• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

69Kehf Suresi 78-82



Hatalı Çevrilen Ayetler



Kehf Suresi 78-82




Hatalı Çeviri:
78. (Hızır) şöyle dedi: «İşte bu, benimle senin aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana, sabredemediğin şeylerin içyüzünü haber vereceğim.»
79. «Gemi var ya, o, denizde çalışan yoksul kimselerindi. Onu kusurlu kılmak istedim. (Çünkü) onların arkasında, her (sağlam) gemiyi gasbetmekte olan bir kral vardı.»
80. «Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.»
81. (Devam etti:) «Böylece istedik ki, Rableri onun yerine kendilerine, ondan daha temiz ve daha merhametlisini versin.»
82. «Duvara gelince, şehirde iki yetim çocuğun idi; altında da onlara ait bir hazine vardı; babaları ise iyi bir kimse idi. Rabbin istedi ki, o iki çocuk güçlü çağlarına erişsinler ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini çıkarsınlar. Ben bunu da kendiliğimden yapmadım. İşte, hakkında sabredemediğin şeylerin iç yüzü budur




Doğru Çeviri:
78-82.Âlim ve rahmete mazhar kul: “İşte bu, aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabretmeye güç yetiremediğin şeylerin birinci anlamlarını haber vereyim:

“Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu kusurlu hâle getirmek istedim. Ötelerinde de bütün sağlam, güzel gemileri gasp edip alan bir kral vardı.
Delikanlıya da gelince; onun anne-babası mü’min kimselerdi. İşte o nedenle biz, onun, anne-babasını azdırmasından ve küfre; Allah’ın ilâhlığını ve rabliğini bilerek reddetmeye sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin’ istedik.
Duvara da gelince; o, şehirdeki iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, –Rabbinden bir rahmet olmak üzere–Rabbinonların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım. İşte senin, üzerine sabretmeye takat getiremediğin şeylerin ilk plândaki anlamı!




Bilgin Kul, “İşte bu, seninle benim aramızın ayrılmasıdır. Şimdi sana o, üzerine sabra takat getirmediğin şeylerin tevilini haber vereyim” diyerek Musa’nın siteminden sonra Musa’ya “Gemi olayına gelince …” diyerek olayları anlatmaya başlar.



GEMİYİ YARALAMA OLAYI
Bilgin Kul, “Gemi olayına gelince; o, denizde çalışan birtakım miskinlerindi. İşte o nedenle ben onu   kusurlu hale getirmek istedim. Ötelerinde de bütün gemileri   gasp edip alan bir kral vardı” diye açıklamada bulunur.


Anlaşılan o ki, Bilgin Kul bu bölgede tanınan ve o yöreyi iyi bilen birisidir. Bunun kanıtı, bindikleri geminin sahiplerini tanıması ve öteki kıyıda hüküm süren zalim kraldan haberdar olmasıdır. Bunları bildiği için gemiyi yaralamış ve zalim kralın gemiye el koymasını engellemiştir.  Gemi sahipleri ve gemideki yolcular da “Bilgin Kul”u tanıyıp ona güvenmektedirler ki, ona engel olmamışlar ve gemiye verdiği zararın karşılığını talep etmemişlerdir.


Not: Eldeki mushafta, 79. âyetin metninde “ صالحة sâlihatin” ifadesi yoktur. Zemahşeri, Keşşaf’ta Ubyy ve Abdullah ibn-i Mes’ud mushaflarında âyetin “ كل سفينة صالحة… küllesefinetin salihatin …” şeklinde olduğunu bildirir.[24] O nedenle biz,  mealde bu ibareyi ve cümledeki “kusurlu hale getirmek istedim” ifadesini dikkate alarak “tüm sağlam, güzel gemileri” diye meallendirdik.


Burada dikkat edilmesi gereken nokta, “Bilgin Kul”un gemideki hasarı kendi iradesi ile yapmış olmasıdır. Bu hususu kendisi de “ فاردت ان اعيبها  Ben onu kusurlu hale getirmekistedim” diyerek beyan etmiştir.  Burada gaybı bilme gibi olağan dışı, sır bir durum söz konusu değildir.



DELİKANLININ ÖLDÜRÜLMESİ
Bilgin Kul, delikanlıyı öldürme gerekçesini ise şöyle açıklamıştır: “Delikanlıya da gelince; onun anne-babası mümin kimselerdi. İşte o nedenle biz,  onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk. Sonra da ‘Rableri onun yerine kendilerine temizlikçe daha hayırlı ve merhamet bakımından daha yakınını versin’ istedik.” İfadelere dikkat edilirse, öldürme olayında Bilgin Kul’un yalnız olmadığı görülür. Olayda Bilgin kul ile beraber başkaları da vardır. Kıssaya geleneksel açıklamalar doğrultusunda bakanlar, bu ayetlerdeki “korktuk” ve “istedik” şeklindeki çoğul fiillerin öznelerini uyduramamışlardır. “Bilgin kul”un “Hızır” veya “melek” olduğu iddia edilince, “korkanlar”ın da -hâşâ- Allah ile Hızır veya Allah ile melek olduğu anlamı ortaya çıkmaktadır.


Ayetlerden anlaşıldığına göre, delikanlıyı öldürme olayı resmî otoritenin; toplum olarak yasalara göre verdikleri bir karar gereği olmuştur. “Bilgin Kul” bu kararın infaz memurudur. Bu nedenle, olayı açıklarken “ فخشينا  korktuk” ve “فاردنا istedik ki” şeklinde çoğul bir ifade kullanmıştır. Eğer delikanlının öldürülmesi o delikanlının yaşadığı kentte yasal bir icraat olmasaydı, hem delikanlının yakınlarının hem de şehir halkının [kamu otoritesinin] “Bilgin Kul”a gerekli tepkiyi göstermeleri ve onu cezalandırma yönüne gitmeleri gerekirdi.
Görüldüğü gibi, “delikanlının öldürülmesi” olayının bilinmeyecek, yadırganacak, batın ilmi ile açıklanacak herhangi bir yanı yoktur. Normal, yasal bir bir uygulamadır. Ne var ki, Musa, o yörenin yabancısı olduğundan bunu bilmemektedir.  Musa, “Bir can karşılığıolmaksızın masum bir cana mı kıydın?” diyerek bir insanın sadece kısas ile öldürülebilineceğini ileri sürmüştür.


Hâlbuki şer’an [yasal açıdan] insan sadece kısas için öldürülmez; Allah’a savaş açanlar da öldürülür:
33,34.Allah’a ve Elçisi’ne karşı savaşan;  bozum yapmaya teşebbüs etmiş olan ve yeryüzünde kargaşa çıkarmaya çalışanların –siz onlar üzerine güçlü olmazdan/onları yakalayıp denetim altına almazdan önce hatalarından dönenler hariç– karşılığı, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama/ arka arkaya kesilmesi, ya da bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. Bu, onlar için dünyada bir aşağılıktır. Âhirette de onlar için büyük bir azap vardır. Artık iyi bilin ki Allah, çok bağışlayan ve çok merhamet edendir.(Maide/33)

                                                                                              
Dikkat edilirse, 80. ayette “Delikanlıya gelince, anne-babası mümin kimselerdi. Onun, o ikisini azdırmasından ve inkâra sürüklemesinden korktuk” denilmektedir. Bu ifadeden de delikanlının mümin anne ve babasını dinden çıkarmak için çaba sarf ettiği [Allah ile savaştığı] anlaşılmaktadır. Yani bu durumda Maide suresinin 33. ayetine göre onun öldürülmesi meşru bir olaydır.



DUVAR OLAYI
Bilgin Kul, duvarı doğrultma işinin içyüzünü açıklarken “Duvara da gelince; o, şehirde iki yetim oğlanındı ve onun altında onlar için bir define vardı. Babaları da iyi bir zat idi. İşte onun için, -Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi. Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım” demektedir.


Görüldüğü üzere, Bilgin Kul, “Rabbinden bir rahmet olmak üzere- Rabbin onların erginlik çağına ermelerini, definelerini çıkarmalarını diledi [فاراد ربّك]” diyerek işin Allah tarafından yaptırıldığını açıklamaktadır. Ayrıca “Ve ben onu [duvar doğrultma işini] kendi görüşümle yapmadım” demek suretiyle de sadece duvar olayını kendi görüşüyle yapmadığını beyan etmektedir.

Demek oluyor ki, Bilgin Kul’a bu üç olaydan sadece üçüncü olay vahiy ile bildirilmiştir. Yani “Bilgin Kul”un kendi bilgisi ve iradesiyle gerçekleştirmediği olay sadece duvar doğrultma işidir.


Ayetin orijinalindeki “ وما فعلته عن امرى  ve mâ fealtühü an emrî” ifadesi, tefsir ve meallerin ekserisinde [hemen hemen hepsinde] “ve ben bunların hiç birini kendi görüşümle yapmadım” diye çevrilmiştir. Bu çeviriye göre, üç olaydan hiç birinde “bilgin kul”un kendi görüşü ile davranmadığı, her üç olayda da aldığı vahiyle hareket ettiği anlaşılmaktadır. Oysa bu çeviri yanlıştır. Doğru çeviri “Ve ben onu [duvarı doğrultmayı] kendi görüşümle yapmadım” şeklindedir.


Rivayetçilerin ve dirayetsizlerin yanlış meal ve tefsirlerinin doğru olabilmesi için ayetin orijinalinin “عن امرى فعلتهن وما   Ve mâ fealtühünne an emrî” şeklinde yani çoğul olarak olması gerekirdi. Ancak bu takdirde cümlenin anlamı, “Ben onları kendi görüşümle yapmadım” şeklinde olurdu. Hâlbuki ayetin orijinali böyle değildir. Zamir “onu” şeklinde tekildir.
Bu olaylarla, Musa, Mısır'a döndüğü zaman izleyeceği yolu öğrenmiş oldu.


Sonuç olarak, rivayetlerin, masalların, menkıbelerin ayetin orijinal anlamını ihmal ettirdiği anlaşılmaktadır.*



*İşte Kuran, Kehf Suresi



Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim