• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 189








Hatalı Çevrilen Ayetler



Bakara Suresi 189




Hatalı Çeviri:
189. Sana, hilâl şeklinde yeni doğan ayları sorarlar. De ki: Onlar, insanlar ve özellikle hac için vakit ölçüleridir. İyi davranış, asla evlere arkalarından gelip girmeniz değildir. Lâkin iyi davranış, korunan (ve ölçülü giden) kimsenin davranışıdır. Evlere kapılarından girin, Allah'tan korkun, umulur ki kurtuluşa erersiniz.





Doğru Çeviri:
189.Sana hilallerden soruyorlar. De ki: “Onlar, insanlar ve hac/programlı ilâhiyat eğitim dönemleri için zaman ölçüleridir.” Evlerinize arka taraflarından girmeniz/dinde Allah'ın ilkelerinden başka ilkeler benimsemeniz, “iyi adamlık” değildir. Ama “iyi adamlık”, Allah'ın koruması altına girmektir. Öyleyse, evlerinize kapılarından girin; dini, din sahibi Allah'ın çizdiği çerçevede yaşayın. Ve başarıya erenlerden, kurtulanlardan olmanız için Allah'ın koruması altına girin.



Bu âyet Medîne'de inen özel bir necm olup, insanların birtakım sorularına cevap niteliğindedir. Âyette, hilâller hakkında soruya cevap olarak, şekilciliği bırakmaları, yanlış yol izlememeleri uyarısı yapılmakta ve başarıya ermek için izlenecek yol açıklanmaktadır.



HİLÂLLER İLE İLGİLİ SORU
Âyetteki ifadeden, bu sorunun iki şekilde sorulmuş olabileceği düşünülebilir: A) Ayın büyüyüp küçülmesi ve iki gece gözükmemesi; B) Hilâllerin ne amaçla yaratıldığıdır.


Âyetteki, el-ehille sözcüğü, hilâl kelimesinin çoğuludur. Ayın son iki ve ilk iki gününün ayına hilal denilir. “Ayın ilk üç gecesinin ayına”, “ayın dolunay sürecine kadarki durumuna”, “ayın son iki gecesinin ayına” da hilâl denildiği söylenmiştir.

Âyetin bu bölümünün nüzûl sebebi hakkındaki nakiller şöyledir:

Sana hilâller hakkında soruyorlar… Burada kasdedilen soru, Yahûdilerin sordukları ve kendisi ile Peygamber'e (s.a) itiraz ettikleri bir husustur. Bu münasebetle Mu‘âz şöyle demişti: “Ey Allah'ın Rasûlü! Yahûdiler yanımıza geliyor ve hilâllere dair bizlere pek çok soru soruyorlar. Hilâl acaba neden önce incecik görünüyor, sonra doğup yuvarlaklaşıncaya kadar artıp duruyor. Ardından tekrar eksilmeye başlıyor ve nihâyet önceki hâline dönüyor.” Bunun üzerine Yüce Allah bu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu.
Bir diğer görüşe göre bu âyetin nüzûl sebebi, Müslümanlardan bir grubun Peygamber'e (s.a) hilâle dair ve hilâlin iki gecelik süreyle hiç görünmemesinin, güneşin durumundan farklı bir durumda olmasının sebebini sorarlar. Bunu da İbn Abbâs, Katâde, er-Rabi ve başkaları söylemiştir.

Rivâyet edildiğine göre Ensârdan Mu‘âz ibn Cebel ile Sa‘lebe ibn Ganem, “Yâ Rasûlallah! Bu hilâle ne oluyor? Başlangıçta iplik gibi ince olarak ortaya çıkıyor, daha sonra da dolunay oluncaya kadar artıyor, sonra da durmadan noksanlaşa noksanlaşa baştaki durumuna geliyor.. Güneş gibi, tek bir hâlde kalmıyor” dediler. İşte bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu. Yine Mu‘âz'dan rivâyet edildiğine göre Yahûdiler, hilâl hakkında sormuşlardır.



Birçok nedenle dinî görevler Kamerî takvime göre düzenlenmiştir. Zira ilk toplumlarda zamanı aya göre belirleme, güneşe göre belirlemeden daha kolaydı. Çünkü ayın evrelerine bakılarak ayın kaçı olduğu yaklaşık bilinebilirdi. Güneşin büyümesi, küçülmesi gibi evreleri olmadığından güneşe bakılarak ay ve gün hesabı yapmak zordu.
12Ve Biz, geceyi ve gündüzü iki alâmet/gösterge yaptık. Sonra Rabbinizden bir armağanlar aramanız, yılların sayısını ve hesabını bilmeniz için gecenin alâmetini/göstergesini silip, bir gördürücü aydınlık olarak gündüzün alâmetini/göstergesini getirdik. Ve Biz, her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık da açıkladık.(İsrâ/12)

                                                                            
15Ve âyetlerimiz onlara açıkça okunduğunda, Bize kavuşmayı ummayanlar: “Bundan başka bir Kur’ân getir yahut bunu değiştir!” dediler. De ki: “Onu kendimin öngörmesiyle değiştirmem benim için söz konusu olamaz. Ben, sadece bana vahyolunana uyuyorum. Rabbime isyan edersem, kesinlikle büyük bir günün azabından korkarım.”(Yûnus/5)

                                                                                  
Hilâl ile ilgili sorulara Allah, Onlar, insanlar için ve hacc için zaman ölçüleridir diye cevap vermiştir. Evet hilâller, hacc, oruç, boşanma; iddet, alış-veriş ve borç vadeleri konusunda hesap ölçüsüdür.


Biz sorulan sualin, hilâllerin yaratılış amacına yönelik olduğu kanaatindeyiz. Eğer sorunun amacı, bilimsel ise cevap çok manidardır. Çünkü verilen cevap, sualin cevabı değil, ayın pratik hayattaki fonksiyonlarıyla ilgili olup, “Size gerekmeyen şeyleri sormayın, size gerekli olanları sorun” mesajı vermektedir.


“Bu suale, neden bilimsel bir cevap verilmedi?” sorusuna, şöyle cevap verilebilir: O gün insanlık bu sorunun bilimsel cevabını kavrayacak birikime sahip değildi.



EVLERE ARKALARDAN GİRMEK
Âyetin bu bölümünün nüzûl sebebiyle ilgili olarak da şu nakiller bulunmaktadır:

Yüce Allah'ın, Birr, evlere arkalarından girmeniz değildir buyruğu, hacc içinvakit ölçüleriyle birlikte zikredilmektedir. Çünkü hilâllerin durumu ve evlere arkalarından girmeye dair sual sormak zamanında bu iki husus da meydana gelmiştir. O bakımdan âyet-i kerîme her ikisi hakkında nâzil olmuştur. Ensâr, haccedip de geri döndüklerinde evlerinin kapılarından girmezdi. Hacc ya da umre için ihrama girip telbiye getirdiklerinde, şer‘an kendileriyle sema arasında herhangi bir engelin bulunmamasına dikkat ederlerdi. Artık bundan sonra, yani evinde ihrama girdikten sonra çıkıp herhangi bir ihtiyaç için geri dönecek olursa, evin tavanı kendisi ile gök arasında bir engel teşkil edeceğinden dolayı odanın kapısından içeriye girmezlerdi. O bakımdan evinin duvarından tırmanır, sonra da odasının üzerinde durarak ihtiyacı olan şeyi ister ve o ihtiyacı olan şey evinden dışarı çıkartılırdı. Bu şekilde davranmayı hacc ibâdetinin bir parçası ve birr/iyilik olarak kabul ederlerdi. Nitekim alâkası olmayan pek çok şeyin de hacc ibâdetinin gereği olduğuna inanırlardı.

Hasan el-Basrî ile Esamm şöyle demiştir: “Câhiliyyede bir kimse bir şeye kasdedip, o şeyi elde etmek kendisine zor gelince, evinin kapısından içeri girmeyip tam aksine evine arka tarafından girip çıkmaya başlar ve bunu bir yıl sürdürürdü. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ, onları böyle davranmaktan nehyetmiştir. Çünkü, onlar bunda bir uygunsuzluk hissettikleri için böyle yapıyorlardı.”

Câhiliyye dönemindekilerden birisi, ihrama girdiği zaman, evinin veya çadırının arkasından girip çıkacağı bir delik açıyordu. Ancak, taassub gösterenler müstesnâ. Bunlar da Kureyş, Kînâne, Huzâa, Sakîf, Haysem, Benû Âmir ibn Sa‘sa‘a ve Benû Nasr ibn Muâviye'dir. Bunlar dinlerine çok bağlı oldukları, çok direttikleri için, kendilerine “Humus” denilmiştir. Hamaset, “diretmek” demektir. Bunlar ihrama girdikleri zaman, kesinlikle evlere girmez, çölde bir gölgelikle gölgelenmezler, yağ, yoğurt ve peynir yemezlerdi. Sonra Hz. Peygamber (s.a), ihrama girerken, bir başkası da ihrama girmişti. Böylece, Hz. Peygamber (s.a), ihramlı iken harap bir bostanın kapısından içeri girdi. Müteakiben ihrama giren o adam da Hz. Peygamber'i görerek, O'nun peşine takıldı. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Benden uzaklaş” buyurdu.. Adam, “Niçin, yâ Rasûlallah?” dedi. Hz. Peygamber, “Sen ihramlı iken kapıdan içeri girdin” deyince, o adam biraz duraklayarak, “Ben senin sünnetine ve hidâyetine razı oldum. Senin girdiğini gördüğüm için, ben de girdim” dedi. İşte bunun üzerine, Allah Teâlâ bu âyeti indirip ihrama girmeleri hususunda aşırı davranmalarının birr/iyilik olmadığını, aksine birr/iyi olan kimsenin Allah'a muhalefet etmekten korkan kimse olduğunu onlara bildirmiş ve onlara câhiliyye adetlerini terketmelerini emrederek, Evlerinize, kapılarından geliniz buyurmuştur. İşte bu âyetin sebeb-i nüzûlü hakkında söylenen bundan ibarettir.

Evlere arka taraflarından girmeniz birr değildir. Ancak birr muttaki olanınkidir. Evlere kapılarından gelin. Buhârî, Ubeydullah ibn Mûsâ kanalıyla... Berrâ'dan nakleder ki; o şöyle demiştir: “Araplar câhiliyet devrinde ihrama girdiklerinde, evlere arka taraflarından girerlerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ işbu âyeti inzâl buyurdu.” Ebû Dâvûd el-Tayâlisî... Berrâ'dan böylece rivâyet etmiş ve demiş ki: “Ensâr seferden döndüklerinde hiç birisi evlerine kapılarından girmezdi. Bunun üzerine bu âyeti kerîme nâzil oldu.”

A‘meş, Ebû Süfyân kanalıyla, Câbir'den nakleder ki; Kureyşliler hums [dindarlık] iddiasında bulunurlar ve ihrâmlı iken evlerine kapılarından girerlerdi. Ensâr ve diğer Araplar ise ihrâmhyken kapıdan girmezlerdi. Rasûlullah (s.a) bir bahçede iken, bahçenin kapısından dışarı çıktı. Kutbe ibn Âmir el-Ensârî de o'nunla birlikte çıktı. Orada bulunanlar dediler ki: “Ey Allah'ın Rasûlü! Kutbe ibn Âmir tüccar bir adamdır ve seninle beraber kapıdan çıktı. Rasûlullah Kutbe ibn Âmir'e, “Neden benim gibi yaptın?” dediğinde, o “Senin yaptığını gördüm ben de öyle yaptım” dedi. Rasûlullah, “Ben humus yapıyorum” dediğinde o, “Benim dinim senin dinindir” karşılığını verdi. Bunun üzerine işbu âyet-i kerîme nâzil oldu. Bu hadîsi İbn Ebî Hatim ve Avfî, İbn Abbâs'tan bu şekilde rivâyet ederler. Keza Mücâhid, Zührî, Katâde, İbrâhîm en-Nehâî, Süddî ve Rebî ibn Enes'ten de böylece rivâyet edilir.

Hasan el-Basrî der ki: Câhiliyet ehli olan kavimlerden birisi yolculuk etmek istediği ve sefer maksadıyla evinden çıktığı zaman evinden çıkıp da tekrar seferden vazgeçerek evinde kalmak isterse, evin kapısından girmezdi. Aksine arka tarafından tırmanarak girerdi. Bunun üzerine Allah Teâlâ, Evlere arka taraflarından girmeniz birr değildir... buyurdu.
Muhammed ibn Ka‘b der ki: “Adam i‘tikâfa girdiğinde eve kapısından gelmezdi. Bunun üzerine bu âyeti kerîme nâzil oldu.”



Nakillerden anlaşıldığına göre, Arapların câhiliyeden kalma saçma-sapan inançları bulunuyor ve bunları uygulamakla iyi insan olduklarını düşünüyor ve bununla övünüyorlardı. Bu âyette Allah onları hem bu şekilcilikleri nedeniyle eleştiriyor, hem de atalarından kalma bâtıl inançları sürdürmemeleri hususunda uyarıyor.


Ebû Ubeyde'ye göre ise, “evlere arkalarından girmeyin, kapısından girin” ifadesi, bir deyim olup bununla, işinizde-gücünüzde yanlış yol izlemeyin, yanlış metod kullanmayın, her şeyi kuralına göre yapın, yanlış yoldan giderseniz menzil-i maksudunuza eremezsiniz; amacınıza ulaşamazsınız” denilmek istenmiştir. Bu durumda verilen mesaj şöyle olur: “İyi, dindar insan olmak için atalarınızın bâtıl inançlarına değil, dinin sahibinin koyduğu ilkelere uyun. Allah'ın koymadığı kurallar insanı Allah'a yaklaştırmaz.”



KURTULUŞ/BAŞARI YOLU; TAKVÂ
Bu âyette şekilcilik reddedilip meselenin özüne işaret edilmekte, işin takvâya bağlı olduğu bildirilmektedir. Birr'in şekilcilik olmayıp, takvâ olduğu 177. âyette açıklanmıştı. Evlere kapılarından girmek, kişiyi takvâya götüren amelleri Allah'ın çizdiği çerçevede yapmaktır.*




*İşte Kuran, Bakara Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim