• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

51Yunus Suresi 62-64




Hatalı Çevrilen Ayetler


Yunus Suresi 62-64





Hatalı Çeviri:
62. Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de.
63. Onlar, iman edip de takvâya ermiş olanlardır.
64. Dünya hayatında da ahirette de onlara müjde vardır. Allah’ın sözlerinde asla değişme yoktur. İşte bu, büyük kurtuluşun kendisidir.




Doğru Çeviri:
62, 63.Açın gözünüzü! Allah'ın yakınlarına, yardımcılarına –ki onlar inanan ve Allah'ın koruması altına girmiş kimselerdir– kesinlikle kaygı yoktur. Onlar üzülmeyecekler de. 64.Onlara dünya hayatında ve âhiret hayatında müjde vardır. Allah'ın sözleri için değişiklik diye bir şey yoktur. İşte bu, en büyük kurtuluşun ta kendisidir.


Ayrı bir necm olan bu ayet grubunda da yine çok önemli ve çok özel bir konu açıklanmaktadır. Bu konu, “ اولياء اللّه Allah’ın veliyleri [yakınları, yardımcıları]” konusudur. Çarpıtılması sebebiyle dinî hayatta bir takım hurafelerin ve sapık akımların oluşmasına yol açmış olan bu konu, önemine binaen burada geniş bir incelemeye tâbi tutulacak, bunun sonucunda da Kur’an terminolojisine ait olan “Allah’ın Evliyası” ifadesinin gerçek anlamı ortaya konacaktır.


KİMLER ALLAH’A YAKINDIR, YARDIMCIDIR?
Şimdiye kadar hep Allah’ın kullarına yakınlığı, yardımcılığı ile ilgili olarak kullanılmış olan “veliy [yakın, yardımcı]” sözcüğü, ilk kez Yunus/62’deki “evliyaullah” ifadesi dolayısıyla “kulların Allah’a yakınlığı, yardımcılığı” şeklinde gündeme gelmektedir. Çünkü bir izafet terkibi [isim tamlaması] olan “اولياء اللّه  evliyaüllah” ifadesi, sözcük anlamı itibariyle “Allah’a yakın olanlar” demektir. “اولياء اللّه Evliyaullah [Allah’a yakın olanlar]” ifadesi Kur’an’da geçtiğine göre, Rabbimizin kendisine yakın, yardımcı olarak gördüğü bazı kimselerin varlığı tartışmasızdır. Önemli olan, bu “yakın, yardımcı” insanların kimler olduğudur. Ne var ki, bu insanların kimler olduğu konusu tamamen çarpıtılmış, kimler olduğunu öğrenmek için Kur’an’a başvurulacağı yerde, yalan yanlış söylentiler dikkate alınarak Kur’an dışı acayip bir terminoloji üretilmiştir. Dine Kur’an dışında kaynak aramak anlamına gelen bu davranışlar, tevhit dininin dışına çıkılmasına yol açarak İslâm’a ters yabancı inanç ve kültürlerdeki bazı kabullerin İslâm’a sokulması neticesini doğurmuştur. Bu kabullerin kendilerini nasıl bir pisliğin içine sürüklediğini fark edemeyen zavallılar ise, İslâm’a Kur’an dışı kaynak icat eden müşriklerle birlikte boğazlarına kadar bu pisliğin içine batmışlardır:


28.Ey iman eden kimseler! Ortak koşan bu kimseler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan/onların uzaklaşmasıyla kazanç kaybına uğramaktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde armağanlar ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.(Tövbe/28)


Oysa “Evliyaullah”ın kimler olduğunu anlamak için şirke batmaya hiç gerek yoktur. Çünkü Rabbimiz bunların kimler olduğunu Kur’an’da açıklamıştır:

34.Ve onların, kendileri Mescid-i Harâm'ın/dokunulmaz kılınmış ilâhiyat eğitimi merkezinin ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri olmadıkları hâlde ondan menedip dururlarken Allah'ın kendilerine azap etmemesi için neleri var? Onun ayakta tutan mütevellileri/vakıf yöneticileri sadece Allah'ın koruması altına girmiş kimselerdir. Velâkin onların çoğu bilmiyorlar.(Enfal/34)


Zihinlerindeki sorulara Kur’an yerine uydurma rivayetlerde cevap arayanlar, bu konuda da Kur’an’ı dikkate almamışlar ve “evliyaüllah” terkibine kendilerince, uydurmalar arasından cevap hazırlamışlardır:

Peygamber Efendimize “Evliyâullah kimdir?” diye sorulmuş, O da şöyle buyurmuştur: “Onlar öyle kimselerdir ki, görüldükleri zaman Allah hatırlanır, zikredilir.[11] Hz. Ömer’den rivâyet edilen bir hadiste de “Kendileri şehid veya nebi olmadıkları halde nebilerin ve şehidlerin gıpta ettiği, aralarında ticaret ve akrabalık bağı olmadığı halde birbirlerini Allah için seven kimselerden” bahsedilmektedir.[12] Evliyâüllah, Allah için severler, birbirlerine dost, yârân, ahbâb olurlar.[13] 

Yüce Allah, Yunus ve Enfal surelerinin yukarıda verdiğimiz ayetlerinde “اولياء اللّه Evliyaullah [Allah’a yakın olanlar], mütteki müminlerdir” buyurarak “evliyaullah” terkibini açıklamışken; uydurma rivayetlerle “evliyaüllah”a Allah’ın beyanına uymayan başka açıklamalar getirmek, bize göre ancak haddini bilmez İslâm düşmanlarının işi olabilir. Müslümanların ömürlerinin boşa geçmesini sağlamak isteyen art niyetli, şeytan tıynetli bu kimseler, zehirli görüşlerinin cilâsı olarak “hadis” kavramını kullanmışlar ve kendi uydurduklarını peygamberimize isnat etmişlerdir. Biz burada, peygamberimizi bu iftiralardan tenzih etmeyi bir borç olarak görmekteyiz. Buraya kadarki açıklamalarımızdan çıkan sonuç şudur: “اولياء اللّه Evliyaüllah” sözcüğünün esas anlamı “Allah’a yakın olanlar” demektir. “Allah’a yakın olanlar” ise, Rabbimizin ifadesiyle “muttaki müminler”dir.



Bu noktada sorulması gereken soru şudur: “ Acaba muttaki müminler Allah’a nasıl yakın olabiliyorlar?” Rabbimiz bu sorunun cevabını da yine Kur’an’da vermiştir:

7.Ey iman etmiş kimseler! Eğer siz, Allah'a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabit tutar. 8İnkâr eden kişiler ise, artık yıkım onlara! Ve Allah, onların işlerini saptırtmıştır. 9Bu, şüphesiz onların, Allah'ın indirdiklerini beğenmediklerinden dolayıdır. Artık Allah da onların amellerini boşa çıkarmıştır.(Muhammed/7-9)


52,53.Sonra Îsâ, onlardan küfrü: Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddetmeyisezince: “Allah yolunda benim yardımcılarım kimlerdir?” dedi. Havariler: “Allah'ın yardımcıları biziz, biz Allah'a iman ettik, bizim şüphesiz müslimler olduğumuza tanık ol. –Rabbimiz! Biz, senin indirdiğine iman ettik, elçiye de uyduk. Artık bizi şâhitlerle beraber yaz”– dediler.(Âl-i Imran/52,53)


14.Ey iman etmiş kişiler! Allah'ın yardımcıları olun; nitekim Meryem oğlu Îsâ, havarilere: “Allah'a benim yardımcılarım kimdir?” demişti. Havariler: “Allah'ın yardımcıları biziz” dediler. Sonra İsrâîloğulları'ndan bir zümre inandı, bir zümre inanmadı. Sonra da Biz, inanmış kimseleri, düşmanlarına karşı güçlendirdik de onlar üstün geldiler.(Saff/14)


39-41.Kendilerine savaş açılan kimselere, kendileri haksızlığa uğramaları; onlar, başka değil sırf “Rabbimiz Allah'tır” dedikleri için haksız yere yurtlarından çıkarılmaları nedeniyle savaşmalarına izin verildi. Ve şüphesiz ki Allah, onları zafere ulaştırmaya en iyi gücü yetendir. Eğer Allah, bir kısım insanları diğer bir kısmı ile defedip önlemeseydi, mutlak sûrette, filiz, tomurcuk, ağaçtaki meyve, toplanmış tahıl, bakliyat, kıraç arazide diken, yapılı bina ne varsa hepsi, tüm alış-veriş yerleri; çarşı-pazar, tüm Salat; destek yerleri (iş; istihdam ve istihsal yerleri, eğitim öğretim kurumları ve güvenlik merkezleri) ve içlerinde Allah'ın ismi bol bol anılan mescitler yerle bir edilirdi. Allah, Kendisine yardım edenlere –kendilerini yurtlandırıp güçlendirirsek salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan, ayakta tutan], zekâtı/vergilerini veren, örfe uygun/herkesçe kabul gören iyi şeyleri emreden ve vahiy ve ortak akıl ile kötülüğü, çirkinliği kabul edilen şeylerden alıkoyan kimselere– kesinlikle yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, çok güçlüdür, mutlak galiptir. İşlerin sonucu da sadece Allah'a âittir.(Hacc/ 39- 41)


Görüldüğü gibi, yukarıdaki ayetlerin açık ifadelerinde Allah’a yardımdan ve Allah’ın yardımcılarından bahsedilmektedir. Herkesçe malûmdur ki, bizzat Allah’ın kendisine yardım etmek imkânsızdır; Yüce Allah da böyle bir yardımdan ve yardımcılardan müstağnidir. Nitekim Rabbimizin muttaki müminleri kendisine veliy [yakın ve yardımcı] kabul etmesi de O’nun aczinden, düşkünlüğünden, güçsüzlüğünden, ihtiyacından kaynaklanmamaktadır.


Rabbimiz bir ayetinde bu hususu şöyle açıklamaktadır:
111.Ve de ki: “Tüm övgüler, hiçbir çocuk edinmeyen, sahiplikte ve yönetimde kendisinin herhangi bir ortağı bulunmayan, düşkünlükten dolayı yardımcısı olmayan Allah'a özgüdür; başkası övülemez.” Ve Allah'ı ululadıkça ulula!(İsra/111)


O halde, muttaki müminlerin, hiçbir yardıma ve yardımcıya ihtiyacı olmayan Allah’a -sözcüğün hakikat anlamıyla- nasıl yardımcı olabildiğini anlamak için şu hususlarda dikkatle zihin yormak gerekmektedir:

* Allah insanları ne için yaratmış, onlara neden kitaplar ve peygamberler göndermiş ve onlardan neler istemiştir?


* Allah’ın insanlardan istedikleri kimler aracılığıyla gerçekleştirilmektedir, Sünnetullah nasıl cereyan etmektedir?


* Allah’ın düşmanları kimlerdir, bunlar neler isterler, nasıl davranırlar? Bu soruların cevapları hem belli hem de kolaydır: Allah, dünya yaşamında adaletin sağlanmasını, küfrün, şirkin, nifakın yok edilmesini, dinin tümüyle Allah’a özgü kılınmasını istemekte ve O’nun bu istekleri de biz kullarının ortaya koyduğu mücadele [cihad] nispetinde gerçekleşmektedir.


Allah’ın kurulmasını istediği düzeni kendisi kurmayıp kullarına bırakması ise kullarını sınamak istemesinden ötürüdür:
4-6.Artık Allah'ın ilâhlığına ve rabliğine inanmayan kimselerle karşılaştığınız/ savaştığınız zaman, hemen boyunları vuruş …/ölümüne savaşın. Sonra onlara üstün geldiğiniz zaman, hemen bağı sıkı bağlayın/sağlam kararlar alın. Sonra harp; bozum yapma işi ağırlıklarını atıp savaş bitince de onları ya karşılıksız olarak, ya da kurtulmalık karşılığı salıverin. İşte! Eğer Allah dileseydi elbette onları cezalandırıp adaleti sağlardı. Fakat böyle olması, sizi birbirinizle denemek içindir. Allah yolunda öldürülen/öldüren/savaşan kimselere gelince; artık Allah, onların amellerini asla boşa çıkarmaz. Allah onları kılavuzlayacak, durumlarını düzeltecek ve onları, kendilerine tanıttığı cennete girdirecektir.(Muhammed/4)


Demek oluyor ki, Allah’ın istediklerinin gerçekleşmesi için çaba harcayanlar [yani peygamberimiz hayatta iken ona yardım edenler ve Allah’ın dinini ayakta tutmaya çalışanlar], kelimenin tam anlamıyla Allah’a yardım etmiş olmaktadırlar. Başka bir ifade ile “اولياء اللّه evliyaullah [Allah’a yakın olanlar] ve “ انصار اللّه ensarullah [Allah’a yardım edenler], Allah’ın koyduğu emir ve yasakları benimseyerek O’nun dinine sarılıp o dinin yayılması için canla başla çaba harcayanlardır. Bu kimseler Kur’an tarafından “muttaki müminler” olarak nitelenmektedir. “Evliyaüllah” ve “ensarullah” ifadelerinin asıl anlamları bu olmasına rağmen, “veliy” sözcüğünün ve türevlerinin gerçek anlamlarından saptırılıp gayet sığ olarak “dost” anlamında ifade edilmesi sonucu iş çığırından çıkmış ve basit gibi görünen bu yanlışla Allah ile kulun, kul ile Allah’ın arasında “gönül bağı” anlamında bir dostluktan söz edilir olmuştur. Zaten dinî alanlardaki sapmaların çoğu da metinde sözcük anlamıyla kullanılmış sözcüklerin sanki birer kavrammış gibi dayatılmasından kaynaklanmıştır. Dolayısıyla Türkçede doğru anlamı dışında da kullanılan “dost” sözcüğünün gerçek anlamı tespit edilmeli ve bu konuda nasıl bir sapmaya yol açtığı açıkça gösterilmelidir. Aslı “dust” ve çoğulu da “dostân” olan “dost” sözcüğünün anlamı “Birinin iyiliğini isteyen, onu içten seven, iyi görüşülen kimse, en yakın arkadaş, gönüldaş” demek olup dilimize Farsçadan girmiştir. Allah’ın sıfatları hakkında az çok bilgisi olan herkesin kabul edeceği gibi, bu sözcüğün anlamı, herhangi bir kimsenin Allah’la dostluk ilişkisi içerisinde gösterilmesine engeldir. Bu nedenle, “bir kimsenin Allah’a dost olması” veya “Allah’ın bir kimseyi dost edinmesi”, dost sözcüğünün anlamı itibariyle yanlış ifadelerdir. Diğer taraftan, anlam olarak birbirinden farklı olmaları sebebiyle, “dost” sözcüğü ile Arapçadaki “veliy” sözcüğünün aynı anlamda kullanılması da son derece büyük bir hatadır. Yanlış anlamlı sözcük kullanma hatası Allah ile ilgili bir konuda yapıldığında, bunu “hata” sözcüğüyle açıklamak da mümkün değildir. İnsanların basit dünya işlerindeki iyi ilişkilerini, yakınlıklarını anlatmak için kullanılan “dost” sözcüğünün Allah ile O’nun her konuda astı olan insanlar arasındaki mecazî yakınlığı ifade etmek için kullanılması, bu fahiş hatayı yapanların maksatlı olabileceklerini düşündürmektedir. Çünkü bu fahiş hata, yapanların ne Arapçadaki yetersizliklerinden, ne de Allah hakkındaki bilgisizliklerinden kaynaklanmaktadır. Bilakis bu kimseler, böyle bir hatayı yapmayacak kadar Arapçaya vâkıftırlar ve Allah’ı da gayet iyi tanıdıkları iddiasındadırlar. Sonuç olarak, Allah’ın insanlara yakınlığı mecazidir ve bu yakınlık Allah’ın insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarması, onlara yol göstererek yardım etmesi ve onları koruması şeklinde tezahür etmektedir. Muttaki müminlerin Allah’a yakınlığı ve yardımcılığı ise Allah’ın dininin yayılması ve yaşanması için çaba göstermeleridir. Asıl konumuz olan “veliy” sözcüğüne dönecek olursak; bu sözcük üzerinde uzunca durmamızın sebebi, sözcüğün kavramlaştırılarak tevhide aykırı biçimde kullanılıyor olmasıdır. Çünkü çok eskilerden beri “veliy” veya “evliya” diye bir üst sınıf din adamı tipi oluşturulmuş, bu sınıfa mensup sahte “veliy”ler tıpkı Hristiyanlıktaki ruhbanlar gibi bir çok din dışı işleri yapar olmuşlardır. Kendilerine has tevil yöntemleriyle her türlü İslâm dışı düşünceyi üretmiş olan bu sahte veliylerin tuzağına düşen zavallıların sayısı ise, ne yazık ki pek çoktur. Dolayısıyla, bu sahtekârlar kandırdıkları akılsızların veliysi, şeytanlar da bu sahtekârların veliysi durumundadır.


Böyle bir felâkete uğramamak için dini sadece Allah’a özgülemeyi ve bizi bu doğru yoldan ayırmaması için O’na yönelmeyi öneriyoruz:

“Allah, dini kendisine has kılmak için gayret sarf edenlere velâyetini [yakınlığını, yardımcılığını, karanlıklardan aydınlığa çıkarıcılığını, şefaatini, mürşitliğini ve koruyuculuğunu] esirgemesin! Bu gayret içerisinde olan mümin muttaki kullarını da “evliyaullah” ve “ensarullah” olarak kabul etsin!*




*İşte Kuran, Yunus Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim