Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler
102Nur Suresi 1-2, 4, 6-9, 5, 10, 3
Hatalı Çeviri:
1. (Bu) Bizim inzâl ettiğimiz ve (hükümlerini üzerinize) farz kıldığımız bir sûredir. Belki düşünüp öğüt alırsınız diye onda açık seçik âyetler indirdik.
2. Zina eden kadın ve zina eden erkekten her birine yüz sopa vurun; Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dininde (hükümlerini uygularken) onlara acıyacağınız tutmasın. Müminlerden bir gurup da onlara uygulanan cezaya şahit olsun.
3. Zina eden erkek, zina eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmez; zina eden kadınla da ancak zina eden veya müşrik olan erkek evlenir. Bu, müminlere haram kılınmıştır.
4. Namuslu kadınlara zina isnadında bulunup, sonra (bunu isbat için) dört şahit getiremeyenlere seksener sopa vurun ve artık onların şahitliğini hiçbir zaman kabul etmeyin. Onlar tamamen günahkârdırlar.
5. Ancak bundan sonra tevbe edip ıslah olanlar müstesnadır. Allah çok bağışlayıcı ve merhametlidir.
6, 7. Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şahitleri olmayanlara gelince, onların her birinin şahitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ederek şahitlik etmesi, beşinci defa da, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lânetinin kendi üzerine olmasını dilemesidir.
8, 9. Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa Allah adına yemin ve şahitlik etmesi, beşinci defa da, eğer (kocası) doğru söyleyenlerden ise Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını dilemesi kendisinden cezayı kaldırır.
10. Ya Allah'ın size bol lütfu ve merhameti bulunmasaydı ve Allah, tevbeleri kabul eden hüküm ve hikmet sahibi olmasaydı (haliniz nice olurdu)!
Doğru Çeviri:
Necm: 610
1İndirdiğimiz ve parça parça ayırdığımız bir sûre! Öğüt alasınız diye onda apaçık âyetler de indirdik.
2Zina eden kadın ve zina eden erkek, hemen her birini yüz kamçı ile kamçılayın, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi, onlara acıma duygusu tutmasın! Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun.
4Ve evli, hür kadınlara zina isnadında bulunup, sonra dört tanık getiremeyen kimseler; hemen bunları seksen kamçı ile kamçılayın ve onların tanıklığını ömürleri boyu kabul etmeyin. Ve onlar, yoldan çıkmışların ta kendileridir.
6,7Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şâhitleri olmayanlar; onların her birinin şâhitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın dışlayıp gözden çıkarmasının kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutmasıdır.
8,9Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın hoşnutsuzluğunun kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutması, kendisinden cezayı savar.
5Ancak iftira attıktan sonra tevbe eden; iftiracılığını itiraf ve bir daha yapmayacağına söz veren ve düzelten kimseler hariçtir. Artık, şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
10Ya Allah'ın size armağanları ve rahmeti olmasaydı!... Ve şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı veren, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan olmasaydı…
3Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan bir kadından başkası ile evlenmiyor; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya ortak koşan erkek evleniyor. Ve bu; böyle bir evlilik kuralı, mü’minlere haram kılınmıştı.384
1İndirdiğimiz ve parça parça ayırdığımız bir sûre! Öğüt alasınız diye onda apaçık âyetler de indirdik.
Bu âyette insanlığın dikkati, Kur’ân'a; özellikle de bu sûrede açıklanan ilkelere çekilmiştir. İnsanların düşünmeleri ve öğüt almaları için bu sûrede apaçık âyetlerin ve hükümlerin bulunduğuna, bunların mutlaka hayata geçirilmesi gerektiğine işaret edilmiştir.
2Zina eden kadın ve zina eden erkek, hemen her birini yüz kamçı ile kamçılayın, Allah'a ve âhiret gününe inanıyorsanız, Allah dininde sizi, onlara acıma duygusu tutmasın! Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun.
4Ve evli, hür kadınlara zina isnadında bulunup, sonra dört tanık getiremeyen kimseler; hemen bunları seksen kamçı ile kamçılayın ve onların tanıklığını ömürleri boyu kabul etmeyin. Ve onlar, yoldan çıkmışların ta kendileridir.
6,7Eşlerine zina isnadında bulunup da kendilerinden başka şâhitleri olmayanlar; onların her birinin şâhitliği, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın dışlayıp gözden çıkarmasının kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutmasıdır.
8,9Kadının, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer kocası doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın hoşnutsuzluğunun kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutması, kendisinden cezayı savar.
5Ancak iftira attıktan sonra tevbe eden; iftiracılığını itiraf ve bir daha yapmayacağına söz veren ve düzelten kimseler hariçtir. Artık, şüphesiz Allah, çok bağışlayandır, çok merhametlidir.
10Ya Allah'ın size armağanları ve rahmeti olmasaydı!... Ve şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı veren, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapan olmasaydı…
Sûrenin bu paragrafında zinâ, zinâ iftirası ve kocanın karısına zinâ isnat edip şâhit gösterememesi hakkında hükümler yer alıyor. Bu hükümler şunlardır:
• Zinâ eden kadın ve zinâ eden erkek yüz kamçı ile kamçılanmalıdır. İnançlı insanlar, Allah dininde acıma duygusuna kapılmadan bu hükmü uygulamalıdır. Mü’minlerden bir grup da onların cezalandırılmasına tanık olmalıdır.
• Muhsan [evli, hür] kadınlara zinâ isnadında bulunup, sonra dört tanık getiremeyen kimseler seksen kamçı ile kamçılanmalıdır. Ve onların tanıklığı ebediyyen kabul edilmemelidir. Ve onlar, fâsık olarak sabıkalandırılmalıdır.
• Eşlerine zinâ isnadında bulunup da kendilerinden başka şâhitleri olmayanlar hakkında lanetleşme uygulanmalıdır. Şöyle ki: Kişi, kendisinin doğru söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer yalan söyleyenlerden ise, Allah'ın lanetinin kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutar.
• Kadın da, kocasının yalan söyleyenlerden olduğuna dair dört defa, beşincide de, eğer o [kocası] doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın hoşnutsuzluğunun kendi üzerine olmasına Allah'ı şâhit tutar, böylece kendisinden cezayı savar.
• Bu hükümler, tevbe edenlere [yaptığı işin kötülüğünün farkına varıp, bir daha yapmama kararı alarak kamu otoritesine itiraf eden ve Allah'tan bağışlanma dileyen kimselere] uygulanmaz.
ZİNÂ
Kaynakların çoğunda, "zinâ"nın sözlük ve terim anlamlarının aynı olduğu ileri sürülmüş ve الزّنى [ez-zinâ], "bir kadınla nikâhsız veya hakksız olarak cinsel temasta bulunmak" diye tanımlanmıştır. Bu sözcük bazı lehçelerde الزنى[ez-zinâ] şeklinde söylense de sözcüğün esası الزناء [ez-zinâ’] olup med ve kasırla okunur.
Bizim araştırmalarımıza göre, "sıkışmak" anlamındaki زنى [zny] kökünden türeyen ve müfaale babından mastar kalıbında bir sözcük olan zinâ lügatte, –işteşlik olarak– "sıkışmak, karşılıklı olarak dara, sıkıntıya düşmek" demektir. [Lisânu'l-Arab; c. 4 s. 418.]
Demek oluyor ki, "nikâhsız ve hakksız cinsel temas" eylemi, tarafları sıkıntıya soktuğu için zinâ sözcüğüyle ifade edilmiştir.
Fıkıhçılar da "zinâ" üzerinde önemle durmuşlar ve "zinâ"yı terim olarak şöyle tanımlamışlardır: "Zinâ; İslâmî hükümlerle yükümlü bulunan bir erkeğin, kendisine cinsel istek duyulacak yaştaki diri bir kadına, İslâm ülkesinde nikâh akdine veya câriyelik gibi hakklı bir nedene dayanmaksızın önden cinsel temasta bulunmasıdır."
Mevcut Mushaf tertibine göre 5. âyet, zinâ suçunu ve 6-8. âyetlerdeki suçları kapsamamaktadır. Hâlbuki tevbe, her suçu kapsamına alan Allah'ın lütuflarından biridir:
17Allah'ın üzerine aldığı tevbe, ancak cehalet nedeniyle kötülük yapanların, sonra hemencecik tevbe edenlerinkidir. İşte bunlar, Allah'ın tevbelerini kabul ettikleridir. Allah, en iyi bilendir, en iyi hüküm koyandır.
18Ve tevbe, kötülükleri yapıp edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben, şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler ve de kâfirler; Allah'ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden birileri olarak ölenler için değildir. İşte bunlar, Bizim, kendileri için acı bir azap hazırladıklarımızdır. [Nisâ/17-18]
48Şüphesiz Allah, Kendisine ortak kabul edilmesini asla bağışlamaz. Bunun altındaki günahları dilediği kimseler için bağışlar. Kim Allah'a ortak tanırsa, şüphesiz pek büyük bir günah işlemiş olur. [Nisâ/48]
116Hiç şüphesiz, Allah, Kendisine ortak kabul edenleri bağışlamaz. Bunun aşağısında kalanları ise, onlardan dilediğini bağışlar. Kim, Allah'a ortak kabul ederse elbette o uzak bir sapıklıkla sapmıştır. [Nisâ/116]
53De ki: "Ey nefislerine karşı sınırı aşmış olan kullar! Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin. Şüphesiz Allah, günahları tümden bağışlar. Şüphesiz O, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
54Ve size azap gelmeden önce Rabbinize yönelin ve O'na teslim olun. Sonra yardım edilmezsiniz.
55-58Ve ansızın azap gelmeden,
kişinin, "Allah'ın yanında, yaptığım ölçüsüzlüklerden dolayı yazık bana! Doğrusu ben alay edenlerdendim" demesinden
yahut "Allah, bana doğru yolu gösterseydi, her hâlde ben Allah'ın koruması altına girmiş kimselerden olurdum" demesinden
veya azabı gördüğü zaman, "Bana bir geri dönüş olsaydı da ben de o iyilik-güzellik üretenlerden olsaydım" demesinden önce Rabbinizden size indirilenin en güzelini izleyin." [Zümer/53-58]
Bu nedenle biz 5. âyeti, tevbenin tüm suçları kapsadığını göstermek için 9. âyetten sonraya yerleştirdik. Müstakil bir haber cümlesi olup Müslümanlara bir uyarı olması hasebiyle 3. âyeti de pasajın sonuna yerleştirdik.
Homoseksüelliğin cezası Nisâ sûresi'nde zikredilmişti:
15Kadınlarınızdan aşırılığa gidenlere/cinsel sapıklık edenlere, kendinizden onların aleyhine hemen dört şahit getirin; şayet onlar şahitlik ederlerse, artık o kadınları, bu zillet, cahillik, düşkünlük, sıkıntılı, mutsuz hâl, kendilerini üst mertebeye ulaştırana, şerefli, yüksek, üstün ahlak sahibi yapıncaya kadar ya da Allah onlara bir yol kılıncaya kadar evlerde tutun.
16Sizlerden cinsel sapıklık eden iki er kişi, hemen her ikisine de eziyet edin. Eğer tevbe ederler de düzeltirlerse artık onlardan mesafeli durun. Şüphesiz Allah, tevbeleri çokça kabul eden, çok tevbe fırsatı verendir, çok merhamet edendir. [Nisâ/15-16]
2. âyette, Ve mü’minlerden bir grup onların cezalandırılmasına tanık olsun buyurulmuştur, ki bunun amacı, kişinin rencide edilmesini ve buna dair haberin toplumda yayılmasını, herkesin bundan ibret almasını ve mü’minlerin bu kimseler için hayır dua etmelerini temin etmektir.
Zinâ iftirasıyla ilgili âyetlerin iniş sebebi hakkında şu bilgiler nakledilmiştir:
Sa‘îd b. Cübeyr dedi ki: "Bu âyetin iniş sebebi, mü’minlerin annesi Âişe (r.anhâ) hakkında söylenenlerdir." [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]
Âyetin sebeb-i nüzûlü hakkında âlimler, şunları nakletmişlerdir:
1) İbn Abbâs (r.a) şöyle der: Hakk Teâlâ'nın, Namuslu ve hür kadınlara (zinâ) iftirası atanlar... (Nûr/4) âyeti nâzil olunca, Âsım b. Adiyy el-Ensârî şöyle dedi: "Yani, bizden biri, evine girse, bir adamı hanımının koynunda bulsa, bu durumda o, buna şâhit olabilecek dört kişi getirmeye kalksa, o zamana kadar o adam işini görüp gitmiş olur. Eğer onu o anda öldürse, onun kâtili sayılır. Eğer, ‘Ben falancayı, hanımımla beraber buldum’ diyecek olsa, iftira cezasına çarptırılır. Sesini çıkarmayacak olsa, öfkesini içinde tutmuş olur. Allahım! Bir çıkış kapısı aç." Âsım'ın, Uveymir adında bir amcaoğlu ve Uveymir'in de Havle bt. Kays adında bir hanımı vardı. Derken Uveymir, Âsım'a gelip, "Yemin olsun ki Şureyh b. Sehmâ'yı. hanımım Havle'nin üzerinde [koynunda] gördüm" dedi. Bunun üzerine Âsım istircâ'da bulundu, yani "innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" [biz, Allah'a aitiz ve O'na döneceğiz] dedi ve sonra, Rasûlullah'a (s.a) gelip, "Yâ Rasûlullah! Ailem hususunda ne çabuk imtihan oldum!" dedi. Hz. Peygamber (s.a) de, "Ne demek istiyorsun?" dedi. Bunun üzerine Âsım, "Amcamoğlu Uveymir, Şureyh b. Sehmâ'yı hanımı Havle'nin üzerinde bulduğunu bana haber verdi" dedi. Uveymir, Havle ve Şureyh, bunların hepsi de Âsım'ın amca çocukları idiler. Bu sebeple, Hz. Peygamber (s.a) onların hepsini çağırttı ve Uveymir'e dönerek, "Zevcen hakkında (yalan söylemekten), Allah'tan ittikâ et. O, senin amca kızındır. Ona iftira etme" dedi. Uveymir de, "Yâ Rasûlullah! Allah'a yemin ederim ki, Şureyh'i hanımımın üzerinde gördüm. Dört aydan beri ona yaklaşmadım. O, benden başkasından hâmile kalmıştır" dedi. Hz. Peygamber (s.a) o zaman Havle'ye dönerek, "Allah'tan kork, sadece ne yaptığını söyle" dedi. Havle de, ""Ey Allah'ın Rasûlü! Uveymir kıskanç bir adamdır. Şüreyh'in bana dikkatlice baktığını ve benimle konuştuğunu gördü. Kıskançlığı onu, böyle söylemeye sevketti" dedi. İşte bunun üzerine Allah Teâlâ bu âyeti indirdi. O zaman Rasûlullah (s.a) emretti de, namaz ezanı okundu, ikindi namazını kıldırdı, sonra Uveymir'e dönüp, "Kalk ve ‘Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, Havle kesinlikle zinâ etti ve ben (bu hususta) doğru söylüyorum’ de" dedi. Sonra Hz. Peygamber (s.a) Uveymir'e ikinci olarak, "Kalk, ‘Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, ben Şureyh'i Havle'nin üzerinde gördüm ve ben hiç şüphesiz sâdıklardanım’ de" buyurdu. Daha sonra üçüncü olarak, "Kalk, ‘Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, o benden başkasından hamile kalmıştır’ de" buyurdu. Dördüncüsünde de, "Kalk, ‘Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, o zinâ etmiştir. Çünkü ben ona dört aydan beri yaklaşmadım ve ben gerçekten doğru söyleyenlerdenim’ de" buyurdu. Beşincisinde de, "Kalk, ‘Eğer ben [Uveymir] yalan söylüyorsam, Allah'ın laneti benim üzerime olsun’ de" buyurdu. Daha sonra da Uveymir'e "Otur" dedi. Havle'ye "kalk" dedi. Havle ayağa kalktı ve iki defa, "Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, ben zinâ etmedim. Kocam Uveymir, yalancılardandır [yalan söylüyor]" dedi. İkinci olarak, "Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, o benim üzerimde Şureyh'i görmedi, yalan söylüyor" dedi; üçüncü olarak, "Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, ben ondan hamileyim, o yalan söylüyor" dedi; dördüncü olarak, "Allah'a yemin ile şehâdet ederim ki, o [kocam] beni zinâ yaparken görmedi, o yalan söylüyor" dedi; beşinci olarak da, "Eğer Uveymir söylediklerinde doğru ise, Allah'ın gazabı benim üzerime olsun" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a), onları birbirinden ayırdı. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
2) Kelbî'nin rivâyetine göre İbn Abbâs (r.a) şöyle demiştir: "Âsım, bir gün ailesine varıp gitti ve Şüreyh b. Sehmâ'yı hanımının koynunda buldu. Bunun üzerine Hz. Peygamber’e (s.a) geldi." Hadisin bundan sonraki kısmı, geçen rivâyette olduğu gibidir.
3) İkrime, İbn Abbâs'tan (r.a) şunu rivâyet etmiştir: Namuslu ve hür kadınlara (zinâ) iftirası atan... (Nûr/4) âyeti inince, Ensâr'ın reisi [büyüğü] durumunda olan Sa‘d b. Ubâde (r.a) şöyle dedi: "Eğer hanımımın koynunda birisini yakalasam, dört şâhit getirmeye kalkıştığımda, o işini bitirip gitmiş olacak" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a), "Ey Ensâr cemaati! Reisinizin dediğini duymuyor musunuz?" deyince, onlar "Yâ Rasûlullah! Onu kınama. Çünkü o kıskanç bir adam" dediler. Sa‘d b. Ubâde (r.a) de, "Yâ Rasûlallah! Allah'a yemin ederim ki, bu âyetin Allah'tan geldiğini ve hakk olduğunu biliyorum. Fakat buna şaştım [bunu anlamakta zorluk çektim]" dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a), "Allah kesinlikle böyle buyuruyor" dedi. Çok beklemeden, Sa‘d'ın amcaoğlu Hilâl b. Ümeyye –Hilâl, Allah'ın tevbelerini kabul ettiği o meşhur üç kişiden biri idi– çıkageldi ve "Yâ Rasûlullah! Hanımımın koynunda birisini yakaladım. Şu gözümle gördüm, şu kulağımla işittim" dedi. Rasûlullah (s.a), onun getirdiği bu haberden hoşlanmadı. Hilâl de, "Allah'a yemin ederim ki, ey Allah'ın Rasûlü, yüzünden söylediğim şeyden hoşlanmadığını hissetmekteyim. Ama, Allah biliyor ki doğru söylüyorum ve sadece hakkı ifade ettim" dedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a), "Ya beyyine [şâhit-delil getirirsin], yahut da (sana) had uygulanır" dedi. Ensâr bir araya gelip, "Sa‘d'ın söylediği başımıza geldi" dediler. Onlar böyle konuşurlarken, Hz. Peygamber'e (s.a) vahiy geldi. Ona vahiy geldiğinde, yüzünün rengi kaçar, bedenini bir kırmızılık sarardı. O'nun bu sıkıntısı geçince, "Ey Hilâl! Müjdeler olsun, Allah senin için bir çıkış yeri nasip etti" dedi. Hilâl de, "Ben de, Allah'tan bunu umuyordum" dedi ve Hz. Peygamber (s.a) Ensâr'a bu âyetleri okuyup, "O kadını çağırın" dedi. Kadın çağırıldı. Gelince, Hilâl'in yalan söylediğini iddia etti. Hz. Peygamber (s.a) de, "Allah ikinizden birisinin yalancı olduğunu biliyor. Sizden, tevbe edecek birisi yok mu?" dedi ve karşılıklı olarak lanetleşmelerini [lian'ı] emretti. Bunun üzerine Hilâl, Allah adına yemin edip, şehâdet ederek, kendisinin sâdıklardan olduğunu söyledi. Beşinci seferinde, Hz. Peygamber (s.a) ona, "Ey Hilâl! Allah'tan kork, çünkü dünya azabı [cezası] âhiret azabından daha kolaydır" dedi. Hilâl de, "Allah'a yemin ederim ki, Allah'ın Rasûlü bana celde vurmadığına göre, Allah bu kadından ötürü bana azap etmeyecektir" deyip, beşinci kez (malum şekilde) yeminle şehâdette bulundu. Daha sonra Hz. Peygamber (s.a) kadına dönerek, "Sen de bu şekilde yemin edip, şehâdette bulunabilir misin?" dedi. O da, dört defa, Hilâl'in yalan söylediğine dair yemin ile şehâdette bulundu. Beşincisine başlayınca Rasûlûllah (s.a) ona, "Allah'tan kork, bu beşincisi, neticesi mutlaka gerçekleşecek olandır" dedi. Bunun üzerine kadın, bir müddet duraladı, suçunu itiraf edecek gibi oldu, sonra "Allah'a yemin ederim ki, kavmimi rezil kepaze etmeyeceğim" deyip, beşinci kez Hilâl eğer doğru söylüyorsa, Allah'ın gazabının kendisine olması için yemin edip, şehâdette bulundu. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a), o ikisini birbirinden ayırdı. Sonra da, "Bekleyin. Eğer bu kadının doğuracağı çocuk orta, kırmızı-beyaza çalan sarı renkli ve ince bacaklı olursa, Hilâl'e aittir. Yok eğer o çocuğun bacakları kalın, esmer ve kıvırcık saçlı ve yassı burunlu olursa, bu da (kim yaptıysa) ona aittir" dedi. Kadın esmer, kalın bacaklı bir çocuk doğurdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a) "Eğer o yeminler olmasaydı, benimle o kadının işi vardı "Ben, ona yapacağımı biliyordum" buyurdu. İkrime, "Andolsun ki o çocuğu daha sonra, babasının kim olduğu bilinmediği hâlde, bir şehrin vâlisi olarak gördüm" demiştir. [Râzî, Mefâtihu'l-Ğayb.]
Bizce bu âyetleri bazı olaylarla sınırlandırmaya gerek yoktur. Zira sağlam kaynaklarda bu haberler yer almamaktadır. O nedenle bu âyetler, özel olarak bir olay hakkında değil, genel olarak zinâ iftirasında bulunanlar sebebiyle nâzil olmuştur.
3Zina eden erkek, zina eden veya ortak koşan bir kadından başkası ile evlenmiyor; zina eden bir kadınla da ancak zina eden veya ortak koşan erkek evleniyor. Ve bu; böyle bir evlilik kuralı, mü’minlere haram kılınmıştı.
Bir haber cümlesi olan bu âyet, toplumdaki mevcut uygulamayı zikredip esas uygulanması gerekeni ortaya koyuyor:
• Zinâ eden erkek, zinâ eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenmiyor.
• Zinâ eden bir kadınla da ancak zinâ eden veya müşrik olan erkek evleniyor.
• Bu uygulama, mü’minlere haram kılınmıştı.
Bu âyet genellikle, "Zinâ eden erkek, zinâ eden veya müşrik olan bir kadından başkası ile evlenemez; zinâ eden bir kadınla da ancak zinâ eden veya müşrik olan erkek evlenebilir. Bu, mü’minlere haram kılınmıştır" şeklinde çevrilmiştir. Bu çeviriye göre, "zinâ edenler, sadece kendileri gibi zinâ etmiş biri veya bir müşrikle evlenebilir" hükmü ortaya çıkmaktadır. Bu hususta şu rivâyet nakledilmiştir:
Ebû Dâvûd ve Tirmizî'nin rivâyetine göre Amr b. Şu‘ayb'ın babasından, onun da dedesinden rivâyet ettiğine göre Mersed b. Ebî Mersed Mekke'deki esirleri taşırdı [Medîne'ye getirir, kurtarırdı]. Mekke'de "Anak" adında bir fâhişe vardı, bu da onun dostu idi. Mersed dedi ki: Peygamber'e (s.a) gelip dedim ki: "Ey Allah'ın Rasûlü! Anak'ı nikâhlayayım mı?" Bir süre sustu, bana cevap vermedi. Bunun üzerine, Zinâ eden kadını da ancak zinâ eden veya müşrik olan bir erkek nikâhlayabilir buyruğu nâzil oldu. Rasûlullah beni çağırdı ve bana bu âyeti okuduktan sonra, "Onu nikâhlama" dedi. [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân.]
Ne var ki bu hüküm de problemi çözememiş, problemin nasıl çözüleceği araştırılmıştır. Biz, önce bu konu hakkında üretilen formüllerin özetini verecek, sonra da gerçeği takdim edeceğiz:
Burada nikâh, "cima" manasına kullanılmıştır. Buna göre, mana şöyle olur: Zinâ eden bir kimse, zinâ ettiği vakit ya Müslümanlardan zinâ eden bir kadın ile ilişki kurmaktadır, veya ondan daha güzel müşriklerden bir kadın ile ilişki kurmaktadır."
Zinâ, ancak bir zâniye ile yapılır. Bu da her iki tarafın da zinâ etmiş olacağını ifade eder.
ez-Zeccâc ve başkası bu görüşü el-Hasen'den nakletmişlerdir. Buna göre o şöyle demiştir: "Burada kasıt, kendilerine zinâ haddi uygulanmış, zinâ eden erkek ve kadındır." O şöyle demiştir: "Bu yüce Allah'ın bir hükmüdür. Zinâ haddi uygulanmış bir erkeğin, zinâ haddi uygulanmış bir kadından başkasıyla evlenmesi caiz değildir." İbrâhîm en-Nehâî de buna yakın görüş belirtmiştir.
Ebû Dâvûd'un, Musannef'inde [Sünen'inde] kaydedildiğine göre Ebû Hureyre şöyle demiştir: Rasûlullah (s.a) buyurdu ki: "Zinâ edip had uygulanmış bir erkek ancak kendisi gibi olanı nikâhlayabilir.
Âyet-i kerîme neshedilmiştir. Mâlik, Yahyâ b. Sa‘îd'den, o Sa‘îd b. el-Müseyyeb'den şöyle dediğini rivâyet etmektedir: Zinâ eden erkek ancak zinâ eden veya müşrik olan bir kadını nikâh edebilir. Zinâ eden kadını da ancak zinâ eden veya müşrik olan bir erkek nikâhlayabilir buyruğu hakkında (Sa‘îd b. el-Müseyyeb) dedi ki: "Bu âyet-i kerîmeyi daha sonra gelen, İçinizden evli olmayanları... evlendirin (Nûr/32) âyeti neshetmiştir.
ÂYETİN MUHKEM OLMADIĞINI SÖYLEYENLER ve BU GÖRÜŞÜN BAZI HÜKÜMLERE ETKİSİ
Mütekaddiminden bir kesim şöyle demiştir: Âyet-i kerîme nesh edilmiş değildir. Bunlara göre zinâ eden bir erkeğin kendisi ile hanımı arasındaki nikâhı fâsit olur. Zinâ eden bir kadının da kendisi ile kocası arasındaki nikâhı fâsit olur. Bunlardan bir topluluk da şöyle demiştir: "Bu yolla nikâh fesh olmaz, ancak hanımı zinâ eden kocaya karısını boşaması emredilir. Boşamayacak olursa, günahkâr olur. Ne zinâ eden bir kadınla, ne de zinâ eden bir erkekle evlenmek caizdir. Ancak tevbe açıkça tesbit edilecek olursa, o takdirde nikâhlanmak caiz olur."
MÜ’MİNLERE FÂHİŞELERLE EVLENMEK HARÂMDIR
Böylesi mü’minlere haram kılınmıştır. Yani, bu gibi fâhişeleri nikâhlamak mü’minlere haramdır. Kimi te’vîl âlimleri şunu iddia ederler: "Böyle fâhişelerle nikâhlanmayı yüce Allah, Muhammed (s.a) ümmetine haram kılmıştır. Bu türden kadınların en meşhurlarından birisi de Anak diye bilinen kadındır." [Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi'l-Kur’ân]
Bu âyette yer alan hükümler aslında şunlardır:
• Zinâ eden kadın, ya zinâ eden bir erkekle veya bir müşrik erkekle evleniyor.
• Zinâ eden erkek de zinâ etmiş bir kadınla veya müşrik bir kadınla evleniyor.
• Bu uygulama mü’minlere yasaklanmıştır.
Bu âyet bir haber cümlesidir, bir emir veya yasaklama cümlesi değildir. Âyetteki nikâhlanıyor ifadesini, "nikâhlanamaz, evlenemez" hâline getirmek, cehâletin ötesinde bir cinâyettir. Âyete böyle anlam verenler, işin içinden çıkamazlar, nitekim de çıkamamışlardır. Zira Allah, günahkâr [zinâ suçu işlemiş] da olsa bir mü’minin müşrikle evlenmesini yasaklamış, ayrıca günahkâr-günahsız ayırımı yapmadan her mü’minin evlendirilmesini emretmiştir. İşte âyetler:
221Ve ortak koşan kadınları, iman edinceye kadar nikâhlamayın. İman etmiş, kâfirlerin himayesindeki bir köle kadın, –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– ortak koşan bir kadından daha hayırlıdır. Ortak koşan erkekleri de iman edinceye kadar nikâhlamayın; iman etmiş bir erkek köle, –sizin çok hoşunuza gitmiş olsa da– ortak koşan bir erkekten daha hayırlıdır. Ortak koşanlar ateşe çağırırlar, Allah ise Kendi bilgisi ile cennete ve bağışlanmaya çağırır. O, öğüt alıp düşünürler diye insanlara âyetlerini ortaya koyar. [Bakara/221]
32Ve sizden eşi olmayanları, erkek kölelerinizden ve kadın kölelerinizden iyi olanları evlendirin. Eğer bunlar, fakir iseler, Allah Kendi fazlından onları zenginleştirir. Şüphesiz ki Allah, bilgisi ve rahmeti geniş ve sınırsız olandır, en iyi bilendir. [Nûr/32]*
384 Bu pasajı, teknik gerekçeler ve anlam bilgisi gereği Resmi Mushaf'tan farklı tertip ettik. Ayrıntılı açıklamalar için bkz. Tebyîn.
*İşte Kuran, Nur Suresi