• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

48Neml Suresi 86-90, 71-72, 91-93




Mealde Bozuntu Yapılan Ayetler


Neml Suresi 86-90, 71-72, 91-93


Hatalı Çeviri:

86. Dinlensinler diye geceyi (karanlık) ve (çalışsınlar diye) gündüzü aydınlık kıldığımızı görmediler mi? İman eden bir kavim için elbette bunda birçok ibretler vardır.
87. Sûr'a üfürüldüğü gün, -Allah'ın diledikleri müstesna-, göklerde ve yerde bulunanlar hep dehşete kapılır. Hepsi boyunları bükük olarak O'na gelirler.
88. Sen dağları görürsün de, onları yerinde durur sanırsın. Oysa onlar bulutların yürümesi gibi yürümektedirler. (Bu,) her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın sanatıdır. Şüphesiz ki O, yaptıklarınızdan tamamıyla haberdardır.
89. Kim iyilikle (ilâhî huzura) gelirse, ona daha iyisi verilir. Ve onlar o gün korkudan emin kalırlar.
90. (Rablerinin huzuruna) kötülükle gelen kimseler ise yüzükoyun cehenneme atılırlar. (Onlara) «Ancak yaptıklarınızın karşılığını görmektesiniz!» (denir).
91, 92. (De ki:) Ben ancak, bu şehrin (Mekke'nin) Rabbine -ki O burayı dokunulmaz kılmıştır- kulluk etmekle emrolundum. Her şey de zaten O'na aittir. Bana müslümanlardan olmam ve Kur'an okumam emredildi. Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım.
93. Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.


Doğru Çeviri:

86.Onlar görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık, gündüzü de gördürücü, aydınlık yarattık. Şüphesiz ki bunda iman eden bir toplum için kesinlikle alâmetler/göstergeler vardır.
87.Ve Sûr'a üflendiği gün, artık Allah'ın diledikleri hariç olmak üzere göklerde ve yerde kimler varsa hepsi dehşete kapılırlar. Ve hepsi değerlerini yitirmiş olarak O'na gelirler.
88.Ve sen dağları görürsün; sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın yapımı olarak bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Şüphesiz ki O, yaptıklarınıza tamamıyla haberdardır:
89.Kim bir iyilik-güzellik getirirse, onun için getirdiğinden daha hayırlısı/getirdiğinden dolayı bir hayır vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.
90.Ve kim kötülükle gelirse, artık yüzleri ateşte sürtülür. –Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılı göreceksiniz?–
71.Ve onlar, “Eğer doğru kimseler iseniz, bu tehdit olarak söylenen söz/azap ne zaman?” diyorlar
72.De ki: “Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile.”
91-93.Sen, “Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı dokunulmaz kılan Mekke'nin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’ân'ı okuyup izlememle emrolundum. Artık kim kılavuzlanan doğru yola düşerse, yalnız kendisi için kılavuzlanan doğru yola düşmüş olur; kim de saparsa hemen ‘Ben sadece uyarıcılardanım.’ Ve, bütün övgüler Allah'a mahsustur; başkası övülemez. O, âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini size gösterecek de siz onları tanıyacaksınız” de.
–Ve Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.–



86.Onlar görmediler mi ki, dinlensinler diye geceyi yarattık, gündüzü de gördürücü, aydınlık yarattık. Şüphesiz ki bunda iman eden bir toplum için kesinlikle alâmetler/göstergeler vardır.


Bu ayette Yüce Rabbimiz, insanların sadece her gün yaşamakta oldukları gece ve gündüzü incelemeleri hâlinde bile bu düzende birçok ayet bulacaklarını bildirerek uyarıda bulunmaktadır.


Gerçekten de gece ve gündüzün bu düzeni yeryüzündeki o kadar çok şeyle ilişkilidir ki, bu düzen ile yeryüzündeki yaşamlar arasında var olan uyumu “tesadüf” olarak açıklamak mümkün değildir. Çünkü bu uyumu sağlayacak düzen mutlaka bir tasarımı gerektirmektedir. Bu tasarım ise öyle muhteşem bir tasarımdır ki, hesaplamalardaki herhangi bir değişme, meselâ gece ve gündüzün sürelerinin şimdikinden birkaç kat daha uzun olması veya yeryüzünün bir kısmında devamlı gündüz diğer kısmında gece olması, şu anda yeryüzündeki yaşamın tümüyle değişmesi anlamına gelmektedir. Başka bir ifade ile, Güneş ışınlarının çok uzun süreli veya sürekli olması sebebiyle her şeyin kavrulduğu bir gündüz veya Güneş ışınlarının hiç olmaması sebebiyle her şeyin donduğu bir gece, şu andaki yaşamın tamamen bitmesi demektir.


İnkârcılar ise bir körün bile görmezden gelemeyeceği bu ayetleri görmezler ve bütün ihtiyaçlarını Güneş ile yeryüzü arasında ancak hâkim bir varlık tarafından plânlanabilecek bu sistem sayesinde karşıladıklarını hiç düşünmezler.


Gece ile gündüzün mucizevî niteliğine Kur’an’da birçok kez değinilmiş ve konu hakkında başka detaylar da verilmiştir:

45,46.Rabbinin o gölgeyi nasıl uzatmış olduğuna bakmadın mı? Dileseydi onu elbet hareketsiz de yapardı. Sonra Biz güneşi, ona delil yaptık. Sonra da onu kolay bir çekişle Kendimize doğru çektik.
47.Ve O, sizin için geceyi elbise, uykuyu da rahatlık yapandır. Ve O, gündüzü yayılış yapandır. (Furkan/ 45–47)



87.Ve Sûr'a üflendiği gün, artık Allah'ın diledikleri hariç olmak üzere göklerde ve yerde kimler varsa hepsi dehşete kapılırlar. Ve hepsi değerlerini yitirmiş olarak O'na gelirler.
88.Ve sen dağları görürsün; sen onları donuk, durgun sanırsın. Oysa onlar her şeyi sapasağlam yapan Allah'ın yapımı olarak bulutun yürümesi gibi yürümektedirler. Şüphesiz ki O, yaptıklarınıza tamamıyla haberdardır:


Bu iki ayette inkârcılar, yalanlayıcılar ahirete ait ürkütücü sahnelerle uyarılmaktadır. Daha sonra da Saat’e [kıyametin kopuş anına] ait sahneler getirilmekte ve evrenin mevcut düzeninin mutlaka bozulacağı, herkesin hor ve hakir olarak Allah’ın huzuruna varacağı; akıl verilmiş, birçok nimetlerle donatılmış, peygamberler gönderilmiş ve kitap verilmiş olanların davranışlarının görmezlikten gelinemeyeceği bildirilmektedir.


Sur’un üflenmesi olayı ile ilgili olarak Kaf suresinin 20. ayetinin tahlilindeki açıklamalarımıza ve ayrıca şu ayetlere bakılabilir: Ta Ha/102, Kehf/99, Nebe’/18, Hakkah/13, Zümer/68, Ya Sin/51.


Konumuz olan ayetteki üfleme, insanların dehşete kapılacakları birinci üflemedir. Bundan sonraki üflemede her şey yıkılacak ve bütün canlılar ölecektir. Son üfleme ise âlemlerin Rabbine kalkış üfürmesi olup bu üfleme ile diriliş gerçekleşecek ve bütün yaratıklar kabirlerinden çıkacaklardır.
50-52.De ki: “İster taş olun, ister demir. Veyahut gönlünüzde büyüyen başka bir yaratık olun.” Sonra onlar; “Bizi kim geri döndürecek?” diyecekler. De ki: “Sizi ilk defa yoktan yaratmış olan.” Bunun üzerine sana başlarını sallayacaklar ve “Ne zamandır bu?” diyecekler. De ki: “Çok yakın olması umulur! Sizi çağıracağı/diriltileceğiniz gün, O'nu överek O'nun çağrısına uyacaksınız ve sadece pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.” (İsra/ 50–52)


25.Göğün ve yeryüzünün Kendi emriyle durması yine O'nun alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra sizi yeryüzünden bir tek çağırışla çağırdığı zaman bir de bakarsınız ki siz çıkarılıyorsunuz. (Rum/ 25)


42.Sen onları hemen bırak da, vaat edilen günlerine kavuşuncaya dek boşa uğraşsınlar ve oynayadursunlar.
43.O gün onlar, kabirlerinden fırlaya fırlaya çıkarlar. Sanki dikili bir şeye koşuyorlar gibi.
44.Gözleri horluktan aşağı düşmüş ve kendileri aşağılığa bürünmüş bir hâlde. İşte bu, onların tehdit edilegeldikleri gündür! (Mearic/ 42–44)


Kıyamet anında dağların durumları ile ilgili olarak da birçok yerde bilgi verilmiştir:
9,10.O gün gök, sarsıldıkça sarsılır, dağlar da yürüdükçe yürür. (Tur/ 9, 10)


105-107.Sana dağlardan soruyorlar, de ki: “Rabbim onları savurdukça savuracaktır. Böylece onları dümdüz boş bir hâlde bırakacak. Orada bir çukur ve bir tümsek görmeyeceksin.” (Ta Ha/ 105–107)


47.Ve Bizim dağları yürüttüğümüz gün; ve sen yeryüzünü çırılçıplak/ dümdüz göreceksin. Ve Biz onları bir araya topladık. Böylece onlardan hiçbir kimseyi bırakmadık. (Kehf/ 47)



89.Kim bir iyilik-güzellik getirirse, onun için getirdiğinden daha hayırlısı/getirdiğinden dolayı bir hayır vardır. Ve onlar o gün korkudan güvende olanlardır.
90.Ve kim kötülükle gelirse, artık yüzleri ateşte sürtülür. –Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılı göreceksiniz?–


Bu ayetlerde bir genelleme yapılarak inananların korkudan güvende olacakları, inanmayanların da yaptıkları kötülüğün karşılığını kötülük olarak bulacakları bildirilmektedir.


Buradaki genelleme başka ayetlerde de yapılmıştır:

103.O en büyük korku onları üzmez ve kendilerine haberciler: “İşte bu, size söz verilmiş olan gününüzdür” diye akıllarına getirirler. (Enbiya/ 103)


40.Şüphesiz alâmetlerimiz/ göstergelerimiz hakkında doğruluktan ayrılıp inkâra sapan kimseler Bize gizli kalmazlar. O hâlde ateşe atılacak olan kişi mi daha hayırlıdır, yoksa kıyâmet günü güven içinde gelecek kişi mi? İstediğinizi yapın. Şüphesiz ki Allah, yaptığınız şeyleri en iyi görendir. (Fussilet/ 40)


89. ayette konu edilen “iyilik, güzellik getirenlerin getirdiklerinden daha hayırlısını bulacakları” hususu, En’am suresinin 160. ayetinde “her bir hasene için on misli” şeklinde, Sebe’ suresinde ise aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir:

37.Ve sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak kim iman eder ve düzeltmeye yönelik işleri yaparsa, işte onlar; kendileri için yaptıklarına karşı kat kat karşılık olanlardır. Ve onlar, yüksek köşklerinde güven içindedirler. (Sebe’/ 37)


İnkârcıların hâline gelince; onlar da yaptıklarının karşılığını ceza olarak mutlaka göreceklerdir.
94,95.Sonra da putlar ve azgınlar ve İblisin/düşünce yetisinin askerleri; iyiden iyiye düşünmeden hareket edenler toptan cehennemin içine fırlatılmışlardır. (Şuara/ 94, 95)


90.ayetin son cümlesi olan “Siz yaptığınız amellerden başkasıyla mı karşılıklandırılacaksınız?” ifadesine gelince; burada iltifat sanatı yapılarak sanki cehennemliklere cehenneme girdikleri anda dönülüp “Ne var yani, yoksa siz, yaptıklarınızdan başkasıyla mukabele edileceğini mi sanıyordunuz?” denilmektedir.


71.Ve onlar, “Eğer doğru kimseler iseniz, bu tehdit olarak söylenen söz/azap ne zaman?” diyorlar.


İnkârcıların bu ayetteki sözleri zımnen şu anlama gelmektedir: “Kendisiyle korkuttuğun felâket başımıza ne zaman gelecek? Seni sadece reddetmekle kalmayıp vazifene engel olmak üzere elimizden gelen her şeyi yaptığımız hâlde neden hala cezalandırılmıyoruz?”


İnkârcıların bu alaylı ifadeleri Kur’an’da harfi harfine birçok kez (Ya Sin/48, Yunus/48, Enbiya/38, Sebe’/29, Mülk/25) yer almıştır.


72.De ki: “Belki de çabuklaştırmakta olduğunuzun bir kısmı size yetişmiştir bile.”


Bu ayet, Allah’ın vaat ettiği azabın ne zaman geleceğini soran inkârcılara, Rabbimizin elçisi aracılığı ile verdiği cevaptır. Zira vaat edilenlerin bir kısmı, ölmeden, hayatta iken “vicdan azabı, bela, musibet, bir takım acabalar, keşkeler” olarak insanın beynini kemirirken bir kısmı da ölüm anında yaşanmaktadır:


2.Zaman zaman kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan kişiler, ‘Keşke Müslüman olsaydık!’ temennisinde bulunacaklar. (Hicr/ 2)



Kıyamet 7–30:
7-10.İşte, göz şimşek gibi çaktığı, ay tutulduğu ve güneş ve ay bir araya getirildiği zaman, işte o gün insan, “Kaçış nereye/kaçacak yer neresi?” der.
11.Kesinlikle onun düşündüğü gibi değil! Sığınak diye bir şey yoktur. 12O gün varıp durmak sadece Rabbinedir/ o gün varılıp durulacak yer, sadece Rabbinin huzurudur.
13.O gün, o insan, önden yolladığı şeyler ve geriye bıraktığı şeyler ile haberdar edilir.
14,15.Aslında insan, tüm mazeretlerini koysa da bile/tüm perdelerini koysa da bile kendi aleyhine iyi bir gözetmendir: “16.Onu çabuklaştırman için dilini ona hareket ettirme! 17Kuşkusuz yaptıklarının-yapmadıklarının birleştirilmesi ve toplanması yalnızca Bizim üzerimizedir. 18.O hâlde Biz yaptıklarını-yapmadıklarını topladığımız zaman sen onun toplanmasını izle! 19.Sonra, yaptıklarının-yapmadıklarının beyanı; kanıtlarıyla ortaya konması da sadece Bizim üzerimizedir.”
20,21.Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! İşin aslında siz, dünyayı seviyorsunuz ve âhireti bırakıyorsunuz.
22.Yüzler var ki, o gün apaydınlıktır; 23.Rablerine nazar edicidirler; Rabblerinden nimet beklemektedirler.
24.Ve yüzler de var ki, o gün asıktırlar; 25zannederler ki kendilerine “Belkıran” yapılıyor.
26-30.Kesinlikle onların düşündüğü gibi değil! Köprücük kemiklerine dayandığı, “Çare bulan kimdir!” denildiği ve can çekişen kişi bunun o ayrılık anı olduğunu anladığı ve bacak bacağa dolaştığı zaman; işte o gün sürülüp götürülmek, sadece Rabbinedir. (Kıyamet/ 7-30)


91-93.Sen, “Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı dokunulmaz kılan Mekke'nin Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’ân'ı okuyup izlememle emrolundum. Artık kim kılavuzlanan doğru yola düşerse, yalnız kendisi için kılavuzlanan doğru yola düşmüş olur; kim de saparsa hemen ‘Ben sadece uyarıcılardanım.’ Ve, bütün övgüler Allah'a mahsustur; başkası övülemez. O, âyetlerini/ alâmetlerini/ göstergelerini size gösterecek de siz onları tanıyacaksınız” de.

–Ve Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir.–



Peygamberimize bu ayetlerde verilen talimat ve bilgiler, başka ayetlerde (Âl-i Imran/ 58, Kasas/ 3, Ra’d/ 40, Hud/ 12, Fussilet/ 53, Zariyat/ 20, 21) değişik üslûplarla da tekrarlanmıştır:


Dikkat edilecek olursa, 91, 92. ayetlerde geçen “Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı haram [dokunulmaz] kılan bu şehrin [Mekke’nin] Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Ve ben Müslüman olmamla ve Kur’an’ı okumamla emrolundum” ibaresinde Rabbimiz kendisini “Bu şehrin [Mekke’nin] Rabbi” olarak nitelemiş ve Mekke şehrini dokunulmaz kılışını da kendisinin bir özelliği olarak ifade etmiştir. Bu husus değerlendirilirken, bu surenin İslâm davetinin henüz Mekke şehrinin sınırları içinde yapıldığı ve muhatapların da Mekke ahalisiyle mahdut kaldığı bir dönemde indiği unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken bir diğer husus da, Rabbimizin kendisi için Kureyş suresinde “Bu Ev’in Rabbi [Rabbü’l-Beyt]” ifadesini kullanmış olmasıdır. “Bu şehrin [Mekke’nin] Rabbi” ifadesinin ne anlama geldiğinin daha iyi anlaşılması için Kureyş suresindeki “Rabbü’l-Beyt” ifadesi ile ilgili tahlilimizin yeniden okunmasının yararlı olacağına inanıyoruz.


Neml Suresi 71-72. ayetler 91. ayetten sonra gelmezse, yani 71 ve 72. ayetler bulunduğu yerde kaldığı taktirde;

91. ayette: "Sen, “Ben ancak her şeyin sahibi olan ve burayı dokunulmaz kılan Mekke'nin Rabbine kulluk etmekle emrolundum...." ifadesinin başında "De ki" sözcüğü olmadığından dolayı, peygamberin kendi sözüymüş de o araya katılmış imajını doğurmaktadır. Bugün bunları dillendirenler de vardır. Bu durum, mushafı tertip eden heyetin hatasından dolayı yaşanmaktadır.

91-93 ayetler, 71-72. ayetlerin devamı olarak okunduğu zaman herhangi bir sorun kalmaz. En'am Suresinde bir kaç ayette de aynı durum vardır. *





*İşte Kuran, Neml Suresi; Kur'an ve İslam 301.Bölüm-Neml Suresi 5.Bölüm






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim