• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

52Hud Suresi 25-34, 36-49



Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


52Hud Suresi 25-34, 36-49


Hatalı Çeviri:
25. Andolsun, biz Nuh'u kavmine elçi gönderdik. Onlara: «Ben (dedi), sizin için apaçık bir uyarıcıyım.

26. Allah'tan başkasına tapmayın! Ben, size (gelecek) elem verici bir günün azabından korkuyorum.»

27. Kavminden ileri gelen kâfirler dediler ki: «Biz seni sadece bizim gibi bir insan olarak görüyoruz. Bizden, basit görüşle hareket eden alt tabakamızdan başkasının sana uyduğunu görmüyoruz. Ve sizin bize karşı bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Bilakis sizin yalancılar olduğunuzu düşünüyoruz.»

28. (Nuh) dedi ki: Ey kavmim! Eğer ben Rabbim tarafından (bildirilen) açık bir delil üzerinde isem ve O bana kendi katından bir rahmet vermiş de bu size gizli tutulmuşsa, buna ne dersiniz? Siz onu istemediğiniz halde biz sizi ona zorlayacak mıyız?

29. Ey kavmim! Allah'ın emirlerini bildirmeye karşılık sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim mükâfatım ancak Allah'a aittir. Ben iman edenleri kovacak değilim; çünkü onlar Rablerine kavuşacaklardır. Fakat ben sizi, bilgisizce davranan bir topluluk olarak görüyorum.

30. Ey kavmim! Ben onları kovarsam, beni Allah'tan (onun azabından) kim korur? Düşünmüyor musunuz?

31. Ben size: «Allah'ın hazineleri benim yanımdadır» demiyorum, gaybı da bilmem. «Ben bir meleğim» de demiyorum. Sizin gözlerinizin hor gördüğü kimseler için, «Allah onlara asla bir hayır vermeyecektir» diyemem. Onların kalplerinde olanı, Allah daha iyi bilir. Onları kovduğum takdirde ben gerçekten zalimlerden olurum.»

32. Dediler ki: Ey Nuh! Bizimle mücadele ettin ve bize karşı mücadelede çok ileri gittin. Eğer doğrulardan isen, kendisiyle bizi tehdit ettiğini (azabı) bize getir!

33. (Nuh) dedi ki: «Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz (Allah'ı) âciz bırakacak değilsiniz.

34. Eğer Allah sizi azdırmak istiyorsa, ben size öğüt vermek istesem de, öğüdüm size fayda vermez. (Çünkü) O sizin Rabbinizdir. Ve (nihayet) O'na döndürüleceksiniz.»

35. (Resûlüm!) Yoksa, «Bunu uydurdu» mu diyorlar? De ki: «Eğer onu uydurduysam günahım bana aittir. Fakat ben sizin işlediğiniz günahtan uzağım.»

36. Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme.

37. Gözlerimizin önünde ve vahyimiz (emrimiz) uyarınca gemiyi yap ve zulmedenler hakkında bana (bir şey) söyleme! Onlar mutlaka boğulacaklardır!

38. Nuh gemiyi yapıyor, kavminden ileri gelenler ise, yanına her uğradıkça onunla alay ediyorlardı. Dedi ki: «Eğer bizimle alay ediyorsanız, iyi bilin ki siz nasıl alay ediyorsanız biz de sizinle alay edeceğiz!

39. Kendisini rezil edecek azabın kime geleceğini ve sürekli bir azabın kimin başına ineceğini yakında bileceksiniz.»

40. Nihayet emrimiz gelip de sular coşup yükselmeye başlayınca Nuh'a dedik ki: «(Canlı çeşitlerinin) her birinden birer çift ile -(boğulacağına dair) aleyhinde söz geçmiş olanlar dışında- aileni ve iman edenleri gemiye yükle!» Zaten onunla beraber pek azı iman etmişti.

41. (Nuh) dedi ki: «Gemiye binin! Onun yüzüp gitmesi de, durması da Allah'ın adıyladır. Şüphesiz ki Rabbim çok bağışlayan, pek esirgeyendir.»

42. Gemi, dağlar gibi dalgalar arasında onları götürüyordu. Nuh, gemiden uzakta bulunan oğluna: Yavrucuğum! (Sen de) bizimle beraber bin, kâfirlerle beraber olma! diye seslendi.

43. Oğlu: Beni sudan koruyacak bir dağa sığınacağım, dedi. (Nuh): «Bugün Allah'ın emrinden (azabından), merhamet sahibi Allah'tan başka koruyacak kimse yoktur» dedi. Aralarına dalga girdi, böylece o da boğulanlardan oldu.

44. (Nihayet) «Ey yer suyunu yut! Ve ey gök (suyunu) tut!» denildi. Su çekildi; iş bitirildi; (gemi de) Cûdî (dağının) üzerine yerleşti. Ve: «O zalimler topluluğunun canı cehenneme!» denildi.

45. Nuh Rabbine dua edip dedi ki: «Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vâdin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.»

46. Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim.

47. Nuh dedi ki: Ey Rabbim! Ben senden hakkında bilgim olmayan şeyi istemekten sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, ben ziyana uğrayanlardan olurum!

48. Denildi ki: Ey Nuh! Sana ve seninle beraber olan ümmetlere bizden selam ve bereketlerle (gemiden) in! Kendilerini (dünyada) faydalandıracağımız, sonra da bizden kendilerine elem verici bir azabın dokunacağı ümmetler de olacaktır.

49. (Resûlüm!) İşte bunlar sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Bundan önce onları ne sen biliyordun ne de kavmin. O halde sabret. Çünkü iyi sonuç (sabredip) sakınanlarındır.

Doğru Çeviri:
25,26Ve andolsun ki Nuh'u da toplumuna elçi olarak gönderdik: “Gerçekten ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah'tan başkasına kulluk etmeyiniz! Ben, sizin hakkınızda acı bir günün azabından korkarım.”

27Buna karşılık, toplumunun kâfirlerinin; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlarının İLERİ GELENLERİ: “Biz seni sadece bizim gibi sıradan bir insan olarak görüyoruz. SANA SIĞ GÖRÜŞLÜ AŞAĞI TABAKALARIMIZDAN/ AYAK TAKIMIMIZDAN başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Tam tersine biz, sizi yalancılar sanıyoruz” dediler.

28-31Nûh, “Ey toplumum! Hiç düşündünüz mü, ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana Kendi tarafından bir rahmet bahşetmiş de bu size saklı tutulmuşsa?! –Biz, siz ondan hoşlanmadığınız hâlde sizi ona zorlar mıyız?”– 29Ve “Ey toplumum! Ben sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah'a aittir. Ve ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Velâkin ben sizi cahillik eden bir toplum olarak görüyorum.” 30Ve “Ey toplumum! Ben onları kovarsam, Allah'a karşı bana kim yardım edecek? Peki, siz hiç düşünmez misiniz? 31Ve ben size, ‘Allah'ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ve ben görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilmem. Ben size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında, ‘Allah onlara hiçbir hayır vermez’ de demiyorum. Allah, onların içlerindekini, en iyi bilendir. İşte asıl o zaman ben kesinlikle yanlış; kendi zararlarına iş yapanlardan olurum” 28dedi.

32Onlar dediler ki: “Ey Nûh! Bizimle didişip durdun da mücâdelemizi çoğalttın. Haydi artık doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şu azabı bize getir!”

33,34Nûh: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O'nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir yarar sağlamaz. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O'na döndürüleceksiniz” dedi.

36,37Ve Nuh'a vahyolundu: “Kesinlikle toplumundan iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim GÖZETİMİMİZ ALTINDA VE VAHYİMİZE GÖRE KURTULUŞ GEMİSİ YAP; VAHYETTİĞİMİZ DİNİ HAYATA GEÇİR. Şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar, büyük belalara batıp perişan olacaklardır.”

38,39Ve o, gemileri yapıyordu, toplumundan BAZI İLERİ GELENLER, o'na her uğrayışta o'nunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: “Bizimle alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz.” –Artık O AŞAĞILATICI AZABIN kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ileride bileceksiniz.–

40Sonunda emrimiz geldiği ve tandır kaynadığı zaman; iş kızıştığı zaman Biz dedik ki: “Hepsinden çift olarak; iki tane ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında aileni ve iman etmiş olanları onların kurtuluş gemisinin içine; Tevhit- İslam Dininin içine girmesini sağla.” –Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.–

41Ve Nuh dedi ki: “KURTULUŞ GEMİSİNİN; Tevhid- İslam Dininin içine binin; girin, onların akışı da DURUŞU DA ALLAH ADINADIR. Kesinlikle Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

42Ve KURTULUŞ GEMİSİ; TEVHİT- İSLAM DİNİ dağlar gibi; sapasağlam, yıkılmadan, yıpranmadan onlarla, BÜYÜK BELALARIN, KRİZLERİN içinde akıp gidiyordu; ONLARA HİÇBİR ŞEY OLMUYORDU. Ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler ile beraber olma!”

43Nuh'un oğlu dedi ki: “Ben, kendimi önündekileri silip süpüren, yıkıcı sudan; iç savaştan; BÜYÜK BELALARDAN koruyacak dağ gibi güçlü Mele’lerden birine: üst tabakaya sığınırım.” Nuh, “Bugün Allah'ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah'ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur” dedi. Ve bela dalgası aralarına girdi. O da büyük belaya batıp perişan olanlardan oluverdi.

44Ve “Ey yeryüzü suyunu yut; Ey ERAZİL (Alt tabaka!) SALDIRINI DURDUR! EY gökyüzü sen de tut; Ey MELE’! (ÜST TABAKA)! SALDIRINI DURDUR!” denildi. İÇ SAVAŞ DURDU. Emir de yerine gelmiş oldu. Kurtuluş Gemisi; Tevhid- İslam dinine mensup olanlar da Cudi; BEREKETLİ TOPRAKLAR üzerine YERLEŞTİ. Ve o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan topluma, “Uzak olun [kahrolun, tarihten silinin]!” denildi.

45Ve Nûh Rabbine seslenip de dedi ki: “Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi. Senin vaadin de elbette haktır. Ve Sen, hâkimlerin en hâkimisin.”

46Allah: “Ey Nûh! Şüphesiz o senin ehlinden değildir. Şüphesiz o, sâlih olmayan bir iştir/o, sâlih olmayan bir iş işlemiştir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme! Şüphesiz Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım” dedi.

47Nûh, “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden olurum” dedi.

48Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla in; YERLEŞ BU YERE.

49İşte Nuh ile ilgili anlatılanlar, sana vahyettiğimiz görülmeyenin, duyulmayanın, sezilmeyenin haberlerindendir. Bunları sen ve toplumun bundan önce bilmiyordunuz. Şu hâlde sabret. Şüphesiz akıbet, Allah'ın koruması altına girmiş olan kişilerindir.


25,26Ve andolsun ki Nuh’u da toplumuna elçi olarak gönderdik: “Gerçekten ben sizin için apaçık bir uyarıcıyım. Allah’tan başkasına kulluk etmeyiniz! Ben, sizin hakkınızda acı bir günün azabından korkarım.”

فَقَالَ الْمَلَأُ الَّذٖينَ كَفَرُوا مِنْ قَوْمِهٖ مَا نَرٰيكَ اِلَّا بَشَراً مِثْلَنَا وَمَا نَرٰيكَ اتَّبَعَكَ اِلَّا الَّذٖينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ وَمَا نَرٰى لَكُمْ عَلَيْنَا مِنْ فَضْلٍ بَلْ نَظُنُّكُمْ كَاذِبٖينَ﴿٢٧﴾


27Buna karşılık, toplumunun kâfirlerinin; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olanlarının İLERİ GELENLERİ: “Biz seni sadece bizim gibi sıradan bir insan olarak görüyoruz. SANA SIĞ GÖRÜŞLÜ AŞAĞI TABAKALARIMIZDAN/ AYAK TAKIMIMIZDAN başkasının uyduğunu görmüyoruz. Sizin bizim aleyhimize bir fazlalığınızı da görmüyoruz. Tam tersine biz, sizi yalancılar sanıyoruz” dediler.


Bu ayette Nuh peygamberin ait olduğu toplumda bulunan “mele (üst tabaka)” ve “erazil (alt tabakadan) söz edilmektedir.


الْمَلَأُ Mele

İLERİ GELENLER

“Dolmak” anlamına gelen ملئ[mil’] sözcüğünden türemiş olan ملاء [mele’] sözcüğünün esas anlamı, “dolu olan” [depo] demektir. Zaman içinde “reisler/başkanlar, bir toplumun ileri gelenleri, toplumun erdemlileri” için de mecâz anlamıyla mele’ denilmiştir. Bunlara mele’ denilmesinin sebebi, “kendilerinin ihtiyaç duyulan bilgi, deneyim ve anlayışla dolu” olmalarından, yani “boş adam” olmayışlarındandır.[4]

Mele’ (üst tabaka) Kamer suresinde “Sema” niteliğiyle geçmiş idi.


ALT TABAKA (ERAZİL)

اِلَّا الَّذٖينَ هُمْ اَرَاذِلُنَا بَادِيَ الرَّأْيِۚ

اراذلErazil sözcüğü rezil sözcüğünün çoğulu olup üst tabakanın toplumun garibanlarına yakıştırdıkları bir niteliktir. Alt tabaka Kamer suresinde “ الأرضarz” niteliğiyle geçmiş idi.

28-31Nuh, “Ey toplumum! Hiç düşündünüz mü, ben Rabbimden apaçık bir delil üzere isem ve O, bana Kendi tarafından bir rahmet bahşetmiş de bu size saklı tutulmuşsa?! –Biz, siz ondan hoşlanmadığınız hâlde sizi ona zorlar mıyız?”– 29Ve “Ey toplumum! Ben sizden herhangi bir mal istemiyorum. Benim ücretim ancak Allah’a aittir. Ve ben iman edenleri kovacak değilim. Onlar elbette Rablerine kavuşacaklar. Velâkin ben sizi cahillik eden bir toplum olarak görüyorum.” 30Ve “Ey toplumum! Ben onları kovarsam, Allah’a karşı bana kim yardım edecek? Peki, siz hiç düşünmez misiniz? 31Ve ben size, ‘Allah’ın hazineleri benim yanımdadır’ demiyorum. Ve ben görülmeyeni, duyulmayanı, sezilmeyeni, geçmişi, geleceği bilmem. Ben size ‘Ben bir meleğim’ de demiyorum. O sizin kendinize göre, hor gördükleriniz hakkında, ‘Allah onlara hiçbir hayır vermez’ de demiyorum. Allah, onların içlerindekini, en iyi bilendir. İşte asıl o zaman ben kesinlikle yanlış; kendi zararlarına iş yapanlardan olurum” 28dedi.

32Onlar dediler ki: “Ey Nuh! Bizimle didişip durdun da mücadelemizi çoğalttın. Haydi, artık doğrulardan isen, bizi tehdit ettiğin şu azabı bize getir!”

33,34Nuh: “Onu size ancak dilerse Allah getirir. Ve siz O’nu âciz bırakanlar değilsiniz. Ben size öğüt vermek istemiş olsam da, eğer Allah sizi azdırmayı murat ediyorsa, benim öğüdüm size bir yarar sağlamaz. O, sizin Rabbinizdir ve yalnızca O’na döndürüleceksiniz” dedi.

Bu ayet gurubunda Nuh peygamberin toplumuna yaptığı uyarılar ve toplumunun tepkisi çok açık bir şekilde yer alıyor.

وَأُوحِيَ إِلَى نُوحٍ أَنَّهُ لَن يُؤْمِنَ مِن قَوْمِكَ إِلاَّ مَن قَدْ آمَنَ فَلاَ تَبْتَئِسْ بِمَا كَانُواْ يَفْعَلُونَ
وَاصْنَعِ الْفُلْكَ بِأَعْيُنِنَا وَوَحْيِنَا وَلاَ تُخَاطِبْنِي فِي الَّذِينَ ظَلَمُواْ إِنَّهُم مُّغْرَقُونَ


36,37Ve Nuh’a vahyolundu: “Kesinlikle toplumundan iman etmiş olanlardan başka artık kimse iman etmeyecektir. Onun için onların yaptıkları şeylere üzülme. Ve Bizim GÖZETİMİMİZ ALTINDA VE VAHYİMİZE GÖRE KURTULUŞ GEMİSİ YAP; VAHYETTİĞİMİZ DİNİ HAYATA GEÇİR. Şirk koşmak suretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapan kimseler hakkında da Bana hitapta bulunma. Kesinlikle onlar, büyük belalara batıp perişan olacaklardır.”

Bu ayetlerde Nuh peygamber ve inananların kurtuluşu için gerekli emirler veriliyor. Artık bundan sonra kimsenin kendisine inanmayacağı ve onların başına geleceklere de üzülmemesi emrediliyor. Aynı uyarı Hûd, Salih ve Lût peygamberlere de yapılmıştı.


لْفُلْكِ FÜLK

“ لْفُلْكِFülk” sözcüğü, “küçük” gemi demektir. Türkçemizde bu sözcüğün “FİLİKA” kalıbını kullanırız. Filika denizcilikte kullanılan bir isim olarak Türkçemize İtalyanca “feluca” sözcüğünden geçmiştir. Ve anlamı, “CANKURTARAN SANDAL” demektir. Felüca” kelimesi, İtalyancada “feluca” veya “falucca” olarak da bilinir ve bir tür küçük, yelkenli tekne anlamına gelir. Bu kelimenin kökeni, Arapça “فلوكة” (falūkah) kelimesine dayanır. Arapça ‘da bu kelime, küçük tekne veya sandal anlamına gelir. Yani, “felüca” kelimesi İtalyancaya Arapçadan geçmiştir.

Mü’minun/ 27’ de bunun içine girin denilme ktedir.

Ayetlerden anladığımıza göre ayetteki “ لْفُلْكِ fülk” sözcüğü, İslam Dini’ni temsil etmektedir. Nitekim ileride “ مشحونmeşhun (gerekli teçhizatın; donatılarının hepsi, eksiksiz ve mükemmel olarak donatılmış gemi )” niteliğiyle gelecektir. Buradaki “fülk (Gemi)” Tevhit Dini- İslam’ın simgesidir.

Nuh/28’de de, Tevhid Dini İslam, “fülk” gemi ile değil; EV simgesi ile ifade edilmiştir.

رَبِّ اغْفِرْ ل۪ي وَلِوَالِدَيَّ وَلِمَنْ دَخَلَ بَيْتِيَ مُؤْمِنًا وَلِلْمُؤْمِن۪ينَ وَالْمُؤْمِنَاتِۜ وَلَا تَزِدِ الظَّالِم۪ينَ اِلَّا تَبَارًا ﴿28﴾

“Rabbim! Benim için, anam-babam için, mü’min olarak EVİME giren kişiler için ve mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için mağfiret et/bağışla hepimizi! Şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara da sadece yok oluşu arttır.” Bu ayette görüldüğü gibi gemi (fülk) dışında; İslam Dinini temsilde EVİM sözcüğü kullanılmıştır.

Buradaki فلكFülk (gemi), Türkçemizde de kullandığımız gibi “Kurtuluş Gemisi’dir. Nuh kıssasında İslam Dini “Fülk” olarak simgelenmiştir. Bakara/208’de ise İslam Dininin simgesi olarak “ السلمSİLM” sözcüğü kullanılmıştır.

يَٓا اَيُّهَا الَّذٖينَ اٰمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَٓافَّةًࣕ وَلَا تَتَّبِعُوا خُطُوَاتِ الشَّيْطَانِؕ اِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبٖينٌ ﴿٢٠٨﴾“

السلم SİLM” ifadesi, “ دَارِ السَّلَامِؕ darüsselam” demektir. Ayette “darüsselamın içine girin “buyurulmaktadır.


Yunus/25

وَاللّٰهُ يَدْعُٓوا اِلٰى دَارِ السَّلَامِؕ

Neml/ 44’te de Süleyman peygamberin tebliğ ettiği Tevhit Dini İslam, الصَّرْحَۚ SARH (saray) olarak nitelenmiştir.

قٖيلَ لَهَا ادْخُلِي الصَّرْحَۚ فَلَمَّا رَاَتْهُ حَسِبَتْهُ لُجَّةً وَكَشَفَتْ عَنْ سَاقَيْهَاؕ قَالَ اِنَّهُ صَرْحٌ مُمَرَّدٌ مِنْ قَوَارٖيرَؕ قَالَتْ رَبِّ اِنّٖي ظَلَمْتُ نَفْسٖي وَاَسْلَمْتُ مَعَ سُلَيْمٰنَ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَࣖ

44Melike’ye, “Gizli kapaklı hiçbir şeyin bulunmadığı, her şeyin açık açık gösterildiği köşke/ halis dine gir!” denildi. Sonra Melike, halis dini görünce tekrar tekrar, inceden inceye hesap yaptı, inceledi ve geçmiş yaşamındaki tüm sırlarını açıkladı. Süleyman; “Bu, Allah’ın vahiylerinden özenle elde edilmiş halis dindir” dedi. Melike, “Rabbim! Ben gerçekten kendime haksızlık etmiştim. Süleyman ile beraber, âlemlerin Rabbi Allah için Müslüman oldum” dedi. (Neml/ 44)

Netice Nuh’un yaptığı, kendisinin ve beraberindekilerin içine girerek kurtuldukları فلك FÜLK (gemi), “İSLAM Dinidir”.


غرق gark

غرق Gark sözcüğü genelde “suda boğulma” olarak kabul ediliyor. Halbuki kadim lügatlerin hepsinde mutlak “batmak” anlamında olduğu “suya batmak, borca batmak, belaya batmak” şeklinde aldığı tümleçle birlikte kullanıldığı görülmektedir.

Burada Nuh’un toplumunun batması, boğulması da suda batma, suda boğulma değil Saffat/ 76’da ayette açıklandığı gibi belaya batma; belada boğulmadır. Hûd/ 38’de açıklandığı üzere rüsvalık azabıdır.


Hûd/39
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَۙ مَنْ يَأْت۪يهِ عَذَابٌ يُخْز۪يهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُق۪يمٌ ﴿39﴾


Saffat/76:
وَنَجَّيْنَاهُ وَاَهْلَهُ مِنَ الْكَرْبِ الْعَظٖيمِؗ

76Biz de o’nu ve ailesini, yakınlarını, o büyük sıkıntıdan kurtardık.

Kısacası Nuh ve beraberindekiler Can Kurtaran Gemi’de yani İslam-Tevhid Dininde olduklarından büyük beladan, rezillik azabından kurtulmuşlardır.


Hûd/38,39

وَيَصْنَعُ الْفُلْكَ وَكُلَّمَا مَرَّ عَلَيْهِ مَلأٌ مِّن قَوْمِهِ سَخِرُواْ مِنْهُ قَالَ إِن تَسْخَرُواْ مِنَّا فَإِنَّا نَسْخَرُ مِنكُمْ كَمَا تَسْخَرُونَ
فَسَوْفَ تَعْلَمُونَ مَن يَأْتِيهِ عَذَابٌ يُخْزِيهِ وَيَحِلُّ عَلَيْهِ عَذَابٌ مُّقِيمٌ


38,39Ve o, gemileri yapıyordu, toplumundan BAZI İLERİ GELENLER, o’na her uğrayışta o’nunla alay ediyorlardı. Nuh dedi ki: “Bizimle alay ediyorsunuz, biz de sizinle tıpkı bizimle alay ettiğiniz gibi alay edeceğiz.” –Artık O AŞAĞILATICI AZABIN kime geleceğini ve o sürekli azabın kimin üstüne ineceğini ileride bileceksiniz.–

Otuz dokuzuncu ayette Nuh toplumu da Ad, Semud ve Medyen toplumları gibi REZİLLİK, RÜSVALIK AZABI ile cezalandırılmıştır. Onlar suda, boğulmamışlardır. Alt tabakanın ihtilâliyle üst tabaka değişime uğratılmış ve alt tabakanın hışmına uğrayarak rezil rüsva olmuşlardır.

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَمْرُنَا وَفَارَ التَّنُّورُۙ قُلْنَا احْمِلْ فٖيهَا مِنْ كُلٍّ زَوْجَيْنِ اثْنَيْنِ وَاَهْلَكَ اِلَّا مَنْ سَبَقَ عَلَيْهِ الْقَوْلُ وَمَنْ اٰمَنَؕ وَمَٓا اٰمَنَ مَعَهُٓ اِلَّا قَلٖيلٌ


40Sonunda emrimiz geldiği ve tandır kaynadığı zaman; iş kızıştığı zaman Biz dedik ki: “Hepsinden çift olarak; iki tane ve aleyhlerinde hüküm verilmiş olanların dışında aileni ve iman etmiş olanları onların kurtuluş gemisinin içine; Tevhit- İslam Dininin içine girmesini sağla.” –Zaten onunla birlikte çok azından başkası iman etmemişti.–

O kaçınılmaz halk hareketi; iç savaş başlayıp iş iyice kızışınca Nuh’a, iman edenleri ve yakınlarını, müminleri (onlar da çok az kişiydi) alıp oradan uzaklaşması istenmiştir.

Ayetteki “Tandırın kaynaması” ifadesi bir deyim olup “iş şiddetlendi (hızlandı)” manasınadır. Arapçada, “Tandır kızdı” yani (iş kızıştı)” denilir.

مِنْ كُلٍّ

MİN KÜLL ( Hepsinden)

Ayetteki “min küllin (hepsinden)” ifadesi, İsrailiyatın etkisiyle yeryüzündeki canlıların tümü olarak kabul edildi maalesef. Yani Nuh, yeryüzündeki canlıların hepsinden erkekli- dişili birer çifti gemisine bindirecekmiş. Çünkü yeryüzünde Nuh’un gemisine bindirilenlerin dışında canlı kalmayacakmış. Bundan sonra insanlar ve hayvanlar Nuh’un taşıdıklarından üreyip türeyeceklermiş. (!) Hâlbuki ayette hayvandan – haşerattan bahsedilmez. Diğer ayetlerden de anlaşılacağı üzere, Nuh’un İslam Gemisi’nde kurtardığı kimseler; ailesinden ve toplumundan İslam- Tevhit Dinine girmiş olanlardır.

وَقَالَ ارْكَبُوا فٖيهَا بِسْمِ اللّٰهِ مَجْرٰۭۙيهَا وَمُرْسٰيهَاؕ اِنَّ رَبّٖي لَغَفُورٌ رَحٖيمٌ

﴿٤١﴾



41Ve Nuh dedi ki: “KURTULUŞ GEMİSİNİN; Tevhid- İslam Dininin içine binin; girin, onların akışı da DURUŞU DA ALLAH ADINADIR. Kesinlikle Rabbim gerçekten çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.”

Nuh, iman edenlere ve yakınlarından iman etmiş kişilere; İslam Gemisi’ne binmelerini söylemiştir. Bu gemi içindeki tüm davranışlar, tüm yaşantılar ALLAH ADINA OLACAK ve saf, halis Allah’ın Dini yaşanacaktır.

وَهِيَ تَجْرٖي بِهِمْ فٖي مَوْجٍ كَالْجِبَالِ وَنَادٰى نُوحٌۨ ابْنَهُ وَكَانَ فٖي مَعْزِلٍ يَا بُنَيَّ ارْكَبْۭࣗ مَعَنَا وَلَا تَكُنْ مَعَ الْكَافِرٖينَ


42Ve KURTULUŞ GEMİSİ; TEVHİT- İSLAM DİNİ dağlar gibi; sapasağlam, yıkılmadan, yıpranmadan onlarla, BÜYÜK BELALARIN, KRİZLERİN içinde akıp gidiyordu; ONLARA HİÇBİR ŞEY OLMUYORDU. Ve Nuh ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna seslendi: “Yavrucuğum! Bizimle beraber bin, kâfirlerle; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenler ile beraber olma!”

مَوْجٍ Mevc

“ مَوْجٍ Mevc” sözcüğü dalga demektir. Çoğulu da “ امواج emvac” olarak gelir. Bu sözcük, deniz dalgası, su dalgası için kullanıldığı gibi “ الناس يموجون ennasü yemucune, ماج الناس macennasü, ماجت الفتنة macet elfitnetü” diye insan hareketleri, iç karışıklıklar için de kullanılır. Mecaz olarak “Arka arkaya gelen kriz vb. olayların” her biri için de kullanılır. (Tüm lügatler)

Ayetteki “dağlar” ifadesi de krizin şiddetini ve dehşetini gösteriyor. Ayetteki dağ gibi dalgalar, insan dalgalarının şiddetinden kinayedir. Hûd ve Salih peygamberin toplumundaki iç savaş Recfe (sarsıntı) olarak açıklanmıştı

Üst ve alt tabakanın yaptığı iç savaşta; onlar birbirini kırarken Nuh peygamber ve kendisine inananlar bunlardan uzakta kaldılar; hiç etkilenmediler. Nuh peygamber oğlunu kurtuluşa; iman etmeye, İslam- Tevhid dinine girmeye davet etti. Bunun dışında kurtuluş olmadığını da kendisine bildirdi.

قَالَ سَآوِي إِلَى جَبَلٍ يَعْصِمُنِي مِنَ الْمَاء قَالَ لاَ عَاصِمَ الْيَوْمَ مِنْ أَمْرِ اللّهِ إِلاَّ مَن رَّحِمَ
وَحَالَ بَيْنَهُمَا الْمَوْجُ فَكَانَ مِنَ الْمُغْرَقِينَ



43Nuh’un oğlu dedi ki: “Ben, kendimi önündekileri silip süpüren, yıkıcı sudan; iç savaştan; BÜYÜK BELALARDAN koruyacak dağ gibi güçlü Mele’lerden birine: üst tabakaya sığınırım.” Nuh, “Bugün Allah’ın merhamet ettiğinden başkasını, Allah’ın bu emrinden koruyacak kimse yoktur” dedi. Ve bela dalgası aralarına girdi. O da büyük belaya batıp perişan olanlardan oluverdi.

Oğlu ise bu daveti reddetti. “Önündekileri silip süpüren, yıkıcı sudan; iç savaştan, dağ gibi güçlü üst Mele’lerden birine, üst tabakaya sığınırım diye karşılık verdi. Fakat isyan, iç savaş dalgası onu da yuttu. O da belalar içinde boğuldu gitti.

وَقٖيلَ يَٓا اَرْضُ ابْلَعٖي مَٓاءَكِ وَيَا سَمَٓاءُ اَقْلِعٖي وَغٖيضَ الْمَٓاءُ وَقُضِيَ الْاَمْرُ وَاسْتَوَتْ عَلَى الْجُودِيِّ

وَقٖيلَ بُعْداً لِلْقَوْمِ الظَّالِمٖينَ

Kırk dördüncü ayet genelde şöyle çevrilir: “Ve “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” denildi. Sular da çekildi. Emir de yerine gelmiş oldu. Gemi de Cudi üzerine oturdu. Ve o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan topluma, “Uzak olun [kahrolun, tarihten silinin]!” denildi.” Genelde yapılan çevirilerde görüldüğü gibi; ayetlerdeki eylemler Allah’a izafe edilmektedir. Fakat!

Kırk dördüncü ayet, Nuh peygamber ve toplumu konusunu doğru anlamamıza ışık tutan başka bir ayettir.

Ayet, “ قيل gıyle (denildi ki)” diye başlıyor. Bu ifade, Allah ve Nuh’un dışında birinin devreye girdiğini gösterir. Bunu söyleyen Allah olsa sözcük “ قلنا gulna”; Nuh olsa “ قال gale” diye ifade edilmesi gerekirdi.

Burada üçüncü bir kuvvetin devreye girip arabuluculuk ederek; savaşan taraflara “Ey yeryüzü suyunu yut! Ey gökyüzü sen de tut!” diyerek iç savaşı durdurduğu açıklanmaktadır.

Bu gurup arza (alt tabakaya), “yıkan suyunu yut, belirsizleştir” semaya (üst tabakaya) siz de “durultun; artık yelkenleri indirin; saldırıyı kesin.” demiştir.

غٖيضَ الْمَٓاءُ

Ayette geçen “ غٖيضَ الْمَٓاءُğıyzal maü” sözcüğü “balçığın suyunu soğurduğunu; böylece selden iz kalmadığını; ortamın düzeldiğini; ortalığın durulduğunu ifade eder.

Gemi de Cudi üzerine oturdu.

الجودى CUDİ

“ الجودىCudiyy” sözcüğü İsrailiyatın etkisiyle “Nuh’un gemisinin yerleştiği dağ diye kabul edilmiş ve Cudi dağının Güney doğudaki Cudi dağı veya Doğu Anadolu’daki Ağrı dağı olduğu ileri sürülmüştür.. Fakat yeryüzünde Ağrı dağının ve Cudi dağının tepesine ulaşacak bir selin akıl, mantık dışı olacağı da düşünülmemiştir.

Nuh’un gemisinin güney doğudaki Cudi dağına veya Doğu Anadolu’daki Ağrı dağına konması da akıl mantık dışıdır. Öyle bir sel, su baskını dünya üzerinde fiziksel olarak mümkün değildir.

“ الجودىCudiyy” sözcüğü “ ج و دcvd” kökünde gelen cömertlik ve bereket anlamındadır. Bu sözcüğün türevlerini Türkçede de kullanırız. Cavit, Cevat, Ecvet gibi. Ayette konu edilen Cudi dağı değildir; CÖMERT VERİMLİ BİR ALANDAN söz edilmektedir. Kanaatimize göre bereketli topraklar, bereketli hilal bölgesi Mezopotamya’dır. Nitekim kırk sekizinci ayette “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla gemiden in” denilerek geldikleri yerin halkı onları çok iyi bir şekilde karşılamış ve geldikleri yerin emin, güvenli, esenlikli bir yer olduğu kendilerine söylenmiştir.


CUDİY

a) Sözcük anlamı: cömertlik ve bereket
b) Bereketli topraklar (kırk sekizinci ayetteki tanım)
c) Tepe gibi bir yer.
Bu coğrafi özellikler dikkate alınıp araştırılacak olsa Nuh ve mü’minlerin yerleştikleri bölge rahatlıkla tespit edilebilir.

Netice 44. Ayetin meali:


44Ve “Ey yeryüzü suyunu yut; Ey ERAZİL (Alt tabaka!) SALDIRINI DURDUR! EY gökyüzü sen de tut; Ey MELE’! (ÜST TABAKA)! SALDIRINI DURDUR!” denildi. İÇ SAVAŞ DURDU. Emir de yerine gelmiş oldu. Kurtuluş Gemisi; Tevhid- İslam dinine mensup olanlar da Cudi; BEREKETLİ TOPRAKLAR üzerine YERLEŞTİ. Ve o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapan topluma, “Uzak olun [kahrolun, tarihten silinin]!” denildi.

45Ve Nuh Rabbine seslenip de dedi ki: “Rabbim! Oğlum benim ehlimdendi. Senin vaadin de elbette haktır. Ve Sen, hâkimlerin en hâkimisin.”

46Allah: “Ey Nuh! Şüphesiz o senin ehlinden değildir. Şüphesiz o, sâlih olmayan bir iştir/o, salih olmayan bir iş işlemiştir. Hakkında bilgin olmayan bir şeyi Benden isteme! Şüphesiz Ben, seni, cahillerden olmaktan sakındırırım” dedi.

47Nûh, “Ey Rabbim! Ben hakkında bilgim olmayan bir şeyi istemiş olmaktan dolayı sana sığınırım. Ve eğer Sen beni bağışlamazsan, bana merhamet etmezsen ben zarara/kayba uğrayıp acı çekenlerden olurum” dedi.

قٖيلَ يَا نُوحُ اهْبِطْ بِسَلَامٍ مِنَّا وَبَرَكَاتٍ عَلَيْكَ وَعَلٰٓى اُمَمٍ مِمَّنْ مَعَكَؕ وَاُمَمٌ سَنُمَتِّعُهُمْ ثُمَّ يَمَسُّهُمْ مِنَّا عَذَابٌ اَلٖيمٌ

﴿٤٨﴾


48Denildi ki: “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla in; YERLEŞ BU YERE.

قٖيلَ

Kırk sekizince ayetteki “ قٖيلَ gıyle (denildi ki)” ifadesine göre yine burada üçüncü bir gurup insan devreye girip Nuh’a “Ey Nuh! Bizden bir selâm ve seninle birlikte olanlardan gelecek ümmetlere bir selâm ve bolluklarla gemiden in.” demektedir.

Bu ifade Nuh’un yerleştiği topluma aittir. Allah’a ait değildir. Allah’a ait olsa “ قلنا gulna” diye gelmesi gerekirdi. Nuh’un yeni yurdunun halkı Nuh’a saygı duymuş onları kabul etmişler ve (…selâm ve bolluklarla gemiden in.) demişlerdir.

–Ve ilerde kendilerini birçok nimetten yararlandıracağımız, sonra da bu yüzden kendilerine tarafımızdan acıklı bir azap dokunacak nice ümmetler vardır.–

Not:
35. ayet, teknik ve anlam bilgisi gereği 14. Ayetten sonra tertip edilmiştir.*


*İşte Kuran, Hud Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Linkler
Takvim