• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

53Yusuf Suresi 69-82



Hatalı Çevrilen Ayetler


Yusuf Suresi 69-82




Hatalı Çeviri:
69. Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve «Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme» dedi.
70. (Yusuf) onların yükünü hazırladığı zaman maşrabayı kardeşinin yükü içine koydu! (Kafile hareket ettikten) sonra bir tellal: Ey kafile! Siz hırsızsınız! diye seslendi.
71. (Yusuf'un kardeşleri) onlara dönerek: Ne arıyorsunuz? dediler.
72. Kralın su kabını arıyoruz; onu getirene bir deve yükü (bahşiş) var dediler. (İçlerinden biri:) Ben buna kefilim, dedi.
73. Allah'a andolsun ki, bizim yeryüzünde fesat çıkarmak için gelmediğimizi siz de biliyorsunuz. Biz hırsız da değiliz, dediler.
74. (Yusuf'un adamları) dediler ki: Peki, siz yalancıysanız bunun cezası nedir?
75. «Onun cezası, kayıp eşya, kimin yükünde bulunursa işte o (şahsa el koymak) onun cezasıdır. Biz zalimleri böyle cezalandırırız» dediler.
76. Bunun üzerine Yusuf, kardeşinin yükünden önce onların yüklerini (aramaya) başladı. Sonra da onu, kardeşinin yükünden çıkarttı. İşte biz Yusuf'a böyle bir tedbir öğrettik, yoksa kralın kanununa göre kardeşini tutamayacaktı. Ancak Allah'ın dilemesi hariç. Biz kimi dilersek onu derecelerle yükseltiriz. Zira her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen birisi vardır.
77. (Kardeşleri) dediler ki: «Eğer o çaldıysa, daha önce onun bir kardeşi de çalmıştı.» Yusuf bunu içinde sakladı, onlara açmadı. (Kendi kendine) dedi ki: Siz daha kötü durumdasınız! Allah, sizin anlattığınızı çok iyi bilir.
78. Dediler ki: Ey aziz! Gerçekten onun çok yaşlı bir babası var. Onun yerine bizim birimizi alıkoy. Zira biz seni, iyilik edenlerden görüyoruz.
79. Dedi ki: Eşyamızı yanında bulduğumuz kimseden başkasını yakalamaktan Allah'a sığınırız, o takdirde biz gerçekten zalimler oluruz!
80. Ondan ümitlerini kesince, (meseleyi) gizli görüşmek üzere ayrılıp (bir kenara) çekildiler. Büyükleri dedi ki: «Babanızın sizden Allah adına söz aldığını, daha önce de Yusuf hakkında işlediğiniz kusuru bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya benim için Allah hükmedinceye kadar bu yerden asla ayrılmayacağım. O hükmedenlerin en hayırlısıdır.
81. Babanıza dönün ve deyin ki: «Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık etti. Biz, bildiğimizden başkasına şahitlik etmedik. Biz gaybın bekçileri değiliz.
82. (İstersen) içinde bulunduğumuz şehire (Mısır halkına) ve aralarında geldiğimiz kafileye de sor. Biz gerçekten doğru söylüyoruz.»





Doğru Çeviri:
69.Ve Yûsuf'un yanına girdikleri vakit, Yûsuf, kardeşini yanına aldı: “Şüphesiz ben, senin kardeşinin ta kendisiyim! İşte bundan dolayı onların yapmış olduklarına üzülme!”
70.Sonra Yûsuf onlara önemli eşyalarını, malzemelerini hazırlayınca, su kabını kardeşinin yükünün içine koydu. Sonra bir müezzin; ünleyici seslendi: “Hey kervan! Şüphesiz siz kesinlikle hırsızsınız!”
71.Kafile onlara dönerek, “Ne kaybettiniz?” dediler.
72.Görevliler dediler ki: “Hükümdarın su kabını kaybettik ve onu getirene bir yük zahire var. Ben de buna kefilim.”
73.Kafile: “Allah'a yemin ederiz ki kati sûrette, siz de bildiniz ki, biz yeryüzünde/ burada kargaşa çıkarmak için gelmedik. Biz hırsızlar da değiliz” dediler.
74.Görevliler: “Eğer yalancılar iseniz, hırsızlık edenin cezası nedir?” dediler.
75.Kafile dediler ki: “Onun cezası, kimin yükünde çıkarsa, işte kendisi, onun cezasıdır/o, alıkonur, bedelini kendisi öder. Biz yanlış; kendi zararlarına iş yapanlara işte böyle ceza veririz.”
76.Bunun üzerine Yûsuf, kardeşinin kabından önce onların kaplarını aramaya başladı. Sonra su kabını kardeşinin kabının içinden çıkardı. İşte Yûsuf'a Biz böyle bir oyun öğrettik. Melikin dininde/ülkenin yasalarında, kardeşini alıkoymasına imkân yoktu. –Ancak Allah dilerse o başka. Biz dilediğimiz kişileri derecelerle yükseltiriz. Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bilen biri vardır.–
77.Kafile dedi ki: “Eğer o, yükünde su kabı bulunmasıyla hırsız oluyorsa, o zaman onun kardeşlerinden herhangi biri de; yani bizden birimiz de, daha evvel buğday bedeli olarak ödediğimiz paralarımızın memleketimize vardığımızda yükümüzde çıkmasıyla kesinlikle hırsız olmuş olur. Halbuki bunun böyle olmadığı kabul edilmiştir, kimse bizden birimizi hırsızlıkla suçlamamıştır, bize yine buğday verilmiştir. Bu durumda kardeşimiz hırsızlıkla suçlanamaz.
O vakit Yûsuf olup biteni sırlaştırdı ve onlara bu konuda açıklama yapmadı, “Siz çok fena bir mevkidesiniz, nitelediğiniz şeyi Allah en iyi bilendir” dedi.
78.Onlar dediler ki: “Ey Aziz! Şüphesiz ki, bunun çok yaşlı bir babası var. Onun için onun yerine bizim birimizi al. Şüphesiz biz seni iyilik edenlerden görüyoruz.”
79.Yûsuf dedi ki: “Eşyamızı yanında bulduğumuzdan başkasını yakalamaktan/ alıkoymaktan Allah'a sığınırız. Şüphesiz biz öyle yaparsak kesinlikle yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar oluruz.”
80-82.Artık ne zaman ki o'ndan ümit kestiler, o zaman fısıldaşarak bir yana çekildiler. Büyükleri dedi ki: “Babanızın sizden Allah adına ahit aldığını ve daha önce Yûsuf konusunda aşırı gittiğinizi bilmiyor musunuz? Babam bana izin verinceye veya Allah hakkımda bir hüküm verinceye kadar ben artık buradan ayrılmam. Ve Allah, hüküm verenlerin en hayırlısıdır. Siz dönün de babanıza deyin ki: Ey babamız! Şüphesiz oğlun hırsızlık yaptı/ hırsızlıkla suçlandı. Biz de ancak bildiğimize şâhitlik ettik. Ve biz görülmeyenin, duyulmayanın, sezilmeyenin bekçileri değiliz. Hem içinde bulunduğumuz kente ve içlerinde geldiğimiz kervana sor. Ve şüphesiz ki, biz kesinlikle doğru kimseleriz.”



Bu âyetlerde, küçük kardeşini geri göndermemek için Yusuf peygamberin Allah’ın kendisine öğrettiği planı aşama aşama uygulaması nakledilmiştir. Bu plana göre Yusuf peygamber küçük kardeşini yanında alıkoymuş, kardeşlerden en büyüğü de babalarına verdikleri söz gereği, küçük kardeşe sahip çıkmak için Mısır’da kalmayı kararlaştırmıştır.


Kardeşlerin 75. âyetteki “Onun cezası, kimin yükünde çıkarsa, işte o, onun cezasıdır” şeklindeki sözleri, esas olarak cezanın ferdiliğini ifade etmekle beraber, hırsızlık suçu işleyen kişinin kontrole alınarak verdiği zararın karşılığını ödemesi gerektiği anlamını da içermektedir. Yani kardeşler bu sözlerle hem kendi ülkelerinin hukukuna göre suçun ve cezanın ferdi olduğunu ve bu sebeple bütün kardeşlerin cezalandırılamayacağını, hem de hırsızlık suçunun kendi toplumlarında özgürlüğün kısıtlanması şeklinde cezalandırıldığını ifade etmiş olmaktadırlar. İşin özünde ise, Yüce Allah, onların bu sözleri aracılığı ile insanlara bir hukuk dersi vermektedir.



KARDEŞLERİN BAĞLI OLDUĞU ŞERİATTA HIRSIZLIĞIN CEZASI
76. âyetin bildirdiğine göre, Mısır yasaları çerçevesinde kardeşini alıkoymaya imkân bulamayan Yusuf peygamber, Allah’ın öğrettiği oyun gereği, kardeşlerine kendi ülkelerindeki yasaların hırsızlığa verdiği cezayı sormuştur. Kardeşleri de ceza olarak hırsızın alıkonulduğu cevabını vermişlerdir. Yusuf peygamber küçük kardeşini ancak bu ceza şeklinin ortaya konulması üzerine yanında alıkoyabilmiştir. Yusuf peygamberin bu konuda babasının nasıl bir uygulama yaptığını bilmesi, onun yanından küçük yaşta ayrılması sebebiyle mümkün değildir. Dolayısıyla Yusuf peygamberin bu soruyu sorması, Allah’ın verdiği ilham veya vahy sayesinde olmuştur. Bunun da anlamı şudur: Yusuf peygamber küçük kardeşini Allah’ın yardımıyla alıkoyabilmiştir.


Yusuf peygamberin Allah’ın öğrettiği oyun ile kardeşini alıkoyması olayından anlaşılmaktadır ki, doğru amaçlara ulaşmak için yasalara aykırı olmayan ve herhangi bir zulme sebebiyet vermeyen meşru çareler arayıp bulmak caizdir.
76. âyetteki “Melikin dininde [ülkenin yasalarında], kardeşini alıkoymasına imkân yoktu” ifadesine gelince: Bazı kaynaklarda belirtildiğine göre, "Kralın hırsızla ilgili kanunu, kişinin dövülmesi ve çaldığının iki mislini ödemeye mecbur tutulması" şeklinde idi.



Bu konuda Razi şunları söylemiştir:
İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir. "Onlar o zamanlar, her hırsızı, hırsızlığı sebebiyle köle sayıyorlardı. Onların şeriatinde hırsızın köle sayılması bizim şeriatimizde, ellerin kesilmesinin farz olması yerine geçiyordu ..." Âyetin manası, "Bu cürmün cezâsı, çalınan mal; yükünün içinde bulunan kimsenin kendisidir. Yani, "o şahsın kendisi o cürmün cezasıdır. Yani, onun köle edinilmesi, o cürmün cezasıdır" şeklindedir.


76. âyetin sonunda Rabbimiz ayrıca parantez içi bir cümleyle insanlara şımarmamaları için ihtarda bulunmakta, her şeyin kendi kontrolünde olduğunu ve dilediğini derecelerle yükselttiğini bildirmektedir. Buradaki “derecelerle yükseltme” tabiri öncelikle Yusuf peygamber ile alakalıdır ve ona verilen nimetlere işaret etmektedir. Çünkü Yusuf peygamberin hem kendi kardeşlerine hem de diğer insanların birçoğuna derecelerle üstün kılındığı önceki âyetlerde (Yusuf/21, Yusuf/22, Yusuf/24, Yusuf/56, Yusuf/76) de bildirilmiştir.


Allah’ın bir kimseyi derecelerle yükseltmeyi dilemesi için o kimsenin buna layık olması gerekmektedir:
175.Kendisine âyetlerimizi verdiğimiz, sonra da onlardan sıyrılıp çıkan, derken şeytânın peşine taktığı, böylece de azgınlardan oluveren o kişinin ciddî haberini onlara anlat.
176.Ve eğer Biz, dileseydik onu o âyetlerle yüceltirdik, ama o alçaklığa saplandı kaldı ve tutkusuna uydu. Artık onun durumu, üstüne varsan da dilini sarkıtıp soluyan, kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumuna benzer. İşte bu, âyetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. O nedenle sen iyice düşünsünler diye bu kıssayı iyice anlat.
177.Âyetlerimizi yalanlayıp, sırf kendilerine haksızlık eden o toplumun durumu ne kötüdür!
178.Allah kime yol gösterirse, işte o kılavuzlandığı doğru yolu bulandır. Kimi de saptırırsa, işte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.(A’raf/175-178)



Rabbimizin 76. âyetin parantez içi cümlesinde yer alan “Ve her bilgi sahibinin üstünde bir ‘daha iyi bilen’ vardır” ifadesine hem Allah ile insan arasındaki hem de kullar arasındaki ilişki açılarından bakılabilir. Allah ile kul arasındaki ilişki açısından bakıldığında, anlam “Her ilim sahibinin üstünde daha iyi bilen Allah vardır” şeklinde olur; kullar arasındaki ilişki açısından bakıldığında ise aynı ifadeden “Her bilenin üstünde daha iyi bilen bir insan vardır” anlamı çıkar.


Ancak hangi açıdan bakılırsa bakılsın, bu ifadenin mesajı şudur: Hiçbir insan kendisini “en bilgin” olarak görmemelidir.
77. âyetteki “اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ” ifadeler, genellikle “Eğer o hırsızlık yaptıysa zaten daha önce onun kardeşi de hırsızlık yapmıştı” şeklinde açıklanmaktadır. Bu durumda da kardeşlerinin Yusuf peygambere de hırsızlık isnat ettikleri görülmektedir.


Bu durumda bu ithamın ya iftira olarak değerlendirilmesi ya da “Yakub peygamberin Yusuf’u çok sevdiği, kardeşlerinin de bu yüzden onu kıskandığı” bilgisinden hareket edilerek “kardeşleri Yusuf’u babalarının sevgisini çalmakla suçladılar” şeklinde yorumlanmakla birlikte Yusuf peygambere kardeşleri tarafından isnat edilen hırsızlık konusunda bir hayli nakil söz konusudur. Bunlar tahminden öte olmayan şeyler olmasına rağmen bilinmesinde ibreti âlem için yarar görüyoruz:


Saîd b. Cübeyr şöyle demiştir: "Onun ana tarafından dedesi putperest idi. Bundan dolayı Hz. Yûsuf'un annesi, babasının putlara tapmayı böylece bırakacağı için Yûsuf'a o putları çalıp kırmasını emretmişti. Yûsuf (a.s.) da bu işi yapmıştı, bahsedilen hırsızlık budur.


O, babasının sofrasından yiyecek çalıp fakirlere vermişti. Babasının bir kuzusunu çalıp fakirlere verdiği de söylendiği gibi, aynı şekilde bir tavuğu çalıp fakirlere verdiği de söylenmiştir.


Hz. Yûsuf (a.s.)'un halası, onu çok severdi. Bundan dolayı onu yanında tutmak istiyordu. Halasının yanında [evinde], Hz. İshak (a.s.)'dan kalma bir kuşak vardı ve onlar o kuşağı teberrüken [bereketini umarak] muhafaza ediyorlardı. Halası o kuşağı Hz. Yûsuf'un beline bağladı ve onun o kuşağı çaldığını söyledi. Onların kanunlarına göre de hırsızlık yapanın köle edinilmesi gerekiyordu. İşte böylece O, Yûsuf'u kendi yanında koyabilmişti.


Hz. Yûsuf'un kardeşleri, hırsızlığı sırf iftira ederek ona isnad ettiler. Çünkü kardeşleri, o hâdise üzerinden uzun bir müddet geçmesine rağmen, Yûsuf'a karşı öfke ile dopdolu idi. İşte bu hadise hased edenin kalbinin, kesinlikle o hased ve kinden temizlenemeyeceğini gösterir.


İlim adamları Hz. Yûsuf a nisbet ettikleri hırsızlığın ne olduğu hususunda farklı görüşlere sahihtirler. Mücahid ve başkalarından rivâyet edildiğine göre-, Hz. İshak'ın kızı olan Hz. Yûsuf’un halası yaşça Hz. Ya'kub'dan büyüktü. Daha yaşlı olmasından ötürü Hz. İshak'ın kemeri ona geçmişti, çünkü yaş büyüklüğüne göre mirasçı oluyorlardı. Bu ise şeriatımızda hükmü nesh olunmuş şeylerdendir. Yine onların şeriatına göre hırsızlık yapan köleleştirilirdi. Hz. Yûsuf'un halası ise [annesinin vefatından sonra] onu alıp büyütmüş ve onu aşırı derecede sevmişti. Hz. Yûsuf büyüyüp gelişince Hz. Ya'kub, kızkardeşine “Bana Yûsuf’u teslim et, gözümün önünden bir an dahi kaybolmasına tahammül edemiyorum” dediyse de halası ondan ayrılmak istemedi. Kardeşi Ya'kub'a “Onu bir kaç gün daha yanımda bırak, göreyim” dedi. Hz. Ya'kub yanından çıkıp gidince, Hz. İshak'ın kemerini alıp onu Hz. Yûsuf’a elbiselerinin altından bağladı. Sonra da: “Ben İshak'ın kemerini kaybettim, onu kimin aldığına, kimin ele geçirdiğine bir bakınız!” dedi. Bu kemer araştırıldı, sonra da: “Evde bulunanların üzerini açın!” dedi. Herkesin üzeri açılınca, kemerin Hz. Yûsuf ile birlikte olduğu görüldü; bu sefer şöyle dedi: “Allah'a yemin ederim, o artık benim kölemdir. Ben ona dilediğimi yapacağım. Daha sonra Hz. Ya'kub ona geldi, ona durumu bildirince, Hz. Ya'kub da şöyle dedi: “Sen bilirsin, eğer böyle bir şey yaptıysa, o senin kölen olarak sana teslim edilecektir.” Halası, vefat edinceye kadar Hz. Yûsuf'u yanında tuttu. İşte kardeşleri: "Eğer o çalmış bulunuyorsa onun daha evvel bir kardeşi de çalmıştı" sözleri ile bu hususa işaret ederek ayıpladılar. İşte Hz. Yûsuf da buradan su kabını -halasının yaptığı şekilde- kardeşinin yükü arasına koymayı öğrenmişti.


Said b. Cübeyr der ki: Hayır, halası ona anne tarafından dedesine ait bir putu çalmasını emretmişti. O da sözü geçen o putu çalıp, kırmış ve yola atmıştı. Onların bu tutumları bir münkeri değiştirmek idi. Kardeşleri ise onu hırsızlık yapmakla nitelediler ve bu işten dolayı onu ayıpladılar. Katâde de böyle demiştir.


ez-Zeccâc'ın kitabında nakledildiğine göre çaldığı bu put altından idi.


Atiyye el-Avfî der ki: Hz. Yûsuf kardeşleriyle birlikte yemekte bulundu¬ğu bir sırada bir parça et gördü ve onu sakladı. Bundan dolayı onu ayıpladılar.


Şöyle de açıklanmıştır: Hz. Yûsuf sofradaki yemeklerden yoksullara vermek üzere bir şeyler alırdı. Bunu da İbn İsa nakletmektedir. Bir diğer açıklamaya göre kardeşleri Hz. Yûsuf'a nisbet ettikleri şeyde yalan söylemişlerdi. Bu açıklamayı da el-Hasen yapmıştır.



Bizim tahlilimiz:
Evvela şunu belirtelim ki Kur’an’da Yusuf peygamberin hırsızlık yaptığına dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bizim tespitlerimize göre de böyle bir şey söz konusu bile değildir. Ne var ki Yusuf’un kardeşlerinin sicili bozuk olduğu için bu suçlama yapılmış kimseden de itiraz gelmemiştir. Bu hatalı anlayış devam edip gitmektedir.


Âyetin mevcut çevirileri, âyetin yapısının dışında bir anlamı ortaya atıyor ve gerçeği yansıtmıyor.
Âyetteki , “إنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُۚ in yesrik fekad seraka ehun lehü min kabl “ ifadesi teknik açıdan ŞART CEZA CÜMLESİ’dir.


Şart cümleleri iki bölümden oluşur. Birincisi şart bölümü ikinci kısım cevap/ceza bölümüdür. Bu tip cümle Türkçemizde de vardır. Örneğin:


“Eğer çalışırsan, kazanırsın”, “Sen gidersen ben gelirim”. “İlacını içersen iyileşirsin” vs. birer şart cümlesidir. Daha birçok örnekleme yapılabilir.


Âyetin bu bölümü; “اِنْ يَسْرِقْ فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُ in yesik fekad seraka ehun lehü min kabli” de şart cümlesidir; “اِنْ يَسْرِقْ in yesrik” bölümü şart, “فَقَدْ سَرَقَ اَخٌ لَهُ مِنْ قَبْلُ fekad seraka ehun lehü mink abli” bölümü de cevap/ceza bölümüdür. Ceza bölümü, şart bölümünün oluşmasına bağlıdır. Bağımsız değildir.


Ayrıca âyette yer alan “يَسْرِقْ yesrik” ifadesi, müzari fiil kalıbındadır. Şimdiki zaman ve geniş zaman anlamlarını içerir. Bu kalıbın geçmiş zaman anlamı kesinlikle yoktur.


Âyeti “Eğer o hırsızlık yaptıysa zaten daha önce onun kardeşi de hırsızlık yapmıştı” şeklinde çevirmek hem “يَسْرِق yesrik” fiilinin müzari oluşu hem de cümlenin şart cümlesi oluşuyla kesinlikle uyuşmaz. Ama maalesef meal ve klasik anlayışta bu fiil, Mazi (geçmiş zaman) olarak değerlendirilmekte; “O hırsızlık yaptıysa/ çaldıysa” denilmektedir. Ayrıca şart cümlesinin cevap/ceza bölümünü “zaten daha önce onun kardeşi de hırsızlık yapmıştı” diye çeviri, şart cümlesinin cevabı/cezası kesinlikle olmaz, olamaz.


Diğer bir husus da âyette Yusuf’u çağrıştıracak bir ifade yoktur. Âyette “ أخوه Ehuhu (kardeşi), إخوته ihvetihi (kardeşleri)” denmemiş “ أخ له Ehun lehü (onun herhangi bir kardeşi)” şeklinde “ أخ eh (kardeş)”, “nekre (belgisiz)” gelmiştir. Böylece ifade, “Bünyamin’in kardeşlerinden herhangi birisi” anlamındadır. Demek oluyor ki daha evvel topluca buğday alan kardeşler, yükleri kendileri açmamış, o nedenle de iade edilen paralarının kimin yükünde çıktığını bilmiyorlar. Böylece hepsi, bu işe kendilerini müdahil kılıp yapılan isnadın haksızlığını ileri sürüyorlar.


Kısaca metni çevirirsek:
“O, eğer hırsız oluyorsa, kesinlikle onun kardeşlerinden biri de daha önce hırsız olmuştur!”
Başka bir ifadeyle “Eğer o, hırsız olmuyorsa, kesinlikle onun kardeşlerinden biri de hırsız olmamış olur.”
Netice “Onun kardeşleri hırsızlık yapmadıysa o da hırsız sayılmaz”.


Burada kafile; Yusuf’un/Bünyamin’in kardeşleri özetle, “Biz, başkasının yükümüze koyduğu paralar nedeniyle nasıl hırsız sayılmıyorsak, kardeşimiz de başkasının yüküne koyduğu su kabı nedeniyle hırsızlıkla suçlanmaz” demişlerdir.


Bu durumda âyetin ayrıntılı meâli şöyle olmaktadır:
Kafile dedi ki: “Eğer o, yükünde su kabı bulunmasıyla hırsız oluyorsa, o zaman onun kardeşlerinden herhangi biri de; yani bizden birimiz de, daha evvel buğday bedeli olarak ödediğimiz paralarımızın memleketimize vardığımızda yükümüzde çıkmasıyla kesinlikle hırsız olmuş olur. Halbuki bunun böyle olmadığı kabul edilmiştir, kimse bizden birimizi hırsızlıkla suçlamamıştır, bize yine buğday verilmiştir. Bu durumda kardeşimiz hırsızlıkla suçlanamaz.”


O vakit Yûsuf olup biteni sırlaştırdı ve onlara bu konuda açıklama yapmadı, “Siz çok fena bir mevkidesiniz, nitelediğiniz şeyi Allah en iyi bilendir” dedi.”


Demek oluyor ki daha evvel, buğday satın aldıkları paraların yüklerinde çıkışını (65. âyet) dile getirmişler ve tekrar buğday almaya geldiklerinde kimse, “siz hırsızlık yaptınız” dememiştir. Şimdi ise aynı bir tarzda itham edilince o zaman; “bu mantığa göre Bünyamin’in kardeşlerinden herhangi birimiz de hırsızlık yapmışız” diyerek bu işte hırsızlığın olmadığını savunmuşlardır.


Zira yükler, 62. Ve 70. âyetlerde açıkça bildirildiği üzere görevlilerce; hatta bizzat Yusuf tarafından hazırlanmıştır. Bu durumda kesinlikle hırsızlık isnat edilmemeliydi.


79. âyette Yusuf peygamberin “hırsız” sözcüğü yerine “malımızı bulduğumuz kimse” tabirini kullanmış olması da çok anlamlıdır. Çünkü Yusuf peygamber kardeşinin hırsız olmadığını bilmektedir ve bundan dolayı da hukuki bir hüküm ifade eden bu sözcük yerine sadece durumu anlatan ve kardeşi hakkında bir hüküm ifade etmeyen bu tabiri kullanmıştır. Buna “tevriye sanatı” denmektedir. Tevriye, “biri yakın olup sözden ilk anda anlaşılan ve fakat kastedilmeyen, diğeri de uzak olmak üzere iki manası bulunan bir lafzı zikredip bir nükteden dolayı uzak manasını kastederek o lafzı bu manada kullanma” şeklinde icra edilir.*



*İşte Kuran, Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim