• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Yaşam Tek Hücre İle Başladı





KUR’AN’DA YAŞAM NASIL BAŞLADI?

Her şeyin yaratıcısı Allah, evreni 13,7 milyar yıl önce altı evrede yaratmıştır. Üzerinde yaşadığımız dünya ise 4,54 milyar yaşındadır. Yeryüzünde yaşamın nasıl başladığı konusunda Bilimsel çalışmalar devam etmektedir. Kur’an da, yeryüzünde ilk yaratılışın nasıl gerçekleştiği konusunda detaylı bilgiler verir. Allah insanlardan, yeryüzünün gezilerek yaratılışın nasıl başladığının incelenmesini ister.


De ki: “Yeryüzünde gezip dolaşın da, O’nun oluşturmaya nasıl başladığına bir bakın. Sonra Allah, son yapıyı inşa edecektir. Şüphesiz Allah, her şeye güç yetirendir.” (Ankebut 20)





YAŞAMIN EVRELERİ


1-CANSIZ MADDEDEN YAŞAM DOĞDU
Cansız maddelerin canlılığı nasıl sağladığı ve geçişi başlattığı bilinmemektedir. Ama geriye bakıldığında önce organik maddelerin ve aminoasitlerin ortaya çıkması, bu yapıların bileşerek proteinleri ve nükleik asitleri ortaya çıkarması gerekmektedir. Bilimde genel bilgi DNA’dan RNA’ya, oradan da aminoasitlere dönüştürülür. Dokulardan organlar ve organlardan canlılar oluşur.


Canlılık için ise; kalıtımı mümkün kılan ve kendi kendini kopyalayan yapıların oluşması (RNA ve sonra DNA), daha sonra da bu yapıların dışının zar ile çevrelenmiş hale gelebilmesi zorunludur.1


Dikkat edilirse hücrenin oluşma aşamasına kadar olan tüm faaliyetler; organik maddelerin ortaya çıkması, DNA’dan RNA’ya, oradan da aminoasitlere, daha sonra proteinler ve nükleik asitlerin oluşması aşaması yaşam öncesi olan “ölü-cansız” dönemi ifade eder. Bu dönemde element ve cansız madde aktivitesi vardır. Bilimin ortaya koyduğu yaşamın cansızlıktan ortaya çıktığı şeklindeki açıklamaları, Kur’an’da da ifade ediliyor olması insanlarda hayranlık uyandırmaktadır.


Kur’an, bu evrelere; topraktan, yapışkan çamurdan, çamurdan süzülen özden, kara çamurdan ve kuru çamurdan yaratma ifadeleriyle dikkat çekmektedir.



Bu ifadelerin geçtiği ayetler şu şekilde sıralanabilir:

a- Turâb (Toprak)
Rum 20.O’nun, sizi bir topraktan oluşturması da Kendisinin alâmetlerinden/ göstergelerindendir. Sonra da siz, şimdi, dağılıp-yayılan bir beşersiniz.

b- Tîn-i Lâzib (Yapışkan çamur)
Saffat 11.Şimdi onlara sor: “Oluşturuluşça kendileri mi daha çetin, yoksa Bizim oluşturduğumuz kimseler mi?” Şüphesiz Biz onları cıvık-yapışkan bir çamurdan oluşturduk.

c- Sülâle min Tîn (Çamurdan süzülen öz)
Müminun 12.Ve andolsun ki Biz, insanı seçilmiş bir çamurdan oluşturduk.

ç- Hame-i Mesnûn (Değişime uğramış kara çamur)
Hicr 26.Ve andolsun ki Biz, insanı; görünen, bilinen varlıkları çınlayan kilden, işlenebilen çamurdan/hâlden hâle giren bir maddeden oluşturduk.

d- Salsâl (Kuru çamur)
Rahman 14,15.O, görünen, bilinen varlıkları pişmiş çamur gibi kuru balçıktan/değişken bir maddeden oluşturdu. Görünmez varlıkları, güçleri de ateşin dumansızından/enerjiden oluşturdu.

e- Tesviye (Düzenleme)
Hicr 28,29.Ve bir zamanlar Rabbin evrendeki güçlere, “Ben, kuru balçıktan, şekil verilmiş/işlenebilen bir çamurdan bir beşer oluşturacağım. Ben, ona biçim verdiğimde ve onu bilgilendirdiğimde, siz hemen onun için teslimiyet gösterenler olarak yere kapanın” demişti.





2- YAŞAM TEK HÜCRE İLE BAŞLADI

Bilim özetle, ilk canlılığın ortaya çıkışını şu şekilde açıklar:

Başlangıçta, basit kimyasallar (cansız-madde) vardı. Ve basit kimyasallar zamanla tek hücreli bakterileri ortaya çıkaracak şekilde proteinler için aminoasitleri ürettiler. Yaşam tek hücreliler ile başlamış oldu. Tek hücreli siyanobakterilerA başta bitkiler ve hayvanlar olmak üzere tüm canlıları oluşturdu. Son araştırmalar ilksel çorbanın yapıtaşlarından nasıl aminoasit ürettiğini ve yaygın bilimsel fikir birliğinin de söylediği gibi evrimin ilkel tek bir hücreden bitki ve hayvanlara doğru gerçekleştiğini ortaya çıkardı.


Yaşam 4,28 milyar yıl önce, siyonobakteriler olarak adlandırılan tek bir hücre ile başladıktan sonra sahneye Yeşil AlglerB çıkmıştır. (Yeşil Alg; ilk bitkilerden günümüz bitkilerine geçiş şubesi olarak görülmektedir.)


Bitkisel gibi gözüken yaşam formlarının ilk ortaya çıktıkları dönemin günümüzden 3-2,7 milyar yıl kadar öncesine gitmektedir. Siyanobakterilerin evrimi sayesinde, fotosentez gerçekleştirilmiş ve canlılık ortaya çıkmıştır.


Siyanobakteriler, dolaylı bir yoldan günümüzde bitkilerin temel yapıtaşını oluşturmaktadır. Bitkilerin evrimi açısından önemli olan ise Yeşil Algler'dir. Yeşil Alglerin boy gösterdiği bu dönem; hayvanlar ile bitkilerin ortak atalarının görüldüğü zamanlardır ve günümüzden 550 milyon yıl kadar öncesine işaret ederler. Sonrasında ise yaklaşık 70 milyon yıllık bir evrim, hayvanlar ile bitkileri birbirinden tamamen ayrı yollara sürüklemiştir.2



Bilim dünyasında yaşamın ilk kanıtı olarak siyanobakterilerin faaliyeti sonucu oluşan Stromatolitler gösterilir. Stromatolitler, özellikle daha çok mavi-yeşil algler olarak bilinen siyanobakteri gibi mikroorganizmaların biyofilmlerinin tortu tanelerinin bir araya gelip yapışması, birikmesi ve donması ile sığ sularda oluşan genişleme eğilimli katmanlı yapılardır. İlk olarak 3,5 ila 4,28 milyar yıl önce oluştukları sanılmaktadır. Oluştukları zamandan 2 milyar yıl boyunca gezegenin mutlak hakimi, en gelişmiş yaşam formuydular.


Stromalitler, Kambriyen öncesi fosil kayıtlarını barındırırlar ancak günümüzde çok az sayıdadırlar. Batı Avustralya'daki Shark Körfezinde, Kanada Quebec'teki bulunan kayalıklarda ve Burdur İli Yeşilova İlçesinde Salda gölünde bulunurlar.


Dünya'daki yaşamın başlangıcıyla ilgili en eski kanıtlar olan stromatolitler 2006 yılında Batı Avustralya'daki 3,48 milyar yıllık kayalıklarda bulunmuştu.


Kanada'da bulunan fosilleri inceleyen University College London’da görevli bilim insanları, fosillerin tarihinin 4,28 milyar yıl öncesine gittiğini bildirmiştir.3




Görüldüğü gibi, Kur’an ayetlerinin yaratılış aşamaları ile ilgili verdiği bilgiler hep bilim tarafından doğrulanmıştır, doğrulanmaktadır. Yaşamın; cansızlıktan / maddeden / aminoasitlerden / ilk peptitten / proteinden/ DNA’dan / RNA’dan başladığı (Secde 7; Al-i İmran 59; Saffat 11; Rum 19), yaşamın tek hücreli siyanobakteriler ile başladığı (Nisa 1; Zümer 6, Araf 189), yaratılış aşamasında bakterilerden sonra bitki evresinin geldiği (Nuh 17; Al-i İmran 37), her canlının sudan yaratıldığı(Enbiya 30; Nur 45) bilgisi detaylı olarak ve doğru sıralama ile Kur’an’da yer almıştır. Henüz ortada mikroskop, laboratuvar, bilim, teknik yokken, ilk yaratılış bu ayetlerle 1400 yıl önce insanlara bildirilmiştir. Bu gerçekler ancak bir kaç yüzyıl önce keşfedilmeye başlanmıştır.



Ayetler:

Maddeden Yaratılış
Ki O, oluşturduğu her şeyi en güzel yapan ve insanı oluşturmaya bir çamurdan başlayandır. (Secde 7)

Şüphesiz Allah katında Îsâ’nın durumu, Âdem’in/her insanın durumu gibidir; O, onu topraktan oluşturdu, sonra ona “Ol!” dedi, o da hemen oldu. (Al-i İmran 59)

Şimdi onlara sor: “Oluşturuluşça kendileri mi daha çetin, yoksa Bizim oluşturduğumuz kimseler mi?” Şüphesiz Biz onları cıvık-yapışkan bir çamurdan oluşturduk. (Saffat 11)

O, ölüden diriyi çıkarır, diriden de ölüyü çıkarır ve yeryüzüne ölümünden sonra hayat verir. Sizler de işte öyle çıkarılacaksınız. (Rum 19)



Tek Hücre İle Yaratma
Ey insanlar! Sizi tek bir nefisten oluşturan, ondan eşini oluşturan ve her ikisinden birçok erkek ve kadın türetip yayan Rabbinizin koruması altına girin. Ve kendisiyle birbirinizle dilekleştiğiniz Allah'ın ve akrabalığın koruması altına girin. Şüphesiz Allah, sizin üzerinizde gözeticidir.(Nisa 1)

O, sizi tek bir nefisten oluşturdu, sonra ondan eşini yaptı ve sizin için hayvanlardan sekiz eş indirdi. Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlık içinde, oluşturuluştan sonra bir oluşturuluşla oluşturuyor. İşte bu, sahiplik, yönetim yalnız Kendisinin olan Rabbiniz Allah'tır. O'ndan başka ilâh diye bir şey yoktur. Öyleyse, nasıl oluyor da çevriliyorsunuz?(Zümer 6)

O, sizi bir candan oluşturan ve ondan da, kendisine ısınsın diye eşini yapandır. Ne zaman ki o, onu örtüp bürüdü, o zaman o hafif bir yük yüklendi. Ve bununla gidip geldi. Ne zamanki hanım ağırlaştı, hemen o ikisi Rablerine dua ettiler: “Eğer bize sağlıklı bir çocuk verirsen, andolsun ki kesinlikle karşılığını ödeyenlerden olacağız.” (Araf 189)



Yaratılışta Bitki Evresi
Ve Allah, sizi yeryüzünden bir bitki olarak bitirdi. (Nuh 17)

Bunun üzerine Rabbi Meryem’i güzel bir kabul ile kabul etti. Ve onu güzel bir bitki olarak bitirdi ve ona; Meryem’e, İsa’yı gayri meşru şekilde doğurmayıp Allah’ın iradesi çerçevesinde babasız doğuruşuna Zekeriyyâ’yı kefil kıldı. Zekeriyyâ ne zaman onun üzerine/özel odaya girse, onun yanında bir rızık bulurdu. Zekeriyyâ, “Ey Meryem! Bu sana nereden?” dedi. Meryem de: “O, Allah katındandır” dedi. Şüphesiz Allah, dilediğini hesapsız rızıklandırır. (Al-i İmran 37)



Her Canlı Sudan Yaratılmıştır.
Ve şu kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmiş olan şu kimseler, gökler ve yer bitişik bir hâlde idi de Bizim o ikisini ayırdığımızı ve hayatı olan her şeyi sudan oluşturduğumuzu görmediler mi? Buna rağmen hâlâ inanmıyorlar mı?(Enbiya 30)

Ve Allah, her canlıyı sudan oluşturdu. İşte bunlardan kimi karnı üzerinde yürümekte, kimileri iki ayak üzerinde yürümekte, kimi de dört ayak üzerinde yürümektedir. Allah, dilediğini oluşturur. Hiç şüphesiz Allah, her şeye en iyi güç yetirendir.(Nur 45)



Ayrıca yaratılış evrelerini açıklayan diğer ayetler de şunlardır:

İnsan üzerine, henüz kendisi anılabilecek bir şey değilken, dehrden/milyarca yıldan bir süre geçti mi? Elbette ki geçti! (İnsan 1)

Oysa O, sizi gerçekten tavır tavır/ aşama aşama oluşturmuştur(Nuh 14)

Hani Rabbin bir zaman evrendeki güçlere, “Şüphesiz Ben çamurdan bir beşer oluşturucuyum. Onu düzgünleştirip bilgili hâle getirdiğim zaman derhal ona boyun eğip teslim olun” demişti. (Sad 71,72)

Ve hiç kuşkusuz Biz, sizi oluşturduk, sonra sizi biçimlendirdik, sonra da evrendeki güçlere, “Âdem’e/bilgilenmiş, vahiy almış insana boyun eğip teslim olun” dedik; İblis/düşünce yetisi hariç onlar hemen boyun eğip teslim oldular; o, boyun eğip teslim olanlardan olmadı. (Araf 11)

Siz, nasıl küfredersiniz; Allah’ın ilâhlığını, rabliğini nasıl bilerek reddedersiniz? Oysa siz, ölüler idiniz de sizlere O hayat verdi. Sonra O, sizleri öldürecek, sonra canlandıracaktır. Sonra da Kendisine döndürüleceksiniz. (Bakara 28)

Sen, geceyi gündüzün içine sokarsın, gündüzü gecenin içine sokarsın; Sen, ölüden diri çıkarırsın, diriden ölü çıkarırsın. Sen, dilediğine de hesapsız rızık verirsin.” (Al-i İmran 27)

O, hanginizin amelce daha iyi-güzel olduğunu sınamak için ölümü ve hayatı oluşturdu. O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır.(Mülk 2)




Konunun daha iyi anlaşılması için burada; Mahlon B. Hoagland, Hayatın Kökleri – İlk Canlılar Nasıl Oluştu? İsimli eserinden alıntı yapmakta büyük yarar bulunmaktadır.




Hücre Üzerinde Odaklaşma
Yaşam üzerinde yalın ve gerçek olan şeyler üzerinde duracaksak hücre ile başlamalıyız. Çünkü hücre her biçimiyle yaşamın en küçük örgütlenmiş yapısıdır. Hücreden daha basit hiçbir canlı yoktur ve hiçbir canlı, hücre aşamasından geçmeden karmaşık bir yapıya ulaşamaz.


Bu önemli sözün doğruluğunu size kanıtlayabilmek için, adım adım, sizin kendi canlılığımızın özüne varmaya çalışayım. Bu öz, sizi oluşturan yapının başka bütün canlılar da bulunan vazgeçilmez kısmıdır.

1. Siz, kendinizin, çevrenizin, bu kitabı okumanız da dahil ne yaptığınızın bilincindesiniz. Bilinç, çok özel bir organın, yani beynin işidir. Bilincin varlığı tek başına karmaşık, gelişmiş bir biyolojik olgudur. Aslında bilincin nasıl çalıştığı hakkında hiçbir şey bilmiyoruz. Belki daha uzun bir süre için de, belki de hiçbir zaman bilemeyeceğiz. Ancak, canlı türlerin büyük çoğunluğunun, beyinlerinin varlığının bilincinde olmadıklarını sanıyoruz.

2. Bedeniniz bir organlar topluluğudur. Beyin, kalp, akciğerler, karaciğer, böbrekler, kaslar, kemikler, deri, endokrin bezleri vs. organlar hep birlikte titizlikle ayarlanmış bir uyum içinde çalışırlar. Beden ısınız normal olarak sürekli 37 derece civarındadır. Beyniniz, sinirleriniz, adaleleriniz hareketlerinizi ayarlar ve sizi tam dengede tutar, belli bir metabolik denge içinde gıda ve oksijen alıp, atıkları atarak toplam ağırlığınızı sabit tutarsınız. Hemen hemen bütün memelilerde; kuşlar, kurbağalar ve balıklarda böyle eşsiz bir uyumla işleyen organlar vardır. Diğer yanda, çok daha basit bazı canlı türleri, bunlarsız da pekala geçinip giderler.

3. Organlarınızın her biri ve dokularınız, özel işlevleri olan kalabalık hücre topluluklarından oluşmuş canlı parçalarınızdır. Beyin hücreleriniz iplik gibi uzayıp bir yerden bir yere elektrik mesajları iletme görevini yüklenirler. Deri hücreleri dayanıklı ve esnek hale gelerek bedenin dış korunmasını sağlarlar. Kemik hücreleri kendilerini sertleştirip bedeni taşıyabilmek için içlerinde kalsiyum fosfat biriktirirler. İşçi arılar ve asker karıncalar gibi özel işlevi olan hücreler, bir bütün olarak, sizi oluşturmak için belli bazı görevleri paylaşırlar. Çocuklarınızda kendinizi yeniden yaratmak, yani üretmek işi de vücudunuz da özel bir hücreler topluluğunun önemli bir görevidir. Hücrelerin uzmanlaşması (özelleşmesi), bitkiler ve denizlerdeki daha basit yaşam biçimleri dahil, bütün çok hücreli canlı varlıklar arasında çok yaygındır. Ama bir sürü ufak tefek yaratıklar da başka hücrelerle birleşmez ve uzmanlaşmazlar. Harikulade bir beceriklilikle üreme ve çok basit maddelerle beslenmek gereksinimlerini bağımsızca karşılayabilirler.

4. Yaşamaya başladığınızda, tıpkı tek hücreli basit yaratıklar gibi sizin kendi hücreleriniz de özerkti, kendi kendilerine yetip özgürce bölünüp artıyorlardı. Ana rahminin duvarına yerleştiğiniz zaman durum buydu. Bu hücrelere bakınca size benzer hiçbir yanları yoktu ama sizi oluşturmak için gerekli bütün bilgiyi taşıyorlardı. Döllenmiş bir yumurtanın bölünmesiyle oluşan o ufacık hücre kütlesi içindeki her bir hücre bir reçeteyi içeriyordu. Ve siz daha ortada yokken ileri de sizi oluşturacak projenin yapımına çoktan başlanmıştı.


Annenizin vücudunda yaşamınıza başladığınız zaman ki durumunuz, bütün diğer yaratıklarla akrabalığınızı ortaya çıkaran ortak odak noktasıdır. Sizin yaşama başlangıcınızın, bu kitaptaki incelemelerde özel bir anlamı vardır. En gelişmişinden en ilkeline kadar her canlı varlık, kendi kendisinin kopyasını yaratmak için bölünebilme yetkisine sahip bir hücreydi veya hücredir. Daha karmaşık "gelişmiş" çok hücreli yaratıklar, kendi kopyalarını oluşturmak istediklerinde tek hücreler yapmak zorundadırlar (yumurta veya sperm). Değişik yaratıkların bu tür hücreleri arasındaki en büyük fark, bunların ileri de bakteri mi, sivrisinek mi, kurbağa veya insan mı olacağını belirleyen iç mekanizmayı anlatan "bilgi'yi içermeleridir.


Hücreler Nelerden Yapılmışlardır
Öyleyse dikkatimiz, canlılık niteliği taşıyan en küçük, en basit düzen olarak hücre üzerine odaklaşmalıdır. O halde hücrenin nelerden oluştuğu üzerinde açık bir fikrimiz olması gerekir. Bunlar artan karmaşıklık sırasına göre şöyledir:


1. Atomlar: Bilmemiz gereken beş temel atom şunlardır: karbon, hidrojen, oksijen, nitrojen ve fosfor. Daha küçük miktarlarda bir sürü başkaları da vardır. Atomlar evrenin doğal elemanlarıdır ve hayatın oluşturduğu en küçük varlıklardır. Canlıların bu beş temel atomunun ortalama ağırlığı 15 atom ağırlığı birimidir. Öyleyse bunların büyüklüğüne "15" deyip biraz sonra söz edeceğim daha büyük moleküllerden ayıralım.

2. Basit moleküller: Bunlar atomların birleşimidir. Bazan canlı hücrelerdeki moleküllere organik moleküller de denir. Hücreler içinde yüzlerce farklı türden molekül vardır. Ortalama olarak bunlar 150 büyüklüğünde, yani atomlardan on defa daha büyüktür.

3. Zincir moleküller: Bunlara da "molekül" deniyor. Zincirler oluşturacak şekilde birbirine eklenmiş basit moleküllerden oluşuyorlar. Bu zincirlerin en önemlileri ortalama 75.000 büyüklüğündedir. Basit moleküllerden 500 defa, atomlardan 5000 defa daha büyüktürler. Birkaç milyon birime ulaşabilen zincir moleküllerin en büyükleri, en güçlü elektron mikroskoplarıyla görülebilirler.

4. Strüktürler: Bunlar hücre içinde bir mimari düzeni olan, birbirine bağlı zincir moleküllerdir. Strüktürlerin en küçüğü 7.5 milyon büyüklüğünde, başka bir deyişle ortalama zincir moleküllerden 100 defa daha büyüktür. En büyük strüktürler bundan 10 kat ya da daha büyüktür. Sıradan ışık mikroskoplarıyla görülebilirler.

5. Hücreler: Bunlar, daha önce de söylediğimiz gibi, en küçük canlı strüktür örgütlenmeleridir (organizasyon). Çoğu hücreler gözle görülemeyecek kadar küçüktür ama basit bir mikroskopla, hatta iyi bir büyüteçle de kolaylıkla görülebilirler.

6. Organlar: Özel bir işlevi yerine getirmek için organizma içinde ortaklaşa çalışan hücre gruplarıdır.

7. Organizmalar: Belirli bir canlı formunun tam işlemesini sağlamak için gerekli en küçük hücreler düzenidir. Bir bakteri hücresi veya maya hücresi de bir organizmadır. Çünkü bu yaratıklar için tek bir hücre, kendi kendilerine yeterek yaşamları ve özellikle de üremeleri için kafidir. İnsanlarsa "tam" bir varlık olmak için 60 trilyon hücrenin uyumlu işbirliğine ihtiyaç duyarlar.


Kargaşa (Kaos) İçinde Düzen
Atomları bir araya getirip molekül, molekülleri ekleyip zincir, zincirleri düzenleyip strüktür, strüktürleri düzenleyip canlı hücre yapmak, çok büyük bir örgütlenme (organizasyon) işidir. Bu iş insanların beyinleri, elleri ve bilgisayarlarıyla başarabileceklerinden kat kat daha büyüktür. Ama bu inanılmaz olay, her an dünyanın her yanında yaşanıyor. Kuşkusuz yaşamın temelinde, canlı hücrelerin sürekli olarak yaratmaya, düzeni sağlamaya, örgütlenmeye, karmaşıklığa adanması vardır.


Fizikçilerin bize bildirdiğine göre, cansız evren sürekli olarak düzenini yitiriyor. Her şey milyarlarca yıllık zaman ölçeğinde kargaşaya (kaos) doğru gidiyor. Termodinamiğin İkinci Kanunu, entropinin (düzensizliğin fizikteki adı) evrende her yerde sürekli arttığını belirtir.


Evren neden düzensizliğe yönelmektedir? Bu, ilk bakışta görüldüğü kadar garip değildir. Şöyle bir örnek düşünelim: Sulandırılmış biraz mavi, biraz da sarı boyanız var ve bu iki boyayı aynı kaba boşalttınız; boya molekülleri, moleküllere özgü zıplamalarla, düzgün bir yeşil karışım oluşana kadar hareket edeceklerdir. Moleküller tümüyle rasgele düzensiz dağılmışlar, ama kendileri için olabilecek en dengeli biçimi almışlardır. Eğer işlemi tersine çevirmek; düzenli, raslantısal olmayan bir durum, yani ayrı ayrı mavi ve sarı sıvılar elde etmek isterseniz (diyelim ki altta mavi, üstte sarı olmak üzere ayırmak istiyorsunuz), sistemin karışmaya, rastgele, dengeli ve düzensiz yeşil haline varmaya yönelen çok güçlü "isteğine" karşı savaşmak zorunda kalabilirsiniz.


Evrendeki bütün atomlar ve molükeller için bu böyledir. Raslantısallığın Nirvana'sını, tam anlamıyla düzensizliği, erişilebilecek en son dengeyi ararlar. Kumdan yaptığımız kale yavaş yavaş bozulur, özelliğini yitirip dümdüz olur. Yanardağlar, tekdüzeliğin dengesini aramada dünyanın gürültülü sözcüleridir. Kayalar biz farketmeden kuma; kum da denizdeki tuza dönüşülür. Kaçınılmaz bir şekilde evrende her şey son dengeye doğru ilerler.


Şimdi; rastgele karmaşıklık durumu ile denge, cansız maddeler için aynı şey olduğu halde, biz insanlar bu iki özelliği özdeş görmeyi sezgilerimize göre zor buluyoruz. Bu da çok doğal, çünkü yaşayan organizmanın bütün yönlendirmesi (dürtüsü), cansız doğanın raslantısallık güdüsüne karşıdır. Canlı varlık, sürekli olarak "dengesizlik" durumunu yaratmaya çalışır, Yaşam, raslantısallık karşısındadır ve düzen yaratır. Çok çok büyük ölçekte, sürekli olarak yeşil boyayı ayrıştırma yönünde çalışır.


Düzeni Sağlamak İçin Enerji Gerekir
Cansız doğanın düzensizliğe itmesine karşı, durmadan düzen kurmaya çalışan bir işlem ancak yardımla başarılı olabilir; "enerji" biçimindeki yardımla. Ufacık bir hücrenin olağanüstü karmaşık, zarif iç yapısının oluşumu enerji gerektirir. Enerji güneşten gelir. Bitkiler güneş ışığını emerler. Bu ışık karbondioksidi şekere dönüştürmekte kullanılır. Şeker, karbondioksitten daha karmaşıktır (komplekstir), yani daha düzenlidir. Başka bir deyişle, güneş ışığı şeker yapma makinesini çalıştıracak düzeni yaratır. Şekeri yapmak için enerji (güneş ışığı) gerektiğine göre, şekerin çözülmesi de enerjiyi geri verecektir.





Bitkiler ve hayvanlar, şekeri oksijenle "yakarak" çözerler, böylece karbondioksit serbest kalır. Bu üretilmiş enerjiyi, hayvan ve bitkiler kendi öz maddelerini yapmakta kullanırlar. Canlı hücreler, bütün karmaşık strüktürlerini bu enerji ile yaparlar.


Öyleyse şeker, düzenli yapısı nedeniyle çok daha fazla canlı düzen yaratmakta kullanılacak enerjiyi sağlar. Canlı bir hücrenin düzeni, şeker moleküllerinin düzeninden binlerce defa daha büyüktür. Enerji dengesini sağlamak için canlı nesneler, kendilerini oluşturmak için binlerce şeker molekülü tüketmek zorundadırlar.


Canlı olmanın anlamı, yalnızca düzen, organizasyon (örgüt), karmaşıklık (komplekslik) değildir. Daha önemlisi; kendisine karşı çalışan düşman bir çevrede yaratma yeteneği, düzeni kurma, organizasyonu sağlama demektir. Bir bakıma yeni bir hayatın yaratılması mucize niteliğindedir.


Düzeni Yaratmak İçin Plan Gereklidir
Hayat, evrende gerçekten düzen oluşturabilen tek şey midir? Cansız örneklere bakalım: Su soğuyunca katı olur. Buz molekülleri kendilerini çok güzel, narin ve karmaşık biçimlerde düzenleyebilirler. Çözelti içindeki bir tuz, çözeltiden ayrışarak kristalleşebilir ve bu işlem tuz molekülleri arasındaki düzeni arttırır. Bu türden bir çok izole örnek olmakla beraber, bunlar en basit hücrenin başarılarıyla karşılaştırılınca tek başlarına hiç de etkileyici değildir. Dahası, canlı hücrelerin düzen kuruşu, temelde bu kristalleşme işleminden farklıdır. Hücreler, daha önceden var olan bir planı izleyerek düzen kurarlar.


Boşlukta nesnelerin bir düzene girmeleri için, önce bir planın bulunması gerektiğini düşünmek akla yakındır. "Birşeyler"in gerçekleşecek düzen hakkında bir "önbilgisi" olması gerekir.





Örneğin kareler, çemberler ve üçgenlerin, rastgele olmayan herhangi bir şekilde düzenlenmesi istenirse, birilerinin veya bir şeylerin ne yapılması gerektiğini bilmesi gerekir. Plan olduğu zaman, teorik olarak iş başarılabilir. Daha önce belirttiğimiz gibi yalnızca enerjiye gerek vardır.


Bir hücreye, tam bir canlı hücre olması için, atomlarını, moleküllerini, zincirlerini, strüktürlerini hatasız olarak düzenlemesini öğreten ve bu sürecin devamlılığını sağlamak üzere gelecek kuşaklara aktarılan bilgi nasıl bir şeydir? Bunun açıklamasını bilmemiz bana çok huşu verici geliyor. Açıklama hem de çok akıllıca ve basit. Biyolojik bilginin özelliğinin açığa çıkartılması kuşkusuz modern biyolojinin en heyecanlandırıcı yönüdür. Bilim tarihinin en önemli olaylarından biri olan bu buluşu önümüzdeki bölümde tartışacağız.4




Kur’an’ın, canlılığın ilk ortaya çıkışı ile ilgili dikkat çeken mesajları, günümüz bilimsel verileri ile de örtüşmektedir. Bilimin yaşamın ilk ortaya çıkışı hakkında söylediği şeyleri; Kur’an 1400 yıl evvel insanlığa duyurmuştur. Allah, Kur’an’ın indiği dönemde tüm insanları yaratılışın nasıl başladığının araştırılmasını teşvik etmiştir. Cenabı Hakk; hem bilim ile insanların gerçekleri öğrenmesini istemiş hem de gönderdiği ilkelerin insanlığın büyük sorularına yanıt verdiğine şahit olmalarını istemiştir. Bunu istemiştir ki; hem Kur’an’ın mesajının doğruluğuna iman etsinler, hem kalpleri mutmain olsun, hem de Ahiret gününün geleceğini kesin olarak bilsinler.


Bütün bunlar gösteriyor ki; Kur’an, evreni yaratan alemlerin Rabbi tarafından insanlara gönderilmiştir. Eğer Kur’an, insan sözü olaydı yaratılış ile ilgili verdiği bütün bilgiler isabetli olmazdı. Mutlaka hatalar olurdu.


Bilim, tekniğin, mikroskobun olmadığı bir dönemde, ilk yaratılışın ayrıntılarının yazılı olduğu Kur’an’ı bir insan yazdı demek akıl kârı iş değildir. Allah resulü Kuran’ı kendisi yazdı diyenlere, Arabistan’dan binlerce kilometre uzaklıktaki Kanada'daki, Avustralya'daki fosillere nasıl ulaştığı sorulmaz mı?


Bilim; bir kaç yüzyılda, binlerce bilim insanı tarafından yapılan çalışmalarla günümüze kadar ulaşmıştır. Bu kadar bilgiyi bir kişi kendisi yazdı demek; hem akla aykırıdır, hem de bilime yapılmış bir haksızlık olur.


Kur'an'ın, alemlerin Rabbi tarafından indirildiğinin delili, her geçen gün bilimsel keşiflerin Kur'an ayetleri ile uyumlu olduğunun ortaya çıkmasıdır. Aynı şekilde yaşamın başlangıcı konusunda da Bilim-Kuran uyumu vardır. Bu nedenle; insanlar, bilim çalışmalarını ve Kur’an ilkelerini anlama çabasını birlikte yapılmalıdır.






Derleyen
Hakan KAYILI
23.02.2019










Kaynaklar

1- Sultan TARLACI, Mağaradan Mars’a, Bir Varoluş Hikayesi

2- 23.02.2019 tarihli erişim

https://evrimagaci.org/peptitrna-dunyasi-yasamin-kokenini-ve-canliligin-cansizliktan-evrimini-anlamaya-adim-adim-3746

3- 23.02.2019 tarihli erişim

https://www.bbc.com/turkce/vert-earth-39135202

4- Mahlon B. Hoagland, Hayatın Kökleri – İlk Canlılar Nasıl Oluştu? (13-20. sayfa)







Dipnotlar

A-Siyanobakteriler (Cyanobacteria) enerjilerini fotosentez yolu ile elde eden bir bakteri dalıdır. İsmi bakterinin renginden gelir. (Yunanca: κυανός (kyanós); mavi demektir.) Denizdeki nitrojen çevriminin önemli bir bileşeni ve okyanusun pek çok yerinde özbeslenendir (ing: autotroph / Türkçede ototrof) ve ayrıca karada da bulunmaktadır.
2,8 milyar yıl öncesine ait fosilleşmiş oksijen üreten siyanobakterilerin stromatolitleri bulunmuştur. Siyanobakterinin karbondioksit ile fotosentez gerçekleştirmesi yeteneğinin Dünya üzerindeki yaşam formlarının çarpıcı bir şekilde değişmesine ve adeta yaşam çeşitliliğinin patlamasına neden olacak şekilde erken dönem dünya atmosferinin oksijenle dolmasına yol açtığı düşünülmektedir. Bitkilerdeki kloroplastlar ve ökaryotik algler siyanobakteri tarafından harekete geçirilir.
Siyanobakteriler, dolaylı bir yoldan günümüzde bitkilerin temel yapıtaşını oluşturmaktadır. Kloroplastlar. Endosimbiyotik Kuram'dan hatırlayabileceğiniz üzere ökaryotik canlıların (ki bildiğiniz gibi Bitkiler de ökaryotiktir) evriminin, prokaryotların kendi içerisindeki yaşam mücadelesi sırasında, büyük bir prokaryotun, küçük bir prokaryotu endositoz ile içerisine alıp, sindirememesi sonucunda simbiyotik (karşılıklı) bir ilişkiye başlamasıyla gerçekleştiğini bilmekteyiz. Kloroplast dediğimiz organellerin kökenlerinin ise siyanobakterilere dayandığı, bugün neredeyse tartışmasız olarak kabul edilmiş bir gerçektir. Çünkü gerek genetik açıdan, gerek zar yapısı açısından, gerekse de biyokimyasal özellikler açısından kloroplastlar, adeta bazı özelliklerini yitirmiş siyanobakteriler gibidirler; tek farkları bağımsız olarak değil, bitki (ya da herhangi bir diğer kloroplastlı canlı) hücresi içerisinde hapis olmalarıdır. Tüm bu endosimbiyotik olayların 2,5 milyar yıl kadar önce temellerinin atılıp, 1 milyar yıl öncesine kadar bu yeni kurulan evrimsel ilişkinin geliştiğine dair elimizde gerek moleküler, gerekse de fosil veriler bulunmaktadır.

B-Yeşil Algler, bildiğimiz modern bitkilerin ataları olarak karşımıza çıkan ve günümüzde halen bolca bulunan bir canlı grubudur. Embriyofitler dediğimiz modern/yüksek bitkiler, yeşil alglerden evrimleşmiştir ve bugün embriyofitler ile yeşil alglere hep birlikte bitkiler diyoruz. Yeşil alglerin günümüzde 7000'den fazla türü bilinmektedir. Bu atasal canlı grubu, o kadar uzun süredir evrim geçirmektedir ki, birçok dala ayrılmış ve sayısız özellik kazanmıştır. Günümüz bitkilerinin evrimleşebilmiş olması da bunun güzel bir örneğidir.



Video
https://www.youtube.com/watch?v=rynHqD3Elow&feature=youtu.be








Resimler





Gezegenimizde bulunan en yaşlı canlı: Siyanobakteriler










Günümüzde Batı Avustralya'daki Shark Körfezinde bulunan Stromatolitler








Stromatolitler








Kanada - Quebec
Bulunan fosiller 4,28 milyar yıl öncesinden yaşamın izlerini günümüze taşıyor.









Kanada - Quebec, Kayalıklarda bulunan bakteri fosilleri













Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim