• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

Davud Peygamber ve Davud’un Mihrabı / Özel Evi







ÖZET:

Yazıda; Davud peygamberin hayatından kesitler veren Kur'an ayetleri; bilim insanlarının görüşleri ve arkeoloji çalışmalarından elde edilen bulgular karşılaştırılmıştır.




Anahtar Kelimeler: 
Davud’un Evi, Mihrab, Hermon dağı, Tel-Dan Tableti, Mesha Stele, Ramim Dağı, Khirbet Qeiyafa, Demir çağı, Lübnan Sediri, Hula Vadisi.
 






DAVUD PEYGAMBER


Kur'an’da, Davud peygamber hakkında bilgilere iniş sırasına göre sırasıyla; Sad, Neml, Sebe, Enbiya, İsra ve Bakara surelerinde yer verilir. Bu sıraya göre ayetler incelendiğinde Davud peygamberin hayatının tarihi ve arkeolojik verilerle uyum içinde olduğu görülür. Bunları tek tek inceleyelim.





Güçler Sahibi

17.Sen onların dediklerine sabret ve güçlerin sahibi kulumuz Dâvûd’u hatırla. Şüphesiz o, Rabbine çokça dönendi. (Sad 17)


Davud peygamberin; fiziki, ahlaki, askeri ve siyasi olarak güçlü olduğu, Allah’a hizmet eden tarihteki ilk devletin hükümdarı olduğunu, kısacası onun güçler sahibi olduğunu Kuran’dan öğreniyoruz. Ayrıca Davud peygamberin dağlardan yararlanması, demiri yumuşatarak zırh yapımında kullanması, onun çok zor bir coğrafyada yaşayan toplumunu her türlü sıkıntıdan kurtarması, başta demir olmak üzere metalleri insanlığın yararına kullanması, askeri alandaki başarıları “güçler sahibi” olduğunun kanıtı niteliğindedir. Davud peygamberin yaşadığı çağ bilindiği üzere “Demir Çağı” (M.Ö. 1200-586) olarak adlandırılmaktadır.





Dağların Boyun Eğdirilmesi

18.Gerçekten Biz, dağlara boyun eğdirdik/yapısal olarak insanların yararına kullanılacak biçimde yarattık. Her zaman kendisiyle birlikte Allah’ı noksanlıklardan arındırırlardı. 19.Kuşları da toplu olarak o’na boyun eğdirmiştik/Dâvûd’un ve insanların yararlanacağı biçimde yaratmıştık. Hepsi o’na dönücü idi. 20.Biz o’nun mülkünü de pekiştirdik. Ve o’na yasayı ve hakkı bâtıldan ayıran sözü söyleme imkânını verdik. (Sad 18-20)


Kuran’da geçen dağların boyun eğdirilmesi konusu sadece Davud peygambere özel durum değil, şartlarını yerine getiren tüm insanların yapabileceği bir olaydır.



Davud peygamberin dağlardan yararlanmasını şöyle sıralayabiliriz:

  • Dağların yapısı nedeniyle insana zor şartlarda hayatı idame etme yeteneğini kazandırır,
  • Dağlarda jeoloji bilimi ile madenler amacına uygun olarak kullanılabilir,
  • Maden ergitme işi için dağlarda bulunan ormanlardan yararlanılır,
  • Dağlarda, savunmaya elverişli taştan evlerden oluşan şehirler oluşturulur,
  • Savunulması kolay olduğu için kaleler, askeri üsler bölgenin en yüksek yerlerine inşa edilir. Davud peygamberin yaptırdığı kaleler ve askeri üsler de bu mantıkla yapılmıştır.
  • Dağlarda bulunan geçitlerin savunulmasının kolay olması nedeniyle az kuvvet ile büyük alanlar korunabilir.
  • Dağlar zengin su kaynaklarını barındırır. (İsrail’in en önemli su kaynağı kuzeyde bulunan Hermon dağlarından gelmektedir.)
  • Dağların yer üstü zenginliklerinin yanında yer altında maden ve su rezervlerini içerir.
  • Dağlar zengin besin kaynaklarını barındırır. Dağlarda yayla hayatı binlerce yıldır sürdürülegelmiştir. Hayvancılıkla geçinen insanların bir kültür olarak hayatlarının parçası olmuştur.
  • Dağlardaki kayaların, taşların işlenmesi ile elde edilen taş aletlerden insanlar binlerce yıl yararlanmıştır. Taş aletlerle, değirmen, zeytin taş baskı, üzüm suyu vs. tarım ürünleri sanayisinde mamül üretiminde kullanılmıştır.
  • Dağların iklim üzerinde etkileri bulunmaktadır.

Antik çağlarda çok fazla araç gereç gerektirmeyen demir ergitme işlemi odun kömürü sayesinde yapılmıştır. Bunun için ormanlara yakın kurulan odun kömürü ocakları, işlenmiş demir elde etmeyi fazlasıyla kolaylaştırmıştır. Yani maden cevheri ormanlara yakın yerlere taşınarak ergitme işlemi yapılmıştır.


Gerçekten de Demir Çağında maden ergitme için ormana ihtiyaç duyulması nedeniyle, Orta, Doğu ve Güneydoğu Toroslardaki Lübnan sediri (Cedrus libanı), Toros köknarı, saçlı meşe ve tüylü meşe gibi geniş baltalıklar sağlayan orman formasyonları, üretimci kültürler tarafından yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Üretim için hammadde sağlayan bu türden bölgelerin kontrol altına alınması arkasından, Girit, Kıbrıs, Filistin, Suriye, daha sonra Mezopotamya ve İran ile Kafkasya’da demir üretimi ve kullanımı belirgin ölçüde artmıştır.1


Bu nedenle demir çağında Filistin-İsrail-Lübnan bölgesindeki Lübnan sediri ormanlarını elinde tutan Davud peygamber demir cevherini kolayca işleyebilmiş ve böylece dağlar Davud’a boyun eğmiştir.


Tel-Dan şehrinde yapılan pek çok arkeolojik kazı çalışmalarında çeşitli metal aletler bulunmuştur.2 Kudüs’ün 33 km güneybatısında, Elah Vadisinin kuzeyinde bir tepenin zirvesinde yer alan Khirbet Qeiyafa kalesinde yapılan arkeolojik kazılarda çeşitli metal silah ve alet bulunmuştur.3 


İsrail’in kuzeyinde “Ramim” dağlarında yaklaşık 40 milyon tonluk demir madeni bulunduğu bildirilmiştir.4-5


Görüldüğü üzere Davud peygamber dağların özelliklerini kavramış, öğrendiği bilgilerle ihtiyacı olduğu madenleri dağlarda bularak işlemiştir. Bu anlamda dağlar ona boyun eğmiştir.


Dağların tespih etmesi meselesi, Kuran'da en çok yozlaştırmanın yapıldığı konuların başında gelir. Tesbih etmek, tespih çekmek değildir. Tesbih konusunda, bazı ayetlerle birlikte  kısa alıntı vermek istiyorum.


Dağların Tesbîhi: Kur’ân’ın birçok âyetinde bildirilmektedir ki, dağların tesbîhinin ötesinde, evrende ne varsa, canlı-cansız, akıllı-akılsız, her şey Allah’ı tesbîh etmektedir:


Tesbîh, “yaratanı tüm nitelikleriyle tanımak ve tanıtmak” olduğuna göre, cansız varlıkların Allah’ı tesbîh etmelerinin dil ile değil, hâl ile olacağı ortadadır. Cansız varlıkların hâl dili, daima iç ve dış yapılarını teşkil eden kendi öz nitelikleri doğrultusunda davranmalarıdır. İşlevlerini, Yaratıcı tarafından kendilerine verilen bu öz nitelikler doğrultusunda yerine getiren tüm cansız varlıklar, bu halleriyle Allah’ı tüm kemâl sıfatlarıyla nitelemiş ve O’nu tüm noksanlıklardan tenzih etmiş olmaktadırlar. Daha da açık ifade etmek gerekirse, insan bilinci dışındaki tüm varlıklar Allah’ı kendi yaratılış özelliklerini yerine getirmekle ve O’nun koyduğu düzenin içindeki rolleri ile tesbîh etmiş olmaktadırlar. İnsanın değil, “insan bilinci”nin istisnâ edilmesinin nedeni, insan bedenindeki biyolojik mekanizmaların da aynı yasaya tâbi olarak Allah’ı tesbîh etmekte oluşundan dolayıdır. Kalbin durmaksızın çalışması, mitokondri organellerinin biteviye vücuda enerji üretmesi veya kardiyo-vasküler sistemin vücudun beslenme sürecindeki işlevini eksiksiz yerine getirmesi, bu biyolojik organ ve sistemlerin Yaratıcı’yı tesbîh etme şekilleridir. Yalnızca insan bilinci, Rabbini ancak bilinçli bir istem ve çaba ile tesbîh edebilir. Zaten bu da onu diğer varlıklardan ayıran temel özelliklerinden biridir.6



Ayetler
Göklerde ve yeryüzünde bulunan şeyler, Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırdılar. Ve O, en üstün, en güçlü, en şerefli, mağlûp edilmesi mümkün olmayan/mutlak galip olandır, en iyi yasa koyan, bozulmayı iyi engelleyen/sağlam yapandır. (Hadîd/1)


Tüm gökler/ uzay, yeryüzü ve bunların içinde bulunanlar, Allah’ı noksan sıfatlardan arındırırlar. O’nun övgüsü ile birlikte noksan sıfatlardan arındırmayan hiçbir şey yoktur. Fakat siz, onların Allah’ı noksan sıfatlardan arındırmalarını iyi kavramıyorsunuz. Şüphesiz ki O, yumuşak davranandır, çok bağışlayandır. (İsrâ/44)


Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, dizi dizi uçanların [kuşların, arıların, bulutların, boranların] Allah’ı her türlü noksanlıktan arındırdıklarını görmedin mi/hiç düşünmedin mi? Hepsi kendi arındırmasını ve desteğini/doğaya yapacağı katkıyı kesinlikle bilmektedir. Allah da, onların işlemekte olduklarını en iyi bilendir.(Nûr/41)

Gök gürültüsü, O’nun övgüsüyle birlikte, doğal güçler de O’nun korkusundan dolayı O’nu noksan sıfatlardan arındırırlar. Ve O, yıldırımlar gönderir de onunla dilediğini çarpar. Onlar ise Allah hakkında mücâdele edip duruyorlar. Oysa Allah, çarpması pek çetin olandır.(Rad 13)

 

Ayrıca;
Haşr/1, 24; İsrâ/44; Ra’d/13; Nûr/41; Cuma/1; Teğâbün/1; Enbiyâ/79; Zümer/75; Mümin/7; Fussılet/38; Şûrâ/5; A‘râf/206 ayetlerine de bakılmalıdır.






Davud'un Mihrabı / Özel Evi 

21.Ve sana şu davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba / Dâvûd’un özel evine çıkıp varmışlardı. 22,23.Dâvûd’un yanına girdiklerinde o, onlardan korkuvermişti. Ona, “Korkma! Biz, iki davacıyız. Kimimiz, kimimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver, haksızlık etme ve bizi doğru yolun ortasına yönelt” dediler. Birisi de dedi ki: “İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken, ‘Onu da bana ver’ dedi ve konuşmada bana üstün geldi/tartışmada beni yendi.” 24.Dâvûd dedi ki: “Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle o sana haksızlık etmiştir. Gerçekten de ortakların, bir toplulukta yaşayanların çoğu kesinlikle birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler haksızlık etmezler. Ama onlar da ne kadar azdır!” Ve Dâvûd, Bizim kendisini birtakım sıkıntılarla imtihan ederek arı-duru hâle getirdiğimize/olgunlaştırdığımıza kesin kanaat getirdi ve anladı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, ortak koşmaktan uzak olarak yere kapandı ve döndü. 25.Biz de o’nun için bunu bağışladık/Biz de o’nu bağışladık. İşte böyle! Şüphesiz yanımızda o’nun için bir yakınlık ve güzel bir dönüş yeri vardır. 26.Ey Dâvûd! Gerçekten Biz/biz seni bu yerde eski yöneticinin yerine yönetici yaptık. O hâlde insanlar arasında hak aracılığıyla, haksızlık ve kargaşayı engelleyip adaleti sağla. Keyfe, arzuya uyma. O takdirde seni Allah’ın yolundan saptırır. Kesinlikle Allah yolundan sapanlar; hesap gününü umursamadıklarından kendileri için çok şiddetli bir azap vardır.(Sad Suresi 21-26, İşte Kur'an)



Ayetlerde, Davud peygamberin yanına gelen kalabalık bir gruptan bahsediyor. Bu insanların içinden birisi davasını görmesi için Davud peygambere başvuruyor. Hak ile hüküm vermesini, hâkimlik yapmasını istiyor. Pasajdan anlaşılan, Davud peygamber hak ile hükmünü veriyor.


Bu noktada Kuran mesajı ile örtüşen iki önemli arkeolojik bilgiyi aktarmak istiyorum:





Davud’un Evi Konusunda Kur'an Dışı Kanıtlar


a-Mesha Stele - Mesha Dikilitaşı

Yakın zamanda Fransız bilim adamı Andre Lemaire tarafından, Biblical Archaeology Review adlı dergide “Davut’un Evi” ile ilişkili bir keşfi bildirdi. Yazının başlığı şimdiye kadar eski Filistin’den çıkartılan en büyük yazıt olan Mesha Stele (Moabite Stone olarak da biliniyor) idi. 



"1868’de Dibon harabelerinde bulunan ve daha sonra kırılan bazalt taş, sonunda Louvre’a getirildi ve Lemaire üzerinde 7 yıl araştırma yaptı. Lemaire’nin vardığı sonuç: “Davud’un Evi” ifadesi yazıtta yer almaktadır. Tel-Dan parçasında olduğu gibi bu yazıtta da, düşmanı olduğu İsrail’e karşı zaferle övünen ve İncil’de ismi geçen Mesha’nın Kralı Moab’a ait. Lemaire yazılanları çözmek için uzun uğraşlar verdi ama yaptığı keşifle 9. yüzyıla ait Davud’un hanedanlığını anlatan iki tane referansı ortaya koydu”7 açıklamaları yer almıştır.






b-Tel-Dan Tableti

1993 yılında Galile Denizinin kuzeyinde, Suriye – Lübnan sınırındaki Hermon dağında, antik Tel-Dan kentinde (Tel: höyük demektir) arkeologlar bir kazı sırasında bazı tabletler ve yazıtlar buldular. Bu tablet arkeolojik bir çalışmanın dışında, dinler tarihini ilgilendiren bir öneme sahipti. Kitabı Mukaddes dışında -Ebla Tabletlerinden sonra- ilk kez bir peygamber ismine rastlanmıştı. Bu keşif “Tel-Dan Tableti” olarak ünlenmiştir.


Time dergisinin 1993 yılı Aralık 18. sayısında bu paha biçilmez değerdeki tablete geniş yer verilmiş ve bu buluşun ne derece önemli olduğunun açıklandığı bir makalede kısaca şu anlatılmış:


“1993 yılında Hebrew Union Kolejinden Avraham Biran ve Hebrew Üniversitesinden Joseph Naveh “Davut’un Evi” ve “İsrail’in Kralı” ifadelerini içeren bir yazıt bulduklarını ilan ettiler. M.Ö 9.yüzyılda yani Davud’un hükümdarlığından yalnızca 1 yüzyıl sonrası yazıldığı belirlenen yazıt, bir komşu kral tarafından İsraillilere karşı bir zaferi anlatıyor.8



Tabletteki Davud’un Evi sözü; sadece İsrail değil, Levant bölgesindeki (Doğu Akdeniz) tüm insanlar tarafından sıkça kullanılan, belirli bir hanedanı tanımlamak için kullanılan kalıplaşmış bir terimdir.9 



Tablette yazan İsrail’in Kralı Davud’un Evi ifadesi dikkat çekici bir şekilde Sad suresi 21.nci ayetteki “mihrab/Davud’un özel evi” ifadesi ile örtüşmektedir. 








Davud'un Evinin Konumu


Sad suresi 21.nci ayette “tesevveru” ifadesi geçiyor. (tesevveru: السّور [tesevveru=sûr], “yüksek duvar”, تسوّر [tesevvür] de, “yüksek yere çıkmak” demektir.) 



Tel Dan, İbranice'de Bamah olarak bilinir ve "Yüksek Yer" anlamındadır. Bu sözcük, İncil'in İngilizce çevirilerinde de (High Place) olarak yer almıştır.

Tel-Dan şehrini çevreleyen taş duvarların 10-15 metre kadar yükseklikte olduğu bildirilmiştir.10 Bu nedenle davacıların, Davud peygamberin yanına ancak yüksek duvarları tırmanarak gelmeleri gerekiyor.  Demir Çağı Dan şehir kapısı ve duvarlarının temsili resmi yazının sonunda verilmiştir.


Tel-Dan kentinde yapılan arkeolojik kazılarda kral ya da hakimin oturduğu düşünülen platform bulunmuştur.11 Tel-Dan kentinin Arapça adının Tel el-Qadi yani Hakim Höyüğü olması da oldukça dikkat çekicidir.

Sad Suresi 21-26. ayetlerinden oluşan pasajda; davacıların adalet aramak için yüksek duvarı/suru tırmanarak Mihrab/Davud’un Özel Evi'ne gelmeleri anlatılıyor. Tarihi ve arkeolojik verilerin özellikle; 7, 8, 9, 10 ve 11 nolu dip notlardaki bazı ifadelerin ayetlerle uyumlu olduğu görülüyor.



Davud’un evi ifadesi özel mülk anlamında değil, kamu işlerinin görüldüğü makamı, ofisi ifade ediyor. Bunu günümüzde Başbakanlık veya Cumhurbaşkanlık Makamı ya da hüküm verilen mahkeme olarak düşünebiliriz.



Yukarıdaki verilerden Davud peygamberin bir süre Hermon dağının eteğinde bulunan Dan kentinde yaşadığı anlaşılıyor. Sad, Sebe ve Enbiya surelerdeki Davud kıssaları dikkate alındığında bu görüşü teyit etmektedir. Yani Davud'un güçler sahibi, olması, demiri yumuşatması, dağların ve sürüler halindeki kuşların/arıların Davud'a boyun eğdirilmesi ifadeleri Davud peygamberin Hermon dağı ve Hula Vadisi cıvarında yaşadığını ortaya koyuyor. Bahsi geçen dağda bulunan Dan şehrinin tarihte kadı-hakim şehri olarak anılması ve burada bulunan arkeolojik kanıtlar bu gerçeği desteklemektedir.


Davud peygamberin tüm Levant Bölgesini barış ve adalete kavuşturduğu hem tarihi bir olgudur, hem de Kur'an'ın üzerinde durduğu bir konudur. Enbiya suresi 78 ve Sad suresi 21-26. ayetlerinde Davud peygambere yasa verildiği, adaletle hükmettiği bildirilir. 




Ayetler

78.Dâvûd ve Süleymân’ı da; hani onlar, toplumun koyunlarının, içinde geceleyin yayıldığı ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz de, toplumun yasalarının ne olduğunu biliyorduk.

79.Sonra da Biz, onu Süleymân’a hemen iyice kavrattık. Ve hepsine yasa ve bilgi verdik. Dâvûd’la beraber Allah’ı noksan sıfatlardan arındırsınlar diye, dağları ve kuşları buyruk altına aldık/onları insanların yararlanacağı ölçüler içinde yarattık. Ve Biz yapanlarız.

80.Ve Biz, sizin kötülüğünüzden sizi korumak için, sizin için zırh yapımını o’na öğrettik. Artık siz kendinize verilen nimetlerin karşılığını ödeyenler misiniz? (Enbiya 78-80)



17.Sen onların dediklerine sabret ve güçlerin sahibi kulumuz Dâvûd’u hatırla. Şüphesiz o, Rabbine çokça dönendi.

18.Gerçekten Biz, dağlara boyun eğdirdik/yapısal olarak insanların yararına kullanılacak biçimde yarattık. Her zaman kendisiyle birlikte Allah’ı noksanlıklardan arındırırlardı.19.Kuşları da toplu olarak o’na boyun eğdirmiştik/Dâvûd’un ve insanların yararlanacağı biçimde yaratmıştık. Hepsi o’na dönücü idi. 20.Biz o’nun mülkünü de pekiştirdik. Ve o’na yasayı ve hakkı bâtıldan ayıran sözü söyleme imkânını verdik.

21.Ve sana şu davacıların haberi geldi mi? Hani onlar mihraba/Dâvûd’un özel evine çıkıp varmışlardı.

22,23.Dâvûd’un yanına girdiklerinde o, onlardan korkuvermişti. Ona, “Korkma! Biz, iki davacıyız. Kimimiz, kimimize haksızlık etti. Şimdi sen aramızda hak ile hüküm ver, haksızlık etme ve bizi doğru yolun ortasına yönelt” dediler. Birisi de dedi ki: “İşte bu benim kardeşim. Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek koyunum var. Böyle iken, ‘Onu da bana ver’ dedi ve konuşmada bana üstün geldi/tartışmada beni yendi.”

24.Dâvûd dedi ki: “Doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına katmak istemesiyle o sana haksızlık etmiştir. Gerçekten de ortakların, bir toplulukta yaşayanların çoğu kesinlikle birbirlerine haksızlık ediyorlar. Ancak iman edenler ve düzeltmeye yönelik işler yapan kimseler haksızlık etmezler. Ama onlar da ne kadar azdır!” Ve Dâvûd, Bizim kendisini birtakım sıkıntılarla imtihan ederek arı-duru hâle getirdiğimize/olgunlaştırdığımıza kesin kanaat getirdi ve anladı. Hemen Rabbinden bağışlanma diledi, ortak koşmaktan uzak olarak yere kapandı ve döndü.

25.Biz de o’nun için bunu bağışladık/Biz de o’nu bağışladık. İşte böyle! Şüphesiz yanımızda o’nun için bir yakınlık ve güzel bir dönüş yeri vardır.

26.Ey Dâvûd! Gerçekten Biz/biz seni bu yerde eski yöneticinin yerine yönetici yaptık. O hâlde insanlar arasında hak aracılığıyla, haksızlık ve kargaşayı engelleyip adaleti sağla. Keyfe, arzuya uyma. O takdirde seni Allah’ın yolundan saptırır. Kesinlikle Allah yolundan sapanlar; hesap gününü umursamadıklarından kendileri için çok şiddetli bir azap vardır. (Sad 17-26)


10,11.Ve andolsun ki Biz Dâvûd’a tarafımızdan bir fazlalık ve kuşları verdik; “Ey dağlar! Onunla beraber dönün!” Ve o’nun için demiri yumuşattık: Bol bol zırhlar yap ve biçimlemede ölçülendir. –Siz de sâlihi işleyin. Kesinlikle Ben yaptıklarınızı en iyi görenim.– (Sebe 10-11)







Sürü Halinde Kuşların/Arıların Boyun Eğmesi



a-Kuşların Boyun Eğmesi

Davud peygamberin emrine kuşların verilmesi konusu da Davud peygambere özgü bir durum değildir. Dağlar tüm insanların hizmetine sunulmuştur. Bir başka ifade ile dağlardan yararlanmak isteyenler ancak doğa yasaları dediğimiz yasalara uyduğunda istifade edebilir. Bu yasaların dışına çıktığında yararlanamaz.


Kuşların Davud peygambere boyun eğmesi, diğer insanların kuşlardan yararlandığı gibidir. Burada dikkat edilecek nokta, Davud peygamberin kuşları hangi amaç için kullandığıdır.


Davud peygamberin İsrail’in kuzeyinde Hermon dağının eteklerinde ki Tel-Dan şehrinde yaşadığını ve dağlardan maden çıkararak işlediğini belirtmiştik. İsrail’in kuzeyinde Celile yakınlarında Hula Vadisinde göçmen kuşların konakladıkları kuş cenneti bulunmaktadır.


İsrail ve özellikle Celile, Avrupa ve Asya’dan Afrika’ya uzanan ana göç yolunun üzerinde yer alır. Yılda iki kez olmak üzere ilkbaharda ve sonbaharda beş yüz milyon göçmen kuş İsrail’in üzerinden geçiyor. Bu kuşların büyük bir kısmı Celile’deki Hula Vadisinde konaklıyor. 350 türden yüz binlerce kuş, kışı burada geçiriyor. Sonbahar ve kış aylarında Hula Vadisi, dünyadaki en büyük turna yoğunluğuna ev sahipliği yapıyor. Dünyadaki turnaların yüzde 20’si İsrail’de Hula Vadisinde konaklamaktadır. Turnaların güneye göç etmesi Aralık ayının ortasından Mart ayının ortasına kadar sürüyor. Günümüzde Hula vadisinde kuş festivali düzenlenmektedir.12


Davud peygamber bulunduğu bölgedeki çevreyi, kuşları incelemiş onlardan bir şekilde yararlanmıştır. Tarihte posta güvercinlerinin varlığı bilinmektedir. Su kuşlarını gözleyerek su kaynaklarına ulaşılabilir. Avcılık için de kuşlar beslenmektedir. Uçak, planör yapımında da kuşlardan esinlenilmiştir.


Kuşlarda yeryüzünün manyetik alanını algılayan özel bir sistem olduğu keşfedilmiştir.


Kuşlar manyetik alan çizgilerini takip ederek yönlerini bulurlar. “Kuşların üç çeşit pusulaları vardır: Yıldız, güneş ve manyetik pusula. Bunlar birbirinden bağımsız çalışıyor. Manyetik pusula da sorun yaşasalar bile güneş ve yıldız pusulası onlara yardımcı oluyor.”13


Davud peygamberin yaşadığı dönem dikkate alındığında Davud peygamber; haberleşme, su kaynaklarına ulaşma gibi çok önemli işlerde kuşlardan yararlanmış olmalıdır.





b-Topluca Arıların Boyun Eğmesi

Tayr kelimesinden kuş anlaşılabileceği gibi arı da anlaşılabilir. Bunda herhangi bir sakınca yoktur. Kuş anlaşılsa bile Davud peygamberin hayatında yeri olduğu yukarıda açıklanmıştı. Ancak, tayr kelimesine arı anlamı verilecek olursa; bu hem tarihi olguya, hem arkeolojik kanıtlara, hem de Kur'an'a uygun olur. Bu nedenle tayr kelimesinin tahlilinin yapılmasında yarar vardır.




Fil Suresi 3-5. Ayetler

3-5.Ve onların üzerlerine, onlara pişmiş taşlar ile birlikte tayran/iri taneli yağmur yağdıran öbek öbek bulutlar; boran gönderdi de onları bir yenik bitki yaprağı gibi yapıverdi. (Fil 3-5)


Ayette geçen “طير tayr”, “طائر tâir” sözcüğünün çoğuludur. “طائر Tâir”, sözlüklerde “havada kanatla uçan varlık” olarak bildirilmiştir. Yani sözcüğün vazı’ [ilk] anlamında “kanatla uçmak” söz konusu olup kanatsız uçma anlamı içermiyor demektir. Eski müfessirler bu anlama itibar ederek ayete “Üzerlerine sürü halinde kuşlar göndermedi mi?” manası vermişlerdir. Buna bağlı olarak da sure ile ilgili yüzeysel yorumlar yapılmıştır:14



Nûr Suresi 41 Ayet

Göklerde ve yeryüzünde bulunanların, tayru/dizi dizi uçanların [kuşların, arıların, bulutların, boranların] Allah’ı tesbîh ettiklerini görmedin mi? Hepsi kendi tesbîhini ve salâtını mutlaka bilmektedir. Allah da, onların yapmakta olduklarını hakkıyla bilir. (Nûr/41)


Burada üzerinde durmak istediğimiz husus, âyetteki “dizi dizi uçanlar” ifadesidir. Âyette yer alan طير [tayr] sözcüğü, sadece “kuş” anlamını ifade etmez, bu sözcük küçük bir böcekten, arıdan, kuştan, uçağa ve bulutlara kadar her türlü uçan cismi kapsar. Burada aklımıza gelenlerden birkaçı ile ilgili biraz bilgi sunmak istiyoruz.


Arılar
Bunlar, birinci planda bal üreterek insanlığa katkıda bulunurlar. Ama bal üretmekten daha önemli bir görevleri vardır: Bitkilerin döllenmesi. Dünyadaki bitkilerin döllenmesinin % 90′ı arılar tarafından gerçekleştirilir. Arılar olmasa yeryüzünde meyve, sebze, tahıl vs. hiçbir şey yetişmez.


Kuşlar
Kuşlar besin zincirinin önemli bir halkasını oluştururlar. Ayrıca eko-sistemin sağlık ve devamlılığı için inanılmaz ölçüde destek sağlarlar.


Kargalar
Ormanda yaşayan türleri, meşe tohumlarını alarak sonra yemek için ağaç kovuklarına saklar ya da toprağa gömer, sonra da nereye gömdüklerini unuturlar. Bu tohumlar zamanla çimlenir, fidan olur, ağaç olur. Cevizle beslenen türleri de, cevizleri kırıp içini yemek için aşağıya atarlar, kırılmayanları ise zaman içinde yeşerip ağaç olur; böylece ceviz ağaçlarının çoğalmasını sağlarlar. Ayrıca diğer tohumları ağızlarıyla ya da dışkılarıyla taşıyarak ormanlaşma da ve ormanların yenilenmesinde önemli rol oynarlar.


Güvercinler, haberleşmede, doğan ve şahin avcılıkta insanlara destek olurlar. Yırtıcı kuşlar; kemirgenler, sürüngenler, kurbağalar ve küçük kuşlar gibi canlıları avlayarak, onların doğadaki sayılarını kontrol altında tutarlar. Böcek yiyen kuş türleri birçok tarım zararlısını yiyerek ekonomik yarar sağlamalarının dışında, sivrisinekleri de yiyerek sıtma gibi hastalık vakalarını azaltmaktadırlar. Leş yiyiciler olan akbabalar, potansiyel birçok hastalık tehlikesini bertaraf ederler.


Doğadaki fosfor döngüsü de balıkçıl kuşlar vasıtasıyla gerçekleşir. Fosforun denizlerden karalara dönüşü, balıkçılık ve balık yiyen deniz kuşlarının dışkıları yoluyla olur.


Rüzgârdan elde edilen enerji, bulutların yağmur taşımasındaki destekleri de herkesçe bilinen bir gerçektir.15



Sad Suresi 19. Ayet

19. Kuşları/arıları (tayra) da toplu olarak o’na boyun eğdirmiştik/Dâvûd’un ve insanların yararlanacağı biçimde yaratmıştık. Hepsi o’na dönücü idi. (Sad Suresi 19)


Sad suresi 19. ayette geçen tayr kelimesi genellikle kuşlar olarak anlaşılmıştır. Ancak, tayr kelimesine “arı” anlamı da verilebilir. Sad suresi 19. ayeti anlamamıza yardımcı olacak bir bilgiden bahsetmek yararlı olacaktır.



İsrail’de Üç Bin Yıllık Arı Kovanları Bulundu

İsrail’in tarihi Tel Rehov kentinde üç bin yıllık kilden yapılmış silindirik şeklinde arı kovanları bulundu. Bu arı kovanları M.Ö. 970 – 840 yılları arasına tarihlenir.16-17 M.Ö. 970 tarihi; Davud peygamberin yönetiminin sonuna, Süleyman peygamberin yönetiminin başına denk gelir.18


Ayrıca “Iron Age beehives at Tel Rehov in the Jordan valley” isimli makalede şematik haritada gösterilen; Gaza, Hevron Hills, Abu Zeda Valley, Kafr Rayy ve Jat bölgelerinde de arıcılık yapıldığı bilgisine yer verilir.17


Tel Rehov da bulunan arı kovanlarının incelenmesi sonucunda; Anadolu bal arısı (Apis mellifera anatoliaca), balmumu ve petek kalıntıları tespit edilmiştir. Anadolu arısı, Suriye bal arısına (Apis mellifera syriaca) göre üç ila sekiz kata kadar daha verimlidir. Tespit edilen Anadolu ırkı arının doğal yollarla gelemeyeceği bilindiğinden ve Anadolu ile İsrail arasının kuş uçuşu mesafenin 500 km’den daha fazla olması nedeniyle arıların, Anadolu'dan yani Hitit Krallığından ithal edildiği düşünülmekte ve Levant bölgesinde yapılan ticaretin kanıtı olarak gösterilmektedir. Bu tür ekonomik faaliyetler için bilgi, beceri ve geniş kapsamlı ticari bağlar gereklidir.


Tel Rehov'da büyük çaplı arıcılık faaliyeti organize sanayi ve endüstriye dönüşmüştür. Şehrin içinde gerçekleştirilen arıcılık, devlet organizasyonunu ile yapılmıştır. Arıcılığın yoğun olarak yapılması, Levant bölgesinde yapılan bal ticaretini açıklamaktadır. Burada dikkat çeken bir başka konu bal mumu üretimidir.



Bal Mumu

Bal mumunun, bronz sanayisinde eski çağlardan beri kalıp yapımında kullanıldığı bilinmektedir. Orijinal modelin kil veya tahtadan yapıldığı, aynı modelin defalarca kullanılabildiği bir Bal Mumu Döküm (Cire Perdue) yöntemi geliştirilmiştir. Bronz heykellerin ve süs eşyaları gibi çeşitli objelerin bal mumu kalıbının yapılması esası günümüze kadar ulaşmıştır.19-20


Arı kovanlarının bulunduğu Tel Rehov’daki maden ergitme fırınında bal mumunun bulunması, Tel Rehov’da bronz ve bakır üretimini de doğrulamaktadır.16-17


İsrail’deki Vadi Arabah'ta bakır maden ocaklarında da bal mumu bulunmuştur. Vadi Arabah’taki ergitme fırınlarında bal mumunun varlığı, buralarda maden döküm işlerinin yapıldığının sayısız kanıtlarından sadece birisidir.


Bu nokta, Sebe Suresi 13. ayeti ile yakından ilgilidir:

13.Onlar, Süleymân’a özel karargâhlar, heykeller/resimler ve havuzlar gibi çanaklar ve sâbit kazanlardan her ne isterse yaparlar. –Ey Dâvûd ailesi! Nimetlerin karşılığını ödemek için çalışın! Ama kullarım içinde, verilen nimetlerin karşılığını ödeyen de çok azdır!– (Sebe Suresi 13)



Sad Suresi 19. ayet bağlamındaki “tayr” kelimesine dönecek olursak;

Yukarıda bahsedildiği gibi iki nedenden dolayı Sad Suresi 19. ayetteki “tayr” sözcüğüne arı anlamı verilebilir.

1- Davud ve Süleyman peygamber dönemine denk gelen üç bin yıllık arı kovalarının varlığı ve arıcılık endüstrisinin tarihte ilk kez burada kurulmuş olması,

2- Davud ve Süleyman peygamber dönemlerinde yoğun bir şekilde üretilen bronz ve bakırın işleme tekniğinde bal mumunun kalıp olarak kullanılması ve özellikle maden ergitme fırınlarında bal mumunun bulunması,

Sad Suresi 19. ayet çarpıtılarak; Davud’un şarkı söylediği, kuşların da Davud’a katıldığı şeklinde pek çok gerçek dışı hikayeler anlatılır. Burada söz konusu olan, arıların mucizevi olarak Davud peygamberin emrine verilmesi değildir. Daha önceki tarihlerde de bilinen arıcılığın, Davud peygamberle beraber başlayarak, “Organize Sanayi Bölgesinde Arıcılık” şeklinde yapıldığı, insanlığın yararına kullandığı ve bizlerin de bundan öğüt alması istenir.



Tarihi veriler ve yukarıdaki ayetler ışığında; Davud peygamberin Allah’ın kendisine verdiği; hikmet, fasl-ı hitap yani hükümleri açık ve kesin olarak bildirmesi ile elçiliğini, hâkimliğini, yöneticiliğini hakkıyla yaptığını anlıyoruz. Onun bilgisi ile dağları boyun eğdirmesi yani dağlardan türlü şekillerde yararlanması, demiri işlemesi, savunma amaçlı zırhlar oluşturması ile güçler sahibi olduğunu en iyi şekilde göstermiştir.


Kur’an kıssalarının arkeoloji ile kontrol edilmesinin önemi bir kez daha ortaya çıkmıştır. Kur’an’da kıssalardan bahsedilmesi bizim hikâye dinlememiz için değildir. Bu kıssalardan dersler çıkarmamız, ibretler almamız istenmektedir.






Kusursuzluk ancak alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.



Hakan KAYILI
 
24.02.2018













Kaynaklar:
24.02.2018 tarihi itibariyla

1- http://dergipark.ulakbim.gov.tr/cusosbil/article/viewFile/5000001195/5000001886 - (1. syf)
2- http://www.ancient-origins.es/noticias-historia-arqueologia/%C2%BFlas-once-tribus-israel-pol%C3%A9mico-descubrimiento-revela-que-la-tribu-dan-podr%C3%AD-haber-estado-formada-003939
3- http://qeiyafa.huji.ac.il/gallerymetal.asp
4- http://arsiv.mmo.org.tr/pdf/00000239.pdf
5- https://www.wikizero.com/tr/Israil
6- http://www.istekuran.net/tebyin-ul-kuran-nuzul-sira/38-sad-suresi.html
7- http://serdarcelikler.blogspot.com.tr/2014/04/kral-davutun-evi.html
8- Time, Dec. 18, 1995 “Are The Bible’s Stories True?”
9- http://www.inplainsite.org/html/kings_of_israel.html#David
10- https://biblewalks.com/sites/DanCanaaniteCity.html
11- https://biblewalks.com/sites/TellDan.html
12- https://www.haaretz.com/israel-news/culture/1.5432357
13- http://t24.com.tr/haber/elektrikli-aletler-kuslarin-yonunu-sasirtiyor,257911
14- İşte Kur’an Fil Suresi 3-5. ayet
15- İşte Kur’an Nur Suresi 41. ayet
16- The Iron Age Apıary At Tel Reḥov, Israel, Amihai Mazar
17- Iron Age beehives at Tel Rehov in the Jordan valley
18- İsrail Krallığı (Birleşik Monarşi) Wikizero
19- Antik Anadolu Madenciliği, Gökhan Çatal
20- Heykel Döküm Tekniklerinden Mum Yok Etme Tekniği İle Bronz Döküm, Hanife Yüksel










Resimler






Mesha Dikilitaşı






Tel-Dan Tableti (Davut’un Evi” ifadeleri)







Tel-Dan Tabletinin bulunduğu ev






Dan şehir duvarlarını gösteren bir çizim.








Dan Şehri yüksek duvar kalıntıları





Antik Dan Kenti yüksek duvar kalıntıları





Hakimin kullandığı kürsü





Dan Kenti İsrail'in Kuzeyinde, Hermon Dağı eteklerinde yer alır.






Tel-Dan Şehrinde bulunan metal aletler






Tel Rehov, İsrail, 3000 yıllık arı kovanları










Tel Rehov, İsrail, 3000 yıllık arı kovanları












Tel Rehov, İsrail, 3000 yıllık arı kovanları











Tel Rehov, İsrail, Davud peygamber dönemine ait 3000 yıllık arı kovanları













Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim