• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

85Ankebut Suresi 2-3





Hatalı Çevrilen Ayetler



Ankebut Suresi 2-3





Hatalı Çeviri:
2. İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?
3. Andolsun ki, biz onlardan öncekileri de imtihandan geçirmişizdir. Elbette Allah, doğruları ortaya çıkaracak, yalancıları da mutlaka ortaya koyacaktır.




Doğru Çeviri:
2,3.İnsanlar, denenmeden, “İman ettik” demeleriyle bırakılıverileceklerini mi sandılar? Ve andolsun ki Biz, onlardan öncekileri de saflaştırılmaları için ateşlere/ sıkıntılara sokmuştuk. Artık elbette Allah, doğru kimseleri bildirecektir/işaretleyip gösterecektir ve elbette yalancıları da kesinlikle bildirecektir/ işaretleyip gösterecektir.





Bu ayetlerde, insanların sadece “iman ettik” demelerinin yetmediği; gerçekten imanlı iseler imanlarını dışa vurmaları ve bu uğurda bir takım sıkıntılara göğüs germeleri gerektiği vurgulandıktan sonra geçmişte yaşamış kişilerin de fitnelendirildiği, bir takım görevlerle görevlendirildikleri, işlerine gelmese de bu görevler nedeniyle sınandıkları, bu sınamanın inananlar ile yalancıların ortaya konulup herkesçe bilinmesini sağlamaya yönelik olduğu mesajı verilmektedir.


214.Yoksa siz, kendinizden önce gelip geçenlerin hâli size gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Onlara yoksulluklar, sıkıntılar dokundu ve sarsıldılar; hatta elçi ve beraberinde iman edenler, “Allah’ın yardımı ne zaman?” derlerdi. –Dikkat edin! Gerçekten Allah’ın yardımı pek yakındır.–(Bakara/214)
                                                                                                                 
16.Sizden çaba harcayanları, Allah’ın Elçisi’nden ve inananların astlarından sırdaş/ can dostu edinmeyenleri Allah ortaya çıkarmadan bırakılacağınızı mı sandınız? Ve Allah, yaptıklarınızdan çok iyi haberi olandır.(Tevbe/16)
                                                                                                           
142.Yoksa Allah, içinizden çaba harcayanları bildirmeden, sabredenleri de bildirmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? (Al-i İmran/142)
                                                                                                    
179.Allah, murdar olanı temiz olandan ayırt edinceye kadar mü’minleri, sizin kendisi üzerinde bulunduğunuz şey üzerinde bırakacak değildir. Allah sizleri görülmeyen, duyulmayan, sezilmeyen, geçmiş, gelecek üzerine bilgilenen biri yapacak da değildir. Velâkin Allah, elçilerinden dilediğini seçer. Öyleyse Allah’a ve Elçisi’ne iman edin. Ve eğer iman eder ve Allah’ın koruması altına girerseniz, işte o zaman sizin için çok büyük bir karşılık vardır. (Al-i İmran/179)
                                                                                                     
Esbab-ı nüzul kayıtlarında bu ayetlerin inişi ile ilgili şunlar nakledilmiştir:
Mukatil dedi ki: Bu âyet-i kerime Ömer b, el-Hattab’ın azatlısı Mihca’ hak­kında nazil olmuştur. O, Bedir günü müslümanlar arasından öldürülen ilk ki­şidir. Âmir b. el-Hadramî’nin ona attığı bir okla şehit olmuştur. Peygamber  (sav) de o gün şöyle buyurmuştur: “Şehitlerin efendisi Mihca’dır. O, cenne­tin kapısına bu ümmet arasından çağırılacak ilk kişidir.”

Annesi, babası ve hanımı onun acısına dayanamadılar. Bunun üzerine: “Elif. Lâm. Mim. İnsanlar yalnızca iman ettik demeleri ile bırakılıverileceklerini mi sandılar?” ayeti nazil oldu. Onlara “hakkınızda bir âyet-i ke­rime indi” diye yazdılar. Bu sefer şu kararı verdiler: Biz [Mekke'den] çıkıp gi­deceğiz, arkamızdan gelen olursa da onunla çarpışırız. Müşrikler arkaların­dan geldiler, onlarla çarpıştılar. Kimileri öldürüldü, kimileri de kurtuldu. Bunların hakkında da Yüce Allah’ın: “Ayrıca Rabbin işkencelere uğratıldıktan son­ra hicret edenlere… Ğafûr’dur, Rahîm’dir. (Nahl/110)” buyruğu na­zil oldu.

“Ve imtihan, edilmeyeceklerini …” yani, “şu müşriklerin eziyetlerinden do­layı çokça sızlanan kimseler, “biz iman ettik” diyerek imanları dolayısıyla can­larında, mallarında, imanlarının hakikatlerini açıkça ortaya koyacak şekilde sınanmadan sadece “biz mü’miniz” demekle bırakılıverileceklerini ve bu ka­darıyla yetinileceğini mi zannettiler?”[2]



Bu nakillere itibar edildiği takdirde, “Gİriş” bölümünde de değindiğimiz gibi, bu ayetlerin Medeni olduğu kabul edilmiş olur.

Ayetteki “fitnelendirilmeden …” ifadesi, “bedenî ve malî bir takım mükellefiyetlere tabi tutulmadan, bolluk veya sıkıntı gibi durumlarla sınanmadan …” demektir. “Fitne” ifadesi ile ilgili Sad suresinde ayrıntılı açıklama yapılmıştı.


Üçüncü ayetteki  “ وليعلَمنّ ve leya’lemenne” ifadesinin tahlili ile ilgili ayrıntılı bilgi Sebe/21. ayetin tahlilinde verilmiştir.[3]


Bu paragraf, kuru kuru “Ben inandım” demenin yetersizliğini, imanın mutlak surette amel olarak yansıması gerektiğini göstermektedir. Nitekim Kur’an’da imansız amelin işe yaramayacağına dair onlarca ayet vardır. Amelsiz bir imanın yetersizliği bu ayette de böyle ifade edilmiştir. Anlaşılması gereken şudur ki, iman mutlaka dışa yansımalı, salihatı işleme ve takva olarak kendini kişinin hal ve hareketlerinde açıkça göstermelidir.


Bu ayetlerde ayrıca ödüllendirmenin ve cezalandırmanın sadece Allah’ın bilgisine göre yapılmayıp herkesin bilgisi dâhilinde yapılacağı açıklanmaktadır. Yani kimin nasıl bir insan olduğu; kişilerin iman ve amel durumları hem kendilerince hem de çevrelerindeki insanlarca da bilinecektir. Kısacası herkes birbirinin nasıl birisi olduğunu bilecektir.  Rabbimiz, şaşmaz adaletini ve lütfunu bu şartlar altında tecelli ettirecektir.


Konumuz olan Ankebut/3’te verilen bu mesajlar Muhammed suresinde de verilmiştir.
31.Ve kesinlikle Biz, içinizden çaba gösterenleri ve sabredenleri bildirmemiz/ ortaya çıkarmamız için sizi yıprandıracağız/ denemeye tâbi tutacağız. Haberlerinizi de yıprandıracağız/denemeye tâbi tutacağız.(Muhammed/31)

                                                                                                            
İMAN AMEL İLİŞKİSİ
Konumuz olan ayetlerden anlaşıldığına göre, insanlar kesinlikle “inandık” demekle kurtulamayacaklardır. Çünkü iman aynı zamanda inandığını yaşamaktır da… Yaşanmayan kuru bir imanın ne anlamı ne de önemi vardır. İslâm’dan başka din arayan kimselerden bu dinlerin kabul edilmeyeceğini hatırlatan Rabbimiz, “Biz iman ettik” diyen bedevîlerin (Hucurat/14) imanlarını bile onların yüzlerine çarpmakta ve “Hayır, siz henüz iman etmediniz, iman henüz kalplerinize yerleşmedi” buyurmaktadır. Zira eğer gerçekten iman etmiş olsalardı, Allah yolunda canlarıyla, mallarıyla mücadele ederlerdi. Rabbimiz o bedevilere “eslemna [teslim olduk, Müslüman olduk]” demeleri gerektiğini öğütlemektedir.


Bu öğüt zımnen şu anlama gelmektedir: “Kimlik belgenize Müslüman yazdırmanızda bir sakınca yoktur. Kimliğinizi belirtmek bakımından Mecusî, Hıristiyan, Yahudi, Zerdüşt veya benzer bir dinden olmayıp Medine’deki Müslüman toplumdan olduğunuzu söylüyorsunuz ki, bu doğrudur. Ama size gerçek anlamda mümin denemez.” Gerçek müminlerden olmanın yolu, dinin gerekli gördüğü eylem ve davranışları da yerine getirmekten geçmektedir.


Bu çok önemli konuyu daha evvel Fatır suresinin tahlilinde “İman-Amel İlişkisi” başlığı altında genişçe ele almış ve açıklamıştık. Bu açıklamanın bir kez daha okunmasının son derece yararlı olacağına inanıyor, bunu önemle öneriyoruz.*




*İşte Kuran, Ankebut Suresi






Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim