• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Müşakele Sanatı, Araf Suresi 51



MÜŞAKELE SANATI



ARAF SURESİ


50,51.Ve ateşin ashâbı, cennetin ashâbına, “Biraz su veya Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden bize aktarın” diye seslendiler. Onlar da, “Allah, dinlerini alaya ve eğlenceye alan, basit, iğreti dünya hayatına aldanan kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlere ikisini de gerçekten yasaklamıştır!” dediler. –Bu günle karşılaşacaklarını umursamadıkları, âyetlerimizi/ alâmetlerimizi/ göstergelerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi, Biz de bugün onları umursamayacağız/ cezalandıracağız.– 46.Aralarında da bir perde vardır.
Ve Kur’ân bölümleri üzerinde bilgisi olan kimseler, onların hepsini alâmetlerinden tanırlar. Ve Kur’ân bilgisine sahip kimseler, cenneti umup da henüz girmemiş olan cennet ashâbına seslenirler: “Selâm olsun size!”
47.Gözleri ateş ashâbına çevrilince, “Rabbimiz! Bizi bu hainlerle birlikte bulundurma” derler.
48,49.Kur’ân bölümleri bilgisine sahip kimseler, alâmetlerinden tanıdıkları kimselere seslenip, “Topluluğunuz ve büyüklendiğiniz şeyler size yarar sağlamadı, Allah’ın, rahmetine –ki bu rahmet, Allah’ın “Girin cennete, size kaygı yoktur, üzülmeyeceksiniz de” diye verdiği sözdür– erdirmeyeceğine yemin ettikleriniz, şunlar mı?” derler.


46. âyetin ilk cümlesinden sonra açılan parantez, 49. âyetle kapanmış ve bu âyetlerle tekrar cennet ashâbı ile ateş ashâbının karşılıklı konuşma sahnesine dönülmüştür.


Kâfirlerin, cehennemdeki azapları görünce yalvarıp yakarmaları ve hem cehennem görevlilerinden hem de cennetteki müminlerden yardım istemeleri Kur’ân’da birçok kez tasvir edilmiştir. Bu tasvirlere göre, cehennemdekiler cennetin içini gördükleri için daha fazla pişmanlık duyacaklar ve cehennemdeki azapların üstüne bir de acı pişmanlığın verdiği böyle bir psikolojik azapla karşılaşacaklardır.



Bütün bu anlatımlar hep “başınıza gelmeden tedbirinizi alın” cinsinden uyarılardır:

77.Ve onlar seslenirler: “Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin.” Mâlik: “Şüphesiz siz, böyle kalacaksınız” dedi.(Zuhruf/77)


106,107.Dediler ki: “Rabbimiz! Azgınlığımız bizi yendi ve biz, bir sapıklar topluluğu olduk. Rabbimiz! Bizi buradan çıkar. Eğer bir daha aynısını yaparsak işte o zaman gerçekten biz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlarız.”
108.Allah dedi ki: “Sinin oraya! Bana konuşmayın da. 109.Şüphesiz Benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz! Biz iman ettik; artık bizi bağışla, bize merhamet et, Sen merhametlilerin en iyisisin” diyorlardı. 110.İşte siz onları alaya aldınız; sonunda da onlar, size Benim anılmamı, öğüdümü unutturdu/terk ettirdi. Ve siz onlara gülüyordunuz. 111.Şüphesiz ki bugün Ben, sabretmelerine karşılık, onları ödüllendirdim; onlar, kazançlı çıkanların ta kendileridir.” (Müminûn/107-108)


12.Ogün, inanan erkekleri ve inanan kadınları, ellerinin arasında ve sağlarında ışıkları olduğu hâlde koşar göreceksin. –Bugün müjdeniz, altlarından ırmaklar akan, içlerinde sonsuza dek kalacağınız cennetlerdir. İşte bu, çok büyük kurtuluşun ta kendisidir!–
13.O gün münâfık erkekler ve münâfık kadınlar, o iman eden kimselere: “Bize bakın da sizin ışığınızdan alalım?” derler. Denildi ki: “Arkanıza dönün de ışık arayın!” Sonra da aralarına içinde rahmet, dışında da kendi yönünden azap olan kapılı bir sur çekilir.
14,15.Onlara: “Biz, sizinle beraber değil miydik?” diye seslenirler. Mü’minler: “Evet ama, siz kendi canlarınızı ateşe attınız, gözlediniz, kuşkuya düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. Sonunda Allah’ın emri gelip çattı. O, çok aldatan da sizi, Allah ile aldattı. Bugün artık sizden kurtulmalık alınmaz, kâfirlerden; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenlerden de. Sizin varacağınız yer ateştir. O, size yaraşandır. O, ne kötü bir dönüş yeridir!” (Hadîd/12-15)


NİSYÂN: Elli birinci ayetin orijinalindeki  النّسيان [nisyân] sözcüğü, “unutmak” olarak meşhurlaşmıştır. Sözcüğün esas anlamı, “ ضدّ الذّكر والحفظ  zıddu’z-zikri ve’l hıfz [söylememek, anmamak ve akılda tutmamak]”tır. Buna göre nisyân, “bile bile terk etmeyi, değer vermemeyi, umursamamayı” ifade eder. “Hatırlamamak, unutmak” kavramları da bu sözcükle ifade edilmekle beraber, Kur’ân’daki bütün nisyân sözcükleri için daima “umursamamak, ağza almamak” anlamı da itibara alınmalıdır.[35] Çünkü nisyân sözcüğü burada Allah’a da izafe edilmiştir, Allah ise unutmaz.


Hatırlamamak, unutmak bir mazerettir ama umursamamak bir suçtur. Kehf/60′da, genç arkadaşının Mûsâ peygambere “Hût’u unuttum” demesi veya hapishâne arkadaşının Yûsuf peygamberi unutması normal bir unutma, hatırlamama değil, umursamamak, önemsememek, bile bile terk etmektir.


51. âyette  nisyân  sözcüğünün Allah’a izafesi sûretiyle müşâkele sanatı yapılmıştır. Târık sûresi’nde açıkladığımız bu sanata göre, Allah’a izafe edilen nisyân, yaşamlarında Allah’ı umursamamış olanlara Allah’ın ceza vereceği anlamına gelmektedir. Kur’ân’da müşâkele sanatının  nisyân  sözcüğü ile yapılışına birçok örnek gösterilebilir


67.Münâfık erkekler ve münâfık kadınlar birbirlerindendir; kötülüğü emreder, iyilikten sakındırırlar ve ellerini sıkı tutarlar/ cimrilik ederler. Allah’ı terk ederler de, Allah da onları terk ediverir. Gerçekten de münâfıklar, hak yoldan çıkmış kimselerin ta kendileridir. (Tevbe/67)


124-126.Kim Benim anılmamdan/ Benim öğüdümden mesafeli durursa, hiç şüphesiz onun için zor, sıkıcı bir geçim/ yaşam vardır. Kıyâmet günü de onu kör olarak kıyâmet günü toplantı alanına toplarız. O der ki: “Rabbim ben gören biri olduğum hâlde beni neden kör olarak bu yere çıkardın?” Allah der ki: “Bu böyledir, âyetlerimiz sana geldi de sen onları terk etmiştin; bu gün de aynı şekilde sen terk ediliyorsun/cezalandırılıyorsun.” (Tâ-Hâ/126)


34,35.Ve denilmiştir ki: “Bugün Biz sizi, sizin bu gününüze kavuşmayı unuttuğunuz gibi unuturuz/ terk ederiz/ cezalandırırız. Yeriniz de ateştir. Sizin için yardımcılardan herhangi biri de yoktur. İşte bunlar, sizin Allah’ın âyetlerini alaya almanız ve basit dünya yaşamının sizi aldatması sebebiyledir.” Artık bugün onlar, ateşten çıkarılmaz ve özür dilemeleri de kabul edilmez/ Allah’ı hoşnut etmeleri de istenmez. (Câsiye/34, 35)


51. âyette ayrıca, kâfirlerin bazı niteliklerine değinilmek sûretiyle, onların hangi sebeplerle cehenneme gittikleri, cennet yâranının ağzından bildirilmiştir: Allah, ikisini de şu dinlerini bir eğlence ve oyun edinen ve iğreti hayatın aldattığı kâfirlere haram kılmıştır.


46-49.  âyet grubu, 44-45. âyetlerle başlayan ve 51-52. âyetlerde devam edecek olan “cennet ashâbı” ile “ateş ashâbı”nın konuşmalarının arasına açılan bir parantez mâhiyetindedir. Ancak, 46. âyetin başındaki Aralarında da bir perde vardır ifadesi, anlam olarak 44-45. âyetlere bağlıdır. Bize göre bu ifade, cennet ve cehennem halkları arasındaki konuşmaların yüz yüze olmadığını, aralarında var olan bir perde sebebiyle tarafların birbirlerini görmeden konuştuklarını anlatmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, bu âyette geçen hicab [perde] ile Hadîd/13′de geçen sur arasında bir alâka yoktur. Hadîd sûresi’nde geçen kapısı olan sur/duvar, bildiğimiz sur/duvar olup, oradaki bu ifade, “üzerinde cennet kapılarının bulunduğu sur/duvar” imajını insanların hayalinde canlandırmak için mecâzen kullanılmıştır. Konumuz olan âyetteki hicab [perde] ise, temsilî anlatıma göre sahnede bulunan iki ayrı grup oyuncu arasına çekilmiş olan bir perdedir, yani bir sahne dekorudur.



İşte Kur'an



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim