• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Kasem, Tûr Suresi 1-8




Kasem


Kasem, Tûr Suresi 1-8


1-8.Tûr’un kaldırılışı, yayılmış ince deri üzerine satırlaştırılmış Allah’ın indirdiği tüm kitaplar,
Allah’ın ma‘mur evi; Ka‘be’yi, Fil ashâbı’na yıktırmayışı,
Âd ve Semûd toplumlarının değişime/ yıkıma uğratılışları,
Nûh toplumunun suya boğdurulması, Firavun ve yakınlarının suda boğulması, Sebe halkının sel felaketiyle cezalandırılması,
Semûd ülkesi gibi nice memleketlerin kuraklıkla, göllerinin, nehirlerinin kurutulup her yanının çölleşmesi ile cezalandırılması kanıttır ki şüphesiz Rabbinin azabı, kesinlikle vuku bulacaktır, ona engel olacak yoktur.




Sure, beş şeye kasem edilerek Allah’ın azabının kesinlikle gerçekleşeceği ve hiç kimsenin, hiçbir şeyin buna engel olamayacağı hükmünün bildirilmesiyle başlamaktadır. Ayetlerin açık ifadesi, Allah’ın azabının daha evvel yaşandığı, kimsenin buna engel olamadığı, gerektiğinde Allah’ın azabının yine vuku bulacağı ve kimsenin buna engel olamayacağı mesajını vermektedir.


Kasem pasajını iyi anlayabilmek için kasem edilen [referans verilen] olayların iyi anlaşılması gerekmektedir. Ne var ki, daha evvel Tebyinü’l-Kur’an’ın muhtelif yerlerinde de değindiğimiz gibi, değerli seleflerimiz Kur’an’daki kasem cümlelerinin birçoğuna gerekli özeni gösterememiş, bu nedenle de söz konusu kasem cümleleri ve bu cümlelerin oluşturduğu pasajlar doğru dürüst tahlil edilememiştir.


Konuyu doğru anlamamız için önce konuya ait klasik kabullerden birini naklediyoruz:

“Andolsun Tur’a” buyruğunda sözü edilen “Tur”, Yüce Allah’ın Musa (as) ile üzerinde konuştuğu dağın adıdır.

“Yayılmış sahife[ler] içinde yazılmış Kitab’a…” Bununla müminlerin mushaflardan, meleklerin de Levh-i Mahfuz’dan okuduğu Kur’ân-ı Kerim kastedilmektedir. Nitekim Yüce Allah bir başka yerde “Şüphesiz o, oldukça şeref­li bir Kur’ân’dır. Korunan bir kitaptadır (Vakıa/77, 78)” buyur­maktadır.

Bir başka açıklamaya göre, bu ifadeden maksat diğer peygamberlere indirilmiş kitaplardır. Bu kitapların her birisi, o kitabı okuyanlarca okumak maksadıyla yayıp açtıkları inceltilmiş bir deri üzerinde bulunuyordu.

“Beyt-i Ma’mur’a” buyruğu hakkında Ali, İbn Abbas ve başkaları şöyle demişlerdir: Bu, Kâbe hizasında semadaki bir evdir. Her gün oraya yetmiş bin melek girer, sonra oradan çıkarlar ve tekrar bir daha oraya dönmezler.

Ali (r.a) dedi ki: O, altıncı semada bir evdir. Dördüncü semada olduğu da söylenmiştir. Enes b. Malik, Malik b. Sa’saa’dan şöyle dediğini rivayet etmek­tedir: Rasûluüah (sav) buyurdu ki: “Ben dördüncü semaya götürüldüm. Önümüze Beyt-i Ma’mur yükseltildi. Onun Kâbe’nin tam hizasında olduğunu gördüm. Eğer aşağı düşecek olursa, Kâbe’nin üzerine düşer. Her gün ora­ya yetmiş bin melek girer. Ondan çıktılar mı bir daha oraya dönmezler.’ Bunu el-Maverdi zikretmiştir

El-Kuşeyrî’nin İbn Abbas’tan naklettiğine göre, Beyt-i Ma’mur dünya semasındadır.

Ebu Bekr el-Enbarî dedi ki: İbnu’l-Kevva, Ali (r.a)’a “Beyt-i Ma’mur nedir?” diye sormuş, o da şöyle cevap vermiştir: “O, Arş’ın altında ed-Durah diye anı­lan yedi semanın da üstünde bir evdir.”

Es-Sıhah’da da böyledir: “Ed-Durah”, semada bir ev olup İbn Abbas’tan rivayete göre o Beyt-i Ma’mur’dur. Oranın mamur olması ise oraya çokça meleklerin girip çıkmasından dolayıdır.

El-Mehdevî de İbn Abbas’tan söyle demektedir: Beyt-i Mamur Arş’ın hiza-sındadir.

Müslim’in Sahih’inde yer alan Malik b. Sa’saa’nın Peygamber (sav)’dan İsra hadisinde yaptığı rivayet de şöyledir; “Sonra bana Beyt-i Mamur yüksel­tildi. ‘Ey Cebrail, bu nedir?’ diye sordum. Dedi ki: ‘Bu, Beyt-i Ma’mur’dur. Bu­raya her gün yetmiş bin melek girer. Ondan çıktılar mı bir daha oraya geri dön­mezler. Bu onların üzerindeki son sorumluluktur.”  Böyle diyerek hadisin geri ka­lan bölümünü zikretmektedir.

Sabit’in Enes b. Malik’ten rivayetine göre de Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Bana burak getirildi…” Bu hadiste şu ifadeler de yer almaktadır: “Sonra yedinci semaya yükseltildik. Cebrail (a.s) kapının açılmasını istedi. ‘O kim?’ diye soruldu, ‘Cebrail’ dedi. ‘Seninle beraber kim var?’ diye soruldu, O ‘Muhammed (sav)’ diye cevap verdi. ‘Ona peygamberlik verildi mi?’ diye sorul­du, o ‘Evet, ona peygamberlik verildi’ dedi. Kapı bize açıldı. İbrahim (a.s)’ı sırtını Beyt-i Ma’mur’a yaslamış olarak gördüm. Bir de baktım ki oraya her gün yetmiş bin melek giriyor ve tekrar oraya geri dönmüyorlar

Yine İbn Abbas’tan şöyle dediği rivayet edilmektedir: Göklerde ve yerler­de Yüce Allah’ın on beş evi vardır, Bunların yedisi semada, yedisi yerlerde ve biri de Ka’be’dir. Bütün bu evler Ka’be’nin karşısındadırlar.

El-Hasen: ‘Beyt-i Ma’mur, Ka’be’nin kendisidir’ demiştir. El-Beytu’l-Haram, insanlar tarafından imar edilen beyttir. Yüce Allah burayı her yıl altıyüzbin kişi ile imar eder. Eğer insanlar bu kadar sayıyı tamamlayamayacak olursa, Allah bu sayıyı meleklerle tamamlar. Yüce Allah’ın yeryüzünde kul­lar için koyduğu ilk ev odur.

Er-Rabi b. Enes dedi ki: Beyt-i Mamur yeryüzünde Âdem (a.s) dönemin­de Kâbe’nin bulunduğu yerde idi. Nuh (a.s)’ın dönemi gelince, Yüce Allah onlara haccetmelerini emrettiği halde onlar bunu kabul etmediler, ona kar­şı geldiler. Su yükselince Beyt-i Mamur kaldırıldı ve dünya semasında onun hizasına yerleştirildi. Her gün orayı yetmişbin melek imar eder. Sura üfürüleceği vakte kadar da bir daha oraya geri dönmezler. (Er-Rabi b. Enes devam ederek) dedi ki: Aziz ve celil olan Allah, İbrahim’e, Beyt’in yerini Beyt-i Ma’mur’un bulunduğu yerde gösterdi. Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Hani Biz İb­rahim’e Beyt’in yerini tayin etmiş ve şöyle demiştik: Bana hiçbir şeyi ortak koşma! Tavaf edenler, orada ikamet edenler, rüku’ ve sucud edenler için bey­timi temizle! (Hac/26)”


“Yükseltilmiş tavana” buyruğu ile semayı kastetmektedir. Yüce Allah ona “tavan” adını vermektedir. Çünkü yere nisbetle sema, eve nisbetle tavan gi­bidir. Bunu da Yüce Allah’ın “Ve gökyüzünü korunmuş bir tavan yaptık (Enbiya/32)” buyruğu açıklamaktadır.[1]


 “Ma’mûr olan ev [Kâbe]”: Buhârî ve Müslim’in Sahîh’lerinde mevcut İsrâ hadîsine göre Allah Rasûlü (s.a.), yedinci semâyı geçtikten sonraki kısmı şöyle anlatıyor: (Cebrail) beni Beyt-i Ma’mûr’a yükseltti. Bir de baktım ki, her gün yetmiş bin melek oraya giriyor ve kıyamete kadar bir daha dönmüyor. Yani bu yetmiş bin melek orada ibâdet edip onu tavaf ediyorlar. Aynen yeryüzü halkının Kâ’be’yi tavaf ettiği gibi. Beyt-i Ma’mûr da yedinci gök ehlinin Kâbe’sidir. Bu sebeple Hz. Peygamber, Hz. İbrahim Halîl (a.s.)’ı Beyt-i Ma’mûr’a sırtını dayamış olarak bulmuştur. Zira Hz. İbrâhîm yeryüzündeki Kâbe’nin bânîsidir. Elbette mükâfat amel cinsinden olacaktır. Beyt-i Ma’mûr Kâ’be’nin hizâsındadır. Her semâda o semâ ehlinin, içinde ibâdet edeceği ve kendisine doğru namaz kılacakları bir Beyt [Kâ'be] vardır. Dünya semâsındakine Beyt el-îzzet denilir. En doğrusunu Allah bilir.”[2]


Pasajda kasem edilen, yani şahit gösterilen, referans verilen olgular Allah’ın azabının kesinlikle olacağına kanıt gösterildiğine göre, yukarıdaki alıntılarda nakledilenlerin çoğunu kabul etmek mümkün olmaz. Çünkü kasem edilen olgular, bu alıntılardaki nakillerde vehme, hayale dayalı olarak anlatılmıştır. Hâlbuki verilen referanslar, gösterilen tanıklar ve kanıtlar gerçek-somut, yaşanmış ve yaşanabilir olmalıdır.


Surenin başında kasem edilerek Allah’ın azabına kimsenin engel olamayağına verilen referanslar:

1- TUR: Burada kasem Tur’un kaldırılmasınadır. Tur’un eteğinde bulundukları dönemde azmış olan İsrailoğulları, bu dağdaki patlama ile cezalandırılmıştır. Bu hem Kur’an’da, hem Kitab-ı Mukaddes’te, hem de İsrailoğulları tarihinde var olan, bilinen, inkâr edilmeyen bir olaydır. Kimse bu azaba engel olamamıştır.


Kur’an’da:
171.Hani bir zamanlar, o dağ gölgelik/şemsiye gibi iken, onlar da, dağ üzerlerine yıkılacak diye inanmışlarken Biz, onların Üst’ünü/en seçkinlerini o dağa çekmiştik/ yükseltmiştik: “Allah’ın koruması altında olmanız için size verdiğimizi kuvvetle tutun ve içindekini hatırınızdan çıkarmayın!” (Araf/171)


154-158.Ve söz vermeleri ile birlikte üstlerini/ en değerlilerini/Mûsâ’yı Tûr’a yükselttik. Ve onlara: “O kapıdan boyun eğip teslimiyet göstererek girin” dedik. Yine onlara: “Tefekkür/kulluk gününde sınırları aşmayın” dedik. Sonra da onların kendi sözlerini bozmaları, Allah’ın âyetlerine inanmamaları, peygamberleri haksız yere öldürmeleri ve: “Kalplerimiz örtülüdür/ sünnetsizdir” demeleri –aksine Allah, küfretmeleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeleri nedeniyle kalplerine damga vurmuştur. Onların azı dışında, inanmazlar– ve Allah’ın ilâhlığına ve rabliğine inanmamaları ve Meryem’in aleyhinde büyük bühtanlar söylemeleri; “Biz, Allah’ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ’yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa O’nu öldürmediler ve O’nu asmadılar. Ama onlar için, Îsâ, benzetildi. Gerçekten O’nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir yetersiz bilgi içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiçbir bilgileri yoktur. O’nu kesin olarak öldürmediler. Aksine Allah O’nu, Kendine yükseltti/ derecesini artırdı. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. (Nisa/154)


Talmud’da:
“O Kutsal Varlık, Sina Dağı’nı büyük bir tekne gibi onların üstüne kaldırdı ve: “Tevrat’ı kabul ederseniz iyi olur, yoksa burası mezarınız olur” dedi.[3]


Kitab-ı Mukaddes’te:
Halk gök gürlemelerini, boru sesini duyup şimşekleri ve dağın başındaki dumanı görünce korkudan titremeye başladı.[4]


2- YAYILMIŞ İNCE DERİ [PARŞÖMEN] ÜZERİNE SATIRLAŞTIRILMIŞ KİTAP: Yazının icadı kâğıdın icadından evveldir. Tabletlerden, papirüslerden sonra yazı malzemesi olarak parşömen geliştirilmiştir. Uzun zaman korunabilmesi, elde bulundurulması nedeniyle yazılıp korunmak istenen kitaplar başka malzeme yerine ceylan derisi üzerine yazılırdı. Kutsal kitaplar da böyle yazıldı ve böyle korundu. Geçmişe ait korunmuş sahifeler, “rakk-ı menşur” denilen ceylan derilerinde yazılıdır.


Kasemin bu kitaplara yapılmış olması, onların içerisinde azmış olanların akıbetlerine dair bilgilerin varlığından dolayıdır. O kitapları okuyanlar, Rabbimizin azgınları cezalandırdığı ve kimsenin buna engel olamadığı bilgisine sahip olurlar.


3- البيت المعمور  MA’MUR EV: “ المعمورel-Ma’mur” sözcüğü “imar edilmiş, ömürlendirilmiş” anlamındadır. Yukarıda alıntıladığımız nakillerdeki gibi göklerde olan bir ev değildir; Mekke’deki Beytullah’tır yani Kâbe’dir. Burada referans verilen olay ise Allah’ın Kâbe’yi yıkmak isteyen düşmanları perişan ettiği “Fil Vakası”dır.


1,2.Rabbin, filli orduya nasıl etti görmedin mi/ hiç düşünmedin mi? Onların kötü plânlarını boşa çıkarmadı mı?
3-5.Ve onların üzerlerine, onlara pişmiş taşlar ile birlikte iri taneli yağmur yağdıran öbek öbek bulutlar; boran gönderdi de onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi. (Fil/1-5)


4- YÜKSELTİLMİŞ TAVAN: Ayetteki bu ifade ile Ad ve Semud kavimlerinin helak edilişlerine dikkat çekilmiştir.
26.Şüphesiz onlardan önceki kimseler tuzak kurdular da Allah, onların duvarlarına temellerinden vurdu. Sonra da çatı tepelerinden üzerlerine çöktü. Ve onlara azap akledemedikleri bir yönden geldi. (Nahl/26)


5- DOLDURULMUŞ/TUTUŞTURULMUŞ DENİZ: Ayetteki “مسجور Mescur” kelimesi, “ سجرscr” kökünden türetilmiştir. “Scr”, “doldurmak, akmak, suyu gitmek, sel suyuyla dolmak, fırını tutuşturmak” anlamlarındadır.[5]


Sözcüğün bu anlamları dikkate alındığında, “doldurulmuş deniz” ifadesiyle şu azapların anlaşılması mümkün olmaktadır: Nuh kavmin suya gark edilmesi, Firavun ve yakınlarının suda boğulması, Sebe’ halkının sel felaketiyle cezalandırılması, Semud ülkesi gibi nice memleketlerin kuraklıkla, göllerinin, nehirlerinin kurutulup her yanının çölleşmesi ile cezalandırılması.


90-92.Ve İsrâîloğulları’nı bol sudan/nehirden geçirdik. Ama Firavun ve askerleri azgınlık ve düşmanlıkla onları hemen izledi. Sonunda boğulma ona yetişince, “Gerçekten, İsrâîloğulları’nın inandığı Tanrı’dan başka tanrı olmadığına ben de inandım, ben de teslim olanlardanım” dedi. –Şimdi mi? Hâlbuki daha önce isyan etmiştin ve de bozgunculardan olmuştun. Artık Biz senden sonra geleceklere ibret olasın diye, bugün seni zırhınla birlikte kurtaracağız.– Ve şüphesiz insanlardan birçoğu kesinlikle Bizim âyetlerimize/ alâmetlerimize/ göstergelerimize karşı duyarsız/ilgisizdirler. (Yunus/90- 92)


50.Hani bir zamanlar da Biz, bol suyu/nehiri sizin için yarıp da sizi kurtarmış, siz bakıp dururken Firavun’un yakınlarını da suda boğmuştuk. (Bakara/50)


15.Andolsun ki Sebe toplumu için yurt tuttukları yerde bir alâmet/gösterge vardı: Sağdan ve soldan iki bahçe! –“Rabbinizin rızkından yiyin ve O’nun için nimetlerin karşılığını ödeyin! Ne güzel bir belde ve çok bağışlayıcı bir Rabb!”–
16.Fakat onlar yüz çevirdiler; nimetlerin karşılığını ödemediler. Biz de üzerlerine barajların selini salıverdik ve iki bahçelerini onlara buruk yemişli, ılgınlık ve içinde biraz da “sidir ağacı” bulunan iki bahçeye çevirdik.
17.Bu, onların küfretmiş; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmişolmaları nedeniyle Bizim onları cezalandırmamızdır. Ve Biz sadece çok nankör olanları cezalandırırız. (Sebe/15-17)


Ve Nuh/25, A’raf/61-64, Mülk/30, Şems/11-14.


İşte Kur'an








Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim