• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

87Bakara Suresi 222-223






Hatalı Çevrilen Ayetler



Bakara Suresi 222-223





Hatalı Çeviri:
222. Sana kadınların ay halini sorarlar. De ki: O, bir rahatsızlıktır. Bu sebeple ay halinde olan kadınlardan uzak durun. Temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Temizlendikleri vakit, Allah'ın size emrettiği yerden onlara yaklaşın. Şunu iyi bilin ki, Allah tevbe edenleri de sever, temizlenenleri de sever.
223. Kadınlarınız sizin için bir tarladır. Tarlanıza nasıl dilerseniz öyle varın. Kendiniz için önceden (uygun davranışlarla) hazırlık yapın. Allah'tan korkun, biliniz ki siz O'na kavuşacaksınız. (Yâ Muhammed!) müminleri müjdele!





Doğru Çeviri:
222.Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah’ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, hatadan iyice dönenleri sever ve çok temizlenenleri sever.”
223.Kadınlarınız, sizin için bir tarladır/kültürdür. Öyleyse tarlanıza/kültürünüze dilediğiniz gibi varın. Kendiniz için de önceden gönderin ve Allah’ın koruması altına girin. Şüphesiz O’na kavuşacağınızı da bilin. –Ve mü’minlere müjdele!–





Bu âyetlerde karı-koca ilişkileri hakkında bazı ilkeler ortaya konmuştur. Şöyle ki:

* Aybaşı hâlinde iken kadınlarla cinsel ilişki kurulmamalıdır.

* Kadınlar, erkekler için bir tarladır/kültürdür. Evlilikteki esas amaç, üreme ve onurlu bir hayattır.



Âyette geçen eza sözcüğü, “sıkıntı, eziyet, cinsel ilişki anındaki rahatsızlık, enfeksiyon riski, tiksinti” vs. gibi şeyleri kapsar.

Âyette, Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlara yaklaşmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah’ın emrettiği yerden onlara varınbuyurularak, erkeklerin eşlerine karşı duyarlı ve saygılı olmaları istenmiştir.


Burada sadece, aybaşı hâlindeki kadınla cinsel ilişki yasaklanmış olup bunun dışında kısıtlayıcı bir hüküm yoktur. Kadınlar bu dönemlerinde namaz kılar, Kur’ân okur, doktor izin verirse oruç da tutarlar. Doktor izin vermezse, hayız dönemlerinden sonraki günlerde oruçlarını kaza ederler.


Ne varki, Rasûlullah’a isnaden kadınlar bu özel günlerinde namazdan, oruçtan ve Kur’ân’dan uzaklaştırılmışlardır. Hâlbuki Rasûlullah Sünen ve Târih kitaplarına göre kadınları özel günlerinde namazdan, oruçtan ve Kur’ân okumaktan değil, Mâide/6 ve A‘râf/31′deki emirler kapsamında musallâya çıkmaktan menetmiştir. Bu konuya ait yazımızın bir bölümünü burada da sunuyoruz:



KADIN-HAYIZ-NAMAZ: Hayızlı kadının namaz kılamayacağı, oruç tutmayacağı, Kur’an’ı eline almayacağı iddiası, hem Kur’ân’a, hem de Rasûlullah’ın sünnetine aykırıdır. Sünnete aykırılığına gelince:
Bir kadın Rasûlullah’a sordu:
– Yâ Rasûlallah! Elbisesine hayız kanı bulaşan kadın ne yapmalıdır?
Rasûlullah şöyle cevap verdi:
– Birinizin elbisesine hayız kanı bulaşırsa, onu parmaklarıyla yahut tırnağıyla kazısın, sonra azar azar üzerine su döküp yıkasın, ondan sonra o elbise içinde namaz kılsın![9]


İşte sünnetteki uygulama böyledir.
İslâm öncesi devirlerde, Yahûdiler, Hırıstiyanlar ve Arap müşrikleri hayızlı kadınları hor görürler; hayızlı oldukları sürede kendilerine kötü ruhların iliştiğine inanırlar, hapsedederlerdi. Onları murdar, necis sayarlar, pişirdiklerini yemezler, onlarla bir arada oturmazlar, dokundukları nesnelere uğursuzluk bulaştırdıklarına inanırlar, yanlarından bile geçmezlerdi. Buna rağmen Hristiyanlar o şartlarda onları cinsel ilişkiye zorlar, taciz ederlerdi, hiç acımazlardı.


Kur’ân değer verip akıl, insaf, vicdan ve din dışı bu uygulama ve inançları ortadan kaldırarak kadını erkekle aynı haklara sahip kılınca, o günün Medîne halkı, hayızlı kadının durumunu Peygamber efendimize sordular. Onların sorusunu Allah cevapladı:

222.Sana kadınların aybaşı hâlinden de soruyorlar. De ki: “O, bir eziyettir. Onun için aybaşı hâlinde kadınlardan çekilin ve temizleninceye kadar onlarla cinsel ilişkide bulunmayın. Artık iyice temizlendikleri zaman da Allah’ın emrettiği yerden onlara varın. Şüphesiz Allah, hatadan iyice dönenleri sever ve çok temizlenenleri sever.”(Bakara/222)
                                                                                      


Âyette görüldüğü üzere, cinsel ilişki dışında hayızlı kadına hiçbir yasak getirilmemiştir.


Kur’ân ve sünnette durum böyle olmasına rağmen, ilmihal ve fıkıh kitaplarında hayızlı kadınlarla ilgili, İslâm öncesindekilere benzer veya onlara yakın yasaklar konmuştur; namaz kılamaz, oruç tutamaz, Kur’ân okuyamaz, camiye giremez, tavaf edemez gibi.


Bunlar, kadını Kur’ân’dan uzaklaştırıp câhil bırakmak, aşağılamak, toplumdan dışlayıp direncini kırmak ve böylece de sömürebilmek için uydurulmuş hükümlerdir.
Sahih rivâyetlere göre Peygamber Efendimiz, “Hayızlı kadınlar namaz kılmasın” dememiştir. “Hayızlı kadınlar, hayır meclislerine [okul, dernek vs. toplantılarına] katılsınlar, sadece musallâya [Cuma ve bayram namazlarına] gelmesinler” demiştir.
Hafsa bt. Sirin şöyle demiştir: Biz genç kızlarımızı bayramlarda musallâya çıkmaktan men ederdik. Bir kadın gelip Halefoğulları’nın kasrına indi. O kadın kızkardeşinin –ki kocası Peygamber ile birlikte oniki savaşta bulunmuş, kendisi de bizzat altısına iştirak etmişti–, “Biz yaralılara ilaç yapar, hastalara bakardık” dediğini rivâyet ettikten sonra şöyle dedi: “Kızkardeşim Peygamber’e, “Birimizin örtünecek çarşı elbisesi olmazsa, musallâya çıkmamasında bir sakınca var mı?” diye sormuş. Peygamber, “Arkadaşı kendi çarşı elbiselerinden birini ona giydirsin de hayır yerlerinde ve Müslümanların duasında bulunsun” buyurmuştur.
Hafsa bt. Sirin der ki: Ümmü Atıyye buraya geldiği zaman, “Bunu sen Peygamber’den işittin mi?” diye sordum. Ümmü Atıyye, “Babam o’na feda olsun, evet işittim” dedi. Ümmü Atıyye şöyle devam etti: “Babam o’na feda olsun, ben Peygamber’den işittim, o şöyle buyuruyordu: “Tazelerle perde sahibi kadınlar, yahut perde sahibi tazeler ile hayızlı kadınlar çıkıp hayır meclisinde [okul, cemiyet ve her türlü sosyal etkinlik] ve mü’minlerin duasında hazır bulunsunlar. Yalnız hayızlı kadınlar musallâdan [Cuma ve bayram namazlarından] uzakça dursunlar.” Hafsa dedi ki: Ben Ümmü Atıyye’ye, “Hayızlılar da mı?” diye sordum. Ümmü Atıyye cevaben, “Hayızlılar Arafat’ta ve falan falan yerlerde hazır bulunmuyorlar mı?” dedi.[10]


Bu nakilde görülen o ki, Peygamber Efendimiz, hayızlı kadının namaz kılmasını yasaklamamış, sadece “Cuma ve bayram namazlarına gelmesinler” buyurmuştur.


Hadis kitaplarındaki nakiller arasındaki çelişkiler giderilip Kur’ân ile sağlaması yapıldığında durum ortaya çıkmaktadır. İmam Buhârî ve diğer hadis bilginleri, topladıkları rivâyetleri kendi ölçüleri içerisinde değerlendirip sınıflandırmışlar, fakat Kur’ân ile bunların sağlamasını yapmamışlardır. O nedenle, rivâyetler birbiriyle çelişmektedir.


Peki, hayızlı kadınların topluma çıkmaları neden hoş görülmemiştir? Bunu anlamak için o çağa ve o ortama gitmek gerekir. O dönemde, ped, steril pamuk ve bez; çamaşır makinasıı, deterjan, kokulu çamaşır suyu ve yumaşatıcı yoktu. Hatta yeterli su bile yoktu. Yukarıda Peygamber Efendimizin, elbisedeki hayız kanını parmak veya tırnakla temizlenmesini tavsiye ettiğini zikretmiştik. Kadınların muayyen günlerinde giydikleri birhayız elbisesi vardı. Yıkansa bile leke çıkmazdı.Dolayısıyla bir kadının hayızlı olduğu herkesçe bilinebilirdi. Bu ise kadınların hor görülmesine ya da komplekse neden olabilirdi.


Peygamber Efendimiz temiz, beyaz elbiseli ve koku sürünmüş olarak cemaate gelinmesini, soğan-sarımsak yiyenlerin ise cemaate katılmamalarını tavsiye ederdi. Bundan hareketle kimse, “Soğan-sarımsak yiyenlere namaz harâmdır” hükmü çıkarmamıştır.


İlgili hadisten de açıkça anlaşıldığı üzere, hayız hâli, musallâya gitmeye [cemaate katılmaya] engel olsa da, namaz kılmaya mani değildir. Ayrıca Allah tarafından kader olarak çizilen hayız görme özelliği irâde dışı oluştuğundan asla kusur ve eksiklik sayılamaz.



KADINLAR TARLADIR/KÜLTÜRDÜR
Âyetteki, Kadınlarınız sizin için bir tarladır/kültürdür buyruğu, üzerinde durulması gereken bir ifadedir.  حرث [hars] kelimesi, hem “tarla”, hem de “kültür” anlamına gelir. Buna “biyolojik ve sosyolojik kültür” de diyebiliriz. Zira kadın, biyolojik bir tarla gibidir. Tıpkı bir organizmanın, biyo-kimya laboratuarında çeşitli evrelerden geçirilerek amaca uygun hâle getirilmesi gibi, kadında da yumurta ve sperm, önce embriyon, sonra et parçası, sonra kemikler ve onlara et giydirilme, sonra da bebek oluşmaktadır. Bebeğin doğumundan sonra da kadınların sosyolojik kültür/tarla olma fonksiyonu devreye girer; çocuklarına toplumun manevî değerlerini [dinî inanç ve ilkeleri, davranış ve düşünüş biçimlerini, düşünce ve sanat varlıklarını] yavaş yavaş empoze eder ve gelecek kuşaklara aktarır. Kısaca kadın, maddî bakımdan ana olduğu gibi, sosyolojik açıdan da anadır. O nedenle de erkekeler, kadını yoracak ve ona zarar verecek işleri yapmamakla yükümlü kılınmışlardır (bkz. Nisâ/34).


Evliliğin amacı, sadece cinsel tatmin olmadığından, eşlerin birbirlerini ve geleceklerini etkileyeceklerinden, herkesin düşüncesine uygun eş seçmesi; toplumu yozlaştıracak ve kültürü mahvedecek eş seçmemesi gerekir.*




*İşte Kuran, Bakara Suresi






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim