• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 114-115






Hatalı Çevrilen Ayetler



Bakara Suresi 114-115





Hatalı Çeviri:
114. Allah'ın mescidlerinde O'nun adının anılmasına engel olan ve onların harap olmasına çalışandan daha zalim kim vardır! Aslında bunların oralara ancak korkarak girmeleri gerekir. (Başka türlü girmeye hakları yoktur.) Bunlar için dünyada rezillik, ahirette de büyük azap vardır.
115. Doğu da Allah'ındır batı da. Nereye dönerseniz Allah'ın yüzü (zatı) oradadır. Şüphesiz Allah'(ın rahmeti ve nimeti) geniştir, O her şeyi bilendir.





Doğru Çeviri:
114.Ve Allah’ın tanıtıldığı-öğretildiği okullarını, içlerinde Allah’ın adı anılmasın diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha kendi benliğine haksızlık eden kim olabilir?!.. Böylelerinin, Allah’ın tanıtıldığı-öğretildiği o okullara girmeleri ancak korka korka olacaktır. Onlar için dünyada bir rezillik vardır. Bunlar için âhirette de büyük bir azap vardır.
115.Ve doğu-batı [her yön] yalnızca Allah’ındır. Öyleyse her nereye yönelirseniz, artık orası Allah’ın yüzüdür. Şüphesiz Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir.




Bu âyetlerde, Allah’ın mescidlerinin fonksiyonlarını engelleyenlerin insanlığa verdikleri zararlara değinilerek böyleleri kınanmakta ve bu tür kimselerin bu mescidlere ancak korkarak girebilecekleri belirtilmekte; ardından da karşılaşacakları âkıbet –ki dünyada rezil olmak, âhirette de büyük bir azaba maruz kalmaktır– açıklanmaktadır.



Bu âyet grubu, müstakil bir necmdir. Klasik kaynaklar âyeti geçmişe ait bir haber kabul ederler:

a) İbn Abbâs şöyle demiştir: “Hristiyan bir hükümdar, Beyt-i Makdis’i istilâ ederek harap etmiş, leşlerle doldurmuş, oranın halkını kuşatıp bir kısmını öldürmüş, bir kısmını esir almış ve Tevrât’ı da yakmıştı.” Hz. Ömer (r.a) zamanında, Müslümanlar onarıncaya kadar Beyt-i Makdis harab bir hâldeydi.

b) Hasan el-Basrî, Katâde ve Süddî şöyle demişlerdir: “Bu âyet-i kerîme Buhtunnasr hakkında nâzil olmuştur. Çünkü o, Beyt-i Makdis’i harab etmiş, bazı Hristiyanlar da Yahûdilere olan öfkelerinden dolayı ona yardımcı olmuşlardı.”

Ebû Bekr er-Razî, Ahkâmu’l-Kur’ân‘ında şöyle demiştir:“Âyetin sebeb-i nüzûlü olarak yukarıda belirtilen bu iki görüş de yanlıştır. Çünkü siyer âlimleri arasında Buhtunnasr’ın zamanının, Hz. Îsâ’nın doğumundan çok önce olduğu hususunda bir anlaşmazlık söz konusu değildir. Hristiyanlık, Mesîh’den sonra olmuştur. O hâlde onlar Beyt-i Makdis’i tahrib konusunda, Buhtunnasr ile nasıl beraber olmuş olabilirler? Hem yine Hristiyanlar da Yahûdiler gibi, Beyt-i Makdis’e tazim gösterileceğine inanırlar, hatta onlardan daha fazla… Binaeleyh, Beyt-i Makdis’in tahribi hususunda, onlar tahripçilere nasıl yardım etmiş olabilirler?!”

c) Âyet-i kerîme, Hz. Peygamber’i (s.a) Mekke’de Allah’a davetten menederek hicrete zorlayan Arap müşrikleri hakkında nâzil olmuştur. Böylece o müşrikler hem Hz. Peygamber’e (s.a), hem de O’nun ashâbına Mescid-i Harâm’da, Allah’ı anma hususunda mâni olmuşlardır. Hz. Ebû Bekr (r.a) evinin yanında bir mescid yapmış, ancak buradan da menolunmuştu. Ona eziyyet edenler arasında Kureyş’in çocukları ve kadınları da bulunuyordu.[30]

Bu âyet-i kerîmenin kimler hakkında nâzil olduğu hususunda farklı görüşler vardır. Müfessirler bunun Buhtnassar hakkında indiğinden söz etmektedirler. Çünkü Beytü’l-Makdis’i yıkmıştı. İbn Abbâs ve başkaları da “Hıristiyanlar hakkında inmiştir” demektedirler. Anlamı da şu olur: Ey Hristiyanlar! Kendinizin cennetlik olduğunuzu nasıl iddia edebilirsiniz? Hâlbuki siz Beytü’l-Makdis’i yıktınız, orada namaz kılınmasını engellediniz. Buna göre âyet-i kerîmenin anlamı, Beytü’l-Makdis’i tazim etmelerine rağmen Hristiyanların oraya reva gördükleri işlerin hayret edilecek bir şey olduğunu ifade eder. Şu kadar var ki onlar bu işi sadece Yahûdilere olan düşmanlıkları dolayısıyla yapmışlardır.[31]


Âyetin nüzûl sebebi ile ilgili dördüncü görüş İbn Zeyd’e aittir. O şöyle demiştir: Yahûdiler Peygamber’in (s.a) Beytü’l-Makdis’e doğru namaz kılmasını güzel bulmuş ve şöyle demişlerdi: “O ancak bizim vasıtamız ile hidâyet bulabildi.” Ancak kıble Ka‘be’ye döndürülünce bu sefer Yahûdiler, “Onları üzerlerinde bulundukları kıbleyi terkedip başka tarafa dönmeye iten ne oldu” dediler, bunun üzerine de, Doğu da batı da Allah’ındır… âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Bu görüşe göre ifadelerin akışı şöyle olur: Yahûdiler Kıble’ye karşı tepki gösterince, şanı yüce Allah da dilediği şekilde kullarının Kendisine ibâdetlerini tayin edebileceğini beyan etti. O dilerse Beytü’l-Makdis’e dönmelerini emreder, dilerse Ka‘be’ye yönelmelerini emreder. Yaptığı bir iş hakkında O’na karşı delil getirilemez, O yaptığından dolayı sorumlu tutulamaz, fakat insanlar sorumlu tutulurlar.[32]


114. âyetteki, Allah’ın mescidlerini, içlerinde Allah’ın adı anılmasın diye engelleyen ve onların yıkımı için uğraşan kişiden daha zâlim kim olabilir!.. ifadesini anlamak için önce şu âyetlere dikkat edilmesi gerekir:
24,25.Ve Allah, sizi onlara karşı muzaffer kıldıktan sonra Mekke’nin vadisinde; Hudeybiye’de, Allah’ın dilediği kimseyi rahmetine girdirmesi için, onların ellerini sizden, sizin ellerinizi de onlardan çekendir. Ve Allah, yaptıklarınızı en iyi görendir. Onlar, Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini kabul etmeyen ve sizi Mescid-i Haram’dan ve ayarlanmış hedylerin/ hac yapanlara gönderilen yiyeceklerin yerlerine ulaşmasını engelleyen kimselerdir. Eğer kendilerini henüz tanımadığınız, bilmeyerek ezmek sûretiyle kendilerinden sorumluluğunuz olacak mü’min erkekler, mü’min kadınlar olmasaydı, eğer onlar, birbirinden ayrılmış olsalardı kesinlikle onlardan Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimseleri acıklı bir azapla azaplandırırdık.(Fetih/24,25)

                                                                          
11.Ey iman etmiş kimseler! Allah’ın sizin üzerinizde olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de, Allah onların ellerini sizden çekmişti. Ve Allah’ın koruması altına girin. Artık mü’minler de yalnızca Allah’a işin sonunu havale etsinler.(Mâide/11)

                                                                                       
34.Ve onların, kendileri Mescid-i Harâm’ın/dokunulmaz kılınmış ilâhiyat eğitimi merkezinin ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri olmadıkları hâlde ondan menedip dururlarken Allah’ın kendilerine azap etmemesi için neleri var? Onun ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri sadece Allah’ın koruması altına girmiş kimselerdir. Velâkin onların çoğu bilmiyorlar.(Enfâl/34)

                                                                                       
60-62.Andolsun ki eğer o münâfıklar ve kalplerinde bir hastalık olan; zihniyeti bozuk şu kimseler ve Medîne’de ortalığı karıştıranlar, bu yaptıklarından vaz geçmezlerse, kesinlikle seni onlara, onlar dışlanarak musallat ederiz. Sonra onlar, seninle orada az bir zamandan fazla komşu kalamazlar; Allah’ın önceki geçen kimseler hakkındaki uygulaması olarak nerede bulunurlarsa yakalanırlar ve acımadan, kıyasıya öldürülürler. Ve sen Allah’ın yasası/uygulaması için asla bir değişiklik bulmayacaksın!(Ahzâb/60-61)

                                                                                 
Bu âyetlerden anlaşıldığına göre burada konu edilenler, Rasûlullah’ı ve mü’minleri mescidlerden engelleyenlerdir. Bu âyette gelecek kuşaklara da, mescidlerden engelleyenlerin iflah olmayacağı; hakirlik, cizye gibi zilletlerle cezalandırılacakları mesajı verilmektedir. Ayrıca, mü’minlere Allah’ın, mescidlere sahip çıkacağı, Ashâb-ı Fîl örneğinde olduğu gibi mescidleri koruyacağı müjdesi verilmektedir.
Mescidlerin yıkımı, tevhidi öğrenecek ve öğretecek kimselerin mescide gelmesini engellemek sûretiyle olduğu gibi, onları yıkmak ve tahrip etmek sûretiyle de olur.


Allah’ın mescidleri ifadesiyle, “bütün mescidler” [ilâhiyât eğitim-öğretimi yapılan, tevhidin kabul ettirildiği okullar] kasdedilmiştir. İfadenin, günümüzde namaz kılınan câmilerle ilgisi yoktur. Mescidler, Allah içindir:
18.Ve şüphesiz ki mescitler kuşkusuz Allah içindir. O nedenle Allah ile birlikte herhangi kimseye yalvarmayın.(Cinn/18)

                                                                                    
18.Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergisini veren ve sadece Allah’a saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimseler açar ve yaşatırlar. Artık işte onların, kılavuzlandıkları doğru yol üzere olan kimselerden olmaları beklenir.(Tevbe/18)
                                                                                     
36-38.Allah’ın, yükseltilmesine, içersinde Kendi isminin anılmasına izin verdiği evlerde, devamlı olarak Kendisini arındıran öyle er kişiler vardır ki, ticaret ve alış-veriş onları, Allah’ı anmaktan, salâtı ikame etmekten [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaktan, ayakta tutmaktan] ve zekâtı/vergilerini vermekten alıkoymaz. Onlar, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine armağanlarından artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. Ve Allah, dilediği kişileri hesapsız rızıklandırır.(Nûr/36-38)

                                                                                
13.Ve hani bir zaman Lokmân oğluna öğüt vererek, “Yavrucuğum! Allah’a ortak koşma, hiç şüphesiz ki Allah’a ortak koşmak, kesinlikle büyük bir yanlış davranıştır; kendi zararlarına iş yapmaktır. 16.Ey oğulcuğum! Şüphesiz ortak koşmak; işlenen kötülük bir hardal tanesi ağırlığında olup da bir kayanın içinde yahut göklerde ya da yerin içinde olsa, Allah onu getirecektir. Şüphesiz Allah, en latif, hakkıyla haberdar olandır. 17Yavrucuğum! Salâtı ikame et [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluştur-ayakta tut],iyiliği emret, kötülükten sakındır. Sana isabet edene de sabret. Şüphesiz bunlar, işlerin kesin olanlarındandır. 18.Ve insanlara avurdunu şişirme, suratını asma ve yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Şüphesiz ki Allah, bütün övünen ve kuruntu edenleri sevmez. 19.Ve yürüyüşünde mutedil ol, sesinden kıs. Şüphesiz seslerin en anlaşılmazı kesinlikle eşeklerin sesidir” 13.demişti. (Lokmân/13, 16-19)

                                                                                  
115. âyetteki, Şüphesiz Allah vâsi’dir, O, en iyi bilendir ifadesi ile Allah’ın ilminin, irâdesinin, kudret ve rahmetinin genişliğine değinilmektedir:
4.O, gökleri ve yeri altı evrede oluşturan sonra en büyük taht üzerinde egemenlik kuran, yeryüzüne gireni, ondan çıkanı, gökten ineni, ona çıkanı bilendir. Ve nerede olursanız olun O, sizinle beraberdir. Ve Allah yaptıklarınızı en iyi görendir.(Hadîd/4)

                                                                                        
7.Göklerde olan şeyleri ve yeryüzünde olan şeyleri, Allah’ın bildiğini görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Üç kişinin gizli konuştuğu yerde O, kesinlikle dördüncüleridir. Beşte de O, kesinlikle altıncılarıdır. Bunlardan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar O, kesinlikle onlarla beraberdir. Sonra kıyâmet günü onlara yaptıkları şeyleri haber verecektir. Şüphesiz Allah, her şeyi en iyi bilendir.(Mücâdele/7)

                                                                                     
7-9.En büyük tahtı taşıyan, bir de en büyük tahtın dış kenarından olan kimseler, Rablerinin övgüsüyle birlikte Kendisini noksan sıfatlardan arındırırlar ve O’na inanırlar. İman etmiş kimseler için bağışlanma dilerler: “Rabbimiz! Sen rahmet ve bilgice her şeyi kuşattın. Onun için tevbe eden ve Senin yoluna uyan kimseleri bağışla ve onları cehennemin azabından koru! Rabbimiz! Onları ve onların atalarından, zevcelerinden ve soylarından sâlih olan kimseleri kendilerine vaat ettiğin Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz Sen en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olan ve en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapanın ta kendisisin. Onları kötülüklerden de koru. Ve Sen her kimi kötülüklerden korursan, artık o gün elbette ona rahmet etmişsindir. İşte bu, büyük kurtuluşun ta kendisidir.”(Mü’min/7-9)

                                                                                 
155.Ve Mûsâ, belirlediğimiz vakit için toplumuna yetmiş adam seçti. Ne zaman ki, bunları o sarsıntı yakaladı, işte o zaman Mûsâ, “Rabbim!” dedi, “Dileseydin bunları da, beni de daha önce değişime/ yıkıma uğratırdın. Şimdi bizi, içimizdeki o aklı ermezlerin yaptıkları yüzünden değişime/ yıkıma mı uğratacaksın? O, Senin, saflaşmamız için ateşlere atmandan başka bir şey değildir. Sen bu saflaştırma işlerinle dilediğini sapıklıkta bırakır, dilediğine de kılavuzluk edersin. Sen bizim yardımcımız, kılavuzluk eden yakınımızsın. Artık bizi bağışla, merhamet et, Sen bağışlayanların en hayırlısısın. Ve bize hem bu dünyada bir iyilik yaz, hem de âhirette. Biz gerçekten de Sana döndük.”
156,157.Allah diyor ki: “Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah’ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl’de yazılmış bulacakları Anakentli/ Mekkeli Peygamber, o Elçi’ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O’na iman eden, O’na kuvvetle saygı gösteren, O’na yardımcı olan ve O’nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(A‘râf/155-156)

                                                                          
97,98.Mûsâ: “Haydi git. Artık senin için hayat boyunca ‘Benimle temas yok’ diye söylemen var. Hem senin için asla karşı çıkamayacağın bir buluşma günü daha var. Bir de kulluk edip durduğun ilâhına bak” dedi. –Elbette Biz onu yakacağız, sonra da kesinlikle onu bol suda kökünden yıkacağız. Sizin ilâhınız, ancak Kendisinden başka hiçbir ilâh bulunmayan Allah’tır. Şüphesiz ki O bilgi yönünden her şeyi kuşatmıştır.–(Tâ-Hâ/97-98)

                                                                                 
115. âyette de, doğu ve batının Allah’a ait olduğu, kulluk eden ve Kendisine yönelen kimselerin, yüzlerini hangi tarafa çevirirlerse çevirsinler O’nu bulacakları beyân edilmektedir. Dolayısıyla Allah’a kulluk, belli bir yön ile sınırlandırılamaz.*



*İşte Kuran, Bakara Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim