mûsâ ile birlikte iman etmiş kişilerin oğullarını katledin; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştirin, kadınlarını ise sağ bırakın” dediler. Kâfirlerin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerin düzeni, boşa çıkmakta olandan başkası da değildir. (Mü’min 25)

49.Ve hani Biz, bir zaman sizi, sizi azabın en kötüsüne çarptıran, oğullarınızı boğazlayan; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kadınlarınızı sağ bırakan Firavun’un yakınlarından kurtarmıştık. –Ve bunda size Rabbiniz tarafından büyük bir bela vardı.–(Bakara 49)

104,105.Ve Mûsâ, “Ey Firavun! Ben kesinlikle âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Allah hakkında haktan başkasını söylememek bana bir yükümlülüktür. Gerçekten ben size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Bu nedenle İsrâîloğulları’nı gönder benimle” dedi. (A’raf 105)

15.Allah: “Kesinlikle senin düşündüğün gibi değil! Haydi, ikiniz alâmetlerimizle/göstergelerimizle gidin. Şüphesiz ki, Biz sizinle beraberiz, işitenleriz. 16,17.Haydi, ikiniz Firavun'a gidin de ‘Biz kesinlikle, İsrâîloğulları'nı bizimle beraber gönderesin diye’ âlemlerin Rabbinin elçisiyiz deyin” dedi. (Şu’ara 16-17)









D- MUSA KISSASINI DOĞRULAYAN KANITLAR

12. Hanedan zamanına ait şu ana kadar elde edilen kanıtlar Kur’an ile çok iyi uyum gösterir:



1- Bilginler

Firavunun çevresindeki bilginlere Ipuwer örnek verilebilir. Musa peygamberle münazara yapan bilginlerin genellikle büyücü olduğu ileri sürülür. Bu yanlış nitelemedir. Bunlar, firavunun otoritesi üzerine fikir, tez üreten bilgili insanlardır. Halk kültüründeki sihirbaz, büyücü kesinlikle değildirler.

Ipuwer Papirusünü yazan Ipuwer bilge bir kişidir. Metinde "Depolara ve hazinelere sıkça yapılan atıflar göz önüne alındığında, bilgenin hazine yetkililerinden biri olması doğaldır. Ayrıca o Delta'dan hazine eksikliğini rapor etmek için geldiği sonucuna varılabilir.(44) Ipu-wer, “saygıdeğer Ipu” anlamına gelir. Ipuwer'a verilen özel unvan, Orta Krallık'ta bilinen bir unvan olan ‘Overseer of Singers’tir. Yani bilginlerin yöneticisi olarak ifade edilebilir.(45)

Kahun’da bulunan papirüslerin birinde tapınaktaki festivallere katılan bilginler(şairler) kayıtlıdır. Papirüste bu bilginler dört grupta yer alır. Her grupta ise ikişer adet bilgin ismi ile kayıtlıdır.(47)

Bilginler ile Musa peygamber arasında tezlerin ortaya konulması konusu üzerinde durulması gerekir: Konu büyü değil, toplumsal eğitimde bilimsel yöntemin nasıl olması gerektiği ince bir anlatımla ortaya konulmuştur. Bilginler tezlerini görsel sunum ve gösteri (demonstrasyon) metodu ile desteklemiştir. Toplantı halka açık ortamda(festival) uygulanmıştır.

Bilginler Firavunun ideolojisini halkın görüşüne sunmadan, Firavunu yüceltmek için çalışmışlardır. Bilginler ve Firavun bu kararı ortaklaşa almıştır: (Araf 113-114)

Toplumun genelini ilgilendiren konularda en doğru kararın alınması için tez-antitez birlikte verilmeli ve bireyin tercih etmesi istenmelidir. Firavun ve bilginlerin toplum adına aldıkları karar, bireyi ve toplumu yok saymış ve Firavunu ilahlaştırmıştır.

Sosyallik ilkesi gereği halka tez ve anti tez her iki görüş birlikte verilerek seçmesi istenmeliydi. Oysa bilginler halkı yanıtmışlar Firavunun otoritesinin üstün gelmesi için çalışmışlardır. Sonuçta bilimsel öğretim konularından sosyallik ilkesi çiğnenmiştir.

Öğretim İlkeleri
Öğretim prensiplerinden sosyallik ilkesi birey ve toplum için çok önemlidir. Örneğin, eğitimin en önemli konularından biri çocukları dengeli olarak sosyalleştirmektir. Sosyallik, çocukların anne-baba, okul yöneticisi ve öğretmenleri, yönetmelikleri, yasaları, tanıması, saygı göstermesi ile gerçekleşir. Çünkü bunlar toplumsal yapının direkleridir. Eğitim öğretim faaliyetlerinde çocuğun kendi kararlarını verebilmesi, kendi kendini yönetmesi, hür kararlar vermenin hazzı ve sorumluluğu da verilmelidir. Bu çocuk öğretiminde olduğu gibi insanların bilinçlenmesi ve topluma kazandırılması, öğretim ilkelerinden öğretimde sosyallik ilkesi konusuna girmektedir.


Sosyallik (Otoriteye İtaat ve Özgürlük) İlkesi
Ferdin sosyalleşme süreci içerisinde kurallara uyması büyük bir önem taşır. Bu otoriteye itaat olarak tanımlanır. Ancak birey kurallara uyarken kendi kararlarını alabilmesi, yöntemini kendi kendine yapması, hür karar verme sorumluluğunu kazanması istenir. Bu olgu özgürlük olarak tanımlanır. (Öğretim Yöntem ve Teknikleri)

Kısacası, bireyin kime/neye itaat edeceğini hür iradesi ile tercih etmesi istenir. İnsanın dünya ve ahiret hayatında mutlu olması için Allah’ın insanların hayrına gönderdiği ilkelere uyması tavsiye edilir. İnsanın kendi yararına olan bu ilkeleri kendi özgür iradesi ile seçebilmelidir.

Musa peygamber Allah’tan aldığı ayetleri Firavuna, bilginlere ve topluma tebliğ etmiştir. Modern öğretim prensiplerinin gereğini yerine getirmiştir. Bilginler ise bunu yapmamış, insanlardan firavuna körü körüne itaat etmeleri için çabalamıştır. Bu nedenle Firavun ve bilginlerin izlediği yol baştan sona yanlıştır. Bilimsel bir yaklaşım değildir.

54.Firavun kendi toplumunu etkisizleştirdi; niteliksizleştirdi de onlar da ona itaat ettiler. Şüphesiz onlar, hak yoldan çıkmış kimseler toplumu idiler. (Zuhruf 54)




2- Bilginlerin Asası

Liverpool Müzesi'nde Mısır tarihinin 12. hanedan dönemine ait bir sihirbaz asası bulunur. Asa, kobra yılanı biçimindedir.(47, 48), (Resim 8)

Tarih boyunca krallar, kendilerini ve otoritelerini halkın üstünde tutmak için asa gibi enstrümanlar kullanmışlardır. Asa, gücü ve otoriteyi simgeliyordu. Firavunların büyük taç takmaları ve makyaj yapmaları benzer uygulamalardandır. Gerçekten de bazı firavun heykellerinde ve hiyerogliflerde ellerinde asa/çubukların olduğu görülür. Bu asa-çubuklar ile halka şifa verdiğine inanılır. Farklı kıyafetler, makyaj, gizemli sözler(genel çerçeveli sözler) kullanan astrologlar günümüzde halen yapılan benzer uygulamalara örnektir.

Tez sahipleri savlarını karşısındakilere kabul ettirmek için çeşitli kanıt ve belge kullanırlar. Kısacası sözlerinin/fikirlerinin etkili olması için her yola başvururlar.

Bilginler de firavunun otoritesini yücelten fikirler ortaya koymuşlardır. Fikirlerini halka tebliğ ederken yılan şeklinde asa kullanmaları tabiidir. Çünkü kobra yılanının Mısır inancında ayrı bir yeri vardır. Yılan, Mısır’ın koruyucu gücünü temsil eder. Bilginlerin, Firavunun dinini yüceltirken görsel malzeme kullandıkları anlaşılıyor. Günümüzde modern eğitim-öğretimde, bilimsel çalışmalarda panel ve konferansların görsel sunum eşliğinde yürütülmesi yöntemi konunun daha iyi anlaşılmasını sağlamaktadır.


Gösteri - Demonstrasyon:
Gösteri; toplantı, panel, seminer gibi eğitim ortamında katılımcılar arasında iletişimi arttıran hem görme hem de işitme duyularının etkin olarak kullanıldığı bir tekniktir. Bu teknikte katılımcılara fiziksel ya da zihinsel beceriler kazandırılırken öğretmen, çalıştırıcı, usta ya da sanatçı kazanımlar ile ilgili işlem basamaklarını araç-gereç, maket, model ya da materyal kullanarak gösterilir.

Eski Mısır’da sihir, din ve tıp arasında belirgin sınırlar yoktur. Bu nedenle konunun doğru anlaşılması için Mısırlıların sihirden neyi anladıklarının bilinmesinde yarar vardır. Ayrıntılı açıklama dipnotta yer alıyor.(49)

Firavunun uyguladığı Mısır kültünü; Kur’an, ayetlerde öz olarak aktarıyor. Musa kıssasında bu olgu; sihir, yılan(heka kozmik güç), bilgin, rablik iddiası ve din başlıklarıyla karşımıza çıkıyor. Bunun basit bir göz boyama olmadığını, firavun ve yakınlarının yaşam tarzı olduğunu öğreniyoruz. Kısacası Musa peygamber bilginlerle değnek dövüştürmemiştir. Musa peygamber ile bilginler arasında ilkeler ve tezler tartışılmıştır. Musa peygamber Allah’tan aldığı ayetleri ortaya koymuştur. Bilginler ayetler karşısında gerçeği gördüklerinden Musa’ya değil, “Musa ile Harun’un Rabbine” iman etmişlerdir. Bu ifade, Musa peygamberin sihir yapmadığının aksine muhataplarına ayet getirdiğinin bir başka kanıtıdır.

Sonunda bütün etkili bilginler, “Mûsâ ile Hârûn’un Rabbine iman ettik” demek sûretiyle boyunlarını uzatıp teslim olmuş durumda bırakıldılar.(Taha 70)

Yeri gelmişken Musa peygamberin asasının ne olduğuna da kısaca değinelim. Musa peygamberin asası, Allah’tan aldığı vahiy ve Musa peygamberin birikimidir. Bilginlerin ortaya koyduklarını, Musa peygamber dayanağı olan Allah’ın vahyi ile hükümsüz kılmıştır:

Onlar ortaya atınca da Mûsâ, “Sizin getirdiğiniz şey bir göz boyama/ aldatmacadır. Şüphesiz, Allah onun boş ve asılsızlığını ortaya çıkaracaktır. Şüphe yok ki, Allah kargaşacıların işini düzeltmez. Ve Allah, günahkârların hoşuna gitmese de, hakkı, Kendi kelimeleriyle ortaya koyup gerçekleştirir” dedi.(Yunus 81-82)


A’raf 103-122
103.Sonra, o elçilerin/ o toplumların arkasından Mûsâ’yı alâmetlerimizle/ göstergelerimizle Firavun’a ve ileri gelenlerine gönderdik de onlar, alâmetlere/ göstergelere haksızlık ettiler. Hele bir bak, o bozguncuların âkıbetleri nasıl oldu!
104,105.Ve Mûsâ, “Ey Firavun! Ben kesinlikle âlemlerin Rabbi tarafından gönderilmiş bir elçiyim. Allah hakkında haktan başkasını söylememek bana bir yükümlülüktür. Gerçekten ben size Rabbinizden apaçık bir delil ile geldim. Bu nedenle İsrâîloğulları’nı gönder benimle” dedi.
106.Firavun, “Eğer bir alâmet/gösterge ile geldiysen, getir hemen onu, tabii eğer doğru kimselerden isen” dedi.
107,108.Bunun üzerine Mûsâ, bilgi birikimini ortaya attı, o da birdenbire apaçık bir “silip süpüren” kesiliverdi. Gücünü de sıyırıp açığa koydu; artık gücü, izleyenler için mükemmel, tam kusursuzca idi.
109-112.Firavun’un toplumundan ileri gelenler, “Kesinlikle bu çok bilgili büyüleyici, etkin bir bilgindir. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor” dediler. Firavun, “O hâlde siz ne emredersiniz?” dedi. Onlar: “Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginleri sana getirsinler” dediler.
113,114.Ve o çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler Firavun’a geldiler: “Eğer galip gelen/ yenen biz olursak, gerçekten bizim için büyük bir ödül olacak/ olacak mı?” dediler. Firavun, “Evet” dedi, “siz kesinlikle yakınlaştırılmışlardan olacaksınız da.”
115.Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler: “Ey Mûsâ! Sen mi tezini ortaya koyacaksın, yoksa tez ortaya atanlar biz mi olalım?” dediler.
116.Mûsâ: “Siz tezinizi ortaya atın” dedi. Onlar atınca da insanların gözlerini büyülediler ve onları korkuttular. Ve büyük bir etkin hüner gösterdiler.
117.Biz de Mûsâ’ya, “Sen de birikimini ortaya atıver” diye vahyettik. Bir de ne görsünler, onların uydurup düzdükleri şeyleri süratle yakalayıp yutuyor. 118.Böylece hak yerini buldu ve Firavun ve ileri gelenlerin bütün yaptıkları boşa gitti, işe yaramadı.
119.Firavun ve ileri gelenler, artık orada mağlup oldular ve küçük düşmüş bir toplum olarak geri döndüler.
120-122.Çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginler ise boyun eğip teslim olmuş kimseler hâlinde bırakıldılar. “Âlemlerin Rabbine; Mûsâ’nın ve Hârûn’un Rabbine iman ettik” dediler. (A’raf 103-122)


Şuara 43-46
43.Mûsâ onlara, “Ortaya koyun ne koyacaksanız!” dedi.
44.Bunun üzerine onlar, birikimlerini, eski inanç ve tezlerini/çer-çöplerini; eften püften bilgilerini ortaya koydular ve “Firavun'un gücü hakkı için şüphesiz elbette bizler galip olanlarız” dediler.
45.Sonra Mûsâ birikimini ortaya koydu; bir de ne görsünler, onların uydurduklarını yutuyor da yutuyor!
46-48.Sonra etkin bilginler boyun eğip teslimiyet gösterenler olarak bırakıldılar:
“Biz, Âlemlerin Rabbine; Mûsâ ve Hârûn'un Rabbine iman ettik” dediler. (Şuara 43-46)




3- Festival

İsrailoğullarının yaşadığı Lahun (Kahun) kasabasında Hathor tapınağı bulunmaktadır. Amenemhet III, Lahun’da düzenli olarak festivaller düzenlemiştir. Firavun’un dinini de temsil eden Hathor kültü, festivalin kutlanma nedenidir. Şenlik ritüelleri hakkında ayrıntılı bilgi Lahun papirüsünde yer almaktadır. Burada çok sayıda tanrı ve tanrıçaya dini ritüelin düzenlendiği anlaşılmaktadır. Papirüs, Amenemhet III'ün 35. yılına aittir. (Resim 6)

Dini ritiellerin uygulandığı festivalde “Şarhoşluk Bayramı” düzenlendiği tespit edilmiştir. İçecekler sunmak ve tüketmek, şarkı söylemek ve dans etmek çok özel bir amaca hizmet etmek demektir. Bir yandan Hathor'un çok yönlü karakterinin vahşi ve evcilleşmemiş kısmını yatıştırmak ve diğer yandan en uygun atmosferi oluşturmak adına tanrı ve insan arasındaki şehvetli birliktelik için uygulanmıştır.

Firavunun Hathor kültüne-dinine göre; yukarıda sayılan eylemler, hem Hathor tanrıçasının hem de kutlama yapanlar için olumsuz bir özellik olmayıp aksine eylemler teşvik edilmiştir.

Mısır’a hayat veren yıllık Nil selini getirdiğine inanılan ehlileştirilmemiş tanrıçanın (Hathor) düzenli olarak yatıştırılmasının gerektiğine inanılıyordu. (Taşkının fazla olması toprakların su altında kalmasına neden olurdu. Taşkının az olması durumunda kuraklık yaşanıyordu. Bu nedenle taşkının optimum şartlarda gerçekleşmesi Mısır ülkesi için hayati önem taşıyordu.) Hathor'un gelişinin Nil selini teşvik etmesi beklendiği için festival, yeni yıl kutlamaları şeklinde yerini almıştır.(50)

Hathor: Mısır mitolojisi'nde doğum, bereket, aşk ve evlilik ile ilişkilendirilen tanrıçadır. Ra'nın kızlarından biridir. Hathor (Mısır dilinde Horus’un evi anlamında) samanyolu galaksisinin kişileştirilmesini temsil eder. Hathor bazı figürlerinde memelerinden süt akan ilahi bir inek olarak çizilir.(51)

Güneş takvimi Nil Taşkınının önceden bilinmesi gibi çok önemli bir avantaj sağladı. Taşkın, Nil çevresindeki tarımı doğrudan şekillendirmektedir. Bu nedenle Mısır takvimi üç mevsimden oluşur. Akhet (taşkın), Peret (ekim) ve Shemu (hasat) Taşkın mevsimi Haziran'dan Eylül'e kadar sürer. Güneş takviminin kullanılmasıyla birlikte üretim planlaması yapılarak, zararsız-ziyansız zirai ekim-dikim yapıldı.(52)

Nil'in taşması, eski zamanlardan beri Mısır'da önemli bir doğal döngü olmuştur. Mısırlılar tarafından 15 Ağustos'tan başlayarak iki hafta boyunca Wafaa El-Nil olarak bilinen yıllık tatil olarak kutlanır.(53) Bu yeni yıl kutlamaları günümüzde “Festival Wafaa Al-Nil” adıyla anılmaktadır.(54)


Festivaller iki kategoride düzenlenmiştir: 1- Yerel ve bölgesel festival. 2- Ülke çapında düzenlenen festival.

Kur’an’da, Musa peygamber ile bilginlerin karşılaştığı festivalin ülke çapında düzenlendiğini bildirmiştir. Gerçekten de bu önemli festivalin, Nil taşkını olduğunda ulusal düzeyde kutlanan yeni yıl kutlamaları olması kuvvetle ihtimaldir. On ikinci hanedan kralları Fayyum baraj gölüne büyük önem vermiştir. Baraj ve sulama sitemine büyük yatırım yapan Firavunlar ve Mısır için en önemli olay, barajın sel suyu ile dolduğu taşkın dönemidir. Her yıl bütün ülke tarafından kutlanan bu şenlikler, firavunun dinin en önemli ritüeli olmuştur.

Kur’an’da bu durum aynı şekilde, şenlik-ziynet günü ismiyle ifade edilir.(55)
Bu festivallerden başka, Amenemhet III’ün Sed Festivali (iktidarının 30. Yılı kutlamaları) düzenlediği tarihi kayıtlardan bilinmektedir.(56, 46)

109-112.Firavun’un toplumundan ileri gelenler, “Kesinlikle bu çok bilgili büyüleyici, etkin bir bilgindir. O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor” dediler. Firavun, “O hâlde siz ne emredersiniz?” dedi. Onlar: “Onu ve kardeşini alıkoy, şehirlere de toplayıcılar gönder. Bütün çok bilgili, büyüleyici, etkin bilginleri sana getirsinler” dediler.(A’raf 109-112)


Kur’an’da Musa peygamber ve bilginlerin şenlik gününde karşılaşacağı bildirilir. Halkın da katılacağı ulusal düzeydeki festival olduğunun altı çizilir.
59.Mûsâ: “Sizinle buluşma zamanı, tören, şenlik günü ve insanların toplanacağı kuşluk vaktidir” dedi. (Ta Ha 59)

38.Böylece, etkin bilginler belli bir günün tayin edilen vaktinde bir araya getirildi.
39.İnsanlara da, “Siz toplanıyor musunuz?” denildi. (Şuara 38-39)

Eski Mısır’da başka festivaller de bulunmaktadır.(57, 58)



4- Firavunun Yaptırdığı Eserler

a-Piramitler

Amenemhet III tarafından Dashur’da yaptırılan Siyah Piramitin kerpiç iç çekirdek yapısı ortaya çıkarılmıştır. Tarihçi Josephus, İsrail kölelerine piramitleri inşa etme görevinin verildiğini kaydeder.(1) Dahshur'da yapılan piramitten başka Hawara’da da piramit yaptırmıştır. Bu piramidinin mezar odası kemer tuğla tonozu ile korunur.(59), (Resim 9-10)

Firavun, Dashur’da kerpiçten yaptığı ilk piramitte yapısal sorunların olması nedeniyle Hawara’da başka bir piramit yaptırmıştır. Çünkü Nil’in alüvyonundan tuğla yapımı ekonomik ve pratik değildir.(60)

Firavunun, Moeris Gölünün milini kullanarak ikinci piramidi yaptığında amacına ulaştığını tarihi bilgilerden öğreniyoruz:
Labirent'in sonunda şimdiye kadar çamur tuğladan yapılmış en güzel piramit, Amenemhet III’ün yaptırdığıdır. Bu piramidin gerçekten dikkate değer bir özelliği var. Diğer kerpiç piramitlerin aksine, Amenemhet III’ün Hawara’da yaptırdığı piramit 3.800 yıl geçmesine rağmen bozulmadı. Çünkü Khnum'un teknolojisinde bir yenilik vardı.(61)




b- Labirent

Labirent sözcüğü; “Çıkış yeri çok zor bulunabilecek biçimde karışık geçitleri olan yapı. İçinden çıkılması çok güç ya da olanaksız durum, çözümü zor sorun” şeklinde tanımlanır.

Musa ve firavun konusu işlenirken piramit kompleksi içindeki labirent adı ile meşhur olmuş bina da dikkate alınmalıdır. Çünkü bu komplekste yer alan Labirentte İslam’ın ve insanlığın aleyhine faaliyetler yapılmıştır. Firavunun burada ilkel ve vahşi öğretiler ile insanlığın başına bela olmuştur. Buradan çıkan fikirler Mısır sınırlarını da aşmıştır. Özellikle bu görüşler antik Yunan (Girit) medeniyetine de bulaşmıştır. (Yunan mitolojisinin zenginliğini hatırlayın) Bu nedenle Firavunun sadece kendi halkını yoldan çıkardığını düşünmek hata olur.

Labirent hakkında bilgi aktaran yazar ve araştırmacıların verilerine göre; gizem, kafa karışıklığı, astroloji (gibi bir sonuca götürmeyen, kesin yargıya ulaştırmayan), mitoloji ve içinde çeşitli garip yaratık heykellerinin bulunduğu bu ortamda, kendine özgü bir kült oluşturulduğu anlaşılıyor. Bu kompleks mitolojinin ve astrolojinin kadim kaynağı olabilir.

Mısır mimarisinde en önemli binalar, kalıplara dökülen çimento-beton bloklardan yapılmıştır. Bunlar; Firavun ve ailesinin mezarı ya da tapınaklardır. Diğer yapılarda kerpiç, ahşap gibi malzemeler kullanılırdı. Taş, sadece sütun kaideleri ve lentolarda kullanılmıştır.

Taş-beton hammaddenin tükenmesi/kısıtlı olması nedeniyle önemli yapılar; taş/beton yerine pişmiş tuğla ile yapılmıştır. Amemenhet III’ün Hawara’da yaptırdığı piramit pişmiş tuğla ile inşa edilmiştir.

Bu nedenle Mısır mimari geleneğine göre labirentin tek başına saray olması mümkün görülmemektedir. Piramit ve labirentin içindeki tüm yapılar bütüncül olarak düşünüldüğünde bu kompleks; idari merkez, tapınak/okul/akademi ve morg işlevini gördüğü anlaşılacaktır.(62, 63, 64)

Labirentte on iki avlu, on iki bölümün olduğu bilgileri burada Firavunun girift konular üzerinde bilinçli olarak çalıştığı ve Musa peygamberin tebliğ ettiği ayetleri etkisiz kılmak için alternatif yollar üretmeye çalıştığı anlaşılıyor.(65), (Resim 11-12)

Labirentte çok sayıda tuhaf yaratıkların olduğu heykeller bulundu. Ayrıca Amenemhet III’ün tanrı-kral heykelleri de bulunmuştur.(66)

Hawara, güneydoğu Fayyum bölgesinde, günümüz Kahire şehrinin yaklaşık 80 km güneyinde bulunur. 12. hanedanın son büyük kralı Amenemhet III’ün, yaptırdığı Hawara Piramitinin güneyinde büyük bir kült kompleksi inşa etmiştir.

“Labirent yaklaşık 120 metreye 300 metredir. Yaklaşık 1500 yıl sonra, kral Amenemhet III hala bir tanrı olarak kabul ediliyordu. Fayum bölgesi, özellikle Hawara'da ve Klasik Antik Çağ döneminde kült kompleksi kralın adı “Labirent” olarak bilinmeye başlandı. Herodot, Labirentin on iki avlusu olduğunu söyler.”(67) Hawara'da başlatılan Kral Amenemhet III kompleksi saltanatının 15. yılında denk gelir.(68)

Prof. Spiegelberg, Mısır Labirentini orijinal olarak görüyor ve Mısır Labirenti'nin kurucusunun Kral Amenemhet III'ün olduğunu ileri sürmüştür. Labirent öğretileri Antik Yunan kültürünü de etkilemiştir. En eski Yunan kültürü ile eski Mısır uygarlığı arasında XII. Hanedan zamanına kadar bağlantı olduğu Dr. Arthur Evans'ın keşifleriyle kesinleşmiştir.(69, 70) Amenemhet III’ün Labirent yapımını Giritli mimar ve ustalara yaptırdığı bilgisi bulunmaktadır.(71) Mısır ve Girit arasında kültürel bağlantı başta labirent ve Girit boğa kültü olmak üzere bir takım bağlantılar tepit edilmiştir.(72)

Kasas ve Mü’min surelerinden Firavunun, Allah’ın ilkelerini inkâr ettiğini ve Musa peygamberin yalancılıkla suçladığını biliyoruz. Firavun kararını vermiştir, Musa yalancıdır. Bu iddiası üzerinde tez üretmek istemektedir. Bu nedenle Firavun, Haman’dan bir bina inşa etmesini ister. Firavun, kendi ilahlığını ve rabliğini yüceltmek için bu işe girişmiştir.(73) Firavunun kendi ekolünü bu şekilde oluşturduğu anlaşılıyor.

Kasas ve Mü’min surelerinde geçen sarhan kelimesi ile ifade edilen sıradan bir bina değildir. Binanın niteliği ise okul/akademi olmasıdır. Meallerde genellikle köşk ya da kule şeklinde çevirilen “sahran” sözcüğü saf, katkısız, beyanat anlamında kullanılır. Kelime, Neml Suresinde aynı anlamda kullanılmıştır. Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği mekân olarak kullanılmaktadır. Bu eylemler ancak okullarda gerçekleşebilir.

Neml Suresi 44. ayetinde, Sebe Melikesinin tüm sorularının cevabını aldığı, tüm şüphelerinden arındığı bildirilir. Melikenin bilgilendiği ve ikna olduğu bu yer, ayette sarha/sarhun sözcüğü ile ifade edilmiştir. Kısacası Süleyman peygamberin yaptırdığı bu yer “Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği” yerdir.

Süleyman peygamberin yaptığı bu mescid, Kudüs mescidi olarak meşhur olmuştur. Süleyman peygamber kıssasındaki sarhan/mescid/akademi ile Musa peygamber kıssasındaki sarhan/mescid/akademi nitelik olarak aynıdır. Aralarındaki tek fark, Firavun bu okulu Musa peygamberin yalancı olduğunu kanıtlamak için kullanmıştır. Süleyman peygamber bu okulu, hakkın ortaya konulması için kullanmıştır.



Ayetler:
38.Firavun da, “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak; tuğla imal et de Mûsâ'nın ilâhı hakkında bilgilenmem için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki o'nun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi.(Kasas 38)

36,37.Ve Firavun: “Ey Hâmân! Sebeplere; göklerin sebeplerine ulaşmam için bana bir kule yap da Mûsâ’nın ilâhının ne olduğunu anlayayım. Ve şüphesiz ben o’nun yalancı olduğu kanısındayım” dedi. İşte böylece Firavun’a amelinin kötülüğü süslü gösterildi ve yoldan çıkarıldı. Ve Firavun düzeni, yalnızca kayba/ zarara uğratıp acı çekme içindedir.(Mü’min 36-37)

44.Melike’ye, “Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği köşke/ halis dine gir!” denildi. Sonra Melike, halis dini görünce tekrar tekrar, inceden inceye hesap yaptı, inceledi ve geçmiş yaşamındaki tüm sırlarını açıkladı. Süleymân; “Bu, Allah’ın vahylerinden özenle elde edilmiş halis dindir” dedi. Melike, “Rabbim! Ben gerçekten kendime haksızlık etmiştim. Süleymân ile beraber, âlemlerin Rabbi olan Allah'a teslim oldum” dedi.(Neml 44)



Firavunun Gökyüzüne Yükselme Arzusu
Kuran'da belirtildiği gibi Firavun'un Musa'nın ilahının ne olduğunu anlamak için bir kuleye veya merdivene çıkması fikri, eski Mısır mitolojisinde de bilinmektedir. Firavun tanrılara tırmanmak ve onlarla sohbet etmek için bir merdiven veya kule inşa etmelerini ister.

Mısır bilimci Sir Flinders Petrie, Religious Life In Ancient Egypt adlı kitabında bu konuda şu bilgileri verir:
Gökyüzündeki tanrılara yükselme arzusu, merdivenle yukarı çıkmayı istemekle ifade edildi... Osiris ibadeti Mısır'a geldiğinde, Osiris krallığında gelecek arzusu bir konu olarak kabul edilecekti. Ra geldiğinde dileği, gökteki büyük gemisinde Ra'nın maiyetini oluşturan tanrıların topluluğuna katılmaktı.(74, 75)



c- Pişmiş Tuğla

Firavunun pişmiş tuğla ile kule/piramit yaptırdığı Kasas 38. ayette ifade edilmektedir. Firavunun döneminde tuğladan piramidin yapıldığını tarihi ve arkeolojik verilerden de teyit edebiliriz.(76, 77, 78) Hatta piramidin olduğu yerin yakınında bol miktarda hammadde bulunduğu bildirilmiştir.(79, 76)

Herodot'un kerpiç piramitlerle ilgili açıklaması (Kitap II, bölüm CXXXVI) alakalı hale gelir:
“... Kendisinden önce Mısır'da hüküm süren tüm kralları aşmak isteyen bu prens (Amenemhet III), bir taşa kazınmış bu yazıtla bir tuğla piramidini anıt olarak bıraktı: beni taş piramitleriyle kıyaslayarak küçümseme; Gölün dibindeki alüvyondan yapılmış tuğlalardan inşa edildiğim için Jüpiter diğer tanrıların üzerinde olduğu kadar onların üstünden de yüksekteyim..."(76)

Pişmiş tuğla yapımı Mısır’da ilk hanedan dönemlerinden itibaren bilenmektedir. Bunun yanında 12. hanedan dönemine ait tuğla, çanak-çömlek fırını bulunmuştur. (Resim 13)

Mısır'ın Fayyum semtindeki Al-Lahun bölgesinin harabelerinde bulunan 12. Hanedan Çömlek Fırını (Abdallatif 1998), çömlek, seramik, fayans yapmak için çamur gibi yumuşak malzemeleri sertleştirmek ve yakmak için kullanıldı. Farklı manyetit ve hematit içerikleri içerir. Clark'a (1990) göre, bir çömlek fırını bazen zemin seviyesine yakın 500 nT kadar büyük bir sinyal verebilirken, bazı arkeolojik anomaliler 1 nT'den azdır. Bu Fırının ölçülen VMG'si, -164.6 ila -164.6 arasında yüksek bir manyetik sinyal aralığını gösterir.(80)

Mısır'ın Fayoum semtindeki Al-Lahun sitesinde (Abdallatif 1998) çamur gibi yumuşak malzemeleri çanak çömlek, seramik, fayans yapmak sertleştirmek ve yakmak için kullanıldı. (12. Hanedan'a ait Çanak Çömlek Fırını - Şek. 1B - Resim Açıklaması)

Düşük manyetize arkeoloji araştırmasında Abydos, Saqqara ve Qantir'de kerpiç tuğlalar tespit edilmiştir.(81)

Kur’an’ın mesajlarının anlaşılmaması için uğraşan bazı çevreler pişmiş tuğla konusunda spekülasyon oluşturmaya çalışmışlardır. Mısır’da pişmiş tuğlanın Musa peygamberden asırlar sonra yapıldığı ileri sürülmüştür. Ancak, Mısır’da tarihinde eskiden beri pişmiş tuğla bilinmekte ve yapılmaktadır. Bu arkeolojik olarak kanıtlanmıştır.(80, 81)


Mısır’da çok önemli yapılar kalıplara dökülen çimento-beton bloklardan yapılmıştır. Diğer yapılar ise güneşte kurutulmuş kerpiçten yapılırdı. On ikinci hanedan dönemine kadar çimento hammaddelerinin tükenmesi nedeniyle hem beton piramitlerin sayısı azalmış hem de piramitlerin boyutu küçülmüştür. Hammadde yoksunluğunu aşabilmek için Amenemhet III, devasa piramitlerin çekirdeğini pişmiş tuğla ile yaptırmış ve üzerini taşlar ile kaplatmıştır.(77, 82) Kısacası on ikinci hanedan döneminde pişmiş tuğla yapımı ve kullanımı kesinlikle kanıtlanmıştır. İnşaatlarda pişmiş tuğlanın kullanılması tamamen ekonomik nedenlere dayanmaktadır. Maliyetinin yüksek olması nedeniyle pek çok firavun bunu başaramamıştır.



Haman

Firavuna yakın mertebede olduğu anlaşılan Haman’ın ismi, Kur'ân'da altı defa geçmektedir:
6. Ve onları yeryüzünde sağlamca yerleştirelim, Firavun, Haman ve bu ikisinin askerlerine, onlardan çekinmekte oldukları şeyleri gösterelim.
8. Sonra da Firavun ailesi o'nu, kendileri için bir düşman ve üzüntü olmak üzere “buluntu” olarak aldı. Şüphesiz Firavun, Haman ve bu ikisinin askerleri hata edenler idi.
38. Firavun da, “Ey ileri gelenler! Sizin için benden başka bir ilâh bilmedim. Ey Haman, benim için çamur üzerine hemen ateş yak; tuğla imal et de Mûsâ'nın ilâhı hakkında bilgilenmem için bana bir kule yap. Ve şüphe yok ki o'nun yalancılardan biri olduğuna kesinlikle inanıyorum” dedi. (Kasas 6, 8, 38)

23,24. Andolsun Mûsâ’yı Firavun’a, Hâmân’a ve Karun’a âyetlerimizle ve açık bir delil ile elçi olarak gönderdik de onlar: “Bu bir sihirbaz, büyük bir yalancıdır” dediler.
36,37. Ve Firavun: “Ey Hâmân! Sebeplere; göklerin sebeplerine ulaşmam için bana bir kule yap da Mûsâ’nın ilâhının ne olduğunu anlayayım. Ve şüphesiz ben o’nun yalancı olduğu kanısındayım” dedi. İşte böylece Firavun’a amelinin kötülüğü süslü gösterildi ve yoldan çıkarıldı. Ve Firavun düzeni, yalnızca kayba/ zarara uğratıp acı çekme içindedir(Mü'min 24, 36)

39. Karun’u, Firavun’u ve Hâmân’ı da yıkıma uğrattık. Andolsun ki Mûsâ onlara apaçık deliller ile gelmişti de onlar yeryüzünde büyüklük taslamışlardı. Hâlbuki onlar, geçiciler değillerdi. (Ankebut 39)


Kur’an’daki Haman ile Kitabı Mukaddes’deki Haman iki farklı zamanda yaşamış, iki farklı kişidir. Haman konusunda Kur’an’ın yanıldığı, Kitabı Mukaddes’in doğru olduğu ileri sürülerek İslam dini eleştirilir. Çarpıtmaya konu olan kaynak Hermann Ranke’nin Yeni Krallık Mısır kişi isimleri sözlüğünde geçmektedir. Bu eserin 240. sayfa 24 nolu maddesinde hmn (Haman) sözcüğünün “taş ocakları şefi” olarak tanımlanmıştır.(83)

Ancak Kur’an’da bahsedilen Haman’ın Orta Krallıkta aranması gerekmektedir. Orta Krallık Mısır sözlüğünde de HMN sözcüğü ve türevlerinin bulunduğu ileri sürülmektedir. Tarafımızca yapılan araştırmalarda bu bilgiye ulaşamadık. Bu konuda yapılacak çalışmaları beklemek daha doğru olacaktır. Fakat Yeni Krallıkta yani Musa peygamberden sonra bu kelimenin kullanılıyor olması, bu sözcüğün daha öncesinde de (Orta Krallık) kullanılabileceğini düşündürmektedir. Bizim için konu tam olarak aydınlanmamıştır.

Muhammed ESED’in Kur’an Mesajı Meal Tefsirinde yer alan açıklamayı aktararak Haman ile ilgili konuya burada son veriyoruz.

Muhammed ESED, Kasas 6 ve 38. ayetlerinin açıklamasında şu bilgilere yer verir:
Kasas 6. ayet dipnotu:
Kur’an'da, Firavun'un baş danışmanı olarak muhtelif yerlerde sözü geçen “Hâmân” Tevrat'ta bahsedilen Persli Haman'la karıştırılmamalıdır. (Ester'in Kitabı iii, vd.) Kur’an'da kullanılan “Hâmân” sözcüğü, büyük bir ihtimalle, özel bir isim değil, fakat eski Mısır dininde tanrı Amon'a nisbet edilen yüksek sınıftan rahiplere verilen Hâ-Amen ünvanının Arapça'ya mal olmuş şeklidir. Hz. Musa'nın yaşadığı çağda Mısır'da Amon kültü hâkim olduğuna göre, bu kültü temsil eden en yüksek dereceli rahibin de yönetimde Firavun'dan sonraki ikinci adam olması tabiidir. Kur’an'da bahsi geçen Hâmân'ın gerçekten Amon kültünün başrahibi olduğu görüşünü, Firavun'un bu Hâmân'dan “çıkıp Musa'nın tanrısını görmek için” kendisine “yüksek bir kule” yapmasını istemesi de destekler gözükmektedir. Ayrıca, Hâmân'dan “kule yapıcısı” olarak söz edilmesi, büyük Mısır piramitlerinin dinsel amacına ve başrahibin piramitlerin baş mimarı olarak üstlendiği fonksiyona işaret ediyor olabilir.

Kasas 38. ayet dipnotu:
Yahut: “Musa'nın tanrısına çıkayım”. Ettali‘u fiiline bu anlamlardan hangisi verilirse verilsin, Firavun'un yüksek bir kulenin inşasını istemesi yalnızca Mısır'daki büyük firavun ehramlarından/piramitlerinden birinin inşasına ilişkin bir îma değil, aynı zamanda Hz. Musa'nın ortaya koyduğu, var olan her şeyin mutlak manada üstünde ve ötesinde olan, yaratıcı ve hükmedici olarak her şeyi kuşatan, elinde tutan Tek Tanrı kavramına yöneltilmiş alaycı ve küçümseyici bir îma da taşımaktadır.(84)




Piramitleri Kimler Yaptı?

Kimi çevreler piramitlerin profesyonel çalışanlar tarafından yapıldığı iddia edilir. Bu görüşün altında yatan asıl nedenin, Mısır’da köle toplumun olmadığı inancına zemin hazırlamaktır. İsrailoğullarının ve Musa peygamberin Mısır’da hiç bulunmadığı şeklindeki tezlerine dayanak yapmak isterler.

Eski Krallık döneminde inşa edilen ilk piramitler profesyoneller tarafından yapılmıştır. Yusuf peygamber zamanında yedi yıllık kuraklığa hazırlık olması için piramit yapılmıştır. Tahıllar piramitte depolanmıştır. Bu ilk piramit bilimsel yöntemlerle, ülke refahı için, devlet eliyle ve seferberlik anlayışı içinde yapılmıştır.

Daha sonraki hanedanlar zamanında piramitlerin üçer aylık mevsimsel çalışmalarla yapıldığı bilgileri de mevcuttur. Ancak Musa peygamberin yaşadığı dönem olan 12. Hanedan zamanında zalim firavunlar, köleleştirdikleri kitleleri piramit ve diğer yapıları inşa etmeye zorladılar. Bununla ilgili çok güçlü kanıtlar vardır. Kısacası her iki görüş de doğrudur. Yöntemlerin uygulandığı zaman dilimleri farklıdır. Dönemler arası konjonktür aynı kalmamış, zamanla değişmiştir.



5- Mısır’a Gelen Felaketler

Mısır’da yapılan piramit inşaatları çevre sorunlarına yol açtığı bilinmektedir. Hammadde kaynaklarının tükenmesi nedeniyle Mısır ekonomisi krize girmiştir. Özellikle 12. hanedan döneminde inşaatlarda kullanılan mineral madde ve hammadde ihtiyacı zirveye çıkmıştır:


a- Büyük Piramit Projeleri Çevre Felaketine Yol Açmıştır.

Hanedanlar süresince inşaat işleri için yoğun odun külüne ihtiyaç duyulmuştur. Firavunlar odun külü ihtiyacını; ağaç, tahıl kabuğu, saman, saz türlerinin yakılması ile istenen silisli malzemeleri karşılamaya çalıştı. Hatta piramit yapımındaki düşüşün odun kıtlığından kaynaklandığı bildirilmiştir. Tüm ülkeye kireç kalsinasyonu için yakıt sağlama gibi devasa faaliyetler tarımsal kaynakların bu şekilde yoğun kullanılması ekolojik bir felaket yaratmış olabilir. Önceki hanedanların abartılı taş kullanımının ardından, malzeme yetersizliğinden dolayı kerpiç tuğlaya dönmek zorunda kalmaları firavun mimarisi için ciddi bir şoktur.(85, 86)

Piramitlerin yapıldığı taş bloklar kesme taş değildir. Bloklar aslında yüksek kaliteli yeniden yapılandırılmış kireç taşı harcının yerinde dökülmesiyle elde edilen çimentodur. Bloklar, % 90-95 doğal kireçtaşı molozu ve % 5-10 jeolojik tutkaldan (jeopolimerik çimento) oluşur.

Hanedanlar döneminde peş peşe piramitler yapılmıştır. Piramit inşasında ana materyal dökme-jeopolimerik çimento elde edebilmek için kullanılan bazı mineral ve madenlerin tükendiği bildirilir.(87)


b- Plantasyon Tarım Politikası

Firavunların inşaat projeleri için gerekli olan mineral maddelerin temini için 12. Hanedan döneminde gölden kazanılan yeni arazilerde, plantasyon tarım şeklinde üretim modeline gidilmiştir.

Plantasyon tarımın ilk örneği Nil havzası, Delta ve Fayyum havzasında papirüs tarımı ile yapılmıştır. Papirüs bitkisinden elde edilen mineraller(88) ve odun külü(89) ile gereken kaynaklar sağlanmaya çalışılmıştır.


12. hanedan dönemine gelinceye kadar sınırlı kaynaklar nedeniyle piramitlerin boyutları küçülmüştü. 12. hanedan dönemine gelince jeopolimerik çimento ile piramit yapmak için hammadde kalmamıştı. Tükenen kaynaklar nedeniyle çimento taş dökme tekniğinin terkedilerek piramitlerin tuğladan yapılması zorunlu hale gelmiştir.(90)

Kaynakların tükenmesiyle karşı karşıya kalan 12. hanedan firavunu I. Amenemhet ve halefleri kerpiç piramitleri inşa etmiştir. Bu piramitlerin sadece mezar odası büyük bir özenle yığma taştan(çimento) yapılmıştır. Mısırlıların daha sert bronz aletlere sahipken taş yerine kerpiç tercih etmeleri, bu hammaddelerin tükendiğini gösteriyor. Dökülmüş taş (çimento) teknolojisindeki muazzam patlama, kaynakların yoğun şekilde kullanılması bu mimarisinin son derece hızlı çökmesine neden oldu. Reaktiflerdeki mineral kaynakların tükenmesi kimyasal, ekolojik ve tarımsal bir felaket bu düşüşü açıklıyor.(91)

Herhangi bir önemli teknolojideki ciddi düşüş, sosyal evrimi güçlü bir şekilde etkiler. Taş yapım teknolojisinin azalmasının Mısır uygarlığını nasıl etkilediğini anlamak için, modern zamanlarda uzun süreli petrol kıtlığının bizi ne kadar radikal bir şekilde etkileyeceğini hayal etmek yeterlidir.(92)

Ülkede uzun yıllar plantasyon tarım modeli uygulanmıştır. Sömürü boyutunda uygulanmakta olan tarım politikaları da çevre felaketlerine yol açmıştır. Bütün bunlar firavunların sorumsuzca davrandıklarını açıkça göstermektedir.

Mısır’a gelen belaların Firavunların doğayı tahrip etmesinden kaynaklanmış olabileceği görüşü bilim çevreleri tarafından dile getirilir.(93)

Günümüzde de aynı şeyleri yaşıyoruz. Amazon ormanları kesilerek yeni tarım alanları açılmıştır. Amazonda fauna ve floranın yok edilerek endüstriyel Palmiye (Hurma) ağaçlarının dikilmesi çevre felaketlerine davetiye çıkarmaktadır.


c- Kuraklık

Bilindiği üzere Mısır’da tarım kadimden beri Nil taşkınının durumuna bağlıdır. Tarım, hem suya hem de Nil selinin taşıdığı bereketli mil çamuruna bağlıdır. Mısır’da kuraklık ihtimali her zaman vardır. Taşkının çok ya da az olması kıtlık yaratır. Taşkının çok olduğu yıllarda tarım alanları su altında kaldığı için aylarca ekilemez. Taşkının az olması halinde kuraklık görülür.

12. hanedan döneminde hem kuraklık sorununu çözmek hem de ekilebilir tarım alanlarını arttırmak için Fayyum projesi hayata geçirilmiştir.

Kuraklık, Eski Krallık döneminde kuzey Mısır'ı ve ardından Orta Krallık döneminde güney Mısır'ı sarmıştı.(94) Orta Krallık, MÖ 2000 ile 1600 yılları arasında vardı. MÖ 1500'de küresel olarak eski uygarlıklarda bir düşüş yaşandı. Eski uygarlıkların çoğu, nehirler boyunca uzanan vadilerde başarılı bir şekilde yaşamaya devam edemediler, çünkü giderek daha kuru iklimler sınırlı mahsul üretimine neden oldu. Ekilebilir tarım alanları büyük ölçüde azaldı ve azalan yağışlar daha az üretime neden oldu.(95)


ç- Firavun ve Toplumuna Gönderilen Ayetler/Belalar

Yukarıda belirtilenler, zalimlerin kendi ihtirasları için doğal kaynakları sömürüp tüketmesinin sonuçlarıdır. Firavunun dengede olan çevreyi nasıl yok ederek, cehenneme çevirmesini açıklıyor. Heva ve heveslerin ardına düşenler dünyanın cehenneme dönmesini umursamazlar. Doğayı hızla yok ederler. Çevre, doğal kaynaklar ve bitki örtüsü tahrip olan toplumlar yok oluş sürecine girerler.

Firavunun toplumunun Mısır’da büyük felaketler yaşadığı asırlarca önce Kur’an’da bildirilmişti. Bilim bunu ancak günümüzde tespit edebilmiştir. Kur’an’ın dikkat çektiği nokta; Musa peygamberin aldığı vahiy ile Firavun’un karşısına çıkmasıdır. Firavun’dan istenen şeyler; İsrailoğullarına yapılan zulmün bitirilmesi, rablik iddiasından vazgeçmesidir. Firavunun rablik iddiasının sonuçları; hem kendisine, hem insanlara hem de doğaya verdiği büyük zararlarla ortaya çıkmıştır. Onun bu azgınlığının karşılığı olan çevre felaketleri birbiri ardınca ülkenin başına musallat olmuştur.

Bu çevre felaketleri, Allah’ın ayetleri/yasası gereği insanların başına gelmiştir. Ülkenin az olan bitki örtüsü ve doğal kaynakları yaklaşık iyi yüzyıl içerisinde tüketilirse o ülkeyi çekirgeler, haşereler basar, kıtlık da olur. Bu felaketleri ifade eden ayetler, Allah’ın yasası gereği şartlar yerini bulduğu anda hemen geliverir.

Ayetlerin Mısırlılara birbiri ile bağlantılı ve belirli aralıklarla gönderildiği bildirir. Yıllarca doğayı sömüren Firavunların çevreye verdiği zararlar sonucunda doğanın dengesinin bozulduğu anlaşılıyor. Kendi elleriyle yaptıkları yüzünden belalar dönüp kendilerini buldu. (Rum 41) Bu belalar, Allah’ın evrenin işleyişine koyduğu yasalar çerçevesinde gelişir. Yoksa bu olaylar özel olarak intikam almak için gerçekleşmemiştir.


41.İnsanlar dönerler diye; kendilerinin elleriyle kazandıkları şeyler yüzünden, yaptıklarının bir kısmını onlara tattırmak için karada ve denizde kargaşa ortaya çıktı. (Rum 41)

Bu ayette Rabbimiz, yaptıkları yanlışlar yüzünden insanlara hatalarının bir kısmının cezasını tattırmak için yeryüzünde kargaşa; bozulmalar oluştuğunu bildirerek onlardan akıllarını başlarına almaları, yaptıkları işlerle karada ve denizde fesat çıkarmamalarını / doğadaki dengeyi bozmamalarını emretmektedir. İleride bu mesaj farklı bir üslup ile de gelecektir.

72.Şüphesiz Biz, emaneti [bütünlüğü, kusursuzluğu, mükemmelliği] göklerin, yerin ve dağların üzerine yaydık, yaygınlaştırdık da, onlar, onu taşımaya yanaşmadılar, bütünlüğün, kusursuzluğun, mükemmelliğin alıp götürülmesinden korktular. Ve onu insan taşıdı [onu aldı götürdü, ona ihanet etti]. Şüphesiz insan, çok yanlış davranan; kendi zararlarına iş yapan ve çok cahildir. (Ahzab/72)

168.Ve onları yeryüzünde birçok önderli toplumlara ayırdık. Onlardan bir kısmı düzgün kimselerdi, bir kısmı da bundan aşağı idi. Ve Biz, onları dönsünler diye iyiliklerle ve kötülüklerle sınama yaptık. (A’raf/168)

Burada konu edilen fesat, doğal dengenin bozulmasıdır. Yani mevsimlerin bozulması, yağışların azalması veya çoğalması, bitkilerin verimsizleşmesi, suların kirlenmesi, buna bağlı olarak suda yaşayan canlıların yok olması, atmosferin bozulması, ozon tabakasının zayıflaması ve delinmesi, buna bağlı olarak yüksek radyasyonun neden olduğu kanser ve benzeri hastalıkların çoğalması; tüm bunların sonucunda da yeryüzünde sıkıntılı bir hayatın meydana gelmesidir.

Bilinen bir gerçek ki; hazza dayalı bir üretim ve tüketim perspektifi yüzünden insanoğlu kontrolsüz bir teknolojik gelişmeyle doğadaki dengeyi hızla bozmaktadır. Bunun sonucu olarak içilecek temiz su kaynakları, solunacak temiz hava ve yenilecek doğal ve sağlıklı yiyecek temini her geçen gün biraz daha zorlaşmaktadır. Bu zorlukların oluşturduğu biyolojik ve psikolojik komplikasyonların insan sağlığını ciddi olarak tehdit ettiği bilimsel çalışmalarla da teyit edilmiştir. Bugün bu tehlikeli sürecin tüm devletlerce de algılandığı gerçek olmakla beraber, olumsuz sonuçlarının giderilmesi konusundaki uluslararası irade henüz yeterince güçlü değildir.

BM şemsiyesi altında yapılan ve Kloro Floro Karbon gazlarının atmosfere salınımı konusunda sınırlamalar getiren Kyoto Protokolü ancak 2005 yılında imzalanabilmiştir. Bu ve benzer antlaşmalarla çevrenin insan ve diğer canlıların sağlığına yeniden uygun hale getirilmesi çabalarına ağırlık verilmeli ve Allah’ın doğaya koyduğu ekolojik denge yeniden sağlanmalıdır. Aksi halde insanlık daha büyük felaketlerle karşılaşacak ve bu felaketler tadımlık olmayacaktır.

Ekolojik denge ve bu dengenin korunmasına yönelik son zamanlarda bir hayli bilimsel çalışma yapılmakta ve bir takım tedbirler alınmaktadır. Okurların bu konuyu detaylı olarak bilimsel verilerden okumasını ve takip etmesini öneriyoruz.(96)

Kur’an’dan öğrendiğimize göre, Mısır’a gönderilen belaların; kuraklık/kıtlık, tufan, çekirge, haşere, kurbağa ve kan olduğunu öğreniyoruz.


Kıtlık, Ürün Noksanlığı, Tufan, Çekirge, Haşere, Kurbağa ve Kan
130.Ve andolsun ki Biz, Firavun sülâlesini, düşünüp öğüt alsınlar diye senelerle kuraklıklarla/ senelerce kıtlık ve ürün noksanlığı ile yakaladık. 131.Sonra kendilerine iyilik geldiği zaman, “İşte bu bize aittir” dediler. Eğer kendilerine bir kötülük gelirse, Mûsâ ile yanındakilerin uğursuzluğu olarak kabul ederler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındadır. Fakat onların çoğu bilmezler.
132.Ve Firavun’un toplumu, “Sen bizi kendisiyle büyülemek için her ne alâmet/ gösterge getirsen de, biz sana inananlar değiliz” dediler.
133.Biz de belirli aralıklarla âyetler olmak üzere üzerlerine tufanı, çekirgeleri, haşereleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve bir suçlular toplumu oldular. (A’raf 130-133)

A’raf 130. ayette Mısırlıların kuraklık-kıtlıkla denendiği bildiriliyor. Eski Mısır’da tarımsal üretim Nil taşkınlarının miktarına bağlıdır. Zaman zaman taşkının yetersiz olması kuraklığa yol açar. Ürün noksanlığı kuraklıktan olacağı gibi çekirge afetinden de kaynaklanabilir. Çekirge salgınının Afrika’da yaygın olduğu bilinmektedir.

Mısır’ı istila eden bu haşerelerin durduk yere ortaya çıkmadıklarını düşünmemiz gerekir. Bu durum, insanın çevresindeki ekosistemi bozması ile ortaya çıkar. Çölü vahaya çeviren insanoğlu bu eylemleri çevreye uyumlu olarak yapmazsa doğadan mutlaka karşılığını alır. Firavun tarımsal sulama için baraj ve kanal sistemleri yaptırmıştı. Çöle getirilen durgun su, A’raf 133. ayette geçen parazitlere ara konakçı görevi gören salyangozlar, haşereler ve kurbağalar için uygun üreme ortamını oluşturmuştur. Kısacası ekosistemle savaş halinde olan Firavun, ektiğini biçmiştir.

Firavunun rablik iddiasında bulunduğunu biliyoruz. Eski Mısır'da düzeni korumak, ülkeyi kaos veya felaket olabilecek her şeyden korumak -iddiasına göre- firavunun göreviydi! Bu “Ma’at doktrini”(97) olarak bilinmektedir. Toplumun başına gelen belalar ile rablik iddiasında olan firavunun “Mısırın koruyucusu” unvanı ayaklar altına alındı. Firavunun acizliği hem kendine hem de toplumuna gösterildi.

Söz konusu belalardan yalnızca kan konusunda açıklama yapılmasında yarar görüyoruz.



d- Kan

A’raf suresi 133. ayette geçen kan sözcüğü için genellikle; Nil Nehrinin kirlenmesi ve nehrin kırmızı renge dönmesi olarak açıklamalar yapılır. Alglerin aşırı üremesi sonucu renk pigmentlerinin suyun rengini kırmızıya çevirdiği iddia edilir. Kirlilik nedeniyle balıkların öldüğü, suyun içilemez olduğu öne sürülür. Bütün bu açıklamalar, Kitabı Mukaddes’te anlatılanlara bağlanır. Ancak Kur’an’da kan ile ilgili bu şekilde bir anlatım bulunmaz:

Ayette geçen kan gönderdik ifadesi bir başka gerçeğe işaret ediyor. Mısır’da eskiden beri sıklıkla bir çeşit parazit kaynaklı hastalık görülür. 12. hanedan üyelerinin mumyalarından bu parazitin yumurtaları izole edilmiştir. Ayette dikkat çekilen konu, kan paraziti ve parazitin neden olduğu hastalıktır. Konunun, Nil suyunun kırmızı renk almasıyla hiçbir ilgisi yoktur. (Resim 14-15)

Ayette, Mısırlılara kanın gönderildiği yani onların kan üzerinden denendiği, ibret almaları gerektiği ifade edilir. Kan üzerinden gelen hastalığın çeşitli rahatsızlıklara yol açtığı hatta firavun hanedanındaki kısırlık sorununun kaynağının bu parazit hastalığının olduğu bildirilir. Kahun kasabasındaki doktorlar, parazit kaynaklı kan hastalığı ile yoğun bir şekilde ilgilendikleri halde çare bulamamışlardır.

Schistosomiasis, eski Mısır'daki en büyük kronik sağlık sorunlarından biriydi. Pek çok mumyanın dokusunda, özellikle Schistosoma antijenleri bulundu. 12. Hanedan üyesi iki yüksek statülü kardeşin mumyasında tespit edilen Schistosoma’nın moleküler doğrulaması yapıldı. PCR kullanılarak yapılan DNA analizinin sonuçları; Nekht-Ankh’ın mumyasının karaciğer dokularında Schistosoma haematobium ve Khnum-Nakht’a ait mumyanın bağırsak dokularında ise Schistosoma mansoni tespit edildi. Schistosoma haematobium’in kısırlığa yol açtığı bildirilmiştir.(98, 99, 100, 101)

Schistosoma haematobium'un ana semptomu idrardaki kandır. Napolyon'un askerlerinin Mısır işgali sırasında; Mısır'ı, âdet gören erkeklerin ülkesi olarak adlandırdıkları bilinir.(102) Hastalarda kanlı dışkı ve kanlı öksürük de görülebilir.



Durgun Su Kaynakları

Fayyum çöküntüsü suni göl yapılınca bunun sonucu olarak ekosistem değişti. Daha önce çöl olan bu bölgeye bol miktarda su canlısı yerleşti. Gölde ve sulama kanalları gibi durgun sularda yaşayan canlıları kendine çekmiştir. İrili ufaklı çok sayıda haşereye ve canlıya yuva olmuştur. Schistosoma’nın ara konakçısı salyangoz miktarının artışı, parazitin üremesini teşvik etmiştir. Salyangozlar yalnızca rezervuar, göl ve kanal gibi yavaş hareket eden suda hayatta kalır. Bu nedenle salyangoz ve diğer haşerelerin popülasyonunda artış görülür. Suyun altında silt oluşumu, suyun debisinin düşmesi küçük canlılar için uygun ortamlardır.

Mısır’da Schistosoma parazitinin artışına yakın zamanda da tanık olundu. Aswan Barajı yapılırken 1965-1967 yılları arasında Nil nehrinin suyu kesildi. Bunun neticesinde Schistosoma paraziti kaynaklı hastalıkta artış gözlendi.(103, 104), (Resim 16-17)

Başka bir parazitik enfeksiyon, Nil içme suyunda bulunan Dracunulus mediensis'ten kaynaklandı. Bitler bir tür dermatite, salgınlara ve ateşe neden oldu. Sıçanlar hastalığın yayılmasına eklendi ve kontrol edilmesi gereken yaratıklar olarak kabul edildi. Kahun'da erken dönemlerden kalma bir fare kapanı bulundu.(105)

Kısacası A’raf 133. ayette geçen haşerelerin ve kanın gönderilmesi ifadesinden; Allah’ın ayetlerine ve uyarılarına sırt çeviren Mısırlıların yapıp ettiklerinin bir parçasının kendilerine felaket olarak geldiğini düşünebiliriz.

Firavun, Musa ve İsrailoğullarının yaşadığı bölge ile ilgili en çok Fayyum havzası ve bu havzada bulunan kanallar, bahçeler, Fayyum’daki göller, Fayyum Barajı, Hawara’da yapılan Piramit bunların hepsi Fayyum havzasında yoğunlaşmaktadır. Çölü vahaya çevirme çabası içine giren Firavun aslına bu eylemleriyle dünyayı insanlara cehennem yapmıştır.



6- Ipuwer Papirüsü

Ipuwer Papirüsü, Hollanda'daki Leiden Müzesi'nde bulunmaktadır. Mısır’a gelen belalar ve Mısır’dan Çıkış ile bağlantılı bilgiler içerir. (Resim 18)


a- Ipuwer Kimdir?

“Ipuwer” adı Eski, Orta ve Yeni Krallıklarda bilinmektedir; Ipu-wer, “saygıdeğer Ipu” anlamına gelir (Enmarch 2008, p. 29; Mathieu 2012). Seküler bilim insanları papirüsün Çıkış ile ilgili olmadığını iddia eder. Ancak, ‘Ipuwer Papirüsü’nün 12. hanedan dönemine ait olduğu kesinleşmiştir. Ipuwer'a verilen özel unvan, Orta Krallık'ta bilinen bir unvan olan ‘Overseer of Singers’tir (Stefanovic ve Satzinger 2014, page 28-33). Geçmişin bu bilgeleri ve ileri gelenleri arasında 3. Hanedanlığın ünlü veziri Imhotep'in yanı sıra Mısır tarihinin diğer tanınmış şahsiyetleri de bulunmaktadır. Yazarın "Her Şeyin Efendisi" denen birine cesurca seslenecek kadar önemli olduğunu biliyoruz.(45) Ipuwer, ülkenin başına gelen felaketler için kralı suçlar ama tamamen kralın neyi yanlış yaptığını belirtmez.(106)

Ipuwer’in, Firavuna yakın biri olduğu anlaşılıyor. “Overseer of the singers” bilginlerin bakanı olarak ifade edilebilir. Firavunun safında yer alan, Musa peygamberle münazara eden bilginlerin-büyücülerin başkanı olabilir.



b- Ipuwer Papirüsündeki Felaketler

Şiire bir bütün olarak bakarsak, tam bir kargaşa ve harabe içinde olan bir Mısır'ı anlattığını görürüz. İnsanlar bir şeyler içmek için susamış ve çaresizdir çünkü nehir kan gibidir. Zenginler fakir, fakirler zengindir. Yüksek doğanlar ve yetkililerin bile yiyecek yiyeceği olmadığı için kıtlık var. Tarlaların çoraklığı var, ağaç yok, mahsul yok. Ölüler her yere gömülüyor. Hizmetkârlar, efendilerine isyan etti. Hizmetçiler değerli kolyeler takarlar. Zenginler konaklarından çıkarıldı.

İktidarda merkezi bir otorite yok gibi görünüyor. Yollarda yolcular soyulur ve öldürülür. Çiftçiler kendilerini savunmak için kalkanlar taşıyorlar. Enmarch (2008), A World Upturned adlı kitabının adını uygun bir şekilde koyar… (ironik bir şekilde, Ipuwer Papyrus'un Exodus'tan bahsettiğine inanmaz). Ipuwer’ın Mısır’ın bu tamamen çöküşünü açıklaması, Çıkış’ta açıklanan on belanın meydana gelip gelmediğini bulmayı bekleyebileceğimiz türden bir durumdur.

Tablo 1'de Ipuwer Papyrus'ta Kitabı mukaddes anlatısına paralel olan bazı ayrıntıları listeliyoruz.

Tablo 1. Ipuwer Papyrus'tan gelen ifadeler ile Kitabı Mukaddes'deki ifadelerin karşılaştırılması. Sol sütundaki alıntılar ve sayfa numaraları Lichtheim (1973) çevirisinden alınmıştır.

Biz, bu listenin sağına ilgili Kur’an ayetlerini de ekledik.




Ipuwer Papirusü
Kitabı Mukaddes
Kur’an

1. Her yerde kan var… bakın nehir kan (s. 151)

1.Musa'yla Harun RAB'bin buyurduğu gibi yaptılar. Harun firavunla görevlilerinin gözü önünde değneğini kaldırıp ırmağın sularına vurdu. Bütün sular kana dönüştü. (Çıkış 7:20).

Biz de belirli aralıklarla âyetler olmak üzere üzerlerine tufanı, çekirgeleri, haşereleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve bir suçlular toplumu oldular. (Araf 133)

2. … bir… suya susamışlık (s. 151)

2. Mısırlılar içecek su bulmak için ırmak kıyısını kazmaya koyuldular. Çünkü ırmağın suyunu içemiyorlardı. (Çıkış 7:24).

Biz de belirli aralıklarla âyetler olmak üzere üzerlerine tufanı, çekirgeleri, haşereleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve bir suçlular toplumu oldular. (Araf 133)

3. Bak, ağaçlar kesildi, dalları sıyrılır (s. 153).

Dolu Mısır'da insandan hayvana dek kırdaki her şeyi, bütün bitkileri mahvetti, bütün ağaçları kırdı. (Çıkış 9:25).Biz de belirli aralıklarla âyetler olmak üzere üzerlerine tufanı, çekirgeleri, haşereleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve bir suçlular toplumu oldular. (Araf 133)

4. Bakın, tahıl her tarafta eksik (s. 155)

Keten ve arpa mahvolmuştu; çünkü arpa başak vermiş, keten çiçek açmıştı. (Çıkış 9:31)Ve andolsun ki Biz, Firavun sülâlesini, düşünüp öğüt alsınlar diye senelerle kuraklıklarla/ senelerce kıtlık ve ürün noksanlığı ile yakaladık.(Araf 130) 
5. Kuşlar ne meyve ne de bitki bulur. (s. 154)Toprağın üzerini öyle kapladılar ki, ülke kapkara kesildi. Bütün bitkileri, dolunun zarar vermediği ağaçlarda kalan meyvelerin hepsini yediler. Mısır'ın hiçbir yerinde, ne ağaçlarda, ne de kırdaki bitkilerde yeşillik kalmadı. (Çıkış 10:15).Ve andolsun ki Biz, Firavun sülâlesini, düşünüp öğüt alsınlar diye senelerle kuraklıklarla/ senelerce kıtlık ve ürün noksanlığı ile yakaladık.(Araf 130) 

Biz de belirli aralıklarla âyetler olmak üzere üzerlerine tufanı, çekirgeleri, haşereleri, kurbağaları ve kanı gönderdik. Yine büyüklük tasladılar ve bir suçlular toplumu oldular. (Araf 133)
6. İnleme, ağıtlarla karışmış olarak ülkenin her yerindedir (s. 152) O gece firavunla görevlileri ve bütün Mısırlılar uyandı. Büyük feryat koptu. Çünkü ölüsü olmayan ev yoktu.  (Çıkış 12:30).131.Sonra kendilerine iyilik geldiği zaman, “İşte bu bize aittir” dediler. Eğer kendilerine bir kötülük gelirse, Mûsâ ile yanındakilerin uğursuzluğu olarak kabul ederler. İyi bilin ki, onların uğursuzluğu Allah katındadır. Fakat onların çoğu bilmezler. (Araf 131) 

7. Pek çok ölü nehre gömüldü, ırmak mezar, mezar dere oldu (s. 151)
… ve kardeşini yere koyan her yerdedir (s. 152).

O sırada Mısırlılar RAB'bin yok ettiği ilk doğan çocuklarını gömüyorlardı; RAB onların ilahlarını yargılamıştı. (Çölde Sayım 33:4)Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda/nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/ kınayan biridir. (Zariyat 40)
8. Her şey mahvoldu! (s. 152)Görevlileri firavuna, “Ne zamana dek bu adam bize tuzak kuracak?” dediler, “Bırak gitsinler, Tanrıları RAB'be tapsınlar. Mısır harap oldu, hâlâ anlamıyor musun?” (Çıkış 10:7).Sonunda Biz, Firavun ve toplumunu bahçelerden, pınarlardan, hazinelerden ve şerefli makamdan çıkardık. İşte böyle! Ve sonra onlara İsrâîloğulları'nı mirasçı/son sahip yaptık. (Şuara 57-59)






Ipuwer Papirüs'ünün İncil'deki 10 beladan kaynaklanacak kaotik Mısır tanımında Exodus'un tarihselliğine dair güçlü İncil dışı kanıtlar sergilediğini görüyoruz. Ek olarak, Tablo 1, el yazması ve İncil anlatısındaki ifadeler arasındaki bazı doğrudan paralellikler listelenmektedir. Yazıda anlatılan olayları tarihte doğru zamanda tarihlendirmek, geleneksel ve İncil zaman çizelgelerinin farklılığını tanımak ve Mısır'ın 6. ve 12. hanedanlarının uyuşmasını kabul etmek önemlidir.(107)

Orta krallık kayıtlarında da pek çok paralellik vardır. Örneğin, 1294-1296'daki şiddetli kuraklıkta, Cyrenaica'dan otuz ila elli bin Libyalı'nın, sel felaketinin başarısızlığından hemen önce Nil Vadisi'ne göç ettiği tahmin edilmektedir (al-Maqrizi 1994, 43; Sabra 2000, 141-42). İster Birinci Ara Dönemde, ister Geç Tunç Çağı'nın sonunda veya günümüzde meydana gelsin, zor zamanlarda göçte yaşanan dramatik artışlar, yabancı düşmanı bir tepkiyle ve liderlerin bu tür sızmalarla mücadele etme ve önleyici tedbirler koyma vaatleriyle sonuçlanma eğilimindedir. Bu nedenle, Her Şeyin Efendisi'nin korunmuş birkaç ifadesinden birinin, bu açıdan daha iyisini yapma taahhüdünü içermesi önemlidir (Ipuwer 14.12–15.3). Merikare'nin babası bu konudaki başarılarını gururla sıralarken, Neferty de Amenemhet I'in bu tür sızmaları durduracağını kehanet ediyor (Simpson 2003, 161–62, 220; Morris 2017).(108)


Ipuwer papirüsündeki ifadeler, Kitabı Mukaddesin yanı sıra Kur’an’ın bildirdikleri ile de uyumludur.

Ipuwer Papirüsü 7 numaralı madde için vebadan ölen çok sayıda insanın gömülmeyip suya atıldığı şeklinde açıklama yapılır. Ancak biz bunun Zariyat Suresi 40. ayetinde ifade edilen baraj selinde boğulma olayını ifade ettiğini düşünüyoruz. “Pek çok ölü nehre gömüldü, ırmak mezar, mezar dere oldu”. Bu konu “E- Firavun ve Ordusunun Suda Boğulması” başlığı altında işlenecektir.



7- İsrailoğullarının Mısır’da Yaşadığını Gösteren Diğer Kanıtlar

İsrailoğullarının 12. hanedan döneminde zulüm gördüğünü gösteren önemli kanıtlar var. 12. hanedan döneminde yaklaşık 200 yıl içinde yedi piramit yapılmıştır. 13. hanedan döneminde Mısır'dan büyük bir köle çıkışı yaşandı, bundan sonra piramit inşa edilmedi.

Mısır'dan diğer önemli göç, ikinci ara dönemin sonunda, 18. hanedanı kurmaya devam eden Ahmose ailesinin önderliğindeki bir isyanla Hiksos'un Mısır'dan kovulduğu zamandı. Hiksoslar Mısır hükümdarıydı ve bunlar İsrailoğulları ile karıştırılmamalıdır.

Tek makul sonuç, 13. hanedan zamanında kölelerin Göçü'nün aslında İsrailoğullarının Mısır’dan Çıkış’ı olduğudur. Musa’nın aslında Amenemhet IV olduğu, Musa'ya naiplik eden zulüm firavununun ise Amenemhet III olduğu, Musa'nın üvey annesinin Sobeknefru olduğu ve Neferhotep I’in Çıkış Firavunu olduğu kabul edilmesi halinde, dini ve tarihi açıdan bütün karakterlerin tam bir uyum içinde eşleştiği görülür.

Mısır’da ilk piramit (Saqqara'daki Basamaklı Piramit), İsrailoğullarından mimar Imhotep (Yusuf peygamber) tarafından tahıl depolamak için tasarlanmıştır. 12. hanedan döneminde büyük piramitlerin sonuncusu, İsrail köleleri tarafından kerpiçten inşa edilmişse, o zaman tüm büyük piramitler inşa edilirken İsrailoğullarının Mısır'da olmaları gerekir. İsrailoğulları, Musa önderliğinde 13. hanedan zamanında Mısır'dan ayrıldıktan sonra, Mısır'da piramit inşa etmeye yetecek kadar köle kalmamıştı. Bu durumda, piramitlerin yaşı İsrail'in Mısır'daki ikametiyle aynı zamana denk gelir ve bu nedenle tüm Büyük Piramitler yaklaşık 430 yıllık bir süre içinde inşa edilmiş olur.(1)

Kitabı Mukaddes’i doğrulayan, İsrailoğullarının Mısır’da yaşadıklarını kanıtlayan dolayısıyla Çıkış’a kanıt olabilecek eserler şunlardır:
• Merneptah Stele
• Avaris’teki Mittelsaal evi
• Soleb YHWH Yazıtı
• Berlin Kaide Taş Yazıtı
• Sami Yüksek Görevlisinin Sarayı, Mezarı ve Heykeli
• Jericho duvarları









E- FİRAVUN VE ORDUSUNUN SUDA BOĞULMASI

İsrailoğullarının Mısır’dan çıkışı, Firavun ve ordusunun suda boğulmasıyla gerçekleşmiştir. Yaygın inanışın aksine bu olay Kızıldeniz’de değil, Nil Nehrinde gerçekleşmiştir. Konu ile ilgili açıklamalara geçebiliriz.


1- Musa Peygamberin Hidroloji Bilgisi

Nil nehrinin Mısır için hayati derecede önemli olduğu bilinmektedir. Musa peygamberin hidroloji bilgisi olduğunu Kur’an’dan öğreniyoruz. Musa peygamber hidroloji bilgisini, Fayyum Vahasındaki karmaşık sulama ve drenaj sisteminde elde ettiği birikim sayesinde öğrenmiş olmalıdır. Yıllarca Mısır’ı yöneten dolayısıyla üst düzey bilgilere sahip olan hem de fiilen sulama sisteminde İsrailoğullarıyla birlikte çalışan Musa peygamberin Hidroloji (subilim) bilgisine sahip olduğu anlaşılmaktadır. Bu bilgi sayesinde Firavun ile ordusunu suda boğduğunu ve çıkıştan sonra çölde toplumuna suyu paylaştırdığını Kur’an’dan öğreniyoruz:


23,24.Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenen kimselersiniz, tedbirli olun. Bol suyu/ nehiri çok hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.–(Duhan 23-24)

60.Ve hani bir zamanlar Mûsâ, toplumu için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli toplumuna uygula!” demiştik. Bunun üzerine o taş kalpli toplumdan on iki toplum-belde halkı ayrışmıştı. Oluşan her beldenin halkı, kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi/ işaretledi. –Allah’ın rızkından yiyin, için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.– (Bakara 60)


Musa peygamberin suyu yarması, Medyen’de hayvanların su sırasının o toplumda çekişmelere neden olduğunu gözlemlemesi, Mısır’dan çıktıktan sonra toplumuna su kaynaklarını paylaştırması gibi olaylar birlikte düşünüldüğünde, onun hidroloji bilgi birikiminin olduğunu görürüz. Fayyum vahasındaki sulama ve drenaj kanallarının bakımı, yıllık Nil sel taşkınının yönetilmesi, suya set çekilerek yeni tarım alanlarının kazanılması, baraj sisteminin çalışma prensibinin bilinmesi gibi konular sayesinde, Musa peygamber dönemin eşsiz hidroloji bilgisine ulaştığını anlıyoruz. Ayrıca onun, Medyen’de bulunduğu sırada çölde suyun nasıl bulunacağını da öğrendiğini biliyoruz.


2- Fayyum Barajının Su Tutma Kapasitesi

Bölgeyi titizlikle inceleyen Sir William Willcocks'a göre, "Moeris Gölü 1700 milyon metrekarelik bir yüzeye, 50.000 milyon metreküplük bir kapasiteye sahipti. Suyu Nil'e boşaltılıp düşük bir seviyede tutarak 13.000 milyon metreküp su alabilirdi. Çok yüksek bir taşkını orta boyutlara indirebiliyordu. Eğer herhangi bir selde ihtiyatsız veya kötü niyetle açılırsa, Aşağı Mısır'ın büyük bir bölümünü herhangi bir havza sulamasından mahrum bırakabilecek durumdaydı. Çünkü sadece Nil selinin yüzey suları sulama için kullanıyordu."(109)


3- El-Lahun (Fayyum) Barajı ve Yıllık Sel

El-Lahun'daki baraj veya barajın tam işlevselliği, modern dönem öncesi Fayyum'a su temini hakkındaki argümanların anahtarıdır. Daha geçirgen modern yapı, kapılarından ve depresyona doğru sürekli bir su akışını düzenlerken, 19. yüzyılın sonlarından önce baraj, ihtiyaç duyulduğunda açılıp kapanabilen büyük bir deniz duvarı gibi işlev görüyordu. Martin, barajın 19. yüzyılın başlarındaki enkarnasyonunu basitçe "büyük kanalın [Ba?r Yusuf] taşıdığı suları tutan bir dayk-bent" olarak ifade ediyor. Ortaçağ Arap kaynakları da benzer şekilde, bu barajın amacının suyun Fayyum'a girmesine izin vermek, onu tutmak ve aynı zamanda tehlikeli derecede yüksek sellerin Nil'e geri akmasına izin vermek olduğu konusunda hemfikirdir. Yazar al-Mas'udi (ö. 956), suyun yapıdan geçmesine izin veren bir açıklık sistemini anlatır. Daha sonraki yazar el-Mukaddasi (ö. 985), suyun, sel yeterince yükseldiğinde barajdan basit bir şekilde taştığını ve teknelerin doğrudan tepenin üzerinden geçmesine izin verdiğini söylüyor. Fayyum yeterince su aldığında, fazlasını temelindeki bir boru sistemi yoluyla serbest bırakılabilirdi.

1301'de yazar Abu Ishaq, barajda biri güney ucunda ve diğeri kuzeyde sele açılan iki açıklığı anlatır. Güney açıklığı, teknelerin geçmesine izin verecek kadar derin ve genişti. Al-Nabulusi’un dördüncü bölümü barajın ve 13. yüzyılın ortalarındaki işleyişinin benzer bir tanımını sunar. O da sel sırasında teknelerin büyük açıklıktan geçebileceğini ifade ederek, açıklığı, nehir üstünden geçecek kadar yüksek olduğunda barajın üzerinden doğrudan geçme girişiminde gereksiz dibe inme riskini önlemek için kullandıklarını da sözlerine ekledi. Nil çekilmeye başladığında, depresyondan geçen sel sularını korumak için bu açıklığın kapatılması gerekiyordu:

Nil çekildiğinde... “parça” (qi?‘a) el-Lahun'a yerleştirilir. ... "parça", saman ve paçavraların sabitlendiği uzun bir avuç içi kütüğüdür. Bunlar iplerle bağlanır, böylece çok kalın olur. el-Lahun denilen küçük köyün bitişiğinde ve karşı yaka da büyük bir grup adamın elinde güçlü ipler bulunur. İpleri azar azar serbest bırakırlar, su ise parçayı taşır ve açıklığa doğru çeker.... yavaş yavaş açıklığın ağzına gelip onu tıkayana kadar serbest bırakır ve böylece suyun kaçmasını engeller. Sonra adamlar, yapıya bitişik sete benzeyecek şekilde üzerine toprak ve kil yığarlar, Öyle ki, bir kişi aynı kıyıda ilerlediği gibi el-Lahun'dan Qay [köyü] kıyısına barajın üzerinden geçebilir.

Kanalın Lahun boşluğundaki yatağı, sel dışında herhangi bir zamanda Nil suyunu almak için çok yüksekti. Su, bir sonraki sele kadar Ba?r Yusuf'tan tekrar akmayacağından, el-Lahun adamlarının ortak emeği hayati önem taşıyordu. Selin yüksekliğinde girintiye giren suyu tutmak için palmiye kütük bloğunu hızla değiştirmeleri ve tüm yapıyı kil ile su geçirmez hale getirmeleri gerekiyordu. Blok zamanında değiştirilmezse veya beceriksizce yapılırsa, taşkın sırasında değerli ve yeri doldurulamaz su kesinlikle kaçacaktır. O halde, en azından yüzeysel olarak, modern öncesi Fayyum muazzam bir su baskını havzasını andırıyor: vadi havzaları gibi sele açıldı ve sonra su kaçışını önlemek için mühürlendi. Elbette, el-Lahun'da baraj tarafından tutulan tüm alanı su basmak yerine, kanallar aracılığıyla, hemen tarlaları suladığı veya yılın ilerleyen günlerinde kullanılmak üzere rezervuarları depoladığı nome'un çeşitli bölgelerine taşındı.(110)

4- Firavun Baraj Selinde Boğulmuştur

Fayyum’daki el-Lahun barajının deşarj ve su tutma prensibini bilen Musa peygamber Allah’ın emri gereği, barajı patlatarak Firavun ve ordusunu baraj seline boğmuştur:
23,24.Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenen kimselersiniz, tedbirli olun. Bol suyu/ nehiri çok hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.–(Duhan 23-24)

40.Biz de onu ve askerlerini yakalayıp o bol suda/nehirde fırlatıp atıverdik. Şimdi, şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanların sonunun nasıl olduğuna bir bak! (Kasas 40)

40.Sonra da Biz, onu ve ordularını yakalayıverdik de onları bol suda/nehirde fırlatıp atıverdik. O ise ayıplanan/ kınayan biridir.(Zariyat 40)

63.Sonra Mûsâ'ya: “Vur birikimini o bol suya/nehire!” diye vahyettik. Sonra o bol su/nehir yarıldı/barajlar yapıldı da, her bir parça baraj, ulular ulusu bir dağ gibi oluverdi. (Şuara 63)

Duhan 24. ayette bol suyu/nehri çok hızlı bırak ifadesi barajın patlatılmasını, Kasas 40. ve Zariyat 40. ayette fırlatıp atıverdik ifadesi ise baraj selinin önündeki sürüklenmeyi açıklamaktadır. Şuara 63. ayette birden fazla barajın olduğuna işaret ediliyor. Barajın patlatılması ile domino taşlarının devrilmesi gibi peş peşe yıkılan barajların seline kapılan firavun ve ordusunun boğulduğu ifade ediliyor. Bu konuda elde edilen teknik bilgiler de bu durumu doğrular niteliktedir.

Yukarıda, Fayyum Barajının kompozit yapısından dolayı su tutma ve su bırakma işleminin görevliler tarafından çok dikkatli yapılması gerektiği konusunda bilgi verilmişti. Barajın kolaylıkla tahrip edilmesi halinde milyonlarca metreküplük suyun tazyikiyle firavun ve ordusunun sele kapılarak boğulması işten bile değildir. Bu görüş Kur’an’ın özüne uygundur.

50.Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu/nehiri sizin için yarıp da sizi kurtarmış, siz bakıp dururken Firavun’un yakınlarını da suda boğmuştuk. (Bakara 50)

Bakara Suresi 50. ayette Firavun ve yakınlarının boğulurken İsrailoğullarının boğulanları yakından izlediği bildirilir. Bu olay ancak Nil nehrinde olabilir. Kızıldeniz’de gerçekleşmiş olamaz. Kızıldeniz’in en dar yeri 13 km’dir(en geniş yeri ise 45 km). Hiç kimse karşı kıyıdan baktığında 13 km uzaklıkta neler olduğunu göremez ve bu olaya şahit olamaz. Bakara suresi 50. ayeti olay yerinin Nil Nehri olduğunu bir başka açıdan bizlere bildirir.

Kur’an ayetleri Firavunun Nil’de boğulması olayı, Ipuwer papirüsünde de ifade edilir. Papirüsün 7 numaralı maddesi çok önemlidir: “Pek çok ölü nehre gömüldü, ırmak mezar, mezar dere oldu” ifadesi Mısır’ın başına gelen felaketlerin en büyüğü olan baraj seli ile boğulma olayını anlatır. Bugün söz konusu barajın Fayyum Barajı olduğunu biliyoruz. Mısırlıların yaşadığı bu sarsıntı tarihe Ipuwer Papirüsü ile olarak geçmiştir. Papirüs’te anlatılan olaylar tarihi belge niteliğindedir ve Kur’an ayetlerini tam olarak desteklemektedir.

Fayyum barajının hem rezervuar hem de sel kapanı olarak kullanıldığını biliyoruz. Yani baraj istenildiğinde kolaylıkla boşaltılabilir ya da patlatılabilir. Böyle bir durumda milyonlarca metreküp su Aşağı Mısır’ı kolaylıkla süpürebilir. Firavun ve ordusunun baraj seliyle boğularak yok edildiği anlaşılıyor.

Konu başka ayetlerde de açıklanmıştır: A’raf 136, Ta Ha 78, Şuara 65-66, İsra 103. ayetler.
136.Biz de, şüphesiz âyetlerimizi yalanladıkları ve onlardan gâfil olmaları nedeniyle onları cezalandırıp adaleti sağladık. Ve onları bol suda/ nehirde boğduk. (A’raf 136)

78.Firavun ordularıyla hemen onları takip etti de bol sudan/nehirden kendilerini kaplayan şey kaplayıverdi. (Ta Ha 78)

103.Bunun üzerine Firavun, Mûsâ'yı ve İsrâîloğulları'nı Mısır'dan sürmek istedi de Biz, onu ve beraberindekilerin hepsini suda boğduk. (İsra 103)

90-92.Ve İsrâîloğulları'nı bol sudan/nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen izledi. Sonunda boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrâîloğulları'nın inandığı Tanrı'dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi. (Yunus 90)

55,56.Sonunda onlar Bizi gazaplandırdıkları zaman onları cezalandırarak adaleti sağladık. Sonra da onları topluca suda boğduk. Sonra da onları sonradan gelecekler için selef ve örnek yaptık. (Zuhruf 55-56)

5- Kızıldeniz ve Kamış Denizi (Red Sea - Reed Sea) Konusu

Mısırlılar Nil nehrinde boğulduysa Kızıldeniz’de boğulma inancı nereden geliyor? İbranice “Yam Suf” (Kamış Denizi) sözcüklerinin İngilizceye “Reed Sea” yerine “Red Sea” şeklinde çevrilmesinden kaynaklanmaktadır. Kitabı Mukaddes ruhbanlarının yaptığı bu tahrifatın ortaya çıkarılması gerekir.

Rahipler tarafından deniz mucizesini bilinçli olarak zihinlere yerleştirmek amacıyla Red Sea- Kızıldeniz olarak çevirmişlerdir.(111)

Çevirilerde yapılan tahrifatın çok eskilere, Yeni Ahit’in Yunanca çevirisine dayandığı bilinmektedir:
İncil uzmanı Profesör Tom Meyer; Musa, Yahudi halkını Kızıldeniz'e asla götürmedi. İncil Hafızı olarak da bilinen Profesör Meyer, Musa'nın tamamen farklı bir su kütlesini yani Saz-Kamış Denizi'ni geçtiğine inanıyor.
İbranice İncil'in bilinen en eski Yunanca çevirisi olan Septuagint’den İngilizceye yanlış çevrildiğini söyledi. M.Ö. üçüncü yüzyılda Firavun Ptolemy Philadelphus II tarafından yaptırılan Septuagint, İbranice de Suph Denizi'ni Saz Denizi değil, Kızıldeniz olarak çevrildiğini açıkladı.(112, 113)

Bu gözlemler ışığında, Yam adı verilen su kütlesinin ve Mısır'dan çıkış anlatılarında, Sayılar 33: 8'den 10'a ve diğer yerlerde Eski Ahit, göller hattına (özellikle Acı Göller) atıfta bulunabilir. Mısır'ın Sina ile sınırı ve Kızıldeniz'in kuzey sınırındadır.(114)


6- Mısır’dan Çıkış Rotası

Firavunun boğulma olayı gerçekleştikten sonra İsrailoğullarının doğrudan Sina Yarımadasına geçemedikleri, belirli rotalar üzerinde hareket ettikleri uzmanlar tarafından ifade ediliyor. Doğu sınırı; kerpiç duvar(8), göl, bataklık gibi doğal engeller ve büyük kanallarla(115) çevrilidir. Savunmaya uygun yerlerde sınır kaleleri(116) bulunmaktadır. İsrailoğulları sınırdaki askerlere yakalanmamak için değişik güzergâh izlemişlerdir.

On ikinci hanedan firavunları Suriye-Filistin bölgesi ile olan ticaret yollarını güvence altına almak için “Horus’un Yolları”(117) olarak adlandırılan Akdeniz kıyısına yakın yollar yapmışlardır. Dolayısıyla Musa peygamber İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmak için doğrudan Filistin’e giden güzergâhı kullanması uygun değildi.

Mısır’dan Çıkış rotası olarak çeşitli görüşler ileri sürülür. Ancak doğu sınırındaki sıkı önlemler dikkate alındığında çoğu uzmanların görüşü olan güneydoğu güzergâhı daha tutarlı ve mantıklıdır.(118) Zaten, Musa peygamberin de tedbirli davrandığını biliyoruz:

23,24.Hadi kullarımı geceleyin yürüt. Şüphesiz siz izlenen kimselersiniz, tedbirli olun. Bol suyu/ nehiri çok hızlı bırak. Şüphesiz onlar suda boğulmuş bir ordudur.–(Duhan 23-24)








F- MEDYEN

Sina Dağı ile Medyen iç içe geçmiş konulardır. Bu nedenle Sina Dağının nerede olduğunun anlaşılması için öncelikle Medyen konusunun analiz edilmesi çok önemlidir. Musa peygamberin Medyen’de yaşamı iki ayrı dönemde gerçekleşmiştir. Birinci dönem, peygamberlik öncesi dönem olan Medyen ve Kadesh Barnea’da ikamet dönemdir. Her iki kentte Musa’nın eğitim aldığı yerdir.

İkinci dönem ise Musa’nın peygamber olduktan sonra yani Çıkış’tan sonraki dönemde yaşadığı yer olan Medyen, Sina ve Jebel el Lawz merkezinde ele alınacaktır.

Öncelikle Musa’nın, peygamberlik öncesinde kaldığı Medyen ve Kadesh Barnea’daki ortam hakkında bilgi verip konunun aydınlatılmasını sağlayacağız.



1- Peygamberlik Öncesinde Medyen Bölgesi
Musa peygamberin yaşadığı dönem ‘Geç Tunç Çağı’dır. Musa’nın peygamberlik öncesindeki Medyen ve çevresinin incelenmesinde fayda vardır.


a- Medyen

1- Medyen’in Konumu
Medyen’in, Arabistan’ın kuzeybatısındaki Al Bad vahasını içine aldığı ve Sina Dağının da Medyen sınırları içinde olduğu bildirilir.

Kerkslager, LXX/OG'nin tanığı hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle özetliyor:
İbranice “Midian’ın Septuagint'teki çevirilerinin “Midain veya Madiam”, çeşitli referanslarda açıkça Sina Dağı ile bir yakındaki şehir bu şekilde adlandırılmıştır. Daha sonra bazı bilim adamlarının çalışmalarına atıfta bulunur. Bugünkü bir kasabayı bu antik Medyen şehri ile ilişkilendirir: “Medyan antik kentinin konumu, Al Bad' (Mugla’ir Shu’ayb) vahası ile sıkı bir şekilde özdeşleşmiştir. Kuzeybatı Suudi Arabistan'da, Akabe’nin yaklaşık 110 km güneyindedir.
Bu kanıt, Çıkış olaylarına, Sina Dağı'nı Sina Yarımadası'na yerleştiren gelenekten 500 yıldan daha yakın olduğu için önemlidir. Dolayısıyla, LXX/OG'nin çevirmenleri, bize, o günlerde mevcut olan en iyi bilginin kuzeybatı Arabistan'daki Sina Dağı'nı yerleştireceğini belirtmiş görünüyor.(119, 120)




2- Medyen’de Hac (İlahiyat Eğitimi)
Kasas Suresi 27. ayetinden Medyen’in çok özel bir konumunun olduğunu ve Musa peygamberin 8-10 hac dönemi burada ilahiyat eğitimi aldığını öğreniyoruz. Musa peygamberin yaşadığı tarihte Medyen, haram/dokunulmaz belde statüsündedir. Bu açıdan, haram belde Mekke’ye benzemektedir. Tıpkı Mekke’nin çevresinde belirlenmiş harem sınırının olduğu gibi Medyen’in de dokunulmaz bölge sınırı olduğunu düşündürecek veriler vardır. Kuzeybatı Arabistan’da, ticaret yollarının kesiştiği bölgede bulunan Medyen, bu yönüyle de ticaret yolu üzerinde bulunan Mekke’ye benzemektedir. Medyen’de hac (ilahiyat eğitimi) yapıldığının Kur’an dışı kanıtları bulunuyor:

Bazı bilim insanları tarafından Medyen’in ülke olmadığı, ortak değerler üzerinde bir araya gelmiş kabileler birliği olduğu ileri sürülmüştür.

Midyan bir Arap kabilesinin adı değil, tıpkı Jehuda gibi bilinen mezhep, yani toplu kült birliği anlamına gelen kolektif bir isimdir. Eski zamanlarda hukuk ve din yakından bağlantılıydı. Kades'in (Barnea) kutsal kaynağına Mé-meriba, yargı suyu veya 'En-mispat, yargı pınarı' denirdi. Aslen Sümerce olan Dın, Arapça'da yalnızca yargı, yargılama değil, aynı zamanda kült, din anlamına da gelir. Böylece Midyan çok iyi bir şekilde dini topluluk anlamına gelebilir ve Köhén Midian: dini cemaatin (Yahveh) rahibi (Yahve).Midyan sadece bir eski bilinen (yarı Arapça) Jehuda'nın adıdır. Başkenti 'Akaba Körfezi'ndeki Elath olan Edomite Sina amfisine atıfta bulunuyordu.(121) Bazı bilim adamları, "Midian" adının coğrafi yerlere veya belirli bir kabileye değil, ancak ibadet amacıyla kolektif olarak bir araya getirilmiş bir kabileler konfederasyonuna veya "birliğine" atıfta bulunduğunu öne sürdüler. Paul Haupt ilk olarak 1909'da bu öneriyi yaptı, Midian'ı bir "kült kolektifi" (Almanca: Kultgenossenschaft) ya da "bir kutsal alanın çevresindeki farklı kabilelerin birliği (Almanca: Bund)" anlamına gelen bir amfiktiyon olarak tanımladı. Akabe Körfezi'nin kuzey ucundaki Elath, ilk mescidin yeri olarak önerildi ve ikinci bir kutsal alan Kadeş'te (Kadesh Barnea) bulunuyordu.

Daha sonraki yazarlar, belirlenen kutsal alan yerlerini sorguladılar, ancak bir Midianite birliği tezini desteklediler. George Mendenhall, Midyanlıların Sami olmayan bir konfederasyon grubu olduğunu öne sürdü ve William Dumbrell de aynı durumu sürdürdü:

Haupt'ın önerisinin benimseneceğine ve Midian'ın bir araziyi betimlemekten çok, Geç Tunç Çağı'nın geniş bir coğrafi alana sahip amorf birliği ifade eden genel bir terim olduğuna inanıyoruz…”(122, 123)

Amfilik (Amphictyony), vakıf, birlik, federasyon veya kooperatif anlamına gelir. Amfilik (Amphictyony), bir kutsal alanın çevresindeki farklı kabilelerin bir antlaşmasını ifade eder. Tıpkı küçük Delphi kasabasının en üst kısmındaki büyük Apollon tapınağının (Phocis manzarasının güneybatı kesiminde parnassus'un güney tarafında 700 m yüksekliğinde) büyük Hellenik Amfilik'in ortak merkezini oluşturduğu gibi, Elath yakınlarındaki Sina Dağı, insanların ortak bayramlar (pythian Agonlarına karşılık gelen) için bir araya geldiği Midian Federal alanıydı. (Mısırdan Çıkış: 3, 18; 10, 9. 26; 34, 23; 23, 14. 17; Yasanın Tekrarı: 16, 16) Pylåiseh-delphisehe Amfiktyony, Mali Körfezi'ndeki Delphi'nin kuzeybatısındaki Thermopyla'daki (yani kaplıcaların Kapısı) Demeter Tapınağı'ndaki iki yıllık toplantıdan birini düzenledi; aynı şekilde, Midian kült Kooperatifi, Yunan Amfiktyonlarında olduğu gibi anlaşmazlıkların çözüldüğü ve suistimallerin cezalandırıldığı Elath'ın kuzeybatısındaki ikinci bir tapınağa (mescid) sahipti. Jéhuda'nın Tevrat'ı Sina'da verildi, tıpkı Yunanistan'da olduğu gibi, delphic Kâhinine danışmadan yasalar ve dini gelenekler getirilmedi.(124)



3- Musa Peygamber Medyen’de Ne Kadar Süre Kaldı?
Kitabı Mukaddes bilginleri Musa peygamberin (Amenemhet IV), Mısırlıyı öldürdüğü için Medyen’e kaçtığını ve orada 40 yıl kaldığını ileri sürer. Kur’an, Musa peygamberin Medyen’e gittiğini onaylar. Ancak, Medyen’de kaldığı zamanı Kasas Suresi 27. ayette düzeltir:

27.Kızların babası dedi ki: “Hac yapılan sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer ona tamamlarsan artık o kendinden; sana ağırlık vermek de istemem. İnşallah beni sâlihlerden bulacaksın.” (Kasas 27)

Ayette geçen hıcac kelimesi sene veya yıl demek değildir. Sözcük, hac/ilahiyat eğitimi yapılan dönemi ifade eder. Yani salih kişi, Musa peygamberi 8 veya 10 kez üst düzey ilahiyat eğitimine tabi tutacaktır.

Ayetteki hac yapılan yıl ifadesinden şu sonuçlar çıkabilir:
• Her yıl hac/yüksek ilahiyat eğitimi yapıldığını düşünürsek, Musa peygamber Medyen’de 8 veya 10 yıl kalmış olabilir.
• Hac/yüksek ilahiyat eğitimi yılda birden fazla sayıda yapılabilir. Örneğin; yılda iki, üç, dört kez hac düzenlendiği zaman, Musa peygamberin Medyen’de kaldığı süre 2 seneye kadar düşebilir.
• Medyen’de hac/yüksek ilahiyat eğitimi, yılda bir değil de iki yılda bir veya üç yılda bir düzenlenirse o takdirde, Musa peygamberin aldığı eğitim, 8-10 yıldan daha fazla sürede gerçekleşmiş olur.

Kasas Suresi 27. ayette Musa peygamberin Medyen’de mutlaka 8 ya da 10 kez hac dönemi geçireceği bildirilir.(125)

Medyen’de hac organizasyonu iki yılda bir düzenlenmiş olabilir. Bu durumda Musa peygamber Medyen’de 16 veya 20 yıl arasında kalmış olabilir. Bu konuda şöyle bir bilgi bulunmaktadır:

Mısır’dan Çıkış (M.Ö. 1445) sırasında Medyen’de uygulanan hac/konfederasyon birlik organizasyonunu örnek alan Arkaik Yunanistan’da (M.Ö. 8. yüzyıl) şehir konfederasyonu iki yıla bir toplanmıştır. (124)




4- Musa Peygamber Medyen’e Neden Gitti?
Prens Musa, artık suçlu toplumdan ayrılma kararı alır/tevbe eder. Medyen’e eğitim almak için gider. Musa’nın eğitim süreci bitince dönüş yolundayken vahiy alarak peygamber olur. Allah’ın planı gereği bu gerçekleşmiştir.

Ayetler:
17.Mûsâ, “Rabbim! Bana nimet olarak verdiğin şeylere andolsun ki artık hiçbir zaman suçlulara arka olmayacağım” dedi.
20.Ve şehrin öbür ucundan bir adam koşarak geldi. Dedi ki: “Ey Mûsâ! İleri gelenler seni öldürmek için senin hakkında görüşme yapıyorlar. Derhal çık! Şüphesiz ki ben öğüt verenlerdenim.”
21.Sonra da Mûsâ korka korka, kontrol ederek oradan çıktı. “Rabbim! Beni şirk koşarak yanlış, kendi zararlarına iş yapanlar toplumundan kurtar!” dedi.
22.Ve Mûsâ Medyen'e doğru yöneldiğinde, “Rabbimin bana yolun doğrusunu göstereceğini umarım” dedi.

27.Kızların babası dedi ki: “Hac yapılan sekiz yıl bana çalışmana karşılık şu iki kızımdan birini sana nikâhlamak istiyorum. Eğer ona tamamlarsan artık o kendinden; sana ağırlık vermek de istemem. İnşallah beni sâlihlerden bulacaksın.”

28.Mûsâ, “Bu, seninle benim aramdadır; bu iki süreden hangisinin sonunu gerçekleştirirsem demek ki, bana karşı düşmanlık/sorumluluk yok. Ve söylediklerimize Allah vekildir [koruyarak, destekleyerek uygulayandır]” dedi.

29.Artık Mûsâ süreyi doldurup ailesiyle/yakınlarıyla yola çıkınca, dağ tarafından bir ateş hissetti. Ailesine, “Benim size bir haber getirmem için siz bekleyin; ben bir ateş hissettim. Yahut ısınırsınız diye o ateşten bir parça getiririm” dedi.

30-32.Sonra oraya vardığında o bereketli toprak parçasındaki vâdinin sağ tarafından, bir ağaçtan seslenildi: “Ey Mûsâ! Hiç şüphesiz ki Ben, âlemlerin Rabbi Allah'ın ta kendisiyim! Ve birikimini ortaya at! –Birikimini sanki görünmeyen bir varlık gibi, hareket ettirir görünce de dönüp arkasına bakmadan kaçtı.– Ey Mûsâ! Beri gel, korkma. Kesinlikle sen emniyette olanlardansın. Koynundaki gücünü devreye sok, kusursuz, mükemmelce çıkacaksın. Korkudan kanadını kendine çek. İşte bu ikisi Firavun ve onun adamlarına karşı Rabbin tarafından iki kesin delildir. Şüphesiz ki onlar, yoldan çıkan bir toplum olmuşlardır.”

33,34.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben onlardan bir kişi öldürdüm, şimdi onların beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Hârûn'u da benimle gönder; o, dil bakımından benden daha iyi, güzel ve etkilidir. O nedenle o'nu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”

35.Allah dedi ki: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve ikiniz için bir güç, iktidar oluşturacağız. Sonra da onlar alâmetlerimiz/göstergelerimiz sebebiyle size erişemeyecekler. Siz ikiniz ve ikinizi izleyenler üstün olanlarsınız.” (Kasas 17, 20-22, 27-35)

60.Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti.
61.Bunun üzerine “iki bilgin kişinin toplandığı yer”e vardıklarında ikisi de bunalımlarını/sıkıntılarını terk etti. O zaman bunalım/sıkıntı, bilgin kimse yardımıyla yok olup gitti.(Kehf 60-61)


37.Ve andolsun Biz, sana diğer bir defa daha iyilik yapmıştık: “38.Hani bir vakit vahyolunan şeyleri annene vahyetmiştik, 39.Mûsâ’yı sandık içine koy da bol suya/nehre bırak, sonra da bol su/nehir o’nu sahile atsın. Onu Bana düşman olan ve o’na düşman olan birisi alsın.’ Ve Ben tarafımdan senin üzerine bir muhabbet bıraktım ve Benim gözetimim altında yetiştirilmen için, 40.hani kız kardeşin yürüyordu da ‘Sizi o’nun bakımını üstlenecek birine götüreyim mi?’ diyordu. Böylece gözü aydın olsun ve kederlenmesin diye seni annene geri döndürdük. Ve sen, bir can öldürmüştün de seni gamdan kurtarmıştık. Ve Biz seni potada eritip saflaştırdıkça saflaştırdık/seni olgunlaştırdık. Bir de yıllarca Medyen halkı içinde kaldın. Sonra bir ölçü; plan üzerine geldin, ey Mûsâ! 41.Ve Ben, seni Kendim için yetiştirdim.(Ta Ha 37-41)

Musa peygamberin Medyen’de aldığı eğitiminin içeriği, Kasas suresi 27-28 ile Kehf suresi 60-82. ayetlerde açıklanır.

Elçi olduktan sonra Musa’ya verilen görev Firavun ve ordusunu suda boğmak, İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarmaktır. Esaretten kurtulan İsraioğullarının barınabileceği en ideal ortam Medyen ve çevresindeki Sina Dağında bulunmaktaydı. Medyen’de bulunduğu sırada çevreyi tanıyan Musa peygamber daha sonra İsrailoğullarını bu bölgeye getirmiştir.

Dönemin en önemli tevhit ve ilahiyat okulu Medyen’de bulunuyordu. Burası, Musa gibi zulümden kaçanların sığınabileceği ve İsrailoğullarının bağımsız ülke temellerinin atılabileceği en uygun yerdir. Medyen, bu açıdan çok önemlidir.




5- Medyen’de, Milattan Sonra 6. Yüzyıla Kadar Hac Biliniyordu
Musa peygamberden sonra da hac/yüksek ilahiyat eğitiminin devam ettiği biliniyor. Daha sonraki süreçlerde Medyen’de yapılan hac/yüksek ilahiyat eğitiminin içinin boşaltıldığı ve deforme olduğu anlaşılmaktadır. Yahudi ve Hristiyanlarda bozulan hac kavramı, Mısırdan Çıkışın anılmasını içeren ziyaretler olarak yapılagelmiştir. Bu hali ile ziyaret/anma etkinlikleri peygamberimizin yaşadığı çağa kadar devam etmiştir.(126) Kısacası Medyen bölgesinde hac/yüksek ilahiyat eğitimi ve ortamı için yüzlerce yıl süren çok güçlü anlayış hâkim olmuştur.(127, 128)

İslam peygamberi Muhammed yaklaşık 570-632 yıllarında yaşadı. İslam 622'de örgütlendi ve yükselişine başladı. Sina Dağı'nı Medyen şehri yakınlarında bulma geleneği İslam döneminde devam etti. Muhammed'in zamanında Medyen (İbn İshak'ta) kasabasından, Aayd b. Haritha. MS 700 civarında çeşitli İslami kaynaklar, bu büyük hac yolunda Medyen'deki bazı Hıristiyan keşişlerden, zahitlerden ve keşişlerden bahseder.(129, 130, 131) Medyen’de uygulanan Hac, Şuayb peygamberin zamanında kalma olabilir.(132) Arabistan’da hicaz dağlarının bir kısmına Midyan dağları denir.(133)




6- İki Denizin Birleştiği/İki Bilgin Kişinin Toplandığı Yer
Kehf Suresindeki kıssa da (60-82. Ayetler) Musa’nın peygamber olmadan önce; “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” dediğini öğrenmiştik.

İki Denizin Birleştiği/İki Bilgin Kişinin Toplandığı Yer: Medyen’i de içine alan iki mescitte bulunan bilginleri ifade ediyor.

Medyen’in başkenti Elath ve Kadesh-Barnea’nın dokunulmaz/kutsal yerler olduğunu yukarıda açıklamıştık. Kitabı Mukaddes bilginleri ve araştırmacılar, anlaşmazlıkların giderilmesi için toplanılan bu iki bölgenin kutsal yerler olarak kabul edildiğini belirtiyorlar. Bu mescitlerde hac/ilahiyat eğitimi yapıldığı bilgisi “iki denizin birleştiği yer” kavramının aslında “iki bilgin kişinin toplandığı yer” anlamına geldiği bilgisini kuvvetlendirmektedir.

Medyen-Elath ve Kadesh-Barnea şehirlerinde kadimden beri mescit bulunduğu bilinmektedir. Musa’nın her iki mescitte bulunan bilginlerle irtibata geçtiği Kur’an’da bildiriliyor. Kasas Suresi 27-28. ayetlerde Musa peygamberin Medyen’de aynı zamanda kayınpederi olan bilgin kişiden eğitim aldığı bildiriliyor. Bu aynı zamanda kadim mescitlerden birisinin Medyen’de olduğu Kur’an tarafından da doğrulanıyor.

Kehf Suresindeki Musa-âlim kul arasında yaşanan olayların Medyen’den farklı bir yerde gerçekleştirdiği Kehf Suresi 63. ayetinde bildirilir. Kur’an, Musa peygamber ve yanındaki kişinin ‘kaya’ya sığındığı ve böylece bu olayların sahra’da gerçekleştiğini işaret eder (Kehf Suresi 60-82. ayetler). Sahra, büyük kaya demektir. Sözcük el takısı alarak geldiği için "الصّخرة Es-Sahra” olmuş ve böylece özel bir isim haline getirilmiştir. Bu nedenle kayanın herhangi bir kaya olmadığı, çevrede insanlar tarafından çok iyi bilindiği anlaşılmaktadır.

Kadesh Barnea, PARAN çölün ortasında kayalık bir bölgedir. Kitabı Mukaddes’te de önemli yer tutan Kadesh Barnea’nın en önemli özelliği hukuk/yargı uygulamalarının yapıldığı yerdir. Yargı pınarı olarak meşhur olmuştur. Kur’an Kehf Suresi 74, 78-82. ayetlerinde, Kadesh Barnea’nın yargı uygulamalarının gerçekleştirildiği yer olduğu açıklanır. Kehf Suresi 80-81. ayetlerde ise âlim kulun yargı kararlarının uygulayıcısı olduğu ifade edilir.


74.Yine gittiler. Sonunda bir delikanlıya rast geldiler; âlim ve rahmete mazhar kul onu öldürüverdi. Mûsâ: “Bir nefis karşılığı olmaksızın tertemiz bir nefsi mi öldürdün? Kesinlikle çok anlaşılmaz bir şey yaptın!” dedi.

78-82.Âlim ve rahmete mazhar kul: “İşte bu, aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin birinci anlamlarını haber vereyim:

“Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hâle getirmek istedim. Ötelerinde de sağlam, bütün sağlam, güzel gemileri gasp edip alan bir kral vardı.

Delikanlıya da gelince; onun anne-babası mü’min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, anne-babasını azdırmasından ve küfre; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin’ istedik.

Duvara da gelince; o, şehirdeki iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere– Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabretmeye takat getiremediğin şeylerin ilk plândaki anlamı!”(Kehf 74, 78-82)

Musa peygamberin, peygamberlik öncesinde kafasındaki sorulara yanıt aradığı ve eğitim aldığı iki mescidi de Kur’an açıkça bildirmiştir.

Yine Kehf Suresi 79. ayette geçen bahr kelimesi deniz anlamına geldiği gibi nehir, göl gibi büyük su kütlesini de ifade eder. Ayetteki bahr sözcüğünden deniz ya da nehir anlaşılabilir. Sözcüğün deniz olduğu kabul edilirse kıssa da (Kehf Suresi 71, 79 ayet) yaşanan olayların yukarı bahsedilen iki mescitten diğeri olan Elath kenti/mescidi yakınlarında Akabe körfezinde gerçekleştiğini düşünebiliriz.

Kelimenin nehir anlamına geldiğini düşünecek olursak kıssadaki olayların bu iki mescidin yakınlarında bulunan bir nehirde ya da gölde gerçekleştiğini söyleyebiliriz. Burada dikkat edilecek nokta nehir gibi bol su kaynağı olan ve yakınlarında miskinlerin gemilerine el koyan zalim hükümdar olmalıdır. Ayrıca âlim kulun infaz işlemini yerine getirecek bir konumda olduğu unutulmamalıdır. Bölge coğrafyası dikkate alındığında âlim kulun Kadesh Barnea ve Medyen civarında görevli olması gerekir. Daha uzaklarda olmamalıdır. (Kehf 71, 79)

Kehf Suresi 79. ayette geçen bahr sözcüğünün anlamı her iki şık için de uygulanabilir.

71.Bunun üzerine ikisi yürüdüler; sonunda gemiye bindiklerinde âlim ve rahmete mazhar kul gemide kusurlar oluşturdu. Mûsâ: “İçindekileri boğman için mi onu yırttın/kusurlar oluşturdun? Kesinlikle sen, şaşılacak bir şey yaptın!” dedi. (Kehf 71)

79.“Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hâle getirmek istedim. Ötelerinde de sağlam, bütün sağlam, güzel gemileri gasp edip alan bir kral vardı. (Kehf 79)

Musa peygamberin yıllar süren hac/yüksek ilahiyat eğitim sürecini açıklayan ayetlerden birisi de Kehf Suresi 60. ayettir.

60.Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti. (Kehf 60)


Kitabı Mukaddes’te İki Kadeş’ten bahsedilir. Bunlar; Kadesh (Orontes-Asi nehrindeki Kadesh) ve Kadesh Bernea’dır. Bizim üzerinde duracağımız olan Kadesh Bernea’dır. (Mısırlar ve Hititliler arasında yapılan savaşın geçtiği yer olan ve ilk yazılı antlaşma olarak tarihe geçen Orontes-Asi nehrindeki Kadesh ile konunun hiçbir ilgisi yoktur.)

13 Bu sulara Meriva[a] suları denildi. Çünkü İsrail halkı orada RAB'be çıkışmış, RAB de aralarında kutsallığını göstermişti. (Çölde Sayım 20: 13)

14 Çünkü ikiniz de Zin Çölü'nde buyruğuma karşı çıktınız. Topluluk sularda bana başkaldırdığında, onların önünde kutsallığımı önemsemediniz.” –Bunlar Zin Çölü'ndeki Kadeş'te Meriva sularıdır.– (Çölde Sayım 27: 14)

51 Çünkü ikiniz de Zin Çölü'nde, Meriva-Kadeş sularında, İsrailliler'in önünde bana ihanet ettiniz, kutsallığımı önemsemediniz. (Tesniye/Yasanın Tekrarı 32: 51)


Musa peygamber Medyen de kaldığı süre zarfında iki mescitte (Medyen-Elath ve Kadesh Barnea) bilginlerden eğitim almıştır. Ayrıca çöldeki kayalık bölge olan Kadesh Barnea’dan suyun nasıl çıkarılacağını da öğrenmiştir.(134) Hidroloji bilgisi olan Musa peygamberin buradaki ehil insanlardan Hidrojeoloji öğrendiği anlaşılıyor. Musa peygamber bu bilgiyi daha sonra kullanacaktır.





7- Bölgede İki Önemli Mescit Bulunur
Medyen ve çevresinde iki kadim mescit bulunmaktadır. Bunlar; Elath Mescidi ve Kadesh Barnea Mescitleridir.



aa- Medyen’in Başkenti Elath Mescidi
Midyan bir Arap kabilesinin adı değil, tıpkı Jehuda gibi bilinen mezhep, yani toplu kült birliği anlamına gelen kolektif bir isimdir. Eski zamanlarda hukuk ve din yakından bağlantılıydı. Kadeş'in (Kadesh Barnea) kutsal kaynağına Mé-meriba, yargı suyu veya 'En-mispat, yargı pınarı' denirdi. Aslen Sümerce olan Din, Arapça'da yalnızca yargı, yargılama değil, aynı zamanda kült, din anlamına da gelir. Böylece Midyan çok iyi bir şekilde dini topluluk anlamına gelebilir ve Köhén Midian: dini cemaatin (Yahveh) rahibi (Yahve). Midyan sadece bir eski bilinen (yarı Arapça) Jehuda'nın adıdır. Başkenti Akaba Körfezi'ndeki Elath olan Edomite Sina amfisine atıfta bulunuyordu.(121)



bb- Kadesh Barnea Mescidi
Kitabı Mukaddes’te de Kadeş'in eski adı En Mishpat'tı (Yaratılış 14:7). En Mishpat, "yargı pınarı", tek ilahi kaynaktan çıkan yargı ve kutsallık anlamına gelir.

Kadeş-Barnea, Kenan'ın güney sınırında yer alan önemli bir vaha (Sayı 34:4; Josh. 15:3; Hezek. 47:19; 48:28) Zin çölünde (Sayı 20:1; 27:14; 33:36; Tesniye 32:51) – Paran çölünün bir parçası (Sayı 20:16) – on bir günlük bir yolculuk mesafesinde Horeb Dağı'ndan (Tesniye 1:2). Kadeş'e alternatif olarak En-Mişpat ("yargı pınarı"; Yaratılış 14:7) ve "Meribah suları" (“çekişme”; Çölde Sayım 20:13, 24; 27:14; Tesniye 32:51) denir. Çöl kabileleri için kutsal bir yargı ve toplanma yeri olarak özel rolünü gösteren isimlerdir.

Kadeş-Barnea hikâyelerinde İbrahim (Genesis 16:14; 20:1), Chedorlaomer ve müttefiklerinin seferinin tarifinde; burada En-Mishpat olarak adlandırılan Kadeş-Barnea'da Amalekliler'in yaşadığı söylenir (Yaratılış 14:7). Çıkış sırasında İsrail kabilelerinin çölde toplanma noktası olarak hizmet etti (Tesniye 1:46). Bazı bilginler burayı İsrailoğullarının ilk amfitikyonik merkezi olarak kabul ederler.(135)


Kadeş Barnea’da olduğu gibi Medyen’de de suyun olması insanların hac dönemlerinde/bayramlarda/belirli dönemlerde ilahiyat eğitimi ve yargı için toplanmalarına olanak sağlayan bir ortam hazırlamıştır Medyen’de yapılan uygulama Mekke’deki ile aynıdır. Yalnız Medyen, Mekke’den daha geniş kabilelerin oluşturduğu kült merkezi olmuştur.(136) Almanca Luther İncilinde "Haderwasser" terimi, Eski Ahit'te "Meriba Suyu", kelimenin tam anlamıyla "(hukuki) anlaşmazlığın suyu" olarak adlandırılan bir pınar veya vaha anlamına gelir (Çölde Sayım 20: 13, 24; Çölde Sayım 27:14; Yasa'nın Tekrarı-Tesniye 33:8; Mezmurlar 81:8; Mezmurlar 106:32).

Görüldüğü gibi Musa peygamber Kehf Suresi 60. ayette belirtildiği gibi yıllar süren eğitim sürecini bu mescitlerde gerçekleşmiştir.

60.Ve bir vakit Mûsâ, delikanlısına: “Ben iki bilgin kişinin toplandığı yere varıncaya kadar durmayacağım yahut senelerce gideceğim” demişti. (Kehf 60)

Çünkü Medyen ve çevresi eğitim yurdu olduğu eskiden beri bilinmektedir.(137)





b- Kadesh Barnea

Kadesh Barnea, kutsal sayılan yerdir. Kitabı Mukaddes’te de Yeni Ahitte, Kadesh Barnea’da İsrailoğullarının bir süre kamp kurduklarından bahsedilir. Ancak şu ana kadar Geç Tunç Çağında Kadesh Barnea da İsrailoğullarının kaldıklarına dair kanıt bulunamamıştır.
(138)

Kadesh Barnea da İsrailoğulları değil, Musa peygamber kalmıştır. Musa peygamber, Kadesh Barnea mescidinde eğitim almıştır. Kadesh Barnea’nın özel durumu olan su sistemlerinin varlığı, kristal kayaların suyu tutması ve insanların onu kullanabilmesi gibi konular göz önüne alındığında, Musa peygamberin orada kaldığı sürede içinde su sistemlerini incelemiş, suyun çıktığı kayanın jeolojik incelemesini yapmış olmalıdır. Bu nedenle kalabalık İsrailoğullarının izlerinin Kadesh Barnea da bulunmaması doğaldır.

Kadesh’in bulunduğu yerin aslında Petra/ Sel’a(Rock-Kaya) kenti olduğu iddiası da vardır. Bu tanımlamalara uygun değildir. Kadeş-Barnea zaten iyi bilinen sınır simgesidir.(139)




1- Kadesh Pınarı
Negev'in en yüksek dağı olan (msl'den 1000 m yükseklikte) Ramon'un bir antiklinalinin başında Eosen kayalarının kireçtaşlarından çıkan büyük bir kaynak çıkar ve daha fazla yağış alır. Su, Orta Eosen yaşlı kireçtaşı kayaçlarında, üzerlerinde bölgesel bir tünemiş su tablasının oluştuğu Alt Eosen yaşlı geçirimsiz tebeşir tabakalarına ve Paleosen yaşlı marnlara ulaşana kadar çözelti kanallarına sızar (Şek.1). Kadeş Barnea'nın ana kaynağına ek olarak, özel jeolojik koşullar bu bölgedeki kayalardan çok sayıda küçük kaynak ve sızma yaratır. Bir pınar hâlâ Ein Quadis adını taşıyor. Dar vadi Kadeş Barnea'nın çıkışı, küçük Al-Quseime kasabasındaki geniş bir vadiye açılır. Burada, birçok küçük acı su kaynağı yerden sızarak birçok çalıyı, palmiyeyi ve otu destekler. Bugün Ein Qudeirat pınarı yaklaşık 40 m3 h-1 hızla akmaktadır. Bu miktar, stoklarını aşağı vadideki acı pınarlardan sulamak şartıyla, on binlerce insanın içme suyu temini için yeterli olabilir. Daha nemli bir dönemin daha da büyük bir akışa neden olacağının farkına varıldığında, Kadeş Barnea'yı gezgin kabileler için dönüm noktası yapmanın mantığı anlaşılabilir.(140)

Zin'in Vahşi Doğası, zamanla oluşan bir kireçtaşı kabuğuyla kayanın içinde kapalı kalan, suyu emebilen gözenekli kayalardan oluşan dik duvarları içerir. Kabuktaki çatlaklardan sızıntı, bitkilerin kayalık alanda büyümesine izin verir. Zin Çölü'nde yaşayan bedeviler, kayaya vururlarsa ve kabuğu kırarlarsa sıkışan suyun akacağını uzun zamandır biliyorlardı.(141)




2- Medyen Suyunun, Kadeş Pınarı İle Benzer Yönleri
Kadesh Barnea ve Medyen’in ortak özelliklere sahip olduğundan bahsetmiştik. Kadesh Barnea pınarı, çevre kabileler arasında çekişme kaynağı olmuştur. Bu nedenle hiçbir kabile suyu tek başına sahiplenememiştir. Kabileler bayramlarda, panayırlarda bir araya gelip subaşında yargılama işlerini yaptıkları bu kült merkezi yargı pınarı olarak anılmıştır.

Aynı şartları taşıyan Medyen’de de kıymetli su kaynağı çekişmelere neden olmaktadır. (Kasas 23-24)

Her iki belde de eğitim-öğretim, hukuk, adalet vb. açıdan birbirine benzer dokunulmaz beldelerdir. Musa peygamberin de Medyen’in bu özelliğini bildiği için geldiğini ayetlerden anlıyoruz.

22.Ve Mûsâ Medyen'e doğru yöneldiğinde, “Rabbimin bana yolun doğrusunu göstereceğini umarım” dedi.
23.Ve Mûsâ, Medyen suyuna varınca, orada hayvanlarını sulayan insanlardan bir önderli topluluk buldu. Ve Mûsâ, hayvan sulayanlar kadar güçlü olmayan, hayvanlarını geri çeken iki kadın buldu. Dedi ki: “Hâliniz nedir?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; babamız da çok yaşlı bir ihtiyardır.”
24.Bunun üzerine Mûsâ, ikisi için hayvanları suladı. Sonra gölgeye çekildi de “Rabbim! Şüphesiz ki ben, iyilikten bana indirdiğin şeye muhtacım” dedi.
25.Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek Mûsâ'ya geldi. Dedi ki: “Şüphesiz babam, bizim yerimize sulamanın ücretini karşılamak için seni çağırıyor.” Mûsâ, kızın babasına geldi ve kıssaları ona anlattı. Kızın babası; “Korkma, o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış toplumdan kurtuldun” dedi. (Kasas 22-25)

Musa peygamberin Medyen’de tanıştığı ve sonradan kayınpederi olan kişinin ismi hakkında çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu kişinin Kitabı Mukaddes’te rahip Jethro(Yitro) olduğu, İslami bazı müfessirlerin görüşüne göre Şuayb peygamber olduğu bildirilir. Ancak Kur’an’ımızda bu konuda bilgi verilmemiştir.

Hidroloji bilgisi olan Musa peygamberin Medyen’de su kuyusu açtığı bildirilmiştir.(142, 143)




3- Kadesh Barnea da Tarım
Çölde bulunan Kadesh-Barnea da, eskiden beri sulu tarımın yapıldığı bilmektedir.(144) Kadesh-Barnea’da sulama sistemleri kalıntıları bulunmuştur. Karbon 14 tarihlemesi ile Tunç Çağına ait su kemeri kalıntıları tespit edilmiştir.(145)




4- Kadesh-Barnea ve Hidrojeoloji
Kadesh Barnea’nın yeraltı ve yüzey suyu kaynaklarının oluşumu, dolaşımı, kayaçlar arasındaki etkileşimini bilmek Musa pegamber kıssasının anlaşılması için önemlidir.(146) Kadesh Barnea’da yağmur suyunu tutarak tarım yapmak için sekileme metodu uygulanmıştır. Bu metod ile hem sulu tarım yapılabilmiş hem de toprak kayıplarını önlemek mümkün olabilmiştir.







2- Peygamberlik Sonrasında Medyen Çevresi


a- Medyen

Musa peygamberin Çıkış’tan sonra İsrailoğullarını getirip kamplara yerleştirdiği yerler, suyun kayadan çıkarıldığı yer, vahiy aldığı Sina Dağı, altın buzağı isyanının olduğu yer bütün bu yerlerin hepsi Medyen sınırları içinde kalmaktadır. Bunlar birbirine yakın yerlerdir. Araştırmacıların bildirdiğine göre yukarıda sayılan olaylar Jebel el Lawz sıradağlarında gerçekleşmiştir. Sina Dağının Medyen bölgesindeki Jebel el Lawz ve sıradağlarında olduğu ileri sürülmektedir. Bölgede yapılan çalışmalarda ulaşılan çok sayıda bilgiye ve kanıta değinilecektir.




b- Sina Dağı (Tur-u Sina)
Kitabı Mukaddes kaynaklı ve tarihi süreç içerisinde Sina dağı farklı isimler almıştır. Horeb Dağı, Sina Dağının yerine kullanılmıştır. Cebel Maqla ve Musa Dağı(Cebel Musa) da başka isimleridir. Jebel el Lawz dağı, Sina Dağının günümüzde kullanılan ismidir. Bütün bu isimler Sina Dağını ifade etmektedir. Kısacası Musa kıssasında Çıkış’tan sonra yaşanan olaylar, Kur’an’da ve Kitabı Mukaddes’te geçen yerlerin hepsi Jebel el Lawz sıradağlarında gerçekleşmiştir. Bölgenin en eski haritaların da Sina dağı, Jebel el Lawz ve Medyen yan yana sıralanmaktadır. (Sitedeki eski haritalar)
Bu nedenle yazıda bu aşamadan sonra hangi dağın adı geçerse geçsin biz o isimden Sina Dağının kastedildiğini anlayacağız.


Mısır’dan Çıkış gerçekleştikten sonra İsrailoğullarının Sina Dağında kaldıkları bilinir. Bu dağın nerede olduğu konusunda bilim insanlarının görüşüne göre yirmiden fazla yer bildirilmiştir.(147) Sina Yarımadasının pek çok yerinde yapılan arkeolojik kazılarda Mısırdan Çıkış dönemine ait herhangi bir veriye ulaşılamamıştır.(148) Bu yüzden Sina Dağı ile ilgili farklı bölgelerde de çalışmalar yapılmıştır. Bunlardan biri olan Jebel el-Lawz dağı ve çevresinde yapılan araştırmalara yer vereceğiz. Buradan elde edilen bilgiler Kur’an’ın haber verdiği bilgilerle uyum içerisindedir.


Sina Dağının, Sina Yarımadasında olduğu rivayeti M.S. 4.ncü yüzyıla dayanmaktadır. Yahudi, Hristiyan ve Müslüman kaynaklarında yapılan yeni araştırmalar 600 yıl daha geriye giden başka bir rivayet olduğunu gösteriyor. Bu rivayete göre Sina Dağı, Suudi Arabistan’ın kuzeybatısında yer alıyor. Buna göre Cebel el Lawz sıradağındaki zirvelerden biri olan Cebel Maqla gerçek Musa Dağıdır.

Josephus da dâhil olmak üzere bazı tarihî kaynaklar Sina Dağı'nın bugün El-Bad' olarak bilinen şehrin yakınlarındaki en yüksek dağ olduğunu kaydeder. Yöre sakinleri Cebel-i Makla'ya Cebel-i Musa yani Musa Dağı (Cebel-i Musa) diyor. Bu dağın en ayırt edici özelliklerinden biri de zirvesinin kararmış olması.(149)

Bir kaynak Sina Dağı’nı on üç farklı yerde, Kızıldeniz’i dokuz yerde ve Kadeş Barnea’yı sekiz yerde tanımlanmıştır. Diğer bilginler, Tanrı Dağı için yirmiden fazla olası yer belirlediler.(150)

Glen A. Fritz son yirmi yıldır, Kuzeybatı Arabistan’da bulunan Jabal al-Lawz dağlarının Sina Dağı olmadığını savunan karşıt kampanya olduğunu ifade eder. Kendisi ise kitabının önsözünde; Sina Dağının Jabal al-Lawz dağlarında olduğunu belirtir.(151)

Elçi Pavlus Timoteos'a yazdığında, ona gerçek hizmetçinin sabırlı, nazik ve kavgacı değil öğretmeye yatkın olduğunu hatırlattı (1 Tim. 2:24). Bu düşünceyi aklımda tutarak, deneyimlerimi ve eldeki verileri mantıklı bir söylem geliştirmek için kullanma konusunda kesin bir görev hissediyorum. Spesifik olarak, Sina Dağı'nı kuzeybatı Suudi Arabistan'ın Jabal al-Lawz aralığında konumlandırmak için kullanılan coğrafi, arkeolojik ve jeolojik argümanları ele alacağım.

Sina Dağının, Suudi Arabistan sınırları içinde kalan Jabal al-Lawz dağları olduğunu açıklayan araştırmacılar şu kanıtları sunuyorlar:

St. Joseph Üniversitesi'nde profesör Dr. Allen Kerkeslager, Sina dağına M.Ö. 500 yılından M.S. 70 yılına kadar Yahudilerin hac ziyaretleri yaptıklarını açıklamıştır.(152) Medyen ve dolayısıyla Jabal al-Lawz, Hacı Yolu (Darb El Haj) ve Ticaret Yolu yolu üzerinde bulunmaktadır.(153) Pek çok antik kaynak, modern Al Bad kasabasının bulunduğu Akabe Körfezinin hemen doğusunda Medyen ya da Maydan şehrinin yer aldığından bahseder. Bu kasabanın yakınındaki dağ Cebel el Lawz'dır.(154) Sina Yarımadasında Medyen uygarlığının kesin işareti yoktur. Kureyye'de araştırma yapan Garth Bawden, Peter J. Parr, Medyen çanak çömlek yapanların yurdunun kuzey Hicaz olduğunu bildirmiştir.(155)


Sina Dağının Sina Yarımadasında olduğu görüşü yaygındır. Son yirmi yılda Sina Dağının Kuzeydoğu Arabistan’da olduğunu açıklayan çalışmalarda artış görülüyor. M.Ö. 250 yılından bu yana kesintisiz bir şekilde Sina Dağının Arabistan’ın Kuzeydoğusunda bulunan Medyen yakınlarında olduğunu aktaran kanıtlar bulunmaktadır.(156)

Geçtiğimiz onlarca yıl boyunca, İncil arkeolojisi alanı laikliğe doğru kayarken, Midian'daki Sina Dağı'nın İncil'deki konumu ve orada bulunan fiziksel kanıtlar hakkında yeni bir veri seli ortaya çıktı. Bir devrilme noktasına ulaşıldı. İncil bilginleri bile artık Mısır'ın Sina Yarımadasını gerçek Sina Dağı'nın yeri olarak desteklemiyor. Bunun başlıca nedeni, Sina Dağı ve Tanrı Dağı olarak da bilinen Horeb Dağı'nın Arabistan'da Medyen dilinde (Ör. 2:15, Ör. 3:1), olduğu Kutsal Yazılar'daki açık tanımdır. "Sina Dağı, Arabistan'da" (Gal. 4:25).(157)

"Kutsal Kitap sonrası Sina Dağı ile ilgili Yahudi geleneklerinin aşağıdaki tartışması, Helenistik ve erken Roma dönemlerindeki Yahudilerin, Sina Dağı'na ve göç yolu üzerindeki diğer yerlere hacca çok az ilgi duyduklarını gösterecektir. Sina Dağı'na yapılan hac ziyaretleri, Arabistan'ın kuzeybatısındaki Medyen şehri yakınlarında bir yere gitmiş olmalıdır. M.Ö. 250'den günümüze kadar uzanan sürekli bir gelenek, Sina Dağı'nı ısrarla Medyen şehrinin yakınında konumlandırmıştır. Yahudi Kutsal Yazılarının (LXX/OG) Yunanca versiyonunda Musa'nın kayınpederi olan Jethro'nun memleketi ile özdeşleşmiştir, daha sonraki Yahudi kaynakları Greko-Romen döneminde, erken Hıristiyan kaynakları Bizans dönemine kadar, Klasik İslami kaynaklar ve erken modern dönemden İslami kaynaklar. Bu kaynaklarda bulunan gelenekler, Yahudi geleneği ve yorumu üzerinde herhangi bir etki yapmaktan çoktan vazgeçmiştir. Antik Medyen bölgesini kaplayan modern Suudi Arabistan kasabası Al-Bad'da bulaştı. Hatta Al-Bad' yakınlarındaki dağlardan biri, İncil sonrası erken dönem Yahudi geleneğinin Sina Dağı ile özdeşleştirilebilir."

"İncil ve İncil sonrası kanıtlar tutarlı bir şekilde İsrailli geleneklerin çoğunun Horeb ve Sina'yı Sina Yarımadası'ndaki herhangi bir yerden ziyade Kızıldeniz'in doğusundaki kuzeybatı Arabistan'da bir yerle tanımladığını gösteriyor."

"Kuzeybatı Arabistan'daki son arkeolojik araştırmalar ve kazılar binlerce yazıt, daha önce bilinmeyen arkeolojik alanlar ve bu bölgede çalışan arkeologların ve tarihçilerin henüz sindirmeye başladıkları çok sayıda yeni maddi kanıt ortaya çıkardı. İsraillilerin hac ziyareti için kanıtların azlığı edebi kaynaklarda bu bölgeden bile çok fazla yeni İsrailli hac kanıtı beklemememiz konusunda bizi uyarmalıdır. Fakat o kadar çok yeni malzeme mevcut ki, kuzeybatı Arabistan arkeolojisini görmezden gelmek affedilmez hata haline geldi. Elbette bu bölge de bunu hak ediyor. Üzerinde harcanan tüm çalışmalara rağmen, İsrail ve erken Yahudi tarihi için yalnızca yetersiz kanıt sağlayan Sina Yarımadası'na dikkat çekildiği gibi."

"Philo, Roma döneminden, İskenderiye'nin kuzeybatı Arabistan'daki Sina Dağı'nı bulma geleneğine dair muhtemel bir tanık sunuyor."

"Josephus, tüm eski Yahudi literatüründe Sina Dağı ile ilişkilendirilen kesin bir konuma dair en açık tanıklığı sağlar. Josephus'un tanıklığı, İskenderiye'nin Sina Dağı'nı kuzeybatı Arabistan'daki Medyen şehri yakınına yerleştirme geleneğinin doğrudan doğrulanmasını sunar. Paul örneğinde, Josephus'un Sina Dağı'nın konumu hakkındaki bakış açısı İskenderiye geleneklerinden, Filistin'den gelen yerli geleneklerden, başka bir bölgeden gelen geleneklerden veya çeşitli farklı geleneklerden türetilmiş olabilir."

"Josephus'un kendisi açıkça kuzeybatı Arabistan'da Sina Dağı'nı konumlandırıyor ve burada Sina Dağı'nın 'Madiane şehri' bölgesinde 'dağların en yükseği' olduğunu belirtiyor. 'Madiane' muhtemelen Ptolemy ve Akabe Körfezi'nin doğusundaki kuzeybatı Arabistan'daki diğer kaynaklar."

"Hıristiyan ve İslami gelenekler, kuzeybatı Arabistan'da Sina Dağı'nı konumlandıran Yahudi geleneklerinin kalıcılığına daha açık bir tanıklık sağlar. Üçüncü yüzyılın ortalarında Origen, kuzeybatı Arabistan'da Kızıldeniz'in doğusunda "Madiam şehrini" (Madyan) konumlandırma geleneğini yeniden doğruladı."

"İslami kaynaklar nihayetinde Medyen'i Jethro ve Musa'nın eviyle özdeşleştiren geleneğin aktarımı için birincil yol haline geldi. Bu gelenekler erken modern döneme kadar kesintisiz bir süreklilik içinde devam etmiş görünüyor. Medyen yakınlarındaki Sina Dağı. Musa ve Jethro hakkındaki İslami gelenekler, eski Medyen bölgesindeki büyük vahayı işgal eden Al-Bad' (Mugha'ir Shu'ayb) kasabasındaki yerel efsanelerde hayatta kalmaya devam ediyor. Bu yerel efsaneler, "Musa'nın dağı"nı Al-Bad' yakınlarındaki dağlardan biriyle özdeşleştirme geleneğini içerir."
....
"Jebel al-Lawz, Yahudilerin Helenistik ve erken Roma dönemlerinde Sina Dağı'nı tanımladıkları dağı tanımlamak için muhtemelen en ikna edici seçenek. Yine de mevcut en çekici hipotez."

"Jebel al-Lawz, İncil geleneğindeki Sina Dağı'nı tanımlamak için en ikna edici seçenek olabilir. Yakın Doğu'ya dağılmış diğer birçok dağ gibi, Jebel al-Lawz'ın da yerel Arapların efsanelerinde Sina Dağı ile tanımlandığı bildiriliyor. Ancak Cebel el-Lawz ile ilgili geleneklerin potansiyel antikliği, diğer yerleşim yerleriyle ilişkili geleneklerde paralel değildir. Bu çalışmada daha önce tartışılan kanıtlar, Sina Dağı'nı modern El-Bad'daki eski Medyen bölgesiyle ilişkilendiren geleneklerin olduğunu göstermektedir. En azından MÖ 250'deki LXX/OG'nin en eski bölümlerinin zamanına kadar uzanır. Buna karşılık, Sina Dağı'nı güney Sina Yarımadası'na yerleştiren geleneklerin ortaya çıkması için en erken katı tarih yaklaşık MÖ 350'dir. LXX/OG tercüme edildiğinde Sina Dağı ile tanımlanan dağın, İbranice İncil'in redaksiyonunun sürgün öncesi evrelerinde Sina Dağı ile tanımlanan aynı dağ olup olmadığından emin olamaz. Sina Dağı'nın güney Sina Yarımadası'nda yer alan geleneklerden 600 yıl daha eski yerel geleneklerle ilişkili olan Jebel al-Lawz'a odaklanmak için Preexilic geleneğinin Sina Dağı'nın yerini araştırın."
...
Suudi Arabistan'daki Jabal al Lawz'ın hem konumu hem de kendine has özellikleri nedeniyle, Bu dağ, şimdiye kadar sunulan Sina Dağı için önerilen en uygun yer olarak adlandırılabilir. Bunun gerçek Sina Dağı olduğuna inanıyorum. Ve kanıtlarla tartışılabileceğini sanmıyorum."(158)





Gerçek Sina Dağının Yeri Neden Gizlendi?
Gerçek Sina Dağının çok eskilerden beri Jabal al Lawz sıradağlarında olduğu bilinmesine rağmen Kilisenin inançları doğrultusunda bu gerçekler gizlenmiştir:

1. bölümde incelediğimiz gibi, gerçek Sina Dağı'nın yerinin bu kadar belirsiz olmasının en önemli nedenlerinden biri kilise geleneğinin gücünden kaynaklanmaktadır. İmparator Justinian, güney Sina'da Saint Catherine Manastırını yaptırarak çöl keşişlerinin iddialarına derin bir doğrulama sağladı. Doğru olsun ya da olmasın, altıncı yüzyıldan sonra, Roma İmparatorluğu'nun tüm ağırlığı, Aziz Catherine Manastırı'nın Sina Dağı'nın yerini belirlediği Bizans geleneğinin arkasındaydı. Mantıksal çıkarımlar o zaman basitti; Sina Dağı güney Sina Yarımadası'nda olduğundan, deniz geçişi batı tarafında bir yerde olmalıydı. Böylece, son bin altı yüz yıl boyunca, Hıristiyanların çoğunluğu, göçün deniz geçişinin gerçekleştiğini varsaydılar.(159)


Kitabı Mukaddes bilgilerine göre Sina Dağının özelliği şunlardır:(160)






c- Cebel el Lawz
Cebel el-Lawz (Arapça: جَبَل ٱلَّوْز‎), Suudi Arabistan'ın kuzeybatısında, Ürdün sınırına yakın, Akabe Körfezi'nin üzerinde, deniz seviyesinden 2.580 metre (8.460 fit) yükseklikte bulunan bir dağdır. Adı 'badem dağı' anlamına gelir. Jabal al-Lawz'ın zirvesi, genellikle doğuya doğru yönelen riyolit ve andezit daykları tarafından kesilen açık renkli, kalk-alkali bir granitten oluşur.(161)

Daha önce bahsedildiği gibi Cebel el Lawz sıra dağları Sina Dağını içinde barındırır.(162, 163) Birçok antik kaynak, Medyen'i veya Akabe Körfezi'nin hemen doğusunda, modern Al Bad kasabasının bulunduğu Maydan şehrini yerleştirir. Bu kasabanın yakınındaki en yüksek dağ Jabal al Lawz'dır.(162)





Cebel el-Lawz ‘da Hayvancılık
Sina-Cebel el Lawz dağında küçükbaş hayvancılığı için uygun ortam olduğu bildirilmiştir.(164)











G- MUSA PEYGAMBERİN VAHİY ALDIĞI YER

Musa peygamberin ilk vahiy alışını açıklayan ayetlerden birisi de Ta Ha Suresi 12. ayettir.

12.Ben, senin Rabbin olan Benim. Hemen yakınlarını ve mallarını burada bırak/ Hemen iki nalınını çıkar, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın/iki kere temizlenmiş bir vadidesin.(Ta Ha 12)





1- İki Nalınını Çıkarmak
Ayaktaki nalınların çıkarılması ifadesi, kadimden beri akrabalardan ve mal-mülkten vazgeçme anlamında kullanılmıştır.(165) Medyen’de eğitimini tamamlayan Musa dönüş yolundayken vahiy almış ve peygamber olarak görevlendirilmiştir. Musa peygamberin aldığı ilk emirde akrabalarını ve malını terk etmesi istenir. Konu, Ta Ha Suresi 12. ayette geçmektedir.




2- Sandalet Petroglifleri
Musa peygamberin vahiy aldığı Sina/Cebel el Lawz Dağının etrafında çok sayıda sandalet/nalın petroglifleri bulunmuştur: (Resim 19)

Dağın etrafındaki petroglifler arasında çok sayıda ayak izi oymaları veya daha doğrusu sandalet baskıları var. Ziyaretimiz sırasında ekibim ve ben bunlardan birkaçını fotoğrafladık. Bunları benzersiz ve dikkate değer kılan şey, yalnızca oyma ayak izleri olmanın ötesinde, hem kayışları hem de kayışları tasvir eden çizgilere sahip bir sandalet görünümünü aktarmayı amaçladıkları gerçeğidir. Ayrıca, sandaletlerin hepsinin yanında, ilkel bir kaph'ı temsil eden üç hash çizgisi vardır. Kaph, bir elin kupasının piktografından evrimleşmiş bir harftir. Ayağın tabanına atıfta bulunmak için de kullanılabilir.6 Bu petroglifleri yapanlar, her sandal görüntüsünün yanına kaph koyarak, özellikle ayak tabanlarının orada olduğu fikrini aktarıyorlardı. Tanrı'nın İsraillilere söylediği şu özel ifadeye bakıldığında özellikle büyüleyicidir: “Ayağınızın tabanının bastığı her yer sizin olacaktır” (Tesniye 11:24). Ayrıca, çıkış kaydının böylesine önemli bir kısmı, İsraillilerin çarıklarının mucizevi şekilde korunmasıydı: “Size kırk yıl çölde yol gösterdim; giysilerin sende eskimedi, çarıkların ayağında eskimedi” (Tesniye 29:5). Bu, İsraillilerin Suudi Arabistan'ın bu kısmına sahip olma hakkına sahip olduğu anlamına gelmez, çünkü Rab, güney sınırı Akabe körfezinde biten vaat edilen toprakları özellikle tanımlamıştır. Bununla birlikte, Tesniye'nin diliyle bu kadar güçlü bağlantıları olan bu görüntülerin dağın çevresinde ve bölgenin her yerinde bu kadar bol bulunması kesinlikle büyüleyicidir.(166) Moller, Jabal al Lawz'ın tabanındaki çözülmüş sandaletlerin petroglifleriyle (Şek. 21) birkaç taşın kutsal bir noktayı işaretlediğini öne sürdü.(167)


Sandalet peroglifinin yaşı ile ilgili bir çalışma yapılmamıştır. Ancak Musa peygamberin vahiy aldığı yere atıf yapmış olması dikkate değerdir.




3- İki Kere Temizlenmiş Vadi
Kur’an’ın Ta Ha Suresi 12. ayetinde Musa peygamber de Sina Dağında kırk gece kaldığı bildiriyor. Ayet, Kitabı Mukaddes’teki hem İlyas peygamberin hem de Musa peygamberin aynı yerde vahiy aldığını ifade ediyor olabilir. Bu nedenle söz konusu vadide iki kere vahiy verilen yer olduğu vurgulanmıştır.

İlyas Peygamberin de Horeb Dağında kırk gün kırk gece kaldığı (I.Krallar 19:8-15) ve vahiy aldığı açıklanıyor.(168)

“Ben, senin Rabbin olan Benim. Hemen yakınlarını ve mallarını burada bırak, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın/iki kere temizlenmiş bir vadidesin.” (Ta Ha 12)


Suyun çıktığı kayanın birkaç yüz metre ilerisinde Jehovahnissi Altar (sunak) bulunmaktadır. Jehovahnissi sunağını (Çıkış 17:15) Musa peygamberin yaptığı bildirilir. Burada dikkat çeken nokta, sunağı oluşturan üst üste yığılmış taşların yassı olmalarıdır.(Resim 35) Bilindiği üzere Musa peygamber döneminde tabletler yazı malzemesi olarak kullanılmıştır.(169) Bölgede yassı yazı malzemesi taş tablet/levhanın bulunduğu anlaşılmaktadır.


Musa peygamberin Allah’tan aldığı vahyi, levhaya yazdığını A’raf Suresinde bildirilir.

145.Ve Biz o’nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık. “Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim.

150.Ve Mûsâ, öfkeli ve üzüntülü olarak toplumuna döndüğünde, “Bana arkamdan ne kötü bir halef/ nesil oldunuz! Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız mı?” dedi. Ve levhaları bıraktı ve kardeşi Hârûn’u kendine çekerek başından tuttu. Hârûn: “Ey anamın oğlu! İnan ki, bu toplum beni güçsüz düşürdü, az daha beni öldüreceklerdi. Onun için bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma. Ve beni bu zâlimler toplumu ile bir tutma” dedi.

154.Öfkesi Mûsâ’yı rahat bırakınca da levhaları aldı. Onlardaki yazıda da, ancak Rablerinden korkan kimseler için bir kılavuzluk ve rahmet vardı.(A’raf 145, 150, 154)



4- Sina Dağı Yakınlarında Volkanik Faaliyeti Gösteren İşaretler Bulunur
10.Hani o bir ateş görmüştü de ehline [ailesine, yakınlarına]: “Kesinlikle ben bir ateş gördüm. Ondan size bir kor parçası getirmem yahut ateş üzerinde bir kılavuz bulmam için siz bekleyin!” demişti.
11.Sonra onun yanına geldiğinde seslenildi: “Mûsâ! 12.Ben, senin Rabbin olan Benim. Hemen yakınlarını ve mallarını burada bırak, şüphesiz sen temizlenmiş vadide, Tuva’dasın/iki kere temizlenmiş bir vadidesin. (Ta Ha 10-11)


29.Artık Mûsâ süreyi doldurup ailesiyle/yakınlarıyla yola çıkınca, dağ tarafından bir ateş hissetti. Ailesine, “Benim size bir haber getirmem için siz bekleyin; ben bir ateş hissettim. Yahut ısınırsınız diye o ateşten bir parça getiririm” dedi. (Kasas 29)

7.Hani Mûsâ, yakınlarına: “Şüphesiz ben bir ateş gördüm, ondan size bir haber getireceğim yahut ısınmanız için bir kor ateş getireceğim” demişti.
8.Sonra oraya geldiği zaman seslenilmişti: “Ateşin içindeki ve yanı başındaki kişi bolluklu kılınmıştır! Ve âlemlerin Rabbi olan Allah, eksikliklerden arınıktır! (Neml 7-8)

Musa peygamber Medyen’den Mısır’a dönerken yoldayken dağda ateş görmüştür. Bu, Sina Dağına yakın yerde volkanik faaliyetlere işaret ediyor. Kitabı Mukaddesteki; dağda ateşin görülmesi, vahiy alma anında yanan çalı gibi sözcüklerden bahseden cümleler göz önüne alınırsa, Musa peygamberin yaşadığı Medyen’in çevresinde volkanik dağın varlığından söz edilebilir. Medyen yakınlarında volkanik faaliyetlerin olduğu bildirilmiştir.(170, 171), (Resim 20)










H- MUSA PEYGAMBERİN SUYU BULMASI

Araf 10 ve Bakara 60. ayetlerde İsrailoğullarının Musa peygamberden su istediği bildirilir.

160.Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.(Araf 160)

Ve hani bir zamanlar Mûsâ, toplumu için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli toplumuna uygula!” demiştik. Bunun üzerine o taş kalpli toplumdan on iki toplum-belde halkı ayrışmıştı. Oluşan her beldenin halkı, kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi/ işaretledi. –Allah’ın rızkından yiyin, için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.(Bakara 60)

Gerçekten de ayetlerin ifade ettiği gibi Musa peygamberin birikimiyle suyu çıkardığı yer günümüzde artık bilinmektedir.



1- Artezyen Sistemi

Horeb Dağında tespit edilen su kaynağının Musa peygamber tarafından artezyen sistemi ile çıkarıldığı biliniyor.(172) Cebel el-Lawz dağı, Horeb Dağını da içine alan sıradağdır. İsrailoğulları burada on iki aşiret farklı yerlerde kamp kurmuşlardır.

Horeb Dağı yakınlarında bulunan su kaynağını inceleyen uzmanların görüşlerine göre bu kanıtlar Cebel/Sina Dağı tezini desteklediğini belirtirler.(173)



2- Musa Peygamberin Taştan Su Çıkarması

Musa peygamber, Horeb dağındaki bir kayanın altından İsrailoğulları için su çıkarmıştır. Bu büyük kayayı ikiye bölen daykın (set) parçalanmasıyla su yüzeye çıkmıştır. Musa peygamber hidrojeoloji bilgisiyle suyu yüzeye çıkarmıştır.

Bu kayanın yeri tespit edilmiş ve Yarılmış Kaya (split rock at Horeb) adıyla bilinmektedir. Koordinatlar: 28°43'35"N 35°14'10"E (Resim 21)

A’raf 160 ve ve Bakara 60. ayetlerinde taş sözcüğü -el takısı ile gelmiştir (el-hacer). Bu durumda bahsedilen herhangi bir taş değil özel bir taştan bahsediliyor demektir. Aynı şekilde Kitabı Mukaddes’te de benzer yazım kurallarının uygulandığı biliniyor.

Su çıkarılan kaya için Kitabı Mukaddes’te kullanılan ifadeler:

İnsanlar yine su ihtiyacından şikâyet ediyorlardı. Tanrı daha sonra Musa'ya "Horeb'deki kayanın" önünde durmasını söyler. Görünüşe göre hem Tanrı hem de Musa bu kayayı biliyor. Horeb dağı değil, bir “kaya” idi. Ayrıca, kayanın yerini tanımlamak için "at", "in" veya "of" kullanımı, kayanın Tanrı Dağı'na yakın olduğunu söyler. Kaya, Cebel el Lawz'ın batı yamaçlarından görülebilmektedir(Resim 22). Musa bu bölgede kırk yıl koyun güttükten sonra, Tanrı'nın Horeb kayasını göstermesine gerek kalmadı.(174) Musa Peygamberin kayadan su bulması/kayayı yarması olayının, Kutsal Yazılardaki tüm anlatımları okunduğunda, bu kaya ve yer açıklamaya uyuyor gibi görünüyor. Kayanın resmine ve suyun fışkırdığı kayanın tabanında görünen su erozyonuna dikkat edin.(Resim 23). Aslında su, kayanın altındaki derin bir akiferden geldiği belliydi. Başka bir açıklama Yeşaya 48:21'de verilmiştir: “Onları çöllerden geçirirken susuzluk çekmediler, Onlar için kayadan sular akıttı, Kayayı yardı, sular fışkırdı.“ Bölünme kelimesi, “parçalamak, kırmak, bölmek” anlamına gelen bekadır. Kaya yaklaşık 60 fit yüksekliğindedir ve bu nedenle aşağıdaki ovaya hâkim olduğu için çok belirgindir. Diğer görgü tanıkları, 45-55 fit yükseklikte olduğunu tahmin ediyor. Penny Caldwell, bölünmenin içinde durdu.(175)

Yarılmış kaya, Jebel el-Lawz'ın kuzeybatısında yer alır. ... Kayanın kendisi, üzerine oturduğu kayalarla aynı tipte granittir. ... Kayanın Jebel el-Lawz silsilesinin batı tarafında oturduğu alan, her üç yılda bir sadece yarım inç su alıyor. Dünyanın en kurak yerlerinden biridir. Bu nedenle, yarık kayanın olduğu tepeye çıktığınızda çok açık bir şekilde yukarıdan büyük bir akıntıyla yıkanmış gibi görünen alan hayret vericidir. Ve kayanın tabanındaki yarığın içinin sadece rüzgâr ve zamanla yıkanmış olması mümkün olsa da, kesinlikle önemli bir su erozyonu görünümüne sahiptir. İlk olarak, oluşumun kendisi, Horeb Dağına yakın, kolayca tanımlanabilen bir dönüm noktası olan kayanın İncil'deki tanımıyla uyumludur. İkincisi, tam ortasından geçen devasa bir bölünmeye sahiptir. Üçüncüsü, kayanın tabanında ve altındaki alanda gözle görülür su erozyonu var. Kayanın her tanımı, İncil'deki açıklamalara o kadar mükemmel uyuyor ki, Musa'nın vurduğunda mucizevi bir şekilde yarılan gerçek kaya değilse, o zaman Rab'bin Kendisi kasıtlı ve iyi hazırlanmış bir taklitçi yaratmış olduğu söylenebilir.(176)

Musa peygamber hidroloji, jeomorfoloji ve jeoloji birikimiyle suyun bulunabileceği kayayı tespit etmiş ve bir teknikle kayayı delmiştir. Bu teknik, suyun yeryüzüne çıkmasına engel olan dayk/bent kırılması işlemidir.
Kayaçlarda bulunan yarık ve çatlakların daha sonra magma tarafından doldurulması ile dayk oluşur. Aslında Musa peygamberin yaptığı, kayayı ikiye bölen daykı parçalamasıdır. Yani, Musa peygamber devasa kayayı değil, kayanın içinde kalan benti bölmüştür.

Jeoloji ve hidroloji alanında bilgi birikimi olan Musa peygamberin suyu çıkarmak için kayaçtaki daykı parçalaması, jeoloji bilimine “The Moses Rock Dike” (Musa Kaya Bendi) ismiyle miras kaldığı anlaşılıyor. Şu bilimsel makaleler buna örnektir:

• A crustal‐upper‐mantle model for the Colorado Plateau based on observations of crystalline rock fragments in the Moses Rock Dike
• Abundance and distribution of ultramafic microbreccia in Moses Rock Dike: Quantitative application of mapping spectroscopy
• Compositional relations in minerals from kimberlite and related rocks in the Moses Rock dike, San Juan County, Utah




3- Dayk

Dayk ne anlama geliyor kısaca açıklanacak olursa:(177, 178) Dayk, jeolojide ortamdaki bir kayacın içerisinde daha önceden var olan ya da sonradan gelişen bir çatlak içerisine ilerleyen kaya tabakasına verilen addır. Eğer çatlak katmanlı bir kaya tabakası içinde gelişiyorsa burada oluşan yapıya “hendek” ya da “eşik” denir. Dayklar çevresindeki kayaçları keser konumda bulunan, yüzeyleri hemen hemen birbirine paralel; kalınlık, uzunluk oranları oldukça fazla olan magmatik kayaç kütleleridir. Kalınlıkları birkaç cm ile birkaç km arasında değişir.(177)

Dayk; hendek, set, kanal anlamına geliyor. Kayaçta bulunan suyun yeryüzüne çıkışı dayk tarafından engellenebilir. Bazı durumlarda da suyun kolayca akmasını sağlayan kanal görevi de görürler. Yüzeye çıkacak olan su kayaç içerisinde daykların oluşturduğu kanalda ilerleyerek yolunu bulur.

Çalışma alanında dayklar çok yaygındır. Bentlerle ilişkili kırılma yoğunluğuna bağlı olarak, yeraltı suyu akışının iyi iletmeleri veya engellemeleri olarak hareket edebilirler. Bentlerin ister su bariyeri ister iletken görevi görsün, yapıları, konumları ve yeraltı suyu akışına göre yönelimleri çok önemlidir.(179) Araştırma alanındaki yeraltı suyu akışı için önerdiğimiz kavramsal model (Şekil 12) daykların, büyük fayların ve buna bağlı küçük kırıkların akış üzerindeki önerilen etkisine dayanmaktadır. Büyük faylar ve dayklar çok sayıda küçük kırıkla kesişir. Minör kırıklar dayklar, faylar ve bunların kesişimleriyle ilişkili geçirgenliğe katkıda bulunur. Ek olarak, küçük çatlaklar bölgedeki yeraltı suyunun depolamasına katkıda bulunur.(180)

Dayklar, dayk kayasındaki kırılmanın yoğunluğuna bağlı olarak yeraltı suyu akışına karşı yollar veya bariyer görevi görebilir. Bentlerin su kanalı olarak mı yoksa bariyer olarak mı hareket ettikleri yapılarına, konumlarına ve yeraltı suyu akışına göre yönelimlerine bağlıdır.(181)

Suudi Arabistan’ın kuzey doğusunda yani Medyen’de dayk sürülerinin varlığı ortaya konulmuştur.
Şekil 1. Arap-Nubian Kalkanı'nın temel dayk sürülerinin haritası. AI-AI Medine; E-Elat; ED-Doğu Çölü; J-Jidde; M-Midian; MA-Mekke; R-Kızıldeniz Tepeleri; S-Sina; T-Tabuk; U-Urn Mara; V-Neojen Volkanikleri.(182), (Resim 22)

Suudi Arabistan'da altı ana mafik dayk saldırısı olayı ayırt edilir (Tablo 1). İlk üçü başkalaşıma uğramış dayklar olup, bunları metamorfoza uğramamış iki dayk ve son olarak Neojen daykları izler. Doğu Çölü'nde, başkalaşıma uğramış dayk müdahalesinin üç bölümü arasında hiçbir ayrım olmamıştır. Sina'da metamorfik dayk intrüzyonunun yalnızca bir bölümü bilinmektedir ve Suudi Arabistan'daki bölümlerle korelasyon net değildir. Kızıldeniz Tepeleri'nde de metamorfize dayk intrüzyonunun bir bölümü bilinmektedir. İlk bölüm - Cidde-Grubu sonrası (yaklaşık 800 milyon yıl önce) - esas olarak bazaltik volkanizma ve diyoritten gabro plütonizmine kadar olan ensimatik bir ada yayı evresini takip eder (Greenwood 1981; Bentor 1985). Ablah- Grubu sonrası ikinci bölüm (yaklaşık 7(fJ Ma)- esas olarak tonalitik plütonizm ile bir okyanus içi ada yayı evresini takip eder (Greenwood 1981; Bentor 1985). Üçüncü bölüm - Halaban-Grubu sonrası (yaklaşık 640 My) – aynı zamanda bir okyanus içi ada yayı evresini takip eder, ancak plütonizma esas olarak granodiyoriktir (Greenwood 1981; Bentor 1985) Dördüncü bölüm – Murdama-Grubu sonrası (yaklaşık 580 My) – en çok etkilenen kalk-alkali granit plütonizmini takip eder. kratonlaşmanın ana evresidir (Bentor 1985).
Bu dört bölümün hepsinin ortak özellikleri vardır: ana dayk kaya türü bazalt ve daha az yaygın olarak andezittir, olivin yoktur; bentlerin yoğunluğu yüksektir, aşırı durumlarda "bent ülkesi"; ve bentlerin çoğu 0,5-10 m kalınlığında ve 15 km uzunluğa kadardır.(183)

“The Red Sea Hills” şeklinde ifade edilen Kızıldenizin etrafındaki ülkeler incelendiğinde yoğun bir şekilde dayk varlığı görülür.(184, 185)

Ana kaya, çoğunlukla faylar ve bazaltik dayklar olmak üzere çok sayıda çizgisellik ile kesilmektedir.

Dayk olarak yorumlanan 1419 çizgiselliğin ETM ve SPOT görüntü çalışmaları. Ayrıca 1707 lineamentin görüntü çalışmalarını yaptık. Çoğu dayklarla neredeyse dik açılarda buluşan faylar, kırıklar ve kesme zonları olarak yorumlanmıştır.
Eğilimli dayklar, özellikle uzun ve kalın, düşük geçirgenliğe sahip dayklar, topografya kaynaklı pek çok yeraltı suyu akışı için bariyer görevi görür. Bu dayklar tarafından toplanan yeraltı suyu, kenarları boyunca topografik bölgeye doğru taşınır.(184)
Düşük birincil geçirgenliğe sahip anakayalar Kızıldeniz bölgesinin büyük bir bölümünü kaplar. Bununla birlikte, anakayanın bölümleri, faylar, kırıklar ve dayklar nedeniyle orta ila iyi ikincil geçirgenliğe sahip olabilir. Faylar, kırıklar ve dayklar, anakaya arazilerinde yeraltı suyunun beslenmesi ve akışında çok önemli bir rol oynayabilir. Ancak ayrıntılı olarak, bu yapıların anakaya geçirgenliği üzerindeki etkileri, dağılımlarına, yönelimlerine ve yoğunluklarına bağlıdır. Kızıldeniz ile bağlantılı alanlar gibi alanların geçirgenliğini değerlendirmek için dayklar, faylar ve diğer çizgisellikler hakkında ayrıntılı çalışmalar yapmamız gerektiği sonucu çıkar.(185)

The Split Rock adıyla meşhur olan bölünmüş kaya, uzmanların ifadesine göre granit bir bloktur. Kayanın bölündüğü yerden dayk geçmektedir. Aslında kaya yüzbinlerce, belki de milyonlarca yıldır bölünmüş haldedir. Sonradan bu yarıklar, alttan mağmanın yükselmesiyle dikey bir set tarafından dolduruldu. Üstelik ünlü bölünmüş kayada en az ikisi büyük olmak üzere çok sayıda orta ve küçük boyutlarda dayk bulunduğu videolardan görülebilir. Ortada bulunan daykın insan eliyle delinmesi sonucunda su ortaya çıkmıştır. Kısacası Musa peygamber deyim yerindeyse devasa büyük bir kayanın içinden geçen taştan (dayk) su çıkarmıştır. Bilimin ve Kur’an’ın dikkat çektiği nokta, suyun tekniğine uygun olarak artezyen yöntemiyle kayadan değil taştan çıkarıldığı yönündedir. (Resim 23, 24, 25, 26, 27)


Mısır’dan çıkan İsrailoğullarının sayısının yaklaşık olarak iki milyon olduğu bildirilir.(184) Bu rakam doğruysa bu kadar çok insanı göç ettirmek, onların su ihtiyacını karşılamak ve gıda ihtiyaçlarını karşılamak başlı başına bir iştir. Musa peygamber bu sorunları aşmak için hep bilimsel yöntemler kullanmıştır.


Musa peygamberin Sina Dağını; hidrojeoloji, jeoloji ve jeomorfoloji yönünden incelediğini ve bilgisi olduğunu Kuran’dan biliyoruz. (A’raf 143)




4- Kur’an’da Musa Peygamberin Jeoloji Bilgisi

143.Ne zaman ki, Mûsâ, belirlediğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na söz söyledi: Mûsâ, “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de nazar edeyim Sana; Seni inceleyeyim, Senin ile ilgili geniş ve derin bilgiye sahip olayım!” dedi.

Rabbi o'na dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa nazar et; dağı incele, teori geliştir. Eğer nazariyen (teorin/geniş ve derin bilgin), incelemen dağın mekânına tam oturursa; dağın bulunduğu yerin önünü arkasını, altını üstünü, sağını solunu, içini dışını tam ifade ederse işte o zaman sen beni görürsün.”

Böylece ne zaman ki Rabbi, Musa’nın Dağ gibi sorunları için Musa’yı aydınlattı; Musa’nın dağ gibi sorunlarını yıkıp attı. Mûsâ da heyecanla yere kapandı; Rabbine teslimiyet gösterdi. Ayılıp kendine gelince; heyecanı geçince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm; tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim” dedi.(Araf Suresi 143)


Bakara 60. ve A’raf 160. ayetlerinde de Musa peygamberin hidroloji, hidrojeoloji, jeoloji bilgisine atıf vardır.

Neticede Musa peygamber; hidroloji, hidrojeoloji, jeoloji ve jeomorfoloji konusundaki birikimiyle toplumuna suyu bulmuştur. Bu suyun artezyen yöntemi ile çıkarıldığı bilinmektedir.(172)



5- İsrailoğullarının On İki Kabileye Ayrılması

Aldığı vahiy gereği Musa peygamber, Mısır’dan çıktıktan sonra toplumunu bir araya yığmamıştır. İnsanlar planlı yerleştirilmiştir. İsrailoğulları akraba-soybağı esasına göre on iki aşirete bölünmüştür.(187) Bu ilke günümüzde şehir planlaması olarak bilinmektedir. Cenâb-ı Hakk, insanlara binlerce yıl önce şehirlerin nasıl kurulması gerektiğini bildirmiştir. Dünyada ve ülkemizde şehirlerin plansız yapılmasının getirdiği sorunlar gayet iyi bilinmektedir.

İsrailoğullarının on iki aşirete ayrılması on iki torun kabile olarak da ifade edilir.



6- Suyun On İki Beldeye Paylaştırılması

Bakara Suresinin 60. ve A’raf Suresinin 160. ayetinden Musa peygamberin toplumunun su ihtiyacı için suyu bulduğunu ve paylaştırdığını öğreniyoruz. Musa peygamberin bunu hidroloji birikimi ile gerçekleştirdiğini söylemiştik.(1- Musa Peygamberin Hidroloji Bilgisi)

Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı. (A’raf 160)

Ve hani bir zamanlar Mûsâ, toplumu için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli toplumuna uygula!” demiştik. Bunun üzerine o taş kalpli toplumdan on iki toplum-belde halkı ayrışmıştı. Oluşan her beldenin halkı, kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi/ işaretledi. –Allah’ın rızkından yiyin, için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.–(Bakara 60)



7- Suyu Filtre Eden Sarnıçlar/Kuyular

Musa peygamber suyu yeraltından çıkardıktan sonra bunun gölette toplanmasını sağlamıştır. Cebel Maqla’nın güneyindeki gölet kıyısında işaretlenmiş noktalarda suyun filtre edildiği yerlerin olduğu tespit edilmiştir. Resimde işaretlenmiş yerlerde on iki adet sarnıç/kuyu bulunmuştur. Bu gerçeği Kur’an, İsrailoğullarının su alacakları yeri iyice öğrendi/işaretledi şeklinde duyurmuştur. Gerçekten de Bakara Suresi 60. ve A’raf Suresi 160. ayette bildirildiği gibi her oymak kendileri için suyu süzen sarnıç/kuyu yaptıkları anlaşılmaktadır. Günümüzde bu arkeolojik kanıtlara ulaşmış bulunuyoruz. Bu keşif Kur’an’ın hak bir kitap olduğunu kanıtlamaktadır. (Resim 28)

Daha önce Kutsal Bölge olarak adlandırılan Maqla'nın zirvesinin hemen altındaki alanda, belli ki bazı dairesel yapılar var. Cornuke'den alıntı:

Her yapı, iki buçuk ayak/feet (yaklaşık 76 cm) kalınlığında dış duvarlar oluşturan devasa bir sekoya ağacının dış kabuğundan farklı olmayan üç büyük halkadan oluşuyordu. On sekiz ayak/feet (yaklaşık 549 cm) çapında, beş ayak/feet (yaklaşık 152 cm) mesafe olarak ölçtüler - ve tam olarak on iki tane vardı. Ama onlar sütun değildi. Daha çok tören platformlarına veya belki de büyük sarnıçlara benziyorlardı. Daha önce gördüğümüz antik nehir yatağının dibinde yatıyorlardı, bu yüzden belki bir zamanlar İbrani kabileleri için su depolama rezervuarı olarak hizmet ettiler.

Lennart Moller ve Ron Wyatt, bunların, kutsal bölgeyi çevreleyen göl boyunca uzanan kuyular ve su filtreleri olduğu görüşündeydi. Dağdan su akarken, suyun kuyuların çift duvarlarından keçeye sızarak bir dereceye kadar arıtılacaktır.291 Moller, fotoğrafta önerilen göl yatağının etrafındaki siyah noktalarla “kuyuların” yerleşimini göstermektedir. Gordon Franz'ın bu konuyla ilgili özeti yararlıdır:

Bölgedeki buluntulara biraz kafa karışıklığı katan Wyatt ve Fasold, yakın alanda yaklaşık 18 ayak/feet (yaklaşık 549 cm) çapında büyük dairesel yapılar buldular (Williams 1990: 208-10; resim 3; Cornuke ve Holbrook 2000: 124). Williams (1990: resim 3) bunların İsrail kabilelerini temsil eden on iki sütun olduğunu söylüyor, ancak Cornuke bunu dikkate almıyor ve bunların ya tören platformları ya da büyük sarnıçlar olduklarını söylüyor(Cornuke ve Halbrook 2000:124).(188)

Sekoya ağacının birçok kullanım alanı vardır. Bunlardan birisi de suyun filtre edilmesinde kullanılmasıdır. Bilimsel deneylerde bu ağacın kabuğunun suyun filtre edilmesinde kullanılabileceği hatta bakterilerin % 99,9’unu temizlediği bildirilmiştir.(189, 190)

Noktalar, bu bölümde daha sonra tartışılacak olan kuyulardır. İsrail halkına ve hayvanlarına su vermek için Horeb Dağı'ndan bir su ırmağı döküldü (Tesniye 9:21). Bu kaynak, iki milyon insanın yanı sıra çok sayıda büyükbaş hayvanın tüm ihtiyaçlarını karşılayacak olduğuna göre, muazzam miktarda su olmalıydı.

Şekil 582'de Horeb üzerindeki platodan doğuya doğru bakan bir resim var: Dağın eteğinde, su akıntısı, kutsal nehir boyunca dolanan kurumuş bir nehir yatağı olarak görülebilir.

Şekil 579'da dere ve gölet işaretlenmiştir.
Su boşa akıtılmadı, bir göle kapatıldı. Bu da hem tüm insanlara su getirmeyi hem de sığır sürülerine su vermeyi kolaylaştırdı. Göletin derinliği ancak kabaca tahmin edilebilir. Göletin “sahili” ile “dibi” arasındaki kot farkı yaklaşık 4-9 metredir ve bu da önemli miktarda su anlamına gelmektedir.(191)




Ayetler
160.Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.(Araf 160)

60.Ve hani bir zamanlar Mûsâ, toplumu için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli toplumuna uygula!” demiştik. Bunun üzerine o taş kalpli toplumdan on iki toplum-belde halkı ayrışmıştı. Oluşan her beldenin halkı, kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi/ işaretledi. –Allah’ın rızkından yiyin, için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.–
(Bakara 60)

Araştırmacılar, Jabal al-Lawz dağında İsrailoğullarının kamp yerleri olabileceğini düşündükleri izlere rastladılar.(192)











İ- KUDRET HELVASI/MANNA VE BILDIRCIN/BAL/ŞİFA SUYU

80.Ey İsrâîloğulları! Sizleri düşmanınızdan kurtardık ve dağın sağ yanında size söz verdik/dağın sağ yanını size buluşma yeri olarak belirledik. Üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. (Ta Ha Suresi 80)

Kur’an’ın Ta Ha 80. ayetinde mann (kudret helvası) nimetinin İsrailoğullarına verildiğinden bahsedilir. Aynı şey Kitabı Mukaddes’te “manna” adıyla ifade edilir.(193, 194)

Manna, yüzyıllardır ilgi çeken bir konu olmuştur. Bazı bilim insanları ‘Manna’nın, Sina Yarımadasında ve Suudi Arabistan’da yetişen ılgın bitkisini emen unlu bitin (koşnil) salgıladığı tatlı madde olduğu tanımlanmıştır. (195, 196)

Manna konusunda da çeşitli çarpıtmalar yapılmıştır. Manna gıdasının ortaya çıkışı tamamen biyolojik bir olaydır. Ona, fizik yasalarının dışında olağanüstü anlam verilmemelidir. O, İsrailoğullarının temel besini de değildir. Mann, Allah’ın insanlara verdiği sayısız nimetlerden sadece birisidir. İsrailoğullarının çölde yaşadıkları dönemde Allah’ın sunduğu bu nimetten yararlanmışlardır.

İsrailoğullarının ellerindeki hayvan varlığını hemen tükenmemesi için mümkün olduğu kadar düşük kalorili bir diyet uygulamışlardı. Böylece eldeki hayvan kaynakların ömrünü uzattığı yaygın olarak kanıtlanmıştır.(197)

Ayrıca unlubitin sıcaklığa bağlı olarak 30-90 günlük yaşam döngüsü vardır.(198) Dolayısıyla sadece mayıs ve haziran aylarında manna toplanabilir.(199) Sonuçta bütün yıl boyunca toplanamaz. (Resim 29, 30)

Çıkış’tan sonra İsrailoğullarından bir grup, kısıtlı yiyecek konusunda Musa peygambere karşı isyan etmiştir:
61.Ve hani bir zamanlar siz, “Ey Mûsâ! Biz, tek yemeğe asla dayanamayız, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın” demiştiniz. Mûsâ da size, “O, üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/ Mısır’a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır” demişti. Ve üzerlerine aşağılık ve meskenet damgalandı ve sonunda Allah’tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, küfretmiş; Allah’ın âyetlerini bilerek reddetmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir.(Bakara 61)

Söz konusu koşnilin konukçuları arasında Tamarix gallica (ılgın, demirhindi) bitkisinin de olduğu ve zararın en çok Tamarix gallica bitkisine yaptığı tespit edilmiştir.(200, 196) Manna Unlubiti, Ortadoğu ve güney Avrupa’da bilinmektedir. Ayrıca bilimsel çalışmalarda Akdeniz çevresindeki ülkelerde ve Orta Asya’da ılgın (demirhindi) bitkisi üzerinde tespit edilmiştir.

160.Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.(A’raf 160)

57.Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. –Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin.– Onlar, Bize karşı haksızlık etmediler, lâkin onlar şirk koşmak sûretiyle kendi benliklerine haksızlık ediyorlardı.(Bakara 57)


Ayetlerden iki milyona yakın insanın sırf manna ve bal ile beslendiği açıklanmıyor. Ayetlerde, Allah’ın kendisine sığınan kullarına insanları hayran bırakan en ufak nimetle bile mükâfatlandıracağı bildirilir. Kimsenin aklına gelmeyecek kadar nimet çeşitliliği sunduğu ifade edilir. Ayrıca yerleşik düzene geçinceye kadar gıda çeşitliliğinin sağlanmasının hayati önem taşıdığı ayetten anlaşılıyor.

Ayetin dikkat çektiği bir diğer nokta, kimyasal, biyolojik ve biyokimyasal aktivite sonucu üretilen ballı maddenin araştırılması istenmektedir. Kabuklu bitten dışarı atılan ballı madde; bitkiler, toprak ve insanlarında dâhil olduğu geniş bir canlı topluluğunu etkilemektedir. Bu nedenle yüzlerce yıldır ilgi çekmiştir. Günümüzde de kabuklu bitler ve salgıladığı fumajin (manna) üzerinde çok sayıda çalışma yapılmıştır.








I- İSRAİLOĞULLARININ ALTIN TUTKUSU VE ALTIN BUZAĞI İSYANI

İsrailoğullarının Mısır’dan çıktıktan sonra Allah’a isyan ettikleri Kur’an’da bildirilmiştir:

A’raf 138-155
138,139.Ve İsrâîloğulları’nı bol sudan/ nehirden geçirdik. Derken kendilerine ait putlara tapmakta olan bir topluma rastladılar. Dediler ki: “Ey Mûsâ! Onların nasıl ki tanrıları varsa, sen de bizim için bir tanrı belirle!” Mûsâ dedi ki: “Siz gerçekten câhillik eden bir toplumsunuz. Şu gördüğünüz halkın içinde bulundukları din, yok olmaya mahkûmdur ve bütün yapmakta oldukları da bâtıldır.”
140.Mûsâ dedi ki: “O sizi âlemlere fazlalıklı kılmışken, ben size Allah’tan başka ilâh mı arayayım!”
141.Hani bir zaman Biz, size azabın kötüsünü yapan; oğullarınızı katleden; eğitimsiz, öğretimsiz bırakıp niteliksiz bir kitle oluşturarak güçsüzleştiren, kızlarınızı sağ bırakan Firavun ailesinin elinden de sizi kurtarmıştık. Bunda da sizin için Rabbiniz tarafından büyük sınav vardır.
142.Ve Mûsâ ile otuz geceye sözleştik ve süreyi bir on gece ile tamamladık. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Toplumum içinde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma!” dedi.
143.Ne zaman ki, Mûsâ, belirlediğimiz vakitte geldi ve Rabbi o'na söz söyledi: Mûsâ, “Ey Rabbim! Göster bana Kendini de nazar edeyim Sana; Seni inceleyeyim, Senin ile ilgili geniş ve derin bilgiye sahip olayım!” dedi.
Rabbi o'na dedi ki: “Beni sen asla göremezsin, velâkin şu dağa nazar et; dağı incele, teori geliştir. Eğer nazariyen (teorin/geniş ve derin bilgin), incelemen dağın mekânına tam oturursa; dağın bulunduğu yerin önünü arkasını, altını üstünü, sağını solunu, içini dışını tam ifade ederse işte o zaman sen beni görürsün.”
Böylece ne zaman ki Rabbi, Musa’nın Dağ gibi sorunları için Musa’yı aydınlattı; Musa’nın dağ gibi sorunlarını yıkıp attı. Mûsâ da heyecanla yere kapandı; Rabbine teslimiyet gösterdi. Ayılıp kendine gelince; heyecanı geçince de, “Seni tenzih ederim, Sana döndüm; tevbe ettim ve ben inananların ilkiyim” dedi.
144.Allah dedi ki: “Ey Mûsâ! Mesajlarımla ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçtim. Şimdi sana verdiğimi al ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol!”
145.Ve Biz o’nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık. “Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim. 146.Yeryüzünde, bütün âyetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen haksız yere büyüklük taslayan şu kimseleri, âyetlerimizden uzak tutacağım.” –Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil; duyarsız, ilgisiz olan kimseler oluşlarındandır.– 147.Âyetlerimizi ve âhiretteki karşılaşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar kendi yaptıklarından başka bir şey ile mi cezalandırılırlar?
148.Mûsâ’nın toplumu, Mûsâ’dan sonra, kendi toplumunun süs takılarını bir araya getirerek aldatıcı, tuzağa düşürücü sesi olan, aslında hiç işe yaramayan bir ilâh edindiler; büyük bir sermaye oluşturarak ona tapındılar. –Onun kendilerine bir söz söylemezliğini ve bir yol göstermezliğini görmediler mi?– Onu edindiler ve zâlimlerden oldular.
149.Ne zaman ki, gözlerinin önüne geldi ve sapıtmış olduklarını gördüler, “Eğer Rabbimiz bize merhamet etmez ve bizi bağışlamazsa, kesinlikle biz büyük zarara uğrayanlardan olacağız” dediler.
150.Ve Mûsâ, öfkeli ve üzüntülü olarak toplumuna döndüğünde, “Bana arkamdan ne kötü bir halef/ nesil oldunuz! Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız mı?” dedi. Ve levhaları bıraktı ve kardeşi Hârûn’u kendine çekerek başından tuttu. Hârûn: “Ey anamın oğlu! İnan ki, bu toplum beni güçsüz düşürdü, az daha beni öldüreceklerdi. Onun için bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma. Ve beni bu zâlimler toplumu ile bir tutma” dedi.
151.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Beni ve kardeşimi bağışla! Bizi rahmetinin içine al. Ve Sen merhametlilerin en merhametlisisin.”
152.Şüphesiz o altına tapanlara Rablerinden bir gazap, dünya hayatında bir “aşağılık” erişecektir. İşte Biz, uydurmacıları böyle cezalandırırız da.
153.Kötülükleri işleyip de sonra arkasından dönen o kimseler ve iman edenler için de hiç şüphe yok ki, Rabbin bundan sonra yine de affedici ve merhamet edicidir.-
154.Öfkesi Mûsâ’yı rahat bırakınca da levhaları aldı. Onlardaki yazıda da, ancak Rablerinden korkan kimseler için bir kılavuzluk ve rahmet vardı.
155.Ve Mûsâ, belirlediğimiz vakit için toplumuna yetmiş adam seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Mûsâ, “Rabbim!” dedi, “Dileseydin bunları da, beni de daha önce değişime/ yıkıma uğratırdın. Şimdi bizi, içimizdeki o aklı ermezlerin yaptıkları yüzünden değişime/ yıkıma mı uğratacaksın? O, Senin, saflaşmamız için ateşlere atmandan başka bir şey değildir. Sen bu saflaştırma işlerinle dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de kılavuzluk edersin. Sen bizim yardımcımız, kılavuzluk eden yakınımızsın. Artık bizi bağışla, merhamet et, Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de âhirette. Biz gerçekten de Sana döndük.” (A’raf 138-155)

TA HA 83-98
83.Seni toplumundan daha çabuklaştıran nedir ey Mûsâ?
84.Mûsâ: “Onlar, benim izim-öğretim üzerinde olanlardır. Ben de Sen hoşnut olasın diye Sana acele ettim Rabbim” dedi.
85.Allah: “Şüphesiz işte, Biz senden sonra toplumunu imtihan ettik. Samirî de onları saptırdı” dedi.
86.Bunun üzerine Mûsâ öfkeli ve üzgün olarak hemen toplumuna geri döndü; “Ey toplumum! Rabbiniz size güzel bir vaat ile söz vermedi mi? Şimdi size bu uzun mu geldi, yoksa Rabbinizden size bir gazap inmesini mi arzu ettiniz de bana olan vaadinizden cayıverdiniz?” dedi.
87.Onlar dediler ki: “Biz sana verdiğimiz sözden kendiliğimizden caymadık. Fakat biz o toplumun zînetlerinden birtakım ağırlıklar yüklenmiştik. Sonra onları fırlatıp attık. Sonra da işte böylece Samirî kafamıza soktu.”
88.Samirî onlara bir aldatan, tuzağa düşüren cesedi/altını çıkardı da İsrâîloğulları: “İşte bu, sizin ilâhınızdır ve de Mûsâ’nın ilâhıdır. Ama Mûsâ onu terk ediverdi” dediler. 89.Peki, onlar görmüyorlar mıydı ki, altın kendilerine hiçbir sözle karşılık veremiyor; onlara bir zarara ve bir yarara güç yetiremiyordu!–
90.Ve andolsun ki Hârûn daha önce onlara: “Ey toplumum! Şüphesiz siz bununla imtihana çekildiniz/dinden çıkıp kendinizi ateşe attınız. Ve şüphesiz sizin Rabbiniz Rahmân’dır [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'tır]. Gelin bana uyun ve emrime uyun” demişti. 91.Hârûn’un toplumu: “Mûsâ bize dönüp gelinceye kadar, biz ona tapmaktan asla vazgeçmeyeceğiz” dediler.
92,93.Mûsâ: “Ey Hârûn! Bunların sapıklığa düştüğünü gördüğün vakit, seni benim yolumu takip etmekten engelleyen ne oldu? Yoksa benim emrime karşı mı geldin?” dedi.
94.Hârûn: “Ey anamın oğlu! Sakalımı ve başımı tutma. Şüphesiz ben senin ‘İsrâîloğulları arasında ayrılık çıkardın ve benim sözüme bakmadın’ demenden korktum” dedi.
95.Sonra da Mûsâ: “Ey Samirî! Senin bu yaptığın nedir?” dedi.
96.Samirî: “Ben onların anlamadıkları bir şeyi anladım da elçinin eserinden bir avuç almıştım, sonra da onu fırlatıp attım. Ve bunu, bana böylece nefsim hoş gösterdi” dedi.
97,98.Mûsâ: “Haydi git. Artık senin için hayat boyunca ‘Benimle temas yok’ diye söylemen var. Hem senin için asla karşı çıkamayacağın bir buluşma günü daha var. Bir de kulluk edip durduğun ilâhına bak” dedi. –Elbette Biz onu yakacağız, sonra da kesinlikle onu bol suda kökünden yıkacağız. Sizin ilâhınız, ancak Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. Şüphesiz ki O bilgi yönünden her şeyi kuşatmıştır.–(TA HA 83-98)



Bakara 51-54
51.Ve hani Biz Mûsâ’ya kırk geceyi vaat vermiş, sonra da siz, kendi benliğinize haksızlık ederek, o’nun arkasından altını ilâh edinmiştiniz.
52.Sonra Biz, sahip olduğunuz nimetlerin karşılığını ödersiniz diye bundan sonra sizi affetmiştik.
53.Ve hani Biz, kılavuzlandığınız doğru yolu bulursunuz diye, Mûsâ’ya, o kitabı ve Furkân’ı vermiştik.
54.Hani bir zamanlar Mûsâ toplumuna, “Ey toplumum! Şüphesiz siz altına tapmakla kendi kendinize haksızlık ettiniz. Gelin hemen Yaratıcınıza tevbe edin de benliklerinizi değiştirin. Böylesi, Yaratıcınız nezdinde sizin için hayırlıdır” demişti. Sonra da Yaratıcınız tevbenizi kabul etti. Şüphesiz Yaratıcınız, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verenin, engin merhamet sahibinin ta kendisidir. (Bakara 51-54)

Jebel el Lawz dağında İsrailoğullarından isyan edenler hakkında arkeolojik bilgilere ulaşılmıştır.
Bölgede tespit edilen mezarlığın Altın Buzağı İsyanı olarak adlandırılan olayda ölenler ve ardından çıkan veba salgınında ölen binlerce insanın gömüldüğü yer olabileceği araştırmacılar tarafından açıklanmıştır (Çıkış 32:28). İsyanda öldürülen 3.000, veba hastalığından ölenlerin sayısının ise 20.000 kişi olduğu ifade edilmiştir. Sina Dağında şimdiye kadar bulunan tek mezarlıktır. Mezar taşlarının olmadığı tespit edilen ve Suudi yetkililerce İslam Mezarlığı olmadığı kesinleşen bu mezarlığın bir tür toplu mezarlık olduğu konusunda araştırmacıların ısrarı bulunmaktadır.(201) Mezarlık yaklaşık 300-400 metre genişliğinde, yaklaşık bir futbol sahası büyüklüğünde. Tepedeki görüntülerin analizi, mezarların düzenli dikdörtgen ve kare sıraları halinde yerleştirildiğini ve bu mezarların muhtemelen hepsinin aynı anda kazıldığını gösteriyor.
Mezar taşları çeşitli boyutlardadır. 1990'ların başında Suudi Arabistan'da yaşayan ve bölgeyi keşfeden Amerikalı bir çift olan Jim ve Penny Caldwell, büyük mezar taşlarının tek bir kişi yerine bir aileyi temsil edebileceğini söylüyor. Ne yazık ki, mezar taşlarının çoğunun yanında, mezar soyguncuları tarafından yağmalandığını gösteren delikler var.(202), (Resim 31)


Mısır’dan Çıkış’tan sonra İsrailoğulları başka isyanlarda da bulunmuşlardır:

160.Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.
161.Ve bir zaman onlara, “Şu kente yerleşin ve oradan dilediğiniz şeyleri yiyin ve “Hitta” [günahlarımızı bağışla]! deyin ve teslim olmuş olarak kapıdan girin. Biz suçlarınızı bağışlayacağız, iyilere arttıracağız” denilmişti.
162.Sonra onların içinden bir kısım yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar, sözü, kendilerine söylenenden başka söze değiştirdiler. Biz de yanlış; kendi zararlarına iş yaptıklarından dolayı üzerlerine gökten bir ceza gönderiverdik.(A’raf 160-162)

55.Hani bir zamanlar da siz, “Ey Mûsâ! Biz, Allah’ı açıkça görmedikçe sana asla inanmayacağız” demiştiniz de bunun üzerine siz bakıp dururken sizi yıldırım çarpıvermişti.
56.Sonra Biz, kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödersiniz diye sizi ölümünüzün ardından dirilttik/zilletten kurtarıp onurlu duruma getirdik.
57.Ve üstünüze o bulutu gölge yaptık ve üzerinize kudret helvası ve bıldırcın/bal indirdik. –Ve size verdiğimiz rızıkların hoş olanlarından yiyin.– Onlar, Bize karşı haksızlık etmediler, lâkin onlar şirk koşmak sûretiyle kendi benliklerine haksızlık ediyorlardı.
***
58.Ve hani bir zamanlar Biz, “Şu kente girin de onun nimetlerinden dilediğiniz şekilde bol bol yiyin. O kapıdan da boyun eğip teslimiyet göstererek; onlara tebâ/uyruk olarak, taşkınlık, yanlış; kendi zararlarına iş yapmadan girin ve “Hıtta [bizi bağışla]!” deyin. Ki size, hatalarınızı bağışlayıverelim, iyilik-güzellik yapanlara nimetlerimizi daha da arttıracağız” demiş idik.
59.Bunun üzerine o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler, sözü, kendilerine söylenildiğinden başka bir şekle değiştirdiler. Biz de yapmış oldukları hak yoldan çıkış karşılığında o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimselerin üstüne gökten bir azap indirdik.
(Bakara 55-59)
61.Ve hani bir zamanlar siz, “Ey Mûsâ! Biz, tek yemeğe asla dayanamayız, artık bizim için Rabbine dua et de bize yerin yetiştirdiği şeylerden; sebzesinden, acurundan, sarmısağından, mercimeğinden ve soğanından çıkarsın” demiştiniz. Mûsâ da size, “O, üstün olanı daha aşağı olanla değiştirmek mi istiyorsunuz? Bir kasabaya/ Mısır’a inin, o vakit istediğiniz şeyler sizin olacaktır” demişti. Ve üzerlerine aşağılık ve meskenet damgalandı ve sonunda Allah’tan bir gazaba uğradılar. İşte bu, küfretmiş; Allah’ın âyetlerini bilerek reddetmiş olmaları ve peygamberleri haksız yere öldürmüş olmaları nedeniyledir. İşte bu, isyan etmeleri ve aşırı gitmeleri nedeniyledir.
63.Hani bir zamanlar Biz, sizden, “Allah’ın koruması altına girmeniz için verdiğimiz şeyi kuvvetle tutun ve içindekileri hatırınızdan çıkarmayın!” diye sağlam bir söz almıştık ve sizin üstünüzü; seçkininiz Mûsâ’yı Tûr’a/dağa yükseltmiştik/çıkarmıştık.
64.Bir de siz, bundan sonra yüz çevirdiniz. İşte eğer üzerinizde Allah’ın armağanı ve rahmeti olmasa idi kesinlikle siz zarara uğrayanlardan olmuştunuz.
65.Ve siz içinizden sebtte/düşünme gününde sınırları aşan kimseleri de elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara, “Sefil maymunlar olun!” dedik.
66.Sonra da aşağılık maymunluğu, çağdaşlarına ve sonrakilere müthiş bir ders ve Allah’ın koruması altına girmiş kişiler için bir nasihat/öğüt yaptık.(Bakara 61-66)









J- TEVRAT’IN YAZILMASI

Alfabe

Dünyanın ilk alfabesi Mısır’da geç tunç çağında bulunmuştur. Alfabenin ortaya çıkışı Mısır’da olmasına rağmen alfabeyi icat edenler Mısırlılar değildir. Musa ve Harun peygamberler ile İbranilerin Mısır’da kaldıkları dönemde oluşturdukları okullarda alfabe çalışmaları yaptıkları anlaşılmıştır. Hiyerogliflerinin kullanıldığı Mısır’da neden bir alfabeye ihtiyaç duyulmuştu? Ya da konuşma dilinin olduğu yerde yazı aracına gerek var mıydı?

Her şeyden önce Mısır Hiyeroglifleri alfabe değildir. Hiyeroglifler, birbirinden kolaylıkla ayırt edilebilecek yüzlerce sembolden oluşur. Her işaret belli bir sesi veya nesneyi temsil eder.(203, 204)



Ön-Ünsüz Erken İbrani Alfabesi (Proto-Consonantal Hebrew - PCH)

Sembollerden oluşan hiyeroglifler, herhangi bir konunun açıklanmasında yetersiz kalmaktadır. Bu yüzden sürekli yeni sembollere ihtiyaç duyulmuştur. Hiyerogliflerin sayısı 734 âdete ulaşmasına rağmen sorun pek de çözülebilmiş değildir. Okuma ve yazma için yüzlerce sembolün anlamının bilinmesi gerekiyordu. Bu durum haliyle toplumda okuma yazma bilenlerin sayısını düşük tutacaktır. Dolayısıyla Mısır yazısından toplumsal yarar sağlanamamıştır. Hiyeroglifler sarayın özel amaçlarına hizmet etmiştir.

Peygamberler, Allah’tan aldıkları vahyi insanlara ulaştırmakla görevlendirilmiştir. Allah’ın ilkelerinin hakkıyla insanlara tebliğ edilmesi ve sonraki nesillere ulaştırılması gerekir. Bu yüzden vahiy, hiyeroglif yazı sistemi gibi karmaşık, hem yazması hem de okuması çok zor bir yazı aracı ile yazılamazdı. Tam tersine vahiy, herkesin rahatlıkla anlayabileceği, yazıp okuyabileceği bir alfabe ile yazılmıştır. Yazı ile bilginin kayıt alınma eylemi Allah’ın ilk emirlerindendir. Musa ve Harun peygamberin Mısır’da açtıkları dil okullarında, Mısır hiyerogliflerinden seçilen bazı sembollerin emanet alınarak simgeye verilen sözcüğün ilk sesine tek şekil (ünsüz harf) atanması ile yeni bir alfabe oluşturdukları anlaşılmaktadır.


Yalnız konuşma dili ile Allah’ın mesajlarının insanlığa iletilmesinde ciddi sorunlara yol açabilir.
... Konuşma dili, sözlü iletişimde kullanılan dil türüdür. Standart yazı dili için yukarıda sayılan özellikleri taşıyan bir konuşma dilinden de söz edilebilir. Ancak bunun sınırları yazı dili kadar kesin değildir ve yazı diline göre daha hızlı değişir. Öyle ki zamanla yazı diliyle sözlü dil arasında bir uçurum oluşabilir.(205)
Kısacası, dünya ve ahiret hayatını ilgilendiren Allah’ın çok önemli ilkelerinin yazılı dil (alfabe) ile insanlara ulaştırılması zorunlu hale gelmiştir. Bu nedenle alfabe, ihtiyaçtan kaynaklanan nedenlerden dolayı ortaya çıkmıştır.

Alfabenin icat edilmesi için en elverişli ortam Mısır’da bulunmaktaydı. Mısırbilimci Alan Henderson Gardiner, Mısır’ı İbranilerin okulu olarak değerlendirmektedir.(206)

Mısır’ın, İbraniler için okul olması konusunda Kur’an bakın ne diyor?

87.Ve Biz Mûsâ ile kardeşine, “Toplumunuz için Mısır'da birtakım okullar hazırlayın ve okullarınızı kıble/hedef kılın ve salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun] ve mü’minlere müjde verin!” diye vahyettik. (Yunus 87)

Yunus Suresinde, Musa ve Harun peygambere alfabenin tesis edilmesi için doğrudan emir verilmiştir. Yunus Suresi 87. ayetinden, toplumun ilahiyat eğitimi aldığı da anlaşılabilir. Ancak burada ki özel durum şudur: Tevhid dininin yayılması ve yaşatılması için vahyin yazılı metine geçirilmesi öncelikli hedeftir (Alak 1-5).

1-2.Oluşturan; insanı embriyondan oluşturan Rabbinin adına öğren-öğret!
3-5.Öğren -öğret! Senin Rabbin ise kendilerini üstün biri sayan o kişilerden daha üstün olandır. Senin Rabbin ki kalemle öğretti. O, insana bilmediğini öğretti. (Alak 1-5)

Hem vahyin kayıt altına alınması hem de bağımsız devlet olma yolundaki hedef ve stratejinin belirlenmesi için Mısır’da okullar oluşturulmuştur. Arkeolojik verilerden okulların en az beş farklı yerde olduğu anlaşılmaktadır.

Okulların olduğu yerler şunlardır: Wadi el-Hôl, Serabit el-Khadim(207), Wadi Nasb, Lahun ve Tell el-Daba (Avaris). Bunlardan Wadi el-Hôl, yüzyıllardır çeşitli yazıtların ve edebi eserlerin yazıldığı bir vadinin adıdır. Serabit el-Khadim ve Wadi Nasb, Sina yarımadasında yer alan maden sahalarıdır. Bu maden bölgelerinde çok sayıda Orta Krallık yazıtları bulunur. Lahun ve Tell el-Daba(208) ise İbranilerin ikamet ettikleri kasabalardır.




Wadi el Hol Yazıtları:

Wadi el-Hol, Orta Krallık döneminde Yukarı Mısır'da, Luksor ve Hou arasında yaklaşık olarak yarı yolda bulunan bir çöl karakolunun yeridir, ancak buradaki yazıtlar Hanedan Öncesi zamanlardan erken İslam dönemlerine kadar uzanmaktadır.(209) En eski İbranice yazılar Wadi el-Hol’de bulunur. (Resim 32, 33, 34, 35)

Alfabe oluşturulurken Wadi Hol’de bulunan değişik hanedan Mısır yazılarından yararlanıldığı anlaşılıyor. Wadi Hol’de özellikle 12. Hanedan dönemi hiyeroglifleri örnek alınmıştır.

Wadi el Hol özel bir konumdadır. Burası kervan yolları üzerinde ve kervanların konakladıkları bölgedir. Tüccarların, gezginlerin uğrak yeridir. Orta Krallık döneminde burası özel tatil yeri olarak seçilmiştir. Müzik aletlerini çalanların resimlerinin kayalara çizildiği, kadimden beri kayalara yazı ve edebi eserlerin yazıldığı bu yer bir kült merkezi konumundadır. Bölgede tapınak da bulunmaktadır. Orta Krallık döneminde özellikle sanata ve edebiyata önem veren Amenemhet III döneminde burada çok sayıda yazı ve yazıt üretilmiştir. Vadide karakol ve hapishanenin de bulunması köle konumundaki İbranilerin burada bulunmalarını açıklar niteliktedir. Bütün bunlar alt alta konulduğunda alfabe çalışmalarının önemli bir kısmının burada yapıldığını ortaya koyuyor.

Alfabe çalışmalarının yazıtların yoğun olduğu ve kültürel aktivitelerin yapıldığı yerlerde başlaması ilginçtir. Wadi el Hol, çağın edebiyat ve kültürün başkenti olan bir okul konumundadır. Ziyaretçileri hep dönemin kalburüstü insanlarıdır.(210, 211)
Mısır Orta Krallık; dil, edebiyat ve sanatın güçlü olduğu bir dönemi ifade eder. Musa peygamber, edebiyatın zirve yaptığı bu çağda yaşamıştır:(212, 213)

Çağdaş ortamının izolasyonuna ve genel çoraklığına rağmen, Wadi el-Hõl, firavunların antik çağının zirvesinde uzak ve tenha bir yer değildi, daha ziyade Thebes'i kuzeyde Hou ve Batı Çölü'ndeki Kharga ve Dakhla vahalarını Abydos'a bağlayan büyük bir çöl otoyolunun hareketli merkeziydi. ... Wadi el-Hõl'de oyulmuş kaya yazıtları ve tasvirleri, aceleyle yapılmış eskizlerden kişi isimlerine ve bunların ilişkilerine, özenle oyulmuş edebi metinlere kadar uzanmaktadır. Yoğun bir ekonomik faaliyet alanına ek olarak, Wadi el-Hõl, aynı zamanda, "günü tatilde geçirmek" yazıtlarının kanıtladığı gibi, çoğunlukla tanrıça Hathor'a ibadete odaklanan bir dini ayin merkeziydi. Sığır tezahüründe tanrıçanın tasviri ve müzikal ünlülerin temsilleri bulunur.(214, 215)




Musa ve Harun Peygamber Dil Bilimcidir

Musa peygamber Mısır dilini, Harun peygamber İbrani dilini yetkin bir şekilde bilmektedir. Mısır yazı aracı olan hiyerogliflerden alfabe oluşturmuşlardır. Bu noktada Mısır hiyerogliflerini bilen Musa peygamberle İbraniceyi fasih (açık ve düzgün) bir şekilde konuşan Harun peygamberin üzerine büyük iş düştüğü anlaşılıyor. Ortaya çıkan İbrani alfabesi dünyanın ilk alfabesi olmuştur. Daha sonra gelişen tüm alfabeler bu prototip alfabeyi örnek alarak türemiştir.

Dil bilim açısından kardeş peygamberlerin yetkin oldukları ayetlerde bildirilir:
14.Ve Mûsâ yiğitlik çağına girip oturaklaşınca, Biz o'na yasa ve bilgi verdik. Ve Biz güzel davrananları işte böyle karşılıklandırırız. (Kasas 14)

18.Firavun: “Biz seni çocukken içimizde terbiye etmedik mi? Hayatından birçok yıllar içimizde kalmadın mı? 19.Sonunda o yaptığın işi de yaptın. Sen nankörlerden birisin de...” dedi. (Şuara 18)

25.Mûsâ: “Rabbim! 33.Seni tüm noksanlıklardan çok arındırmamız 34.ve Seni çok çok anmamız için 25.göğsümü aç, 26.işimi bana kolaylaştır. 27.Dilimden de düğümü çöz 28.ki sözümü iyi anlasınlar. 29.Ve ehlimden; 30.kardeşim Hârûn’u 29.benim için bir vezir kıl, 31.o’nunla arkamı kuvvetlendir. 32.İşimde o’nu bana ortak et. 35.Şüphe yok ki Sen bizi görüp duruyorsun” 20.dedi.(Taha 25-35)

33,34.Mûsâ dedi ki: “Rabbim! Şüphesiz ben onlardan bir kişi öldürdüm, şimdi onların beni öldürmelerinden korkuyorum. Kardeşim Hârûn'u da benimle gönder; o, dil bakımından benden daha iyi, güzel ve etkilidir. O nedenle o'nu da beni doğrulayan bir yardımcı olarak benimle birlikte gönder. Şüphesiz ben, beni yalanlamalarından korkuyorum.”
35.Allah dedi ki: “Seni kardeşinle destekleyeceğiz ve ikiniz için bir güç, iktidar oluşturacağız. Sonra da onlar alâmetlerimiz/göstergelerimiz sebebiyle size erişemeyecekler. Siz ikiniz ve ikinizi izleyenler üstün olanlarsınız.”(Kasas 33-35)

Gerçekten de Allah, Musa’yı Harun peygamberle destekleyerek bir güç oluşturmuştur. Hem de esaret altındaki İsrailoğullarını organize etmişlerdir. Firavun buna karşı bir şey yapamamıştır:

Alfabe çalışmaları hakkında Yunus Suresi 87. ayet önemlidir:
87.Ve Biz Mûsâ ile kardeşine, “Toplumunuz için Mısır'da birtakım okullar hazırlayın ve okullarınızı kıble/hedef kılın ve salâtı ikame edin [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturun, ayakta tutun] ve mü’minlere müjde verin!” diye vahyettik.(Yunus 87)

Tevrat’ın yazılabilmesi için alfabe gerekliydi. Alfabenin oluşturulması için de bir örneğinin olması gerekir. Bu örnek Mısır hiyeratik ve hiyeroglif simgelerdir. Model alınan hiyeroglif Amenemhet III dönemine aittir. Bu hiyeroglifi prens Amenemhet IV (Musa) biliyordu. Harun peygamber İbranice dilini fasih kullanan birisidir(Kasas 34). Bu iki peygamber birlikte Tevrat’ın yazıya geçirileceği alfabeyi hazırladıkları Yunus 87 ayetten anlaşılıyor.

Her işaretin sesi veya nesneyi temsil ettiği hiyeroglif yazısı, örnek alınarak alfabe oluşturulmuştur. Ortaya çıkan alfabe hiyeroglife hiç benzememektedir. Hiyeroglifler ile bir konunun karşı tarafa aktarılmasında her zaman ciddi problemler yaşanmıştır. Mısırlılar bu sorunları çözmek için 700 den fazla resim-simge kullanmıştır. 700 den fazla harfi olan hiyeroglif dilinde Tevrat’ın yazıldığını düşünün. Ne Tevrat’ın mesajları hakkıyla insanlara ulaştırılabilirdi ne de yeterince ve kolayca okuma-yazma öğrenilemezdi. Yeni alfabe bu sorunları çözmüş ve dil bilimine çağ atlatmıştır. Kendisinden sonra gelen Arap, Yunan, Fenike, Saba, Mezopotamya gibi (Çin, Japonya gibi doğu dilleri hariç) diller, alfabelerini bu ortak prototipten almışlardır.

Bu konuda Kur’an dışı kaynaklarda da çok önemli kanıtlar vardır. İlk alfabenin İbranice olamayacağına dair itirazlar olsa da bunun bilimsel yönü olmayan bir tepki ile hareket edilmesinden kaynaklandığını düşünmekteyiz.




Mısır’da İlk Alfabenin İcadı Amenemhet III Dönemine Denk Gelir

Her şeyden önce Musa peygamberin sarayda yetiştiği ve kral naibi olması nedeniyle dokuz yıllık yönetici tecrübesi olduğu unutulmamalıdır. O, olgunluk çağına kadar saray tarafından özel olarak yetiştirilmiştir.

Bazı akademisyen ve bilim insanları aşağıda bahsedilecek yazıtların yazarının İbrani olduğu görüşündedir. Yazıtlardaki bazı kelimelerin İbranice Kitabı Mukaddes’te geçen sözcükler olduğu kanıtlanmıştır. Bu nokta çok önemlidir. Yazıtlardaki kelimelerin Kitabı Mukaddes sözcükleriyle aynı olması, kardeş peygamberlerin yazdıklarının İbranice olduğunu yani bu alfabenin de ön-İbranice olduğunu kanıtlar.

Dr Douglas Petrovich, geç tunç çağından kalma 16 yazıtı deşifre etmiştir. Kelimeleri tercüme eden yazar, bunların İbranice olduklarını tespit etmiştir. Yazıtlarda yer alan onlarca sözcüğün İbranice Kitabı Mukaddes’te de geçtiğini kitabında göstermiştir.

Yazar Petrovich, söz konusu olan ilk dil bilimcileri şu şekilde açıklar:
Bir ya da iki belirli İbrani'nin -Tekvin/Yaratılış'ın İncil metninde isimleriyle bilinen ve Mısır'ın en yüksek makamlarında büyümüş ve dolayısıyla şüphesiz ki Orta Mısır (ME) dilini gençliklerinde öğrendiler - dünyanın en eski alfabesinin mucitleriydiler. ME işaret listesindeki yüzlerce hiyeroglif arasından İbranice söz varlığında bilinen ve kullanılan 22 kelimeyi seçerek akrofoni sistemini kullanarak İbrani alfabesini oluşturmuşlardır.(216)

Alfabenin öğrenilmesi, yazılması ve okunması çok kolaydır. İcat, alanında çığır açmıştır:
"Yalnızca bir ömür boyu eğitilmiş bir yazıcı, resmi yazıdaki birçok farklı işaret türünü idare edebilirdi. Bu yüzden bu insanlar Mısır sistemi içinde kaba bir yazı sistemini benimsediler, bir ömür boyu değil, saatler içinde öğrenebilecekleri bir şeydi. Askerler, satıcılar, tüccarlar için faydalı buluş olmuştur."(217)

Yüzlerce işaret kullanmak yerine, ezberlenecek otuzdan az işaret vardı ve bunlar tek sesleri ve yalnızca sesleri belirtmek için kullanılıyordu. Bu az sayıdaki karakter, dildeki her bir kelimeyi temsil etmeye yetiyordu. Ayrıca, karmaşık bir okuma kuralları dizisi uygulamak yerine, alfabe tek, sabit bir okuma yöntemi sundu.(218)

Alfabe hazırlanış aşamasında Amenemhet III’ün dönemindeki Mısır hiyerogliflerin(219) kullanılmış olması, Musa peygamberin alfabe çalışması içinde olduğunu gösterir.
Dört yazıtın Firavun Amenemhet III'ün zamanına ait olduğu bilinen yazıdan daha gelişmiş ve dolayısıyla daha genç olduğunu ortaya çıkaran göreli bir tarihleme sistemi oluşturabildik.
...
Yazıtların kendileri ile ilgili olarak: 353, 349, 357 ve 361'in çekirdek yazısının analizi (daha sonra eklenen ek yazının aksine), hepsi için ortak bir editör olduğunu ve tek bir elin dördünden iki veya üçünü yazdığını gösterir. (Resim 3, 37, 38)
...
Bu dört yazıtın pekâlâ İncil'deki Musa'nın ve onun yakın çevresinin eseri olabileceğini öne sürüyorum.(220)
Ayrıca Wadi el-Hol yazıtlarının, büyük bir kısmı 12. hanedanın sonları ve 13. hanedanın başlarına aittir. Bu bilgiler Tevrat’ın yazılacağı alfabe ile ilgili Musa ve İsrailoğullarının alt yapısının olduğunu göstermektedir.(221, 222, 223)

Erken tarih için en iyi kanıt, iki Wadi el-Hol yazıtında bulunur. Bunlar, diğer proto-Sinaitik yazıtlardan daha inandırıcı bir şekilde geç Orta Krallık'a tarihlendirilmiştir. Duvar yazılarıyla dolu bir alanda duvardaki belirgin konumları, muhtemelen diğer yazıların çoğundan önceye ait olduklarını göstermektedir. Orada Mısır'ın Hanedan Öncesi döneminden erken İslam çağına (MÖ 3100 - MS 700 civarı) uzanan yazıtlar bulunmuş olsa da, yazıların büyük bir kısmı 12. hanedanların sonları ve 13. hanedanların başlarına aittir. Darnell, bu akıl yürütmeyi proto-Sinaitik yazıtın paleografik bir analiziyle destekliyor. O, bazı işaretlerin, doğrudan Mısır hiyeroglifinden çizilmek yerine, proto-Sinaitik formlarında hiyeratik-hiyeroglif kombinasyonları gösterdiğine dikkat çekiyor. Bu, "Orta Krallık" yazılarının en karakteristik özelliğidir ve bu nedenle erken tarihlendirmeye güven verir. Darnell ayrıca diğer işaretlerin yöneliminin Wadi el-Hol yazıtları için erken bir tarih gösterdiğini ileri sürer. Örneğin, Wadi yazıtlarında genellikle dikey olarak dururken, Mısır yazıtlarının çoğunda burada olduğu gibi yatay olarak yazılmıştır. Mısır'da, dikey yönelim yalnızca Orta Krallık'ın sonlarında kanıtlanmıştır ve bu argümana potansiyel olarak ağırlık katmaktadır. Darnell'in son notu, Orta Krallık'ın son döneminin Mısır tarihinde büyük bir Asya varlığının tespit edilebildiği ilk nokta olduğudur.
...
Kendi kabullerine göre, yazıtları sanki iki dilin karışımıyla yazılmış gibi okuma yöntemleri nedeniyle, çalışmaları bir "Semitik-Mısır salatası"67 gibi görünüyor. Bu mantıksız görünse de, günümüz kreolleri çok benzer bir temele sahiptir ve Sina'nın kültürel bileşimi göz önüne alındığında, bu mantıksız bir öneri değildir.
Petrovich’in kitabında tanımladığı İbranice sözcüklerden iki tanesini aktarmak, konunun anlaşılması için yeterli olacaktır:



Örnek 1:
Sina 377 yazıtındaki ikinci kelime ôpeh'dir, "fırıncı" anlamına gelir. Yaratılış 40:5’de aynı kelime bulunur.
5 Firavunun sakisiyle fırıncısı tutsak oldukları zindanda aynı gece birer düş gördüler. Düşleri farklı anlamlar taşıyordu.(Yaratılış 40:5)
...
Son olarak, Sina 377, Joseph'in tanıdığı Mısırlı fırıncı (Yaratılış 40:16) için kullanılan aynı İbranice kelimeyi, âpâh "fırıncıyı" doğrular; bu kelime WeH 1'de de tasdik edilmiştir.(224)



Örnek 2
Aşağıdaki çeviri WeH 2 yazıtı için önerilmiştir:
1. kelime; çevreleyen, kuşatan, Habakkuk 1:4’de geçer.
2. kelime; çarpık, eğri, Vaiz 1:15’de geçer.
3. kelime; ızdırabını, Yeşaya 51:23'de geçer.
4. kelime; êl – Allah
"Eğri olanı, ızdırabını kuşatan Allah'tır."(225)


Tercüme edilen en eski yazıtlar şunlardır:
Bu bilinen en eski İbranice mektubun Amenemhat III'ün 18. Yılındaki yazısını iki yıl sonra (Amenemhat III'ün 20. Yılı) en eski tamamen İbranice yazıt (Sina 377) izledi. Daha sonra bu kralın hükümdarlığının 26. yılında WeH 1 ve 2'yi yazıldı ve son olarak da 29. yılında LBO yazıldı.(226)

Genellikle araştırmacılar bulunan alfabenin Kenan dili olduğunu belirterek Douglas PETROVICH’in İbrani alfabesi ile ilgili ortaya koyduğu kanıtlar geçiştirilir. Ancak bu ön-ünsüz alfabenin, ilk alfabelerin ortak atası olduğu tüm bilim insanları tarafından kabul görmüştür.





Yazı Sahibinin Kimliği

Çıkış öncesinde madenlerde çalışan kölelerin yazdığı bu yazıtların önemi büyüktür. Yazıtların editörünün tek bir kişi olduğu ve bu kişinin Musa peygamber olduğu bildiriliyor. Bazı akademisyenler yazıtları yazanın Musa peygamberin yakınları olduğu görüşündedir:(227)

Mısır’da Geç Tunç çağında alfabenin icat edildiğinin kanıtlanması aynı zamanda Musa peygamberin aynı yer ve zamanda vahiy aldığını da gösterir. Çünkü Musa peygamberin vahiy alması alfabenin icadını zorunlu kılmıştır. Neticede Tevrat, ön-ünsüz İbranice alfabesi ile yazılmıştır.




Alfabenin Gelişimi İkonik Yazıdan Lineer’e Geçiş Şeklinde Olmuştur

İlk alfabenin icat edilmesi ve olgunluğa erişmesi uzun bir süreçte gerçekleşmiştir.(228)

Bağımsız bir devlet olmanın en önemli şartlarından birisi dil ve alfabedir. Tarihte okuma yazma bilmeyen insanlara uzun süre zulüm uygulanmıştır:
Bin yıldan fazla bir süredir kurumsal devletler ve seçkinler, okuma yazma bilmeyen insanları kültürel ve dini törenlere bağımsız katılımdan men etmişti. Ve şimdi, yüzlerce yıldır, garip, basitleştirilmiş yazı, bu çevrelerde kişisel, güçlü, etkileyici ve hatta belki de büyülü bir araç olarak canlı tutuldu.(229)

Musa peygamberin tablete yazdığı On Emir, büyük ihtimalle daha önceleri de yazdığı gibi (Sina 353, 349, 357 ve 361 yazıtlarından en az Sina 349 ve 357’u yazdığı gibi) taş tablete yazmış olmalıdır. Mısır geleneğinde yazıtların bazıları stel adıyla anılır. Serabit al-Khadim’deki yazıtların bir kısmı stel şeklinde yazılmıştır.





Musa Peygamberin Yazdığı Levha (Ayetler)
142.Ve Mûsâ ile otuz geceye sözleştik ve süreyi bir on gece ile tamamladık. Böylece Rabbinin tayin ettiği vakit tam kırk geceye tamamlandı. Ve Mûsâ, kardeşi Hârûn’a, “Toplumum içinde benim yerime geç, ıslah et ve bozguncuların yoluna uyma!” dedi.
144.Allah dedi ki: “Ey Mûsâ! Mesajlarımla ve kelâmımla seni insanlar üzerine seçtim. Şimdi sana verdiğimi al ve kendisine verilen nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol!”
145.Ve Biz o’nun için o levhalarda her şeyden, bir nasihat ve her şey için bir ayrıntı yazdık. “Haydi, bunları kuvvetle al, toplumuna da en güzel şekilde almalarını emret. Yakında size o hak yoldan çıkanların yurdunu göstereceğim. 146.Yeryüzünde, bütün âyetleri görseler de onlara iman etmeyen, doğrunun yolunu görseler de o yolu tutup gitmeyen, eğer sapıklığın yolunu görürlerse onu yol edinen haksız yere büyüklük taslayan şu kimseleri, âyetlerimizden uzak tutacağım.” –Bu, onların âyetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil; duyarsız, ilgisiz olan kimseler oluşlarındandır.– 147.Âyetlerimizi ve âhiretteki karşılaşmayı yalanlayanların amelleri boşa gitmiştir. Onlar kendi yaptıklarından başka bir şey ile mi cezalandırılırlar?
150.Ve Mûsâ, öfkeli ve üzüntülü olarak toplumuna döndüğünde, “Bana arkamdan ne kötü bir halef/ nesil oldunuz! Rabbinizin emrini çabuklaştırdınız mı?” dedi. Ve levhaları bıraktı ve kardeşi Hârûn’u kendine çekerek başından tuttu. Hârûn: “Ey anamın oğlu! İnan ki, bu toplum beni güçsüz düşürdü, az daha beni öldüreceklerdi. Onun için bana düşmanları sevindirecek bir şey yapma. Ve beni bu zâlimler toplumu ile bir tutma” dedi.
154.Öfkesi Mûsâ’yı rahat bırakınca da levhaları aldı. Onlardaki yazıda da, ancak Rablerinden korkan kimseler için bir kılavuzluk ve rahmet vardı.(A’raf 142, 144-147, 150, 154)












K- JEBEL EL LAWZ/HOREB DAĞINDA BULUNAN DİĞER KANITLAR

Çıkış’tan sonra İsrailoğullarının Jebel el Lawz dağına geldikleri konusunda pek çok kanıt yukarıda sayılmıştı. Özellikle Kitabı Mukaddes bilginlerinin ilgilendikleri diğer kanıtlar şunlardır:


1- Kaya Resimleri ve Yazıtlar

Jabal al-Lawz ve çevresinde çok sayıda kaya resimlerine rastlanılmıştır. Kaya resimlerinin çoğunun Mısırlı Apis ve Hathor boğası olduğu ileri sürülmüştür. Bu resimlerin sahiplerinin altın buzağı isyanını yapan İsrailoğulları olduğu görüşü hâkimdir. Bu kült kaya resimlerinin bilimsel tarihlendirmeleri henüz yapılmamıştır.

Ayrıca Jabal al-Lawz ve çevresinde çok sayıda yazıt bulunmuştur. Bu yazıtlar hakkında araştırma yapan Dr. Miles Jones, The Writing of God adlı eserinde şu beyanda bulunmaktadır:

Dr. Miles Jones, bu Semudik yazı üzerinde kapsamlı bir araştırma yapıyor. The Writing of God adlı eserinin kısa bir özetinde şu ifadeyi kullanır: “Var olan tüm alfabeleri tek bir kaynağa, tek bir başlangıç alfabesine kadar izleyen açık bir tarihsel ve dilsel kaydımız var. İbranice, Sanskritçe, Arapça, Yunanca, Roman ve diğerleri gibi birçok alfabenin form çeşitliliğine rağmen, bunların tümü, Mesih'ten önce ikinci bin yılda Sina'da veya çevresinde meydana gelen ilk atılımdan türetilmiştir. Dr. Jones, görüntülerin veya “resimlerin” olmadığı bu en eski karakter senaryosunun Musa'dan gelmiş olabileceğine veya Tanrı'nın onu Musa'ya vermiş olabileceğine inanıyor. Tanrı'nın taş levhalara kendi eliyle yazdığı yazı olabilir (Çıkış 31:18). Musa, Rabbin sözlerini dağın üzerine yazıyordu (Çıkış 24:4). Musa bunu Yetro'dan öğrenmiş olabilir. Bu dil hem proto-İbranice hem de proto-Arapça ve diğer birçok resimsel olmayan yazı için kaynak olabilirdi.
Geleneksel Sina Dağı bölgesinin yakınında Semudik yazı bulundu. Serabit el-Khadim'deki Mısır turkuaz madenlerinde bu eski yazının mükemmel örnekleri bulundu. Bununla birlikte, çeşitli yazıtların anlamı belirlenene kadar, bu sadece orada Sami emekçiler olduğu anlamına gelir ve mutlaka Çıkış'ın İbranilerine aittir diyemeyiz. Jabel al Lawz'ın eteğinde birkaç Semudik yazıt vardır. Bir kez daha, Dr. Jones ve diğerleri, Suudiler kendi yorumlarından bazılarını teklif etmiş olsalar da, hâlâ bunların tam yorumunu belirlemeye çalışıyorlar. Dr. Jones tarafından öne sürülen ilginç bir teori, Jabal al Lawz yakınlarında bulunan sandaletlerin petroglifinde ön-İbranice “Kaf” harfini tanımlar. Bu petroglif, onun gibi birkaç tanesinden biridir. Harfin anlamı ve petroglifin, Tesniye 11:24 ve Yeşu 1:3 gibi Mukaddes Kitap referanslarından İsrail ile olası ilişkisi, İbranilerin Jabal al Lawz'da mevcudiyeti için ilginç bir durum oluşturur (Şek. 21). Bu teoriyi doğrulamak için yapılacak daha çok araştırma var ve Dr. Jones tarafından tezinde bu teori lehinde verilen başka argümanlar var. Dr. Jones'un burada sunulan argümanlarının açıklaması çok kısadır ve araştırmasını kabul etmek veya reddetmek için kriter olmamalıdır.(230)


Sina Dağındaki, bu gliflerin çoğu, Musa ve halkı tarafından oraya bırakılmış olan yazılı alfabenin en eski biçimini temsil eder. Eski kültürler, Mısır hiyeroglifleri veya erken Sümer çivi yazısı çizimleri gibi piktografları kullanırken, Jebel al-Lawz çevresinde bulunan semboller ve harfler, gerçek bir alfabenin ilk örneğini çok iyi temsil edebilir. Dr. Jones, bu alfabenin aslında Tanrı tarafından Musa'ya İsrailoğullarının sadece okuyabilecekleri, yazabilecekleri ve kendilerini öğrenebilecekleri değil, aynı zamanda dünyaya Tanrı hakkındaki hakikati öğretmek için bir araç olarak verildiğini öne sürüyor. Elbette, bu teori ne kadar büyüleyici olursa olsun, bu kitabın kapsamı dışındadır. Dağ çevresinde bulunan birçok harf ve sembolün, Paleo-İbranice'nin bir öncüsü olan Proto-Sinaitik yazı olarak adlandırılan şeyle yakın bir bağlantısı olduğu bizim amaçlarımız için vurgulanmaya değer. Belki zamanla bu, İncil'deki arkeologlar, dilbilimciler ve bu alandaki diğer uzmanlar tarafından daha iyi anlaşılacaktır.(231)

Bölgede bulunan resim ve şekil içermeyen yazıtların da araştırılması gerekmektedir.




2- Menora (Yedi Kollu Şamdan) Petroglifi

Menora petrolifi Tebuk bölgesinde bulunmuştur. Menora her ne kadar Jebel el Lawz dağında bulunmasa da bölgenin yakınında keşfedildiği için bahsedilmeye değer bir olgudur:

Bölgenin petroglifleri arasında bir başka potansiyel olarak önemli buluntu, kesinlikle bir menora gibi görünen şeydir. Yedi kollu menora kandili, İsrail'in en eski sembolüdür. Menoranın bu özel petroglifi, daha önce de belirttiğimiz gibi, Mekke valisinin özel doktoru olarak çalışan Dr. Sung Hak Kim tarafından 2006 yılında bulunmuştur. Menora, dağın gerçek tabanında bulunmamakla birlikte, yakınlardaki Tebük bölgesinde bulunmuştur ve önemi göz ardı edilemez.
...
Özetle, görüntü kesinlikle bir menoraya benziyor ve o bölgede yaşayan İsraillilerin açık bir arkeolojik kalıntısı olabilir. Harflerin tam olarak ne zaman oyulduğu, bilim adamları arasında başka bir tartışma konusudur. Daha önce gördüğümüz gibi, Macdonald petroglifleri birinci yüzyıla yakın bir zamana tarihlese de, Al-Bid araştırmasını yürütenler gibi diğer birçok bilim adamı onları göçün zamanı olan Tunç Çağı'nın ortalarına veya sonlarına tarihlendirir.(232)




3- Jetro Mağaraları

El-Bad'daki çok önemli birkaç arkeolojik alan, Musa veya Müslümanların Şuayb (Şuy'ib, Şoayb veya benzeri olarak farklı şekillerde tercüme edilmiştir) dediği kayınpederi Yetro ile yakından ilişkilidir. Aslında el-Bad'ın bir diğer adı da "Yetro Mağaraları" anlamına gelen Muhgair al-Shuaib'dir. Bu küçük kasabanın merkezinde, Jetro ve Musa'nın eski evi olduğuna inanılan yamaca oyulmuş bir grup mağara var. Tüm alan, girişinde bir ziyaretçi merkezi ile büyük bir çitle çevrili bir arkeolojik parka dönüştürülmüştür. Mağaraların bazıları kayaya oyulmuş tek bir odadan biraz daha fazlası iken, diğerleri Petra'da gördüğümüze benzer dekoratif cephelerle bezenmiştir. Bu mağaraların, daha sonra Nebati Arapları tarafından değiştirilen ve kullanılan Midianite konutları olması çok olasıdır. Bu gelenek, bölgedeki birçok erken dönem Arap coğrafyacısı tarafından iyi bir şekilde doğrulanmıştır.14 Örneğin, ünlü dokuzuncu yüzyıl coğrafyacısı Harbi al-Himyari, mağaralardan ve yakınlardaki bazı höyüklerden, aslında Jetro ve Midyanlılara ait olan evlerin kalıntıları olarak söz etmiştir: Dağlarda kayaya oyulmuş evler, evlerin içinde deve kemikleri gibi çürük kemiklerin olduğu mezarlar var. . . . Zullah'ın günlerinde Şuayb halkının evlere girdiğine inanılır. . . . Bu evlerin yanında Shuaib halkının evleri olduğuna inanılan bazı büyük höyükler vardır.15 Daha sonra bu mağaraları işgal eden Nabatyalıların, İsmail'in oğlu Nebaioth'un soyundan ve Edom'un kayınbiraderi olduklarına inanılır (bkz. Yaratılış 25:13; 28:9). 16 MÖ 169'dan MS 106'ya kadar Judea'nın güneydoğusunda kendi bağımsız krallıkları vardı. Ürdün'ün güneyindeki muhteşem Petra şehri onların kuzey başkentiyken, el-Bad'ın üç yüz mil güneyindeki çarpıcı Madain Saleh bölgesi krallıklarının sınırı güneyi işaret ediyordu. Bunun esas olarak Midian'ın eski başkenti olduğu fikrini destekleyen Suudi arkeologlar (SCTNH), El-Bad'de ve çevresinde bol miktarda Midianite çanak çömlek buldular.(233)










L- ÇIKIŞTAN SONRA ÇÖLDE 40 YIL

İsrailoğulları Mısır’dan çıktıktan sonra yerleşik hayata geçinceye kadar bir süre çölde yaşadılar:

M.Ö. 1400’den kalma ve Mısır Soleb’de keşfedilen “YAHVE’nin Şaşuları” (Yahve’nin göçebeleri) yazıtı. Bu yazıt söz konusu “Şaşuları” Edom’un çöllerine, yani günümüzün Ürdün’üne yerleştirmektedir. Bu da ilginç bir şekilde İbranilerin 40 sene çölde geçirdikleri döneme ve coğrafyaya denk gelmektedir.(234)









M- GELENEKSEL MISIR TARİHİNDE KRONOLOJİ SORUNU

Halen kullanılan Mısır kronolojisinde büyük sorunlar bulunmaktadır. Sorun başlıca iki nedenden kaynaklanmaktadır. Birincisi; tarihlerin belirlemesinde hata yapılmasıdır. Arkeologlar ve tarihçiler, uzun zamandan beri antik tarihi bir araya getirmeye çalışırken tarih tahminleri yapmaktadırlar.

Çeşitli arkeolog ekipleri, belirli bir eserin kaç yaşında olduğunu tahmin etmek için bir dizi farklı tarih belirleme yöntemi kullandılar. Örneğin, bir katmanda baskın olan çanak çömlek türü, katmanın tarihini belirlemek için kullanılabilir. Çeşitli tarih belirleme tekniklerinin ardındaki varsayımlar her zaman doğru değildir. Bu bazen eserlerin yanlış bir şekilde 1000 ila 2000 yıl kadar farklı tarihlendirilmesine yol açabilir.

İkincisi ise; Geleneksel Mısır Kronolojinin kullanılmasıdır. Tarih, yalnızca belirli hanedanların tahmini tarihlerine dayanarak birleştirilirse, sonuçlar oldukça hatalı olabilir. Geleneksel Mısır kronoloji kullanıldığında Mısır ve İsrail tarihinin birbirine uymadığı görülür. Zaman içerisinde tarih aralıklarında hataların varlığı ortaya çıkınca, geleneksel Mısır tarihi, birçok tarihçi ve arkeolog tarafından revize edilmiştir (Özellikle; Sweeney, Velikovski, Fry, Reilly, Ashton & Down).(235, 236)



1- Mısır Kronolojisi

Mısır tarihini MÖ 3. yüzyılda yaşayan Mısırlı tarihçi ve rahip Manetho tarafından yazılmıştır. Eseri günümüze tam olarak gelmemiştir. Manetho, bildiği firavunların listesini otuz sülaleye ayırmıştır. Tarihlendirilmesi yapılan hanedanlar birbiri ardınca gelmezler.


2- Geleneksel Mısır Kronolojisinde Tespit Edilen Hatalar

• İsrail ve Mısır tarihinin 'doğru sıralanması', çağdaş bilgi parçalarının eski tarihin net bir resmini oluşturmak için birbirine bağlayacaktır. Mısır, İsrail ve Mezopotamya kayıtlarını birleştirmek, her ülkenin kayıtlarındaki boşlukları doldurmaya yardımcı olacaktır.
• Kanıtlar şimdi Mısır hanedanlarının üst üste gelebileceğini ve tarihlemenin düşünüldüğü kadar geriye gitmeyebileceğini öne sürüyor.
• Hanedan 2, Hanedan 3 ile çağdaş kabul edilir. İlk ara dönem yoktur. İlk ara dönemin karanlık çağları, ikinci ara dönemin karanlık çağlarıyla karıştırılmıştır.
• Hanedanlar 7-10, 15-16 olarak tanımlanmıştır. Hanedan 17, Hanedan 16 ile çağdaştır.
• Hanedanlar 5 ve 6 ile Hanedanlar 11 ve 12 çağdaştır.
• Mısır tarihi, bir zamanlar Konvansiyonel Kronoloji'ye göre (MÖ 3000 – MÖ 5000) düşünüldüğü kadar eski değildir.
• İlk Mısır hanedanının M.Ö. 2100 civarında başladığı ve Büyük Tufan'ın M.Ö. 2300-2400 civarında olduğu düşünülmektedir.
• Mısır’dan Çıkış, M.Ö. 1445'te 12. hanedanın sona ermesinden hemen sonra gerçekleşti.
• 12. hanedandan önceki herhangi bir geleneksel Mısır tarihi oldukça spekülatif kabul edilir ve sadece yaklaşık değerler içerir.
• Hanedanların bu 'Modern Sıralama', İncil açıklamasına ve Mezopotamya kayıtlarına uyar.
• Hanedanların 'Modern Sıralama', Joseph ve Imhotep'in aynı kişi olduğuna itiraz edenlere yanıt niteliğindedir.(235, 236)
• 6. Hanedanlığın 12. Hanedan ile çağdaş olduğuna ve sözde Birinci ve İkinci Ara Dönemlerin tek ve aynı olduğuna dair başka kanıtlar da var.(237, 238, 239)



3- Mısır Kayıtlarını Toplamak Neden Bu Kadar Zor?

Mısırlılar Çıkış zamanında büyük kayıplar verdiler. Joseph ve ailesinin Mısır'daki 400 yıllık ikametlerinde neler başardıklarını unutmak istemiş olabilirler. Bu, İbranilerin Mısır'daki izleri hakkında tarihsel bilgi bulmanın çok zor olmasının bir nedenidir.(235)

Bunun bir örneği Mısır tarihinde zaten bilinmektedir. Mısır Firavunlarından Akhenaton, çok tanrılı dini terk edip tevhid dinini seçmişti. Ölümünden sonra düşman ilan edilerek, yaptıkları bütün iyi şeyler Mısırlılar tarafından silinip yok edildi.(240) Ayrıca, Firavun Thutmose III iktidara geldiğinde, selefi Hatshepsut'un kayıtlarını sildiğini de biliyoruz.(241)

Mısır tarihi hakkında elde edilen bilgilerin önemli bir kısmı “Anıt Yazıtları” veya “Anıt Dikilitaşları” şeklinde tanımlanan kaynaklardan elde edilir. Bu tür kaynaklar genellikle kendi yönetimini yüceltmek için yazılmıştır. Mutlak gerçeği içermezler.(242)

Anıt stelleri, krallar ve hükümdarlar tarafından, bazen ilahi iradenin yerine getirilmesi olarak tanımlanan eylemlerini yüceltmek için dikilirdi. Bu yazıtlar, öznel olmalarına rağmen önemli tarihsel veriler içermektedir. Burada da anıta zarar verecek veya yazıtları tahrif edecek kişilere yönelik lanetler görüyoruz.(243)

Mısır ve Hititler arasında yapılan savaşta Mısır mağlubiyetten zor kurtulmuştur. Savaşın galibi olmamıştır. Ancak Mısır kayıtları savaşı Mısırlıların kazandığından övgüyle bahseder.(244)

Tarihsel bilgi bulmanın zor olmasının bir başka nedeni de, çoğu bilginin, fetihlerin, doğal afetlerin ve hatta yüzyıllar boyunca erozyon ile kaybolması ya da yok edilmesidir.

Mısır kayıtları taş üzerine klif (resim) olarak yazılmıştır. Bir takım sınırlamaları vardır - 'kod'un ne anlama geldiklerini bilmeniz gerekir. Telaffuz Yunanca ve İngilizce olduğu gibi gösterilmez ve zamanı belirten damgası yoktur. Hiyeroglifleri yorumlama sanatı bir şekilde kaybolmuştur.

Musa’nın adının Mısır tarihinde olmamasının nedenlerinden birisi ve belki de en önemlisi; Çıkış ile beraber Mısır’ın çöküşüdür. Mısırlılar, Musa’yı ve İsrailoğullarını (kölelerini) suçlamalarıdır. Yaşadıkları büyük çöküş nedeniyle Mısır tarihinde bu olaylara yer verilmediği açıktır. Bu kadar önemli bir olayın Mısır tarihinde yer almaması ancak böyle bir bakış açısıyla izah edilebilir.

Öyle anlaşılıyor ki; Mısır’daki derin yapılar tevhid inancı ile tarih boyunca uğraşmış ve onu ülke gündeminden silmeye çalışmıştır.








Geleneksel Mısır Kronolojisi

Tarih
Mısırİsrail
M.Ö. 3000Menes (İlk Hanedan güçlü mezopotamya etkisi gösterir)
Djoser ve Imhotep (İmhotep Djoser'ın rüyasını yorumlar,
kıtlık krizi çözüldü)
M.Ö. 2000İlk Ara Dönem İbrahim (mezopotamyadan Joseph
(Mısır'daki kıtlık krizini çözer)








Revize Kronoloji (Sweeney 1997)
Tarih

MısırİsrailMezopotamya
MÖ + 1300Erken BadarianUbeyd
MÖ 1300Catestrofik YıkımCatestrofik YıkımCatestrofik Yıkım
MÖ 1200Geç Bedarian ve GerzeanKhirbet KerakJamdat Nasr
MÖ 1100-1000Yıkım BölümüYıkım BölümüYıkım Bölümü
MÖ 1000Menes (Erken Hanedan)İbrahimErken hanedan
MÖ 900Djoser ve İmhotepYusuf (Joseph)
MÖ 800Yıkım BölümüYıkım BölümüYıkım Bölümü
MÖ 800Piramit ÇağıHâkimler ÇağıAkkad Çağı
MÖ 700Hyksos dönemiSaulSargon I
                                                                                           
             


             

Modern Kronoloji (Ashton & Down 2006)
TarihMısırİsrail
MÖ 2080Menes (İlk Hanedan)İbrahim
MÖ 1900Djoser (3. Hanedan) + İmhotep Yusuf
MÖ 1531Amenemhet III (6. Firavun 12. Hanedan)Musa
MÖ 1445Neferhotep I (13. Hanedan)Çıkış (Musa)
MÖ 1405-1018Hyksos (15. ve 16. Hanedan)Joshua - Saul
MÖ 1018Amenhotep I ve Thutmosis I (18. Hanedan)Davud
MÖ 950Hatshepsut (18. Hanedan), (Sebe Melikesi)Süleyman
MÖ 929Thutmosis III (18. Hanedan) Jereboam













Gözden geçirilmiş kronolojiyi kullanan modern düşünce, İsrail ve Mısır'ın arkeolojik kayıtları sıraladığı ve eşleştirdiği tarihle çok daha net bir tablo ortaya koyuyor. İbrahim, Menes'in çağdaşı olarak kabul edilir. İncil'deki Yusuf, Imhotep ve Djoser ile aynı dönemde olduğu görülür.

Dikkatle incelendiğinde Ashton ve Down tarafından hazırlanan Modern Kronoloji, tarih sıralaması için kullanıldığında, çelişki ve tarih uyumsuzlukları ortadan kalkmaktadır. Geleneksel Mısır tarihini gözden geçiren Arkeolog ve tarihçiler en sonunda hükümdar Djoser ve İmhotep’in (Yusuf) yaşadığı dönemi temel alarak revize etmişlerdir. Mısır’da büyük izler bırakan Yusuf peygamber, kronolojide mihenk taşı olarak dikkate alınmıştır.




Son Söz:
Musa peygamber ile ilgili buraya kadar verilen Kur’an dışı (tarihi, sosyal, arkeolojik, antropoloji vb) tüm bilgilerin Kur’an ayetleriyle tam bir uyum içerisinde olduğu görülmüştür. Her geçen gün yeni elde edilen bilgilerin Kur’an’ı tasdik ettiğine şahit oluyoruz.

Kur’an’da Musa peygamberin kıssaları geniş yer tutuyor. Musa peygamberin hayatı örnek alınacak ibretlerle doludur. Musa kıssası gibi nice ilkeleri barındıran Kur’an’ın mesajlarının yalın bir şekilde tüm insanlara ulaştırılması gerekiyor. Bu noktada her Müslümanın üzerine görev düşmektedir.

Bu çalışma nihai değildir. Eksik yanları bulunmaktadır. Ancak yeni yapılacak çalışmalardan Musa peygamber zamanına ait çok sayıda kanıt ortaya çıkacağını düşünmekteyiz.





Kusursuzluk, ancak âlemlerin Rabbi Allah’a aittir.

13.01.2021
Hakan KAYILI
Son güncelleme tarihi: 18.02.2022












Resim Açıklamaları:

Resim 1- Fayyum Gölü ve Fayyum havzası
Resim 2- El-Lahun Piramidi'ne kuzeyden bakan Lahun Barajı'nın (Gisr Gadalla) bir görünümü.
Lahun Barajı iki bentten oluşur. Güneyde Gisr El-Bahalawan ve kuzeyde Gisr Gaddala yer alır.
Resim 3- Bahr Yusuf (Yusuf Kanalı)
Resim 4- Kahun Kasabasını bulan Flinders Petrie ve arkeoloji ekibi
Resim 5- İçinde bebek iskeletlerinin bulunduğu sandıklar
Resim 6a- Kahun/Lahun Jinekolojik Papirüsü.
Kahun/Lahun papirüsünde başlıca; Jinekolojik Papirüs, Lahun Matematik Papirüsü, matematiksel metinleri, Veteriner papirüsü ve Festivaller listesi bulunur.
Resim 7- Brooklyn Papirüsü
Resim 8- Mısır 12. hanedan dönemine ait Bilginlerin asası - Liverpool Müzesi
Resim 9- Hawara piramidi
Resim 10- Hawara piramidi
Resim 11- Labirent
Resim 12- Hawara Piramidi ve Labirent
Resim 13- On ikinci hanedan dönemine ait tuğla fırını
Resim 14- Mumya analizi
Resim 15- Mumya analizi
Resim 16- Kan paraziti - Schistosoma haematobium
Resim17- Kan paraziti konukçusu salyangoz
Resim 18- Ipuwer papirüsü
Resim 19- Sandalet Petroglifi
Resim 20- Jabal Maqla (Sina)
Resim 21- Bölünmüş Kaya (split rock at Horeb)
Resim 22- Dayk sürüsü Kızıldeniz Çevresi
Resim 23- Bölünmüş Kaya ve dayk görülüyor
Resim 24- Dayk sürüleri, bölünmüş kaya
Resim 25- Dayk, yakından görünüm
Resim 26- Dayk sürüleri, bölünmüş kaya
Resim 27- Bölünmüş kayadaki dayk
Resim 28- On iki sarnıç/kuyu
Resim 29- Manna: unlu bitin (koşnil) salgıladığı tatlı madde
Resim 30- Manna
Resim 31- Mezarlık - Altın buzağı isyanında ölenlerin mezarı olduğu bildirilmiştir.
Resim 32- Wadi el Hol
Resim 33- Wadi el Hol
Resim 34- Wadi el Hol
Resim 35- Wadi el Hol yazıtlar
Resim 36- Serabit el-Khadim – Sinai 353, 349, 357, 361 ve 375a
Resim 37- Sina yazıtları - Sina 375a
Resim 38- Sina yazıtları - Sina 349












Resimler






Resim 1- Fayyum Gölü ve Fayyum havzası








Resim 2- El-Lahun Piramidi'ne kuzeyden bakan Lahun Barajı'nın (Gisr Gadalla) bir görünümü.
Lahun Barajı iki bentten oluşur. Güneyde Gisr El-Bahalawan ve kuzeyde Gisr Gaddala yer alır.










Resim 3- Bahr Yusuf (Yusuf Kanalı)







Resim 4- Kahun Kasabasını bulan Flinders Petrie ve arkeoloji ekibi








Resim 5a- İçinde bebek iskeletlerinin bulunduğu sandıklar












Resim 5b- Bebek iskeletlerinin bulunduğu sandıklardan biri ve Kahun 










Resim 6a- Kahun/Lahun Jinekolojik Papirüsü.
Kahun/Lahun papirüsünde başlıca; Jinekolojik Papirüs, Lahun Matematik Papirüsü, matematiksel metinleri, Veteriner papirüsü ve Festivaller listesi bulunur.






Resim 6b- Kahun/Lahun Jinekolojik Papirüsü









Resim 7- Brooklyn Papirüsü









Resim 8-   Mısır 12. hanedan dönemine ait Bilginlerin asası - Liverpool Müzesi









Resim 9- Hawara piramidi








Resim 10- Hawara piramidi









Resim 11- Labirent








Resim 12- Hawara Piramidi ve Labirent









Resim 13- On ikinci hanedan dönemine ait tuğla fırını 










Resim 14- Mumya analizi












Resim 15- Mumya analizi









Resim 16- Kan paraziti - Schistosoma haematobium











Resim17- Kan paraziti konukçusu salyangoz









Resim 18- Ipuwer papirüsü








Resim 19- Sandalet Petroglifi











Resim 20- Jabal Maqla (Sina)










Resim 21- Bölünmüş Kaya (split rock at Horeb)










Resim 22- Dayk sürüsü Kızıldeniz Çevresi










Resim 23-  Bölünmüş Kaya ve dayk görülüyor











Resim 25- Dayk, yakından görünüm 











Resim 26- Dayk sürüleri, bölünmüş kaya 










Resim 27a- Bölünmüş kayadaki dayk












Resim 27b- Dayk bölgesinde yoğun su erozyonu görülüyor









Resim 28- On iki sarnıç/kuyu









Resim 29- Manna: unlu bitin (koşnil) salgıladığı tatlı madde








Resim 30- Manna








Resim 31- Mezarlık - Altın buzağı isyanında ölenlerin mezarı olduğu bildirilmiştir.








Resim 32- Wadi el Hol 









Resim 33- Wadi el Hol







Resim 34- Wadi el Hol 









Resim 35- Wadi el Hol yazıtlar











Resim 36- Serabit el-Khadim – Sinai 353, 349, 357, 361 ve 375a 













Resim 37- Sina yazıtları - Sina 375a











Resim 38- Sina yazıtları - Sina 349














Kaynaklar:

1- https://josephandisraelinegypt.wordpress.com/tag/amenemhet-iv/

2- The Bible and Egypt, p. 143

3-https://www.hermitagemuseum.org/wps/portal/hermitage/digital-collection/06.+Sculpture/83612/?lng=

4-https://en.wikipedia.org/wiki/Turin_King_List#:~:text=The%20Turin%20King%20List%2C%20also,(Egyptian%20Museum)%20in%20Turin.

5- https://pharaohoppressionmosesisraelegyptdynasty.wordpress.com/tag/kahun/

6- http://www.ldolphin.org/montgochron.html

7- Dams and public safety (Water resources technical publication), Robert B. Jansen, p 4

8- The evolution of irrigation in Egypt's Fayoum Oasis: State, village and conveyance loss, p 114

9- http://www.touregypt.net/featurestories/kahun.htm

10- Dams and public safety (Water resources technical publication), Robert B. Jansen, pp 3-6

11- El-lahun'daki barajın yapımı Senusret II'nin Orta Krallık dönemine dayanır. Gisr Bahlawan / Gadalla ismi verilen duvarının kalıntıları hala ayaktadır. Duvarın en kuzey ucunda, Senusret II'nin Orta Krallık el-Lahun piramidi vardır. Surun güney ucunda sekiz kilometre ötede, Gurob Hanedan kentinin kalıntıları vardır.
(11- The evolution of irrigation in Egypt's Fayoum Oasis: State, village and conveyance loss, p 116)

12- The evolution of irrigation in Egypt's Fayoum Oasis: State, village and conveyance loss, p 117-120, 128

13- The evolution of irrigation in Egypt's Fayoum Oasis: State, village and conveyance loss, p 115


14- El-lahun setinin inşası ile ilgili iki teori ileri sürülür:
Barajın Moeris Gölü'nün boyutunu büyütmek için yapıldığına inanan "rezervuarcılar" ve büyük gölün alanını küçültmek için arazi ıslah kampanyalarının başlatıldığını varsayan ıslahçılar var.

I-Rezervuar Teorisi
I. Amenemhat döneminde, Hawara Kanalı ve Fayyum depresyonunu Nil ile birleştiren Bahr Yusuf, eski Mısırlıların büyük Nil kontrol projelerinden biri oldu. Sonuç olarak göl, Nil ile serbest hidrolik iletişim halinde deniz seviyesinden 18 m yükseklikte tutulabilir ve böylece hem sel kapanı hem de rezervuar olarak hizmet verebilirdi. Şüphesiz önemli dalgalanmalar takip etti, ancak bu seviye Herodot'un gördüğü seviyeye yakındı.
18+ metrelik bir göl seviyesi, Karun Gölü'nü yüksek Nil seviyelerinin akışı ile dengeye getirirdi. Böylece, yaz selleri sırasında su Fayyum havzasından içeri ve dışarı akacaktı. Bu sırada, Rezervuar Teorisini destekleyenler, (büyük olasılıkla) Amenemhat I'in mühendislerinin, insan yapımı daha derin bir geçitle Fayyum'a doğru Bahr Yusuf'un akışını yeniden kanalize ettiğine inanıyorlar.

Rezervuar teorisyenleri, Amenemhet I'in El-Lahun'daki kanalı yeniden yapılandırmasını, Fayyum havzasını, olağanüstü yüksek sel yıllarında Nil Nehri için devasa bir acil taşma rezervuarına dönüştürme çabası olarak görüyorlar.

Garbrecht, Shedhat duvarın inşasının 12. Hanedan döneminde Fayyum'un içindeki akış sularını korumak için inşa edildiğini iddia ediyor. Garbrecht, bunun aşağıdakileri gerçekleştirmek için yapıldığına inanıyor:

(1) Nil Nehri'nden Fayyum'a giden eski bir nehir kolunu temizlemek ve yeniden etkinleştirmek.
(2) Kontrolsüz selleri önlemek ve girişi düzenlemek için Nil vadisi ile çöküntü arasındaki bağlantının barajlar vasıtasıyla kapatılması.
(3) Doğu dağlar ile batıdaki alçakta uzanan buharlaşma gölü arasındaki bataklık ve sazlık platoyu temizlemek ve kurutmak.
(4) Nil Nehri'nin sel sularının bir kısmını depolamak için suni göl oluşturmak. (Garbrecht 1987)
Mehringer ve diğerleri tarafından sunulan paleo-çevresel kanıtlar, Orta Krallıklar sırasında Moeris Gölü seviyesinin 20+ metre kadar yüksek olduğuna dair iyi bir kanıt sunar. Bu da rezervuar hipotezini destekler.

II- Islah Teorisi
Islah Teorisi Rezervuar Teorisinden, al-lahun setinin Fayyum'daki suyu içeride tutmak yerine dışarıda tutmak için inşa edildiğini öne sürerek farklılık gösterir.
Fayyum havzasına su akışını yapay olarak azaltarak ve düzenleyerek, göl yüzeyinin hızlı buharlaşması sağlanacak ve böylece ilave arazi kazanılmıştır. Bu arazi daha sonra bir set ve drenaj kanalları sistemi ile yeniden su basmasına karşı korunmuştur. David, duvarı Crocodilopolis bölgesinde 17.000 dönümlük ek bir alanı geri alan sonraki setler inşa eden Amenemhet III'e atfeder.
(The Evolutıon Of Irrigation In Egypt's Fayoum Oasıs State, Vıllage And Conveyance Loss, s. 120)

Hanedan yönetimi, Hawara'daki suyolunu tarayıp kanalize etti. Daha sonra yüzlerce kilometre karelik Fayyum'u göl ve bataklık alanlarından ekilebilir tarım alanlarına dönüştürdü. Önceki dönemlerden farklı olarak, Hanedan yöneticileri Fayyum hidrolojisi gibi monolitik projelere yöneldi. İhtiyaç olan büyük emek işgücünü çeşitli bölgelerden getirilip böylesi birleşik çalışmaya yönlendirmiştir.
(14- The evolution of irrigation in Egypt's Fayoum Oasis: State, village and conveyance loss, p 128)


15- The Bible and Egypt, p 154


16- Bunun kanıtı olarak, Flinders Petrie, Kahun'da eski krallara ait 21 tane “bok böceği” bulmasını gösterir. Bulunan en son bok böceği Neferhotep'e aittir. Bu nedenle Neferhotep’in Mısır’dan Çıkış firavunu olduğu kabul edilir. Mısır tarihini ilk düzenleyen rahip Manetho'ya göre Hiksoslar Mısır'ı "savaşsız" işgal etmeden önce hüküm süren son kraldı. Khasekemre-Neferhotep’in ordusu suda boğulduğu için Hiksoslar Mısır’ı savaş yapmadan işgal ettiler.
(16- Searching for Moses by David Down, pp 53-57)


17- Rohl, Pharaohs and Kings: A Biblical Quest, p 271

18- Royal Executions: Evidence bearing on the Subject of Sanctioned Killing in the Middle Kingdom, Kerry M. Muhlestein, pp 15-16

19- Royal Executions: Evidence bearing on the Subject of Sanctioned Killing in the Middle Kingdom, Kerry M. Muhlestein, pp 5-6


20- İnfaz Yasaları:
*İsyankâr düşmanların başlarının kesilmesi, derisinin yüzülmesi ve yakılması, ayrıca onlara kurbanlık katliam muamelesi yapılması, açıkça kraliyet eylemlerinin repertuarının bir parçasıydı. Başının kesilmesi ve yakılması bu çağdan önce ve sonra kanıtlanmıştır, ancak bu, deriye atılmaya ilişkin bilinen tek atıftır ve burada kullanılan terminoloji benzersiz olsa da, kazığa atmanın ilk kanıtıdır. Ek olarak, bu cezayı ortaya çıkaran eylem de saygısızlıktır. Başka bir metin, en azından bazı saygısızlık türlerinin ölüm cezası olduğunu gösteriyor: Ugaf (MÖ 1761–59) tarafından yazılan ve daha sonra Neferhotep I (MÖ 1737–26) tarafından gasp edilen bir Orta Krallık yazıtı. Metinle birleştirilen arkeolojik bağlam, stelin tapınak ve mezarlık arasındaki alay yolunun bir bölümünü "kutsal toprak" olarak belirlemek için tasarlandığını açıkça ortaya koymaktadır (t a dsr).
(Royal Executions: Evidence Bearing on the Subject of Sanctioned Killing in the Middle Kingdom, Kerry M. Muhlestein, p. 20)

*Bir başka kanıt, saygısızlık için infaz olmasa da, kült çağrışımları nedeniyle dikkate alınmaya değerdir. Kush'de Nil kıyılarında inşa edilmiş bir Orta Krallık kalesi olan Mirgissa'daki katliamdan burada bahsedilir çünkü kurban çağrışımları Tôd tapınağındakilere benzer. Mirgissa'da, Orta Krallık bağlamında, idam törenlerine katılmaya zorlanan bir adamın kalıntılarının yanında 175'ten fazla infaz metni bulundu. Yakınlarda pek çok heykelciğin kalıntıları ve bir çakmaktaşı bıçağı vardı. Ritner, bunun geleneksel katliam için geleneksel bıçak olduğunu ikna edici bir şekilde göstermiştir (sayfa 195). Bıçaktan yaklaşık yirmi santimetre uzaklıkta, çene kemiği olmayan bir çanak çömlek kabına baş aşağı gömülmüş bir insan kafatası bulundu. Cesedin geri kalanı atıldı. Muayene, cesedin bir Nubia'lı olduğunu gösterdi. Bu, inkâr edilemez bir şekilde ritüelin kil figürlerinin insan karşılığıydı. Ritner buna "insan kurban etme uygulaması için tartışılmaz kanıt" diyor.
(Royal Executions: Evidence Bearing on the Subject of Sanctioned Killing in the Middle Kingdom, Kerry M. Muhlestein, p. 22)

*Abydos'ta firavun Ugaf tarafından yazılan ve daha sonra Neferhotep tarafından gasp edilen bir Orta Krallık sınır taşı yazıtı, “bu sınır taşlarının içinde görevleriyle ilgili bir rahip dışında bulunanların yakılması” talimatını veriyor. Yazıtın arkeolojik bağlamı, “kutsal topraklar” olarak işaretlenen sınır taşlarının tapınak ile mezarlık arasındaki alay yolunun bir parçası olduğunu göstermektedir.
(20- An Egyptian Context for the Sacrifice of Abraham, John Gee, Kerry Muhlestein, p 72)


21- Iconography of Humiliation: The Depiction and Treatment of Bound Foreigners in. New Kingdom Egypt, Mark D. Janzen, pp 20-21, 319

22- https://en.wikipedia.org/wiki/Execration_texts

23- Kraliyet İnfazları
*Ölüm cezası, Düzenin bir restorasyonuydu ve bu nedenle ritüelleştirildi. Örneğin, Orta Krallık döneminde, Senusret son derece acımasızca davranmakta:
“... bu eve tecavüz edenler, [Majesteleri] aralarında (?)], (Hem) erkek hem de kadınlarda [büyük (?)] Bir katliam yaptı, vadiler (dolu) derisi yüzülmüş ve nakledilmiş dağlar; Teraslardan gelen düşman mangalın üzerine yerleştirildi, yaptıkları yüzünden (ateşle) ateş oldu ... ”191Redford tarafından" derisi yüzülmüş "olarak tercüme edilen kelime srH'dir ve muhtemelen Batı Semitik kökü ile özdeşleştirilecektir. Kılıç için Ugaritik kelime (SlH). "Kazığa" gelince, kullanılan kelime ptXw'dir ve anlamını netleştiren dört paylı belirleyici (dik bağlanmış), büyük olasılıkla aynı eylemi ifade eden Semitik ptH kelimesini takiben.192 Senusret tarafından verilen cezalar son derece serttir ve Asur krallarının yaptıklarını akla getirin.
(Iconography of Humiliation: The Depiction and Treatment of Bound Foreigners in. New Kingdom Egypt, Mark D. Janzen, p. 304)

*Orta Krallık'taki suç eylemleri için idam cezasına dair sağlam kanıtlarımız var. Ancak elimizde bulunan parçalar bunun o dönem için standart bir uygulama olduğuna dair mozaik bir izlenim yaratıyor. Örneğin, zina ölüm cezası olarak görülebilir.
(Royal Executions: Evidence bearing on the Subject of Sanctioned Killing in the Middle Kingdom, Kerry M. Muhlestein, p. 25)
*Ritüel insan katliamı, yakma / pişirme, kafa kesme, kazığa oturtma ve yüzme gibi kesinlikle Orta Krallık repertuarının bir parçasıydı.
(23- Royal Executions: Evidence bearing on the Subject of Sanctioned Killing in the Middle Kingdom, Kerry M. Muhlestein, p. 39)


24- Görünüşe göre III. Senusret Tell el-Daba şehrine ilgi duydu ve diğer idari reformlarla birlikte doğu Deltası'ndaki yerleşimlere yönelik daha sıkı bir politika getirdi. 0Ezbet Helmi'de bulunan ancak hiç şüphesiz 0Ezbet Rushdi'den nakledilen Amenemhat I'in (Levha 27, A) yazıtlı bir kapısı, iç tarafında III. Senusret’inn yenilenen bir yazıtını taşımaktadır.
(24- Avaris: Capital of the Hyksos, Manfred BIETAK, p. 10)

25- The Kahun Gynaecological Papyrus: ancient Egyptian medicine, Lesley Smith

26- https://afrolegends.com/2018/07/09/african-ancient-medicine-the-kahun-gynecological-papyrus/

27- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID

28- https://sites.google.com/site/ancientegyptianmedicine/sources-of-egyptian-medicine/kahun-gynecological-papyrus

29- https://www.ucl.ac.uk/museums-static/digitalegypt/med/birthpapyrus.html

30- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, p 124

31- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, p 126

32- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, p 137

33- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, pp 126-127

34- Ancient Egyptian health related to women: obstetrics and gynaecology, Bouwer, Debra Susan p 33

35- The Bible and Egypt, pp 60, 162

36- The Pyramid Builders Of Ancient Egypt A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, pp 59, 106

37- Tjaru Kalesi ile kanal arasındaki yakın ilişki, kanalın geniş bir hendek olarak savunma amaçlı bir amacı olduğu hipotezini desteklemektedir. Köprü, elbette, Mısır birliklerini kanal boyunca ileri geri hareket ettirmek için gerekliydi. Köprü kalıcı bir demirbaş olsaydı, kalenin yakınlığı onu savunmak için gerekli olurdu ve kabartma kesinlikle bunu öneriyor. İsrailli jeologlar, Karnak'ta tasvir edilen kanalın ve keşfettikleri özelliğin aynı olduğuna inandıkları için, kanalın fotoğraflarında görünmeyen bir bölümünü Tell Abu Sefeh'in yanından geçerek, düşünerek yeniden inşa ettiler.
(37-Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition James K. Hoffmeier, pp 184-185, 224)

38- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, p 92

39- The People of the Cobra Province in Egypt: A Local History, 4500 to 1500 BC, Wolfram Grajetzki, p 176

40- The People of the Cobra Province in Egypt: A Local History, 4500 to 1500 BC, Wolfram Grajetzki, p 198


41- Zorla Çalıştırma (Forced Labor)
Eski Krallığın sonunda, zorla çalıştırmanın en aşırı türü olan kölelik yürürlükteydi. Orta Krallıkta, yabancılar kölelerin en büyük bölümünü temsil ediyordu. Genellikle askeri seferlerde elde edilen mahkûmlar, sıklıkla Mısırlılara mülk olarak verildi. Örneğin çiftçi Hekanakht, karısına Yakın Doğu köleleri verdi. Bununla birlikte, birçok yabancı köle, tapınaklarda ve kalelerde zorunlu çalışmaya mahkûm edildi.
(41- The Oxford Encyclopedia of Ancient Egypt. Oxford University Press. 2001)


42- Papyrus Brooklyn 35.1446 - https://en.wikipedia.org/wiki/Papyrus_Brooklyn_35.1446


43- On İkinci ve On Üçüncü Hanedanlar döneminde yazılmış iki dizi belgeyi içeren bu papirüs, Geç Orta Krallık dönemindeki Mısır uygarlığının sosyal, ekonomik, yasal ve siyasi yönleriyle ilgili olması nedeniyle birçok açıdan son derece önemlidir.
Papirüsün rektosu, muhtemelen Thebes'teki, Amenemhet III’ün 31. yılına tarihlenen zamanında, birkaç tarih formüllerinden ve paleografinin gösterdiği gibi korunmuş “Büyük Hapishane” sabıka kaydının bir bölümünü içeriyor. Raporda, angarya görevlerinde bulundukları yerlerden kaçan ve böylece kaçak hale gelen, çoğu köylü olan, biri kadın olmak üzere seksen kişi listeleniyor Olaya karışan kişiler yeniden yakalanmış ve “Büyük Hapishaneye” gönderilmişti ve papirüs, çeşitli davalarının nasıl çözüldüğünün kayıtlarını içeriyor. Çeşitli (çalışma kamplarından ya da hapishaneden firar zamanları) ilgili yasalara atıfta bulunan ve Orta Krallık Mısır'da kodlanmış bir yasanın varlığının açık kanıtları gibi görünen belirli ifadeler büyük ilgi çekicidir.
Papirüsün rektosunda ayrıca ana metnin çeşitli sütunları arasında bırakılan boşluklara yazılmış üç ekleme yer almaktadır. Ekleme A, ana metin gibi, muhtemelen Amenemhet III zamanından kaynaklanmaktadır. Görünüşe göre, kaçakların zorla çalıştırmadan geri alınmasıyla ilgilenen bir bölge memurunun mektubu. O kadar kötü korunmuş ki, ondan fazla bir şey toplanamıyor.
Diğer taraftan. Recto'nun ters yazılmış yani ana metne göre ters yazılmış B ve C ekleri, verso'nun belgelerine aittir. Bu iki ekleme ve arkadaki tüm metinler, Rekto'nun ana metninden yaklaşık altmış yıl sonra On Üçüncü Hanedan'da yazılmıştır. O zamanlar Teb'deki ‘Büyük Hapishane’nin sabıka kaydının bir kısmı, çoğu Asyalı olan çok sayıda kölenin kaydı için yazı malzemesi olarak kullanılmış gibi görünüyor. İki kraliyet kararnamesinin Rektodaki B ve C Ek kopyalardır. Biri, diğer çağdaş kayıtlardan iyi bilinen vezir Ankhu'ya, bir suçla itham edilen belirli bir hapishane yetkilisi olan Pay'i, davasını araştırmak amacıyla Teb'den muhtemelen It-towy'deki kraliyet ikametgâhına taşıması talimatını veriyor. İkinci kararname, hizmetçilerin Pay'in mülkünden kendisini suçlayanın mülküne transferini öngörmektedir.
Verso, ana metin olarak, en az kırk sekizi Asyalı olan doksan beş kölenin adını içerir. Tüm isimler korunmaz. Muhtemelen bunlar, rekto'nun Ek C'sine göre kraliyet kararnamesiyle nakledilmesi emredilen hizmetkârlardı. Liste, ayrı sütunlarda adlarını (Asyalı adlar taşıyanlar söz konusu olduğunda, aynı zamanda Mısırlı soyadlarını), mesleklerini veya ticaretlerini, cinsiyetlerini ve yetişkin veya çocuk oldukları bilgisini sunar. Papirüsün arkası, ana metinde bahsedilen kölelerin görünüşe göre 'recto'nun C Eklemesinden lehtarın karısına aktarıldığı bir ‘Transfer Tapusu’nun (Metin “B”) bir kopyasını da içermektedir. Kral "Sekhemre" Sewadjtowy'nin birinci ve ikinci saltanat yıllarına ait oldukları için özel ilgi çeken hizmetçiler listesine ait iki başlık veya belgedir. ilk hükümdarlık yılı yaklaşık MÖ 1743 (s. 99) Albright saltanatının başlangıcını 1740 13.0 civarına tarihlendirir (JAOS, LXXIV [I954], 223). Bu tarihler Sobkhotpe'nin saltanatının gerçek tarihlerinden çok uzak olamaz. …. Papirüste adı geçen kırk sekiz Asyalı kölenin adları, Mısır Orta Krallığı'ndan şimdiye kadar bilinen az sayıdaki bu isme ek olarak kayıtlar en hoş 3. ektir. Kırk sekiz Asyalıdan en az dokuzunun Mısırlı isimleri olmasına ve bazı Asyalı isimlerin okuyamayacak kadar kötü korunmuş olmasına rağmen, yeterince açık Asya kökenlidir. …. Öte yandan, Orta Krallık Mısırlıları tarafından Sina'da madenciler olarak istihdam edilen altı Asyalı işçi, Filistin yöneticileriyle aynı etnik ve dilsel sınıfa ait olan Nortliwestr Sami olarak kabul edilebilir. Sözleşmeye dayalı olarak çalıştıkları ve kendi reisleri “Hodd(m}, Retentl prensinin kardeşi” tarafından denetlendikleri için (J. Ceny, A0, VII [1935], 384-89), Hayes'in listesinde ise, Sina'da madenci olarak geçen ve aynı zamanda kutsal metinlerde lanetlenenlere ait oldukları adlarından anlaşılan köleler yer almaktadır. Köleler Mısır'a esir olarak gelmiş olmalıdır. Bir Filistin baskını sırasında ya da Hayes'in önerdiği gibi (s. 99) köle ticareti yoluyla ele geçirildi.
(43- A Papyrus of the Late Middle Kingdom In the Brooklyn Museum by William C. Hayes)


44- http://www.henryzecher.com/papyrus_ipuwer.htm

45- The Ipuwer Papyrus and the Exodus, p 4


46- Kahun’da bulunan papirüslerde; Bir listede, Sokar, Khoiak ve hükümdarlık kralının festivallerini içeren bir dizi festivalden bahsedilir. Ayrıca muhtemelen su altında kalan barajın kesilmesiyle bağlantılı olan bir "Nil'i Alma" festivali de var. Tablo 3, tanrıçanın Kahun tapınağına yaptığı ziyareti kutlamış olabilecek "Herakleopolis Hanımı Hathor Kürek Festivali" ile ilgilidir.
(46- The Pyramid Builders of Ancient Egypt: A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, p 134)


47- Ashton and Down, ref. 5, p. 98

48- https://apologiaway1.wordpress.com/2018/03/22/which-came-first-the-pyramids-or-the-flood/


49- HeKa: Mısır Büyüsünü Kendi Koşullarıyla Anlamak, Dr. Flora Brooke Anthony
Ḥeka: Kozmik Kuvvet
Uzun bir süre boyunca, Mısır büyüsü çalışmaları, ḥeka'ya modern bir Batı merceğinden odaklandı ve bu nedenle büyü kötü olarak anlaşıldı. Gerçekte, ḥeka bundan çok daha geniş ve daha yaygındır. Kavram eski Mısır sihri, dini ve tıbbı arasında net sınırlardan yoksundur. Ḥeka aktif ritüellerle sınırlı değildi, ancak hayata nüfuz eden bir güçtü. Eski Yakın Doğu'da "sihir" negatif bir değere sahip değildi ve uygulayıcıları genellikle tapınak rahipleriydi. Evrenin nasıl işlediğine dair eski Mısır şemasında, sihir ne olumlu ne de olumsuzdu; bunun yerine yok etmek veya korumak için kullanılabilecek kozmik bir güçtü. Mısırlıların ḥeka dediği bu kozmik kuvvet, orijinal bağlamında anlaşılmalıdır. Yoksa kesinlikle yanlış yorumlanacaktır.

Ḥeka Her Şeye Yayılmış Kuvvet
Başlangıç hikâyelerinde, yaratıcı tanrı Atum ḥeka'yı dünyayı yaratmak için kullanır. Sonuç olarak, evrenin her yönü ḥeka'dan yapılmıştır. Bu yaratıcı eylem nedeniyle acteka tanrılar, insanlar, topraklar, su, hayvanlar, bitkiler - her şeyi yaptı. Bu, "zorlayıcılığı ve her yere yayılmışlığı bakımından doğanın yasalarıyla karşılaştırılabilen - her gün devam ettirildiği ve insanlığın yönetildiği, dünyanın yaratıldığı, her yeri kaplayan zorlayıcı bir güce benzetildi."

Tanrı Ḥeka
Tanrı Ḥeka, ḥeka kuvvetinin bir somut örneğidir. Firavun Mısır'ında ḥeka dinin ayrılmaz bir parçasıydı. Bu nedenle, birincil uygulayıcılarının olması şaşırtıcı değildir. Heka'nın genellikle tapınak ve saray kütüphanelerine erişimi olan ve “kaderi defetmek” için okumalar içeren eski kitapları okuyabilen rahiplerdir.

Atma çubukları/asalar (avlanmak için kullanılan erken bir silah) şeklinde olan bu asalar, genellikle bıçak tutan birçok efsanevi yaratıkla süslenmiştir. Bu canlılar “savaşçı”, “koruyucular” (sau) ya da “Tanrılar”dır (neteru).

Cankurtaran / Hayat Veren Ḥeka
Doğumda ölüm yaygın olduğu ve bebek ölüm oranları yüksek olduğu için çocuk doğum ve doğurganlık gerçekten de antik dünyada önemli endişelerdi. Eski Mısırlılar, hamile kadınların ve küçük çocukların, doğum sırasında ölen ve intikamcı olabilecek kadınların hayaletlerinden korunması gerektiğine inanıyorlardı. Ebeler, büyüler, muskalar ve şifalı bitkiler yoluyla kadınları ve küçük çocukları korumaya yardımcı olabilirler.

Mezar Büyüsü
Ḥeka, görünüşte doğumda ve ölümde bir varoluş durumundan diğerine geçişin eşik aşamalarında uyandırıldı. Mısır düşüncesinde hem doğum hem de ölüm yeni “yaşam” aşamalarına geçiş olduğundan, olan kozmik gücü ḥeka'nın yaratılış için gerekli burada da çok önemliydi. Bu nedenle mezar, ḥeka'nın eski Mısır diniyle birlikte çalıştığı bir alandır. Yani HeKa yaratıcı bir güçtü. Yeniden yaratmak için bir kuvvet oldu ve dünyaya yeni bir hayat getirmek için gerekliydi. Mezar ortamı böylece yaratılışın ayrılmaz parçası oldu.

Engerek Boynunu Kesmek: Ḥeka'nın Olumsuz Sonuçlardan Kaçınma
Mezar resimleri ve sahibine sunulan formül ve yiyecek resimleri gibi bunlara eşlik eden metinlerin mezar sahibine sonsuza dek gerçek bir geçim sağlaması bekleniyordu. Bir mezar bağlamında, nihayetinde merhumun yararına, dönüştürücü bir imge ve kelime unsuru vardı. Yine de sihir güçlüdür ve olumsuz sonuçları olabilir.

Örneğin, boynuzlu engerek fonetik ses "f" için bir hiyerogliftir. Ama aynı zamanda bir engerek, tehlikeli bir hayvandır. Mısırlılar, deyim yerindeyse ölüleri hayata döndürmek için cenaze törenleri sırasında varlığının sonuçlarından korkuyorlardı. Ve bu nedenle, bir mezar bağlamında, sihirli bir şekilde canlanıp mumyaya zarar vermemesi için “f” bir bıçakla veya kafası kesilerek yok edilmelidir.

Her Gücü Ḥeka'nın Şeyi Kapsayan
Ḥeka sadece doğumda ve ölümde değil, dünyadaki her insan, tanrı, tanrıça ve nesnede mevcuttu. Eski Mısırlılar dünya görüşünün temel bir bileşeni olan ḥeka'sız bir dünya tasarlayamazlardı. Tanrı ya da insan tarafından zarar vermek ya da korunmak için kullanılabilen ve manipüle edilebilen doğal bir güçtü.

Tıbbın öncülü, dinin güçlü yönüydü ve onsuz Mısırlılar güneşin bir daha doğmayacağını ve ruhlarının öbür dünyaya dayanamayacağını düşünüyorlardı. Ḥeka, kaderin darbelerini yumuşattı ve insanlığın kontrolünün ötesinde bir dünyayı kontrol altına almasına izin verdi.

Mısır bilimciler her zaman modern bilim adamlarının "sihir" olarak anladığı kavramsal alana ḥeka'yı sığdırmaya çalıştılar. Ancak ḥeka bu kategoriye tam olarak uymuyor. Ḥeka, büyücünün kullanılıp bir kenara bırakılabilecek kötü niyetli gücü değildir. [28] Bunun yerine, evreni yaratan ve harekete geçiren bir güçtür, ancak istenen sonucu elde etmek için eylemler, kelimeler, nesneler ve imgeler tarafından da manipüle edilebilir.
(49- https://www.thetorah.com/article/heka-understanding-egyptian-magic-on-its-own-terms)

50- Hathor and her Festivals at Lahun, in Miniaci, Grajetzki (eds.), The World of Middle Kingdom Egypt, Zoltán Horváth, pp xi, 126, 129, 130, 133, 135

51- https://www.wikizero.com/en/Hathor

52- https://tr.wikipedia.org/wiki/Nil#Nil_ta%C5%9Fk%C4%B1nlar%C4%B1

53- https://en.wikipedia.org/wiki/Flooding_of_the_Nile

54- http://www.spla.pro/en/file.recurring-event.festival-wafaa-al-nil.841.html


55- Kur’an’da bu belirli günün, şenlik (ziynet) günü olduğu geçmektedir (Ṭā hā 59). Kur’an’da yevmu’z-zīne şeklinde geçen ziynet günü ya da şenlik günü ifadesinden o günün, dinî bir bayram günü olduğu anlaşılmaktadır. Ayette zikredilen şenlik (ziynet) gününün Antik Mısır’daki karşılığının, Heb-Sed Festivali ya da Opet Festivali olması muhtemeldir. Bu festivallerden Heb-Sed Festivali, her otuz yılda bir kralın otoritesinin yenilenmesi ve Mısır’ın düzeninin devamlılığı için kutlanan bir festivaldir. Opet Festivali ise Teb ve Teb’in çevresindeki şehirlerde tanrı Amon ve kralın sembolik olarak yeniden doğumu için kutlanmaktadır. Bu bakımdan Opet Festivali, tanrı Amon, yani Amon-Ra ile Mısır kralı arasındaki kozmik bağı ve kralın siyasi otoritesini göstermektedir.
(55- Antik Mısır Mitolojisinde Apep-Ra Düellosu ve Hz. Musa’nın Yılana Dönüşen Asası: Karşılaştırmalı Bir Değerlendirme, İbrahim Emre ŞAMLIOĞLU)


56- W. K. Simpson (1963), Studies in the Twelfth Egyptian Dynasty, II, The Sed Festival in Regnal Year 30 of Amenemeh at III and the Periodicity of the Festival in Dynasty XII, JARCE) 2, p 6


57- Sed şenlikleri, bir hükümdarın otuz yıl boyunca tahta geçmesinden sonra ve ardından her üç ila dört yılda bir kutlanan jübilelerdi. Öncelikle, firavunun devam eden başarısını kutlayarak, hala tahtta otururken firavunun gücünü ve dayanıklılığını canlandırmak için yapıldı.
(57- https://en.wikipedia.org/wiki/Sed_festival)


58- Törenler aynı zamanda Birinci Hanedanın kurucusu Menes'in Mısır'ın birleşmesinin canlandırılmasını da temsil ediyordu. İlk festival geleneksel olarak kralın 30. krallık yılında kutlanırdı. Çünkü 30 yıl bir nesli ifade eden yuvarlak bir sayıdır.
(58- https://www.arabworldbooks.com/en/e-zine/the-sed-festival-heb-sed-renewal-of-the-kings-reign)


59- A cognitive approach to the topography of the 12 th dynasty pyramids, Giulio Magli

60- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, p 169

61- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, p 281

62- The Egyptian Labyrinth, Alan B. Lloyd, pp 93-95

63- Mahkemelerin bu kadar çok olmasının nedeninin, önemli konularda tüm adayların, kendi rahipleri ve rahibeleriyle rütbelerine göre, kurban, ilahi sunu ve çoğu kişi hakkında yargı amacıyla orada toplanmasının adet olduğu söylenir. Ve adayların her biri kendisine atanan mahkemeye sunuldu.
(63- The Egyptian Labyrinth, Alan B. Lloyd, p 85)


64- Mısır labirenti nispeten belirsiz olsa da, Yunan ve Romalı yazarlar tarafından tanımlanan Girit labirentiyle bağlantısı bu antik yapının izinin tamamen kaybolmamasını sağlıyor. Benzer şekilde, Ackroyd ve Danielewski'nin bu en eski yapıyı hatırlamaları, ana öncül olarak Girit labirentinin sarsıldığını gösterir. Yapının, yaklaşık olarak MÖ 1850'de Amenemhet III için bir saray olarak inşa edildiği varsayılır. Firavunun evinin onun yönetim merkezi, tapınağı ve nihayetinde türbesi olarak hizmet ettiğine dair tespitler vardır. (Tarihler 11.149-151). Olası kullanımların bu şekilde birleştirilmesi, labirentin anlaşılması güçlüğünü korur ve Girit labirentinin kuramlaştırılmasında da önemlidir. Yapının büyük ve karmaşık olduğuna ve bir başka yeraltı katı olduğuna inanılmaktadır.
(64- Labyrinths: navigating Daedalus' legacy: the role of labyrinths in selected contemporary fiction, p 6)


65- Bu labirentlerin sanatsal üstünlüğü kısmen içerdikleri mükemmel sanat eserlerinden, ancak esas olarak son derece karmaşık yapılarından kaynaklanmaktadır. Bunların en eskisi ve en ünlüsü, Pliny'nin hala hayatta olduğunu söylediği Mısır labirentiydi. Bu etkileyici anıt, Girit labirenti oldukça düşük bir kopyası olan ve Mısır örneğindeki "şaşırtıcı derecede karmaşık bir şekilde esen, ilerleyen ve geri çekilen pasajların" yalnızca yüzde birini içeren Daedalus'a ilham verdi.6 Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, Pliny dolambaçlı geçitleri, geniş salonları ve tapınakları ile bu karmaşık binanın zemin planını tam olarak tanımlamayı imkânsız buluyor.7 "Şaşırtıcı geçitler labirenti [viarum illum inexplicabilem errorem)" sütunlar, galeriler, sundurmalar ve tanrı, kral ve canavar heykelleriyle dolu, yerin üstünde ve altında birkaç kattan oluşur. Yapının çoğu karanlık ve gürültülüdür, çünkü geçitler mermerle tonozludur ve "kapılar açıldığında içeride korkunç bir gök gürültüsü duyulacak" şekilde düzenlenmiştir.
6. Mısır labirenti muhtemelen Hawara'daki III. Amenemhet'in morg tapınağıydı: Pliny metninin 68-69. sayfalarındaki not d'ye bakınız; Matthews, s. 12- 16; ve Kern, böl. 3. Eskilere göre, "labirent"in esas olarak "takdire şayan taş bina" anlamına geldiğini öne süren. İlgi alanları esas olarak edebi olan "Apollodorus" (tarihi belirsiz) ve Yunanistan'ı anlatan Pausanias (fl. 150 A.D.), modern okuyucuların düşündüğü gibi yok olan Girit anıtına çok dikkat eden tek tarihsel-coğrafi yazarlardır. labirent gibi. Daedalus'u mimar olarak adlandıran "Apollodorus", Girit labirentini, Sophokles'in kayıp bir oyunundan bir etiket olabilecek bir etiketle, "dolambaçlı sargılarıyla dışa doğru yolu karıştıran" bir oda olarak tanımlar -The Library 3-4- çev. Sir James George Frazer, LCL, 2 cilt. (Londra: William Heinemann, 1921). Görünüşe göre labirentin hiçbir tarifine gerek olmadığını varsayan Pausanias için, bkz. Description of Greece, çev. NS. S. Jones, LCL, 4 cilt. (Cambridge: Harvard University Press, 1959), Attica, 2 7. 10. Strabon (63 B.C.- 19 A.D.), Minos ile bağlantılı olarak Girit labirentinden bahseder (10.4.8) ama onu tarif etmez; ayrıca Nauplia yakınlarındaki "Mağaralar ve içlerinde inşa edilen Cyclopeian denilen labirentler"den de bahseder (8.6.1). Labirentlerin mağaralarla ilişkisi, klasik ve ortaçağ edebiyatında periyodik olarak ortaya çıkar.
7. Diğer yazarlar, on iki avlu ve üç bin oda (Herodot) veya bin ev ve on iki saraydan (Pomponius Mela, MS birinci yüzyıl, M.S. 1. yüzyıl) bahsederler ve Mısır labirentinin genişliğine dair daha fazla tanıklık vardır ve tüm açıklamalar sayısız labirenti göz kamaştırıcı bir şekilde karmaşık hale getiren kapalı kıvrımlı geçitler, sütunlu yollar ve yeraltı tünelleri yer alır.
(65- The Idea of the Labyrinth: From Classical Antiquity Through the Middle Ages, Penelope Reed Doob, p 21)


66- New Light on the Egyptian Labyrinth: Evidence from a Survey at Hawara, Inge Uytterhoeven and Ingrid Blom-Boe, p 115

67- A Virtual Exploration of the Lost Labyrinth Developing a Reconstructive Model of Hawara Labyrinth Pyramid Complex, Narushige Shiode, Wolfram Grajetzki, p 6

68- An examination of groundwater within the Hawara Pyramid, Egypt, p 2

69- The Two Labyrinths, H. R. Hall, p 320

70- Mısır’daki Labirentten etkilenen Girit’teki Minos Labirentinin işlevine bakıldığında; tıpkı Mısır Labirentinde yapıldığı gibi ölüm ve yeniden doğuş konusunu aydınlığa çıkarmak yerine insanları karanlığa sürükleyecek eylemlerin yapıldığı bilinmektedir. Labirentin sütun ve duvarlarında amaca hizmet eden figürlerin bulunduğu bildirilmiştir.
Burada, gökyüzünün Minoslular için ne anlama geldiğini düşündüğüm hakkında daha fazla ayrıntıya girerek Cook'un teorisini detaylandırmak istiyorum. Araştırmamın henüz erken bir aşamasında olmasına rağmen, Girit labirenti efsanelerinin, On İkinci Hanedanlık döneminde Kahun'da ve başka yerlerde Minoslu işçilerin hayranlıkla kullandığı tüm Mısır binalarının en görkemlisinin halk hafızasını birleştirdiğine inanıyorum. (Kemp ve Merrillees 1980, 79-85), daha sonraki Yunan kavramı olan labirent - ölüm ve yeniden doğuşla ilişkili geniş ve kafa karıştırıcı bir yer.
(70- The astral labyrinth at Knossos, Alexander MacGillivray, p 330)


71- Bu, Yunanistan'ın efsanevi tarihinde Daedalus'un Girit kralı için kopyaladığı tapınak olarak anılan tapınaktır. Mısır tarihi ve Hawara'daki kazılar, efsanenin doğru olduğunu kanıtlıyor.
11. hanedan döneminden ve 12. yüzyıl boyunca, özellikle Amenemhet III ve seleflerinin saltanatları sırasında, yaklaşık MÖ 2000 Mısır ve Girit arasındaki yakın ticari ilişkilerin kanıtlarını buluyoruz. Giritli zanaatkârlar firavun tarafından istihdam edildi ve bu zamanlarda Mısır'da Girit işçiliğine ait birçok nesne ortaya çıktı. Deadalus'un zanaatını firavunun sarayında öğrenen ve onun güçlü binalarından ilham alan Giritli usta-inşaatçılardan biri olması muhtemel görünüyor. Dr. Hall'un kanıtları bu teoriyi destekliyor gibi görünüyor. Labirenti anlatırken şöyle diyor: “Giriş Parian mermerinden, gerisi siyenitten yapılmıştır. . . . Tabii ki, Parian mermeri değildi, belli ki bir tür kristal mermer ya da kuvars damarlı kireçtaşıydı. . . . Bu ince ve parlak beyaz taş kullanımı, Mısır tarihinin bu döneminin karakteristik özelliği gibi görünmektedir; parlayan beyaz kuvarsit parlayan beyaz kuvarsit o zamanlar çok kullanılırdI. . . . Pliny, antik dünyanın, Lemnos ve İtalya'nın yanı sıra Girit ve Mısır'ın tüm labirentlerinin cilalı taştan kemerli çatılarla kaplı olduğunu kaydeder. . . . 11. hanedanın Mentulietep III‘ün mezar tapınağının kazılarında, Bay Somers Clarke'ın bana bildirdiğine göre, Thebaid yakınlarında bulunan, cilalı beyaz kristal mermerden iki gerçek ince kaplama levha parçası bulundu; Bunların, bulundukları konumdan, 11. hanedan dokusunun parçaları olduğuna inanıyorum, daha sonraki bir tarihe ait değil. İçlerinde Knossos'un alçı kaplama levhalarıyla kesin bir paralellik var. Girit ve Mısır'da mimaride parlayan beyaz taşın bu çağdaş kullanımı bana sadece bir tesadüften daha fazlası ve diğerlerinde olduğu gibi bu konuda da bir bağlantıya işaret ediyor gibi görünüyor. . . . Erken Minos mimarları, Hawara Labirenti, Sfenks Tapınağı ve Deir-el-Bahari'deki 11. hanedan sütun ve duvarlarının Mısırlı mimarları ile ya gerçekten çağdaştı ya da çok az gerideydi.”
(71- The Labyrinth: Further Studies in the Relation between Myth and Ritual in the Ancient World, S. H. Hooke, p 19 )


72- Sir Arthur Evans'ın Knossos'taki çalışması bize, Theseus ve Minotaur mitinde de bulunan eski inanç ve ritüel modelini yansıtan Girit boğa kültünü ortaya çıkardı. Bu efsane bize Yunanistan'la ve Akropolis'teki en eski tapınakta gerçekleştirilen ve bu tür bir ritüel ve inancın merkezi olarak bir labirent olarak kabul edilebilecek olan yıllık ritüelle bağlantıyı verir.
(72- The Labyrinth: Further Studies in the Relation between Myth and Ritual in the Ancient World, S. H. Hooke, p 30)


73- Her şeyden önce, Labirent, gizemlerin en büyüğü olan Yaşam ve Ölüm ile ilgili faaliyetlerin merkeziydi. Orada insanlar ölümü yenmek ve yaşamı yenilemek için bildikleri her yolu denediler. Labirent, öbür dünyadaki yaşamı korunsun diye ölü kral tanrıyı korudu ve gizledi. Orada yaşayan kral-tanrı, ölü atalarının ölümsüz yaşamlarıyla ilişki kurarak kendi canlılığını yenilemeye ve güçlendirmeye gitti. Labirent, insanların en güçlü duygularının merkeziydi - en yoğun ifade biçimleri orada sevinç, korku ve kederdi. Bu duygular belirli kanallara yönlendirilerek ritüel ve en eski sanat formlarını -sadece müzik ve dans değil, aynı zamanda heykel ve resim de- ürettiler. Labirent, mezar ve tapınak olarak, o günlerde dini ve hayat veren bir öneme sahip olan tüm sanat ve edebiyatın gelişimini destekledi.
(73- The Labyrinth: Further Studies in the Relation between Myth and Ritual in the Ancient World, S. H. Hooke, p 42)


74- W M Flinders Petrie, Religious life in ancient Egypt, 1924, pp 208-209


75- Tanrıların önünde duran Firavun otoritesini gösterir. Gökyüzüne çıkabilmeleri için onlara bir merdiven yapmalarını emreder. Ona itaat etmezlerse ne yiyecekleri ne de sunuları olacaktır. Ancak kral bir önlem alır. Konuşan kişi olarak kendisi değil, ilahi güçtür: "Bunu size söyleyen ben değilim, tanrılar, konuşan Sihirdir". Firavun tırmanışını tamamladığında, ayaklarındaki sihir "Gök titriyor", "yer önümde titriyor, çünkü ben bir sihirbazım, sihire sahibim" diyor. Aynı zamanda, tanrıları tahtlarına yerleştiren, böylece kozmosun onun kadimiyetini tanıdığını kanıtlayan kişidir.
(75- C. Jacq, Egyptian Magic, 1985, p. 1)


76- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, p. 284

77- Spencer, Mısır'daki kapsamlı tuğla mimarisi çalışmasından şu sonuca varıyor:
Yanmış tuğlanın Mısır'da her dönem bilindiği, ancak yalnızca dayanıklılığı kerpiç üzerine özel bir avantaj sağlayacağı zaman kullanıldığı sonucuna varılmalıdır. Yanmış tuğlanın kullanımını engelleyen bir faktör muhtemelen ateşleme için gereken yakıtın temini ve maliyeti olabilir.
(77- A. J. Spencer, Brick Architecture in Ancient Egypt, 1979, p. 141)


78- Yanmış tuğlanın bilinçli kullanımının bilinen en eski bilinen örneği, Orta Krallık Dönemi'nde (gözlemlenmektedir Nubia'daki kalelerde 11. ve 12. Hanedanları kapsayan); bu kaleler, 30 x 30 x 5 cm boyutlarında zemin döşemesinde kulanılmak üzere inşa edilmiştir.
(78- https://www.islamic-awareness.org/quran/contrad/external/burntbrick)


79- Petrie’nin siteyle ilgili açıklaması şöyledir:
“Yer, çölün kireçtaşı platosunun bir çıkıntısı veya köşesinde, Fayyum'a giden sığ çukurun ağzının bir tarafını oluşturuyor. Her zaman bu vadiden akan derenin (Bahr Yusuf) getirdiği Nil çamuru, piramidin çeyrek milinde uzağında birikir; böylelikle piramidi oluşturan kerpiç tuğlaları yapmak için istenen miktar elde edilebilir."
(79- The Pyramid of Hawara, A layman's guide, p. 2)


80- Delineation of Egyptian mud bricks using magnetic gradiometer techniques, Tareq Fahmy Abdallatif, Mancheol Suh, Hatem Odah, p. 490

81- Abidos
Abydos, Nil Nehri'nin batı kıyısında yer almaktadır. Mısır. Abydos'ta kerpiç yapıların hâkimiyeti her yerden ölüler için bir mezar yeri olduğu için çok yaygın Mısır, özellikle Shunet el-Zebib çevresinde, devasa bir çamur tuğla muhafaza (Şekil 1c). Bavyera işbirliği ile Devlet Anıtlar ve Sitler Departmanı: Bayerisches Landesamt F. Denkmalpflege, Genel ve Uygulamalar Enstitüsü Münih Üniversitesi (IGAG), Ulusal Jeofizik Astronomi ve Jeofizik Araştırma Enstitüsü (NRIAG), ve Pennsylvania-Yale-Güzel Sanatlar Enstitüsü'nden bir ekip, erken sonuçlar (Şekil 2d) Abdallatif tarafından sığ manyetik yüzey araştırması (1998) Amerikan ekibinin daha fazla özelliği ortaya çıkarmasına yardımcı oldu. Shunet el-Zebib'in güneydoğusunda, güneşin sadece 30 m altında O'Connor tarafından keşfedilen tekneler ( 1997). Şekil 2d, bir 2. Hanedanlığın kazılan kerpiç tuğla mezar şapeli Shunet el-Zebib'in (Herbich) güneydoğu kesiminde yer almaktadır. et al. 2003). Bu şapelin ölçülen VMG'si -78,5 ila 24,9 nT/m

Sakkara
Saqqara, Mısır'ın Giza ilçesinden ∼20 km uzaklıkta yer almaktadır. Farklı hanedanlara ait kerpiç mezarlar ve mastabalar keşfedilmiş ve kazılmıştır. Bir işbirliği sonucunda BSCOM, IGAG, NRIAG ve Polonya Enstitüsü'nün Arkeoloji ve Etnoloji, yüzeye yakın manyetik araştırma (Abdallatif 1998; Fassbinder ve ark. 2001) açıklığa kavuşmuş farklı kare şekilli manyetik anomaliler (Şekil 2e)) Batı Zoser Piramidi, kerpiçten oluşan mezar şaftının muhafazası olarak duvarlar daha sonra kazı çalışmalarıyla doğrulandı. (Herbich 2003). Bu cenaze şaftının ölçülen VMG'si -78.1 ila 32,0 nT/m arasında değişir ve jeomanyetik alanın düşük bir deformasyonunu gösterir.

Qantir
Qantir, Orta Doğu'da yer alan küçük bir tarım köyüdür. Mısır'ın Shar bölgesinde büyük pirinç ve pamuk tarlaları yer alır. Antik çağın önemli kalıntılarının tepesinde yer alır. Piramesses şehri, Manyetik grafiğin başarılı bir şekilde uygulanması çamurlu topraklarda kerpiç özelliklerinin bulunmasında diyometri Piramesses zaten kanıtlanmıştır (Abdallatif 1998; Becker ve Fassbinder 1999). Şekil 2f bir örneği gösterir. Gradiometre tarafından ortaya çıkarılan kerpiç depolama odasının kalınlığı bu özelliği çevreleyen duvarlar ayırt edicidir. Qantir bölgesinde yüzey araştırması (El-Bassiony 2001). Bu odanın ölçülen VMG'si -25,1 ila 55.5 nT/m arasındadır.
(81- Delineation of Egyptian mud bricks using magnetic gradiometer techniques, Tareq Fahmy Abdallatif, Mancheol Suh, Hatem Odah, p. 491)


82- http://www.tarihpedia.com/misir_piramitler_amenemhet3/

83- Ranke, Hermann. Die Ägyptischen Personennamen, Bd. 1: Verzeichnis der Namen. Glückstadt: J.J. Augustin, 1935, Band 1, seite 240

84- Kur’an Mesajı Meal Tefsir, Muhammed ESED, Kasas 6, 38. ayet açıklamaları

85- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, pp 268, 283

86- https://www.livescience.com/1554-surprising-truth-great-pyramids-built.html

87- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, pp 75, 268


88- Bağlantılarla kuvvetli bir şekilde sıkıştırılmış kamış saplarını temsil eden bu sütunların başlıkları, Khnum'un aglomerasyon süreci için gerekli olan iki simya ürününü işaret ediyor olabilir. Bu ürünler natron (kostik soda) ve sodyum silikattı (bkz. Ek I, Simya Buluşları). Yanmış kamışın külleri çok yüksek miktarda (ağırlıkça yüzde 70 ila 75) reaktif silika SiO2 içerir. Natron gölleri sazlarla kaplıydı ve natron bu bitkileri ince tabakalar halinde kapladı. Natron hasadı için, kamış sapları toplandı ve tıpkı Khnum Tapınağı'nın sütunlarında bulunan demetlerin taş görüntüleri gibi demetler halinde sıkıldı.
(88- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, p. 313)


89- Ocaklarda ekmek yapımından elde edilen muazzam miktarlarda kireç külü, uzun yıllar boyunca otomatik olarak taş yapımı için toplanacaktı.
(89- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, p. 156)


90- The Pyramid Builders Of Ancient Egypt A Modern Investigation of Pharaoh's Workforce, A.Rosalie DAVID, p. 25

91- La Nouvelle Histoire des Pyramides Why the pharaohs built the Pyramids with fake stones, Joseph Davidovits

92- The Pyramids An Enigma Solved, Prof. Joseph Davidovits and doc. cand. Frédéric Davidovits, p. 271

93-https://www.livescience.com/58638-science-of-the-10-plagues.html#:~:text=The%20sudden%20appearance%20of%20red,be%20stained%20a%20bloody%20red.

94- Recent Publications on the Environmental History of Egypt, Nicolas Michel, p. 3

95- Holocene Climate Variability and Cultural Changes at River Nile and Its Saharan Surroundings, Johanna Yletyinen, p. 33

96- İşte Kur’an – Rum Suresi 41. ayet


97- Ma’at Doktrini
Musa peygamber firavun ile karşılaştığında mücadele etmesi gereken en temel sorun, kadim Mısır mitolojisinin ürettiği ma’at doktrini olmuştur. Kaos ve karmaşa karşısından düzen ve uyumu koruyup sürdüren bu doktrin firavunlarının tanrısal meşruiyet kaynağını ifade etmiştir. Mısır’ın erken dönemindeki politik bölünmüşlük ve savaşların ardından sağlanan barış ortamı Set ve Horus olarak iki farklı tanrısal unsur ile nitelenmiştir. Bütün Mısır firavunları ma’at’ı tesis etmek, gerçekleştirmek, sürdürmek ve korumakla görevlidirler. Firavunların yönetim başarısı buna bağlıdır. Düzen ve istikrarı kurup sürdürme göreviyle sorumlu olan firavun, sosyal düzen ve adaleti sağlayıp emniyet altına aldığında ma’at’ı gerçekleştirmiş olmaktadır. Firavunlara huzur ve düzenin sağlanması görevi Horus yetkisiyle sağlanmıştır. Böylece kadim Mısır’da düzensizlik ve kaos korkusu üzerine inşa edilmiş güçlü bir ma’at doktrini söz konusudur. Bu doktrin kurulu düzenleri korurken firavunları düzen ve istikrardan sorumlu tanrısal unsur yani Horus olarak nitelemiştir. Musa peygamberin firavun karşısında yüzleştiği en çetin direnç noktası binlerce yıllık mitolojik temel üzerine oturmuş olan bu statükocu yapıdır.
(97- Hz. Musa’nın Yüzleştiği Statüko: Kadim Mısır’ın Ma’at Doktrini, Hakan OLGUN)


98- Nile River, Impact on Human Health in Egypt from Pharaohs Until Now, pp 248-250

99- Molecular Confirmation of Schistosoma and Family Relationship in two Ancient Egyptian Mummies, Matheson, CD; David, R; Spigelman, M; Donoghue,

100- https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3598301/


101- Şistozomiyaz - Schistosomiasis
Şistozomiyaz; şistozomiazis veya bilharyaz olarak adlandırılan, insanlarda görülen, Schistosoma (Şistozoma) cinsinden parazitlerin enfestasyonudur (istilasıdır). Bilharyaz (veya bilharzya, bilharzyoz) ismi 1851'de ilk (üriner) şistozomiyazı tanımlayan Theodor Bilharz'dan gelir. Bu hastalık; salyangoz ateşi, salyangoz humması, Katayama ateşi ve Katayama humması olarak da bilinir. Schistosoma (Şistozoma) türündeki asalak solucanların neden olduğu bir hastalıktır. İdrar yolu veya bağırsakları etkileyebilir. Belirtiler arasında karın ağrısı, ishal, kanlı dışkı veya kanlı idrar bulunur. Hastalığa uzun bir süre önce yakalanmış kişilerde karaciğer hasarı, böbrek yetmezliği, kısırlık veya mesane kanseri görülebilir. Çocuklarda yavaş büyümeye ve öğrenme güçlüğüne neden olabilir.

Yaklaşık 10–15 mm uzunluğundaki bu asalaklar, "kelebek" adıyla tanınan yaprak solucanları Schistosoma cinsindendir. Eskiden bu cinsin Latince adı Buhar zia olduğu için, hastalık bilharziyoz adıyla da bilinir.

Schistosoma (Şistozoma) cinsindeki yaprak solucanlarının 20 kadar türü vardır; bunlardan beşi, insanın çeşitli dokularına yerleşerek şistozomiyaz hastalığına yol açar. Bu asalaklar, insan ya da sığır gibi bir son konağın vücuduna yerleşmeden önce, tatlı sularda yaşayan bazı karından-bacaklı yumuşakçaları ara konak olarak kullanır ve gelişmesinin bir bölümünü bu konağın vücudunda tamamlar. Larva evresindeyken insana bulaşan solucanlar erişkin duruma geldiğinde toplardamarlara yerleşir ve yumurtalarını kana bırakır. Kan dolaşımıyla çeşitli dokulara taşınan bu yumurtalar sonunda idrar ve dışkıyla vücuttan dışan atılarak sulara karışır. Suda çatlayan yumurtalardan miracidium denen minicik larvalar çıkar. Titrek kirpikleriyle suda serbestçe yüzen bu larvalar, bir yumuşakçanın - örneğin bir tatlı su salyangozunun - içine girer ve gelişmesini burada sürdürerek bu kez serkarya denen başka bir larva evresine dönüşür.

Artık bu ara konağa gereksinimi kalmayan serkaryalar salyangozdan ayrılarak yeniden suda yüzmeye başlar. Asalak larvalarıyla kirlenmiş sularda yüzen ya da çıplak ayakla yürüyen insanların derisinden içeri giren serkaryalar önce kan damarlarına geçer, oradan karaciğere giderek olgunlaşır ve gene kan dolaşımıyla vücudun çeşitli yerlerine ulaşarak hastalık belirtilerine yol açar. Böylece asalağın yaşam çevrimi tamamlanmış olur.
(101- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C5%9Eistozomiyaz)


102- Diet, Disease And Death At Dakhleh: A Histological Examination Of Ten Mummies From The Kellis 1 Cemetery In The Dakhleh Oasis, Egypt, p. 293

103- Epidemiology of Schistosomiasis in Egypt: Travel through Time: Review, Rashida M R Barakat, p. 429

104- Hesham Abd-El Monsef, Scot E. Smith, Kamal Srogy Darwish, Impacts of the Aswan High Dam After 50 Years, p. 1878

105- Encyclopedia of Ancient Egypt (Facts on File Library of World History), Margaret R. Bunson, p 231

106- The Dark Ages in Ancient History. I. The First Dark Age in Egypt, Barbara Bell, p. 23

107- The Ipuwer Papyrus and the Exodus, Anne Habermehl - The Proceedings of the International Conference on Creationism, Article 42

108- Writing Trauma: Ipuwer and the Curation of Cultural Memory, Ellen Morris, p 236

109- Dams and Public Safety, A Water Resources Technical Publication, Robert B. Jansen, p. 5

110- Watering the Desert: Environment, Irrigation, and Society in the Premodern Fayyūm, Egypt, pp 79-82

111- Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition Revised Edition, James K. Hoffmeier, p. 200

112-https://www.express.co.uk/news/weird/1279803/Bible-wrong-mistranslation-Greek-Hebrew-Exodus-Red-Sea-Yam-Suph


113- İşleri daha da karmaşık hale getirmek için, biraz çözülmesi gereken kafa karıştırıcı bir çeviri sorunu da var. İbranice İncil'de deniz geçişinin yerini tanımlamak için kullanılan özel ifade Yam Suph'tur. İbranice Yam kelimesi "deniz" anlamına gelse de, bu durumda Suph'un anlamı o kadar açık değildir. Ancak bilim adamları, bunun kesinlikle “kırmızı” anlamına gelmediği konusunda hemfikirler.1 Bu doğru! Hemen hemen her modern İngilizce İncil'de “Kızıl Deniz” olarak tercüme edilen İbranice Yam Suph ifadesi doğru değildir. Peki, bu hatalı çeviri Mukaddes Kitaplarımıza nasıl girdi? Cevap, esasen Yunan coğrafi yanılgılarından kaynaklanmaktadır. Açıklamama izin verin. MÖ üçüncü yüzyılda, Septuagint olarak bilinen Eski Ahit'in Yunanca çevirisi yapıldı. Tercümanlar İbranice Yam Suph tabirine geldiklerinde “Kızıldeniz” anlamına gelen Yunanca Erythra Thalassa tabirini kullandılar. Niye? Çünkü Yunan dünyasının çok güneyde, Arap Yarımadası'nın altında Hint Okyanusu'na ve hatta Basra Körfezi'ne kadar uzanan uçsuz bucaksız deniz için kullandığı isim buydu.2 (22 ve 23. sayfalardaki Harita 4 ve 5'e bakın.) “Kızıldeniz” aslında çok uzak güneydeki o uzak denizi ifade etmek için kullanılan her şeyi kapsayan bir terim. Yine de daha da karmaşıklaşıyor. Bu dönemin Yunan coğrafyacıları, bugün Sina Yarımadası olarak bilinen kara parçası hakkında aslında netliğe sahip değillerdi. Klasik Greko-Romen coğrafyacılar, Süveyş Körfezi ile Akabe Körfezi'ni Arabistan Körfezi adını verdikleri tek bir körfezde birleştirmiş görünüyorlar. O zaman Yunan dünya anlayışında, batıda sadece Mısır ve doğuda Arap Yarımadası vardı. Bugün Sina Yarımadası olarak adlandırılan toprak parçası o kadar belirsizdi ki neredeyse yokmuş gibiydi. (Ekteki Herodot'a Göre Dünya Haritası ve Strabon'a Göre Dünya'ya bakın.) Bütün bunların sonucu, Septuagint'in tercümanlarının İsrail'in güneyindeki bir denizden (yam) söz etmeye başladıklarında, Kızıldeniz'den söz etmeleri gerektiğini varsaydılar, çünkü bu bölge, Kızıldeniz'de bildikleri tek denizdi. Böylece, kelimenin tam anlamıyla bir çeviri kullanmak yerine, kendi yorumlarını eklediler ve günlerinin kusurlu Yunan coğrafi yanılgılarını İncil'e aktardılar. İşte devasa hata kartopu işte burada başladı. Altı yüz yıl sonra, Jerome'un Latince Vulgate çevirisi, aynı zamanda “Kızıl Deniz” anlamına gelen Mare Rubrum kelimelerini kullandı. Gerisi dedikleri gibi tarihtir. Vulgate'in sonraki İnciller üzerinde çok geniş kapsamlı bir etkisi olduğu için, bu hatalı çeviri şimdi Batı geleneğinde tamamen yerleşik hale geldi.

SAZ DENİZİ VEYA SINIR DENİZİ?
Peki, doğru çeviri nedir? Bir deniz geçişini desteklemek için Sina'nın batı tarafında, gelenekçiler Suph'un "sazlara" atıfta bulunan Mısırlı bir ödünç kelime olduğunu savunuyorlar.3 Bu nedenle Yam Suph'un aslında "Kamış Deniz" olarak tercüme edilmesi gerektiğini savunuyorlar.4 Süveyş Körfezi'nin kuzeyindeki göl ve bataklıklarda sazlık yaygın olduğundan, burası deniz geçişinin gerçekleştiği yere yerleşir. Ya da argüman böyle gider.5 Bu görüş, Kamış Denizi Hipotezi olarak bilinir.6 Akademik dünyada bu, açık ara ortak görüş haline geldi. Hatta o kadar ki, aksi görüşler çoğu zaman alayla karşılanmaktadır. Buna rağmen, bu tercümeye şiddetle karşı çıkan bazı âlimler vardır.7 DePauw Üniversitesi'nde dinsel çalışmalar fahri profesörü Bernard F. Batto şöyle diyor: “Popülerliğine rağmen, bu Kamış Denizi hipotezi gerçekten de çürük kanıtlara dayanıyor. Bu kanıtların gözden geçirilmesi ve yeni düşünceler, hipotezin nihayet dinlenmeye bırakılması gerektiğini açıkça ortaya koyuyor.”8 Çok kapsamlı çalışması The Lost Sea of the Exodus'un9 yazarı Glen Fritz, haklı olarak, Reed Sea Hipotezi'nin “İncil coğrafyası değil, dilsel varsayımlar”dan başka bir şey üzerine inşa edilmediğinden bahseder. "Sonun Denizi".11 Fritz'in işaret ettiği gibi, Mukaddes Kitabın Suph kelimesini veya onun türevlerinden birini kullandığı toplam 116 zamandan sadece dört tanesini sazlara veya bir tür bitkiye bağladığı iddia edilebilir. 12 Alternatif olarak, sözcük seksen yedi kez "son", "durdurma", "yok olma", "yerine getirme", "tüketme", "engelleyici kısım" veya benzeri anlamlarda kullanılır. 13 Bu görüşe göre Yam Suph, vaat edilen toprakların en güney ucundaki denizdir. 14 Alternatif olarak şöyledir: “Güneyde, hemen hemen hiç kimsenin sınırını bilmediği, pek bilinmeyen uzak deniz. Karanın sonundaki denizdi.” 15 Göreceğimiz gibi, bu görüş Kutsal Yazıların tutarlı tanıklığıyla mükemmel bir şekilde sentezlenir. İbranice Yam Suph ifadesini, bugün Akabe Körfezi olarak bilinen su kütlesine atıfta bulunmak için anladığımızda, Kutsal Yazılarda sürekli olarak İsrail'in güneydoğu sınırına atıfta bulunmak için kullanılan aynı su kütlesi, o zaman birikmiş pusların çoğu ve kafa karışıklığı basitçe ortadan kalkar.

İlk olarak çöl rahipleri arasında ortaya çıkmış gibi görünen bir inanç, sonunda Roma İmparatoru Justinian tarafından doğrulandı. Yüzyıllar geçtikçe bu gelenek daha da kireçlendi. Bütün bunları birleştiren şey, Septuagint'in bölgenin coğrafyasıyla ilgili klasik Yunan yanılgılarıyla bulaşmasıydı. Bu, Yam Suph'un Kızıldeniz olarak hatalı çevirisini üretti. İronik olarak, daha sonra bu hatalı çeviriyi düzeltmeye çalışan bilim adamları, aynı derecede olası olmayan “Reed Sea” çevirisini ürettiler. Bütün bu karışık kargaşanın bir sonucu olarak, bugün modern bilim adamlarının çoğu, mucizevi deniz geçişinin, Süveyş Körfezi'nin kuzeyinde, Sina Yarımadası'nın batı tarafında gerçekleştiği varsayımından yola çıkarak çalıştılar. Çoğu ortalama Hristiyan'ın, Rab'bin denizi tam olarak nerede ayırdığını ve İsrailoğullarının nereden geçtiğini tam olarak anlamaya çalışırken bir şekilde kaybolması şaşırtıcı değildir. Göreceğimiz gibi, bu konuyu uzun süredir çevreleyen karışıklığa rağmen, Kutsal Yazılara döndüğümüzde, deniz geçişinin Akabe Körfezi'nden geçtiği çok açık bir durum ortaya çıkıyor.
(113- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 20)


114- Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition Revised Edition, James K. Hoffmeier, p. 209


115- Tjaru Kalesi ile kanal arasındaki yakın ilişki, kanalın geniş bir hendek olarak savunma amaçlı bir amacı olduğu hipotezini desteklemektedir. Köprü, elbette, Mısır birliklerini kanal boyunca ileri geri hareket ettirmek için gerekliydi. Köprü kalıcı bir demirbaş olsaydı, kalenin yakınlığı onu savunmak için gerekli olurdu ve kabartma kesinlikle bunu öneriyor. İsrailli jeologlar, Karnak'ta tasvir edilen kanalın ve keşfettikleri özelliğin aynı olduğuna inandıkları için, kanalın fotoğraflarında görünmeyen bir bölümünü Tell Abu Sefeh'in yanından geçerek, düşünerek yeniden inşa ettiler.
(115- Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition Revised Edition, James K. Hoffmeier, p. 167)


116- Burada Tjeku, atların ve seyislerinin yerleştirildiği bir yer olarak tanımlanıyor ve şehir belirleyicisi Tjeku ile yazılıyor ve genel bir bölge değil, belirli bir yerin amaçlandığını gösteriyor. Kitchen, "Firavun'un Üç Suyu"nun, Papyrus Anastasi 6'nın "Tjeku" Merneptah Pithom "havuzları (brkf)" ile bir ve aynı olabileceğini öne sürüyor.
(116-Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition Revised Edition, James K. Hoffmeier, p. 180)


117- Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition Revised Edition, James K. Hoffmeier, p. 184


118- Özetlemek gerekirse, İncil, İsraillileri Tumilat Vadisi'nin doğu ucundaki Tjeku bölgesine güneydoğu yönünde ilerleyen Avaris / Pi-Ramesses bölgesi Raamses'ten ayrıldığını tasvir eder. Bu Wadi'nin sonunda Timsah Gölü ve yaklaşık yirmi kilometre güneyinde Acı Göllerin en kuzeyi bulunur. Benim hipotezim, Timsah Gölü ve Acı Göller bölgesinin çevresinde bir yerde Etham, Pi-hahiroth, Migdol ve Baal-zephon yer isimleriyle birlikte bir sonraki konu olan "Sazlık Denizi"nin bulunduğu yerdir.
(118- Israel in Egypt: The Evidence for the Authenticity of the Exodus Tradition Revised Edition, James K. Hoffmeier, p. 191)


119- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 17


120- 1959 ve 1966 yılları arasında Güneybatı Arabah'da yapılan kazılar ve keşifler, farklı bir çanak çömlek grubunu ortaya çıkarmıştır. 1969 yılında Beno Rothenberg, bölgede bulduğu bazı çanak çömlekleri, Kuzeybatı Arabistan'da, Medyen şehri olarak tanımlanan yerde bulunan çanak-çömleklerle kıyaslamış ve bunlar vasıtasıyla, Medyen'in orijinal yerini tam olarak belirleyebilmiştir. Çünkü Medyen çanak-çömlekçiliğinin, tek bir üretim merkezinin olduğu düşünülüyor ve bu üretim merkezinin de Tebuk'un 70 km kuzeybatısında bulunan Qurayyah şehri olduğu ifade ediliyor. Arabah'ın güneyinde Kuzey Sina'da, İsrail'de, Edom ve Tina'da da, Medyen çanak çömleği bulunmuştur. Bu komşu şehirlerde bulunan çanak-çömlekler analiz edildiğinde, jeolojik kökenlerinin hep aynı olduğu görülmüştür.

Şu sonuca varılmıştır ki; Medyen'in içinde bulunan Qurayyah, Geç Bronz Çağı'nda, Medyen çanak-çömleği üretim merkezi durumundaydı. Ticari kanallar veya kökeni Qurayyah olan insanların trafiğiyle bu çömlekler, Medyen'in dışına diğer bölgelere buradan yayılmıştır.
(120- https://www.yaklasansaat.com/eski_kavimler/israilogullari/tez.asp)


121- Paul Haupt, Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, vol.63, jahr 1909, seite 506

122- https://en.wikipedia.org/wiki/Midian

123- Pilgrimage and Holy Space in Late Antique Egypt, Allen Kerkeslager, p. 151

124- Paul Haupt, Zeitschrift der Deutschen Morgenländischen Gesellschaft, vol.63, jahr 1909, seite 514

125- Kasas Suresi, Kur’an ve İslam 303. Bölüm video, 29. dakika; Kehf Suresi Kur’an ve İslam 384. Bölüm video, 35. dakika)

126- Pilgrimage and Holy Space in Late Antique Egypt, David Frankfurter, p. 99


127- İslami kaynaklar, en azından M.Ö. 900, Medyen şehrinin, Musa'nın Şuy'ab sürülerini suladığı kuyuyu içerdiğini belirtir.357 Bu gelenekler, erken modern döneme kadar kesintisiz bir süreklilik içinde devam etmiş görünmektedir.358 Bu geleneklerle ilişkili olarak, Medyen yakınlarındaki Sina Dağı.359 Musa ve Yetro hakkındaki İslami gelenekler, eski Medyen bölgesindeki büyük vahayı işgal eden Al-Bad' (Mugha'ir Shu'ayb) kasabasındaki yerel efsanelerde varlığını sürdürmeye devam ediyor.360 Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, bu yerel efsaneler, "Musa'nın dağı"nı Al-Bad' yakınlarındaki dağlardan biriyle özdeşleştirme geleneğini içerir (aşağıya bakınız).361

Böylece Yahudi geleneği Sina Dağı, Arabistan'ın kuzeybatısındaki Medyen kenti yakınlarındaki güney Sina yarımadasına yönelik birbiriyle rekabet halindeki Hıristiyan hac geleneklerinin gelişmesinden uzun süre sonra varlığını sürdürdü.362 Al-Bad' kasabası, Musa ve Yetro ile bağlantılı, günümüze kadar uzanan bu geleneğin dönemi LXX/OG'de yaklaşık M.Ö. 250’dir. Modern bilimde, böylesi bir antik ya da tartışmasız Yahudi kökenli bir geleneğe sahip olduğunu iddia edebilir Sina Dağı ile tanımlanan başka bir site yok. Eğer biri "Yahudi geleneğinin Sina Dağı"nı arıyorsa, bundan böyle El-Bad' yakınlarında bir dağ aramak zorunda kalacaktır.
(127- Pilgrimage and Holy Space in Late Antique Egypt, David Frankfurter, p. 200)


128- Midian, Jethro'nun evi olarak, ancak tüm bu kanıtları modern arkeolojinin sunağı. Bu tezin ilerleyen bölümlerinde bazı arkeoloji biliminin yönleri tartışılacaktır. Kitabın kendisi Al-Bad bölgesindeki yoğun insan trafiğini ve varlığını kabul etti. Paleolitik dönemden günümüze. Nüfusu arttı ve azaldı ve ticaret kervanlarına, hacılara ve diğer yolculara hizmet etti.
(128- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 38)


129- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 64


130- Elbette bu, Yemen'den ve Mısır'a ve diğer kuzey destinasyonlarına altın, sığla ve mür getiren diğer Hegaz bölgelerinden gelen eski ticaret yolunun bir parçası. Ayrıca daha sonra Müslümanların Mekke'ye giden hac yolu olacaktı. … Bu nedenle, bu rota üzerinde ne varsa, antik dünyada iyi kurulmuş ve biliniyordu. Herhangi bir boydaki herhangi bir tarihçi, bu ticaret yolu boyunca vaha, hacı durakları, kasabalar ve tarihi ilgi çekici yerler hakkında bilgi sahibi olacaktır. Bu rota üzerinde, yukarıda belirtildiği gibi Musa'nın (Jethro veya Reuel) kayınpederi olan Midyanlılarla uzun bir bağlantısı olan Medyen şehri [Madiam veya Medyen] vardır.
(130-The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 77)


131- Musil, Medyen'de al-Bad vahasının güneyinde dört yerleşim yeri bulduğunu söyledi. Harabelerin bir kısmı on altıncı yüzyıl hacı istasyonlarıydı ve bazıları tamamen Nabataen'di. Bununla birlikte, genel siteyi Jethro'nun evinin antik bölgesiyle tanımlıyor.
(131- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 81)


132- Suudi Arabistan'ın kuzeybatısındaki uygarlık, tarih öncesi dönemden önce başladı, bölge M.Ö. 3. binyılda Ad ve Semud uygarlıklarına tanık oldu; daha sonra Midian uygarlığı ortaya çıktı, Kur'an-ı Kerim'de bahsedilen medeniyet, bize güçlülerin fakirleri yok ettiği ve komuta ettiği bir kültürde yaşayan Peygamber Shu'aib'in hikâyesini anlatıyordu.
(132- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 34)


133- Suudi kitabının 13. Sayfasında (Suudi Arabistan, bu çalışmayı 2002 yılında Al Bid: History and Archeology başlığı altında yayınladı.), Hicaz dağlarının bir kısmı Kuzeybatı Suudi Arabistan'a Midyan dağları denir. 15. sayfada şöyle açıkça yazıyor: “Al-Bid [yani Bad veya Medyen veya Modiama veya Midyan Şehir] Midian olarak biliniyordu. Kuzeybatı Arabistan'da Adom ve Midyan krallıkları döneminde en önemli şehirlerden biriydi. Bu krallıklar, ortaya çıkan diğer Arap krallıkları arasındaydı. M.Ö. ikinci binyıl ve birinci yüzyılın ortasına kadar devam etti.
(133- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 35)


134- Hidrojeoloji, yeraltı ve yüzey suyu kaynaklarının oluşumu, dolaşımı, kayaçlar arasındaki etkileşimi gibi dinamikleri inceleyen, aynı zamanda tükenebilir bir kaynak olan suyun yeterli miktar ve kalitede geleceğe taşınmasını yani sürdürülebilir olmasını amaçlayan bilim dalıdır.
(134- https://tr.wikipedia.org/wiki/Hidrojeoloji)


135- https://www.jewishvirtuallibrary.org/kadesh-2


136- İsrail'in eski zamanlarına ilişkin geleneğin sağlam noktalarından biri şimdi onun Qades'te kaldığı haberidir. Qades'in konumu, Clay Trumbull'un ve özellikle Musii ve Kühtreiber'in konumla ilgili vermiş oldukları açıklama ile sağlanmaktadır. Adı bugünün ain Qdes (Qadis) bölgesinde | Tijahabeduinen korunmuş, ancak onunla birlikte, su bakımından çok daha zengin ve daha verimli olan komşu 'ain el-Qderät birbirine ait olacaktır^. Bölge, tepelerle çevrili, hatırı sayılır sayıda insan için bir kamp görevi görecek kadar geniş birkaç geniş ova içerir. Burada ayrıca tahıl yetiştirmeye bile olanak sağlayan geniş ve verimli su yatakları vardır. Bir dizi ağaçtan oluşurlar ve kuşlar, özellikle bıldırcınlar tarafından canlandırılırlar ve "güzel buğday ve arpa tarlaları bunların büyük bir bölümünü kaplar". 3 m kayanın çatlak ve yarıklarından su çıkar". Ortaya çıkan “dere, tüm vadiyi yapay olarak sulayacak kadar suya sahiptir. Buğday, arpa, tütün ve dura burada verimli Gazza ovasından daha iyi gelişir". Her şey yemyeşil bitki örtüsüne sahip bir vaha, geniş bir alanda su bakımından en zengin ve dolayısıyla en verimli yer. Adı, burada eski bir kutsal yer olduğunu gösteriyor. Musa'nın kayadan su fışkırttığı efsanesi bununla açık bir şekilde bağlantılıdır: Kayayı delip geçen pınar, tanrının özel bir armağanı olarak kabul edilir. Bu efsane ile bağlantılı olarak, kaynağın adı Meriba: Haderwasser, ayrıca Massa: Temptation kaynağı veya bahar test etmek. Buranın aynı zamanda yasal kaynak (en-mispat) olarak da adlandırıldığını düşünürsek, en azından Meriba adının daha önce benzer bir anlamı adli su, tahkim yeri - Medine gibi - taşıdığı makul görünüyor. Ayazma çok eski zamanlardan beri burada konaklayan kavimlerin ve muhtemelen geniş bir coğrafyada bulunanların da yargı yeriydi.

Kral'ın asasının bu şekilde yeterince kullanıldığı doğrudur. Kutsal alanın hakkını arayanlar, ayazmada muhalifleriyle toplanıp orada yaşayan tanrıdan, Qades-Merlba'nın elinden veya Merlba-Qades'in sularından bir karar istemek için toplanmış olabilir. Bu nedenle Kades, muhtemelen uzun zamandır geniş bir alana yayılan bir ibadetin merkezi, Muhammed'den çok önce Mekke'ye benzer şekilde, daha geniş bir kabileler çemberi için çölün bir kült merkezi olmuştur. Aynı zamanda yargı yeri olan bu yer, elbette, "kabilelerin, belirli ayinlerle mühürlenmiş bir ittifaklar topluluğu"nun bir uyumunu da varsayar. Aynı zamanda, bu tür mescidler, belirli rahip klanlarının koltuğudur. Siz ayazmanın ve buranın sahiplerisiniz. Kehanet verme ve adalet konuşma sanatı ve pratiğinin sahipleri. Burada belirli zamanlarda büyük bayramlarda, panayırlarla birleştirek kült merkezi oluşturdular.
(136- Geschichte des Volkes Israel, Vol. 1, Rudolf Kittel, seite 371)


137- Kadesh-Barnea: Its Importance and Probable Site, With the Story of a Hunt for It: Including Studies of the Route of the Exodus and the Southern Boundary of the Holy Land, Henry Clay Trumbull, p. 59

138- https://en.wikipedia.org/wiki/Kadesh_(biblical)

139- Kadesh-Barnea: Its Importance and Probable Site, With the Story of a Hunt for It: Including Studies of the Route of the Exodus and the Southern Boundary of the Holy Land, Henry Clay Trumbull, p. 125

140- Kadesh Barnea (water shall flow from the rock) Issar, A. S. p. 1

141- https://www.youarecurrent.com/2017/07/31/column-moses-and-the-wilderness-rock/


142- Musa’nın Medyen’de Jethro’nun sürüleri için su çıkarttığı kuyu var.
Birinci bölümde, yazarlar İslami kaynaklardan alıntılar yapıyorlar. Al-Bid'in konusu. El-Yakubi adlı ünlü bir yazar 17. sayfada şöyle diyor:
“Midian, birçok pınarı, ırmağı ve bir farklı insanların yaşadığı bahçelerin, meyve bahçelerinin ve palmiye ağaçlarının bolluğu etnik gruplar." “Eş-Şerif ilk coğrafyacılardan alıntı yaptı, 'kıyıda [Akabe Körfezi], Tebük'ten daha büyük olan Midyan şehridir. Kasabanın içinde Musa'nın kuyusu vardı. Onun üzerine) Şuayb'ın hayvanları için su çıkardı."73(Kaynak: Al-Ansary, 17) Musa'nın kayınpederi Jethro'nun İslami adı Şuayb’dir. Şuayb kabilesinden sonra “Midian adı verildi” 74(Kaynak: Al-Ansary, 17-18)
(142- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 36)


143- Philby, Musil ve Bosworth Musa’nın Medyen’de kuyusu olduğunu onaylar:
Daha önce belirtildiği gibi, İslami kaynaklar yaklaşık M.S. 900’de bize şehir Medyen, Musa'nın sürülerini suladığı kuyusunu içeriyordu. Şu'yab. Philby, Musil ve Bosworth, hepsi bu geleneklerin modern zamanlara kırılmadan devam ettiğine tanıklık ediyor. 142 Kalıcı bir İslami gelenek de varlığını sürdürmektedir. Medyen yakınlarındaki Sina Dağını bulur. 143 Alois Musil'in eserinde şöyle der:
Al-Bad vahasında dört yerleşim yeri bulduk. En eski biri bana al Malkata gibi geldi; bir sonraki en eski, yerleşim Havra'nın güneyinde ve en sonuncusu, al-Malha ve al-Birg. Havra kesinlikle Nebati kökenlidir. Arapçaya ve klasik yazarlara göre bu vaha antik Medyen ile Arap yetkililerin Medyen'i aynıdır.”144
(143- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 66)


144- Bölgede yüzeysel tarımın yanı sıra vaha-sulama tarımı ancak çok az noktada yapılabildi. Kuzeydoğu Sina'da yer alan Kadeş-Barnea veya Ein el Qudeirat vadi vahası, bol bir kaynak ve ekilebilir topraklarla donatılmış Sina-Negev çölünün tamamında bu açıdan en seçkin yerlerden biridir. Sulamalı tarım sistemleri açıklanırken, antik su kemerlerinin kalıntıları radyokarbonla tarihlendirilmiştir. Vadi stratigrafisi ve toprak gelişimi, anlatıyla (esas olarak eski İsrail kalelerinden oluşan, Erken Kale, C-14 tarihlerinin önerdiği gibi Geç Tunç çağına kadar uzanıyor olsa da) ve radyokarbonla Tunç çağına ve MS 7. yüzyıla tarihlenen sulu tarımının antik kalıntılarıyla ilgili olarak tarihsel zamanlarda Kadeş-Barnea vadisinde süreçler meydana gelmiştir.
Bu dikkate değer değişiklikler, stratigrafik kanıtlara ek olarak, spesifik toprak gelişiminin tespiti, özellikle de otijenik piritin mikroskobik keşfi yoluyla doğrulanmıştır. Prof. Mook'un (Groningen Üniversitesi) İzotop Fizik Laboratuvarı tarafından belirlenen radyokarbon tarihlerine dayalı ayrıntılı bir kronostratigrafi oluşturulmuştur. Tüm radyokarbon tarihleri, geleneksel C-14 yıllarından tarihsel yıllara kalibre edilmiştir. Runoff Farming District ve Kadeş-Barnea - Quseima bölgesinin taşıma kapasiteleri hesaplandı ve sonuçlar eski nüfus seviyeleri ile karşılaştırılır. Peyzaj, iklim ve tarım tarihi arasındaki ilişkiler değerlendirilir. Vadi büyümesi ve nispeten ıslak bir iklim arasında ve ayrıca vadi yarığı ile nispeten kuru bir iklim arasında açık bir zaman korelasyonu vardır. Orta Negev çölünde, iklimin nispeten yağışlı olduğu son üç bin yılda o dönemlerde, ikinci tur tarımın yerleşik bir nüfus tarafından uygulanmadığı sonucuna varılmasında biraz ironi var. İç ve/veya dış gıda rezervleri, kaçınılmaz kuraklık yılları için bir tampon olarak, yerleşik bir akış tarım toplumunun ayrılmaz bir parçası olmalıdır.
(144- Desert environment and agriculture in the Central Negev and Kadesh-Barnea during historical times H.J. Bruins, p. V)


145- Desert environment and agriculture in the Central Negev and Kadesh-Barnea during historical times H.J. Bruins, p. 125


146- Orta Negev Yaylalarının ana üst su kütlesi, esas olarak geçirimsiz marndan oluşan Taqiye Formasyonu'dur. Bu oluşum batıda Kadeş-Barnea'dan doğuda Zin Vadisi'ne kadar tüm Eosen Avdat Yaylası'nın altında yer alır. Yeraltına sızan yağmur suları, Taqiye marnlarının üzerinde sığ yeraltı suyu olarak yoğunlaşabilir. Bu hidrojeolojik durumun bir sonucu olarak, Yaylaların eteklerinde, Taqiye Formasyonu'nun mostralarına yakın elverişli yerlerde bazı kaynaklar ortaya çıkmaktadır.

Vadi el Qudeirat vadisine benzeyen vadi, Eosen Avdat Grubu'na oyulmuş ve aslında Ein el Qudeirat kaynağının vadi yatağından çıktığı noktadan yaklaşık 3 km akış yönünde Taqiye Formasyonu'nun marnlarını kesiyor. İlişki bariz görünüyor, ancak Kadeş-Barnea bölgesinin bağlı olduğu Saad-Nafha-Hallal hattının yerel kıvrım ve fay yapılarının da yayın konumu üzerinde önemli bir etkisi olabilir. İkinci görüş, Ein el Qudeirat'ın 7 km batı-kuzeybatısında, Saad-Nafha-Hallal çizgisinde yer alan yakındaki Quseima kaynağının varlığıyla eşzamanlı görünüyor. Bu kaynak, Karschon'un (1984) bildirdiği gibi, saatte yaklaşık 50-60 metreküp su deşarjı olan Ein el Qudeirat kadar bol görünmektedir. Ein Quseima kaynağının suyu, Ein el Qudeirat'ın kaynağından bile daha kaliteli görünüyor. 250-300 mg/litre olan rapor edilen klorür içeriği, son baharda meydana gelen miktarın sadece yarısıdır.
(146- Desert environment and agriculture in the Central Negev and Kadesh-Barnea during historical times H.J. Bruins, p. 108)


147- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker


148- Jebel Musa, Serbal, Catherine ve Sina Yarımadası'nın çoğunda yapılan kapsamlı arkeolojik araştırmalar, Çıkış dönemine kadar uzanabilecek herhangi bir arkeolojik kalıntı ortaya çıkarmadı. Birkaç Taş Devri alanı dışında, bu döneme ait buluntular Roma-Bizans dönemine ve Orta Çağ'a kadar uzanmaktadır. Bununla birlikte, önerilen başka pek çok yer vardır. Bazıları Serabit el- Batı-orta Sina'daki Khadim, burada bulunan zengin sanat eserleri ve diğer mesleki kalıntılar nedeniyle kanıtlanmış bir yer. Diğerleri, Eliat'ın hemen kuzeybatısındaki Negev Çölü'nde (Akabe Körfezi'nin kuzey kıyısında) Har Karkom (Safran Dağı) olduğuna inanıyor. Burada da, bazılarının buranın yaklaşık bin yıldır kutsal bir yer veya ibadet yeri olduğunu gösterdiğine inandığı çok sayıda kaya sanatı, yazıt ve taş anıt var.
(148- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 8)


149- https://doubtingthomasresearch.com/

150- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 7

151- Fire on the Mountain: Geography, Geology & Theophany at Jabal al-Lawz, Glen A. Fritz

152- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 14

153- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, pp 182, 183

154- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 16

155- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 19

156- https://doubtingthomasresearch.com/timeline-the-tradition-of-mount-sinais-arabian-location/

157- Evidence of the Exodus, Miles R. Jones

158- https://www.explorationfilms.com/the-search-for-the-real-mount-sinai.html

159- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 19


160- Kitabı Mukaddes bilgilerine göre Sina Dağının özelliği şunlardır:
Mukaddes Kitap Sina ve Horeb isimlerini neredeyse birbirinin yerine kullanır. Sina ve Horeb'in aynı dağ için alternatif isimler olduğu, iki bitişik dağ oldukları veya Sina Dağı'nın daha geniş bir dağ veya Horeb adındaki arazi içindeki bir zirve/dağ olduğu çeşitli bakış açılarıdır.

Josephus, tanımlar Sina Dağı'nı, özellikle antik Medyen kentinin yakınında, bölgedeki en yüksek zirve olarak. Tüm aralığın kendi zamanında "Sina Dağı" veya "Horeb Dağı" olarak adlandırılması mümkündür.

Birçok araştırmacı, Sina Dağı'nın, Musa'nın İsrailli bir köleyi döven bir Mısırlıyı öldürdükten sonra kaçtığı eski Midyan ülkesinde olması gerektiği konusunda hemfikirdir (Çıkış 2, 18). Midian'ın
Mısır'daki bugünkü Sina Yarımadası'nın güney kısmına uzanıp uzanmadığı tartışılmaktadır. Öyle olsa bile, çoğu bilim adamı Midian'ı tamamen bugün KB Suudi Arabistan'da olan yere yerleştirir.

Dağın tepesine yakın bir yerde bir kaya yarığı olmalı. Musa'nın Tanrı'yı gördüğü ve Tanrı'dan On Emri aldığı yer burasıdır (Çıkış 33-34).

Musa, Harun, Nadab, Abihu ve yetmiş ihtiyarın hepsinin rahatça sığabileceği dağın yamaçlarında bir plato olmalı (Çıkış 24).

Yaklaşık 2-3 milyon İsraillinin ve onların hayvan sürülerinin kamp yapabileceği geniş, açık bir alan olmalıdır (Çıkış 19).

İlyas peygamberin tespit edip sığınak olarak kullanabileceği dağda göze çarpan bir mağara olmalı (1 Kral 19).

Mukaddes Kitabın tanımladığı gibi (Tesniye 9), dağdan su akışının indiğinin kanıtı olmalıdır.

Dağa ulaşmadan önceki son kamp yerinin yakınında, İsraillilerin Amalekliler'le savaşabilecekleri geniş bir açık ova olmalı (Çıkış 17).

Yine son kamp yerinin yakınında, Musa'nın asasıyla bir kayaya çarpması hikayesine uyan, İsraillilerin susuzluğunu gidermek için fışkıran bir su akışına neden olan yarıklı büyük bir kaya olabilir. (Çıkış 17).

3 numaralı kriterde belirtildiği gibi, bir dizi tarihi kaynağa göre, dağ antik Midian kentinin yakınında olmalıdır. Suudi Arabistan'daki Al-Bad şehrinin bir zamanlar Midian'ın bulunduğu yer olduğuna inanılıyor. Batılı bilim adamlarının yanı sıra birçok Suudi bilim adamı da bu bağlantıyı kurmuştur.

Bir popülasyonun petrogliflerde ve/veya eski proto-alfabetik yazıtlarda iletişim kurduğuna dair kanıtlar olmalıdır - Mısır'daki kanıtlar İsraillilerin bu zamanda bir alfabeye sahip olduğunu göstermiştir - dünyadaki en eski alfabetik yazı biçimi.

Altın buzağının yerleştirildiği ve tapınıldığı yerde bir sunak ve/veya stand olduğuna dair kanıt olmalıdır (Çıkış 32).

Altın Buzağı'ya tapanların cesetlerinin yerleştirildiği yerde toplu bir cenaze töreni olduğuna dair kanıt olmalıdır.

Tanrı'nın Mısır'dan Çıkış 20'de Musa'ya verdiği bilgilere göre, dağın altında kesilmemiş taşlardan yapılmış bir sunağa benzer bir şey olabilir.

Sunağın yakınında 12 sütunun kanıtı olabilir (Çıkış 24). İsrailli rahiplerin göğüs zırhlarında olduğu gibi, dörtlü üç sıra halinde düzenlenebilir.

Çıkış kitabında anlatıldığı gibi Sina Dağı'nın tepesindeki ateşli fenomenin kanıtı olabilir. Araştırmacılar bu kriterin gerekliliği konusunda hemfikir değiller.

Zamanın bu noktasında, Doubting Thomas Araştırma Vakfı, Jabal Maqla'nın (kuzeybatı Suudi Arabistan'daki Jabal al-Lawz sıradağlarının bir parçası) kriterlere göre İncil'deki Sina Dağı için en makul yer olduğuna inanıyor. Yukarıda listelenen açıklamaların her birini karşılar.
160- https://doubtingthomasresearch.com/criteria-biblical-mount-sinai/


161- https://en.wikipedia.org/wiki/Jabal_al-Lawz

162- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 16


163- Al-Bad Vahası
Suudi Arabistan destekli bir arkeolojik araştırmaya göre daha büyük El-Bad bölgesinin: Al-Bid' kasabası Wadi Afal yatağında yer almaktadır. Tarih öncesi dönemden itibaren ve tarihi dönem boyunca sürekli olarak iskân edilen antik bir vahadır. Al-Bid' Midyan olarak biliniyordu. Adom [Edom] ve Midyan krallıkları döneminde kuzeybatı Arabistan'ın en önemli şehirlerinden biridir. Bu krallıklar, MÖ 2. bin yılda ortaya çıkan ve birinci bin yılın ortalarına kadar devam eden diğer Arap krallıkları arasındaydı. Şam [Suriye], Mısır ve Filistin.11 Midyanlılar el-Bad'a çok iyi bir nedenle yerleştiler. Birincisi, yukarıda belirtildiği gibi, Arap Yarımadasını güneyde Sheba'dan kuzeyde Akabe'ye kadar uzanan yoğun bir şekilde seyahat edilen ticaret yolu boyunca iyi yerleştirilmiş bir vahadır. Güney Arabistan'ın ünlü baharatlarını, reçinelerini ve tütsünü taşıyan çok sayıda kervan bu yolculuğu yaptı. El-Bad, gezginlerin kuzeye engebeli Midyan dağlarına ve Edom'un kavurucu kırmızı çöllerine gitmeden önce tatlı su bulabilecekleri bu rota üzerindeki en önemli duraklardan biri olurdu. Kuzeyden geliyorsa, günümüz Eilat'ındaki vahadan yüz mil uzaktaki zorlu vahadan sonraki ilk vaha olurdu. El-Bad sadece gezginler için popüler bir durak olmakla kalmaz, aynı zamanda ender, iyi sulanan topraklar aynı zamanda yerleşimcilerin ev diyebilecekleri ideal bir yer olurdu. Bu, hem Midyanlılar hem de Musa'nın Mısır'dan kaçışından sonra geçerli olacaktı. Son olarak, Firavun'dan kaçtıktan sonra İsrailoğulları için en doğal varış noktası olurdu. Biblical Archaeology Society'nin kurucusu Hershel Shanks'in haklı olarak gözlemlediği gibi: Mısır'dan gelen İsrailli birlik, güneydeki vahşi doğada uzun süre hayatta kaldıysa, bunun nedeni, medeniyetin, sulanan ekinlerin ve geçim araçlarının olduğu bir bölgeye yönelmeleriydi. Güney Edom ve Midian bu ihtiyacı karşılıyor ve sanırım oraya yöneldiler.
(163- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 59)


164- Bölgeyi birkaç kez ziyaret eden görgü tanıkları şu gözlemlerde bulundular: “Lewz/Maqla'nın tepesinden doğuya bakıldığında, dağın hemen eteğinde [“kutsal bölge] olarak adlandırılan açık bir ova var ve sonra o ovanın ötesinde ova var. Yaklaşık iki mil genişliğinde ve beş mil uzunluğunda geniş bir ovaya açılır(Resim 24). Sıradağının batı tarafında, İsrailoğullarının Refidim'de kamp kurabilecekleri benzer büyüklükte bir ova var. Ayrıca doğu/batı alanlarından daha dar olan bir kuzey/güney koridoru bulunmaktadır. Bu alandaki arazinin mevcut durumu Musa zamanını temsil ediyorsa, hayvanlar için de bol bitki örtüsü sağlayabilir. Mukaddes Yazılardan, Sina çevresindeki en azından Musa'nın zamanında Yetro'nun koyunlarını barındırabileceği açıktır.
Moller bölgeyi, İsraillilerin çadır kurabilecekleri ve hayvan besleyebilecekleri her yöne doğru daha da büyük vadilerle “40 kilometrekare” olarak tanımlıyor.
(164- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 137)


165- Bu ayet, ayakkabının gevşetilmesinin/çıkarılmasının, kardeşin veya akrabanın arazisini miras alma veya fidye alma konusunda herhangi bir iddiadan kurtulmayı gerektirdiğini göstermektedir.
Hitit yasal belgeleri (2. Bin yılın bir Hurri kenti olan Nuzi'den) toprak sahipliği iddiasının (ve dolayısıyla reddinin) bir ayak davasıyla bağlantılı olduğunu doğrulamaktadır. Bir arazi satışında, tapu devri, kişinin araziden ayağını kaldırması veya basması ile onaylanırdı. Eski malik ayağını araziden kaldırır ve yeni malik veya varis, tarla ve/veya ev(ler) üzerindeki hakkını ileri sürerek ayağını yere vurarak arazi üzerinde hak iddia eder (SMN 2390, 2338). Christine Palmer'ın belirttiği gibi, “Ayağını mülkten kaldırmak, sembolik bir vazgeçme eylemidir.”
Hititlerin ayağı kaldırması ve İsraillinin çarıklarını çıkarması aynı şeyi simgeler: toprak üzerinde herhangi bir hak talebinden vazgeçme.
Tanrı, Musa'nın ayakkabılarını çıkarmasını sağlayarak onu burayı kutsal bir yer olarak kabul etmeye ve etkili bir şekilde “Bu yere (Sina) kimse sahip çıkamaz” demeye zorlar.
(165- The Burning Bush: Why Must Moses Remove His Shoes?, Prof. Rachel Adelman)


166- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 118

167- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 140

168- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, pp 132-133

169- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 155

170- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 71

171- Şekil 16.14 Jabal al-Maqla'dan diyabaz. Diyabaz, metamorfik bir kaya değil, müdahaleci magmatik bir kayadır. Gri fon bazalttır. Dikdörtgen kristaller (fenokristaller) plajiyoklaz feldispattır. Yuvarlatılmış kenarlar, önemli ölçüde ayrışmayı gösterir. Bu tek örnek, Jabal al-Maqla'daki (yazarın örneği) karanlık kayanın volkanik bir kökenini kanıtlıyor.
(171- The Exodus Mysteries of Midian, Sinai & Jabal al-Lawz, Glen A. Fritz, p. 316)


172- Yakın bölgedeki yağış miktarına ilişkin meteorolojik verilerde bazı farklılıklar var gibi görünüyor. Franz, 1980'lerden bir kaynaktan alıntı yapıyor. Geç Tunç Çağı'ndan itibaren yağmur düzeninin değiştiğine ve o dönemde daha çok yağmur yağdığına inananlar var. Ancak öyle yarılmış kayanın çevresinde erozyonun başka "benzeri etkilerinin" olmaması önemlidir.
Southwest Texas State Üniversitesi'nde coğrafya alanında lisansüstü bir araştırmacı ve amatör arkeolog Dr. Glen Fritz D.D.S. Suudi Arabistan'ın jeolojisi hakkında mükemmel bir bilgiye sahiptir. Al Lawz bölgesi hakkında bilgi sahibi olan en iyi arkeologlarla düzenli olarak istişarelerde bulunur. Dr. Fritz Lawz ve Split Rock bölgesinin en son uydu görüntülerinin ve teşhislerinin bulgularını incelemiş ve aşağıdaki sonuçlara varmıştır. Horeb'deki olayı “artezyen sistemi” olarak açıklıyor. Dr. Fritz, alanın mükemmel fotoğrafik kanıtlarını inceleyerek, su akışının "granit alt tabakayı aşındırmak için yeterli süre ve yeterli yüksek enerjide" devam etmiş olması gerektiğini belirtiyor.241
Granit, kristal yapısı nedeniyle normalde yüzey suyu erozyonuna karşı dirençlidir, ancak bazı artezyen kaynakları, daha yüksek çözünmüş karbondioksit konsantrasyonları nedeniyle kimyasal aşınma üretme potansiyeline de sahiptir. Daha yüksek konsantrasyonlar, artezyen kaynaklarının kaynakları olan sınırlı akiferlerde bulunan basınçlı ortam tarafından korunur. Karbondioksit, granitin hidrolizine neden olan zayıf (karbonik) bir asit üretir. Bu işlemde granitteki potasyum feldspat hidrolize edilerek son ürünler kaolinit kil ve silika olur (Marshak 2001).
(172- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, pp 113-114)


173- Kayanın tabanında oyulmuş derin kanallar vardır. Kayadan su verilmesi sürecini, Musa'nın ona söylendiği gibi vurduğuna inanıyoruz. Yerin derinliklerinden bu yekpare kayanın altından, su fışkıran gayzer geldi […] tepe ve büyük kayanın kendisinin tabanına doğru yolunu buldu.237 Bu sonuçlar profesyonel jeologlar, meteorologlar veya hidrologların fikirleri olmadığı anlaşılıyor. Onlar sadece mümkün olan senaryoları göstermeye çalışıyorlar. Şu anda (8/02) kayanın topladığı birçok fotoğraf ve videoyu inceleyen bir bilim adamı. Caldwells, tabanda ve tüm çevresinde çok kayanın alt kısmında yüksek basınçlı hidrolik erozyonun açık kanıtlarını görüyor. S.110

Kayayı ve çevresini gözlemleyen görgü tanığı, bir kez daha kayanın altında düzleşmiş kayalar ile kayanın arkasında ve önünde derin oyuklar ve kanallar fark etti.238 Kayanın hemen altındaki alanın fotoğraflarına bakıldığında, suyun biriktiği ve binlerce insanın erişebildiği doğal bir duraklama yeri gibi görünüyor. Kayanın altındaki “dolusavak” incelendiğinde, kesin erozyon belirtileri, tonlarca su tarafından saldırıya uğramış gibi küçük “dökülmüş” kaya parçaları olduğu görülüyor. Erozyon belirtilerinin yerleri ve olası kaynakları nedeniyle, yerel ani taşkınların gördüklerine neden olduğu sonucuna varılamaz. Gordon Franz, "Bölge kurak çöl olarak sınıflandırılırken, tropikal musonlar şeklinde yılda 100 mm (4 inç) veya daha az yağmur yağıyor" yorumunu yapıyor.239

Yine burada bazı görgü tanıklarının ifadeleri yardımcı olacaktır:
Sıradağların Maqla ve Lawz'ı içeren batı tarafı çok kurak bir çöl iklimidir. Gerçekten de Suudilerin yayınladığı ve bu batı tarafının Rub al Khali'nin veya Arabistan'ın en elverişsiz çöl bölgesinin bölümleriyle aynı yağışı aldığını gösteren topografik haritalar içeren bir kitap bulduk. Rub al Khali'deki yağış miktarları yılda yarım inç ile on yılda yarım inç arasında değişmektedir… S.111

Bu özel kaya setindeki su erozyonunun ani selden kaynaklanmadığından neden eminim ki, bu vadideki birçok kaya tepesinin hiçbirinde bu tür kanallar, oyuklar veya aşındırıcı desenler yoktur. Ani bir sel buna neden olsaydı, vadinin geri kalanını kaçırmayı başarırken, yağmurlar SADECE bu kayanın üzerine yağmak zorunda kalacaktı. Bilimsel olarak düşünen herhangi birinin buna uygulanabilir bir sonuca varabileceğini bilmiyorum. Şimdi, Suudi Arabistan'da genel olarak yağmurlar sadece kışın gelir. Krallığın çeşitli bölgeleri diğerlerinden daha fazla yağış alır. Dağ silsilesinin bu batı kanadı, yukarıda belirtildiği gibi, olağanüstü derecede kurudur. Bununla birlikte, Aralık'tan Şubat'a kadar bulutlar geldiğinde, hâkim rüzgârlar onları batıda Akabe Körfezi'nden uzaklaştırır. Dağlarla karşılaştıkça artarlar ve yağışlarını genellikle doğuya bırakırlar. Bu nedenle Maqla ve Lawz'ın doğu yamaçları görünüşte çok daha yeşildir. Şimdi, unutmayın, tanım gereği hala doğuda bir çöl iklimindeyiz, bu yüzden yemyeşil otlakları kastetmiyoruz. Batı yakasında hiç var olmayan seyrek bitki örtüsü. S.112

Meteorolojik verilerde bazı farklılıklar var gibi görünüyor. Franz, 1980'lerden yakındaki yağış miktarı bir kaynaktan alıntı yapıyor. Geç Tunç Çağı'ndan itibaren yağmur düzeninin değiştiğine ve o dönemde daha çok yağmur yağdığına inananlar var. Bununla birlikte, yarık kayanın çevresinde erozyonun başka "benzeri etkilerinin" olmaması önemlidir.

Southwest Texas State Üniversitesi'nde coğrafya alanında lisansüstü bir araştırmacı ve amatör arkeolog Dr.Glen Fritz D.D.S. sahip Suudi Arabistan'ın jeolojisi hakkında mükemmel bilgi. Al Lawz bölgesi hakkında bilgi sahibi olan en iyi arkeologlarla düzenli olarak istişarelerde bulunur. Dr. Fritz, Lawz ve Split Rock bölgesinin en son uydu görüntülerinin ve teşhislerinin bulgularını inceledi ve aşağıdaki sonuçlara vardı. Horeb'deki olayı “artezyen sistemi” olarak açıklıyor. Dr. Fritz, bölgenin mükemmel fotografik kanıtlarını inceleyerek, su akışının "granit alt tabakayı aşındırmak için yeterli süre ve yeterli yüksek enerjide" sürmüş olması gerektiğini belirtiyor. Kendi sözleri:
Granit, kristal yapısı nedeniyle normalde yüzey suyu erozyonuna karşı dirençlidir, ancak bazı artezyen kaynakları, daha yüksek çözünmüş karbondioksit konsantrasyonları nedeniyle kimyasal aşınma üretme potansiyeline de sahiptir. Daha yüksek konsantrasyonlar, artezyen kaynaklarının kaynakları olan sınırlı akiferlerde bulunan basınçlı ortam tarafından korunur. Karbondioksit, granitin hidrolizine neden olan zayıf (karbonik) bir asit üretir. Bu işlemde granitteki potasyum feldspat hidrolize edilir ve son ürünler kaolinit kil ve silika olur (Marshak 2001). S. 113

Glen Fritz, bu fenomenin ani seller tarafından üretildiği fikrine yanıt olarak şu gözlemi yaptı:
Artezyen akışına olası diğer tek alternatif, ani sel olaylarını içerecektir. Bununla birlikte, önemli tarihi sel meydana gelse bile, erozyon tek bir tepeye izole edilmeyecektir. Taşkın erozyonu, belirli bir alandaki tüm alt kayalarda yatay bantlar oluşturacaktır ve bu alanda böyle bir model belirgin değildir.243
Dr. Fritz'in bölgenin jeolojisine ilişkin bazı sonuçları, alanın erişilememesi nedeniyle sorgulanabilir. Yine kendisinden alıntı yaparak:
Jeolojinin keşifsel araştırması için filtreler, bant oranları ve temel bileşen analizini içeren dijital işleme teknikleri (bkz. Gardner, Khan ve Al-Hinai 1996; Davis ve Berlin 1989) uygulandı. Bu teknikler, zemin seviyesinde kolayca gözlemlenemeyen yüzey bilgilerinin haritalanmasını sağladı. Havadan bakıldığında, bölgenin granit yüzeyleri, çeşitli fayları, eklemleri veya kırıkları temsil edebilen birçok çizgi veya çizgilenme gösterir. Yüzeylenme [Bölünmüş Kaya] civarında çizgiselliklerin trendinde gözle görülür bir değişiklik meydana gelir. Çizgilerin bükülmesi, bir kesme bölgesinin yüzey ifadesi (Drury 1987) veya gözeneklilik ve geçirgenlik bölgeleri içeren yeraltı çatlaklı anakaya olabilir. Bu tür düzensizlikler yeraltı suyunu toplayabilir ve kanalize edebilir (Gold 1980) veya akışını yüzeye yönlendirmek için hareket edebilir (Marshak 2001). Dijital teknikler, yarık kaya oluşumunun yakınında birleşen bir dizi eklem, kırık veya fay ortaya çıkardı.”S.114-115

Fritz daha sonra alanı uydu görüntüsüyle gösterir. Önerilen Horeb Kayası'ndaki çeşitli jeolojik fay hatlarının, eklemlerin veya kırıkların bileşik bir görüntüsüdür. Bu, Landsat 7'den alınan verilere dayanmaktadır. Bu bilgilere dayanarak şu yorumları yapmaktadır:

Çizim sadece yaklaşık 10 mil kareyi kapsamasına rağmen, bu ağın yoğun modeli genel bölge ile karşılaştırıldığında benzersizdi. Bu fay kompleksinin varlığı, altta yatan bir artezyen akiferinin dekompresyonu için tarihi bir mekanizmanın potansiyel kanıtıdır (Gupta 1984). Bu bölgedeki geçirimsiz granit ana kaya içinde sınırlanmış herhangi bir akifer muhtemelen yüksek bir hidrostatik basınca sahip olacaktır. Böyle bir akifer ile iletişimde bir çatlak oluşturabilen veya bir arızayı değiştirebilen sismik aktivite, sıkışan suyun serbest bırakılmasını kolaylaştırabilir. Artezyen akışının hacmi ve süresi, akifer boyutu, oluşumun geçirgenliği ve hidrolik yük basıncı tarafından belirlenecektir.”245

Bu sismik aktiviteye olası bir referans, Mezmur 114:7-8'de bulunur.
Dr. Fritz, yıkanan bölge ve Kaya'nın altındaki “dolusavak” fotoğraflarını inceledikten sonra, bunun tüm bölge için bir anomali olduğunu söyledi. Pürüzlü bir yüzeyin yanında çok düzgün aşınmış bir yüzeye sahip olmak gerçekten eşsiz ve tuhaf bir jeolojik oluşumdur.246
Mukaddes Kitap pasajları ayrıntılı olarak incelenirse,
Yukarıda anlatılan “Rock of Horeb”, ayrıntılara çok iyi uyuyor. Açıkça bu kayanın kendisi, Musa'nın İncil'deki Rephidim'de ayırdığı kaya olduğuna ve Sina Dağı'nın eteklerinin altındaki antik kampta oturduğuna dair kesin bir kanıt vermiyor. Ancak, şimdiye kadar sunulan tarihsel, bilimsel ve diğer kanıtlarla birlikte ele alındığında, makul bir aday gibi görünüyor. Bu elbette Lawz/Sinai tezini destekleyecektir. S.116

Bu nedenle, Sina Dağından aşağı akan böyle bir akışın olması muhtemeldir. Orada oldukları en az dokuz artı ay boyunca istikrarlı bir şekilde önemli bir vadi bırakacaktı.247 Bugün vadi, nadir görülen sel baskınları dışında kuru kalıyor. Bununla birlikte, Geç Tunç Çağı'nda, bu akıntının, yaklaşık iki milyon insanın ve hayvanların susuzluğunu karşılamak için oldukça sağlam olması gerektiği düşünülebilir.
Sitenin gerçek bir gözlemci tarafından tanımlanması yine yararlı olacaktır:
Jebel Maqla 248'de çok farklı görünen bir vadi var karşı karşıya olduğunuzda tepelerin soluna inen batı ona bakıyor [Şek. 24]. Bu, dağın tabanındaki çok daha büyük ve daha geniş dere yatağına hizmet eden ana vadidir. Başkaları da olmakla birlikte, genellikle dibe ulaşmadan kırılır ve dağılırlar. Bazen aslında bu ana kanala geri dönerler.
247 Jim ve Penny Caldwell'e göre, dere yatağı sürekli olarak 10-12 fit derinliğinde ve 20-30 fit genişliğindedir.
Çıkış noktasından, vadinin çok uzağında bittiği yere kadar dağa doğru. Penny Caldwell,
Saha Raporu – Jebel Maqla'nın Üssünde, Ocak 2002.
DİP NOT:248 Birkaç mil arayla ikiz zirveler, bölgenin en yükseği olan Jabal al Lawz ve yukarıda Philby tarafından bahsedilen karartılmış bir zirveye sahip Jebel Maqla vardır. Siteye iki isim verilmesinin nedeni bu olabilir. Bu tezin amaçları doğrultusunda Jabal al Lawz Horeb ve Maqla Sina olarak adlandırılacaktır. Horeb'in “Bölünmüş Kayası” al Lawz'ın yamaçlarındadır, dolayısıyla bu İncil'deki hesaba uyacaktır. Jabal al Lawz, Badem Dağı veya Badem Dağı anlamına gelir ve al Maqla, “taş ocağı” anlamına gelir. S. 117

Dağın eteğine inildikçe bu dere yatağı iyice belirginleşiyor. Geniş ve su ile çok kazılmıştır. Yer yer altındaki taşlar çoktur ve çok düzgün yıkanmıştır. Diğer yerlerde taşlar seyrek ve bölgede çok yaygın olan kum ve kırma granit havzada... Dere yatağı kurban sunağının arkasına doğru kıvrılıyor 249 ve sonra tüm yol boyunca devam ediyor. Maqla'nın tabanına ve aşağıdaki geniş vadiye. Aslında, büyükbaş petrogliflerin bulunduğu alanın hemen yanından devam ediyor. Bu, Musa'nın buzağıyı alıp ateşle yaktığı, toz haline getirdiği ve sulara döktüğü İncil'deki kayıtla da örtüşür. 250 Buradaki bir dere yatağının kanıtı, gerçekten bu gerçek Mt. Sina ise, bulunması gereken doğal fenomen kalıntılarından biridir. Bölgedeki her dağda vadilerin bol olduğu da bir gerçektir. Bu, yukarıdan inen ve drenaj kanıtı gösteren kesik kanalların bulunduğu bölgedeki tek dağ değil. Hepsinde var. Ancak Maqla'daki bu, bölgede bulduğumuz diğerlerinden biraz daha büyük ve aslında çoğundan farklı bir görünüme sahip. S. 118

Cebel al-Lawz'ın tepesinde günümüzde açıklanamayan bir kararma olduğunu iddia edecekti (s.99) ve 'tabandan kayaların analizi onların 'yanmış olabileceğini' gösteriyor (s. 98) Jeolog Dr. John Morris bana, incelediği Jebel al Lawz kayasının, geldiği volkanik alan için tipik olan normal metamorfik kaya olduğunu söyledi. Bunda garip bir şey yok, kayaya erimiş bitki belirtisi de yok.261 Bölgenin jeolojisi ile ilgili olarak bu bölümde ifade edilen görüşler, üç üniversite profesörü ile yapılan istişareye dayanmaktadır. Daha sonra belirtilecektir ki, Tanrı'nın dağdaki varlığından kaynaklanan duman, bir yüzeyi kalıcı olarak yaralayabilecek bir kimyasal/termal olayı belirtir. 262

2002 yılının Nisan ayında, aşağıdaki erkeklerle kişisel görüşmeler yapılmıştır: Bölüm Başkanı olan jeolog Nehru E. Cherukupalli Ph.D tarafından gerçekleştirilen bir kaya örneği Brooklyn Koleji ve Amerikan Doğa Tarihi Müzesi'nde Araştırma Görevlisidir) Dr. Ed Bostick, Kennesaw Eyalet Üniversitesi'nde Yer Bilimleri profesörü Dr. Marion Wampler, İzotopik profesörü. S.123

Bölgenin jeolojisi ile ilgili olarak bu bölümde ifade edilen görüşler, üç üniversite profesörü ile yapılan istişareye dayanmaktadır. Ayrıca bir jeologa danışan zirvenin görgü tanığını da alıntılamak önemli olacaktır:
İki zirvenin tepeleri yaklaşık iki mil uzaktadır. Maqla [siyah tepe] zirvesindeki kayalar iki farklı türden oluşur. Jim'in yeşiltaş dediği [jeolog bir arkadaş bunu böyle etiketledi] son derece sert ve yoğun, pürüzsüz bir taş, görünüşte çok koyu mavimsi-gri-siyah. Makla'nın tüm üst bölgesine eşit olarak dağıtılır. Diğer kaya siyah görünecek kadar kararmıştır. Bölgedeki dağların geri kalanının tamamen aynı çeşidinden kesinlikle granittir. Çevredeki tüm dağlarda kırmızımsı-pembemsi-kahverengi görünür. Bu kayanın bu zirvelerin dağılımındaki fark, kararmış olmasıdır. Neye göre, bilmiyorum. Yeşil taştan çok daha yumuşak bir dokuya sahiptir.

Georgia Teknoloji Enstitüsü'nde Jeokimya ve Georgia Eyalet Üniversitesi'nde Metamorfik Petroloji ve Jeolojik Kimya alanında uzmanlaşan Jeoloji profesörü Dr. Tim Latour. Cherukupalli tarafından analiz edilen kaya örneği, Suudi Arabistan'daki Al Maqla'dan getiren Bob Cornuke'den alındı. Kaya analizinin tamamı aşağıda basılmıştır: “Kaya tanımı: çok ince taneli yeşilimsi görünümlü bir kaya. İçinde çok fazla tanımlayamadı. Kayanın cilalı ince kesiti incelendikten sonra amfibolit adı verilir: Kaya ince tanelidir ve kristaldir. Amfibol (aktinolitik tip), mavimsi yeşil renkte ve bir miktar klorit ve olası albitik plajiyoklaz feldispat kayayı oluşturur. Opak demir oksitler gibi birkaç yardımcı mineral vardır. Kaya, düşük ila orta amfibolit fasiyesinde metamorfoza uğramıştır ve 2 ila 3 kilobardan fazla olmayan düşük basınçta yaklaşık 500 derece veya daha düşük bir sıcaklıkta metamorfizma geçirmiş olabilir. Tahminime göre kaya, muhtemelen bazaltik veya andezitik bileşime sahip magmatik bir kaya olarak başlamış ve daha sonra başkalaşım geçirmiştir. Toplandığı bölgenin jeolojisini bilmeden kayanın yaşını belirlemek mümkün değil.” S.125
(173- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, pp 110-118, 123, 125)


174- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 106

175- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, pp 105, 109

176- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 112

177- https://tr.wikipedia.org/wiki/Dayk


178- Damar kayaçları (yarı derinlik kayaçları
Mağmanın, litosferin üst bölümü olan kabuk içerisindeki yarık ve çatlak gibi süreksizlikleri izleyerek yukarı doğru ilerlemesi sırasında yeryüzüne daha yakın derinliklerde katılaşması sonucu oluşan mağmatik kayaçlara yarı derinlik kayaçları (konkordan/uyumlu Pluton; concordant pluton, sheet intrusion) denir. Yarı derinlik kayaçları, kabuk içerisindeki çatlaklarda damarlar gibi göründüklerinden damar kayaçları olarak da adlandırılırlar. Damar kayaçları yeryüzüne yakın derinliklerde boşluk ve çatlaklarda yavaş soğuma ve daha az basınç nedeniyle gelişen iri, çok iri taneli kristallerden oluşurlar (Şekil 3.5). Kayacın bileşimine göre granit pegmatiti, gabro pegmatiti vb. adlandırılırlar.

Damar kayaçlarında, bulunuş şekillerine göre, yerin derinliklerinden üzerlerinde yer alan çökelik kayaç tabakaları arasına paralel şeklinde sokulup, bu kayaçları kesmemiş, ancak alt kesiminde yer alan dayktan beslenmeye devam ederek üstündeki çökel kayaları tıpkı mantar gibi kabartarak bu şekilde soğuyup şekil almış kayaçlara lakolit (laccolith) denir. Şayet, içerisinde ilerledikleri kayaçların tabakaları ya da diğer tür kayaçların akma düzlemlerine onları kabartmadan ince katman kalınlığında ve paralel gelişmiş iseler bu tür mağmatik kayaçlara sill (sill) adı verilir. Lakolit ve Sill’lere konkordan plutonlar adı da verilir. Diskordan plutonlar ise yan kayaç tabakalanmasını keser. Damar sisteminde de görüldüğü gibi tabakaları dik veya eğik bir açıyla kesmesi sonucu oluşan kayaçlara dayk (dike) adı verilir ve dayk benzeri yapılar, tektonik etkenlerle de çökelik kayaçlarda (örn. kum ya da çamur daykları, tuz domları) görülebilir.
(178- Yıldız Teknik Üniversitesi İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü, Mühendisler İçin Jeoloji Bilgileri, Prof. Dr. Mustafa YILDIRIM, Prof. Dr. Erkan GÖKAŞAN, s. 51)


179- The effects of dykes and faults on groundwater flow in an arid land: the Red Sea Hills, Sudan, Mohamed Babiker, Agust Gudmundsson, p. 259

180- The effects of dykes and faults on groundwater flow in an arid land: the Red Sea Hills, Sudan, Mohamed Babiker, Agust Gudmundsson, p. 269

181- Temporal geoelectric behaviour of dyke aquifers in northern Deccan Volcanic Province, India, p. 723

182- Mafic Dyke Swarms in the Arabian-Nubian Shield, Yehuda Eyal and Moshe Eyal, p. 196

183- Mafic Dyke Swarms in the Arabian-Nubian Shield, Yehuda Eyal and Moshe Eyal, p. 208

184- The effects of dykes and faults on groundwater flow in an arid land: the Red Sea Hills, Sudan, Mohamed Babiker, Agust Gudmundsson, - Giriş

185- The effects of dykes and faults on groundwater flow in an arid land: the Red Sea Hills, Sudan, Mohamed Babiker, Agust Gudmundsson, p. 257

186- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 85


187- On İki Torun Kabile
Musa’nın İsrailoğullarını getirdiği Medyen’de devlet değil kabileler birliği vardı. İsrailoğulları da 12 torun kabile olarak akrabalık bağı ile (kendi kabileleri arasında) bağlanarak toplum olmuşlardır.
MEDYEN BİRLİĞİ (MİDİAN LEAGUE) – 12 TORUN KABİLENİN BAŞLANGICI
İsrail'in komşularının dinleri, genellikle doğanın güçlerini yansıtan evrensel tanrılara sahip, sofistike, hoşgörülü çoktanrıcılardı. Yunan ve Roma dinlerinden çok az farklıydılar ve Doğu ve Batı temasa geçtiğinde, bir panteonun tanrıları diğerindeki eşdeğerleriyle hızlı ve kolay bir şekilde tanımlandı. Kenan ve Mezopotamya'daki temel bir mitsel kalıp, kozmosu teomakiden ortaya çıkan, tanrılar arasındaki bir çatışma olarak tanımlar; burada cennette ve dolayısıyla yeryüzünde krallık, bereket ve yaşam tanrısı olan fırtına tanrısının zaferiyle kurulur. İnsan toplumu, yaratılışın bu düzenlerine katılır, çünkü yeryüzündeki krallık, tam anlamıyla değişmez ve ebedi olan ilahi krallıkta kök salmıştır.

İsrail'in ilk dinini şekillendiren toplumsal metaforlar, tabiri caizse “premonarşik”ti. Daha önce de belirttiğimiz gibi, krallık İsrail'de şüpheliydi ve eski kafalı Yahvistlere göre geçiciydi. İsrail toplumu, özellikle erken dönemde akrabalık temelinde yapılandırıldı ve aşiret toplumu, konfedere bir kabileler birliğine dönüştü; akrabalık yasal kurguyla, yani antlaşmayla genişletildi. Birlikler aynı anda akrabalık grupları olarak kabul edildi, soylarının izini varsayılan bir ataya kadar takip etti, kabileleri az çok yapay, parçalı soy kütükleri ile birbirine bağladı. Aynı zamanda ligin tüm üyeleri akrabalığın görevlerini, yükümlülüklerini ve ayrıcalıklarını genişleten antlaşmaya bağlı birlikler olarak kabul edildi.

Güneyde bu tür bir dizi birlik vardı - Edom, Ammon, Moab, Midian ve Arap birlikleri, özellikle Qedar. Karakteristik olarak, birlikler İlahi Akrabalar veya kendi akrabalarına, birliğin üyelerine veya (aynı şeyi söylemek gerekirse) ahit ortaklarına akrabalık görevlerini üstlenen ahit tanrıları olarak düşünülen koruyucu tanrılar için adlandırıldı.

İsrail'in birliğine Yahve'nin akrabası (fam yahweh) deniyordu. Ammon'da kabile toplumu Milkom'un akrabasıydı, Edom'da Qos'un akrabası, Moab'da Chemosh'un akrabası, Kuzey Arabistan'da Athtar-shamayn'ın akrabası veya ailesiydi (gahl fAthtar-šamayn). Her kabile birliğinin kültü bir tanrı, birliğin patronu, birliğe göçte ve özellikle savaşta önderlik eden ve birliğin unsurları arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunu olan İlahi Akrabaya odaklanıyordu.

Güneydeki bu akraba topluluklarının her birinin onomasticon'una (kişisel adların envanteri), birlik tanrısının çağrıldığı teoforik adlar (ilahi bir öğeye sahip isimler) hâkimdi. İsrail'de onomasticon'a Yahweh veya gEl hâkimdir; Ammon'da, Milkom tarafından (bkz. fotoğraf ve s. 83'teki çizim) veya gEl. Milkom ve Yahweh isimleri, besbelli, tanrıların patriği olan gEl'in sıfatları olarak ortaya çıktı. Moab'da isimler, f Athtar/f Aštar'ın bir sıfatı olan Chemosh ile birleştirilir; Edom'da, Qos ile birlikte, muhtemelen Haddu/Hadad'ın bir kült adıdır.

Güneydeki liglerdeki bu onomastik uygulama, Kenan şehir devletlerindeki ve ayrıca onomastikonlarındaki teoforik isimlerde yüksek tanrıların bütün panteonunun çağrıldığı Mezopotamya'daki kullanımla canlı bir tezat oluşturuyor.

İlahi Akraba, Albrecht Alt tarafından tipolojik olarak lig tanrısının öncüsü “babanın tanrısı” olarak adlandırılan ataerkil dinden kaynaklanan bir tanrı türüdür. Bu, babanın tanrısı ya da birlik tanrısı kültünün erken İsrail'de ya da güneyin fersahlarında tek tanrılı olduğu anlamına gelmez. Ancak İsrail'de kıskanç tanrılarının iddiaları, İsrail'deki tektanrıcılığın daha sonraki gelişimi için bir hazırlık olarak tanımlanabilir. İsrail'in lig tanrısı onun birincil hamisiydi ve özel bir lig kültü talep ediyordu. Bir noktada, yalnızca Yehova önemli bir güce ve egemenliğe sahip olarak görülüyordu. Diğer tanrılar güçlerini kaybetti. Diğer tanrıların gerçek bir gücü yoksa dinsel olarak hiçbir ilgileri yoktur ve bu nedenle bu noktadan sonra İsrail'de varoluşsal tektanrıcılıktan söz edilebilir.
(187- Conversations with a Bible Scholar, Frank Moore Cross pp 75-77)


188- Kuyular / Sarnıçlar
Daha önce Kutsal Bölge olarak adlandırılan Maqla'nın zirvesinin hemen altındaki alanda, belli ki bazı dairesel yapılar var. Cornuke'den alıntı:

Her yapı, iki buçuk fit kalınlığında dış duvarlar oluşturan devasa bir sekoya ağacının dış kabuğundan farklı olmayan üç büyük halkadan oluşuyordu. On sekiz fit çapında, beş fit aralıklı olarak ölçtüler - ve tam olarak on iki tane vardı. Ama onlar sütun değildi. Daha çok tören platformlarına veya belki de büyük sarnıçlara benziyorlardı. Daha önce gördüğümüz antik nehir yatağının dibinde yatıyorlardı, bu yüzden belki bir zamanlar İbrani kabileleri için su depolama rezervuarı olarak hizmet ettiler.” 146

Dağdan su akarken, suyun kuyuların çift duvarlarına sızacağını ve bir dereceye kadar arıtılacağını hissettiler.291 Moller, fotoğrafta önerilen göl yatağının etrafındaki siyah noktalarla “kuyuların” yerleşimini göstermektedir (Şekil 29). Gordon Franz'ın bu konuyla ilgili özeti yararlıdır: 147

Bölgedeki buluntulara biraz kafa karışıklığı eklemek için Wyatt ve Fasold, yakın alanda yaklaşık 18 ft çapında büyük dairesel yapılar buldular (Williams 1990: 208-10; resim 3; Cornuke ve Holbrook 2000: 124). Williams (1990: resim 3) bunların İsrail kabilelerini temsil eden on iki sütun olduğunu söylüyor, ancak Cornuke bunu dikkate almıyor ve bunların ya tören platformları ya da büyük sarnıçlar olduklarını söylüyor (Cornuke ve Halbrook 2000:124).292 Fotoğraflardan ve çizimlerden bana, muhtemelen kuzeybatı Suudi Arabistan bölgesine özgü mezarlarla bağlantılı büyük taş daireler olan höyükler gibi görünüyorlar. Höyüklerin tarihi ve işlevi bilinmemektedir (Ingraham et al. 1981: 69-71).(sayfa 147)
(188- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, pp 146-147)


189- Science in School Issue 29 Summer 2014, p. 48

190- https://www.scientificamerican.com/article/to-save-the-redwoods-scientists-debate-burning-and-logging/

191- The Exodus Case: New Discoveries of the Historical Exodus, Dr. Lennart Möller, p. 783

192- İsrail'in Sina'da daha uzun süre kalması, Kutsal Bölge veya Ahit Alanının bulunduğu Jabal al Lawz/Maqla'nın doğu tarafına seyahat ettikleri için Rephidim'den sonra kamp durakları olacaktı. Orada deneyimledikleri uzun süreli kalışlarla büyük bir insan kitlesi tarafından kamp yapıldığına dair bazı kanıtlar beklenebilir. Caldwell'ler, Lawz/Maqla sıradağlarının doğu yamaçlarından her yöne uzanan geniş düzlüklerin kapsamlı gözlemlerinden, küçük taşlarla yüzlerce kamp çemberini belgelediler. Bu onların Musa döneminde İsrail tarafından kullanıldığını kanıtlıyor mu? Hayır, ama tarihleme çok kesin olmadığı için hala bir olasılık olmaya devam ediyor. Bir kez daha, burası Sina Dağı'nın yeriyse, iki milyon kadar insan için kamp yapmak için yer olmalı ve dokuz aylık bir kampın bazı yapısal kanıtları beklenebilir. Bu yapılar büyük olasılıkla bu kanıt olabilir.
(192- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 152)


193- İnsan besini olarak ballı madde
Manna, beyaz, kişniş tohumu iriliğinde, sakızımsı yapıda, tatlı bir yiyecek olarak tarif edilir. Bodenheimer (1953), manna’nın Tamarix sp.’de beslenen Trabutina mannipara (Hemprich & Ehrenberg) (Hemiptera: Coccoidea: Pseudococcidae) ve coccoid türünün salgıladığı ballı madde olduğunu, sıcak çöl ikliminde, içeriğindeki suyun hızla buharlaşmasıyla dalların üzerinde veya yerde kristalleştiğini bildirmektedir. “Cennetin ekmeği” gibi isimler de verilen bu besin, kutsal sayılmaktadır (Ben-Dov, 1997). Orta Asya, Avrupa Alpleri ve Kuzey Amerika’da bazı yerli kabile tarafından da yenilen manna, 1968’den beri insan besini olarak kabul edilmiştir (Crozier, 1981).
Sonuç
Yapılan çalışmalar, hemipterlerin salgıladığı ballı maddenin ekosistem üzerindeki şaşırtıcı etkilerini ortaya koymaktadır. Ballı madde salgılayan birçok hemipterin önemli tarımsal zararlılar arasında olması, ballı maddenin ekosistem üzerindeki önemli etkilerinin gözde kaçmasına neden olmaktadır. Örneğin, kelebekler ve arılar gibi birçok tozlayıcı için ballı madde çekici olmakta ve bunun sonucu tarım alanlarındaki meyve tutumu artmaktadır. Tarım alanlarında özellikle biyolojik mücadele uygulamalarında ballı madde salgılayan böcek ve karıncalar dikkatle izlenmeli, öte yandan bu maddenin faydalı böcekler için çekici ve gerekli bir besin olduğu unutulmamalıdır.
(193- Türkiye Entomoloji Bülteni 4(2):121, Ballı madde salgısı, Honeydew, Gordana Duroviç, Selma Ülgentürk, s. 126)


194- Ballı madde, Hemiptera takımından genellikle Sternorrhynca olmak üzere, Auchenorrhyncha alttakımına bağlı bazı böcek türlerinin boşaltım (atık) ürünüdür. Şurup kıvamında tatlı bir maddedir. Böcek tarafından emilen bitki özsuyu, sindirim sistemi içinde değiştiğinden, ballı madde, çeşitli sakkaridler ve oligosakkaridler içermektedir. Bazı türlerin ballı maddesinde proteinlerin de olduğu tespit edilmiştir. Ballı madde, ekosistem (salgılayan böcek, bitki, toprak ve diğer canlılar) üzerinde olumlu ve olumsuz çok önemli etkilere sahiptir. Fumajin oluşumu nedeniyle, bitki üzerinde olumsuz etkileri bulunurken, besin döngüsü üzerinde olumlu etkileri bulunmaktadır. Pek çok mikroorganizma, böcekler (karıncalar, balarıları, yaban arıları, parasitoid ve predatörler), kuşlar ve hatta insanlar ballı maddeden besin olarak faydalanmaktadır. Bu nedenle ballı madde, bu canlıların birbiri ve çevresiyle ilişkilerini ve popülasyon yoğunluklarını etkilemektedir. İlk çağlardan beri, insanlar ballı maddeyi bir besin kaynağı olarak, manna ya da salgı balı şeklinde kullanmışlardır. Bal arıları ballı maddeyi toplayarak “Salgı balı, orman balı veya çam balı” üretirler. İnsanlar tarafından severek tüketilen bu bal, ekonomik öneme sahip bir üründür.
(194- https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/64158)


195- Manna scale, Trabutina mannipara (Hemprich & Ehrenberg) (Homoptera: Coccoidea: Pseudococcidae), Y. Ben-Dov

196- Tamarix gallica, Fransız ılgın, yaprak döken, otsu, dallı bir çalı veya yaklaşık 5 metre yüksekliğe ulaşan küçük bir ağaçtır. Suudi Arabistan ve Sina Yarımadası'na özgüdür ve Akdeniz bölgesinde çok yaygındır. Diğer birçok alanda istilacı bir tür olarak bulunur ve genellikle zararlı bir ot haline gelir. İlk olarak 1753'te taksonomist Carl Linnaeus tarafından botanik sınıflandırması için tanımlandı, ancak 1596'dan beri zaten yetiştiriliyordu.
Sonbaharda dökülen kırılgan, odunsu dallara ve onları kaplayan küçük, pul benzeri yapraklara sahiptir. Yaprak şekli, zamanla aşırı kuru koşullara bir adaptasyondur.
Pembe çiçekler küçük, hermafrodittir ve dar, tüy benzeri dikenler üzerinde taşınır. Genellikle yapraklardan daha erken çiçek açarlar, ilki Mayıs ayında, bazen ikinci kez Ağustos ayında.
Doğal aralığında bitki, nehir kenarları gibi nemli alanlarda, özellikle tuzlu topraklarda yetişir. Gösterişli pembe çiçek başaklarının bol üretimi için süs bitkisi olarak yetiştirilmiştir. In Cezayir ve çevresinde ne için tıbbi olarak kullanılmış olan romatizma, ishal ve diğer hastalıklarda. Suyu, İsfahan'dan gelen bir İran lezzeti olan Gaz için bir malzemedir.
(196- https://en.wikipedia.org/wiki/Tamarix_gallica)


197- The Exodus Inscrıptıons at Serabıt El-Khadım Five Proto-Sinaitic inscriptions provide unprecedented
historical context for ancient Israelite traditions of the Exodus, Michael Shelomo Bar-Ron, p. 94

198- https://www.biobestgroup.com/tr/biobest/zararl%C4%B1lar-hastal%C4%B1klar/unlu-bit-14670/

199- Manna: An Historical Geography (Biogeographica), R.A. Donkin, p. 79

200- Manna scale, Trabutina mannipara (Hemprich & Ehrenberg) (Homoptera: Coccoidea: Pseudococcidae), Y. Ben-Dov, p. 387

201- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 153

202- https://doubtingthomasresearch.com/ancient-graveyard-near-golden-calf-site/

203- https://tr.wikipedia.org/wiki/M%C4%B1s%C4%B1r_hiyeroglifleri

204- Mısır hiyeroglifleri, çoğunlukla insanları, bitkileri, hayvanları ve nesneleri gösteren işaretleri kullanan logofonetik bir sistemdir. İşaretler genellikle üç şekilde kullanılmıştır. Hiyeroglif işaretlerinin ilk kullanımı için, bir ve üç ünsüz arasında değişen kod içeren üç tür fonogram vardır. Orta Mısır’ın (ME) tüm ünsüz sesbirimlerini kodlayan ve bu nedenle gramatografik yazı işlevi görme potansiyeline sahip 24 tek sesli (heceli) işaret vardır.
(204- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 4)


205- Bitmeyen Öykü: Alfabe Tartışmaları, -Rapor- s. 14


206- Hemen hemen herkesin hemfikir olduğu bir diğer nokta, alfabenin yaratıcılarının yüksek bir hiyeroglif bilgisine, Orta Mısır-Middle Egyptian (ME) yazısına sahip olmalarıdır. Aslında, Eduard Meyer 1893'te, tamamen sessiz bir alfabenin Mısır hiyerogliflerinden türetilmiş olması gerektiği ilkesini dile getirdi. Dünya çapında bir Mısırbilimci olan Gardiner (1916, 11) ile aynı fikirdeydi. Gardiner, Mısır'ı Samilerin yazmayı öğrendiği okul olarak tanımlamak için "neredeyse belirleyici" dört neden saymıştır: (1) Mısır'ın Levant'a göre coğrafi konumu, diğer tüm ülkelerden daha elverişlidir; (2) Fenike, Yunanca, Saba dili ve ortak prototiplerinden türetilen diğer yazıların ayrışması için önceden düşünülenden daha uzun bir süreye ihtiyaç duyulur; (3) Babil ve Akdeniz yazılarından farklı olarak Mısır, fonetik işaretlerini alfabetik yazının taklit ettiği bir özellik olan ideografik yazısından türetmiştir ve (4) akrofoni ilkesi, Lambdin 1960-21 sessiz alfabesinin türetilmesini açıklamanın doğal bir yoludur.
(206- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 9)


207- Madenlerde mevsimlik çalışan İbrani kölelerin Mısır’da vebanın çıkması nedeniyle madenlerde uzun süre kalmak zorunda oldukları bildirilir. Üstelik bu grubun altın buzağı isyanında rol oynayan karışık topluluk olduğu ileri sürülür.
(207- The Exodus Inscriptions at Serabit el-Khadim, Five Proto-Sinaitic inscriptions provide unprecedented, historical context for ancient Israelite traditions of the Exodus, Michael Shelomo Bar-Ron, p. 14)


208- Alfabe Delta’da Avaris şehrinde de (modern Tell el-Dabˤa) kullanıldı.
Verilere ilişkin bu kısa genel bakıştan birkaç sonuç çıkarabiliriz. İlk olarak, mucit(ler)i Alfabe, harflerin isimlerinin kaynağı olarak hizmet eden bir Sami dili konuşuyordu. İkinci, hiyeroglif işaretlerini gözlemlemek ve uyum sağlamak için bolca fırsata sahip oldukları bir Mısır ortamında çalıştılar. Üçüncüsü, Mısır'da merkezi bir konumda bulunan bir sitede çalışmış olmalılar. Bazen 20'de inci ya da erken-19 inci uzak konuma yayılmasına alfabetik yazı için sırayla asırdan MÖ 19. yüzyılın ortalarında Mısır'ın köşeleri. Birkaç olasılık var, ama benim görüş, doğu Nil deltasındaki Avaris şehri (modern Tell el-Dabˤa) en çok temsil edilen şehirdir. Bu site için makul bir seçenek. Mısırbilimci Manfred Bietak'ın (2010b) gösterdiği gibi, birçok Semitik konuşan kişiler, Orta Krallık döneminde bu şehri ev olarak adlandırdılar. Tell el-Daba'daki kazılar, orijinal olarak “Reṯenu prensi Di-sobek-em-ḥet”e (Martin 1998) ait bir bok böceği mührü ve “Reṯenu prensi” (Bietak 2010a; 2010c). Bu nesneler, Avaris'teki Sami konuşan topluluk ile Habidadum'un Serabit el-Khadem'deki birliği arasında potansiyel bir bağlantı sağlar.
(208- On the Origin of Alphabetic Writing, p. 5)


209- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 36


210- Özlü Edebiyat – Kitabe (Lapidary Literature)
Wadi el-Hol kaya yazıtları, dini içerikli metinlerin yanı sıra edebi besteleri de içerir. Amenemhat III döneminde, bir rahip Dedusobek, yakındaki bir kaya yazıtının yazarına hitaben mektup tarzında bir yazıt oymuştur (şek. 11; Darnell 2002b: 99 - 101 [WHRI 5 sağ dikey çizgiler]). Özlü mektup, Sinuhe'nin Senusret I'e yazdığı mektuptaki listeye yakından paralel olarak birkaç tanrıya bir adresle açılır.
(210- Wadi el Hol, John Coleman Darnell, p. 5)


211- Wadi el-Hol yazıtı, hikâyenin Ashmoleon Ostracon versiyonundaki çeşitli okumalar için Orta Krallık öncüllerini sunar (olasılıkla tesadüfi değil, pace Parkinson 2009: 125, n. 27). Sitedeki edebi metinler, bunun “eğlence için zorunlu bir sosyal alan” olarak kullanılmasını önermektir (Parkinson 2009: 125 - 126; ayrıca Darnell 2002b: 93 - 94 [WHRI 3], asimetrik lir çalan şarkı söyleyen bir adam) ve zihinsel durumu ortaya koymaktadır. Eğitimli bir Orta Krallık gezgini için seyahat ve çölün edebi ilişkileri.
(211- Wadi el Hol, John Coleman Darnell, p. 6)


212- Orta Krallık, eski Mısır sanatının, dilinin ve edebiyatının klasik dönemidir. Mısır diline girişler her zaman bu dönemin ünlü edebi yapıtlarından başlar; bu nedenle hem akademisyenler hem de öğrenciler kaçınılmaz olarak Orta Krallık'a aşinadır.
(212- Hathor and her Festivals at Lahun, in Miniaci, Grajetzki (eds.), The World of Middle Kingdom Egypt, Zoltán Horváth, page xi)


213- Wadi el-Hol, antik Thebes ve Hiw arasında kabaca eşit uzaklıkta, Farshut Yolu'nun orta noktasına yakın bir kaya yazıt siteleri ve kervansaray birikintileri topluluğudur. Kaya yazıtları, çoğunluğu Orta Krallık'a ait olmak üzere, Hanedan Öncesi ve Kıpti Dönemleri arasında değişmektedir. Çoğu yazıt isimleri ve unvanları kaydeder, ancak diğerleri daha uzundur ve edebi metinler ve derin çöldeki dini kutlamalara göndermeler de dâhil olmak üzere daha sıra dışı içeriğe sahiptir. Arkeolojik kalıntılar, Farshut Yolu boyunca kervanların ve gezginlerin döküntülerini temsil eden Tasya kültürünün Hanedan öncesi mezarlarını ve enkaz höyüklerini içerir. En büyük yatak, geç Orta Krallık'tan Pers Dönemi'ne kadar sürekli bir seramik ve organik malzeme stratigrafik kaydı içerir.
(213- Wadi el Hol, John Coleman Darnell, p. 1)


214- Two Early Alphabetic Inscriptions from the Wadi el-Hôl: New Evidence for the Origin of the Alphabet from the Western Desert of Egypt, p. 74


215- Wadi el-Hõl'in stratejik konumu nedeniyle, yazıtların çoğu askerler ve askeri faaliyetlerle ilgilidir. Amenemhat III döneminde, Theban birlikleri Wadi el-Hõl 13'te garnizon kurmuş gibi görünüyor ve çöl ileri karakolu, İkinci Ara Dönem'e14 askeri bir üs olarak hizmet etmeye devam ederken, Teb'in arka kapısını korurken, Abydos'taki Theban üssü ve Nil ile Kharga Vahası arasındaki bir Theban karakolu. İkinci bin yılın sonlarında, Wadi el-Hõl ve ona bağlı yollar, genellikle barış zamanlarında güvenliği sağlayan yabancı yardımcılarla desteklenen askeri birlikler için bir caddeydi. gezginler - tüccarlar, hacılar veya rahipler - güvenli geçiş ve savaş zamanlarında stratejik manevralar için aynı rotaları kullandılar. İlk iki alfabetik yazıt, askerileştirilmiş bir ortamda faaliyetlerin bu karmaşık birleşimine uyuyor.
(215- Two Early Alphabetic Inscriptions from the Wadi el-Hôl: New Evidence for the Origin of the Alphabet from the Western Desert of Egypt, p. 75)


216- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 6

217- Discovery of egyptian ınscriptions ındicates an earlier date for origin of the alphabet, by John Noble Wilford

218- The Birth of the Alphabet from Egyptian Hieroglyphs in the Sinai Desert, Orly Goldwasser, p. 166

219- Düzgün bir şekilde bağlamlandırılan Sina yazıtları, alfabenin kökeni hakkında çok önemli bilgiler sağlar. Daha 1916'da, Mısırbilimci Alan Gardiner (1916), Sina alfabesindeki harflerin çoğunun hiyeroglif işaretlerine benzediğini fark etti ve alfabenin Mısır yazısından türediğini öne sürdü.
Doksan yıl sonra, Gordon Hamilton (2006: 29–253) Sina yazısı ile hiyeroglif ve hiyeratik yazılar arasındaki geniş paralellikleri belgeleyerek Gardiner'in şüphelerini doğruladı. Gardiner gibi, alfabenin Mısır yazı sistemlerinden türediği sonucuna vardı. Son yıllarda, Gardiner ve Hamilton'un sonuçları, alfabenin icadıyla ilgili birkaç hipoteze yol açmıştır. Önde gelen hipotez, Sami dili konuşan bir bireyin Mısır hiyerogliflerinin bir alt kümesini seçmesi ve daha sonra onlara kendi Sami diline dayalı olarak ünsüz değerler atamasıdır.
Mısırbilimci Orly Goldwasser (2006), bu sürecin Sina yazıtlarını şimdiye kadar oluşturulmuş ilk alfabetik metinler haline getirecek olan Serabit el-Khadem'de gerçekleştiğini bile iddia ediyor. Ancak önerisi yaygın kabul görmedi.
Sina yazısının mirası bu güne kadar devam ediyor. Alfabetik yazı yalnızca bir kez icat edildi ve bu nedenle her alfabetik sistem ya Sina yazısının doğrudan bir soyundan geliyor ya da Sina yazısının bir türevinden ilham alıyor. Örneğin bugün kullandığımız Roma alfabesi, Sina alfabesinin doğrudan soyundan gelmektedir. Romalılar alfabeyi Etrüsklerden, Yunanlılardan, Fenikelilerden ve Geç Tunç Çağı öncüllerinden miras alan Etrüsklerden ödünç aldılar (Fischer 2001: 82-89). Roma alfabesindeki A gibi bazı harfler, Sinaitik ve hiyeroglif yazılarındaki piktografik kökenlerinin izlerini bile korumaktadır.
(219- Wandering in the Desert?: A Review of Charles R. Krahmalkov’s “The Chief of Miners Mashe/Moshe, the Historical Moses”, Aren M. Wilson-Wright, pp 8-10)

220- The Exodus Inscriptions at Serabit el-Khadim, Five Proto-Sinaitic inscriptions provide unprecedented, historical context for ancient Israelite traditions of the Exodus Michael Shelomo Bar-Ron, p. 5

221- Proto-Sinaitic – Progenitor of the Alphabet, Frank Simons, pp 26-27

222- Two Early Alphabetic Inscriptions from the Wadi el-Hôl: New Evidence for the Origin of the Alphabet from the Western Desert of Egypt, p. 73

223- Amenemhat III, bilinen yirmi sekiz girişimiyle Sina Yarımadası'na diğer On İkinci hanedan hükümdarlarından daha fazla sefer düzenledi. Dolayısıyla, saf sayılar açısından, Amenemhat III'ün saltanatı, Sina yazıtlarının oluşumu için en olası bağlamı sağlar.
(223- Sinai 357: A Northwest Semitic Votive Inscription to Teššob, Aren Max Wilson, pp 248-249)


224- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 35

225- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 50

226- The World's Oldest Alphabet, Douglas Petrovich, p. 11


227- Sina 349, 357 ve 361 de dâhil olmak üzere burada tartışılan dört kişiden ilkidir ve hepsinin tek bir bestecisi var gibi görünmektedir (aynı kâtip değil). Bu, ortak temaları ve yazı stilleri nedeniyle birbirlerine karşılıklı destek sağlar. Örneğin, hepsi aynı polemik havasını paylaşır ve bir kafiye içerir. Ancak aynı kâtip tarafından yazılmamışlardır. Bu yazıt, Maden L'de bulunan ve aşağıda incelenen (Sina 349 ve 357) iki ek ortak özelliğe dayalı olarak bir araya gelen diğer iki yazıtı birleştirmektedir: üçü de Maden L'de bulundu ve ortak bir yazı stiline sahipler, bu da hepsini aynı yazıcı elinin yazmış olabileceğini düşündürüyor.

Sina 353, 357 ve 361 ile ek bir özelliği paylaşır: dikey çizgilerle yazılmıştır.
Sina 349 ve 357'de olduğu gibi, kafiye son dizelerde bulunur.

Sina 353, İbrani yolcuları, tapınağı orada duran Altın İnek ilahı Hathor Ba'alat kültü tarafından baştan çıkarılmamaları için uyaran bir tabela gibi görünüyor. Putu mahallinden temizlemelerini ve kendilerini onun tesirinden uzaklaştırmalarını emreder.

En az dört ‘Çıkış Yazıtı’ndan birisini Musa'nın kendisinin yazmış olabileceğine inanıyorum. Eğer öyleyse, On Emir için hayal ettiğimiz klasik "taş tabletlere" ne kadar benzediğini düşünürsek, bu inanç için önemli bir kazanımdır. Onlar da metin sütunları olarak yazılmış olabilir mi?

13. hanedan döneminde İbranilerin yeterli sayıda okur-yazar oldukları anlaşılıyor.
Ortalama bir İbrani'nin bu yazıtları okuyup okumadığını merak etmeyelim diye, tezimiz için önemli olan bir başka nokta da, hedeflediğimiz zaman dilimindeki Samiler/İbraniler arasında güçlü bir okuryazarlık oranı olmasıdır. Dr. Kerry Muhlestein, Wadi el-Hol yazıtlarının kendilerinin öne sürdüğünün yanı sıra, bu makalenin sınırlarının ötesinde, 13. Hanedan'da bunun için önemli kanıtlar zikretmektedir:5
Brooklyn Papirüsünde adı geçen öğretmenin önerdiği gibi, bazı Mısırlı seçkinler Sami köleler tarafından eğitilmiş bile olabilir. Ayrıca, bazı Asyalılar tapınakta çalıştıkları için, şüphesiz okuryazar rahiplerle düzenli temasları vardı. Bu nedenle, entelektüel düzeyde kültürel bir etkinin gerçekleşmesi için fazlasıyla fırsat vardı. Asyalılar arasında "bazı güçlü kişiliklerin erken Hanedanlık 13'te zaten krallık makamına yükseldiğini" fark ettiğimizde bu fikir güçlenir. 13. hanedan, 'Asyalıların Oğlu' sıfatını taşıyordu.
The Exodus Inscriptions at Serabit el-Khadim, Five Proto-Sinaitic inscriptions provide unprecedented, historical context for ancient Israelite traditions of the Exodus, Michael Shelomo Bar-Ron, page 11, 14, 56

Musa ve Yakınlarının Okur Yazarlığı
Dikey metnin Musa'nın yanı sıra büyük bir askeri lider tarafından yazılmış olması tamamen mümkündür - Joshua (kendini kanıtlamak için böyle bir yazıt yapmış olabilecek lider) veya Musa'nın ikinci komutanı Hur’dur. Düşey sütunla ilgili yorumumun en çok Musa'nın yazdığı bir yazıtla tutarlı olduğuna inanıyorum. Üç kişiden yalnızca Musa, Çıkış sırasındaki yazıcı faaliyetiyle hatırlanır. İsrail kampındaki yüksek rütbeli bir yetkiliye duyulan saygının derecesi yalnızca hayal edilebilirken, benim yorumum doğruysa, Musa'nın yazdığı bir yazıtın Arba' gibi daha düşük bir şef tar7fından böyle bir itaatkâr onayı garanti edeceğinden yalnızca emin olabiliriz.
(227- The Exodus Inscriptions at Serabit el-Khadim, Five Proto-Sinaitic inscriptions provide unprecedented, historical context for ancient Israelite traditions of the Exodus Michael Shelomo Bar-Ron, p. 30)

228- Orta Tunç Çağı'ndan Geç Tunç Çağı'na kadar Proto-Sinaitik ve Proto-Kenaan alfabesi iki ana aşama gösterir: ikonik ve lineer-doğrusal. Bir Proto-Sinaitik yazıt dışında tümü ikonik varyasyonlar gösterirken, Proto-Kenan yazıtları olarak adlandırılan yazıtlar iki evre gösterir: erken ikonik evre ve sonraki doğrusal evre. Proto-Sinaitik ve Proto-Canaanite ikonik fazı ile Geç Tunç Çağı Kenan dilindeki alfabetik yazının lineer fazı arasında doğrudan bir paleografik evrim çizgisi çizilebilir (Pardee 1997b ve 1997c).

KOMUT SİSTEMLERİNDE İKONİKLİK TANIMI
Benim hipotezime göre, Mısır hiyeroglif sisteminin yüksek ikonikliği, Sina'daki en eski alfabenin icadı için tetikleyici ve araçtı.5 Hiyeroglif yazı sistemi, Mısır temsil kurallarına göre titizlikle çizilmiş birkaç yüz ikonik işaretten oluşur. Gösterilenlere karmaşık bir iç içe geçmiş okuma kuralları ağı aracılığıyla atıfta bulunurlar.6

Beyin araştırmaları alanındaki yeni araştırmalar, alfabetik yazıların yanı sıra Çince ve Japonca gibi daha “ikonik” yazıların, bilim adamları tarafından “posta kutusu” olarak adlandırılan beynin özel bir alanında işlendiğini göstermiştir (Tan ve ark. 2001). Dehaene 2010; Frost 2012 ayrıca Çince ve Japonca için). Her ne kadar bariz nedenlerden dolayı, Mısır hiyerogliflerini ana dili olarak konuşanlar veya okuyucular üzerinde hiçbir zaman araştırma yapılmamış olsa da, bu durumda da hiyeroglif yazı sistemini oluşturan küçük görüntüler, beynin resim işlemeye ayrılmış diğer alanlarında değil, esas olarak "posta kutusunda" işlenirdi, yani "okunurdu". Yani “okumak,” esas olarak “posta kutusunda” ve beynin resim işlemeye ayrılmış diğer alanlarında olmaz. Bu sonuçlar, metinde ve resimde ikonikliğin ayrı bir tartışmasını kuvvetle önerir.
(228- From the iconic to the linear: the Egyptian scribes of Lachish and the modification of the early alphabet in the Late Bronze Age, Orly Goldwasser pp 118, 120)


229- From the iconic to the linear: the Egyptian scribes of Lachish and the modification of the early alphabet in the Late Bronze Age, p. 146


230- The Biblical significance of Jabal al Lawz, Charles A. Whittaker, p. 102

231- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 117

232- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 141

233- Mount Sinai in Arabia, Joel Richardson, p. 61

234- Mısır’dan Çıkış ve Kenan Fetihleri, Marc Madrigal, s. 7

235- https://josephandisraelinegypt.wordpress.com/feature-article-imhotep-and-joseph-are-the-same-person/

236- Revising the Egyptian Chronology: Joseph as Imhotep, and Amenemhat IV as Pharaoh of the Exodus

237- The Exodus problem and its ramifications : a critical examination of the chronological relationships between Israel and the contemporary peoples of antiquity,, Donovan A. Courville

238- Anne Habermehl’in The Ipuwer Papyrus and the Exodus, isimli makalesinde “Tartışma” bölümünde 6. ve 12. hanedan döneminin çağdaş olduğu ve her iki hanedanlıkta da ÇIKIŞ ve MISIR’ BELALARI ile ilgili bilgiler olduğunu bildirir. Bu iki hanedanın aynı anda yaşadığını bildirir.
(238- The Ipuwer Papyrus and the Exodus, Anne Habermehl - The Proceedings of the International Conference on Creationism, Article 42)


239- Bilim insanlarının Altıncı Hanedan olarak adlandırdıkları firavunlar, özellikle Mısır arkeolojisine göre Pepi I güçlü krallardandır. Courville, bu Altıncı Hanedan krallarının aslında 12. hanedan firavunlarının (Sesostris I, Sesostris III, Amenemhet III, vb.) altında alt yöneticilerdir. Ayrıca On üçüncü Hanedan, On ikinci ile paralellik gösterdi.
(239- Moses and Pharaoh: Dominion Religion Versus Power Religion, Gary North, p. 318)


240- https://tr.wikipedia.org/wiki/Akhenaton#Akhenaten'e_isim_de%C4%9Fi%C5%9Fikli%C4%9Fi

241- https://en.wikipedia.org/wiki/Hatshepsut

242- Early history of the alphabet: an introduction to West Semitic epigraphy and palaeography, Joseph Naveh, p. 4


243- Kraliyet Mezarlarının Kalıntılarından Ekonomik ve Siyasi Sorunları Yeniden İnşa Etmek: Eski Mısır Hanedanı XIII
Giriş
Eski Mısır Hanedanlığı XIII (MÖ 1800-1630) çalışması sorunludur. Güçlü firavunların olduğu daha varlıklı zamanların aksine, bu çağın özellikleri arasında, birkaç aydan birkaç yıla kadar, daha uzun aralıklarla hüküm süren, herhangi bir yerde hüküm süren, oldukça geçici ve ilgisiz 50'den fazla kral bulunmaktadır. Turin Kral Listesi, bu hükümdarların kronolojik bir listesini sağlar, ancak diğer kaynaklar aracılığıyla bilinen veya tamamen bilinmeyen bazı isimler bu parçalı belgede eksiktir (Gardiner 1959; Ryholt 1997: 69-75). Bu krallar daha güçlü olduklarında, onların altında görev yapan yetkililer, arkeolojik kayıtlarda tarihi bir iz bırakarak bazı anıtlar inşa edebildiler. Bununla birlikte, dönemin çoğu için, bu adamlar isimsiz kalır veya belirli saltanatlarla ilişkilendirilmeleri imkânsızdır. Nil taşkın yatağının doğası gereği, arkeolojik incelemeye uygun alanların çoğu, başta mezarlıklar ve bunlarla ilişkili tesisler olmak üzere çöldedir. Bu nedenle, mezarlar ve mezar döşemeleri genellikle eski Mısır toplumuyla ilgili en fazla bilgiyi sağlar (Trigger 1990). Hanedan XIII için bu fenomen, bu dönemin krallarına atfedilebilecek birkaç başka yapı türü olduğu için daha da belirgindir (Ryholt 1997: 336–359). Bu çağda tapınakların ve diğer kraliyet anıtlarının kıtlığı, ekonomik ve politik durumun uygun olmadığını gösteriyor. Aslında, Mısırlıların sonraki nesilleri, bu kralları bazı anıtlarda bulunan kral listelerinin dışında bırakarak bu kralları tarihsel bellekten silmeye çalıştılar (Redford 1986: 19–21; von Beckerath 1964: 29). Bununla birlikte, bu kralların saltanatları sırasındaki koşulları ve olayları ayırt etmek, özellikle çoğu büyük, yazılı anıtlar dikmek için gereken kaynaklara veya zamana sahip olmadığı için, parça parça kanıtların her ayrıntısına dikkat etmeyi gerektirir.

Krizi Tanımlamak
Ekonomik ve diğer krizlerin toplumdaki farklı sosyal seviyeleri ne ölçüde etkilediği genellikle arkeolojik araştırmalarla belirlenebilir (Smith 2004). Bununla birlikte, Mısır ve diğer erken uygarlıklar için, büyük ekonomik olaylarla ilgili en alakalı ve tarihlendirilebilir kanıtlar, hane halklarından veya daha düşük statülü bireylerle ilgili bağlamlardan ziyade, genellikle kral ve seçkinler alanından gelir.

Geç Hanedan XII'den erken Hanedan XIII'e kadar olan verilerin analizine dayanarak, kralların kullanabileceği ekonomik kaynakların değiştiği açıktır. Yaklaşık 200 yıl süren Hanedan XII, biri kadın olmak üzere 12 kraldan oluşan bir gruptan oluşuyordu (Callender 2000: 148–183; Franke 1995; Grajetzki 2006: 28–51). Bu dönemin yüksekliği, her ikisi de çok sayıda anıt inşa eden ve her birinde iki mezar bulunan Senwosret III ve Amenemhet III'ü içeriyordu. Amenemhet III'ün ölümünden sonra, bu dönemin son iki kralı Amenemhet IV ve Neferusobek (bir kadın) kısa saltanatlara sahipti ve mezarlarının yerleri bilinmiyor. Dolayısıyla, düşüşün Amenemhet III'ün saltanatının sonunda başlamış olması muhtemeldir.
(243- Reconstructing Economic and Political Problems from the Remains of Royal Tombs: Dynasty XIII of Ancient Egypt, Dawn McCormack, p. 37)


244- https://tr.wikipedia.org/wiki/Kade%C5%9F_Antla%C5%9Fmas%C4%B1








 


Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim