• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

39Araf Suresi 160




Hatalı Çevrilen Ayetler


Araf Suresi 160




Hatalı Çeviri:
160. Biz İsrailoğullarını oymaklar halinde oniki kabileye ayırdık. Kavmi kendisinden su isteyince, Musa'ya, «Asanı taşa vur!» diye vahyettik. Derhal ondan oniki pınar fışkırdı. Her kabile içeceği yeri belledi. Sonra üzerlerine bulutla gölge yaptık, onlara kudret helvası ve bıldırcın eti indirdik. (Onlara dedik ki) «Size verdiğimiz rızıkların temizlerinden yeyin.» Ama onlar (emirlerimizi dinlememekle) bize değil kendilerine zulmediyorlardı.




Doğru Çeviri:
160.Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık. Ve toplumu kendisinden su istediği zaman Mûsâ’ya, “Birikimini, o taş kalpli toplumuna uygula diye vahyettik. Hemen o taş kalpli toplumdan on iki toplum/ belde halkı oluşuverdi. Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi/ işaretledi. Ve bulutu da üzerlerine gölge yaptık. Onlara kudret helvası ve bal/ bıldırcın indirdik; size rızık olarak ihsan ettiğimiz nimetlerin temizinden yiyiniz! Onlar Bize haksızlık yapmadılar, kendi kendilerine haksızlık ediyorlardı.


Bu âyetin bir benzeri de Bakara sûresi’nde bulunmaktadır:

60Ve hani bir zamanlar Mûsâ, toplumu için su istemişti de, Biz, “Birikimini taş kalpli toplumuna uygula!” demiştik. Bunun üzerine o taş kalpli toplumdan on iki toplum-belde halkı ayrışmıştı. Oluşan her beldenin halkı, kendi su alacağı yeri kesinlikle öğrendi. –Allah’ın rızkından yiyin, için ve bozgunculuk yaparak yeryüzünde taşkınlık yapmayın.–(Bakara/60)

12.Ve andolsun ki Allah, İsrâîloğulları’nın sağlam sözünü almıştı. Ve Biz, kendilerinden on iki müfettiş/başkan göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, kesinlikle sizinle beraberim. Salâtı ikame eder [mâlî yönden ve zihinsel açıdan destek olma; toplumu aydınlatma kurumları oluşturur, ayakta tutar], zekâtı/verginizi verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz, andolsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de, bundan sonra küfrederse; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”(Maide/ 12)


TAŞ
Yukarıda, asâ‘nın, “Mûsâ’nın birikimi” olduğunu ifade etmiştik. Burada ise Mûsâ’nın birikimini kullanacağı, vuracağı “taş” ifadesini ele alalım. “Taş”, sertlik ve katılığın sembolüdür.

Allah’ın, İsrâîloğulları’nın kalplerinin taş gibi, hatta daha da katı olduğunu bildirdiği için buradaki “taş” ifadesiyle, malum taş-kaya değil, “taş kalpli İsrâîloğulları” kastedilmiştir:
Sonra da kalpleriniz katılaştı; işte onlar, taş gibidir, hatta daha katıdır. Ve şüphesiz taşlardan öyleleri vardır ki, onlardan ırmaklar fışkırır, öyleleri vardır ki yarılır da ondan su çıkar, öyleleri vardır ki Allah’ın haşyetinden düşerler. Allah yaptıklarınızdan habersiz-duyarsız değildir. (Bakara/74)

ضرب [DARB]
Lisânu’l-Arab ve Tâcu’l-Arûs‘ta açıklandığına göre darb sözcüğünün hakikat manası, “bir şeyin üzerinde bir şey oluşturmak” demektir. Bu asıl anlamdan hareketle sözcük, “vurmak, çarpmak, yarmak, sıkıştırmak, yola gitmek, kalp atışı, nabız vuruşu, örnek vermek vs. gibi birçok anlamda kullanılır. Bunu, Sâd sûresi’nde Eyyûb peygamberle ilgili bölümün tahlilinde izah etmiştik.

Bu sözcüğün buradaki anlamı da, gerçek anlamı olan “bir şey üzerinde bir şey oluşturmak”tır.

Bu âyette, üzerinde durulması gereken bir diğer husus da ‘ayn sözcüğüdür. Bu sözcük hakkında lügatlerde şu bilgiler verilir:


عين [‘AYN]
Bu sözcüğün, “görme, göz, güneş, pınar, yağmur, mal, altın, insan, hayat, toplum, belde halkı…” gibi yüzden çok anlamı vardır.[86]

Bu âyetlerdeki ‘ayn sözcüğü, hep “pınar” anlamıyla çevrilegelmiştir. Halbuki Mûsâ pasajındaki ‘ayn sözcüklerinin “toplum, belde halkı” anlamı tercih edilmeliydi. Zira Allah böyle anlaşılması gerektiğine âyetin başındaki, Ve Biz onları on iki torun liderleri olan oymak topluluğa ayırdık ifadesiyle işaret buyurmuştur.

Bu, Mâide sûresi’nde de açıkça görülmektedir:

Ve andolsun ki Allah, İsrâîloğulları’nın misakını almıştı. Ve Biz, kendilerinden on iki kaymakam göndermiştik. Ve Allah demişti ki: “Ben, muhakkak sizinle beraberim. Salâtı ikâme eder, zekâtı verir, elçilerime iman eder, onları destekler ve Allah’a güzelce ödünç verirseniz, andolsun ki sizden kötülüklerinizi örteceğim ve sizi altından ırmaklar akan cennetlere girdireceğim. İşte sizden her kim de bundan sonra küfrederse, artık kesinlikle yolun doğrusunu kaybetmiş olur.”(Mâide/12)

Bu âyetlerdeki, “birikimini taş kalpli toplumuna vur” ifadesi üzerinde de durulması gerekir. Her iki âyetteki, Ve kavmi kendisinden su istediği zaman, Halkın her biri su alacağı yeri iyice öğrendi, Hani bir zamanlar Mûsâ, kavmi için su istemişti de ifadelerinden anlaşıldığına göre Mûsâ’nın kavmi su sıkıntısı çekmiştir. Su yüzünden aralarında problemler oluşmuş, Allah da Mûsâ’ya, birikimini/deneyimini kullanmasını vahyetmiştir.

Zira Mûsâ, su sıkıntısının nelere mâlocağını Mısır’dan Medyen’e kaçtığında Medyen suyunun başında görmüş; su yüzünden tartışma ve kavgaların olduğuna şâhit olmuştu. Bu konuda tecrübesi vardı.

Bu konu Kasas sûresi’nde açıklanmıştır:

23.Ve Mûsâ, Medyen suyuna varınca, orada hayvanlarını sulayan insanlardan bir önderli topluluk buldu. Ve Mûsâ, hayvan sulayanlar kadar güçlü olmayan, hayvanlarını geri çeken iki kadın buldu. Dedi ki: “Hâliniz nedir?” Dediler ki: “Çobanlar sulayıp çekilmeden biz sulamayız; babamız da çok yaşlı bir ihtiyardır.”
24.Bunun üzerine Mûsâ, ikisi için hayvanları suladı. Sonra gölgeye çekildi de “Rabbim! Şüphesiz ki ben, iyilikten bana indirdiğin şeye muhtacım” dedi.
25.Derken, o iki kadından biri utana utana yürüyerek Mûsâ’ya geldi. Dedi ki: “Şüphesiz babam, bizim yerimize sulamanın ücretini karşılamak için seni çağırıyor.” Mûsâ, kızın babasına geldi ve kıssaları ona anlattı. Kızın babası; “Korkma, o şirk koşarak yanlış; kendi zararlarına iş yapmış toplumdan kurtuldun” dedi.(Kasas/23-25)

Demek oluyor ki Mûsâ, bu kadar kalabalık halkın bir arada yaşamasının sorunlara yol açacağı gerekçesiyle İsrâîloğulları’nı on iki yere, on iki toplum hâlinde dağıtmış ve susuzluk problemini böyle çözmüştür. Malumdur ki yerleşim alanları hep subaşlarına, nehir kıyılarına kurulur.

İsrâîloğulları’nın on iki gruba/topluma ayrılması ve her birinin başına bir kaymakam/komutan/yönetici dikilmesi, Kitab-ı Mukaddes’te de yer alır:
İsrâîllilerin Mısır’dan çıkışının ikinci yılı, ikinci ayın birinci günü Rabb Sina Çölü’nde, Buluşma Çadırı’nda Mûsâ’ya şöyle seslendi: “Sen ve Hârûn İsrâîl topluluğunun bütün boylarıyla ailelerinin sayımını yapın. Bütün erkekleri bir bir sayıp adlarını yazın. İsrâîllilerden savaşabilecek durumda yirmi ve daha yukarı yaştaki bütün erkekleri sayıp bölüklere ayırın. Size yardım etmek için yanınızda her oymaktan birer adam bulunsun; bu kişiler aile başı olmalı. Size yardımcı olacak adamların adları şunlardır: Ruben oymağından Şedeur oğlu Elisur, Şimon oymağından Surişadday oğlu Şelumiel, Yahuda oymağından Amminadav oğlu Nahşon, İssakar oymağından Suar oğlu Netanel, Zevulun oymağından Helon oğlu Eliav, Yusufoğulları’ndan Efrayim oymağından Ammihut oğlu Elişama, Manaşşe oymağından Pedahsur oğlu Gamliel, Benyamin oymağından Gidoni oğlu Avidan, Dan oymağından Ammişadday oğlu Ahiezer, Aşer oymağından Okran oğlu Pagiel, Gad oymağından Deuel oğlu Elyasaf, Naftali oymağından Enan oğlu Ahira.” Bunlar İsrâîl topluluğundan atanmış adamlardı; atalarının soyundan gelen oymak önderleri, İsrâîl’in boy başlarıydı.[87]

Âyetteki السّلوى - selvâ sözcüğü; “bıldırcın” anlamına geldiği gibi “bal” anlamına da gelir. Bu sözcüğün içinde yer aldığı “bıldırcın/bal ile beslemek” deyimi ise, Türkçedeki “bir eli yağda bir eli balda” deyimi gibi bir rahatlığı ve “bal börekle beslemek” deyimindeki gibi iyi ve bol beslenmeyi ifade etmektedir.*





*İşte Kuran, Araf Suresi

Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim