• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

78Hakka Suresi 1-3, 13-37




Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler

Hakka Suresi 1-3, 13-37




Hatalı Çeviri:
1. Gerçekleşecek olan;
2. (Evet) nedir o gerçekleşecek olan?
3. Gerçekleşecek olanın (kıyametin) ne olduğunu sen nereden bileceksin?

4. Semûd ve Âd kavimleri, kapılarını çalacak felâketi (kıyameti) yalan saymışlardı.

5. Semûd'a gelince: Onlar pek zorlu (bir sarsıntı) ile helâk edildiler.
6. Âd kavmi ise, uğultulu, kasıp kavuran bir fırtına ile mahvedildiler.
7. Allah onu, ardarda yedi gece, sekiz gün onların üzerine musallat etti. Öyle ki (eğer orada olsaydın), o kavmi, içi boş hurma kütükleri gibi oracıkta yere serilmiş halde görürdün.
8. Şimdi onlardan arda kalan bir şey görüyor musun?
9. Firavun, ondan öncekiler ve altı üstüne getirilen beldeler halkı (Lût kavmi) hep o günahı (şirki) işlediler.
10. Böylece Rablerinin peygamberlerine karşı geldiler, O da onları pek şiddetli bir şekilde yakalayıverdi.
11. Şüphesiz, su bastığı vakit sizi gemide biz taşıdık;
12. Onu sizin için bir ibret ve öğüt yapalım ve belleyici kulaklar onu bellesin diye.

13, 14, 15. Artık Sûr'a bir defa üflendiği, yeryüzü ve dağlar kaldırılıp birbirine tek çarpışla çarpılıp darmadağın edildiği zaman, işte o gün olacak olur (kıyamet kopar).

16. Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
17. Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.
18. (Ey insanlar!) O gün (hesap için) huzura alınırsınız; size ait hiçbir sır gizli kalmaz.
19, 20. Kitabı sağ tarafından verilen: Alın, kitabımı okuyun; doğrusu ben, hesabımla karşılaşacağımı zaten biliyordum, der.
21, 22, 23. Artık o, meyveleri sarkmış yüce bir cennette hoşnut kalacağı bir hayat içindedir.
24. (Onlara denir ki:) Geçmiş günlerde işlediklerinize (iyi amellerinize) karşılık, âfiyetle yeyin, için.
25, 26. Kitabı sol tarafından verilene gelince, o: Keşke, der, bana kitabım verilmeseydi de, hesabımın ne olduğunu bilmeseydim!
27. Keşke onunla (ölümümle) her iş olup bitseydi!
28. Malım bana hiç fayda sağlamadı;
29. Saltanatım da benden (koptu), yok olup gitti.
30. Onu yakalayın da, (ellerini boynuna) bağlayın;
31. Sonra alevli ateşe atın onu!
32. Sonra da onu yetmiş arşın uzunluğunda bir zincir içinde oraya sokun!
33. Çünkü o, ulu Allah'a iman etmezdi,
34. Yoksulu doyurmaya teşvik etmezdi.
35. Bu sebeple, bugün burada onun candan bir dostu yoktur.
36, 37. Ancak günahkârların yediği kanlı irinden başka yiyeceği de yoktur.




Doğru Çeviri:
1.Gerçekleşecek olan!
“2.Gerçekleşecek olan” nedir?
“3.Gerçekleşecek olan” nedir, sana ne bildirdi?
13-17.Sûr’a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar.
18.O gün siz genişçe yayılırsınız, sizden hiçbir gizli şeyiniz gizli kalmayacak.
19-24.İşte kitabı sağından verilen kişiye gelince; işte o, “Alın, okuyun kitabımı. Şüphesiz ben, hesabıma kavuşacağıma inanıyordum/ kesinlikle biliyordum” der. Artık o, meyveleri sarkmış yüksek bir cennette hoşnut bir yaşamdadır. –Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin, için!–
25-29.Ve kitabı solundan verilen kimseye gelince; işte o: “Keşke kitabım bana verilmeseydi, hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim. Ne olurdu o iş bitmiş olsaydı. Malım bana hiç yarar sağlamadı. Gücüm/otoritem de benden yok olup gitti” der.
30-37.Onu yakalayın sonra da bağlayın. Sonra cehenneme yaslayın onu. Sonra da onu yetmiş arşın zincir içerisinde cehenneme sokun! Şüphesiz o, çok büyük Allah’a inanmıyordu. Miskinin yiyeceği üzerine teşvik de etmiyordu. Bu sebeple bugün burada onun için hiçbir samimi dost yoktur. Sadece hata edenlerin yiyeceği olan bir irinden başka yiyecek de yok.–



1.Gerçekleşecek olan!
2.”Gerçekleşecek olan” nedir?
3.”Gerçekleşecek olan” nedir, sana ne bildirdi?


Kur’an, evrenin şimdiki düzeninin yok edilerek yerine yeni bir düzenin kurulacağı ve tüm insanların yaptıklarından sorguya çekileceği Kıyamet Günü’nü birçok farklı kavramla ifade etmiştir. Bu kavramlardan ikisi de “Gerçekleşecek olan” anlamındaki “el-Hâkka” ile “Felaket Kapısını Şiddetli Çalan, Şok Eden” anlamındaki “el-Kariah” kavramlarıdır.


Surenin girişi üslup bakımından Kariah suresinin girişine benzemektedir. Cümle veya cümle öğesi olmayan ilk ayet birden bomba patlar gibi patlamaktadır: “Gerçekleşecek olan!” Ani bir irkilme hissi veren bu ifadeyle dikkatler bir sonraki ifadeye çevrilmekte, orada da açıklama yapılmayıp zihinlerin verilecek mesaja iyice konsantre olması sağlanmaktadır: “Nedir ‘Gerçekleşecek olan?” “Gerçekleşecek olan nedir, sana ne bildirdi?”


Surenin bu üç ayetinde zımnen şöyle denilmektedir: “Ne kadar bilgiye sahip olursanız olun, ne kadar tahmin yürütürseniz yürütün, kıyamet olgusunu tümüyle idrak etmeniz mümkün olmaz. O kadar dehşetli bir hadisedir ki, insan havsalası tam olarak onu kavrayamaz; ancak onun parçalarını kavrayabilir.”


Konu akışı dikkate alındığında, surede sözü edilen “ الحاّقة el-Hakkah [gerçekleşecek olan]” ifadesi ile “azgınların başına gelen felaketler” ve “kıyamet”in kastedildiği anlaşılmaktadır. Bu olguların “الحاّقة el-Hakkah” diye adlandırılması, gerçekleşeceklerinde hiçbir kuşkunun olmamasından dolayıdır. O gün herkes hak ettiğini elde edecek, inananlar cenneti, inanmayanlar da cehennemi alacaktır. Evet, kıyamet kesinlikle vuku bulacak, Allah kötüleri cezalandıracak, kimse de buna engel olamayacaktır.


Vakıa 1-7.olacak o vaka olduğu zaman –ki o vakanın oluşu için yalan söyleyen yoktur. O vaka, alçaltıcıdır, yükselticidir– yeryüzü şiddetle sarsıldıkça sarsıldığı ve dağlar ufalandıkça ufalanıp da toza dumana dönüşüverdiği zaman ve sizler üç eş sınıf olduğunuz zaman …(Vakıa/1- 7)


1.Kâriah!
2.Nedir o kâriah?
3.Kâriah’ın ne olduğunu sana ne bildirdi?
4.O gün, insanlar, darmadağın kelebekler gibi olurlar. 5Dağlar da atılmış renkli yün gibi olur.(Kâria/1-3)


1-8.Tûr’un kaldırılışı, yayılmış ince deri üzerine satırlaştırılmış Allah’ın indirdiği tüm kitaplar,
Allah’ın ma‘mur evi; Ka‘be’yi, Fil ashâbı’na yıktırmayışı,
Âd ve Semûd toplumlarının değişime/ yıkıma uğratılışları,
Nûh toplumunun suya boğdurulması, Firavun ve yakınlarının suda boğulması, Sebe halkının sel felaketiyle cezalandırılması,
Semûd ülkesi gibi nice memleketlerin kuraklıkla, göllerinin, nehirlerinin kurutulup her yanının çölleşmesi ile cezalandırılması kanıttır ki şüphesiz Rabbinin azabı, kesinlikle vuku bulacaktır, ona engel olacak yoktur.(Tur/1-8)


19,20.Artık o zorlu bir haykırıştan ibarettir. Bir de bakmışsın ki, onlar karşıda duruverirler. Ve “Eyvah bizlere! İşte bu, Din Günü’dür!” derler.
21.–“İşte bu, sizin yalanlamakta olduğunuz Ayırma Günü’dür!”–(Saffat/19-21)


2, 3. ayetlerdeki muhatap tekil olarak Resulullah gözükse de, onun şahsında tüm zamanların insanlarıdır.



13-17.Sûr’a bir tek üfleme üflendiği, yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp bir çarpışla birbirine çarpılarak darmadağın olduğu zaman, işte o gün, “o olay” olmuştur. Ve gök yarılmıştır, artık o, o gün dayanaksızdır. Tüm güçler, semanın çevresindedirler. O gün Rabbinin büyük tahtını; varlığını birliğini, yüceliğini, en yüksek makamın sahibi olduğunu, yok edilen eski varlıkların yerine yaratılan, daha iyi, daha mükemmel yeni varlıklar yansıtırlar.


Bu ayet grubunda kıyametin kopuş sahneleri yer almaktadır. O gün Sûr’a bir kez üflenir; yeryüzü ve dağlar yerlerinden kaldırılıp birbirine çarpılarak darmadağın edilir; gök yarılır. Melekler semanın çevresindedirler. O gün Rabbimizin Arş’ını bunların fevkinde, “Bedel olanlar” [yok edilenlerin yerine getirilen daha üstün varlıklar] taşır.


Ayetteki “Melekler onun [semanın] çevresindedirler” ifadesinden evrendeki tüm güçlerin ve yeryüzündeki vahyin artık yeryüzünden ayrıldığını anlıyoruz.


Bu, kıyametin kopması için Sur’a ilk üflemedir. Öl­medik hiçbir kimse kalmayacaktır:

30.Ve şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişolan şu kimseler, gökler ve yer bitişik bir hâlde idi de Bizim o ikisini ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan oluşturduğumuzu görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?(Enbiya/30)


Zilzal 1-3.yeryüzü, kendi sarsıntısıyla sarsıldığı, yeryüzü, ağırlıklarını çıkardığı ve insanın, “Bu yeryüzüne ne oluyor!” dediği zaman …(Zilzal/1-3)


25.Ve o gün gökyüzü bulutlar ile yarılır ve melekler [ışın, radyasyon ve meteorlar] ardı arkasına indirilir.(Furkan/25)


33.Ey cin ve ins toplulukları! Eğer göklerin ve yerin kenarlarından aşıp geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın, ancak üstün bir güç olmadan aşamazsınız.(Rahman/33)


Ayette yer alan “ ثمانية semaniyete” sözcüğü genellikle “sekiz” sayısı anlamında; aynı sözcüğün “ ثُمُن sümün” kalıbı ise “sekizde bir” anlamında kullanılır. “ ثمانية semaniyete” sözcüğünün hep “sekiz” sayısı ekseninde kullanıldığı göz önünde tutulduğunda, doğal olarak bu ayettekinin de aynı anlamda kullanıldığı kabul edilmektedir. Ancak bu ayetteki “semaniyete” sözcüğüne de “sekiz” anlamını vermek ayetin anlaşılmasında zorluklar oluşturmaktadır.


Bu nedenle sözcüğün başka bir anlamının olup olmadığına bakmanın yararlı olacağı kanaatindeyiz. Şöyle ki:

Sözcüğün kökü olan “ ثَمَن semen”, “kendisiyle her hangi bir şey hak edilen şey” demektir.[1]Türkçede bu anlam “bedel, fiyat; malın kıymeti” sözcükleriyle ifade edilmektedir. Sözcük Kur’an’da da bu anlamda kullanılmıştır:


41.Sizinle beraber olan Tevrât’ı doğrulayıcı olarak indirdiğim Kur’ân’a iman edin, O’nun hak kitap olduğunu bilerek reddedenlerinilki siz olmayın. Benim âyetlerimi çok az bir bedelle satmayın. Ve sadece Benim korumam altına giriniz.(Bakara/ 41)


20.Ve o’nu düşük bir fiyata; birkaç gümüş paraya sattılar. Onlar, Yûsuf’un satılmasında azla yetinenlerden idiler.(Yusuf/ 20)


187.Ve hani Allah, kendilerine Kitap verilen kimselerden sağlam sözünü almıştı: “Kitabı kesinlikle insanların önüne apaçık koyacaksınız, onu gizlemeyeceksiniz.” Onlar ise bunu sırtlarının ötesine attılar ve onu az bir bedel karşılığı sattılar. İşte, satın aldıkları şeyler ne kötüdür!(Al-i Imran/ 187)


Aynı kökten gelen “ ثمانى Semaniye” ise “biten, bitki” demektir. Bunu Ebu Ubeyde, Esmaî’den nakletmiştir.[2]


Buradan anlaşıldığına göre, “semen” sözcüğünün “bedel, kıymet, paha” anlamı, “biten; tohumun yerine ortaya çıkan bitki” anlamından gelmektedir. Yani satılan bir malın yerine bedel olarak yeni bir şey elde edilmektedir.


Bütün bu anlamlar düşünüldüğünde; konumuz olan ayetteki “ ثمانية semaniyet” sözcüğü ile “şimdiki evren ortadan kaldırıldıktan sonra onun yerine ikame edilecek yeni varlıklar” anlamına ulaşılmaktadır.


O gün, Allah’ın her nefsi kazandığı ile karşılıklandırması için, yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek, gökler de. Ve onlar, Bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah için ortaya çıkacaklardır. O gün, suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.(İbrahim/48- 51)


Biz, göğü, kitapların dürüldüğü gibi dürdüğümüz zaman, yaratmaya ilk başladığımız gibi -katımızdan verilmiş bir söz olarak- onu iade edeceğiz [yeniden var edeceğiz]. Şüphesiz Biz yapanlarız.(Enbiya/ 104)


Sözcüğün sonundaki “ ة t” eki ise ya seci’ [armoni] nedeniyle gelmiştir. Bunun Şems, Nur ve Ahzab surelerinde örnekleri vardır:

Ya da bu surenin 19. ayetinden itibaren yer alan “كتابيه kitabiyeh, حسابيه hısabiyeh, ماليه maliyeh” sözcüklerinin sonundaki “ ه h” harfleri gibi noktasızdır. Noktasız harfleri noktalayanlar[3] sehven veya kasten “ه h”yi noktalayarak “ة t” haline getirmişlerdir. Bu harflerin/zamirlerin anlamı söz konusu değildir. Bu demektir ki yüce Rabbimiz, yanlışa gitmememiz için bu özelliği gözümüzün önüne serivermiş. Ama biz dikkat etmemekteyiz.


ثمانية Semaniyetün”, sözcüğünün nekre oluşu ve seci’ için olan “ ة te” nin özelliklerinden olan “mübaleğa (abartma, çoğaltma)” anlamı[4] dikkate alınırsa, “ ثمانية semaniyeten” ifadesini “Bitenler (eski varlıkların yerine oluşturulan yeni varlıkların tümü)” anlamı elde edilir. Tıpkı “Allame”, “Ebuhanife” sözcüklerinde olduğu gibi. “ علاّمة Allame” ve “ ابو حنيفة Ebuhanife” sözcüklerinin sonlarındaki “ ةt” harfi dişillik alameti olmayıp övgüyü mübaleğa alametidir. Kur’an’da yüzlerce yerde örnekleri mevcuttur.


“Arşı taşıyanlar” ile ilgili olarak Mü’min suresinde gerekli detay verilmişti. Bu ifade ile kastedilenler, “Allah ile ilgi bilgileri taşıyanlar”dır. Hatırlanacağı üzere, dünyada iken Arş’ı taşıyanların, Arş’ın sahibi tarafından görevlendirilmek suretiyle “Allah” bilgisini, “tevhid”i bir yerden bir yere götürenler, Allah’ı tanıtıp öğreten peygamberler olduğunu belirtmiştik. Kıyamet sonrası Arş’ı taşıyacak olan, yani Allah ile ilgi bilgileri yansıtacak olanlar ise yok edilen varlıkların yerine yaratılmış olan ve daha fevkalade varlıklardır. Ayetteki “onların fevkinde” ifadesiyle yeni oluşumun eskisinden daha güzel, daha üst seviyede olacağı ifade edilmektedir.


106.Biz, bir âyetten/alâmetten/göstergeden her neyi kaldırır veya söylettirmezsek, ondan daha iyisini yahut benzerini getiririz. Sen, Allah’ın şüphesiz her şeye en iyi güç yetiren olduğunu bilmedin mi?(Bakara/106)


Klasik anlayışta “ ثمانية semaniyete” sözcüğü “sekiz” anlamında alınmış ve bu sayının ma’dûdu [sayılan varlık] belirtilmediği için de genellikle “sekiz melek”, “sekiz şahıs” gibi anlamlar takdir edilmiştir. Ya da “sekiz” sayısı ile ne kastedildiğinin insan anlayışının ötesinde olduğu açıklamasıyla yetinilmiştir. Biz ise Allah’ın izniyle “semen” kökünden hareket ederek yukarıdaki anlama ulaşmış bulunuyoruz.


Bu konuya ait klasik eserlerde yer alıp da herkesin taklit ettiği bir görüşü naklediyoruz:

“O günde üstlerinde bulunan sekiz [melek] Rabbinin Arş’ını yükle­nir” buyruğu hakkında İbn Abbas şöyle demiştir: Bunlar sayılarını Allah’tan başka hiç kimsenin bilmediği sekiz saf melektir. İbn Zeyd dedi ki: bun­lar sekiz melektirler. el-Hasen de: “Onların kaç tane olduklarını en iyi bilen Allah’tır. Sekiz mi yoksa sekiz bin mi?”


Peygamber (sav)’den şöyle buyurduğu nakledilmektedir: “Bugün Arş’ı taşıyanlar dörttür. Kıyamet günü olacağında Yüce Allah onları dört melekle da­ha destekleyecektir. Böylelikle sekiz melek olacaklardır.” Bunu es-Sa’lebî zik­retmiştir. e]-Maverdî de bunu Ebu Hureyre’den rivayet etmektedir. Ebu Hureyre dedi ki: Rasûlullah (sav) buyurdu ki: “Bugün onu [Arşı] dört melek ta­şımaktadır. Kıyamet gününde ise bunlar sekiz olacaktır


el-Abbas b. Abdi’l-Melik dedi ki: Bunlar dağ keçisi suretinde sekiz melek­tirler. Bunu Peygamber (sav)’den rivayet etmektedir. Hadiste de şöyle denil­mektedir: “Bu meleklerden her birinin dört tane yüzü vardır. Biri adanı yü­zü, biri aslan yüzü, biri öküz yüzü, biri de kartal yüzüdür. Bu yüzlerin her biri o tür için Allah’tan rızık diler.[5]


Bu ayet “müteşabihat”tandır. Tam olarak manasını bilmemiz zordur. Arş’ın nasıl olduğu, kıyamet günü sekiz meleğin onu nasıl taşıyacağını bilemiyoruz. Her ne olursa olsun Allah’ın arş üzerine oturacağı ve diğer sekiz meleğin de onu taşıyacağı düşünülemez. Ayette, Allah’ın arş üzerine oturmuş olacağına dair böyle bir ifade yoktur. Allah Teâlâ cisim, mekân ve yönden münezzeh olduğu için Kur’an-ı Kerim böyle düşünmemize manidir. Çünkü taşımak eylemi için bir cismin ortada olması lazımdır. Bu konuları fazla kurcalamanın, bir mana bulmaya çalışmanın insanı dalâlete düşürme tehlikesi vardır. Fakat şunu da bilmeliyiz ki, Kur’an’da, Allah’ın hükümranlığı ve benzeri konuları anlatmak için bizim dünyada kullandığımız terminoloji kullanılmaktadır. Yalnız, bu kelimelere harfi harfine bir anlam vermekten kaçınmalıyız.[6]


Kur’an’da kıyametin kopuşunun tasvir edildiği birçok ayet vardır. Bunların çoğu geçmiş surelerde (Zümer/68, Tur/9- 12, İbrahim/48-51, Neml/88, Kehf/47, 48, Mümin/85, Ta Ha/105- 107, Vakıa/5, Meariç/9, Müzzemmil/14, Mürselat/10, Nebe’/20, Tekvir/3, Kariah/5) yer almıştır.



18.O gün siz genişçe yayılırsınız, sizden hiçbir gizli şeyiniz gizli kalmayacak.
19-24.İşte kitabı sağından verilen kişiye gelince; işte o, “Alın, okuyun kitabımı. Şüphesiz ben, hesabıma kavuşacağıma inanıyordum/ kesinlikle biliyordum” der. Artık o, meyveleri sarkmış yüksek bir cennette hoşnut bir yaşamdadır. –Geçmiş günlerde yaptığınız işlerden ötürü afiyetle yiyin, için!–


18-37. ayetlerde, kıyametin kopmasından sonraki bazı mahşer sahneleri yer almaktadır. O gün kimsenin gizlisi, “gizli” kalmayacaktır. Hepsi yayılıp ortaya dökülecektir:


48.Ve onlar, saf hâlinde Rabbine yayılmışlardır: “Şüphesiz sizi ilk önce oluşturduğumuz gibi Bize geldiniz. Aslında siz, sizin için buluşma zamanı gerçekleştirmeyeceğimize bâtılca inanıyordunuz.”(Kehf/48)


16.O buluşma günü, onlar, meydana çıkarlar. Kendilerinden hiçbir şey Allah’a karşı gizli kalmaz. –‘Bugün mülk kimindir?’, ‘Sadece tek ve kahredici olan Allah’ındır!’–(Mümin/16)


8,9.Şüphe yok ki o Yaratıcı, bütün sırların meydana çıkarıldığı gün, onun geri döndürülmesine güç yetirendir. 10Artık onun için ne herhangi bir güç vardır, ne de herhangi bir yardımcı.(Tarık/9, 10)


19-24. ayetlerde ise müminlerin mahşerdeki durumu yer almaktadır.


“Kitabı sağdan verilen”ler mümin kişilerdir. Daha evvel de açıkladığımız gibi, “sağ”, uğur, mutluluk, sağlamlık ve kurtuluşu ifade eder. “Amel defterini sağ el ile almak” ifadesi, dünyadayken kişi için tutulan davranış kayıtlarının temiz olduğunu, böyle kayıtları olanların korkutulmayacaklarını, suçlanmayacaklarını sembolize etmektedir.


Mümin bir insanın ahiretteki durumu daha evvel bir birçok ayette detaylı olarak verilmişti. Bunlardan sadece bir pasajı hatırlatmakla yetiniyoruz:

5-22.Şüphesiz, “iyi adamlar”, kâfur katılmış bir tastan içerler, fışkırtıldıkça fışkırtılacak bir pınardan ki ondan, verdikleri sözleri yerine getiren, kötülüğü yayılan bir günden korkan ve “Biz sizi, ancak Allah rızası için doyuruyoruz ve sizden bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz; evet, biz asık suratlı ve çatık kaşlı bir günde Rabbimizden korkarız” diyerek Allah sevgisi için/sevmesine rağmen yiyeceği, yoksula ve öksüze ve tutsağa veren Allah’ın kulları içerler.


Allah da, bu yüzden onları, o günün kötülüğünden korur; onlara aydınlık ve sevinç rastlayacak, sabretmelerine karşılık onlara cenneti ve ipekleri verecek; orada tahtlara kurulmuş olarak kalacaklar; orada bir güneş de, dondurucu bir soğuk da görmeyecekler ve bahçenin gölgeleri onların üzerlerine sarkacak ve alçaltıldıkça alçaltılacak. Ve aralarında gümüş bir kap ve billûr kâseler dolaştırılacak, -kendilerinin ayarladığı billûrları gümüştendir-. Ve orada onlar, karışımı zencefil olan bir tastan sulanırlar, orada Selsebil denilen bir pınardan… Ve aralarında büyümez, yaşlanmaz çocuklar dolaşır; onları gördüğünde, saçılmış birer inci sanacaksın! Orayı gördüğünde, mutluluk ve büyük bir mülk ve yönetim göreceksin; üzerlerinde ince, yeşil ipekli, parlak atlastan giysiler olacak; gümüş bileziklerle süslenmiş olacaklar; Rableri onlara tertemiz bir içecek içirecek. Şüphesiz ki bu, sizin için karşılıktır. Çalışmalarınız da karşılık ödenecek niteliktedir.(Însan/5-22)



25-29.Ve kitabı solundan verilen kimseye gelince; işte o: “Keşke kitabım bana verilmeseydi, hesabımın ne olduğunu da bilmeseydim. Ne olurdu o iş bitmiş olsaydı. Malım bana hiç yarar sağlamadı. Gücüm/otoritem de benden yok olup gitti” der.
30-37.Onu yakalayın sonra da bağlayın. Sonra cehenneme yaslayın onu. Sonra da onu yetmiş arşın zincir içerisinde cehenneme sokun! Şüphesiz o, çok büyük Allah’a inanmıyordu. Miskinin yiyeceği üzerine teşvik de etmiyordu. Bu sebeple bugün burada onun için hiçbir samimi dost yoktur. Sadece hata edenlerin yiyeceği olan bir irinden başka yiyecek de yok.–


Müminlerden sonra bu ayetlerde de inançsızların ahiretteki durumları tasvir edilmiştir. Ürpertici sahnelerin yer aldığı pasajda, inkârcı örnek bir kişi ele alınarak onu bu elim vaziyete sokan günahının, Allah’ı hesaba katmaması ve buna bağlı olarak sosyal ve ekonomik yönden ahlaki sorumluluklarını yerine getirmemesi olduğuna işaret edilmektedir.


Yoksulu doyurmayı teşvik etmeme, kendisi yoksullara yemek yedirmediği gibi başkalarının da onlara yemek vermesinden hoşlanmama tavrıdır. Bilindiği üzere, Allah’ın önemle üzerinde durduğu, insanlara din adına verdiği ilk emirlerden biri yetimlerin kerimleştirilmesi, yoksulların işe kavuşturulup karınlarını kendi el emekleriyle doyurmalarının sağlanmasıdır.
1.Âhirette herkesin iyi veya kötü, yaptığı işlerin karşılığını görmesini/ Allah’ın sosyal düzeni belirleyen ilkelerini yalanlayan şu kimseyi gördün mü/ hiç düşündün mü? 2,3.İşte odur, yetimi itip kakan ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvik etmeyen kimse.
4-7.Artık, salâtlarında ilgisiz, duyarsız, gösteriş olsun diye salât eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olan; toplumu aydınlatmaya çalışır gözüken] ve basit bir şeylerin bile bir ihtiyaçlıya ulaşmasını engelleyen kişilerin vay haline!(Maun/1-7)


17-20.Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Doğrusu siz, yetimi, üstün-saygın bir şekilde yetiştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi özendirmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!(Fecr/17- 20)


47.Onlara: “Allah’ın sizi rızıklandırdığı şeylerden harcamada bulunun” denildiği zaman da kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişo kişiler, şu iman etmiş kişiler için: “Allah’ın dileyince doyurabileceği kimseyi biz mi doyuracağız? Siz, ancak apaçık bir sapıklık içindesiniz” dediler.(Yasin/47)


12.Ve o sarp yokuşun ne olduğunu sana ne bildirdi?
13.Köleyi özgürleştirmektir 14,15.veya salgın bir kıtlık gününde yakında bulunan bir yetime16veya topraklara düşmüş; sürünen yoksula, işsize yemek yedirmektir. 17.Sonra da iman edip de sabrı tavsiyeleşenlerden ve merhameti tavsiyeleşenlerden olmaktır.(Beled/12-17)


Amel defterleri suç kayıtları ile dolu kişilerin akıbetleri, pişmanlıkları ve rüsvalıkları ile ilgili birçok canlı, tiksindirici sahne nakledilmiştir:

48-51.O gün, Allah’ın, her nefsi kazandığı ile karşılıklandırması için, yeryüzü bir başka yeryüzüyle değiştirilecek, gökler de. Ve onlar, Bir ve gücüne karşı durulmaz olan Allah için ortaya çıkacaklardır. O gün, suçluları zincire vurulmuş olarak görürsün. Onların gömlekleri katrandandır, yüzlerini de ateş kaplayacaktır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.(İbrahim/48-51)


71.O gün Biz, bütün insanları önderleriyle çağıracağız. Ki o gün, kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kendi kitaplarını okuyacaklar ve onlar kandil fitili/çekirdeğin iplikçiği kadar bir haksızlığa uğratılmayacaklar.(İsra/71)


6,7.Onlar için güç vermeyen ve açlığı gidermeyen kuru bir dikenden başka yiyecek yoktur.(Gâşiye/6)


“Sonra da onu yetmiş arşın zincir içerisinde oraya [cehenneme] sokun!” ayetindeki “yetmiş arşın” ifadesi hem çokluktan hem de suçlunun mutlak bir kontrol altında bulundurulacağından kinayedir. Yetmiş rakamının çokluktan kinaye olduğu şu ayette de görülmektedir:


80.Onlar için ister bağışlanma dile, ister dileme. Onlar için yetmiş kere bağışlanma dilesen de yine Allah, onları bağışlamayacaktır. Bu, onların Allah’ı ve Rasûlü’nü kabul etmemeleri nedeniyledir. Allah, hak yoldan çıkmışlar toplumuna kılavuzluk etmez.(Tevbe/ 80)


İnşikak suresinde de benzer bir ifade olarak “Defteri arkasından verilen” kimselerden bahsedilmektedir:

10-14.Kitabı kendisine arkasından verilen kişiye gelince de o, ölümü çağıracak ve alevli ateşe girecektir. Şüphesiz o, yakınları içinde sevinçli idi. Şüphesiz o, asla dönmeyeceğine kani idi.(İnşikak/10, 14)


“Defterin arkadan verilmesi” ifadesi, amel defterinin iç açıcı kayıtlar içermediğini bilen bir kişinin utancından dolayı defterini gizlemeye çalışacağına işaret etse gerektir.


Daha evvel “Sağ” ve “sol” [Ashâbu'l-Meymene ve Ashâbu'l-Meş’eme] kavramları ile ilgili olarak Beled suresinin tahlilinde geniş açıklama yapıldığından, detayın oradan okunmasını öneriyoruz.*



*İşte Kuran, Hakka Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim