• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 196-198, 200-203, 199, 201-202








Mushafta Bozuntu Yapılan Ayetler




Bakara Suresi 196-198, 200-203, 199, 201-202






Hatalı Çeviri
196. Haccı ve umreyi Allah için tam yapın. Eğer (bunlardan) alıkonursanız kolayınıza gelen kurbanı gönderin. Kurban, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Sizden her kim hasta olursa yahut başından bir rahatsızlığı varsa, oruç veya sadaka veya kurban olmak üzere fidye gerekir. (Hac yolculuğu için) emin olduğunuz vakit kim hac günlerine kadar umre ile faydalanmak isterse, kolayına gelen bir kurban kesmek gerekir. Kurban kesmeyen kimse hac günlerinde üç, memleketine döndüğü zaman yedi olmak üzere oruç tutar ki, hepsi tam on gündür. Bu söylenenler, ailesi Mescid-i Haram civarında oturmayanlar içindir. Allah'tan korkun. Biliniz ki Allah'ın vereceği ceza ağırdır.
197. Hac, bilinen aylardadır. Kim o aylarda hacca niyet ederse (ihramını giyerse), hac esnasında kadına yaklaşmak, günah sayılan davranışlara yönelmek, kavga etmek yoktur. Ne hayır işlerseniz Allah onu bilir. (Ey müminler! Ahiret için) azık edinin. Bilin ki azığın en hayırlısı takvâdır. Ey akıl sahipleri! Benden (emirlerime muhalefetten) sakının.
198. (Hac mevsiminde ticaret yaparak) Rabbinizden gelecek bir lütfu (kazancı) aramanızda size herhangi bir günah yoktur. Arafat'tan ayrılıp akın ettiğinizde Meş'ar-i Haram'da Allah'ı zikredin ve O'nu size gösterdiği şekilde anın. Şüphesiz siz daha önce yanlış gidenlerden idiniz
199. Sonra insanların (sel gibi) aktığı yerden siz de akın. Allah'tan mağfiret isteyin. Çünkü Allah affedici ve esirgeyicidir.
200. Hac ibadetlerinizi bitirince, babalarınızı andığınız gibi, hatta ondan daha kuvvetli bir şekilde Allah'ı anın. İnsanlardan öyleleri var ki: Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver, derler. Böyle kimselerin ahiretten hiç nasibi yoktur.
201. Onlardan bir kısmı da: Ey Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver. Bizi cehennem azabından koru! derler.
202. İşte onlar için, kazandıklarından büyük bir nasip vardır. (Şüphesiz) Allah'ın hesabı çok süratlidir.
203. Sayılı günlerde (eyyam-ı teşrikte telbiye ve tekbir getirerek) Allah'ı anın. Kim iki gün içinde acele edip (Mina'dan Mekke'ye) dönmek isterse, ona günah yoktur. Kim geri kalırsa ona da günah yoktur. Bunlar günahtan sakınanlar içindir. Allah'tan korkun ve bilin ki hepiniz O'nun huzurunda toplanacaksınız.





Doğru Çeviri
Bakara Suresi 196-198, 200-203, 199, 201-202

196.Ve hac/programlı ilâhiyat eğitimi ve umre’yi/seminer, sempozyum gibi kısa süreli eğitimleri Allah için tamamlayın. Buna rağmen, eğer siz alıkonursanız/ engellenirseniz, o zaman ilâhiyat eğitimi görenlere kolayınıza gelen şeylerle destek olun! Bununla beraber bu ilâhiyat eğitimi görenlere  hediye; vereceğiniz destek, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından tıraşa bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibâdetten; herhangi bir kulluk görevinden bir fidye/ karşılık! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede/kısa süreli eğitimde hacca; programlı ilâhiyat eğitimine kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden eğitime destekten kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda; programlı ilâhiyat eğitimi süresi içinde, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu hüküm, ailesi Mescid-i Harâm’da; dokunulmaz ilâhiyat eğitim merkezinde hazır olmayanlar içindir. Allah’ın koruması altına girin ve şüphesiz Allah’ın cezasının çok şiddetli olduğunu bilin.
197.Hac/programlı ilâhiyat eğitimi, bilinen aylardır. Artık her kim o aylarda haccı; programlı ilâhiyat eğitimini, başlayıp kendisine farz ederse/mutlaka yapacağım derse, artık hac; programlı ilâhiyat eğitimi süresince kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek, günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı Allah’ın koruması altına girmedir. Ve ey kavrama yetenekleri olanlar! Benim korumam altına girin!
198.Rabbinizden bir armağan istemenizde hiçbir sakınca yoktur. Artık Arafat’tan; eğitim birimlerinden ayrılıp akın ettiğinizde,  Meş’ar-i Harâm’da;  dokunulmaz bilinçlenme merkezinde hemen Allah’ı anın. Ve O’nu, O’nun size gösterdiği gibi anın. Ve siz bundan önce gerçekten sapıklardan idiniz.
200-203.Sonra da Allah’a karşı görevlerinizi gerçekleştirdiğinizde, tıpkı babalarınızı andığınız gibi, hatta daha kuvvetli bir anışla Allah’ı anın. Ve Allah’ı sayılı günlerde anın. Artık kim iki gün içinde acele ederse ona günah yoktur. Kim de ertelerse ona da günah yoktur. Bu, Allah’ın koruması altına girmiş kimseler içindir. Allah’ın koruması altına girin ve şüphesiz kendinizin O’na toplanacağınızı bilin. 199.Sonra da insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin ve Allah’tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. İşte insanlardan bazısı, “Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!” diyen kimselerdir. Onun için de âhirette hak edilmiş bir pay yoktur.
201.Yine onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve âhirette de bir güzellik-iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!” diyenler vardır.
202.İşte onlar, kendileri için kazandıklarından hak edilmiş bir pay olanlardır. Ve Allah, hesabı çok çabuk görendir.





Bu âyetlerde haccın, kıble; ana hedef rüknünden sonraki unsurları açıklanmaktadır. Paragrafın başında “ve” bağlacının bulunduğu, cümlenin emir sîgası olduğu ve “tamamlamak” eyleminin “başlanılmış işi bitirmek” anlamına geldiği dikkate alındığında, bu paragrafın 152. âyetin devamı olduğu ortaya çıkar. Yani, hem teknik olarak, hem de anlam olarak yukarıdaki paragraf, 142-152. âyetlerin devamıdır. Bu sebeple tahlilimizi bu sıraya uygun olarak yaptık. Ayrıca, 203. âyet, 200. âyetteki Allah’ın zikri konusunun açılımı olduğundan, 203. âyet ile 200. âyetin mealini birlikte verdik.



Haccın ikinci aşamasının anlatıldığı bu âyetlerden anlaşılacağı üzere, hacc ve umre Mescid-i Harâm’daki görevlerle bitmemekte, ordugâh safhası da bulunmaktadır. Âyetteki, Ve hacc ve umreyi Allah için tamamlayın ifadesi, bu ikinci aşamanın da yapılmasını emretmektedir.



HACC
Hacc, “kasdetmek” demektir.  حجّ الينا فلان [hacce ileynâ fulânun/filan kişi bizi kasdederek bize ayak bastı (geldi)] denilir.[17] Zebidî ise buna ilave olarak, حجّ [hacc], ‘ayak basmak, kanıtla gâlip gelmek, bir yere defalarca gitmek” gibi açıklamalarda bulunur.[18]


Bu açıklamalar netleştirilirse, hacc, fiil olarak, “bir şeyi zihne yerleştirmek ve onu yapmaktır” denilebilir. Bu sözcük, âyetlerde olduğu gibi Beyt, Ka‘be gibi kelimelerle tamlama yapıldığında, “Ka‘be’yi kafaya koyup oraya gitmek” manasına gelir. İsim olarak ise,  “Ka‘be’de yüksek ilâhiyât öğretim ve eğitimini kafaya koyup oraya gitmek, orada İbrâhîmî eğitim ve öğretimle İbrâhîmleşmek; bir tevhid eri olmak” demektir.




UMRE
Ömür [hayat] sözcüğünün türevlerinden olan umre kelimesinin, “imar, mimar, tamir, tamirat” gibi birçok türevi Türkçe’ye de geçmiştir. Kalıbı itibariyle “bir kere/kısa süreli ömürlenmek” anlamında olan bu kelime, isimleştiği zaman da “bir kere/kısa süreli ömürlenme” anlamına gelir. Bu isim hâli Kur’ân’da [Bakara/196'da] iki kez yer almıştır.


Umre sözcüğü, Ka‘be, beytullah, hacc kavramlarıyla tamlama yapıldığında, “Ka‘be’den [yüksek ilâhiyât okulundan] kısa süreli yararlanma” demek olur ki, bu da bir nevi, “kurs, konferans, kongre, sempozyum niteliğindeki bir etkinlikle kısa süreli yararlanma, inanç ve amel açısından revize olma” demektir.


196. âyetteki, Buna rağmen, eğer alıkonursanız, o zaman hediyeden kolayınıza gelen şey! Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona [tıraşa] bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibâdetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün hacda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Harâm’da hazır olmayanlar içindir ifadeleri ile, haccın ikinci aşamasını gerçekleştiremeyecek olanların ne yapması gerektiği açıklanmıştır. Buna göre, haccın ikinci aşamasına katılmayanlardan ailesi Mescid-i Harâm’da bulunmayanlar/taşradan gelenler, kendileri oraya gidemeseler de, haccın ikinci kısmına hedy yollamak ve sivilleşmemek durumundadırlar. Ayrıca, haccın ilk aşaması sırasında Mekke’de kazanç sağlamış olanlar da bir hedy yollamak zorundadırlar.


HEDY
Hedy, “hacıların yemek ihtiyacını karşılamak için Ka‘be’ye sevk edilen [hediye olarak gönderilen] canlı hayvan” demektir. Hedy konusunun detayı, Hacc sûresi’nde (30-38) yer almaktadır:
197-203. âyetlerden oluşan paragrafta ise, haccın zamanı ve ikinci aşamasının uygulanması; geniş alanlarda eğitim-öğretim grupları oluşturulması ve belirlenmiş günlerde el-Meş’ari’l-Harâm’da Allah’ın zikrinin gerçekleştirilmesi söz konusudur.



HACC, BİLİNEN AYLARDIR
Klasik kaynaklarda, âyetteki bilinen aylar ile, “Şevval, Zilkade ve Zilhicce ayları”nın veya “Şevval, Zilkade ve Zilhicce’nin ilk on günü”nün kasdedildiği ifade edilir. Bu kabul, bir bakıma Kur’ân inmezden evvelki anlayışın devamıdır. Uzun zamandan beri hacc, maalesef sadece “Zilhicce” ayında uygulanmaktadır.



BİZİM TAHLİLİMİZ
Âyette, Hacc, bilinen aylardır buyurularak, haccın ne zaman, hangi aylarda yapılacağının belirlenmesi ve bunun İslâm âlemine duyurulması, Müslümanların da bu aylarda tertip tertip askere gider gibi hacca gitmeleri istenmektedir. Âyetteki eşhur sözcüğü çoğul olduğundan, haccdaki bir dönem [tertip; eğitim süreci], en az üç ay olmalıdır. Âyetteki, eşhurun ma‘lûmât ifadesi nekredir. Eğer İslâm öncesi kabul, tasvip görseydi bu ifade nekre değil marife gelirdi. Öyleyse, Müslümanlar bir “hacc organize komitesi veya hacc emiri” oluşturacaklar, bu kurum hacc dönemlerini belirleyerek ilan edip herkese bildirecek, Müslümanlar da ilan edilen dönemlerde gidip Komite’ye veya Emir’e teslim olacaktır. Orada kesinlikle başıboş dolaşılmayacak, komite tarafından belirlenip planlanan eğitim ve öğretim programı uygulanacaktır.


26-29.Ve hani Biz bir zamanlar, “Sakın Bana hiçbir şeyi ortak koşma; dolaşanlar, orada haksızlığa baş kaldıranlar, Allah’ı birleyenler, boyun eğip teslimiyet gösterenler için evimi tertemiz et, kendilerine ait birtakım menfaatlere tanık olmaları ve Allah’ın kendilerine rızık olarak verdiği hayvanlar üzerinde, belli günlerde O’nun adını anmaları için insanlar arasında ilâhiyat eğitim-öğretimi verileceğini duyur. Yürüyerek veya yorgun düşmüş binekler üstünde her derin vadiyi aşarak sana gelsinler! Sonra kirlerini giderip temizlensinler. Adaklarını yerine getirsinler. Eski evde/özgür evde/Ka‘be’de dolaşsınlar” diye, o evin/Ka‘be’nin yerini, İbrâhîm için hazırlamıştık. –Siz de onlardan yiyin ve zorluk çeken fakiri doyurun.–(Hacc/26-29)


                                                                                
ARAFAT ve EL-MEŞ’ARİ’L-HARAM [MÜZDELİFE]
Âyette, hacc görevini yerine getiren mü’minlere, Artık Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde, Meş’ar-i Harâm’da hemen Allah’ı anın denilmektedir. Bu emrin uygulanabilmesi için iyi anlaması gerekir.



ARAFAT
“Bilgi, irfan” anlamındaki arf kelimesinin türevlerinden olan “Arafat”, Mekke civarında bir bölgenin adıdır. Lügat kitaplarında bu sözcüğün tekil-çoğul, çekimli-çekimsiz, nekre-marife, özel isim-cins isim olup olmadığı tartışılmıştır.
Temel harfleri olan arft‘tan hareketle arafat sözcüğünün arf kökünden mastar bina-i merre, mastarı nev’inin çoğulu ve ism-i fâilin cem-i mükzekker müennesinin çoğulunun çoğulu olduğu söylenebilir. Bu durumda arft‘ın, “arfât” ve “ırfât” diye okunması gerekirdi. Ne var ki ilk Mushaflardaki harfler harekesiz olmasına rağmen bu sözcüğü, “arfat” ve “ırfat” diye okuyan olmamıştır. Geriye bu sözcüğün, ism-i fâilin mükesser çoğulunun, çoğulun çoğulu olması kalmaktadır. Bu kalıptan olduğunu var sayarsak sözcük, “çok çok arifler; bilginler, anlayışlılar” anlamına gelir ve bu da, hacc dönemi süresinde öğretmenlik ve öğrencilik yapan kimseleri ifade eder.


Bir de Arapların sözcük kalıplarını çoğullaştırma kuralları vardır. Örneğin, ha-mim kesik harfleri Kur’ân’da ikiden fazla geçtiği için “havamim” [ha mimler]; ta-sin kesik harfleri de “tavasin” [ta sinler] diye çoğullaştırılır. Bu bilgileri, “Arafat” sözcüğünün böyle bir “kalıp sözcük” olma ihtimaline binaen verdik.


Lügat kitaplarında “Arafat” sözcüğü ile ilgili şu bilgiler verilmiştir:
Denildi ki: “Âdem ile Havva cennetten indirildikten sonra burada buluşup tanıştılar onun için buraya “Arafat” denilmiştir.”
Hacılar burada toplanıp birbirleriyle tanıştıkları için buraya “Arafat” denilmiştir.
Cebrâîl, İbrâhîm peygamberi eğitirken o’na sürekli olarak, “Ea‘râfte” [tanıdın mı, öğrendinmi]? diye sormuş, o da, “A‘râftü” [öğrendim, tanıdım] demiş, onun için buraya “Arafat (Arafe fiilleri kasdedilerek “arafeler”) denmiştir.[19]
Bu açıklamaların içeriğine değil ama sözcüğün, “arafeler” [bildinmiler, bildimler] şeklinde, fiillerin lafızlarının çoğullaştırılması hususuna katılıyoruz, ki bu da, öğretmen-öğrenci ilişkisini yansıtır.


Dolayısıyla burada konu edilen de, mecazı mürsel sanatıyla, “öğretmen ve öğrencilerin bulundukları yerler; eğitim öğretim merkezleri”dir.


Bir de sözcük Kur’ân’da çekimli ve nekre olarak kullanıldığından bu yerler, eskiden belirlenmiş yerlere değil, hacc döneminde, Mekke civarında sabit veya seyyar olarak oluşturulan ve oluşturulacak olan tüm eğitim-öğretim merkezlerine işaret eder.



MEŞ’AR-İ HARÂM
Âyette, marife [belirtili] olarak gelen “Meş’ar-i Harâm” ifadesi, bir nevi özel isim hükmünde olup, “dokunulmaz, bilgilenilen-bilinçlenilen yer” manasına gelir. Burası, Arafat ile Mina arasındaki bölgenin adıdır (bazıları “bir bölümünün adı olabilir” demişlerdir). Bugün bu yöre, Âdem ile eşinin buluştuğu yer kabul edilip, buna izafeten “yaklaştırılan yer” anlamında “Müzdelife” adıyla ünlenmiştir.


O halde, Artık Arafat’tan ayrılıp akın ettiğinizde, Meş’ar-i Harâm’da hemen Allah’ı anınifadesinden, Mekke civarında oluşturulan okullardaki mü’minlerin, belirlenmiş sayılı günlerde akın akın Meş’ar-i Harâm’a gelerek topluca “Allah’ı Anma” merasimi düzenlemeleri gerektiği anlaşılmaktadır.



SAYILI GÜNLER
Ve Allah’ı sayılı günlerde anın. Artık kim iki gün içinde acele ederse ona günah yoktur. Kim de ertelerse ona da günah yoktur. Bu, takvâlı davranan kimseler içindir. Allah’a takvâlı davranın ve şüphesiz kendinizin O’na toplanacağınızı bilin buyruğundaki “sayılı günler” ifadesi, hem çoğul hem de nekre [belirtisiz] olduğundan bu günler, Hacc Organize Komitesi veya Hacc Emiri tarafından belirlenecektir.




ALLAH’IN ZİKRİ

Meş’ar-i Harâm’da yapılacak şey, eğitim ve öğretim, İbrâhîmleşme değil, sadece “Allah anma”dır. Bu konuya dair A‘râf sûresi’nin sonundaki “Zikir, Zikrullah” başlıklı yazımızın netice bölümünü burada da sunuyoruz:
Zikrullah [Allah'ın anılması], elde tesbih, dil ile “Allah, Allah…” demek değildir. Zikrullah,Allah’ın üzerimizdeki hakklarını ve bize sunduğu nimetleri düşünmek, O’na karşı sorumluluklarımızı yerine getirip getirmediğimizi sürekli kontrol etmek, verdiği görevleri eksiksiz yapmak, nimetlerine karşı şükredip nankörlük etmemek ve daima bu bilinç içerisinde olmaktır.



VE DAĞILMA
Âyetteki, Sonra da insanların akıp geldiği yerden siz de akıp gelin ve Allah’tan bağışlanma isteyin. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir (Bakara/199) ibaresi, artık hacc görevinin bittiğini, herkesin memleketine dönüp işine-gücüne bakmasını, memleketindeki görevlerini yerine getirmesini bildirmektedir. Ancak, fertlerin görevi burada bitmekle beraber, Hacc Organize Komitesi’nin ve Hacc Emiri’nin görevi bitmemiştir. Çünkü son görev, –tıpkı Peygamberimiz döneminde olduğu gibi– bir sonuç bildirgesi hazırlanıp yayınlanmasıdır:




BARA’E/ÜLTİMATOM [SONUÇ BİLDİRGESİ]

Bilindiği üzere Rasûlullah, hicrî 10. yılda bizzat hacc yapmış ve o’nun katılması sebebiyle bu hacca, “hacc-ı ekber” [en büyük hacc] denilmiştir, ki bu hacca katılanların sayısının 114.000 olduğu nakledilir. Bu haccın sonuç bildirgesini ise bizzat Allah, Tevbe sûresi’nin ilk 29 âyetini indirerek yapmıştır:
1,2.Allah’tan ve Elçisi’nden ahitleştiğiniz ortak koşanlara bir ültümatom, kesin uyarı:
“Artık yeryüzünde dört ay daha rahat dolaşın. Ve kesinlikle kendinizin, Allah’ı âciz bırakan olmadığını ve kesinlikle Allah’ın, kâfirleri; Kendisinin ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenkimseleri rezil-rüsva eden olduğunu bilin.”
3,4.Ve “en büyük hac” günü, ortak koşanlardan antlaşma yaptığınız, size hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiçbir kimseyle yardımlaşmamış kimseler hariç, şüphesiz Allah’ın ve O’nun Elçisi’nin ortak koşan kimselerden ilişiksiz olduğuna dair Allah’tan ve Elçisi’nden insanlara bir bildiri: “Artık eğer hatadan dönerseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ve eğer sırt çevirirseniz o zaman şüphesiz kendinizin, Allah’ı âcizleştiren olmadığını biliniz.” Kâfirlere; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedenşu kişilere de acıklı bir azabı müjdele! Artık siz de müddetlerine kadar kendilerine verdiğiniz sözlerinizi tamamlayın. Şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
5.Şu dokunulmaz kılınmış aylar/hac ayları çıktığı zaman da o ortak koşanları nerede bulursanız öldürün, onları yakalayın, hapsedin ve her gözetleme yerinde onlar için oturun. Artık, eğer tevbe ederlerse, salâtı ikame ederlerse [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutarlarsa] ve zekâtı/vergilerini verirlerse artık onların yollarını serbest bırakın. Şüphesiz Allah, kullarının günahlarını çok örten, onları cezalandırmayan ve bağışı bol olandır, engin merhamet sahibidir.
6.Eğer ortak koşanlardan herhangi biri aman dilerse, Allah’ın kelâmını dinlemesi için ona aman ver. Sonra onu güvenli yerine ulaştır. Bu, şüphesiz onların bilmeyen bir toplum olmaları nedeniyledir.
7.Mescid-i Haram yanında antlaşma yaptıklarınız hariç, o ortak koşan kimseler için Allah katında ve Elçisi katında herhangi bir antlaşma nasıl olabilir? Artık onlar size karşı doğru durdukça siz de onlara karşı doğru olun. Şüphesiz Allah, Kendisinin koruması altına girmiş kişileri sever.
8-10.Nasıl olabilir ki? Ve eğer onlar, size üstünlük sağlarlarsa, sizin hakkınızda bir yemin ve antlaşma gözetmezler. Ağızlarıyla sizi hoşnut etmeye çalışırlar, kalpleri ise dayatır. Ve onların çoğu hak yoldan çıkmış kimselerdir: Onlar, Allah’ın âyetlerini çok az bir bedelle sattılar da Allah’ın yolundan alıkoydular. Şüphesiz onlar, yapmış oldukları kötü olanlardır. Onlar, herhangi bir mü’min hakkında yemin ve antlaşma gözetmezler. Ve işte bunlar, sınırı aşanların ta kendileridir.
11.Bundan sonra eğer tevbe ederlerse, salâtı ikame ederlerse [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutarlarsa] ve zekâtı/vergilerini verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdirler. Ve Biz âyetleri, bilen bir toplum için ayrıntılı olarak açıklıyoruz.
12.Ve eğer verdikleri sözden sonra yeminlerini bozar ve dininize dil uzatırlarsa, vazgeçmeleri için o, küfür; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeöncüleriyle hemen savaşın. Şüphesiz onlar için sözleşmeler diye bir şey yoktur.
13.Yeminlerini bozan, Elçi’yi yurdundan çıkarmaya azmeden ve üstelik ilk önce size karşı savaşa kendileri başlayan bir toplumla savaşmaz mısınız? Yoksa onlara saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti mi duyuyorsunuz? Artık, eğer mü’min iseniz, Allah, Kendisine saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duymaya daha layık olandır.
14,15.Onlarla savaşın ki, Allah, sizin ellerinizle onları cezalandırsın ve onları rezil-rüsva etsin. Sizi de, onlara karşı muzaffer kılsın ve mü’min bir toplumun göğüslerine şifa versin, göğüslerinin kinini gidersin. Allah, dilediğinin tevbesini de kabul eder. Ve Allah, çok iyi bilendir, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.
16.Sizden çaba harcayanları, Allah’ın Elçisi’nden ve inananların astlarından sırdaş/ can dostu edinmeyenleri Allah ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.
17.Ortak koşanlar, kendilerinin küfrüne; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddedişlerinekendileri şâhit olup dururlarken Allah’ın mescitlerini imar etmeleri söz konusu olamaz. İşte onlar, işleri boşa gitmiş kimselerdir. Ve onlar, Ateş içinde sürekli kalacaklardır.
18.Allah’ın mescitlerini, ancak Allah’a ve âhiret gününe inanan, salâtı ikame eden [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturan-ayakta tutan], zekâtı/vergisini veren ve sadece Allah’a saygıyla, sevgiyle, bilgiyle ürperti duyan kimseler açar ve yaşatırlar. Artık işte onların, kılavuzlandıkları doğru yol üzere olan kimselerden olmaları beklenir.
19.Siz, hac yapanın sularının tedarik edilmesini ve Mescid-i Haram’ın imar edilmesini, Allah’a ve âhiret gününe iman eden ve Allah yolunda çaba gösteren kimse gibi mi yapıyorsunuz? Bunlar, Allah katında eşit olamazlar. Ve Allah, şirk koşarak, küfrederek yanlış; kendi zararlarına iş yapanlar toplumuna kılavuzluk etmez.
28.Ey iman eden kimseler! Ortak koşan bu kimseler sadece bir pisliktirler. Artık bu yıllarından sonra Mescid-i Haram’a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan/onların uzaklaşmasıyla kazanç kaybına uğramaktan korktuysanız da Allah sizi dilediğinde armağanlar ile yakında zenginleştirecektir. Şüphesiz Allah en iyi bilen, en iyi yasa koyandır.
29.Kendilerine Kitap verilenlerden, Allah’a ve âhiret gününe inanmayan, Allah’ın ve Elçisi’nin haram kıldığını haram tanımayan ve hak dini din edinmeyen kimseler ile, alçalmış oldukları hâlde cizye verene kadar savaşın.(Tevbe/1-29)


                                                                                
Dolayısıyla Hacc Emiri tarafından, Allah’ın bu bildirgesi örnek alınarak her hacc döneminin sonunda, o döneme mahsus, o dönemin önceliklerini esas alan bir sonuç bildirgesi hazırlanmalı ve bu bildirge [bara’e/ültimatom], Hacc Organize Komitesi tarafından önce hacılara sonra da tüm insanlığa ilan edilmelidir.



VEDA HUTBESİ
Hicrî 10. yıldaki haccta Rasûlullah bir hutbe irad etmiştir. Rasûlullah’ın irad ettiği hutbe –ki Peygamberimizin son hacc hitabesi olması nedeniyle “Veda Hutbesi” adı verilmiştir– her ne kadar tek bir hutbe imiş gibi kabul edilmekteyse de, gerçekte Arafat’ta ve Mina’da olmak üzere farklı günlerde parça parça irad edilmiştir.[20]


Farklı şekillerde rivayet edilen bu hutbe daha sonra tek bir hutbe olarak empoze edilmiştir ki meşhur olan metni şöyledir:
“Ey insanlar! Sözümü iyi dinleyiniz. Bilmiyorum, belki bu seneden sonra sizinle burada ebedî olarak bir daha buluşamayacağım. Ey insanlar! Bu günleriniz nasıl mukaddes bir gün ise, bu aylarınız nasıl mukaddes bir ay ise, bu şehriniz nasıl mübarek bir şehir ise; canlarınız, mallarınız, ırzlarınız da öyle mukaddestir, her türlü saldırıdan emindir. Ashâbım! Yarın Rabbinize kavuşacaksınız ve bugünkü her hâl ve hareketinizden sorulacaksınız. Sakın benden sonra eski dalâletlere dönüp birbirinizin boynunu vurmayın. Bu vasiyetimi burada bulunanlar bulunmayanlara bildirsin Olabilir ki bildirilen kimse, burada bulunup da işitenden daha iyi anlayarak muhafaza etmiş olur.

Ey ashâbım! Kimin yanında bir emanet varsa onu sahibine versin. Faizin her çeşidi kaldırılmıştır, ayağımızın altındadır. Lâkin borcunuzun aslını vermek gerekir. Ne zulmediniz ne de zulme uğrayınız. Allah’ın emriyle faizcilik artik yasaktır. Câhiliyetten kalma bu çirkin âdetin her türlüsü ayağımın altındadır. İlk kaldırdığım faiz de Abdulmuttalib’in oğlu (amcam) Abbâs’ın faizidir.

Ashâbım! Câhiliyet devrinde güdülen kan davaları da tamamen ortadan kaldırılmıştır, ilk kaldırdığım kan davası da Abdulmuttalib’in torunu (yeğenim) Rabîa’nin kan davasıdır.
Ey insanlar! Bugün şeytan sizin şu topraklarınızda yeniden nüfuz ve saltanat gücünü ebedî sûrette kaybetmiştir. Fakat bu kaldırdığım şeyler haricinde küçük gördüğünüz işlerde de ona uyarsanız bu da onu memnun edecektir. Dininizi korumak için bunlardan sakınınız.

Ey insanlar! Kadınların hakklarına riâyet etmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Siz kadınları Allah’ın emaneti olarak aldınız. Ve onların namuslarını ve ismetlerini Allah adına söz vererek helâl edindiniz. Sizin kadınlar üzerindeki hakkınız; onların, aile şerefini korumaları ve evlerinizi sizin hoşlanmadığınız hiç kimseye açmamaları, çiğnetmemeleridir. Eğer onlar, razı olmadığınız herhangi bir kimseyi evinize alırlarsa, onları hafif bir şekilde dövebilir, azarlayabilirsiniz. Kadınların da sizin üzerinizdeki hakkları; örfe göre her türlü giyim ve yiyeceklerini temin etmenizdir. Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’an’dır.

Ey mü’minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi muhafaza ediniz. Müslüman Müslümanın kardeşidir ve bütün Müslümanlar kardeştir. Din kardeşinize ait olan herhangi bir hakka tecavüz, başkasına helâl değildir.


Ancak gönül hoşluğuyla verilen başka. Ashâbım! Nefsinize de zulmetmeyiniz. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır:
Ey insanlar! Cenâb-ı Hakk her hakk sahibine hakkını vermiştir; vâris için vasiyete gerek yoktur. Çocuk kimin döşeğinde doğmuşsa ona aittir. Zinakâr için mahrumiyet cezası vardır. Babasından başkasına neseb iddia eden soysuz yahut efendisinden başkasına uymaya kalkan nankör, Allah’ın gazabına, meleklerin lanetine ve bütün Müslümanların düşmanlığına uğrasın. Cenâb-ı Hakk bu insanların ne tevbelerini ne de şehâdetlerini kabul eder.”


Rasûlullah sözlerinin burasında dinleyenlere sordu:
– Ey insanlar! Yarın beni sizden soracaklar. Ne dersiniz?
Ashâb-ı Kiram cevap verdi:
– Allah’ın risâletini tebliğ ettin; risalet görevini yerine getirdin, bize vasiyyet ve nasihatte bulundun diye şehâdet ederiz.
Rasûlullah şehâdet parmağını semaya kaldırarak üç kez şöyle dedi:
– Şâhit ol yâ Rabb! Şâhit ol yâ Rabb! Şâhit ol yâ Rabb!
Böyece Arafat’taki hutbesini bitirdi.



Ne yazık ki bu hutbede Rasûlullah’a iftira atılarak, Allah’ın âyetlerine ters düşen ifadeler Rasûlullah’ın ağzından hutbeye yerleştirilmiştir. Beşinci paragrafta, Kur’ân’a ters olarak, câhiliye Araplarının kadın ve kadın hakklarına yönelik ilkeleri hutbeye sokulmuş; kadınlar bir emtia yerine konulmuş, erkeklere kadınlara ceza verme ve bu cezayı infaz etme yetkisi tanınmıştır. Ayrıca, bu hutbede yer alan, Ey mü’minler! Size bir emanet bırakıyorum ki siz ona sımsıkı sarıldıkça yolunuzu hiçbir zaman şaşırmazsınız. O emanet Allah’ın kitabı Kur’ân’dır ifadesine de, dini yozlaştırmak ve dinde Kur’ân dışı kaynak oluşturabilmek için kimi rivayetlerde Kur’ân’ın yanına “ve benim sünnetim”, kimi rivâyetlerde ise “ve ehl-i beytim” ibareleri ilave edilmiştir.


Son olarak, bu hutbenin değişmez bir parçası olarak nakledilen, Cenâb-ı Hakk her hakk sahibine hakkını vermiştir; vâris için vasiyete gerek yoktur ifadesini Rasûlullah’ın söylemiş olup olamayacağı, miras âyetlerinden doğacak hakksızlığı ortadan kaldırmaya yönelik hükümler içeren aşağıdaki âyetlere göre değerlendirilmelidir:

180.Sizden birinize ölüm hazır olduğu vakit, eğer bir hayır/mal bıraktıysa, Allah’ın koruması altına girmiş kişiler üzerine bir hak olarak, babası-anası ve en yakın akrabası için, örfe uygun; herkesçe kabul gören bir şekilde vasiyet etmek zorunlu görev kılındı.(Bakara/180)

                                                                                
240.Ve sizden eşler bırakarak ölecek olanlar, eşleri için senesine kadar evlerinden çıkarılmaksızın kendilerine yetecek bir malı vasiyet ederler. Artık onlar, çıkarlarsa, örfe uygun/herkesçe kabul gören bir şekil ile kendilerinin yaptıklarında sizin için bir vebal yoktur. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyandır, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır.(Bakara/240)


                                                                          
Ve diğer miras ayetlerindeki “vasiyyet” kaydı da dikkatlerden kaçmamalıdır.



SAÇLARI TIRAŞ ETMEME
Bu paragraftaki, Artık her kim o aylarda haccı başlayıp kendisine farz ederse; artık haccda refes [kadına yaklaşmak, çirkin söz söylemek], günah işlemek ve kavga etmek yoktur. Siz hayırdan ne işlerseniz de, Allah onu bilir. Ve azık edinin. Şüphesiz ki azıkların en hayırlısı takvâdır. Ve ey düşünme yeteneği olanlar! Bana takvâlı davranın! Ve, Bununla beraber bu hediye, yerine varıncaya kadar başlarınızı tıraş etmeyin. Artık içinizden hasta olana veya başından ona [tıraşa] bir rahatsızlığı bulunana oruç veya sadaka yahut da ibâdetten bir fidye! Artık emin olduğunuz zaman da her kim umrede hacca kadar kazanç sağladıysa, artık hediyeden kolayına geleni! Fakat kim bulamazsa artık üç gün haccda, yedi de döndüğünüzde oruç tutması! Bu, tam ondur. Bu (hüküm), ailesi Mescid-i Harâm’da hazır olmayanlar içindir. Allah’a takvâlı davranın ve şüphesiz Allah’ın cezasının çok şiddetli olduğunu bilin ifadelerinden anlaşıldığına göre hacc yapan kimse, başını tıraş etmeyecek, refesten [kötü, çirkin söz ve cinsel ilişkiden], küçük-büyük suçtan, kavga-düşmanlık gibi davranışlardan uzak duracak ve avlanmayacaktır. Literatürde hem bu hükümlere, hem de kefen benzeri dikişsiz bir giysiye “ihram” [yasaklama] adı verilmiştir.


Bu hükümler şu âyetlerde de zikredilmiştir:
1.Ey iman etmiş kimseler! Sözleşmeleri yerine getirin. Siz, dokunulmaz iken [hac/yüksek ilâhîyat eğitimini sürdürürken] avlanmayı helal görmeksizin, size okunacaklar hariç, dört bacaklı, iki tırnaklı, geviş getiren ve ot yiyen hayvanların kusursuzları/gerdanlıksızları size helal kılındı. Şüphesiz Allah, dilediğini hükmeder; dilediği yasayı koyar.
2.Ey iman etmiş kimseler! Allah’ın alâmetlerine, haram aya, hedye/hac yapanlara yiyecek yollamaya, hediye etmeye, gerdanlıklarına [hac yapanların/orada yüksek ilâhîyat eğitimi için bulunanların yemesi için gönderilen hayvanlara konulan işaretlerine] ve Rablerinden lütuf ve rıza bekleyerek Beytü’l-Haram’a/hac görevi yapmak isteyenlere saygısızlık etmeyin. Dokunulmazlığınız kalktığında/hac göreviniz bittiğinde de avlanın. Sizi Mescid-i Haram’dan çevirdiklerinden dolayı bir topluma karşı olan kininiz, sizi saldırıya da sevk etmesin. Ve “iyi adam”lık ve Allah’ın koruması altına girme üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaşmayın. Ve Allah’ın koruması altına girin. Hiç şüphesiz Allah, azabı/kovuşturması çok çetin olandır. (Mâide/1-2)


                                                                                 
95.Ey iman etmiş kimseler! Siz, dokunulmaz iken/ hac görevini sürdürürken av hayvanı öldürmeyin. İçinizden kim kasten onu öldürürse, yaptığı işin vebalini tatması için, Ka‘be’ye ulaşacak bir hedy/ yiyecek olarak hediye edilen hayvan olmak üzere öldürdüğü hayvanın benzeri ona ceza olacak, –buna içinizden iki adaletli kişi hükmeder– yahut kefaret olarak miskinleri doyurmak yahut onun dengi oruç tutmaktır. Allah geçmişi affetmiştir. Fakat kim de tekrarlarsa, Allah yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlar. Ve Allah, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, suçluyu yakalayıp cezalandırarak adaleti sağlama ilkesi sahibidir.
96.Su avı ve onun yenilmesi, size ve yolculara yarar olmak üzere size helal kılındı. Kara avı ise, siz hac görevi sürdürür olduğunuz müddetçe size haram edilmiştir. Ve Kendisine toplanacağınız Allah’ın koruması altına girin.(Mâide/95-96)


                                                                           
Burada açıklanması gereken bir nokta da şudur: Hacca niyet eden ve Hacc Emiri’ne teslim olup İbrâhîmî eğitim alacak olanlar; iş, makam-mevki, sınıf-ırk, cinsiyet, mal-mülk, çoluk-çocuk gibi şeyleri geride bırakıp ölümü göze alıp sanki mezara girer gibi buraya gelenlerdir. Hacc süresince kefenvari bir giysi giymeleri de bundandır. (Böyle bir giysi Allah tarafından emredilmiş veya önerilmiş değildir. Kulun samimiyetinden doğan duygusal bir davranıştır. Haccedenlerin belirli bir üniforma giymelerinde veya farklı elbiseler giymelerinde bir sakınca yoktur.) Tıraş olmak, kişinin kendisiyle ilgilenmesinin ve kendisine değer vermesinin simgesidir. Hacc süresince Allah’a kulluk ve hizmetin önceliği olduğundan dolayı insan bu süreçte, bu gibi kişisel değerleri ön plana çıkarmaz.



İNSAN TİPLERİ
Allah, hacc vazifesi ile insanların inanç ve yaşam tarzlarının değişeceğini, İbrâhîmî bir gelişme olacağını bildirdikten sonra, bu eğitim sonucu oluşan durumlar hakkında, İşte insanlardan bazısı, ‘Ey Rabbimiz! Bize dünyada ver!’ diyen kimselerdir. Onun için de âhirette bir nasip yoktur. Yine onlardan, ‘Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik ve âhirette de bir güzellik ver ve bizi ateşin azabından koru!’ diyenler vardır. İşte onlar, kendileri için kazandıklarından bir nasip olanlardır. Ve Allah, hesabı çok çabuk görendir buyurarak, insanların iki tipine dikkat çekmiştir. Bunlardan ilki dünyacılar, ikincisi ise hem dünya hem de âhiret için Allah’a yönelenlerdir. Sırf dünya için çalışanların yarınları boş kalacak, dünya ve âhireti talep edenler ise hem dünyada hem de âhirette mutlu olacaklardır.


Bu âyet grubunda mükemmel bir dua örneği zikredilmiştir: Rabbimiz! Bize dünyada bir güzellik-iyilik ve âhirette de bir güzellik-iyilik ver ve bizi ateşin azabından koru!


Âyetteki hasene [güzellik-iyilik], “sıhhat, emniyet, yeterli rızık, iyi evlat, iyi eş ve düşmanlara karşı güç” olarak değerlendirilebilir.



نسكNÜSÜK  –  مناسكMENÂSİK
نسْك Nüsk”, “ نسُك nüsük”, “İbadet, taat ve Allah’a yaklaştıran her şey” demektir. “ نسكNüsük” dinin emrettiği ve yasakladığı” şeydir.

منسَك Mensek”. “ منسِك mensik”, “nüsk yolu” demektir

منسك Mensek”  çoğulu “ مناسك menâsik”, nüskün, nüsüklerin icra edildiği yerler” demektir.


مناسك Menâsik”, İsm-i zaman/ mekân kalıbının çoğulu olduğu gibi İsm-i alet kalıbının da çoğuludur. Sözcüğün İsm-i alet kalıbı anlamı itibare alınınca “Nüsük aletleri; ibadet malzemeleri, tarzları, ritüelleri” demek olur.


Kur’an’da geçen menasik anlamlarını hep ism-i alet olarak tevil ediyoruz. Zira Kur’an’dan anladığımıza göre evrenin her yeri mensektir (ibadethanedir); rabbimizin bize gösterdiği, göstereceği ise kulluk biçimleri, aletler, yollarıdır; namaz, salat, hac, kıble, oruç, takva vs. gibi.


نسك Nüsük” sözcüğü, “ نسيكة Nesike” sözcüğünden alınmadır. “ نسيكة Nesike”nin ilk vaz’ı (koyuluş) anlamı,   “altın ve gümüşün eritilerek cüruftan temizlenmesi, saf hale getirilmesi” demektir. Bu durumda “Nüsk, Nüsük’ün de esas anlamı “Saf altın, gümüş parçası”  demektir.
İbadet edene “ ناسك Nâsik” denir.  Çünkü İbadetin her türlüsü, her şekli,  insanı günah kirinden temizler ve Allah’a yaklaştırır.


Bu açıklamalardan açıkça anlaşılan şu olmalıdır: Nüsük, Allah’a yapılan ibadetlerin en temizi; riyasısı, kusursuzu, en samimisidir.
Bu sözcük zaman içerisinde anlamı daraltılarak “hayvan kesimi” ve “hacc rükunları” için kullanılır olmuştur. (TAC ve LİSAN) Kur’an’da  (En’am/ 162, Bakara/128, 196, 200 ve Hac/34, 67 ) ise gerçek anlamıyla; “ibadetin her türlüsü, her şekli”  anlamında kullanılmıştır.


Bakara/ 128’de İbrahim As’ın “Ve bize menasikimizi göster” talebi, “İhdinassıratalmüstekım (bize dosdoğru yolu göster)” ifadesiyle aynı anlamdadır.*



*İşte Kuran, Bakara Suresi






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim