• Anasayfa
  • Favorilere Ekle
  • Site Haritası
Kur'an İncelemeleri

 
Site Menüsü

46Vakıa Suresi 8-10




Hatalı Çevrilen Ayetler

Vakıa Suresi 8-10



8.İşte sağın ashâbı, sağın ashâbı nedir?
9.Ve solun ashâbı, solun ashâbı nedir?
10.Öne geçenler de, öne geçenlerdir.
11.İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır.


8. ayetin “ ف fa-i tafsiliyye [detaylandırma fa’sı]” ile başlaması, 7. ayette sözü edilen üç sınıfın açıklanmasına burada başlandığını göstermektedir.

8–10. ayetlerde yapılan açıklamaya göre insanlar ahirette üç sınıfta toplanacaklardır:
-  Sağın ashabı
-  Solun ashabı
-  Sabikun [Öne geçenler, görevi önce yapanlar]


8. ve 9. ayetlerde, “sağın ashabı” ve “solun ashabı” için “Sağın ashabı nedir?” ve “Solun ashabı nedir?” şeklinde birer soru cümlesi yer almıştır. Daha önce Kariah suresinde karşılaştığımız, ileride de Hakkah suresinde karşılaşacak olduğumuz “sözcüğün tekrarı ile yapılan soru cümleleri”, dikkat çekmek, meselenin önemini belirtmek ve bunun şaşılacak bir hâl olduğunu beyan etmek için kullanılan bir ifade tarzıdır.


10. ayette, “ السّابقون es-Sabikun” sözcüğünün tekrarlanması suretiyle, müpteda ve haberden oluşan bir isim cümlesi oluşturulmuştur. Dikkat çekmeye yönelik bir ifade tarzı ile oluşturulan bu cümlenin anlamını da Türkçede “öne geçenler, gerçekten önde olmayı hak etmiş kimselerdir” şeklinde açıklamak mümkündür.


“Sağın Ashabı” ve “Solun Ashabı” ifadelerinin ne anlama geldiği, daha önce Beled suresinin 18, 19. ayetlerinin tahlilinde açıklanmıştı.


Ancak yararlı olacağını düşünerek söz konusu açıklamaları burada da tekrar ediyoruz:
ASHÂBU’L-MEYMENE: Sözlüklerde ميمنة [meymene] sözcüğü için يمين  [yemîn] veya يمن  [yumn] sözcüklerinden türemiş olmasına göre “sağ el” veya “uğurlu/bereketli” karşılıkları verilmiştir.

Kelimenin يمن [yumn] sözcüğünden türediği kabul edilirse, ashâbu‘l-meymene deyimi, “bahtı iyi olan, bereketli, mutluluk sahibi” anlamına gelir. Eğer yemîn sözcüğünden türediği kabul edilirse, bu takdirde de “sağ el” anlamına gelir ve âyette “yüksek mertebe” anlamında kullanıldığı anlaşılır. Çünkü Araplar için “sağ el”, kuvvet ve şerefin sembolüdür. Nitekim hürmet edilen kimseler meclislerde sağ köşeye oturtulur ve bir kimseye verilen değerفلان منّى باليمين [fulânun minnî bi'l-yemîn=o benim sağ kolumdur] ifadesi ile belirtilirdi. Bu ifade günümüzde de aynen kullanılmaktadır.


ASHÂBU’L-MEŞ’EME: مشئمة [meş’eme] sözcüğü, شئم [şu’m] kelimesinden türemiş olup “uğursuzluk, talihsizlik” demektir. Araplar, şu’ma [uğursuzluk] sözcüğü ile شمال [şimâl=sol el] sözcüğünü aynı anlamda kullandıklarından, sözlüklerde şu’ma sözcüğünün anlamı, “sol el” olarak belirtilmiştir. Sefere çıkan bir kimsenin sol tarafından bir kuşun uçmasını uğursuzluk sayan Araplarda “sol el”, zayıflığın ve zilletin simgesidir. Nitekim önemsiz ve aşağı mevkide görülen kimseler meclislerde sol tarafa oturtulur ve bir kimsenin değersiz olduğu فلان منّى بالشّمال [fulânun minnî bi'ş-şimâl=o benim sol kolumdur] ifadesi ile belirtilirdi. Özetle اصحاب المشئمة [ashâbu’l-meş’eme], Allah’ın aşağıladığı bedbaht kimselerdir ve O’nun huzurunda sol tarafta bulunacaklardır.


ÖNE GEÇENLER
“Öne geçmek” ifadesi, bir yarışı çağrıştırmaktadır. Zaten Rabbimiz de Kur’an’da bizleri birçok işte ortak hareket etmeye, iyi işlerde yarışmaya davet etmiştir:
17-20.Kesinlikle sizin düşündüğünüz gibi değil! Doğrusu siz, yetimi, üstün-saygın bir şekilde yetiştirmiyorsunuz. Yoksulun yiyeceği üzerine birbirinizi özendirmiyorsunuz. Oysa mirası yağmalarcasına öyle bir yiyişle yiyorsunuz ki! Malı öyle bir sevişle seviyorsunuz ki, yığmacasına!(Fecr/ 17, 20)  


1-3.Yaşadığınız çağın insanlık hâli kanıttır ki iman eden, düzeltmeye yönelik işler yapan, hakkı tavsiyeleşen; birbirinin olmazsa olmazı sayan/ öğütleşen ve sabrı tavsiyeleşenlerin; birbirinin olmazsa olmazı sayanların / öğütleşenlerin dışındaki tüm insanlar, kesinlikle tam bir kayıp, zarar, bunalım, acı içindedir.(Asr/ 1–3)


Ve Âl-i Imran/ 133,  Hadid/ 21,    Tövbe/ 100,    Mümin/ 61 ve Hadid/ 10.


Biliyoruz ki, Sünnetüllah’ta karşılık amel cinsindendir:
6-13.Âd toplumuna, sütunların sahibi İrem’e –ki, beldeler içinde bir benzeri oluşturulmamıştı–,vadilerde kayaları kesen Semûd toplumuna, o kazıkların sahibi; muhteşem orduları olan/ görülmemiş işkenceler eden Firavun’a Rabbinin ne yaptığını görmedin mi/düşünmedin mi? Onlar ki, o ülkelerde azıtmışlardı. Dolayısıyla da oralarda bozgunculuğu çoğaltmışlardı. Onun için de Rabbin üzerlerine azap kamçısı yağdırdı.(Fecr/ 13)


O hâlde, dünya hayatında salihatı işlemekte yarışıp öne geçenler, dünyada nasıl önde yer aldılarsa, ahiret hayatında da gerek cennete girişte, gerekse nimetlere erişmede yine önde yer alacaklardır.


11.İşte öne geçenler, yaklaştırılanlardır.
Bir önceki ayette “ السّابقون es Sabikun [öne geçenler, önde olanlar]” ifadesi ile nitelenenler, bu ayette biraz daha açıklanmış ve “ مقرّبون mukarrebun [yaklaştırılanlar]” olarak nitelenmiştir.


Yaklaştırılmanın ne demek olduğu ise Sebe’ suresinde açıklanmıştır:
37.Ve sizi huzurumuza yaklaştıracak olan, mallarınız ve evlatlarınız değildir. Ancak kim iman eder ve düzeltmeye yönelik işleri yaparsa, işte onlar; kendileri için yaptıklarına karşı kat kat karşılık olanlardır. Ve onlar, yüksek köşklerinde güven içindedirler.(Sebe’/37)


Görüldüğü gibi, Rabbimiz, burada “mukarrebun” olarak nitelediği kişilerin kimler olduğunu Sebe’ suresinde açıklamış ve bunların “iman etmiş, salihatı işlemiş” kişiler olduğunu açıkça beyan etmiştir.*




*İşte Kuran, Vakıa Suresi

Yorumlar - Yorum Yaz
Site Haritası
Takvim