• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

79Mearic Suresi 22-35




Hatalı Çevrilen Ayetler



Mearic Suresi 22-35




Hatalı Çeviri:
22, 23. Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;)
24, 25. Mallarında, isteyene ve (isteyemediği için) mahrum kalmışa belli bir hak tanıyanlar;
26. Ceza (ve hesap) gününün doğruluğuna inananlar;
27, 28. Rablerinin azabından korkanlar, ki Rablerinin azabı(na karşı) emin olunamaz;
29, 30, 31. Irzlarını koruyanlar -ancak eşlerine ve cariyelerine karşı müstesna; çünkü onlar kınanmaz; bundan öteye (geçmek) isteyenler ise, onlar taşkınların ta kendileridir-;
32. Emanetlerine ve ahitlerine riayet edenler;
33. Şahitliklerini (dosdoğru) yapanlar;
34. Namazlarını koruyanlar;
35. İşte bunlar, cennetlerde ağırlanırlar.




Doğru Çeviri:
22.Ancak “salâtçılar” [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmayı; toplumu aydınlatmayı ilkeleştirmişler] bunun dışındadır.
23.Salâtçılar ki salâtlarını [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmalarını; toplumu aydınlatmayı] sürdürenlerdir.
24,25.Ve salâtçılar, kendi mallarında, isteyen ve istemekten utanan yoksullar için belli bir hak olan kimselerdir.
26.Ve salâtçılar, ceza gününü tasdik ederler.
27.Ve salâtçılar, Rablerinin azabından korkanlardır.
28.Şüphesiz Rablerinin azabından güvende olunmaz.–
29-31.Ve salâtçılar, ırzlarını koruyanlardır. –Ancak eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları hariçtir. Çünkü onlara yaklaştıklarında kınanmazlar. Artık ötesini isteyenler; işte onlar sınırı aşanların ta kendileridir.–
32.Ve salâtçılar, emanetlerine ve ahitlerine riâyet ederler.
33.Ve salâtçılar, şâhitliklerini yerine getirirler.
34.Ve salâtçılar, salâtları [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma ilkeleri] üzerine korumacıdırlar.
35.İşte bu salâtçılar, cennetlerde ağırlanırlar.



Görüldüğü gibi, gerçek iman sahiplerine “musallin” adı verilmiş, sonra da bu sıfat detaylandırılmıştır.


“Musallîn” şu kimselerdir:
• Salâtlarını [desteklerini] sürdüren,
• Kendi mallarında, isteyen ve mahrumlar [istemekten utanan yoksullar] için belli bir hak olduğunu kabul eden,
• Ceza gününü tasdik eden,
• Rablerinin azabından korkan,
• Irzlarını koruyanlar,
• Emanetlerine ve ahitlerine riayet eden,
• Şahitliklerini yerine getiren,
• Salâtları  [sosyal destek kurumlarını] koruyan kimselerdir.



23. ayetteki “Onlar [Destekçiler] ki salâtlarını [desteklerini] sürdürenlerdir” ifadesiyle, müminlerin salâtı hayatlarından çıkarmadıkları, zayi etmedikleri açıklanmaktadır. Zira birileri salâtı hayatlarından çıkarıp atmışlardı:

Sonra onların ardından half [kötü bir nesil] geldi ki, Salât’ı [Sosyal Desteği] kaybettiler [hayatlarından çıkarıp attılar]. Ve şehvetlerine uydular. Bundan dolayı tövbe eden ve iman eden ve salihi işleyenler hariç onlar azgınlıklarının cezasıyla karşılaşacaklardır. İşte bunlar [tövbe eden, iman eden ve salihi işleyenler] cennete; Rahman’ın kullarına görmedikleri hâlde vaat ettiği Adn cennetlerine girecekler ve hiçbir şeyce haksızlığa uğratılmayacaklardır. Şüphesiz O’nun vaadi mutlaka yerini bulacaktır.


Rabbimiz birçok ayette salâtın önemini bildirmiş, salâtın muhafazası ile ilgili emirler vermiştir:
238,239.Salâtları [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını] ve en hayırlı salâtı [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olmanın; toplumu aydınlatmanın en yararlı olanı; haftalık toplantı günü salâtını] elbirliği ile koruyun. Ve Allah için sürekli saygıda durarak kalkın; işe koyulun; eğitim-öğretim ve sosyal yardım kurumunu işletin. Ama eğer korkulu bir ortamda bulunuyorsanız, o zaman yaya veya binekli olarak giderken; hareket hâlinde koruyun, yerine getirin. Sonra da güvene erdiğinizde bilmediğiniz şeyleri size öğrettiği gibi Allah’ı hemen anın.(Bakara/238, 239)


                                                                  
36-38.Allah’ın, yükseltilmesine, içersinde Kendi isminin anılmasına izin verdiği evlerde, devamlı olarak Kendisini arındıran öyle er kişiler vardır ki, ticaret ve alış-veriş onları, Allah’ı anmaktan, salâtı ikame etmekten [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmaktan, ayakta tutmaktan] ve zekâtı/vergilerini vermekten alıkoymaz. Onlar, Allah, kendilerine işledikleri amellerin en güzeli ile karşılık versin ve kendilerine armağanlarından artırsın diye kalplerin ve gözlerin ters döndüğü bir günden korkarlar. Ve Allah, dilediği kişileri hesapsız rızıklandırır. (Nur/37)
                                                                                            
27. ayette geçen “ve onlar Rablerinin azabından korkanlardır” ifadesi, Allah’ın Bizzat kendisinden değil, suç işlerse cezalandırmasından korkmak gerektiğini açıklamaktadır. Bu gerçek başka ayetlerde şöyle nitelenmiştir:
57-61.Şüphesiz Rablerine duydukları derin hayranlık ve saygı sonucu O’ndan uzaklaşma korkusundan tir tir titreyen şu kimseler, Rablerinin âyetlerine inanan kimseler, Rablerine ortak tanımayan kimseler, şüphesiz kendileri, Rablerine dönecekler diye verdiklerini kalpleri ürpererek veren kimseler; işte onlar, iyiliklerde yarışanlardır ve iyilikler için önde gidenlerdir.(Mü’minun/ 57- 61)

                                                                    
2-4.Hiç şüphesiz mü’minler ancak, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperen,
O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman, iman açısından güç kazanan ve yalnızca Rablerine sonucu havale eden,
salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumlarını oluşturan, ayakta tutan]
ve Bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir. İşte bunlar, gerçekten inananların ta kendisidir. Onlara Rableri katında dereceler, bağışlama ve saygın bir rızık vardır.(Enfal/ 2)


                                                                             
“Musallîn”in nitelikleri arasında bulunan bir diğer özellik de onların gayrimeşru ilişki kurmamalarıdır. Hatırlanacağı üzere, Mü’minun suresinde de müminlerin aynı niteliğine dikkat çekilmişti:
5-7.Ve onlar, iffetlerini koruyan kimselerdir, –eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı, çünkü bundan dolayı kınanamazlar, oysa bunun ötesine gitmek isteyenler, işte onlar, sınırları aşanların ta kendileridir.–(Mü’minun/7)
                                                                                              
Arapçadaki “ev” bağlacının bir anlamı da “et Tafsilü ba’de’l icmal (özet ifadeden sonra ayrıntılı açıklama” dır.[4]  Kur’an’da bunun örneklerini görmekteyiz.

Bakara/135:
135.Ve onlar, “Yahûdi veya Hristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” dediler….
Buradaki anlam, “bazıları, “Yahudi olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” dediler….,
bazıları da “Hristiyan olunuz ki kılavuzlandığınız doğru yolu bulasınız” dediler…. şeklindedir.

Zariyat/52:
52.İşte böyle, onlardan öncekilere herhangi bir elçi gelince, onun hakkında da kesinlikle onlar: “Bir sihirbazdır!” veya “Bir gizli güçlerce desteklenen/ deli birisidir!” dediler.


Bu ayette de anlam, “bazıları, bir sihirbazdır dediler, bazıları da “Bir gizli güçlerce desteklenen/ deli birisidir!” dediler” şeklindedir.


Konumuz ayetlerde de “eşleri veya sözleşmelerinin sahip oldukları ayrı” ifadesi “Nikahlı eşleri ayrı, ki kimi normal bir evlilik yapmıştır, kimi de yasaların malik olduğu; kamu himayesindeki kadınla evlilik yapmıştır… denilmektedir.


Yine Rabbimiz “musallin”i  [destekçileri] övgüyle nitelerken onların emanet ve ahde vefalı olduklarına da değinmektedir. Kur’an’da müminlerin bu özelliklerine dair de birçok ayet bulunmaktadır:
91.Ve sözleşme yaptığınızda Allah’ın ahdini/Allah’a verdiğiniz sözleri yerine getirin. Yeminlerinizi/ sözleşmelerinizi sağlama aldıktan ve Allah’ı kendinize kesin olarak kefil kıldıktan sonra da onları bozmayın. Şüphesiz ki Allah, işlediğiniz şeyleri bilir.
92.Bir ümmet, diğer bir ümmetten daha çoktur diye, yeminlerinizi aranızda aldatma aracı edinerek, ipliğini sağlamca eğirdikten sonra, onu söküp bozan kadın gibi de olmayın. Şüphesiz Allah, sizi bununla sınıyor. Hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri kıyâmet günü size kesinlikle açıklayacaktır. (Nahl/91, 92)
                                                                                                         
19-24.Peki, şüphesiz Rabbinden sana indirilenin gerçek olduğunu bilen kimse, kör olan kimse gibi midir? Şüphesiz ancak kavrama yetenekleri olan kişiler;
Allah’a verdiği sözleri yerine getiren ve antlaşmayı bozmayan,
Allah’ın birleştirilmesini istediği şeyi; iman ve ameli birleştiren,
Rablerine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan ve hesabın kötülüğünden korkan kişiler,
Rablerinin rızasını kazanmak arzusuyla sabretmiş,
salâtı ikame etmiş [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturmuş, ayakta tutmuş],
kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık Allah yolunda harcamış
ve çirkinlikleri güzelliklerle ortadan kaldıran kişiler öğüt alıp düşünürler. İşte onlar, bu yurdun âkıbeti; adn cennetleri kendilerinin olanlardır. Onlar, atalarından, eşlerinden ve soylarından sâlih olanlar Adn cennetlerine gireceklerdir. Görevli güçler/ haberci âyetler de her kapıdan yanlarına girerler: “Sabretmiş olduğunuz şeylere karşılık size selâm olsun! Bu yurdun sonu ne güzeldir!” (Ra’d/19- 24)
                                                                                                     
72.Ve Rahmân’ın kulları, yalan yere tanıklık etmezler, boş bir şeye rastladıkları zaman saygın bir şekilde geçerler.(Furkan/72)
                                                                                                          
24, 25. ayetlerdeki “Ve onlar [destekçiler], kendi mallarında, isteyen ve mahrumlar [istemekten utanan yoksullar] için belli bir hak olan kimselerdir” ifadesinde yer alan nitelik daha evvel Zariyat suresinde de konu edilmişti:
15-19.Şüphesiz Allah’ın koruması altına girmiş kişiler, Rablerinin kendilerine verdiği şeyleri almış olarak bahçelerde ve pınarlardadırlar. Şüphesiz onlar, bundan önce iyilik-güzellik üretenler idiler. Onlar geceleyin pek az uyurlardı. Onlar, seherlerde bağışlanma dilerlerdi ve onların mallarında isteyen ve isteyemeyen için bir hak vardı.(Zariyat/15-19)
                                                                                                          
Mearic suresinde “Musallîn” olarak geçen müminler ve nitelikleri, Zariyat suresinde “Muhsin” olarak nitelenen müttekılerin özellikleriyle benzeşmektedir. “Musallîn”, “Muhsin” ve “Muttaki” kavramları, birbirlerini anlamca destekleyen, birbirlerini açıklayan ve tamamlayan kavramlardır. Her üçü de müminlerin Allah’a olan saygı ve bağlılıklarını, yerine getirdikleri ahlakî davranış normlarını ifade etmektedir.


Meariç suresinde “müsallîn” olarak nitelenen kimseler, Kur’an’da bazen “müttekiler”, bazen “muhsinler”, bazen “müminler”, bazen de “Rahmanın kulları” nitelemeleriyle yer almıştır. Bu sıfatlar müminler için bir madalya mesabesindedir.


Musallin övülüp cennetlerde safa içinde olacakları bildirildiği gibi, musallinden olmayanların da cehennemin içinde kıvranacakları haber verilmektedir:
38,39.Her benliğini bulmuş kimse –sağın yaranı hariç– kazancının karşılığında bir rehindir.
40,41.Sağın yaranı, bahçelerdedirler. Suçlulardan soruşur dururlar: 42“Sizi Sekar’a sürükleyen nedir?” 43Suçlular, “Biz, salâtçılardan [mâli yönden ve zihinsel açıdan destek verenlerden; toplumu aydınlatmaya çalışanlardan] değildik, 44miskini de yiyeceklendirmiyorduk; işsiz güçsüze de kendi ekmeğini kazanacak fırsat ve imkân vermiyorduk. 45Ve biz boşa uğraşanlarla beraber boşa uğraşırdık. 46, 47Ve de biz, tartışılmaz ve karşı çıkılmaz olan ölüm, kıyâmet bize gelene kadar Din Günü’nü yalanlıyorduk” dediler. 48Artık onlara yardımcıların, kayırıcıların yardımı, kayırması yarar sağlamaz. (Müddessir/38- 48)*
                                                                                                          

*İşte Kuran, Mearic Suresi




Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim