• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

96Ra’d Suresi 30, 32, 38-39







Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler


Ra’d Suresi 30, 32, 38-39



Hatalı Çeviri:
30. (Ey Muhammed!) Böylece seni, kendilerinden önce nice ümmetlerin gelip geçtiği bir ümmete gönderdik ki, sana vahyettiğimizi onlara okuyasın. Onlar Rahman'ı inkâr ediyorlar. De ki: O benim Rabbimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Sadece O'na tevekkül ettim ve dönüş sadece O'nadır.

31. Eğer okunan bir Kitapla dağlar yürütülseydi veya onunla yer parçalansaydı, yahut onunla ölüler konuşturulsaydı (o Kitap yine bu Kur'an olacaktı). Fakat bütün işler Allah'a aittir. İman edenler hâla bilmediler mi ki, Allah dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi? Allah'ın vâdi gelinceye kadar inkâr edenlere, yaptıklarından dolayı ya ansızın büyük bir belâ gelmeye devam edecek veya o belâ evlerinin yakınına inecek. Allah, vâdinden asla dönmez.  

32. Andolsun, senden önceki peygamberlerle de alay edildi de ben inkâr edenlere mühlet verdim, sonra da onları yakaladım. (Görseydin ki) azabım nasılmış!

...

38. Andolsun senden önce de peygamberler gönderdik ve onlara da eşler ve çocuklar verdik. Allah'ın izni olmadan hiçbir peygamber için mucize getirme imkânı yoktur. Her müddetin (yazıldığı) bir kitap vardır.  
39. Allah dilediğini siler, (dilediğini de) sabit bırakır. Bütün kitapların aslı onun yanındadır.  





Doğru Çeviri:
30.İşte böyle, seni, onlar Rahmân’a [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah'a] inanmazlarken, sana vahyettiklerimizi onlara okuyasın diye, kendilerinden önce nice önderli toplumlar gelip geçmiş olan bir önderli toplum içinde elçi yaptık. De ki: “Rahmân [yarattığı bütün canlılara dünyada çokça merhamet eden Allah], benim Rabbimdir, O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Ben, yalnızca O’na işin sonucunu havale ettim, dönüşüm de yalnızca O’nadır.”
32.Andolsun ki senden önceki elçilerle de alay edildi. Ve Ben, kâfirlere; Benim ilâhlığımı ve rabliğimi bilerek reddeden /inanmayan kişilere süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim, haydin bakalım Benim azabım nasılmış!
38.Andolsun ki Biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve nesil [oğlan-kız çocuklar] verdik. Hiç bir peygamber için Allah’ın izni/ bilgisi olmadan herhangi bir alâmet/ gösterge getirmek de yoktur. Her süre sonu için bir yazı vardır.
39.Allah, dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Kitabın anası; Bilginin kaynağı da yalnızca O’nun katındadır.






38-39. âyetler de anlam olarak bu paragrafa bağlı olduklarından beraber tertip ettik.


Bu âyetlerde Rasûlullah teselli edilmiş, Rahmân’ı inkâr edip dururlarken, kendisine vahyedileni onlara okuması kendilerinden önce nice ümmetler gelip geçmiş bir ümmet içinde elçi olarak seçilmiştir. Bu nedenle onlara, O [Rahmân], benim Rabbimdir, O’ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Ben, yalnızca O’na tevekkül ettim, dönüşüm de yalnızca O’nadırdiye haykırmalıdır.


Rasûlullah’a bu görev verildikten sonra, Ve andolsun ki, senden önceki elçilerle alay edildi. Ben de o inkâr etmiş kişilere süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim; haydin bakalım Benim azabım nasılmış! Andolsun ki, Biz, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyet [nesil/oğlan-kız çocuklar] verdik. Hiç bir peygamber için Allah’ın izni olmadan herhangi bir âyet getirmek de yoktur. Her ecel için bir yazı vardır. Allah, dilediğini imha eder, dilediğini de yerinde bırakır. Kitabın anası da yalnızca O’nun katındadır buyurularak elçilik misyonuna dair açıklamalar yapılmıştır.



Bu pasajın iyi anlaşılabilmesi için esbâb-ı nüzûlüne göz atılması gerekir:


Mukâtil ve İbn Cüreyc der ki: Bu buyruk, Hudeybiye barışı esnasında barış şartlarını yazmak istedikleri sırada inmiştir. Bu sırada Peygamber (s.a), Ali’ye, (r.a) “Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm yaz” diye emretmişti. Süheyl b. Amr ile müşrikler ise, “Biz Rahmân olarak ancak Yemame’nin sahibini (–bununla Müseylime el-Kezzâb’ı kastetmişlerdi–) biliyoruz. O bakımdan Bismikellahumme [Senin adınla ey Allahım] yaz” dediler. İşte câhiliye dönemi insanları böyle yazıyorlardı.


Peygamber (s.a) de bunun üzerine Hz. Ali’ye, “Yaz, bu Allah’ın Rasûlü Muhammed’in (s.a) üzerinde barış yaptığı şartlardır” dedi. Ancak Kureyş müşrikleri, “Sen gerçekten Allah’ın Rasûlü olduğun hâlde biz seninle savaşsak ve seni engellemiş olsak, elbette sana zulmetmiş oluruz. Ama bunun yerine sen, ‘Bu Abdullah’ın oğlu Muhammed’in üzerinde barış yaptığı şartlardır’ diye yaz” dediler.


Peygamber’in (s.a) ashâbı, “Bize izin ver de bunlarla çarpışalım” dedilerse de Hz. Peygamber, “Hayır, bunun yerine istedikleri gibi yaz” dedi ve bunun üzerine bu âyet-i kerîme nâzil oldu.


İbn Abbâs da der ki: Bu buyruk, Kureyş kâfirleri hakkında, Peygamber (s.a) kendilerine, “Rahmân’a secde edin” dediğinde, onların “Rahmân da kimmiş?” demeleri üzerine inmiştir.[4]



Rivâyet edildiğine göre Hz. Peygamber (s.a) Kureyşlilerle Hudeybiye’de antlaşma yaptığı zaman, antlaşma metnine, “Bu Allah’ın Rasûlü Muhammed’in” ifâdesini yazdırınca, müşrikler, “Eğer sen, Allah’ın Rasûlü idiysen, biz seninle savaştık, böylece de zulmetmiş olduk. (Oysa biz bunu kabul etmiyoruz). Fakat sen, ‘Bu, Muhammed ibn Abdullah’ın (…) yaptığı antlaşma metnidir’ diye yazdır” dediler. Bunun üzerine de, aynen öyle yazıldı. Antlaşma metnine Bismillâhi’r-rahmâni’r-rahîm yazıldığında, müşrikler, “Rahmân da kim, biz onu tanımıyoruz?” dediler. Çünkü onlar, mektuplarının başına, “Ey Allahım! Senin isminle…” diye yazarlardı. Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara, “Siz nasıl istiyorsanız, öyle yazın!” dedi.[5]




Müşriklerin, Allah’ın Rahmân sıfatına karşı olan tavırları İsrâ sûresi’nde de zikredilmişti:


110.De ki: “Allah diye çağırın veyahut Rahmân diye çağırın. Hangi şeyle çağırırsanız çağırın en güzel isimler O’nundur. Salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmanı; toplumu aydınlatmaya çalışmanı] açıkça yapma, gizli de yapma. Ve bu ikisi arasında bir yol ara.”(İsrâ/110)


 
Bu pasajda, başına gelenlerin yeni bir şey olmadığı, geçmişte de yaşandığı bildirilerek Rasûlullah teselli edilmiştir. Bu tarz teselliler birçok kez yapılmıştır:

42-44.Ve eğer onlar, seni yalanlıyorlarsa bil ki onlardan önce Nûh’un toplumu, Âd, Semûd, İbrâhîm’in toplumu, Lût’un toplumu, Medyen ashâbı da yalanlamışlardı. Mûsâ da yalanlandı da Ben, kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedeno kimselere bir süre verdim. Sonra da onları yakalayıverdim. Peki, Beni tanımamak nasılmış!
45.Sonra nice kentler de vardı ki şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yaparlarken Biz, onları değişime/ yıkıma uğrattık. Artık damları çökmüş, duvarları üzerine yıkılmıştır; nice terk edilmiş kuyularla bomboş kalmış yüksek saraylar!
46.Peki onlar, yeryüzünde dolaşmadılar mı ki kendilerinin, akıl edecekleri kalpleri ve işitecekleri kulakları olsun. İşte, şüphe yok ki, gözler kör olmaz, fakat göğüslerin içindeki kalpler kör olur.
47.Ve senden azabı çabuklaştırmanı istiyorlar. Hâlbuki Allah, sözünden asla caymayacaktır. Ve şüphesiz Rabbinin katında bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin sene gibidir.
48.Ve şirk koşmak sûretiyle yanlış; kendi zararlarına iş yapıp duran nice kentler; Ben, kendilerine süre tanıdım, sonunda onları yakalayıverdim. Dönüş, sadece Bana’dır.(Hacc/42-48)


 
37.Sen, onların doğru yolda olmaları için hırs göstersen de, artık Allah, saptırdığı kimseyi doğru yola kılavuzlamaz. Onlar için yardımcılardan da kimse yoktur.(Nahl/37)

 
41.Ey Elçi! Kalpleri iman etmediği hâlde ağızlarıyla “İnandık” diyen kimseler ve Yahudileşmişlerden, durmadan yalana kulak veren ve sana gelmeyen kimseler için dinleyen/ casusluk eden, küfür; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişiçinde koşuşan şu kimseler seni üzmesin. Onlar, kelimeyi yerlerinden kaydırıp değiştirirler. “Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!” derler. Allah, bir kimseyi dinden çıkma ateşine düşürmek isterse, sen Allah’a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah’ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve âhirette onlara çok büyük bir azap vardır.(Mâide/41)

 
Ve Bakara/118, En‘âm/10, Hicr/11, Kehf/106, Enbiyâ/41, Zuhruf/6-8.


38. âyetteki, Andolsun ki, Biz senden önce de peygamberler gönderdik. Onlara da eşler ve zürriyet [nesil/oğlan-kız çocuklar] verdik ifadesinin bir benzeri de Furkân sûresi’nde de geçmişti:

7,8.Ve inkâr etmiş olanlar: “Bu ne biçim elçi ki, yemek yiyor, sokaklarda yürüyor? Ona, bir melek indirilseydi ya! Böylece O’nunla beraber bir uyarıcı olur! Yahut kendisine bir hazine bırakılsaydı veya kendisinden yiyeceği bir bahçe olsaydı ya!” dediler. Bu şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar: “Siz, yalnızca büyülenmiş bir kişiye uyuyorsunuz” da dediler.(Furkân/7-8)

 
20.Biz, senden evvel de sadece, kesinlikle yemek yiyen, çarşılarda yürüyen elçilerden gönderdik. Ve Biz sizin bir kısmınızı bir kısmınız için saflaştırmak için sıkıntı malzemesi yaptık. –Sabrediyor musunuz!– Ve senin Rabbin çok iyi görendir.(Furkân/20)*



 
*İşte Kuran, Rad Suresi





Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim