• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 106-107








Hatalı Çevrilen Ayetler




Bakara Suresi 106-107





Hatalı Çeviri:
106. Biz, bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak (ertelersek) mutlaka daha iyisini veya benzerini getiririz. Bilmez misin ki Allah her şeye kadirdir.
107. (Yine) bilmez misin, göklerin ve yerin mülkiyet ve hükümranlığı yalnızca Allah'ındır? Sizin için Allah'tan başka ne bir dost ne de bir yardımcı vardır.




Doğru Çeviri:
106.Biz, bir âyetten/alâmetten/göstergeden her neyi kaldırır veya söylettirmezsek, ondan daha iyisini yahut benzerini getiririz. Sen, Allah’ın şüphesiz her şeye en iyi güç yetiren olduğunu bilmedin mi?
107.Göklerin ve yerin egemenliğinin şüphesiz yalnız Allah’a ait olduğunu ve sizin için Allah’ın astlarından bir yakın ve bir yardımcı olmadığını bilmedin mi?



Bu âyetlerde, Ehl-i Kitap kâfirlerinin tuzaklarına karşı mü’minler uyarılmakta; onların kargaşa çılarmak için ileri sürdükleri safsatalar ortadan kaldırılmaktadır. Bu âyetlerin iniş sebebi hakkındaki nakiller şöyledir:
Yahûdiler, Ka‘be’ye yönelmeleri hususunda Müslümanları kıskandıklarından dolayı İslâm’a dil uzatmaya ve “Muhammed ashâbına önce bir hususu emrediyor, sonra da onlara o işi yasaklıyor. O bakımdan Kur’ân olsa olsa o’nun tarafından uydurulmaktadır. Bundan dolayı bir kısmı ile öteki kısmı birbiriyle çelişmektedir” demeye koyuldular. Bunun üzerine de Yüce Allah, Biz, bir âyetin yerine diğer bir âyeti getirdiğimiz vakit (Nahl/16/101) buyruğu ile …nesheder veya unutturursak buyruğunu indirdi.[19]
Bil ki bu, Yahûdilerin İslâmiyet aleyhindeki ikinci çeşit dedikodularıdır. Onlar şöyle demişlerdir: “Ashabına önce bir şey emredip, sonra yasaklayıp daha sonda da aksini emreden ve bugün söylediğinden yarın dönen Muhammed’e (s.a) bakmaz mısınız?” İşte bunun üzerine bu âyet nâzil olmuştur.[20]


Anlaşıldığına göre bu âyet, Yahûdilerin, mü’minlerin zihnini bulandırıp şüphe uyandırmak için sordukları bir suale cevap niteliğindedir. Onlar, “Kur’ân, hem önceki kitapların Allah tarafından indirildiğini söylüyor, hem de onlardakinden farklı emirler veriyor” diyorlardı. Onların bu sorusu, gerçeği öğrenmeye yönelik değil, zihinleri bulandırmaya yönelikti.


نسخ [nesh], “bir şeyi iptal ve izale edip onun yerine başka bir şeyi koymak” demektir. Güneş gölgeyi giderip gölgenin yerini tuttuğu vakit, “Güneş, gölgeyi neshetti” derler.[21] Bu sözcüğün, istinsah, nüsha, tenâsuh gibi türevleri Türkçe’ye de geçmiştir.
Eserlerde önemli bir yer tutan nesh konusunda birçok fikir üretilmiştir. Kelam kitaplarında nesh, “şer‘an yerleşmiş bulunan bir hükmü daha sonra gelen bir hitap ile ortadan kaldırmaktır” şeklinde tarif edilmiştir.
Bu tanımdan hareketle Kur’ân’da neshin vâki olduğu iddia edilmiş ve âyetin âyetle neshi, âyetin hadis ve icma ile neshi gibi konular tartışılmıştır.


Bunun dışında, Kur’ân’da hem lafzı, hem hükmü neshedilen, lafzı neshedilip hükmü bırakılan âyetlerin olduğu ileri sürülmüştür. Keçinin yediği Recm âyeti (!), Âişe vâlideye fatura edilen sözde “rıda” [süt emme] âyetleri (!) ve Ahzâb sûresi’nin Bakara sûresi’nden bile uzun iken daha sonra mevcut âyetlerin dışındakilerin neshedildiği gibi iddialar ortaya atılmıştır.


Yüz altıncı âyetin ifadeleri farklı sözcüklerle Nahl sûresi’nde de yer almıştır.
101.Ve Biz bir âyet yerine başka bir âyet getirdiğimiz zaman –Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen– onlar, “Sen, ancak bir uydurucusun” dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.(Nahl/101)

 
Rabbimiz bu ayetlerde peygamberlere gelen vahyin evrensel hükümler içerenleri hariç, yöresel ve süreli olanlarından bazısının kaldırılması meselesine işaret etmektedir. Buna göre, Rabbimiz daha evvel gönderdiği kitaplardaki yöresel ve süreli ilkeleri kaldırıp onların yerine Kur’an ile evrensel ve tüm zamanlara yönelik ilkeleri getirmiştir.
15,16.Ey Kitap Ehli! Kesinlikle, Kitap’tan gizlemiş olduğunuz şeylerin çoğunu açığa koyan, çoğundan da vazgeçen Bizim Elçimiz size geldi. Kesinlikle size, Allah’tan bir ışık ve apaçık bir Kitap geldi. Allah, o Kitabla kendi rızasına uyanları selâmet yollarına kılavuzlar. Onları Kendi bilgisi ile karanlıklardan aydınlığa çıkarır ve onları dosdoğru yola kılavuzlar.(Maide/15,16)

                                                                             
156,157.Allah diyor ki: “Benim azabım var; onu dilediğime dokundururum, rahmetim de var; o ise her şeyi kuşatmıştır. Onu da özellikle Allah’ın koruması altına girenlere, zekâtını; vergisini verenlere ve âyetlerimize inananlara; kendilerine iyiyi emreden ve onları kötülüklerden alıkoyan, temiz ve hoş şeyleri kendilerine serbestleştiren, kirli, pis ve kötü şeyleri de üzerlerine yasaklayan, sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren, yanlarındaki Tevrât ve İncîl’de yazılmış bulacakları Anakentli/ Mekkeli Peygamber, o Elçi’ye uyan kimselere yazacağım. O hâlde, O’na iman eden, O’na kuvvetle saygı gösteren, O’na yardımcı olan ve O’nun ile birlikte indirilen nûru izleyen kimseler var ya, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”(A’raf/156,157)
                                                                                         
Bu ayetlerde “çoğundan da vazgeçen” ve “sırtlarından ağır yükleri, üzerlerindeki bağları ve zincirleri indiren” ifadesiyle Tevrat’ın tamamının Kur’an’da tekrarlanmadığı bildirilmektedir. Burda “vazgeçilen bölüm” ile kastedilen, “Tevratta yer alan, İsrailoğullarını direck hedef alan evrensel olmayan uyarılar, o zaman ki yaptıkları işler ve bunlara yapılan uyarılar, onlara nakledilen kıssalar vs. cinsinden şeyler”dir.
Buradan Arap toplumuna, Arabistan coğrafyasına özgü Kur’an’daki ilkelerin diğer ve coğrafya ve uluslarda sorgulanması söz konusudur.


Burada sözü edilen “kaldırma” işleminin anlamı, Resulullah’a gelmiş vahiylerin değiştirilmesi, unutturulması, terk ettirilmesi değildir. Rabbimiz Kur’an’da bunların söz konusu olmayacağını daha ilk vahiylerde bildirmiştir:
6-8.Bundan böyle sende bilgi birikimi sağlayıp onu başkalarına ulaştırtacağız sonra da sen unutmayacaksın/ terk etmeyeceksin. Ancak Allah dilerse başkadır. Kuşkusuz ki O, açığı da bilir, gizliyi de. Ve sana “En Kolay Olan”ı/ seni en çok mutlu edecek olan şeyleri kolaylaştıracağız. (A’la/6-8)
                                                                                                 
Görüldüğü üzere burada zikredilen nesh, Kur’ân âyetleri arasında olmayıp, dinler arasındadır.


106. âyetteki, âyet kelimesi, “mucize” manasına alındığında ise, evrendeki değişim ve gelişimi ifade eder. Allah ise, her an bir işte, bir yaratıştadır. Ve her yeni yarattığı eskisinden, ortadan kaldırdığından daha yararlıdır.
Ayrıca bu mucizeler, gönderdiği elçiler için yarattığı mucizeler olarak da ele alınabilir. İnkârcıları ikna etmek için peygamberlere mucizeler verildiği malumdur. Elçilerin mucizeleri farklı olmakla birlikte bir sonraki, evvelkinden daha büyük ve yararlıdır. En son âyet [mucize] ise, hepsinden daha yararlı ve etkindir. Onun için geçmiştekilerin benzeri mucize talep edenlere, Kendilerine okunan Kitab’ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? denilmiştir.


50.Ve onlar, “Ona Rabbinden alâmetler/ göstergeler indirilmeli değil miydi?” dediler. De ki: “Alâmetler/ göstergeler ancak Allah’ın katındadır. Ben ise ancak apaçık bir uyarıcıyım.”
51.Kendilerine okunan Kitab’ı şüphesiz Bizim sana indirmiş olmamız onlara yetmedi mi? Bunda, inanan bir toplum için elbette ki bir rahmet ve bir öğüt vardır.(Ankebût/50,51)*

                                                                                                


*İşte Kuran, Bakara Suresi






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim