• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

4.Mikrotübüller ve Evrensel Bilinç





Mikrotübüller ve Evrensel Bilinç


26 Şubat 2012, 04:04
Prof. S.Hameroff


Amerika’nın Arizona Üniversitesi anestezi ve bilinç araştırmaları uzmanı Prof. Stuart Hameroff yukarıda anılan konu üzerine sorulan sorulara derin ve düşündürücü cevaplar veriyor. Ünlü araştırmacı, Enlighten Next dergisine verdiği röportajda bilinç konusunu ve mikrotübül denilen ve hücrelerdeki bilgi arşivini sağlayan ince iplikçikleri ele alıyor ve insanı hayrete düşüren bilgiler veriyor.


Prof. Hameroff şöyle diyor:
“Üniversitede tıp okurken beyinde bilincin nasıl meydana geldiğini merak etmeye başladım. Bu sırrı çözmek için psikiyatri, nöroloji veya beyin cerrahisi alanında ihtisas yapmak istiyordum. Bir gün kanser araştırmaları üzerine bir laboratuarda çalışırken mikroskopla hücredeki DNA kromozomlarının mükemmel ve eşit bölünmelerini seyrettim. Hücre uçlarında sentriyol olarak da nitelen, incecik ve minicik iplikçikler bulunuyor. Tıp dilinde bunlara mikrotübül adı verilir. Mikrotübüller, kromozomları zarif bir hareketle tam ortasından harika bir şekilde bölüyor.  Eğer bölünme eşit olmazsa kanser hücreleri ortaya çıkar. Aklıma düştü:


Bu küçük molekül makineleri, ne yapmaları gerektiğini nereden öğreniyorlar?

Kendi kendime sordum:

“Mikrotübüller nasıl organize oluyor ve nasıl yönetiliyor? Burada nasıl bir zekâ rol oynuyor? Eğer zekâ yoksa bu bilinçli hareket nasıl meydana geliyor?”

1970’li yıllarda mikrotübüllerin her hücrede bulunduğu keşfedilmiş ve özellikle nöronlarda bolca bulunduğu anlaşılmıştı. Beyin hücreleri mikrotübüllerle dolu.


Mikrotübüller, bir çeşit zekâ veya bilinç kaynağı olarak görünüyorlar. Beyindeki bilinç bir şekilde mikrotübüllerle ilgili


Nöroloji ihtisası yapmaya karar vermişken anestezi bölümü şefinin tavsiyesiyle anastezi alanında ihtisas yapmaya yöneldim. Bölüm şefine göre bilinçli olma hâlinin nasıl ortaya çıktığını anlamak istiyorsam anestezi alanında ihtisas yapmalıydım.


O zaman anestezi gazlarının etkisiyle mikrotübüllerin parçalandığı ve özelliğini yitirdiği sanılıyordu. Şans eseri bunun doğru olmadığı sonraki yıllarda ortaya çıktı.





Prof. Stuart Hameroff







-HARİKA BİLİNCE SAHİP MİKROTÜBÜLLER

Tom Huston: Tam olarak Mikrotübül nedir?

Prof. Hameroff: Mikrotübül, birçok molekülün meydana getirdiği silindir biçimindeki protein sistemidir. Bir hücrede 100 milyon mikrotübül vardır, her mikrotübül, yer fıstığı yapısındaki protein moleküllerinden oluşur, bu moleküller birlikte eğilip bükülebilir. Tübül proteinleri harika şıklıktadır, delikli silindir biçiminde sekiz köşeli hücre duvarlarını örerler, hücre bölünmesinde rol oynarlar. Hücre yapısını sağlamlaştırır, besin giriş çıkışlarını sağlarlar. Bu silindir şekli, bütün hayvanî hücrelerde bulunan kemik yapısına benzer hücre iskeleti oluşturur.  Sürekli hareket hâlindedirler ve devamlı yeni şekiller alırlar. Böylece hücredeki günlük büyümeyi, gelişim ve hareketleri sağlarlar ve sinaptik bağlantıların sevk ve idaresinden sorumludurlar ki bu, çok önemli bir şey.




Bir hücre ne kadar asimetrik bir yapıya sahipse o kadar fazla yapısal inşaya ihtiyaç gösterir. Uzun kollu axonlar ve dendritler bir yığın mikrotübüle ihtiyaç duyarlar. Her hücrede yaklaşık 100 milyon mikrotübül protein bileşimini görürsünüz. Hatta gerçekte nöronların mikrotübüller tarafından yapıldığı söylenebilir.




-HÜCREDEKİ MOLEKÜL BÜYÜKLÜĞÜNDE BİLGİSAYAR

Tom Huston: Enterasan. Çoğunlukla insanlar bilincin beyin hücrelerinin bir aktivitesi olduğunu ve nöronlardan kaynaklandığını düşünür fakat siz “nöron hücreleri içindeki bu minicik özel yapının, bilincin temel fizikî yapısını teşkil ettiğini” söylüyorsunuz.


-Evet, doğru olan bu. Bunun yanı sıra bana bu kanaati veren birkaç önemli hususu daha eklemeliyim.


Birincisi; terliksi hücresini incelemiştim. Bu hayvan tek hücreden ibaret ve nörona sahip değil. Etrafta yüzer, besin bulur, engellerden sakınır ve düşmanlardan kendini korur, bir eş bulur, çiftleşir ve öğrenme yeteneğine sahiptir.


Bütün bu hareketler onun belli bir zekâya sahip olduğu gösterir. Mutlak bir bilince sahip değilse de duyma fonksiyonlarına sahip, davranışlarını kontrol edebiliyor. Nörona sahip olmamasına rağmen mikrotübüle ve bir çeşit zekâya sahip.


Buradan hareketle terliksinin mikrotübül kullanarak iletişimini ve davranışlarını organize ettiği düşüncesine vardım.









İkincisi; mikrotübül üzerine araştırma yaptığım günlerde bilgisayarı da keşfetmiş ve araştırmaya başlamıştım. Onda da açma, kapama, ağa bağlanma, hesap ve kumanda işlerini gerçekleştirmeye yarayan matrisler var. Mikrotübülü yakından incelediğimde ve karmaşık protein ağlarını gördüğümde açma, kapama, bir tarafa yönelme, bir tarafı kapanma işlemleri yapıldığını gördüm ve şunu düşündüm:


Mikrotübül, hücre içinde bir bilgi sistemine sahip ve molekül büyülüğünde bir bilgisayar gibi çalışıyor. Bir bina düşünün, duvarları var, iç yapısı bulunuyor ve tabi ki kablolar ve iletişim ağları mevcut. Mikrotübülde her ikisi iç içe bulunuyor. Sadece hücrenin bölümlerini oluşturan temel yapı taşları ve onları harekete geçiren enerji değil, bilgisayar gibi hizmet veren zekâ ve bilinç de birlikte…


Tom Huston: Gerçekten hücrede birçok insanın düşündüğünden çok daha fazla aktivite olduğunu tespit ettiniz, hatta beyinde bilinçli aktiviteler keşfettiniz. Öyle mi?


Prof. Stuart Hameroff: Evet, eğer insan beynini anlamak istiyorsak beynin sadece 100 milyar aptal hücreden meydana geldiğini düşünemeyiz. Bu hücreler beraber çalışıyor, zekâ ve bilinç eseri bir çalışma ortaya koyuyor. Her nöronun inanılmayacak ölçüde karmaşık ve kompleks. Bu gerçeği kabul etmeliyiz. Hücrede bizzat “bilinç” olduğu kabul edilmese bile “bir çeşit zekâ veya bir çeşit bilinç eseri eylemler cereyan ettiği” bilinmeli.











-SUNİ HÜCRE YAPMA PROJESİ

Birkaç mühendis ve fizikçi ile mikrotübül hücreleri yapmaya karar verdik ve işe koyulduk. Böylece mikrotübüllerin gerçekten çok etkili yönetim mekanizması olduğunu gösterebilecektik. Beyin bilgisayarında her nöronun müstakil birer hafıza ve bilgi işlem merkezine sahip olduğunu kabul etmek yerine mikrotübüllerin bu işi yaptığını ortaya koymaktı hedef.


Bir veya sıfır, eylemi yapmak veya yapmamak… Bunlara her nöronun içinde bulunan mikrotübüller karar veriyor. Hem de “saniyenin milyarda biri kadar bir sürede çok hızlı karar veriyorlar.” Bu durum, beynin kompleks yapısının sanılan daha karmaşık olduğunu gösteriyor.


1980’li yıllarda bunlar yapıldı.


Günlerce yapay beyin çalışmalarına katıldım. Yüz milyar hücrenin bilgi alması, bilgi ağları örmesi ve beyin gibi çalışması için denemeler yaptık. Sonuç alamadık. Sonunda dendi ki:


“Hayır, olmuyor. Nöronlar arasındaki her bağlantı inanılmaz ölçüde zor. Nöronların hesaplama yetenekleri hesaba katılmalı.”


Bu durum, araştırmacılarımın hiç hoşuna gitmedi. Amaç, insan nöronları arasındaki gibi bilgi ağları örmekti. Olmadı, araştırma ileriki bir tarihe ertelendi. O gün bugündür, araştırma yapan arkadaşlar beni sevmezler.


Arkadaşlardan biri bana şöyle dedi:


“Kabul edelim ki sen haklısın. Bu nöronların fevkalade hesaplama kapasitesi olduğunu da var sayalım. Bilinç tecrübesini nasıl açıklayacağız? Duygularımız var, bunu nasıl açıklayacağız? Neden yüzümüz kızarıyor? Neden acı hissediyoruz? Bilinçli olmayı nasıl açıklayacağız?”


Düşündüm ve hiçbir cevabımın olmadığını anladım. Bu da bizi Avusturalyalı filozof David Chalmers’in meşhur “bilinç araştırmaları” denen “çekirdek problem, ana problem” tezine götürür ki bu konuda henüz bir sonuca ulaşılmış değil.




-PROF. ROGER PENROSE: HÜCREDEKİ BİLGİSAYAR

Tom Huston:Esas soru şu:Maddeden nasıl ruh meydana gelir? Değil mi?


Prof. Stuart Hameroff: Evet. O günlerde biri bana İngiliz fizikçi ve matematikçi Prof. Roger Penrose’nin “Computerdenken”(Bilgisayarvari Düşünmek) kitabını tavsiye etti. Hemen okudum, harikaydı. Kitabın başlığı, yapay zekâ teorisyenleri için yüze inen tokat gibiydi. Diyordu ki bilgisayar yeterince kompleks hesaplamalar yapabilseydi o da bilinçli olurdu. Roger, matematik bir karanlığa işaret ediyor ki buna Gödel Teoremi denir. Bilinç, kavranılamaz olarak ele alınmak zorunda. Anlama ve bilinç, kavranabilir kavramlar değil. Bundan sonrası quantum fiziği ile ilgili olmalı.


Computerdenken’i okuduktan sonra dilim tutuldu. Prof. Penrosa’nın fikirlerindeki münasebet ve inceliği anlayamadım. Gerçi anestezi gazlarının quantum gücü geliştirdiğini biliyordum fakat bilincin quantum fiziği ile ilgisi bana çok anlamlı göründü. Bu konunun çok önemli olduğu konusunda içimde bir his vardı. Beyindeki nöronların durumu ve bunun bilinç ile bir mekanizmaya dayandığına dair bilgi ki buna fizikçiler “enerji depolama” tabirini kullanırlar. Kitabı okudum, konu bana biyolojik olarak doğru bir yapıya sahip görünmedi. Kendi kendime:


“Mikrotübül quantum hesapçısıdır, Penrosa bunu araştırıyor olabilir.” dedim.


Kendisine bir mektup yazdım ve randevulaştık. Oxford’daki bürosunda buluştuk.


Roger, inanılmayacak ölçüde harika ve saygın bir insan olmasına rağmen yaşamayı seven, alçakgönüllü biri. Konuşmayı bana bıraktı. Ben de mikrotübül üzerine konuştum ve bu konuda yazdığım kitabı gösterdim. Özellikle İtalyan geometrici Fibonacci ve mikrotübülün hücre duvarı inşasından etkilendi. Geometri ile çok ilgiliydi.


Birkaç saat sonra bana şöyle dedi:

“Bu çok enterasan.”

Vedalaştık.

Görüşmeden hiçbir sonuç çıkmayacağını düşündüm.

İki hafta sonra Londra’da bir arkadaşım beni akşam yemeğine çağırdı. Yemekte dedi ki:

“Biz Camridge’de bir toplantıda idik. Roger Penrosa senin mikrotübül konusunu bize anlattı.”


Kısa süre sonra İsveç’teki bir toplantı için davetiye aldım. Roger de bu toplantıya çağrılmıştı. Artık iki arkadaştık, birlikte bir teori ortaya attık.


Bilinç modelinin gelişimi ve Quantum Çekim Gücü Teorisi’ni ve beyindeki mikrotübüllerin “quantum enerji depolama ihtimalini” esas alan teoriyi geliştirdik.




-QUANTUM ENERJİ DEPOLAMAK NE DEMEK?

Tom Huston: Quantum enerji depolamadan maksat nedir? Bunun mikrotübül ve bilinçle ilgisi ne?


Prof. Hameroff: Quant, kelime olarak çok küçük, enerji elementleri demek. Bir fotona eşit. (Işık enerji birimine foton denir.) Bölünemez ışık parçası.  Ama quantum seviyesindeki durum çok tuhaf. Sanki bambaşka bir dünya.  Klasik dünyamız ile quant dünyasındaki realite çok farklı görünüyor. Klasik dünyamızda Nevton fiziğinin kuralları, mekanik fizik ve fizik kanunlarının dünyası bugüne kadar anlatıldığı gibi. Eğer küçücük bir ölçü değiştirmesi yaparsak başka bir dünyaya adım atarız ki bu dünyada bambaşka fizik kuralları geçerli, bu dünyada tahmin yürütmek çok zor.


Mesela parçacıklar aynı anda iki ayrı yerde ve iki ayrı durumda bulunabilir. Burada ve orada aynı anda bulunuyor. Ya burada ya orda değil. Eşya birçok yerde olabilir ve dalga gibi hareket eder, karmaşık bir olabilirlik içinde. Özel durumu ve hareket hattı olan parçacıktan farklılık gösterir.


Çoğu quantum fizikçisi şöyle der:

Quantum sistemi, çok çeşitli olabilirliğin üst üste gerçekleşmesi durumudur. Quant dünyasında birçok şey aynı anda gerçekleşebilir. Bu durum bilinçli olarak gözetlenebilir ve ölçülebilir.


Tom Huston: Aynı anda birçok yerde bulunma ve bir şeyin birçok yerde gerçekleşebilmesi için bir insanın gözetlemesi gerekli mi?


Prof. Hameroff: Quantum fiziğinin yorumlarına göre öyle. Danimarkalı fizikçi Niels Bohr bu tezi popülerleştirdi, Kopenhang yorumu meşhur. Eğer konuyu derinlemesine araştırmaya devam ederseniz şunu kabul etmek zorundasınız:

 
“Arkanızdaki odada duvarda asılı olan resim, aynı zamanda çeşitli mekânlarda bulunuyor. Siz onu ters çevirip bakana kadar çeşitli mekânlarda aynı anda bulunuyor. Bir başka ifadeyle gözlemlenmeyen şey, quantum depolama durumuna geçer.


Bu oldukça tuhaf bir düşünme biçimi.


Quantum fiziğin öncüsü olan Avusturyalı fizikçi Erwin Schrödinger bu düşünceyi oldukça absürd (saçma sapan) buluyor. Kendi düşünce deneylerini ortaya attı ve “Schrödinger’in Kedisi” adıyla yayınladı. Oldukça meşhur olan bu kitap, quantum düşüncenin saçma olduğunu ispatlamak için yazılmıştır. Kitabın orijinal adı “Kedi Ölü Kedi Yaşıyor”.


Schrödinger kendi düşünce deneylerini ortaya attı. Quant depolama ne kadar büyük olabilir? Enerji depolama havuzcukları sayesinde, bir ölçüm yapılana kadar, aynı anda çok çeşitli yerlerde bulunma durumunu olabilir. (Quant dünyası, atom altı küçük parçacıkların dünyasıdır. Fotonlar, nötronlar, elektronların, ışık tayflarının dünyası.) Fakat kedi gibi büyük bir varlık, bir anda iki yerde bulunabilir mi? Sorunun cevabı hâlâ yok. Fizikçiler, Kopenhang yorumu üzerine düşünmeye devam ediyorlar. Moleküllerin çeşitli kombinezonu ve dalgalı hareketin mutlaka bilinçli bir gözlemciyi gerektirip gerektirmediği tartışılıyor.


Tom Hudson: Siz Kopenhong yorumuna alternatif yorum arama eğiliminde misiniz?


Prof. Hameroff: Evet fakat Roger Penrosa teorisi alternatiftir. Quantum depolama sadece bilinçli bir gözlemci olduğunda meydana geliyor tezi kabul edildiğinde cevaplanması gereken soru şu:


Varlığı dışarıdan bilinmeyen bir sistem söz konusu ise ne olacak? Mesela insan beynindeki quantum aktiviteleri nasıl cereyan ediyor?


Roger’e göre, böyle durumlarda objektif bir eşikte belli bir noktaya geldiğinde özel bir dalga fonksiyonu ve zaman-mekân sarmalı devreye giriyor, enerji depolama meydana geliyor ve o anda bilinç ortaya çıkıyor. Roger, “enerji dalgası fonksiyonunun meydana gelmesine” bilinçli bir gözlemcinin sebep olduğu tezine katılmıyor. Enerji dalgası oluşumu, bir çeşit bilinç oluşum sarmalıdır (kollaps)dır. Bu enerji sıkışması bilinci meydana getiriyor. Fotonların (en küçük ışık topağı) enerji vermesi gibi. Fotonlar, belli bir mekânda farklı yoğunluk, frekanslar ve kalitede enerji bilincinden meydana geliyor.


Tom Hudson: Vay!  Quantum fiziğin bu yorumu, sadece enerji yoğunlaşması ve sıkışması… Tekrarlanan enerji sıkışması, herhangi bir şekilde bilinci mi üretiyor?..


Prof. Stuart Hameroff: Roger düşünce modeline göre “düzenlenmiş, objektif reduksiyon(!)” denen bu model, her zaman dışarıdan bir gözlemciye muhtaç değil. Eğer quantum sistem kıritik bir dalga geliştirirse –quantum skala üzerine gravasyunun kötürümleşmesi konusu gibi – kendi kendine sarmallaşır (kollabieren). İstendiği zaman tekrarlanabilecek; “çok özel bir durumda bilinç veya bilinçten enerji” üreten quantum dalga fonksiyonunun objektiv ve tabii bir reduksiyonu yok elbette. Bu enerji sıkışması fonksiyon beyinde devamlı gerçekleşiyor, bilincin meydana geldiği bir dizi an var ve bu bilinçten enerji akımı tecrübeleri ortaya çıkıyor. Bir dizi özel faaliyet modeli sonucu bilinç ortaya çıkıyor ve bunun her zaman gerçekleştiğinden haberimiz var. Eğer siz dışarıdan bir filmi seyrediyorsanız o filmdeki tek bir resim karesine odaklanıp onu düşünebilirsiniz. Resimler sizin için film olur. Bu durumda film resimleri seyirciye göre inşa edilmiş olur. Bilincin meydana geldiği an ve “quant dalga fonksiyonu sıkışması” da aynı şekilde cereyan eder.


Bu oldukça derinlik isteyen bir düşünce. Prof. Roger Penrosa, Einstein’in “genel görecelik” düşüncesinden yola çıkıyor. Güneş gibi büyük kütleler zaman-mekân yapısında büyük etki meydana getirir. Prof. Penrosa’ya göre genel görecelik teorisinin küçük alanlarda geçerli olmasına bir mani yok; pekâlâ enerji depolama durumunda enerji parçacıkları da aynı anda iki yerde bulunabilir. Sağda veya solda küçük bir parçacık, yer çekim gücüne göre zaman-mekân geometrisi çatallaşmasına etki edebilir. Quantum fiziğinin çoklu dünya hipotezine uygun olarak her eğrilik, ayrılmaya devam ederek yeni bir evren oluşturur. Gerçi Penrosa, böyle olduğu takdirde enerji virajlarının ve kavşaklarının düzenli olmayacağını ve bir süre sonra başka bir dönüşüme yol açacağını söylüyor. Eğer böyle kendi başına quant sıkışması gerçekleşseydi bilinç oluşumu da gerçekleşmiş olurdu… Bu teori, tek kapaklı 4-5 kanatlı.




-BİR SANİYEDE MİKROTÜBÜLLERDE NELER OLUYOR?

Tom Hudson: Beyindeki mikrotübüllerde tekrarlanan quant dalga fonksiyonu bağlantıları konusunda açıklama yapar mısınız?


Prof. Hameroff: Beyinde saniyede 40 defa bilinç hâli meydana gelir. Bu duruma gama senkronizasyonu (aynı anda başlama ve aynı zamanda bitme, eş zamanlı gerçekleşme hâli) denir. 1980’lı yıllarda Alman ilim adamı Wolf Singer bu gerçeği keşfetmiş ve çok hassas EEG aletini denemişti. Normal durumlarda EEG aleti ekranında delta, alfa ve beta dalgalarını görürsünüz. Bunlar beyinde elektrik dalgalarını meydana getirir. Bunlar saniyede sıfır ile 30 kalp atışı veya dalga meydana getirir.


Wolf Singer, gama sekronizasyonu denilen daha yüksek frekans dalgalarını keşfetti. Saniyede 30 veya 90, hatta daha fazla dalga meydana gelir. Bu mükemmel elektronik senkronize durum beyinde bilincin meydana gelmesine çok iyi bir delildir. Prof. Roger Penrose ve benim geliştirdiğim modelde göre de Singer’in gama senkronizasyonu beyinde bilinç oluşumu meydana geldiğine delildir ki saniyede 40 defa, hatta daha fazla fark edilir. Senkronize gama dalgaları, beyinde mikrotübül proteinlerinin bilgi ağı oluşturup onu organize ettiğini gösterir.


Tom Hudson: Araştırmacılar, EEG çekimi sırasında insan beynini gözlemlerken bilinci meydana getiren beyin aktivitesi frekanslarını isole etmeyi başardılar, öyle mi?


Prof. Hameroff: Senkronize gama ışınları aslında kritik kütleleri gerektirir ve beyni harekete geçirir ve bu hareketlenme beynin çeşitli bölümlerinde vuku bulur. Mesela birisi gül koklasa gama senkranizasyonu (eş zamanlı gerçekleşme) beynin korteks bölümündeki koklama merkezinde vuku bulur. Görsel bir şeyi fark ederseniz gama senkronizasyonu beyninizin görme bölümünde harekete geçer, beyin korteksinin arka bölümünden korteksin ön bölümüne geçer. Cinsi heyecanlar sırasında gama senkranizasyonu, beynin nucleus accumben denen bölümünde harekete geçer. Bu böyle devam eder.


Gama senkranizasyonu, her an beynin her yerindedir ve bilinç bağlantısı kurar.

Kısaca tekrarlamak gerekirse bilinç, esasında beyinde saniyede aşağı yukarı 40 defa vuku bulan bir dizi olaylar dizisi sonucudur ve beyinde her zaman düşünce üretilir. Beyinde film seyrederken resimleri canlı görürüz zira resimler sürekli ve hızlı gözümüzün önünden geçer. Bilinçlilik hâli de böyledir, her zaman frekans değişikliği olabileceğini de zikretmeliyim.


Yüksek ve değişen frekanslar sebebiyle saniyede daha fazla bilinç hâline sahip olabiliriz, bilinçli olma hâli daha az olsaydı dış dünya algımız daha yavaşlardı ki mesela bir trafik kazası düşünün, kaza yapanlar çoğunlukla zamanın yavaşladığını ve dış dünyanın alışılmışın dışında hızlı hareket ettiğini anlatırlar. Gama senkronizasyonu böylelerinde 40’tan 80’e yükselmiş olabilir.


Bir başka gerçek örnek Mikail Jordan(efsane basketçi). Kariyerinin en yüksek noktasına ulaştığı zaman ona, karşı takım kendisine karşı duvar ördüğü zaman nasıl oynadığı soruldu. Cevabı ilginçti:


“Ben iyi oynadığım zaman rakiplerimin ağır çekimde oynadıklarını algılarım.”


Belki de Mikail Jordan saniyede 60-70, hatta 80 bilinç hâli yaşarken karşı takım oyuncuları saniyede 40 bilinçlilik hâli hissediyordu.


Bu duruma, dua eden rahiplerde de rastlarız. Saf var olma bilinci günlük olarak 7.5 milyon defa meydana gelir. Visconsin laboratuarına Dalay Lama, çok iyi meditasyon yapan (derinlemesine tefekkür eden) rahiplerini gönderdi. Meditasyon anında Budist rahiplerinin beyninde çok yüksek gama senkronizasyonu ölçüldü. Kontrol grubu elemanlarının bilinci saniyede 40 hertz(*1) iken rahiplerin bilinci 80-100 hertz idi. Meditasyon yapan rahiplerde olağan dışı yüksek gama senkronizasyon dalgası tespit edildi. Meditasyon yıllarında beyinleri bu yüksek frekansa uygun olarak değişiyor, bu durum onlar için olağanlaşıyor. Meditasyon sırasında sıklaşan ve zenginleşen bilinç tecrübesi sayesinde bilinçli olma tecrübesinin ortalamanın üstüne çıktığını tahmin ediyoruz.





-MADDENİN ÖTESİNDEKİ DERİNLİK

Tom Hudson: Eğer bilinçli olma hâli, beyinde tekrarlanan quantum frekans gücü(enerji çekim gücü)ise sizin model materyalist olarak görebilir. Bilinçli olma sizin zaman-mekân quantı (enerjisi) olarak adlandırdığınız beynin aktivitelerinin yan ürünü mü?


Prof. Hameroff: Bir dakika. Materyalin anlamı maddeden ibaret. Materyal, temel açıklamalardan yani zaman-mekân geometri quantından geliyor. Böyle ifade edildiğinde anlam, maddenin ötesinde bir derinlik söz konusu. Temelinde madde var…


Tom Hudson: Açıklamanızı sürdürebilir misiniz?


Prof. Hameroff: Eğer ruh ve madde üzerine, aralarındaki münasebet üzerine düşünülürse farklı bir felsefi düşünceye ulaşırız. Burada dualizm devreye girer ki burada sadece ruh ve madde ile ilişkisi yok, ikisi arasında bir duvar var. Maddeci görüşü göre madde, ruhu yaratır fakat burada idealizm başlar ve farklı mistik görüşler devreye girer. Mistik inanca gör ruh maddeye hükmeder.


Bana göre bu açıklamalar yetersiz. Bana göre Bertrand Russell, Wiliam James ve Baruch Spnizo gibi Batılı ve birçok Doğulu düşünürün ifade ettiği tek Tanrı inancı gerçek çözümdür. Sadece madde söz konusu değil burada, maddenin ötesinde icraat var.


Biz atomdan 25 defa daha küçük bir dünyadaki büyük düzenden söz ediyoruz. Burada artık madde bitiyor. Çok başka bir dünya. Ben buna zaman-mekân geometrisi diyorum. Hindular Brahman diyorlar, siz ne isterseniz diyebilirsiniz.


Ruh, evren, devamlı bulunan Varlık, hem ruhu hem maddeyi yarattı ve varlığın temelini teşkil etti…


Tom Hudson: Sizin modelde maddenin ötesinde işin temelini maneviyat teşkil ediyor, denebilir mi?


Prof. Hameroff: Roger maneviyatla ilgilenmek istemiyor, bunu belirtmeliyim. Bana gelince ilgilenirsem ne kaybederim, neden ilgilenmeyeyim, diye düşünüyorum. Yeni olarak ateistlerin kongresine katıldıktan sonra internette konuyla ilgili bir blog açtım. Üst yazı şöyle:


“Ateizm Kongresinde bir Kokarca”


Orada ruhçuluk üzerine çok güzel bir kavga çıkardım. Orada kavga çıkması iyi olmayabilir fakat şöyle dedim:


“Ben organize edilmiş bir din takip etmiyorum.” Richard Dawkins, Patricia Churland ve diğer ateistler, organize dinlere epey saldırdılar. Ben quantum fiziği üzerine ne biliyorsak onu anlattım.




-QUANTUM FİZİĞİ, MANEVİYAT VE BİLİNÇ

“Quantum fizikçisi olarak maneviyat ve bilinci ciddiye almak zorundayız.


Maneviyattan ne anladığıma gelince şu üç şeyin altını çizmek isterim:


Birincisi, canlılarla kâinatın bütünü arasında bir bağlantı var. Quantum bağlantısı fenomeni dolayısıyla bu bağlantının mümkün olduğunu ortaya koydum. Parçacıkların birbiri ile mekân ve zamanın normal sınırını aşan çok sıkı bağlantı kurma yeteneği var.


İkincisi, zaman-mekân geometrisinin dayandığı temelde bizim irademize etki eden İlâhi iradenin sevki veya evrensel bilgelik söz konusu.


Üçüncü olarak, bedenimizin dışında ölümden sonra bilincin varlığını devam ettirme ihtimali söz konusu.




-ÖLÜM SONRASI HAYAT

On sene önce Avrupa’da ölüm sonrası tecrübeleri ve beden dışı tecrübeler konulu iki araştırma yapıldı. İkisine de kalp krizi geçirmiş 100’den fazla kişi katılmıştı. Araştırmaya katılanların % 17’si ölüm sonrası, beden dışı tecrübeler yaşamışlardı. BBC, “Öldüğüm Gün” adıyla bir program yayınladı ve araştırmacılar, insanlara yaşadıklarını bilimsel olarak açıklayıp açıklayamayacaklarını sordular.


Cevap şöyleydi:


“Hiçbir şey bilmiyoruz. Neden çok tuhaf düşüncesi olan ve quantum teorisini ortaya atan Penrose ve Hameroff’a sormuyorsunuz?”


Roger BBC’ye yorum yapmak istemedi. Ben şunları söyledim:

“Normal durumlarda ve zaman-mekân geometri teorisine göre beyin bilincinde mikrotübüller önemli rol oynar. Eğer kan ve dolayısıyla oksijen akışı kesilmişse vücut, beyne enerji akımı göndermiyorsa orada bulunan enerji bağlantısı yok olmamıştır. Planck ölçeğine göre enerji veya ruh orada bulunmaya devam eder ve dışarıya akar, buharlaşır ama belirli miktarda numune, belli bir vakte kadar orada kalır. Eğer hasta yeniden hayata döndürülürse enerji numunesi geri döner. Beynin içindeki mikrotübüle taşınır ve hasta ölüm sonrası beden dışı yaşadığı tecrübeleri anlatmaya başlar. Eğer gerçekten ölmüşse quant bilgilerinin, ölümden sonraki hayatla bir şekilde ilişkisi olduğu düşünülebilir. Belki de bu bilgiler yeni bir yaratılış, yeni bir hayatla ilgilidir…


Zaman-mekân geometrisi ile ilgili ise bilinç hiçbir şekilde yok olmaz çünkü quantum bilgisi kaybolmaz. Kendisini zaman-mekân geometrisi içinde yeniden organize eder.





-MADDE VE MANANIN KÖKENLERİ

Tom Hudson: Sizin teoriye göre evren bilincine dayalı beyinde bulunan  mikrotübüllerdeki quantum aktiviteleri evrensel bilinci güçlendirmeyi veya genişletmeyi mümkün kılıyor.


Prof. Hameroff: Bizim teoriye göre bilinç, zaman-mekân geometrisi içinde Planck ölçeği düzleminde ortaya çıkan tabii bir süreç. İnsan beynindeki mikrotübüller, çok özel bir yapılanma geliştiriyor; bu gelişme zekâya, hesaplamaya, algılama ve anlama sürecine imkân hazırlıyor.


Birçok insan, bilinçli olma hâlinin karmaşık bir şekilde cereyan eden tesadüfi mutasyonların tabii bir eleme sonucu ortaya çıkan yan ürünü olarak düşünür, biliyor musunuz? Ben çok başka türlü görüyorum.


Biyoloji, evrende bulunan ilk bilinci ve içinde bulundurduğu kalite ve potansiyelle birlikte bilinç tecrübelerini yakaladı, geliştirdi ve kullanabilmek için kâinata uyumunu sağladı. Evrende harika bir bütünlük ve bir düzen var.


Gayet tabi, kâinattaki bilinçten hareket edersek, ruh ve aydınlanma büyük etkiye sahip. Bu konunun biraz spekülasyona açık olduğunu söylemeliyim. Eğer birisi derin düşüncelere dalar ve ilhama mazhar olursa quantum alanının derinliğine dalar.


Eğer tefekküre dalıyor ve ilhama mazhar olmuyorsa gerçekten hiçbir şeye ulaşmadığını düşünürüm.


Quantum alan teorisine göre insan derin tefekkürle ilham alanına daldığında aydınlatan bilgeliğin kaynağına girmiş sayılır. İnsan, kâinatın temel yapısında bulunan ilhama derinlemesine dalarsa gerçekten de bilinçli bir şekilde onun bir parçası olur.


Gerçekten de Tevrat, bilgeliğin ve ışığın olduğu bir dünyanın yanı sıra öfkenin ve mutsuzluğun da bulunduğu bir başka dünya olduğunu söyler. Bilinç bu iki dünyanın yamaçlarında dolaşır. Gerçekten ne olduğunun çok yakınında olduğumuzu düşünüyorum. Bilinç yamaçlarda dans ediyor yahut da klasik dünya ile quantum dünyası yamacında bir süreç. Tefekkür iklimine dalmak gibi maneviyatın pratiği bize derinlere dalmaya ve platonik quantum dünyasının bilgeliğine ve aydınlatıcılığına dalmaya izin veriyor.


Quantum bilinci hipotezi ispatlanırsa hayatın maneviyat boyutunun bize çok fazla inandırıcılık bağışlayacağına inanıyorum. Materyalizm zayıflayacak. Bu durum, insanlara çok fazla ümit verecek. (*2)


(*1).Hertz: Elektromanyetik dalga frekans birimi, hertzian waves (fiz). elektromanyetik dalga.


(*2).Enlighten Next dergisi, yaz ve sonbahar özel sayısı, Kasım 2010, s. 48, Frankfurt. Dört ayda bir yayınlanır.


https://tr-tr.facebook.com/notes/10150553561201406/







Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim