• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Kur'an'ın Korunmuşluğu ve Mushaf'ta Bozuntu (Lağv)




54Hicr 9. Hiç kuşkusuz Biz, o Öğüt'ü/ Kur’ân'ı Biz indirdik, Biz. Ve kesinlikle Biz, onun için koruyucularız.



KUR’AN’IN KORUNMUŞLUĞU
Kur’an’ın Allah tarafından korunduğu ve korunacağı konusu, üzerinde çok tartışılan bir husustur. Özellikle İslâm dininin mensubu olmayan araştırmacılar, bugünkü Tevrat ve İncil’in orijinalliğinin korunamadığının bu din mensuplarınca bile kabul edilmesinden olsa gerek, Kur’an’ın da tahrife uğradığını ispat için gayret göstermektedirler.

Bilindiği kadarıyla bu yöndeki araştırmaların en sonuncusu İngiltere’de Prof. Mingana adında bir ilim adamı tarafından yapılmıştır. Bu şahıs, Dr. Agnes Levis adında birinin III. Halife Osman dönemine veya biraz daha eski bir döneme ait olan bir mushafın birkaç sayfasını bulduğunu ve kopyalarını da kendisine verdiğini iddia ederek mevcut Mushaf ile bu kopyalar arasında farklar olduğunu ileri sürmüştür. Ancak yapılan tetkikler sonucunda, yanlışlığın mevcut mushafta değil, araştırmacıya verilen kopyalarda olduğu anlaşılmıştır.

İslâm ve Kur’an’ın önde gelen hasımlarından olan ve Kur’an üzerinde araştırmaları bulunan İngiliz müsteşrik [oryantalist, doğubilimci] Sir William Muir, yaptığı uzun araştırmaların sonunda bilim adamı sıfatının verdiği sorumlulukla “Metninin bütün servetini on iki asır muhafaza eden bir başka kitap yoktur” demek zorunda kalmıştır.

Ülkemizde de bazıları tarafından kıraat ve fonetik işaretleri ya da seslendirme farklılıkları öne sürülerek tahrif iddialarında bulunulmuşsa da, bu tip farklılıkların cümlenin anlamını etkilemeyen unsurlardan olması sebebiyle bu iddialar itibar görmemiştir.

Ancak; aklını işletebilen her Müslüman’ın Kur’an’ın Allah tarafından nasıl korunduğuna mantıklı bir cevap araması doğaldır, hatta bir görevdir. Çünkü Kur’an, onu tahrife yeltenen tevhit düşmanlarının Tevrat ve İncil’e yaptıkları saldırılara benzer bir saldırıya [Hacc/52, 53, En’âm/112, 113, 121]  karşı sigortalanmış olarak çelik kasaların içinde muhafaza edilmemektedir. Bundan dolayıdır ki, Kur’an’ın orijinalliğini muhafaza ettiği bizzat Müslümanlarca mantıklı bir şekilde ispat edilmelidir. Böylece -Müddessir/31’de işaret edildiği üzere- “iman etmiş olanların imanı artsın, kendilerine kitap verilmiş olanlar ile iman sahipleri kuşkuya düşmesin.”

“Benim imanım tamdır, imanımı güçlendirmek için böyle bir şeye ihtiyacım yok” diyenlere, kalbini [imanını] güçlendirmek için Allah’tan ölüleri nasıl dirilttiğini kendisine göstermesini isteyen İbrahim peygamberi hatırlatmakta yarar vardır (Bakara/260).

Bizim görüşümüze göre, Kur’an aşağıdaki nedenler dolayısıyla tahrife uğramamıştır.

* Kur’an lâfız, nazım ve içeriği itibariyle bir mucizedir. Bu sebeple herhangi bir eksiltme, arttırma veya değiştirme olsa, deyim yerindeyse hemen sırıtıvermektedir.

*Rabbimiz sayesinde Müslümanlar, erken dönemde harekete geçerek Kur’an’ın kitaplaşmasını gerçekleştirmişlerdir. Böylece çok eski dönemlerdeki el yazması nüshalar ile bugünkü baskıların aynı olduğu görülebilmektedir.

* İlk günden itibaren pek çok insan büyük bir zevkle, aşkla, hazla Kur’an’ı ezberine almak istemiş ve Kur’an’ın lafızlarındaki armonik özellik nedeniyle de bunu kolayca başarmıştır. Böylece tarihin her döneminde Kur’an’ı ezberinde tutan on binlerce hafız mevcut olmuş, bundan dolayı da Kur’an’ın tahrif edilme veya nüshalarının kaybolma riski hiç doğmamıştır.

* Kur’an’ın inmeye başlamasıyla birlikte, Kur’an’ın eğitim ve öğretimi de başlamıştır. Diğer dinlerde dinî eğitimin ruhanîlerin tekelinde olmasına karşılık ruhban sınıfının olmadığı İslâm’da, eğitim ve öğretim, köylü-kentli herkese yönelik olmuştur. Kur’an bir zümrenin veya bir kurumun tekelinde olmadığı gibi, ilk yıllarda bile hiçbir zaman birkaç nüshadan ibaret kalmamıştır. Çok sayıdaki nüshasıyla her Müslüman’ın evine, iş yerine, kütüphanelere, camilere, mescitlere, kitap evlerine girmiş, herkes tarafından okunmuş ve öğrenilmiştir. Böylece yaygın bir öğretim sağlanmış, kötü niyetli kişilerin kişisel boyuttaki tahrif çabaları sonuçsuz kalmıştır.

* Kur’an’ın inmeye başladığı Milâdî 610 yılı, diğer dinlerin ortaya çıkış zamanlarına göre insanlık tarihinin aydınlık bir dönemidir. Bu dönemde birçok eski medeniyet zirve noktasındadır ve olaylar artık kayda geçirilmeye başlanmıştır. Nitekim Musa ve İsa peygamberlerin varlığını ve yaşamını bazı tarihçiler kabul etmezken, peygamberimizin yaşadığı konusunda, hayatı ve kişiliği hakkında hiçbir tereddüt yoktur. Dolayısıyla peygamberimizin tek mucizesi olan Kur’an da, tereddüde yer vermeyen kayıtlarla günümüze gelmiştir.

* İslâmiyet, Musa ve İsa peygamberler zamanındaki gibi yönetilen, değişime uğratılan, mağdur, mazlum, zavallı, garip azınlıklar arasında değil, zengin, hâkim, özgür kentlerde doğmuş ve büyümüş, yöneten, değişime uğratan, güçlü toplumların dini olmuştur. İslâmiyet’in bu özelliği dolayısıyla da Kur’an’ın tahrife uğramış olması mantıklı değildir.

Yukarıda sıralanan maddeler, değişik bakış açıları ile herkes tarafından arttırılabilir ya da azaltılabilir. Ancak Kur’an’ın matematiksel yapısı üzerinde yapılan araştırmalar bu konudaki tüm tartışmaları bitirecek niteliktedir. Henüz tüm detayı ile ortaya çıkarılamamış olsa da, Kur’an’ın şu ana kadar tespit edilen matematiksel özellikleri bile onun hem Allah’tan başkası tarafından yazılmış olamayacağını, hem de yapılacak herhangi bir ilâve ya da eksiltmenin hemen belli olacağını ispatlamaktadır. Kısaca “19 Mucizesi” denilen bu konuyla ilgili olarak daha detaylı bilgi Müddessir suresinin tahlilinde verilmiştir. (İşte Kuran, Hicr Suresi 9. ayet tahlili)








FUSSİLET SURESİ 26. AYETİN ÖNEMİ NEDİR?


MUSHAF'TA BOZUNTU (LAĞV)

Kuran'ın korunduğunu biliyoruz. Ancak, Mushaf'ta tahrifat yapma, bozuntu yapma çabaları her zaman olmuştur. Bu konuda Allah, Müminleri Fussilet Suresi 26 ayeti ile uyarmıştır.

61 Fussilet Suresi 26: Ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân’ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” (وَالْغَوْا) dediler. 

(fi hi : onun içinde)


Lağv; sözcüğünün anlamı Türkçe'ye de aynı anlamda geçmiştir. (TDK): Bir kuruluşun faaliyetine son verme. 2. huk. Hükümsüz kılma, feshetme.

Bu ayette, Kur’an’dan etkilenen kişilerin müslüman olmalarına tahammül edemeyen müşrikler ve Kur’an’a karşı aldıkları tavırdan bahsedilmektedir. Bunlar, mesajının dinleyenler üzerindeki etkisini bildiklerinden dolayı çevrelerindekileri Kur’an’dan uzak tutma planları yapan kimselerdir. Çünkü biliyorlardı ki, Kur’an hem lafız, hem de mana bakımından mükemmel bir sözdür; öyle ki, tüm mesajları dinleyenleri rüşde götürüyor, zihinleri açıyordu. Öyleyse ne yapıp edip dinlenilmemesini sağlamalı, anlaşılmasını engellemeliydiler. Aksi halde hükümranlıklarının bitmesi kesindi. Bu nedenle, nerede Kur’an okunsa hemen seslerini yükseltmeye ve hurafeler, masallar anlatarak, ıslık çalarak, el çırparak, bağırarak çağırarak, yalan yanlış şiirler okuyarak, batıl sözler söyleyerek, gürültü, patırtı yaparak Kur’an’ın anlaşılmasını engellemeye karar verdiler.

Dikkat çeken bir diğer husus da, bu azgınların Elçi’ye değil, Kur’an’a tavır almış olmalarıdır. Onlar da biliyorlardı ki, bu din kişiye değil Allah’a aittir.
(61 Fussilet Suresi 26, İşte Kuran)




Allah, Fussilet Suresi 26. ayette kâfirlerin Kuran'ın anlaşılmaması için yaptığı çaba ve eylemleri, yaklaşık 1400 yıl öncesinde, daha peygamberimiz sağken Müminlere duyurmuştur. Müminlerin başarıya ulaşmaları için kafirlerin lağv-bozuntu çabalarına karşı uyanık olmaları gerekiyor. Müminler, Kuran hakkında bilinçli ve bilgili oldukları sürece kafirlerin İslam'ı yozlaştırma planları sonuçsuz kalacaktır.

Piyasada bulunan tüm meallerde Fussilet 26. ayetinde lağv kelimesi için; "gürültü yapın, patırtı yapın" olarak çeviri yapılarak geçiştirilmektedir. Burada hem lağv kelimesi yanlış çevrilmekte hem de "fi hi" (onun içinde) zamiri görmezden gelinmektedir. 

Allah'ın, lağv konusunda bizleri uyardığı ayetin çevirisinde bu tür çeviri hataların yapılması çok düşündürücüdür.


Hatalı çeviri
Fussilet Suresi 26. İnkâr edenler: Bu Kur'an'ı dinlemeyin, okunurken gürültü yapın. Umulur ki bastırırsınız, dediler.



Ayetin doğru çevirisi

Fussilet Suresi 26: Ve kâfirler; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddeden kimseler: “Üstün gelmeniz için bu Kur’ân’ı dinlemeyin, onun içinde anlamsız şeyler yapın/ anlaşılmasını her türlü yolla engelleyin” (وَالْغَوْا) dediler. 



Bu konuda samimi, dürüst ve tiziz çalışmaları ile tanıdığımız sayın Hakkı YILMAZ'ın İşte Kuran isimli eserinden ayetleri yozlaştırma çabalarını "Bozuntu" başlığı altında aktaracağız. Böylece Mushaf'a yapılmak istenen müdahale çabalarını, Kur'an'ın anlaşılmaması için gösterilen gayretleri gözler önüne sereceğiz.
 





Derleyen

Hakan KAYILI
22.10.2018







Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim